• Sonuç bulunamadı

Yıl: 73 Sayı: 2015/2 ISSN 1300-9885

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl: 73 Sayı: 2015/2 ISSN 1300-9885"

Copied!
308
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye /ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr

ABEM–ANKARA BAROSU EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 416 72 00 GÖLBAŞI AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK SOSYAL TESİSLERİ

Gazi Osman Paşa Mah. Sahil Cd. No: 46 Gölbaşı / ANKARA T: 0.312 485 03 93 - 484 46 06

ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ

Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 444 43 06 (5 Hat) www.gelincikprojesi.com www.gelincikprojesi.org

(3)

hukuk veritabanlarında taranmaktadır.

law databases.

(4)

Dergide yayımlanan yazıların herhangi bir No part of this publication may be Ankara Barosu

Basım Tarihi | Printing Date 2015

Baskı ve Cilt | Printing and Binding Afşaroğlu Matbaası

Kazım Karabekir Cad. Altuntop İş Hanı 87/7 İskitler/ANKARA T: (0.312) 384 54 88

(5)

Sahibi Ankara Barosu adına | Owner on behalf of Ankara Bar Association Av. Hakan CANDURAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Managing Editor Av. Cemalettin GÜRLER

Yayın Kurulu Başkanı | Chairman of the Editorial Board Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR

Editörler Kurulu | Editorial Board Yrd. Doç. Dr. Kasım AKBAŞ Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU

Yrd. Doç. Dr. Başak ŞİT Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY

Ankara Barosu Yayın Kurulu Av. Cemalettin GÜRLER  Av. Mustafa Bayram MISIR 

Av. Murat BÖBREK  Av. Seda DUNBAY  Av. Zeynep TEPEGÖZ  Av. Burcu Mine GARGIN

Av. Denizer ŞANLI Av. Oya GÜNENDİ YAĞAN

Av. Hakan AKARKEN Av. Emre Baturay ALTINOK Av. Mahmut Fevzi ÖZLÜER

Av. Gülşen UZUNER Av. Bilal KOLBÜKEN Av. Murat TEZCAN

Av. Ezgi YAVUZ Av. Irmak Gökçe TOMUR

Av. Rıza Yalçın KOÇAK Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

(6)

ABDULHAKİMOĞULLARI, Erdal Doç. Dr.

ABDULLAHZADE, Cavid Doç. Dr.

AĞAR, Serkan Dr.

AKBAŞ, Kasım Yrd. Doç. Dr.

AKBULUT, Olgun Yrd. Doç. Dr.

AKINCI, Müslüm Doç. Dr.

AKINCI, Ziya Prof. Dr.

AKKAYA, Mustafa Prof. Dr.

AKKAYA, Tolga Yrd. Doç. Dr.

AKSAR, Yusuf Prof. Dr.

ALTAŞ, Hüseyin Prof. Dr.

ARAT, Tuğrul Prof. Dr.

ARSLAN, Aziz Serkan Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Çetin Prof. Dr.

ARSLAN, Ramazan Prof. Dr.

ARTUK, Mehmet Emin Prof. Dr.

ASLAN, Zehrettin Prof. Dr.

ASLAN, Zühtü Prof. Dr.

AŞIK, İbrahim Yrd. Doç. Dr.

ATALI, Murat Doç. Dr.

ATAY, Ender Ethem Prof. Dr.

ATILGAN, Eylem Ümit Yrd. Doç. Dr.

AVCI, Mustafa Doç. Dr.

AYDIN, Ramazan Yrd. Doç. Dr.

AYDIN, Ufuk Prof. Dr.

B

BAŞÖZEN, Ahmet Doç. Dr.

BAŞPINAR, Veysel Prof. Dr.

BAŞTERZİ, Süleyman Doç. Dr.

BAYAR, İbrahim Nihat Yrd. Doç. Dr.

BAYKAL, Ferit Hakan Prof. Dr.

BAYKAL, Sanem Doç. Dr.

BELEN, Herdem Doç. Dr.

BIÇAK, Vahit Prof. Dr.

BORAN GÜNEYSU Nilüfer Yrd. Doç. Dr.

BÜYÜKTANIR, Burcu Dr.

CAN, Mertol Prof. Dr.

CAŞIN, Mesut Hakkı Prof. Dr.

CENTEL, Nur Prof. Dr.

CENTEL, Tankut Prof. Dr.

CİN, Halil Prof. Dr.

ÇAĞAN, Nami Prof. Dr.

ÇAĞLAR, Hayrettin Doç. Dr.

ÇALIŞKAN, Yusuf Doç. Dr.

ÇEÇEN, Anıl Prof. Dr.

ÇETİNER, Selma Prof. Dr.

ÇOLAK, N. İlker Doç. Dr.

D

DOĞAN, Murat Prof. Dr.

DEMİR, İsmail Yrd. Doç. Dr.

DEMİR, Mehmet Prof. Dr.

DEMİRAY, Nezahat Yrd. Doç. Dr.

DEMİRBAŞ, Timur Prof. Dr.

DEMİRCİOĞLU, H. Reyhan Yrd. Doç. Dr.

DÖNER, İsa Yrd. Doç. Dr.

DÜLGER, İbrahim Doç. Dr.

DÜLGER, Volkan Yrd. Doç. Dr.

E

ERDAĞ, Ali İhsan Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mete Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mustafa

Ruhan Prof. Dr.

EREN, Fikret Prof. Dr.

ERGİL, Doğu Prof. Dr.

ERİŞ, Uğur Yrd. Doç. Dr.

ERKAL, Atila Yrd. Doç. Dr.

EROĞLU, Muzaffer Yrd. Doç. Dr.

ERTEN, Rıfat Doç. Dr.

ERZURUMLUOĞLU, Erzan Prof. Dr.

ESKİYÖRÜK, Serhat Yrd. Doç. Dr.

F

FENDOĞLU, Hasan Tahsin Prof. Dr.

(7)

G

GEMALMAZ, Burak Yrd. Doç. Dr.

GÖKER, Cenker Yrd. Doç. Dr.

GÖKTÜRK, Neslihan Yrd. Doç. Dr.

GÖLE, Celal Prof. Dr.

GÖNENÇ, Levent Doç. Dr.

GÜLŞEN, Recep Doç. Dr.

GÜNAL, Nadi Prof. Dr.

GÜNDAY, Metin Prof. Dr.

GÜNEYSU, Gökhan Yrd. Doç Dr.

GÜNEYSU BORAN, Nilüfer Yrd. Doç Dr.

GÜNEŞ, Ahmet Doç. Dr.

GÜNGÖR, Devrim Doç. Dr.

GÜNGÖR, Gülin Prof. Dr.

GÜVEN, Kudret Prof. Dr.

H-İ

HACIMAHMUTOĞLU, Sibel Doç. Dr.

HAFIZOĞULLARI, Zeki Prof. Dr.

HAKERİ, Hakan Prof. Dr.

HASPOLAT, Mehmet Emin Doç. Dr.

İNAN, Ali Naim Prof. Dr.

İŞGÜZAR, Hasan Prof. Dr.

K

KABOĞLU, İbrahim Özden Prof. Dr.

KANADOĞLU, Korkud Prof. Dr.

KAPLAN, İbrahim Prof. Dr.

KARAGÖZ, Kasım Doç. Dr.

KARAKAŞ, Fatma Yrd. Doç. Dr.

KARAKEHYA, Hakan Doç. Dr.

KARAN, Hakan Prof. Dr.

KATOĞLU, Tuğrul Doç. Dr.

KAYA, Emir Yrd. Doç. Dr.

KENT, Bülent Yrd. Doç. Dr.

KESER, Hayri Yrd. Doç. Dr.

KILIÇOĞLU, Ahmet Prof. Dr.

KOCA, Mahmut Prof. Dr.

KOCAMAN, Arif B. Prof. Dr.

KOCAOĞLU, N. Kağan Dr. iur.

KOCAOĞLU, S. Sinan Yrd. Doç. Dr.

KORKMAZ, Fahrettin Prof. Dr.

KORKUT, Levent Yrd. Doç. Dr.

KUÇURADİ, İonna Prof. Dr.

KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan Prof. Dr.

M

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi Prof. Dr.

MUMCUOĞLU, Maksut Prof. Dr.

O-Ö

ODYAKMAZ, Zehra Prof. Dr.

OKUR, Ali Rıza Prof. Dr.

ONAR, Erdal Prof. Dr.

OZANSOY, Cüneyt Doç. Dr.

ÖKÇESİZ, Hayrettin Prof. Dr.

ÖZBEK, Mustafa S. Doç. Dr.

ÖZBEK, Veli Özer Prof. Dr.

ÖZBUDUN, Ergun Prof. Dr.

ÖZCAN, Fatma Yrd. Doç. Dr.

ÖZDAMAR, Mehmet Doç. Dr.

ÖZEKES, Muhammet Prof. Dr.

ÖZEL, Çağlar Prof. Dr.

ÖZEN, Muharrem Prof. Dr.

ÖZGENÇ, İzzet Prof. Dr.

ÖZKAN, Işıl Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Bahri Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Kaya Burak Yrd. Doç. Dr.

P

PAZARCI, Hüseyin Prof. Dr.

R

RUHİ, Ahmet Cemal Yrd. Doç. Dr.

S-Ş

SARAN, Birol Yrd. Doç. Dr.

SAYGIN, Engin Yrd. Doç. Dr.

SAYHAN, İsmet Doç. Dr.

SEVGİLİ, Didem Yrd. Doç. Dr.

SEZGİNER, Murat Prof. Dr.

(8)

SIRMA, Özge Yrd. Doç. Dr.

SOYASLAN, Doğan Prof. Dr.

SÜRAL, Nurhan Prof. Dr.

ŞAHİN, Cumhur Prof. Dr.

ŞEN, Ersan Prof. Dr.

