ATATÜRK KÜLTÜR,
DİLVE
TARİHYÜKSEK KURUMU TÜRK
TARİHKURUMU YAYINLARI
XXX. Dizi -
Sayı3
1OSMANLI_ TOPLUMUNDA TASAVVUF VE SUFiLER •
Kaynaklar - Doktrin - Ayin ve Erkan - Tarikatlar - Edebiyat - Mimari - İkonografi - Modernizm
2.
BaskıHazırlayan
Ahmet Yaşar OCAK r-:
TÜRK TARİH KURUMU
ANKARA,2014
DEVİR NAZARİYESİ VE OSMANLI TASAVVUF EDEBİYATINDA DEVRİYYELER
ABDULLAH UÇMAN
Türk halle
edebiyatınınbir bölümünü meydana getiren tekke ede-
biyatı
veya daha
doğrubir ifadeyle söylersek tasavvufi
muhtevalı şiirtürleri
arasındagörülen ve
doğrudan doğruya"Vahdet-i vücud" fel- sefesini
benimsemiş mutasavvıflarcamuteber
sayılan"devir"
anlayışına
uygun olarak, daha çok
Alevi-Bektaşizümresi ile
Melam.ı-meşrepbir
kısım şairler tarafındankaleme
alınanmanzumelere devriyye
adıveril.mektedir
1•İslam
tasavvufunda "Vahdet-i vücud"
2 anlayışınıbenimseyen
mutasavvıflarca
Allah,
''Vücud-ımutlak" olarak kabul edilmekte; buna göre kainatta mevcut bütün
varlıklar Cenab-ı Hakkınisim ve
sıfatlarının değişik şekillerde
tecellileri olarak görülmektedir. Su
nasıl boğar, ateşyakarsa, mutlak
varlığın zatının gereğide zuhur etmek, görün- mek, yani ortaya
çıkmakt:ır3.Hatta bu konuda
mutasavvıflarınbüyük bir
kısmıhadis-i kudsi olarak kabul ettikleri
şuibareyi
sık sıkzikreder- ler: "Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en u'refe fe halaktü'l-hall<a li u'refe"
4•'Rıza Tevfik, "Devriyyeler'', Peyôm-ı Edebi, nr. 25, 10 Mart 1330/25 Mart 1914; Fuad KöprülU, Tıirk Edebiyatmda ilk Mıııasawıjlar; 2.b. Ankara 1963, s. 275; AbdOJbak.i Gölpıoarlı, Alevi-Be!.1aşi Nefesleri, lstanbul 1963, s. 70-71; Agah Sun Levend, "Halit ve Tasavvufi Halle Edebiyatı", Tiirk Dili (Halle Edebiyatı Özel Sayısı), c. XIX, sayı 207, Aralık 1968, s. 184.
2"Vahdet-i vücud" meselesi için bk. Mahir
iz,
Tasawuf', İstanbul 1969, s. 207-221; Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Sanıda Tasawııf. 2.b., lsıaobul 1985, s. 57-60; Musıafa Kara, Tasawuf\•e Tarikatlar Tarihi, isıaobul 1985, s. 313-346; Mustafa Tahralı, "Fusüsü'l-lıikem Şerhi ve Vahdet-i Vücüd lleAJalcalıBazı Meseleler'', Alımed Avni Konuk, FıısCısıı'l-Hikem Tercı1me ve Şerhi, (Haz. Mustafa Tahralı-Selçuk
Eraydın) c.l, İstanbul 1987, s. XXIX-LXIV; İsmail Fenni Ertuğrul, Valıder-i Vücüd ve İbn Arabi (baz.
Mustafa Kara), isııınbul 1991.
3 Rıza Tevfik, "Devriyyeler'', Peyônı-ı Edebi, nr. 25, 1 O Mart 1330; aynı yazı için bk. Rıza Tevjik'in Tekke ve Halk Edebiyatı İle İlgili Makaleleri (baz. Abdullah Uçman), Ankara 1982, s. 84-94.