ŞEN, Murat Prof. Dr.

ŞEN DOĞRAMACI, Hayriye Yrd. Doç. Dr.

ŞENOCAK, Kemal Doç. Dr.

T

TAN, Ayhan Prof. Dr.

TANRIVER, Süha Prof. Dr.

TAŞKIN, Ozan Ercan Yrd. Doç. Dr.

TEKİNSOY, M. Ayhan Doç. Dr.

TERCAN, Erdal Prof. Dr.

TEZCAN, Durmuş Prof. Dr.

TİRYAKİ, Betül Yrd. Doç. Dr.

TİRYAKİOĞLU, Bilgin Prof. Dr.

TOROSLU, Nevzat Prof. Dr.

TUNÇ, Hasan Prof. Dr.

TURANBOY, Asuman Prof. Dr.

TÜZÜNER, Özlem Yrd. Doç. Dr.

U-Ü

ULUŞAHİN, Nur Yrd. Doç. Dr.

UYGUR, Gülriz Prof. Dr.

ÜÇIŞIK, Fehim Prof. Dr.

ÜNVER, Yener Prof. Dr.

ÜYE, Saim Yrd. Doç. Dr.

ÜZÜLMEZ, İlhan Prof. Dr.

Y

YAVUZ, Bülent Doç. Dr.

YENGİN, Halisan Dr. iur.

YILDIRIM, Turan Prof. Dr.

YILMAZ, Ejder Prof. Dr.

YILMAZ, Süleyman Doç. Dr.

YİĞİTER, Cenk Dr.

YONGALIK, Aynur Prof. Dr.

YUSUFOĞLU, Fülürya Dr. iur.

YÜCEL, Recep Doç. Dr.

YÜRÜK, Ayşe Tülin Doç. Dr.

Z

ZABUNOĞLU, Yahya Prof. Dr.

(9)
(10)

2. Makale yazarına ait iletişim bilgileri (ünvan, ad-soyad, iletişim adresi, güncel e-posta adresi, güncel cep telefonu) makalenin son sayfasına nizami bir şekilde eklenmelidir. Makaleyi gönde- ren yazarın ismini yazmaması/unutması durumunda makalesi yayımlanmayacaktır.

3. Yazılar “Microsoft Word” programında (.doc veya .docx formatın- da) sayfa numaraları verilmiş olarak (yazı tipi Times New Roman, 12 punto, normal stil) ankarabarosuyayin@gmail.com adresine gönderilmelidir.

4. Makale Başlığı büyük harflerle, makale yazarının ünvanı kısaltma biçiminde, soyadı ise büyük harflerle yazılmalıdır.

(Örn: Av. Ali YILMAZ vb.)

5. Makale yazarı; makalesindeki yazım hatalarını düzeltip, kontrol ettikten sonra eksiksiz bir şekilde göndermekle yükümlüdür.

Hakem tarafınca belirtilen değişiklerin; makale yazarınca Word bel- gesinde “Metin Vurgu Rengi (Metnin vurgulayıcı kalemle işaretlenmiş gibi görünmesini sağlar)” SARI renk verilerek ve düzenlenen maka- lenin isim bölümüne tarih eklenerek yeniden mail aracılığı ile iletil- mesi gerekmektedir. Dergiye gönderilen yazıların son denetimlerinin yapılmış olduğu, yazarın gönderdiği şekliyle yazısını “basıma” verdiği kabul edilir. Yazım yanlışlarının olağanın dışında bulunması, bilimsel- lik ölçütlerine uyulmaması, yazının Yayın Kurulu tarafından geri çev- rilmesi için yeterli görülecektir.

6. Hakem denetiminden geçmesi istenen makalelerde en az 100, en çok 120 sözcükten oluşan tek paragraf Türkçe ve İngilizce özetlerin; her iki dilde yazı başlığının ve beşer anahtar sözcüğün de yazının başına eklenerek gönderilmesi gerekmektedir. Yaza- ra ait makale; Makalenin Türkçe Başlığı > Yazarın Ünvanı, Adı-Soyadı (Örn: Av. Ali YILMAZ vb.) > Öz > Anahtar Kelimeler > Makalenin İngi- lizce Başlığı > Abstract > Keywords şeklinde sıralanmalıdır.

(11)

çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede ha- berdar edilecektir. Hakem raporunun olumsuz olması halinde, ikinci bir hakem incelemesi yapılmayacaktır. Hakem raporunda düzeltme istendiği takdirde, yazar tarafından sadece belirtilen düzeltmeler çer- çevesinde değişiklikler yapılabilecek ve düzeltilmiş metinler için yine hakem onayı alınacaktır.

9. Yazarı tarafından hakem denetiminden geçirilmesi istenmeyen yazı- lar Yayın Kurulu tarafından değerlendirilecek ve yazının yayımlanma- sına, hazırlanan rapor çerçevesinde yazardan düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede haberdar edilecektir.

10. Yayımlanması yayın kurulu ya da hakem tarafından uygun bulunma- yan yazılar, yazarına geri gönderilmez.

11. Dergide çeviri, karar, kitap incelemeleri, mevzuat değerlendirmeleri ve bilgilendirici notlara da yer verilecektir. Bu nitelikteki yazıların ka- bulü veya geri çevrilmesi, Yayın Kurulu'nca yapılacaktır.

12. Ankara Barosu Dergisi, elektronik ortamda tam metin olarak yayımla- mak da dâhil olmak üzere, kabul edilen yazıların, tüm yayın haklarına sahiptir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.

Ankara Barosu Dergisi Yayın İlkeleri’ne şartları uymayan yazıların, TÜBİTAK – ULAKBİM veritabanının gerekliliklerinden dolayı, Editör tarafından yapılacak ön kabul edilebilirlik incelemesi sonrasında hemen reddedilecektir. Bundan dolayı gönderilecek hakemli veya hakemsiz makalelerin yukarıdaki ilkelerdeki bütün

şartları şekil ve esas olarak sağlaması gereklidir.

(12)

Avukat TUNCAY ALEMDAROĞLU YAŞAM ÖYKÜSÜ ��������������������������������� 21 ANILARDAN BİR YAPRAK ����������������������������������������������������������������� 25

Yekta Güngör ÖZDEN

ALEMDAROĞLU: “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KONUSUNDA

GEÇMİŞTEN DAHA İLERİDE OLDUĞUMUZ SÖYLENEMEZ” ����������������������� 27 AV� TUNCAY ALEMDAROĞLU’NUN TÜRK HUKUK KURUMU

BAŞKANI OLARAK YAPTIĞI AÇIKLAMALARDAN BİR SEÇME ���������������������� 35

HAKEMLİ MAKALELER (PEER REVIEWED ARTICLES)

BİLGİ ALMA VE İNCELEME TALEBİ MÜDÜRLER TARAFINDAN REDDEDİLEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞININ GENEL KURULDA OY KULLANIP

KULLANAMAYACAĞI SORUSU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER ���������������������������� 45

Yrd. Doç. Dr. Ozan CAN

Yargıtay Kararları Işığında Medeni Muhakeme Hukuku

Bağlamında Faize İlişkin Bazı Meseleler ������������������������������������� 67

Dr. Cenk AKİL

KİŞİLERİN HUZUR VE SÜKÛNUNU BOZMA SUÇU (TCK 123) ����������������� 109

Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL

TÜRK CEZA KANUNU’NDAKİ DÜZENLEMELER KAPSAMINDA

GENİŞ ANLAMDA SAHTECİLİK SUÇLARI �������������������������������������������� 147

Dr. M. Yasin ASLAN

Hukuki Bir Kavram Olarak Şiddet Mağduru Kadınlarda Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu Ve İngiliz Haksız Tahrik

Hukuku Üzerindeki Etkileri ����������������������������������������������������� 173

Dr. Recep DOĞAN

Kendi Geleceğini Belirleme İlkesi Ve Bağımsızlık Hakkı ����������� 195

Mesut ÇELİK

(13)

Doç. Dr. Mustafa ÖZEN

İcra ve İflas Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı

Devletin Hukuki Sorumluluğu (İİK� m� 5) ���������������������������������� 255

Av. Talih UYAR

ADLİ KAPİTÜLASYONLARIN OSMANLI YEREL YÖNETİCİLERİ

ÜZERİNDEKİ ETKİSİNE BİR ÖRNEK: “ARAM PAPASYAN DAVASI” ������������ 271

Nursal KUMAŞ

Ucuz, Sansürsüz ve Hızlı İnternete Erişim Hakkı ��������������������� 287

Av. Z. Emre KURT LL.M

KARARLAR

DURUŞMA SAATLERİNİN TOPLU HALDE TEK SAATE VERİLMESİ HALİNDE, O DURUŞMANIN MÜMKÜN OLAN EN SON SAATTE

GÖRÜLMESİ GEREKİR �������������������������������������������������������������������� 297 KARAR DÜZELTME YOLU İŞ MAHKEMELERİNCE VERİLEN

KARARLARA KARŞI HER NE KADAR KAPALI OLSA DA;

MADDİ YANILGIYA DAYALI KARARLAR KARAR DÜZELTME

YOLUYLA DÜZELTİLEBİLİR ������������������������������������������������������������� 299

(14)

Geniş tabanlı bir hükümet arayışından, her gün ölüm haberlerinin geldiği ve siyasi belirsizliğin hakim olduğu bir döneme hızlıca geçtik� Kulağımız haberlerde, gelen her ölüm haberi yüreğimizi dağlıyor ve Yönetim Kurulu olarak her biri için ayrı ayrı taziye yayınlıyoruz� Hukukçu soğukkanlılığını yitirmemeye çalışıyoruz ama keşke diyoruz, bu taziyeleri yazmak zorunda kalmasaydık���

Öncelikle belirteyim: Demokratik kanalların şu ya da bu oranda açık olduğu bir ülkede, terör yoluyla hak arayışı yapılamayacağı bir bedahettir� Gerekçesi ne olursa olsun, terör eylemlerini kınıyoruz! Her açıklamamızda vurguluyoruz, terör saldırılarında yitirdiklerimize, Allah’tan rahmet; ailelerine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Türk Polis Teşkilatı’na ve tüm yurttaşlarımıza başsağlığı diliyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

Toplumun geniş kesimleri geniş tabanlı bir hükümet kurulacağı beklentisinde iken, Suruç’ta 32 ilerici genç IŞİD militanı olduğu söylenen canlı bombanın düzen- lediği bireysel terör eylemi ile öldürüldü� Devamında da iki polisimize yönelik o menfur saldırı gerçekleştirildi�

Gençlerimizin acısını yaşayamadan, bu menfur saldırı ile sarsıldık� Türkiye, kısa sürede terörün hakim olduğu bir ülke görünümüne büründü� Neden? Terör eylemlerini amasız ve fakatsız kınamakla birlikte, hukukçu soğukkanlılığı ve titizliği ile de soruyoruz: Barış Süreci’nin sona erdirilmesinin nedeni nedir?