'Muteber hadis kitaplarında yer almayan bu ibareyi Rıza Tevfik, "Ben bir gizli define idim, öyle arzu ettim ki bilineyim ve balkı yarattım ki, onlar vasıtasıyla ma'ruf olayını!" (a.g.e .. s. 87) şeklinde açıklarken; son devir mutasavvıOarından Osman Kemali Efendi (öl. 8 Ocak 1954) ise şöyle çevirir. "Ben bir gizli hazine idim, ben beni bilmeği sevdim ve makam-ı ilimde bilinmek için balkı izhar ettim; ta ki ben beni bileyim!" (Osman Kemali Ozan, Aşk Sızmtılan, İstanbul 1977, s. 30). Manası doğru olmakla beraber bu ifadenin İbn Teyroiyc, Zerkeşi ve Askııliini tarafından hadis olmadığı belirtilmiştir. Meali,
Devir Nazariyesi ve
Osmanlı Tasavvuf.=-~~biyatında Devriyye~er. ı -5 75 · · ·
Mutasavvıflara
göre yeryüzündeki bütün
varlıklartek tek
Cenab-ı Hakk'ınbir
sıfatına,insan ise
"eşref-imahlükat" olarak
yaratıldığından
dolayımutlak
varlığınbütün isim ve
sıfatlarına,yani bir
bakıma doğrudan doğruya zatına mazhardır.Ancak
Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarıinsan
şeklindetecelli etmeden önce, basitten mükemmele
doğrubir
sıra
takip eder ve kainatta mevcut bütün
varlıklardansüzülüp geçerek derece derece insana
doğrugelir.
İnsanise, insan suretinde bu §.leme gelmeden önce maddi olarak "ata (baba) belinde" ve "ana rahminde"
bir parça sudan (meni) ibarettir. Ana ve
babanınvücudundaki o su ise,
onların
yeyip içtikleri madenlerden meydana
gelmiştir. Şuhalde var-
lık
olarak insan meni haline gelmeden önce, maddi
bakımdankainatta
dağınık
bir halde durmakta, her zerresi
ayrıbir
varlıktabulunmak- tadır5. İnsan da bu yüzden bütün kainatın hulasası, yani §.lem.in özü (Zübde-i §.lem) kabul
edilmiştir6• İşte,mutlak
varhğın sıfatlarınınkai- nattaki bütün
varlıklardansüzülüp en sonunda insan kisvesine bürü- nerek tecelli etmesi
görüşünetasavvufta "devir" nazariyesi; mutlak
varlıktan insanın
vücut
bulmasına,insandan da
"hakikat-ıinsaniye"ye
ulaşarak "insan-ı
kamil" suretinde tekrar
aslına dönüşekadar süren devi/hadisesini anlatan manzumelere de tekke
edebiyatındadevriyye denmektedir.
Burada bahsedilen devir veya dönüp
dolaşıptekrar
başlangıçnok-
tasına geliş
hadisesi
mutasavvıflar tarafından360 derecelik bir daireye
benzetilmiş
ve ilahi nurun
vücud-ımutlaktan
çıkıpkfilnata inmesi;
cansızlar,
nebat ve hayvanlara, oradan da
insanınvücut
bulmasınaAllah Teii.la'nm "lns ve cinni beni bilmeleri içio yarattım!" (ZAriyıiı, 56) iiyeı-i cclilcsinden alınmıştır (bk. Ahmet Serdardoğlu, Usıil-i Hadis ve Mevzuiiı-ı Aliyyıi '/-köri Terı:çemesi, Ankara 1966, s. 92). Rıza Tevfik de başka bir makalesinde, ıarih boyunca çeşitli münakaşalara sebep olan bu süzün, Bursalı lsmail Hakkı'nın Hazarôt-ı Hams"ıııa atıfta bulunarak, ebiidis-i Davudiye'den olduğunu belirtir (bk. "Ziit-ı Hak", Ceride-i SiıfiJ,•e, nr. 102, 6 Aj;'Ustos 1914, s. 104).
ı AbdOlbiiki Gölpınarlı, Mevlii.ııa'nın bu daimi yaradılışı ve oluşu anlatırken, "Cihao başka bir cihan doğurur, mahşer başka bir mahşer meydana çıkanr. Kıyameıe dek bu kıyameti anlatsam gene bitmez!" sözlerini naklettikten sorua, "Toprağın suyu içtiğini, otlar bitirdiğini, otlan bayvanlan yediğini, bayvanlann insana gıda olduğunu, insanı, gene !oprağın yediğini, bu alemin boyuna değişip durduğu"ou aolaıtığını belirtir (bk. 100 Sanıda Tasavvuf; s. 59-60).
6 Şeyh Galip şu ölümsiiz mısrasıyla şöyle dile getirir:
Hoşça bak z5tına kim :zübde-i alemsin sen Metdüm-i dide-i ek-viiıı olao ademsin sen
Buradaki "z51'' kelimesinin "insan-ı kfuııil" anlamında farklı bir yorumu için bk. Hilmi Yavuz,
"Hakça Bak Zıitına ya da Epiınelesthai Seauıou: Bir Arkeoloji Denemesi", Şeylı Galip Kitabı, İstanbul 1995, s. 59-70.