23 Temmuz 2015 tarihli uyarı niteliğindeki açıklamamızda şöyle dedik: “Bu kirli ve kanlı oyunları oynayanların, seçimin üzerinden 45 gün geçmesine rağmen hala bir hükumet kurulamamış olmasından cesaret aldığını düşünüyoruz. Karşımızda askerini, polisini ve vatandaşlarını koruyamayan bir devlet görmenin tedirginliğini yaşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) grubu bulanan tüm siyasi partileri, devlete ve olası yeni kirli oyunların kurbanı olacak masum insanlara sahip çıkmaya çağırıyoruz. Aksi halde, ülkenin içine düşeceği kaostan, TBMM’de temsil edilen dört siyasi partinin de sorumlu olacağını hatırlatıyoruz.”

Değerli Meslektaşlarım,

7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen 25� Dönem Milletvekilleri seçimi, parlamenter demokrasiyi güçlendiren bir sonuç doğurdu� Toplumda iki büyük partinin uzlaşarak kuracağı bir koalisyon hükümeti ile demokratik reformların sürdürülmesi, gizli kapaklı sürdürülen barış sürecinin parlamentoda güçlü bir şekilde temsil edilen tarafların da katkısı ve katılımı ile herkesin bilgilenmesine

(15)

tekrar seçim” diye özetlediği strateji hakim olup hükümet arayışlarına damgasını vurarak, toplumdaki beklentileri karşılıksız bıraktı� 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen 25� Dönem Milletvekilleri seçiminin Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlık arayışlarına kesin bir nokta koyduğu kuşkusuzdur ve bu husus bizzat Sayın Başbakan Davutoğlu tarafından da “Parlamenter sisteme karşı değilim hiçbir zaman da olmadım. Başkanlık sistemine geçmek istedik ama buna halk yetki vermedi”

denilerek dile getirilmiştir�

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesini tezgahlayanlar, toplumda hakim olan şiddet ortamını gerekçe göstermişlerdi� Şimdi de, Sayın Cumhurbaşkanı tarafın- dan şiddet ortamı bahane edilerek anayasal sistem ve demokrasiyi fiilen kullanılan iktidar yetkileriyle rafa kaldırmaya yönelik açıklamalar yapıldığını, toplumun buna tepkisinin ölçüldüğünü görüyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyasal sistemi zorlayan iktidar arayışının demokra- simiz için yarattığı tehlikelere daha önce de işaret etmiştim� Sayın Cumhurbaşkanı son olarak, aynen “Beyler! Türkiye, 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiilî gücü olan bir cumhurbaşkanı var. İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir. Hem buna engel olup hem de ‘Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor’ demek, yağmur altında yürürken ıslanmaktan şikayet etmekten farksızdır” demek sureti ile, kendisini anayasal sistem dışında konumlandırmış ve anayasal sistem dışında fiili bir güç kullandığını açıkça beyan etmiştir�

(16)

tarzıdır. Onun dışında kalan bütün maddeler 101, 103, 104, 105 bütün maddeler aynıdır ve Anayasa’nın üstünlüğü maddesi daha başta Cumhurbaşkanlığı’nı bağla- maktadır. Hal böyle iken Cumhurbaşkanı’nın ‘rejim değişikliği oldu’ demesi esasen cezai yaptırımdan önce kendi meşruluğunu sorgulaması anlamına gelir. Yani ‘ben meşruluğumu kaybettim çünkü bu Anayasal düzen geçerli değildir’ şeklinde de yorum- lanabilir. Bu açıdan bakıldığında durum vahimdir. Ya Anayasal düzen geçerlidir ya da geçerli değildir. Eğer Anayasal düzen geçerliyse ki, Anayasal düzenin yürürlükten kalkması bilindiği gibi bizde ya darbe ile olmuştur veya 1924 Anayasası’nda olduğu gibi bizzat Anayasayı yapan iktidarın yeni Anayasayı koymasıyla olmuştur. Şimdi bunlardan hiçbiri olmadığına göre Anayasa yürürlüktedir. Şu halde bu Anayasa yoluyla seçilen kişinin Anayasa’yı tanımaması zannediyorum hem siyaseten ve hem de hukuken tartışılması ve anlamlandırılması gereken bir konudur” demektedir�

Ergun Özbudun ise, “Cumhurbaşkanı, iradesi ile yönetim sistemini değiştiremez.

1982 Anayasası cumhurbaşkanına hangi yetkileri veriyorsa/vermiyorsa, o metin olduğu gibi geçerlidir. Dolayısıyla yönetim sisteminin değişmiş olması söz konusu değil. Zaten Cumhurbaşkanı’nın bu beyanı, fiilî durumun anayasaya uygun olmayan bir durum olduğunun ve mevcut yönetimin anayasaya uygun olmadığının itirafıdır. ‘Fiilî durum anayasaya uygun değil, anayasayı ona uyduralım’ diyor. Dolayısıyla anayasaya aykırı bir durum olduğunu bizzat bu ifade kanıtlıyor” değerlendirmesinde bulunuyor�

Değerli Meslektaşlarım,

Ankara Barosu, demokrasiyi, insan haklarını, hukukun demokratikleşmesini ve hukuk devleti ilkesini ikirciksiz savunur� Bu yolda her dönem hukukun üstünlüğüne özellikle vurgu yapmıştır� Bizler hukukun üstünlüğü yetmez, hukuk aynı zamanda özgürlükleri genişletmeli, demokratikleşmelidir mücadelesi verirken; fiilen (de facto) Cumhurbaşkanı tarafından karşı karşıya bırakıldığımız durum, Anayasanın üstün- lüğünü bu saygın ve her birimizi temsil eden yüce makama hatırlatmak olmaktadır�

Biz hukukçular, bu tartışmaların gerçekte neye hizmet ettiğini, siyaseten hangi yönelimlere işaret ettiğini elbette biliyoruz� Sayın Cumhurbaşkanı’nın hukukçu danışmanları, Türkiye’de de bir Carl Schmitt çıkarak kendisine hukuki meşruiyet sağlayacağını umuyor olabilirler� Biz demokrasiye inanmış, hukukun üstünlüğünü savunan hukukçular olarak hem bu fiili durum yaratma çabalarına hem de bu fiili durumu savunmaya kalkacak olan Schmitt türünden çıkışlara karşı, demokrasiyi sonuna kadar savunacağız�

(17)

kalkıştığı aksi durumda, hukukçular olarak Kaboğlu’nu tekrarla “Anayasa’nın 105.

maddesinin 3’üncü maddesinde belirtilen ‘sorumsuzluk hali’ Anayasa’nın Cumhur- başkanı için tanımlamış olduğu görev ve yetki alanıdır, kararlarıdır. Ama tanık olduğumuz alan ise Anayasa dışıdır. Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın kendisine verdiği yetkilerin dışına çıkmasıdır, yetkilerini kötüye kullanmasıdır, Anayasa’yı tanımamasıdır, Anayasa’nın amir hükümleri hilafına, onlara aykırı olan eylem ve söylemde bulunmasıdır. O bakımdan artık Anayasa’nın Madde 105’in öngördüğü yaptırım mekanizmasının en azından TBMM’de gündeme getirilmesinin zamanı gelmiştir” demek zorunda kalacağımız açık olmalıdır�

Değerli Meslektaşlarım,

Terörle hak alacağını sanan terör örgütlerinin ve onları kullanışlı kılan iktidar arayış ve hırslarının bize yaşattığı bu “kanlı” yaz, gerçekten de zor geçti ve geçiyor�

Turgut Uyar, kış için söylemişti, nicedir yazlarımız için de söylüyoruz, kötü bir yaz geçirdik ve “kanımız bile doğru dürüst akmadı/ bir sürü çocuğu öldürdüler”�

Ateş, öncelikle annelerin, babaların, kardeşlerin, eşlerin, çocukların yüreğini dağlıyor da sadece onlara değmiyor; bizi de yaralıyor ve ölümün rengine bakmak- sızın, ancak haksızı da haklıya katmaksızın, bir sorumlusu olmalı bu ölümlerin, diyoruz� Hükümetin sürüklendiği savaş politikaları, demokrasiyi kısıtladığı gibi, ölümleri de çoğaltıyor�

Cumhuriyetin kurucularının şiar edindiği “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sadece iyiniyetli bir talep değil, Türkiye dış politikasının da belkemiği idi� Ortadoğu’nun kanlı labirentlerinde geçen savaş politikalarına sürüklenerek kanlı Suriye İç Savaşı’na karışan politikalar karşısında da tek çare, geleneksel bu dış politikadır: Hem yurtta hem de dünyada barış…

Değerli Meslektaşlarım,

Barış, bir içerik değil de bir slogan olarak kaldığında, ulusun kendi barışını ister ve kurarken saraylara savaş açtığını devrim tarihimizden ve dünya tarihinden biliyoruz� Modern demokrasilerde, genellikle iç savaşları izleyen bir ülkenin iç barışı, bu nedenle oldukça önemlidir�

(18)

Pek sık okumadığımız bu Barış Antlaşması bize iç barışımızın ipuçlarını da vermektedir� Bu antlaşmanın 37� maddesi’nde, “Türkiye, 38.den 48.e dek madde- lerde belirtilen hükümlerin temel yasalar [Les Lois fondamentales] olarak tanınmasını ve hiç bir yasa, hiç bir yönetmelik ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlerle çelişkili ya da onlara aykırı olmamasını ve biç bir yasanın, hiç bir yönetmeliğin ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlere üstün sayılmamasını yükümlenir” denilmektedir�

38/2’de, “Türkiye’nin tüm halkı, kamu düzeni ve genel ahlak ile bağdaşmazlık göstermeyen her din, mezhep ya da inanışın gerek genel, gerek özel biçimde özgürce kullanılması hakkına sahip olacaktır” düzenlemesi, 39/3-4-5’de “Din, inanç ya da mezhep farkı hiçbir Türk Yurtdaşının medeni ve siyasal haklardan yararlanmasına ve özellikle genel hizmetlere kabulüne, memurluğa ve yukarı derecelere ulaşmasına, ya da çeşitli meslekleri ve sanatları yapmasına bir engel sayılmayacaktır. Herhangi bir Türk yurtdaşının gerek özel ya da ticaret ilişkilerinde, gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır konulmayacaktır. Resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçeden başka dil ile konuşan Türk yurttaşlarına yargıçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilecektir.” düzenlemesi yer almaktadır�

Bunları hatırlamak, siyasal birliğimizin değişen koşulları içinde demokratik bir cumhuriyetin temellerini yeniden düşünmek bakımından da önemlidir�

Değerli Meslektaşlarım,

Ülke sorunlarının sıcaklığı nedeniyle daha az değineceğim ancak, Yönetimimiz, mesleğimizin ve mesleğimizi icra ederken karşılaştığımız sorunları da gün be gün izlemektedir�

Ankara Adliyesi’nden icra mahkemeleri taşınmıştı� Şimdi de iş ve ticaret mahkemelerinin taşınması gündemdedir� Ankara Barosu, adliyenin bu şekilde bölünmesinde kamu yararı ve hizmet gereklerine, şehircilik ilkelerine uygunluk görmediğinden, bu kararı yargıya taşımış bulunuyor�

Adliye binalarının kullanımında meslektaşlarımızın karşılaştığı zorlukları tespit ettikçe, aşacak adımları atıyoruz� Adliye binasındaki avukatlara ayrılmış asansörleri tamamladık ve hizmete açtık�

Genç meslektaşlarımıza da ücretsiz Corpus Mevzuat ve İçtihat Programını sağladığımız gibi, üyelerimize de bu programı %20 indirimle sunuyoruz�

(19)

Alemdaroğlu, “hukukun üstünlüğü bahsinde, geçmişten daha ileride olduğumuz söylenemez” diyor� Böyle diyerek, yukarıda sizinle paylaşmaya çalıştıklarımı da özetlemiş oluyor�

Kendisine Ankara Barosu adına meslek yaşamında uzun ömürler ve daha nice başarılar diliyoruz�

Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle, saygılarımla�

Av. Hakan Canduran Ankara Barosu Başkanı

(20)
(21)
(22)
(23)

Ankara/Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesinde tamamlayıp 1970 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu�

• 1967-1969 A�Ü�H�F� Sosyal demokrasi derneği başkanlığı,

• 1969-1971 CHP Ankara İl Gençlik Kolu Yön� Kur� Üyeliği,

• 1971-1972 askerlik görevini ve Ankara Barosunda Avukatlık stajını takiben 03�03�1973 yılından bu yana Ankara Barosuna kayıtlı avukatlık yapmaktadır�

• 1976-1977 CHP Ankara il Yön� Kur� Üyeliği,

• 1977-1980 CHP Yenimahalle İlçe Başkanlığı,

• 1984-1986 yıllarında Ankara Barosu Yönetim Kurul Üyeliği,

• 1994-1996 yıllarında Ankara Barosu Başkanlığı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğine Taraf Ülkelerin Başkent Baroları Birlik Başkanlığı,

• 1997-1999 yıllarında Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği,

• 1999-2004 yıllarında Ankara/Yenimahalle Belediye Başkanlığı,

• 2008-2012 yıllarında Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı görevlerinde bulundu�

(24)
(25)

A

Barosu’nun 34 başkanından onbirinin bürosunun bulunduğu İşkur Han’ın bir stajyeri olarak başladığı meslek yaşamında düzenli çalış- maları, temiz giyimi, saygılı duruşu, güler yüzü ve ilgi çekici konuşmaları ile beğeni toplayan bir delikanlı idi� Ben, Baromuzun 16� Tuncay ise 26�

başkanı idi� Benim başkanlık yaptığım 1972-1974 yılları arasında ruhsat verdiğim 994 avukattan anılarımda yer eden nitelikli bir meslektaşımızdır�

Baro yönetimimizin övülecek ve örnek sayılacak çalışmalarından biri de özveriyle hizmette bulunmuş başkanlarını anmak, unutturmamak, gelecek kuşaklara tanıtarak hem Baro’ya ilgi çekmek, hem de hukukçu nitelikleri konusunda seçkin örnekler vermek amacıyla anı kitap düzenlemesidir� Meslek yaşamında bağlılığı, dayanışmayı, meslek düzeyinin her yönden iyileştirilerek yükseltilmesi, hukuksal sorunların birlikte çözümlenmesine çalışılarak hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının gerçekleşmesi bakımından birlikteliğin ve ülküdaşlığın önemi büyüktür�

Tuncay, meslek çalışmalarında kısa zamanda adından söz ettiren bir başarıyı yakaladı� İşkur Han ortamında başta ağabeylerimiz NOMER’ler, Rahmi MAGAT, Atilâ SAV, Nejat BAKIRCI, Muhittin KILIÇ, Selâhattin TOKER, Kemal SARIİBRAHİMOĞLU, Osman Şeref ERDOĞDU, İlhami YETKİN, Mecdi DADAL, Celil Fikret GÜLER, Hüsnü GİDER, Akif YAĞAN, Abdullah Fevzi ATAHAN, Namık Kemal YÖRÜK, Naci ULU- GER, Enis ŞANLIOĞLU, ŞİNASİ ÖZDENOĞLU, Namık AMBARCI- OĞLU, Mestan KOCAPINAR; ablamız Necla KAM stajı sırasında çalışan meslektaşlarımızdı� Tuncay, arkadaşımız Ziya Erdal GÜÇ’ün yanında stajını

(26)

Tuncay Adliye koridorlarında, duruşma salonlarında olduğu gibi gidiş gelişlerde İşkur Han kapısında ya da merdivenlerinde karşılaştığımda saygılı davranışıyla hep beğenimi almıştır� Meslek çalışmalarında yararlı görevler yaptığını duyduğum zaman hakkındaki olumlu kanılarımda yanılmadığımın mutluluğunu yaşadım� Ayrıca benim Baş Hukuk Danışmanlığını yaptığım CHP’li olarak da yakınlığını kazandığım bir dosttu� Sonra Yenimahalle Belediye Başkanlığı’nı yaptı� Ondan önceki Başkan (Avukat) Mustafa VURAN da benim Cebeci Ortaokulu’nda öğrencimdi� Tuncay’ı Belediyede kutlamaya gittiğim zamanki durumunu da yine beğeniyle izledim� Yurttaşları görevlileri dinlemesi konuklarıyla ilgisi ayrı ayrı doyurucu ve sıcaktı� Hele 2002 yılında benim adıma bir park açılışını törenle gerçekleştirmesi değerbilirliğinin, vefakârlığının örnek yansımasıydı�

Tuncay’ın 1994-1996 yılları Ankara Barosu Başkanlığı mesleğinin başarılı, parlak yıllarıdır� Mesleğimiz için elinden gelen çabayı göstermiş, toplantılar, etkinlikler, derginin yayımlanması, avukatlık disiplini ve yargılama düzeni konularında beğeni toplayan çalışmalar yapmıştır� Siyasal ilişkisinin de katkısıyla güçlendirdiği konumunun saygınlığını korumuş, Baromuzun etkinliğini artır- mış, lâik Atatürk Cumhuriyetinin ilkelerini ve değerlerini savunmuş, hukukun ulusal yaşamımızdaki yerini daha etkin kılma yolunda Türkiye Barolar Birliği ve öbür Barolarla dayanışma içinde görevini tamamlamıştır�

Türk Hukuk Kurumu Başkanlığında da aynı çizgisini sürdürmüştür�

Armağan Kitap’lar, adına düzenlenen kişiyle ilgili bilgileri, anıları içerir�

Üzüntü veren durumlarla sevindiren durumlara da yer verilir� Benim Tuncay ALEMDAROĞLU’yla İlgili izlenimlerini yansıtmaya çalıştığım bu yazım, onun seçkin kişiliği için yalın ve içtenlikli bir yaklaşımın ürünüdür� Değerli bulmasaydım yazımın bulunmasını istemezdim� Kendisine yaşam boyu sağlık, başarı ve mutluluk diliyor, sevgilerimi sunuyorum�

(27)

SORU: Sayın Alemdaroğlu, öncelikle söyleşi teklifimizi kabul etti- ğiniz için teşekkür ediyoruz. Özgeçmişinizde Boğazlıyan doğumlu olduğunuz yazıyor. Bize biraz çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinizden söz edebilir misiniz?