576
1 AbduUahUçmıın
kadar geçen süreyi kapsayan 180 derecelik
kısma"kavs-i nüzul"
(iniş yayı);dünyadan, yani süfli kabul edilen bu alemden tekrar yüce var-
lığa (vücud-ı
mutlak)
ulaşıncayakadar geçen zamana da "kavs-i urO.c"
(çıkış yayı) adı verilınektedir7•
Devir nazariyesine göre maddi haleme intikal eden
ilalıinur, önce
cansızlaraleminde (alem-i cemadat) tecelli ed.er, daha sonra
sırasıylanebat (alem-i nebatat), hayvan (alem-i hay- vanat), en sonunda da insan
şeklindevücut bulur. Ancak bu
oluşum,biyolojik manada bir
değişmeveya tekamül
değildir. İnsanise, insan olarak bu aleme geldikten sonra gayret, çaba ve kabiliyetine göre
"insan-ı
kamil" haline
yükselebileceğigibi, "kutb" bile olabilmektedir.
Kutb,
insanındünya
hayatındaiken
varabileceğien son nokta (zirve) kabul
edilmiştir'l.Böylece en sonunda insan ve
insan-ıkamil
şeklindetecelli eden
ilalıinür "visal-i Hakk"a ermek suretiyle tekrar
başlangıç noktasına,
yani
aslına dönmüşolur ki, tasavvufta buna "ahadiyet"
makamı
da denmektedir.
İslam dünyasında devir nazariyesinin ortaya çıkışında, ilk defa İhvan-ı Safa'nın (945-985), daha sonra aynı görüşü benimseyip sür- düren
İbnMiskeveyh'fu. (öl. 1030) ortaya
attığıbir
türtekamül anla-
yışının
etkisi
olduğuileri sürülmektedir
9•Vahdet-i vücud
anlayışını şekillendirenMuhiddin
İbnArabi
baştaolmak üzere,
aynıyolu izle- yen Sadreddin-i Konevi, Mevlana Celaleddin-i Rfuni, Feyzi-i Hindi,
İbn
Y§min, Yunus Emre ve Niyazi-i
Mısri baştaolmak üzere pek çok
mutasavvıf
ve
mutasavvıf-şair tarafındanbenimsenen devir nazari- yesi, esasen "Biz Allah'tan geldik, yine O'na
döneceğiz"(Bakara, 156) mealindeki ayet ile, "Her
şeysonunda yine
aslınadöner" hadisinin
ışığı altında açıklanmaya çalışılmıştır"10.
Anadolu'daki tasavvufi faaliyetler
arasındailk defa Niyazi-i
Mısri(1617-1693), Risôle-i Devriyye
adlımensur eserinde
ayrıntılarıylaele
7 Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ma 'rifemô111e. İstanbul 131 O, s. 30.
'Tasavvufta sii61er keneli derecelerini "talibin", 0müridin", 0silik.io", --sairin°, ut.ahirin", uvisılin"
ve "kutb" olmak nzere yedi tabakaya ayırırlar. Eo yukıında kııtb bulunmaktadır. Her devirde balifetullah olan ve Allah tarafından maddi ve mıloevi aleme tasarruf kudreti verilmiş bulunan birisi vardır ki, buna
"KutbU'l-aktab" decı.ir. Ondan sonra sırayla Uçler, yediler ve kırklar gelir. Bunların toplamı Uç yüz olup filemi mii.oeo idare etmeye memurdurlar (Bu tabir için aynca bk. Fuad Köprü!U, "Abdal", Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.I, İstanbul 1935, s. 24-27; F.de Jong, "Qotb", EP: Asaf Halet Çelebi, "Kutb", Eşrefoğlıı Divam, lstaobul 1944, s. 196-197; Süleyman Uludağ, Tasawııf Terimleri Sözlıiğii, İstanbul
1991, s. 299-300).
'Süleyman Uludağ, "Devir", TDVİ.A, IX, s. 231-232.
ıo A.g.e., s. 232.