YANIT: Öncelikle size ve başta baro başkanımız olmak üzere baromuzun yönetim kuruluna kadirbilirlikleri için ben teşekkür ederim� Evet Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinde doğdum� Burada Gazipaşa İlk Okulunu 1958 sene- sinde bitirdim� Aynı yıl da rahmetli babamın ifadesine göre çocuklarının okuması için Ankara/Yenimahalle’ye geldik� Erkek kardeşimin küçüğünü 1959 senesinde kaybettik geride iki erkek ve iki kız kaldık� Dördümüzde yüksek tahsilimizi tamamlayarak babamın amacını gerçekleştirdik� Bu vesile ile babamı rahmet dileklerimle minnetle anıyorum�

Ortaokul ve lise dönemim 1958/1965 yılları arasındadır� O yıllarda Yenimahalle her yönüyle çok güzeldi� İki kapalı sineması yazında dört açık hava sineması vardı� Yazın insanlar geç saatlere kadar sokaklarda olurdu�

Bazı hafta sonları arkadaşlarla Kızılay ve Ulus’a giderdik� Ama en çok da yaz akşamları mini golf oynamaya Gençlik Parkı’na giderdik� O zamanlarda Gençlik Parkı çay bahçeleri ve açık hava gazinoları ile benzeri olmayan bir güzellikti� Sonuç itibariyle çocukluk ve lise yıllarımın mutlu geçtiğini söyleyebilirim�

(28)

medim� Ama ne var ki Hukuk Fakültesinde de Roma Hukukundaki latince kelimeler ve tanımlar beni buldu ve bir seneme mal oldu� Liseden sonra üniversite ve Hava Harp Okulu sınavlarına girdim� Hava Harp Okulu sınav sonuçları daha önce belli oldu ve sınavı kazandığım bildirilip İzmir’e muayeneye çağrıldım�

İzmir’e gittim göz muayenesinde gözümde astigmat olması nedeniyle pilot olamayacağımı söylediler� O dönemde yükseköğretime giriş sınav sonuçları açıklanınca, fakültelerde alacakları öğrenciler için taban puanları açıklardı�

Sınav sonuçları açıklanınca seçenek aramadan doğrudan Hukuk Fakültesine kaydımı yaptırdım� Hukuk tercihimde sanırım 1960 sonrası ülkedeki siyasi atmosferin etkisi oldu� Özellikle lise iki ve üçüncü sınıflarda öğrenci temsilciliği seçimlerine katılmam, CHP’nin Gençlik Kollarına gidip gelmem, arkadaşlarla siyasi tartışmalarım, ailemin siyasete ilgisinin de (dedemin 1950/1954 arası Belediye Başkanlığı, babamın CHP Yenimahalle İlçe yönetim kurulu üyeliği) bu tercihte etkili olduğunu şimdi düşünüyorum�

1968 öğrenci olayları ilkin Fransa’da başladı, arkasından İstanbul ve Anakara üniversitelerine sıçradı� O dönemde Fakültede hareketlilik başlayınca fakülte- deki tüm dernek başkanları öğrenci derneği başkanının başkanlığında toplanıp boykot komitesi oluşturup, boykot kararı aldı� Bende Hukuk Fakültesi Sosyal Demokrasi Derneği Başkanı olmam nedeniyle toplantıya katılıp komite üyesi oldum� Zaten öğrenci de boykota hazırdı� Boykot gerekçemiz sınav sistemi ve fakülte yönetiminde öğrencinin söz hakkının olmamasıydı� Hocanın tercihine göre sınavlar yazılı veya sözlü oluyor, haziranda kura ile belirlenen iki dersten sınava giriyorsun bu sınavda başarılı olursa diğer derslerden sınava girme hakkını kazanıyorsun� Bu sınavda da sınava girdiğin derslerden yarıdan fazlasını başarır- san diğer derslerden eylülde sınava girebiliyorsun� Yarıdan fazlasını kazanamazsan eylülde yine bütün derslerden sınava giriyorsun� Bu nedenle bazı derslerden ilk sınavda başarılı olduğun halde ikinci üçüncü kez sınava giriyorsun� Boykot iki üç gün sürdü sonuç alınamadı� Bunun üzerine komite okulun kıdemlilerinden ve siyasi deneyimi olan M�T�T�B ve A�Ü�T�B gibi öğrenci derneklerinde de görev yapmış olan Abdullah Emre İleri ile bir değerlendirme toplantısı yaptı� A�

Emre İleri, boykottan sonuç alamazsınız Fakülte’yi işgal ederseniz belki sonuç alınır dedi� Nasıl yapacağız dediğimizde, siz kabul ederseniz nasıl olacağını ben gösteririm dedi� A� E� İleri de fiilen komite başkanı oldu ve hep birlikte doğruca dekan odasına gidip toplantı halindeki Fakülte Yönetim Kurulu’na işgal kararını

(29)

SORU: Mesleğe nasıl başladınız? Ne türden zorluklarla karşılaşıyordu, o dönemde mesleğe yeni başlayan avukatlar?

YANIT: Okuldan sonra yakın arkadaşlarımın da staj yaptıkları İşkur Han’da Av� Ziya Erdal Güç üstadımın yanında staja başladım� Stajın bitmesinin, avukat- lığa başlamamın pek farkına varamadım� Zira staja başlamamla birlikte değerli büyüğüm Ziya Bey büronun yönetimi de dahil dosyaların sorumluluğunu da verdi� Dava dosyaların ön hazırlıklarını ben yapıyorum, kendisi son şeklini veriyor, eksiklerimi ve yanlışlarımı gösteriyordu� İcra stajına başlayacağımda da benimle birlikte İcra Müdürü Adil Beyle geldi ve özel olarak müdürün benimle ilgilenmesini rica etti� Stajdan sonra da kendisi İzmir’e gidene kadar yani 1980 yılına kadar birlikte çalıştık� Üstadım, değerli hocam, ağabeyim Av�

Ziya Erdal Güç’e bu söyleşi aracılığı ile minnet duygularımla sağlık ve esenlik dileklerimi iletiyorum� Bu itibarla staj ve avukatlığa başlamada ben şanslıydım�

İşkur Han’ın bir özelliğini de anmak isterim� İşkur Han’da staj yapıp aynı handa büro açan ya da avukat yanında çalışmaya başlayana komşu avukatlar tahliye, tespit, icra işi gibi kendilerine ait işin dosyasını ve dosya ücretlerini sana verirler�

Bana da komşu avukatlar dosya verdi� O nedenle avukatlığa başlamada zorlukla karşılaşmadım�

Dönem itibariyle büro anlayışı bugünden farklıydı� İş hanlarında bürolar tek bir oda şeklindeydi� Maddi olanakları sınırlı olan yeni bir avukat iş hanla- rının birinde bir oda kiralıyor, bir masa, sandalye, daktilo ve telefon bağlatarak mesleğe başlıyordu� Birkaç ay sıkıntı çekiyordu mutlaka ama kısa sürede haya- tını idame ettirecek bir seviyeye geliyordu� O nedenle bugünle kıyasladığınız zaman bizim dönemimizde mesleğe başlarken karşılaşılan zorluklar daha sınırlı ve kısa süreliydi� Şimdi büro konsepti değişti ve buna bağlı olarak giderleri çok arttı� Bugün için kurulu düzeni olan avukatlar sıkıntı içindeyken, meleğe yeni başlayacak avukatın sıkıntısı ve karşılaştığı zorluklar tarif edilemez ölçüdedir�

Yeni büro açacak bir avukat en az bir yıl süreyle o büronun giderini ve kendi geçimini sağlayacak maddi olanağa sahip olması gerekir� Bunun da çok zor olduğu tartışmasızdır�

(30)

kabul ettirme uğraşımız vardı� Yargıç ve savcılar bunu bir türlü kabullenme- diler� Bu zihinsel direnç kısmen kırıldı� Ama hala kendini çok farklı gören yargıç ve savcılar var� Oysa bilmiyorlar ki farkları kişilik sorunlarının olması- dır� Cumhuriyet Savcısı kamu adına dava açar, kamuyu temsil eder savunur, kamu avukatı aynı işi yapar ancak savcı ile kamu avukatının statüleri özlük hakları çok farklıdır� Geçmişten günümüze kadar gelen bu konudaki çalışma ve uğraşlara başta Maliye ve Adalet Bakanlıkları şiddetle karşı koydular ve bir türlü başarılamadı� Kamu avukatları sorunu dün vardı bugünde aynen devam ediyor� Bir türlü çözmedik�

Anakara özelinde dün adliyeler ve bağlamında yargılama yapılan yerler görünümü bir yana sağlık açısından da çok kötüydü� 1989 da yeni adliye sara- yının açılması ile yargılama modern bir alanda yapılmaya başlandı� Ancak ne var ki aradan geçen süre içinde adliye sarayı da yığılan dosyalar, sağına soluna yapılan ekler ve içindeki nefes alınan boşluklara sıkıştırılan odalarla köstebek yuvasına çevrildi� Bu da gösteriyor ki eğitim sisteminiz hak ve hukuka saygılı aklı ve bilimi rehber edinen özgür düşünceli birey yetiştirme amacından saparsa, toplumda gelir dağılımındaki eşitsizliği gidermezseniz, barış ve huzuru sağla- mazsanız, dava sayısındaki artışı önleyemezseniz her yaptığınız adalet sarayı yetersiz kalmaya mahkûm olacaktır� Aynı şey cezaevleri içinde geçerlidir� Cezaevi sayısını artırarak mahkûm sayısında azalma olmuyor�

Dün için hukuk devleti hukukun üstünlüğü ilkelerinin Anayasa’da yer alması yeterli olmayıp hayata geçirilmesi çabası vardı� Bugünde aynı sorunlar daha da ağırlaşmış olarak var� Türkiye yönetimi ve çoğunluğunun düşünce sistemi itibariyle ileriye gitmedi ki bu sorunları gidermiş olsun� Tam aksine geriye gitti� Dünden bu güne tek olumlu gelişme AİHM kararlarının iadeyi muhakeme nedeni olması ve Anayasa’ya bireysel başvuru hakkının tanınması�

Şimdi basına yansıdığına göre bireysel başvuru yeniden düzenlenip daha sınırlı hale getirilecekmiş� Bununla şunu söylüyorum: Avukatın sorunları diğer mes- leklerden daha çok ülkenin sorunlarıyla doğrudan bağlantılıdır�

Avukatların çoğunluğunun bugün, dünden daha ağır olarak ekonomik sorunları var� Bu ekonomik sıkıntının mesleğin yapılmasına ve saygınlığına da olumsuz yansıması kaçınılmazdır� Avukatın ekonomik sorunu tek nedenli de değildir� Birçok nedenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır� Türkiye’nin ekonomide ve milli eğitim de tercih ettiği sistemle doğrudan bağlantılıdır� Hangi

(31)

dan beri uğraşılan baro pulunun kabul edilmesiyle oldu� İyide oldu� Ancak barolarımızın bunun kıymetini bilmeleri gerektiğini de söyleyeyim� Baroların ve birliğin mali yönden güçlü olması avukata hizmet olarak döner� O nedenle baro yönetimlerinin ve yönetime talip olanların popülist yaklaşımlarla baroları mali yönden zayıflatıcı girişim ve vaatlerden sakınmaları gerekir�

Bundan sonra belki diyeceksiniz ki mademki mesleğinde hukukun da sorunları giderilmedi artı, barolar ne yaptı� Barolar ve avukatlar her türlü baskıya hukuksuzluğa aslanlar gibi direndi� Geçmişten bu güne baroların bu direnişlerini hatırlarsak bunların küçümsenmemesi gereken önemli çıkışlar olduğunu görürüz�

SORU: Ankara Barosu, sizin döneminiz dâhil olmak üzere, her dönem, başta eşitlik ve özgürlük olmak üzere cumhuriyetçi değerleri, hukuk devle- tini, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini savundu, bu savunuyu görevleri arasında gördü. Bütün bir meslek hayatınızı değerlendirdiğinizde, başta düşünce ve ifade hürriyeti olmak üzere temel hak ve özgürlükler noktasında geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

YANIT: Tarih dediğimiz olayın temelinde yatan aslında bazen bireyin, bazen toplumun hak ve özgürlükleri kazanma ve kazanılanı da koruma çabası ve savaşının tümüdür� Bu çaba ve savaş da sonsuza dek sürecektir� Zira bazıla- rının çok severek kullandıkları “zamanın ruhuna” göre de zalim ve zorba kılık ve ad değiştirerek geçmiş dönemin her devrinde oldu, gelecekte de olacaktır�

Ama zorba aynı zorbadır� Kimi zaman kral, padişah, kimi zaman feodal ağa, bey, kimi zaman ekonomik gücü elinde bulunduran sermayenin yetiştirmesi kapitalizm ve emperyalizm, kimi zaman siyasi iktidarı bir şekilde eline geçiren, kimi zamanda kendini Tanrı’nın vekili görüp sapık anlayışını din diye topluma dayatan kişi olarak karşımıza çıkar� Bu zalim ve zorbaların adları sıfatları farklı olsa da aynı mantık ve düşünceden beslenirler� Hal böyle olunca Ankara Barosu ve avukatları olarak bu zalim ve zorbalara karşı savaşımız dün vardı, bugün var, yarında olacaktır�

Söylediğiniz, eşitlik ve özgürlük, laik cumhuriyet, yurttaşların temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü gibi yüce değer ve kavramlar ancak ve ancak

“hukukun üstünlüğü” ilkesini içselleştirmiş toplum ve devletler de yaşama şansı

(32)

ile açıklanması ve kabulü imkânsızdır� Yargının bu hale gelmesinde kusurlu ve sorumlu olan elbette ki siyasi iktidardır� Ancak yargının bu halinden siyasi ikti- dardan da fazla kusurlu ve sorumlu olanlar iradesine ve vicdanına üçüncü kişiler lehine ipotek koyan yargıç ve savcılardır� Bu süreçte kanunlar uygulanmamış, uygulattırılmamıştır� Hukuk Fakültemizin Anayasa hocası Allah rahmet eylesin Bülent Nuri Esen derdi ki; “müstevli ile diktatör arasındaki fark, diktatör kanun yapar uygular, müstevli ise kanun yapar uygulamaz�” Bugün bu durumdayız�

O nedenle baroların ve özelinde de Ankara barosunun görevi ve sorumluluğu düne göre daha ağır�

SORU: Ülkesinin geleceğinden kendisini sorumlu hisseden her yurttaş gibi siyasetle de uğraştınız. Bir dönem Yenimahalle Belediye Başkanlığı yaptınız. Nasıl bir deneyimdi?

Asıl mesleğini yapmanın yanında siyasetle ilgilenmeyi ve aktif olarak uğraş- mayı bir yurttaşlık görevi olarak görüyorum� Siyasi bir yere seçilmek ve orada görev yapmak da askerlik gibi bir nöbet olduğunu düşünüyorum� Hep bu anla- yışla siyasi parti üyesi oldum siyasetle ilgilendim, partinin il ve ilçe birimlerinde yönetici ve belediye başkanlığı görevlerinde bulundum� Bu görevleri ikinci bir uğraş alanı kabul edip uğraştım� Ancak bunun hiçbir zaman mesleğimin önüne geçmesine izin vermedim� Benim asıl mesleğimin ve çalışma alanımın avukatlık ve hukuk olduğunu aklımda tutarak belediyede 5 yıl görev yaptım� Barom ile ilişkimi her zaman sıcak tutup, baromun tüm etkinliklerine olanaklar ölçüsünde katılmaya gayret ettim��� Belediye başkanlığı elbette ki çok onurlu ve keyifli bir görev, yaptığınız işin sonucunu en geç bir yıl içinde görüyorsunuz� Yasaların el verdiği ölçüde yurttaşın sorunlarını anında çözüyorsunuz� Ayrıldıktan sonra da döneminizde yapılanları gördüğünüzde gurur duyuyorsunuz� Ancak bir de madalyonun öbür yüzü ise var ki bir an için o yükten kurtulmak istiyorsunuz�

O da belediye başkanından sürekli bir şey bekleniyor ve isteniyor� Bu beklenti ve istekte bulunanlarda, bunların yerine getirilmesinin mümkün olup olma- dığını, belediye başkanına hukuki ve cezai sorumluluk getirip getirmeyeceğini hiç düşünmezler� Belediye başkanlığı döneminde eş dosttan bazılarının bana kırıldığı, sitem ettikleri de çok oldu� Bununla birlikte 1999 depremi nedeniyle kesilen vergi gelir paylarına rağmen Ankara İlçe belediyeleri içinde birçok ilke

(33)

doğru olduğu gibi bir kanıya da kapılmamalı� Avukat dosyasına hakim olma- lıdır� Yargı kararının yanlışlığı da savunulmalıdır� Adliye personeli, yargıç ve savcılarla ilişkilerde muhatap olduğumuz kadar saygılı olunmalıdır� Savunma makamında bulunan avukatın yargıç ve savcılarla eşit olduğunu, yargılamadaki görev dağılımı nedeniyle farklı yerlerde olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız�

Müvekkilleri ile ilişkilerinde açık net ve mesafeli olmalıdır� Genç meslektaşla- rım karşılarındaki avukatın karşı taraf olamadığını, onunda kendisi gibi taraf avukatı olduğunu unutmasınlar birbirlerine saygı ve sevgiyi esirgemesinler�

Yazılarındaki üslup hukuki çerçevenin dışına çıkmamalı� Ancak iyi bir avukat için bunun yeterli olamadığı, güzel sanat dallarından biri ile de yakından ilgi- lenmenin gerekli olduğu inancındayım� Zira farklı alandaki uğraşlar dünyaya bakışı ve düşünce tarzınızı değiştiriyor� Ufkunuzu açıyor� Bunlara ek olarak da her avukatın, hukuk sistemi ve yargıdaki sorunların, ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarından bağımsız olmadığı bilinciyle ülke sorunları ile de yakından, aktif olarak ilgilenmeleri gerektiğine inanıyorum�

Teşekkür ediyoruz�

Ben teşekkür ederim�

(34)
(35)

Siyasal iktidarı kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun davranmaya davet eden, 06.06.2008 tarihli, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak yaptığı basın açıklaması:

Kendisini Anayasa ve Yasalarla bağlı saymayan Meclis çoğunluğunu oluşturan siyasi partilerin, “ulusal egemenliği temsil eden tek organ benim”

mantığı ile kısa sürede faşist dikta yönetimlerine dönüştüğü tüm Dünya’da sayısız örnekleri ile yaşanmıştır�

Bu acı örneklerin tekrar yaşanmaması için, yasama meclisi çoğunluğunun ve ondan güç alan hükümetlerin karar ve eylemlerinin Anayasa ve yasalara uygunluk yönünden yargı denetimine tabi tutulması gereğinden hareketle ortaya çıkan Hukuk Devleti ilkesi, tüm çağdaş demokrasilerde temel ilke olarak kabul edilmiştir�

Anayasamızın 2� maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu hükmü yer almıştır� Anayasanın 6� maddesinde Egemenli- ğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ve bunu yetkili organlar aracılığı ile kullanacağı; 7, 8 ve 9� maddelerinde bu organların Yasama, Yürütme ve Yargı olduğu ve yargı yetkisinin “Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı”, 11� maddesinde Anayasada yer alan hükümlerin tüm organları bağlayıcı olduğu, 125,138 ve 148� maddelerinde de yasama ve yürütmenin eylem ve kararlarının yargı denetim usulleri gösterilmiştir�

Anayasa değişikliğine dair yasayı yok hükmünde sayan Anayasa Mahkemesi’nin kısa kararının açıklanması üzerine, bilen bilmeyen birçok

(36)

ve değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceği hükmünü bilerek yok sayan değerlendirmelerdir�

Bilinmelidir ki; Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 9� maddesi uyarınca Yargı Yetkisini Türk Milleti adına kullanmaktadır� O nedenle, T�B�M�M, milletvekilleri ve hükümet, hangi kaynaktan meşruiyet alıyorsa, Anayasa Mahkemesi de aynı kaynaktan, yani Anayasadan meşruiyetini almaktadır�

Unutulmamalıdır ki; Demokrasi, Laik Cumhuriyet ve Hukuk Devleti bir- birinin tamamlayıcısı ve olmazsa olmazıdır� Bu ilkelerden birini diğerinin karşıtı gibi göstermek, bilgisizlik değilse siyasi amaçlı gizli gündemi olan çabalardır�

Anayasa Mahkemesi, açıkladığı kararı ile; Anayasanın kendisine yüklediği görevi yerine getirmiş ve Hukuk Devleti ve Anayasanın Üstünlüğü ilkelerine hayat vermiştir� Anayasanın 1, 2 ve 3� maddesinde ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu Temel İlkelerinin hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğine karar vererek tarihi bir görevi de yerine getirmiştir� Devleti ve ulusu büyük bir maceralı yolun başından döndürmüştür�

Anayasa Mahkemesinin bu kararından başta siyasal kadrolar olmak üzere her yurttaş bir ders çıkarmalı ve bu karar önünde saygıyla eğilerek, devletimizin ve milletimizin maceralara sürüklenmeden, çağdaş uygarlık yolunda ilerlemesine katkıda bulunmalıdır�

Türk Ceza Kanunun 104. Maddesinde yapılmak istenen değişiklik hakkında, 20.10.2008 tarihli, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak yapmış olduğu basın açıklaması:

Türk Ceza Kanununda yapılacak değişiklikler ile ilgili Adalet Bakanlığında bir çalışma yapıldığı ve bu çalışma kapsamında da TCK 104� maddesinde deği- şiklik yapılmasının tartışıldığı Basın-Yayın organları aracılığı ile kamuoyuna yansımıştır�

Türk Ceza Kanununun 103� maddesi “Çocukların cinsel istismarı” başlıklı olup, bu maddede onbeş yaşını bitirmemiş kişilerin çocuk olduğu ve bunlara karşı her türlü cinsel amaçlı eylemin ağır cezai yaptırımını gerektirdiği kabul edilmiştir� Bu suçun takibi de şikayete bağlı olmayıp C�Savcılığının resen soruşturma açmasını gerektirmektedir�

Tartışıldığı açıklanan Türk Ceza Kanununun 104� maddesinin başlığı “Reşit olmayanla cinsel ilişki” olup madde metni; “(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın,

(37)

onbeş yaşını bitirmiş ancak 18 yaşını bitirmemiş yani reşit olmamış kişilerin evlenmeleri ancak kendilerinin rızası, anne ve babalarının onayı ile mümkün olmaktadır� Bakanlık temsilcilerinin bu maddenin uygulamasında, bazı mah- kemelerin çocuğun, bazılarının da ailenin şikâyetini kabul ettiğini, bu nedenle karışıklıklar yaşandığını ifade etmişlerdir�

Yasanın bu düzenlemedeki temel amacı göz önünde tutularak uygulama yapıldığında bir karışıklığın söz konusu olmaması gerekir� Maddenin uygulan- masında hem anne, babanın hem de çocuğun şikâyeti geçerlidir� Aksinin düşü- nülmesi halinde Kastamonu’nun Taşköprü İlçesi’nde yaşanan olayda olduğu gibi anne veya babanın para karşılığında çocuğa tecavüz edenden şikayetçi olmamaları gibi durumlar söz konusu olacaktır� Bu bakımdan uygulamada mahkemelerin yanlış yorum ve uygulama yapmaları halinde, kararın Yargıtay denetimi sıra- sında düzeltilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması mümkündür� Bu itibarla çocuğunda şikayet veya rızasının aranması kaçınılmaz bir zorunluluktur�

Ayrıca, şikayetin kim tarafından yapılacağı ile ilgili tartışmada, maddedeki çocuğun yaşının onbeşten ondörte indirilmesinin gündeme getirilmesini de anlamak mümkün değildir� Oniki yıllık temel eğitimin zorunlu olduğu ve çocuk- larımızın eğitiminin geleceğimizi belirlediği gerçeği karşısında çocuklarımızın eğitimini engelleyen küçük yaşta evlenmelerine olanak veren düzenlemeleri toplumsal gerçek gerekçeleriyle tartışmaya açmak bile yanlıştır� Kaldı ki top- lumsal gerçek denilen, anne-babanın para karşılığı çocukların satar gibi küçük yaşta evlendirilmeleri, ya da yine para karşılığı şikayetten vazgeçmeleridir� Bu ise çağdışı bir düşüncenin tezahürü olup kabulü mümkün değildir�

Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Kişilik Haklarına Basın Yolu İle Saldırıyı Korumasız Bıraktığı hakkında, 28.03.2011 tarihli, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak yaptığı basın açıklaması:

Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapmak üzere 16 Mart 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilmiş olan kanun tasarısı, aralarında Türk Ceza Kanunu’nun 277, 285 ve 288� mad- delerinin de bulunduğu düzenlemelerde önemli değişiklikleri gündeme getirmiş

(38)

aksi yönde olduğunu görmek hukuk camiasını ve biz hukukçuları şaşırtmıştır�

Türk Ceza Kanunu’nun, özel yaşamın gizliliği hakkı ve haberleşme özgürlük- lerini korumaya yönelik 132, 133 ve 134� maddelerinde öngörülen cezaların ağırlaştırılmasının önerilmesi, ilk bakışta, tasarının özel yaşamın gizliliğinin korunmasını amaçladığı izlemini yaratıyorsa da, TCK’nın 285� Maddesinde düzenlenen soruşturmanın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin öneri, yaklaşımın bu yönde olmadığını belgelemektedir�

Soruşturulan kişilerin soruşturmayla ilgisiz haberleşme kayıtları ve özel yaşamlarına ilişkin bilgilerin ve yine soruşturulan suçla bütünüyle ilgisiz kişilerin özel yaşam ve haberleşme kayıtlarının basın ve iletişim araçları yoluyla kamuo- yuna yayıldığı bir ortamda, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunun tasarıda yer alan biçimiyle düzenlenmesi, hak ihlallerini ve dolayısıyla mağdurların sayısını daha da arttıracaktır� Soruşturmayı yasalara ve masumiyet karinesine uygun bir biçimde yürütmesi gereken, bu çerçevede soruşturulan kişinin anayasa ile güvence altına alınmış haklarına saygı gösterme yükümlülüğü bulunan adli görevlilerin bu konulardaki duyarsızlığı kamuoyunca bilinmektedir� Soruş- turmayla ilgisiz haberleşme kayıtlarını soruşturulmayan kişileri de mağdur edecek biçimde soruşturma dosyasına koyan adli görevliler hakkında bugüne dek ne yapılmıştır? Ya da, emniyet ve adliye çalışanlarından hangisi soruşturma içeriğindeki bilgileri sızdırmak nedeniyle soruşturma geçirip, ceza almıştır?

Kamuoyunun bu soruların cevabını bilmeye hakkı vardır� Özel yaşam alanına ait ve genellikle soruşturma ile ilgisiz bilgileri aleniyet kazandırmak üzere sızdıran kamu görevlilerinin engellenemediği ya da engellenmediği, son dönemde yaşanan gerçekler ışığında tartışmasız bir gerçektir� Uluslararası insan hakları hukukuna ve Anayasamıza göre devletin bir pozitif yükümlülüğü olarak özel yaşama saygı gösterilmesini sağlama ve bu hakkı koruma ödevi bulunmaktadır� Bu hakkın ihlali kamu görevlileri eliyle gerçekleştiğinde buna karşı bir şey yapılmadığı ya da yapılamadığına göre, hakkın korunmasını sağlamak için geriye bir tek basın yoluyla özel yaşam bilgilerinin aleniyet kazanmasını önleme aracı kalmaktadır�

Getirilmek istenen düzenleme ile işte bunu sağlamaya yönelik Ceza Kanunu düzenlemesi etkisiz ve geçersiz kılınmak istenmektedir� İçinde bulunduğumuz durum ortadayken ve mağdur sayısı her geçen gün artarken özel yaşamın gizli- liği hakkının, “basın hürriyetini” ve “haber verme hakkını” koruma bahanesiyle tamamen korumasız hale getirilmesi kabul edilemez bir durumdur�

(39)

8 Mart Kadınlar Günü vesilesi ile, kadınların özgürlük mücadelesi ve bu mücadeleye zarar veren iktidar düzenlemelerine dikkat çektiği, 07.03.2012 tarihli, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak yapmış olduğu basın açıklaması:

Dünya kadınlarının yüzyılı aşkın süredir yürüttüğü özgürleşme mücade- lesi günü olan 8 Mart, her yıl ülkemizde de çeşitli etkinliklerle kutlanırken kadınların özgür ve eşit birey olma mücadeleleri henüz sona ermedi, bugün de devam ediyor�

Toplumun aydınlık yarınlara ulaşmasında belirleyici ve itici güç olan kadınlarımız, Cumhuriyet döneminde elde ettikleri önemli kazanımları, son zamanlarda başta eğitim sistemine getirilmek istenen değişiklikler olmak üzere uygulanan politikalarla yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardır�

Aile içi şiddete maruz kalan kadın, zaten toplumsal ve kültürel baskı altında ezilerek kişiliğini ve kimliğini bulmada engellerle karşılaşmakta, ailesinin -hatta mahallesinin namusu olmaktan kurtulamamakta, birey olarak kendisi hakkında özgürce düşünerek seçme ve karar verme haklarından yoksun bırakılmaktadır�

Bütün bunların yanı sıra günümüzde milli eğitim sisteminde yapılmak istenen değişikliklerle çocuklarımız zorunlu ve kesintisiz 8 yıllık temel eğitim uygula- masıyla özgür ve eşit birey olma yolunda elde ettikleri olanakları da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmak istenmektedir� Oysa çağdaş demokrasiye ulaşmak isteniyorsa yapılması gereken; toplumun yarısını oluşturan kadınların haklarını gerçek anlamda yaşama geçirecek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlaya- cak yasal düzenlemeler yanında bu konuda toplumsal bilinci yaratacak eğitimi de sağlayacak kalıcı politikalar üretmektir� Gerçek anlamda kadın-erkek eşitliği sadece yasal düzenlemelerle sağlanamaz; sorunları giderecek yasalar kadar onları uygulanabilir kılan toplumsal bilinci yaratacak eğitim de gerekir� Toplumsal bilinç ve kültür, yasal düzenlemelerle aynı noktaya çekilmedikçe -bu konuda toplum bilinci oluşturacak çağdaş bir eğitim verilerek toplumsal gelişim sağ- lanmadıkça- yasalar kapalı kapıları açarak karanlık beyinleri aydınlatamamakta, insanların düşünce ve davranışlarına nüfuz edememekte, aile içinde şiddet gören kadınları koruyamamakta, namus ve töre cinayetlerini önleyememekte, kısaca kadınlara insan olma ve insanca yaşama hakkı sağlayamamaktadır� Her gün insanca yaşama hakları çiğnenen, horlanan, dışlanan, şiddete maruz kalan

(40)

üzere haklarının kazanımı yolunda mücadele veren tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar gününü kutlarken, toplumun bu mücadelede kadınların yanında yer alarak ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacağına olan inancımızı yineleriz�

Sivas davasında sanıkların kamu görevlilerince korunduğu, adil bir yargılamanın yapılmadığı hakkında, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak, 14.03.2012’de yapmış olduğu basın açıklaması:

Sivas davasının Ankara 11� Ağır Ceza (ÖZEL YETKİLİ) Mahkemesinde yakalanamayan 7 firari sanığın gıyabında yargılandığı davanın bugünkü duruş- masında; iki sanığın ölümü nedeniyle beş sanığın da zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verildi�

Bu davanın tüm sanıklarının olayın başından bugüne kadar, belli mihrak- larca emniyette, mahkemelerde ve cezaevlerinde özel olarak korunup kollandığı tüm delilleri ile müdahil avukatları tarafından mahkemeye sunulmuştur� Bu korunup kollama nedeniyledir ki bazı sanıklar tutuklu iken çocuk sahibi olmuş, aranırken ehliyet almış, askerlik yapmış, yurtdışında ticarethane açabilmiştir�

Davanın asli sanıklarından olan ve eski TCK’ya göre idamdan, yeni TCK’ya göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından yargılanan zamanın Sivas Bele- diye Meclis Üyesi bütün aramalara rağmen (!) bulunamamış olmasına karşın ölümünden sonra köyünde yaşadığı anlaşılmıştır�

Bütün bunlar sanıkların arkasındaki ciddi ve önemli bir örgütsel yapının olduğunu göstermektedir� Sanıkların korunup kollanmasının bu ölçüde olması, bu örgütsel yapı içerisinde kamu görevlilerinin önemli bir yeri olduğunu göster- mektedir� Aksi halde bu sanıkların Türkiye’de şimdiye dek saklanması, olağan yaşam faaliyetlerini sürdürmesi mümkün olmazdı�

Bugün Anakara 11 Ağır Ceza Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararında;

sanıkların insanlık suçu işlediğini kabul etmekle birlikte ikili bir ayırım yaparak kamu görevlisi sanıklar yönünden zamanaşımı işlemeyeceğini, kamu görevlisi olmayan ve feri sanıklar yönünden zamanaşımı işleyeceğini kabul edip, bugün için hayatta olup yakalanmayan beş sanık yönünden dava zamanaşımının dolduğuna karar vermiştir�

Hemen belirtelim ki Ankara 11� Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararı hukuki olmaktan öte yukarıda açıklanan sanıkların korunması ve kollanması çerçeve- sinde değerlendirilecek bir karardır� Şöyle ki, Mahkemenin kararında atıf yaptığı

(41)

kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamlan biltiln işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü bulunmaktadır�

Anayasamızın bu hükmü nedeniyle hiç kimse için özel işlem yapılamaz ve yasalar önünde ayrıcalık tanınamaz� Bu itibarla mahkeme karar Anayasanın 10� maddesine de açıkça aykırıdır�

Özetle Ankara 11� Ağır Ceza Mahkemesinin Sivas Katliamı sanıkları hakkında verdiği “zaman aşımı nedeniyle davanın düşürülmesi kararı” insan haklarına ve karar yerinde atıf yapılan AİHS ve Anayasanın 10� maddesine aykırıdır� Kararın temyizi aşamasında Yargıtay’ın bu aykırılıkları kaldırması en içten dileğimizdir� Kamuoyuna saygı ile duyurulur�

Hukuk Devletinde Bağımsız Yargının Vazgeçilmezi olan Savunma Hakkı konusunda, Türk Hukuk Kurumu Başkanı olarak, 05.04.2012 tarihinde yapmış olduğu basın açıklaması:

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü…

Kutlanması gereken bugünde biz;

Avukatların, yargılama faaliyetine etkin olarak katılabildiği, savunma görev- lerini iddia makamı ile aynı koşullarda özgürce yapabildiği, tarafsız, yansız ve bağımsız mahkemeleri ve gerçek hukuk devleti özlemini her zamankinden daha fazla hissediyoruz�

Savunmanın yargılama faaliyeti içinde olması gereken konuma getirilmesi için bugüne kadar sürdürülen çalışmaların sonuç vermesi beklenirken; günü- müzde Özel Görevli Mahkemelerde yargılama adı altında yapılan uygulamaların giderek savunmayı yok sayma boyutlarına ulaşmasından duyduğumuz endişeyi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz�

Tarih boyunca iktidarı ve gücü elinde bulunduranlar her zaman yargıya da hâkim olmak istemişlerdir� Ancak, insanlık deneyim ve onuru, bu istekleri aşarak çağdaş demokratik hukuk devletine ve kişiye sınırsız savunma hakkı veren bağımsız yargı düzenine ulaşmayı başarmıştır�

CMK 250� madde kapsamında görev yapan mahkemelerdeki uygulama, hukuk ve savunma hakkı adına endişe verici boyutlara ulaşmıştır�

(42)

barodan avukat isteyerek yargılamayı sürdürmeyi dahi düşünebilmektedir�

Bu ve bunun gibi uygulamalar, demokrasimizin ve yargımızın nasıl bir süreçte olduğunu göstermektedir� Bu tarihi dönemde söylenecek her söz yeni bir suç ve tutuklanma nedeni olarak kabul edilme olasılığı ile karşı karşıyadır�

Bütün bunlara karşın savunma hakkının ve bu hakkın temsilcisi avukatların bu özel gününde kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz ki; savunma hakkı herkese gerekebilir ve ondan asla vazgeçilemez� Savunmanın temsilcisi avukatların, tüm baskı–yıldırma ve susturma girişimlerine karşı susmayıp; hukuku, özgürlüğü daha yüksek sesle savunacaklarına olan inancımla avukatlar gününü kutluyorum�

Sokrates’in savunması hala belleklerde, ya Sokrates’i ölüme mahkum eden yargıçlar?

(43)
(44)
(45)

Makalenin Geldiği Tarih: 05.07.2015 Kabul Tarihi: 12.08.2015

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir ve TÜBİTAK–ULAKBİM Veri

Bilgi Alma ve İnceleme Talebi

Müdürler Tarafından

Reddedilen Limited Şirket

Ortağının Genel Kurulda Oy

Kullanıp Kullanamayacağı

Sorusu Üzerine Düşünceler*

Yrd. Doç. Dr. Ozan CAN**

(46)

Referanslar

Benzer Belgeler

Çatışma ortamında görev yapan gazeteciler için en büyük tehlike, gazetecilik görevinin icrasının doğrudan katılım anlamına geleceği ve bu yüzden sivil sta-

Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C�2, 13�Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s�74; EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22�Bası, Yetkin Yayınevi,

[7] “Menfaat Çatışmaları” başlığını taşıyan Talimat’ın 19� maddesine göre, menajerler, futbolcular ve kulüpler, menajerlik faaliyetleri sırasında her türlü

Türk Borçlar Kanunu’nun 113’üncü maddesinin bir maddi hukuk hükmü olduğunu savunan yazarlara göre, söz konusu hüküm ile yapma borçları açısın- dan borca

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan sözleşmeler ve en son Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş statüsünde yapılan düzenlemeler bu korumanın

[146] Ansay, s� 176; Aydoğan, s� 121; Ayan, s� 159; Helvacı, s� 94; şirket ile üye arasındaki işlemin tüm ekonomik sonuçlarının (haklar ve borçların) şirkete ait

İflâsın ertelenmesi, borca batık olan sermaye şirketlerinin ve kooperatifle- rin, bazı koşulların varlığı durumunda iflâsının önlenmesine hizmet eden bir kurumdur [1] �

Bu nedenle derin deniz yatağının insanlığın ortak mirası olarak kabul edilmesi ve BMDHS ile öngörülen uygulamanın sağlanması için söz konusu devletlerle BM Genel