Devir Nazariyesi ve Osmanlı Tasavvuf ıfdeİıiyatında Devriyyeler 5 7 7
alıp anJatb.ğı
devir meselesini
ayrıcabir daire çizmek suretiyle daha iyi açıklamaya çalışmış, ayru bilgileri ve daire şeklini Erzurumlu İbrahim
Hakkı
(1703-1780) da Ma'rifet-nô.me
adlıünlü eserinde hemen hemen aynen
alıp tekrarlamıştır11•Ancak Niyazi-i
Mısri'nin(1618-1692) yazma halindeki risalesi yakın zamana kadar bilinmediği, İbrahim
Hakkı'nınbir ansiklopedi mahiyetindeki ve defalarca
basılaneseri ise çok daha
g~nişbir çevre
tarafından tanındığıiçin, devir konusundaki fikirler onun orijinal
görüşleriolarak kabul
edilmişve bu konudaki hemen bütün
çalışmalardaMa'rifet-nô.me'deld bölüm kaynak olarak
gösterilıniştir12•
Niyazi-i
mısriRisôle-i Devriyye'nin sonunda bu daire konusunda
şunlarısöyler:
" ... Ve mümkündür
ki vfıcibü'l-vücCıdile
mümkinü'l-vücCıdubir dô.ire farz idesin
ki anıhatt-1 müstakim ile iki lasma taksim ider. Ve ana
hatt-ımevhum ve kutr-1 dô.ire dirler. Pes bu hat ile bu dô.ire iki kavs
şeklinde görinüı:Çünki bu heste-i mevhumdan ibaret olan
hatt-ımevhum
rücCı-ıasla
vusCılile miyô.neden ref' olunur. Pes
şekl-idôire kemô hüve bir görinür ve "Kabe kavseyni ev edna"
sırnanda
bilinüı: İmdimezheb-i hükema üzre
devrfın-ı vücudıbu mikdar
beyfınile
hatrrı olundı"13•Rıza
Tevfik de,
Arşi'nindevriyyesinde geçen:
Gezerdim üç yüz
altmışmenzili gün gibi
şeb-ta-ruzmısramı açıklarken,
"Bu üç yüz
altmışmenzilden
maksadıdevirdir.
Devir daire demektir. Bir daire üç yüz
altmışderecedir, bu aded pek
mühimdir" demektedir
14• •"Tekvin", yani
kainatın yarablmasıkonusunu
açıklayanbir
kısım mutasavvıflaragöre
başlangıçta"adem (yokluk)
aynası"nda z§.tınıseyretmek üzere mutlak
varlıktan ayrılanilahi nllr, Niyazi-i
Mısriile Erzurumlu
İbrab.im Hakkı'nın çizdiğidairelerde de belirttikleri gibi,
11 Niyazi-i Mısri, hak.kında bilgi için bk. Abdülbaki Gölpınarh, "Niyazi",
IA.
c. IX, s. 305- 307;a.y., "Niyw-i Mısri", ŞM. c.VD, (1972), s. 183-226; A. Gölpınarlı makalesinde, Niyazi-i Mısri'nin eserleri arasında al-Davraı al-Arşiyye adıyla l 658'de telif edilmiş Arapça bir risalesinin de bulunduğunu kaydeder; Baba Doğramacı, Niyazi-yi Mısri-Hayaıı ve Eserleri, Ankara 1988; Mustafa Kara, Niyazi-i Mısri. Ankara 1994.
"Abdurrahman Giizel, "Niyazi-i Mısri'nin Gözden Kaçan Bir Eseri: rusaıe-i Devriyye", TKA (Faruk Kadri Timurıaş'aArmağan), XVIl-XXI/1-2 (1983), s. 122.
ua.g.e .• s. 137.
""Arşive Gaybi" Peyônı-ı Edebi, nr. 38, 15 Mayıs 1330/28 Mayıs 1914; aynı yazı için bk. Rıza Tevjik'lıı Tekke ı•e Halk Edebiyatı ile ilgili Makaleleri. s. 192-206.
578
1 Abdullah Uçmansırayla "ak.1-ı
küll" (Taayyün-i evvel,
Tarikat-ıMuhammediye), "Ukül-i tis'a" (dokuz
akıl), "nüfüs-ıtis'a", "tabayi-i erbaa" (dört mizaç: kuruluk,
y-2§.!ı:hls,_ sıcaklık, soğukluk), "anasır-ı
erbaa" (toprak, hava, su,
ateş)ve oradan da
toprağakadar
inmiştirki,
mutasavvıflarbuna "mebde"
(başla,ngıç)
veya "kavs-i nüzul" derler. Tasavvuf
erbabınagöte
"akl-ıküll",
yaratıcıkudretin aktif kabiliyeti olup "nefs-i küll" denilen pasif kabiliyeti meydana
getirmiştir. Bunlarınher ikisinden
"eflak-ıtis'a"
(dokuz gök), "tabayi-i erbaa" (dört mizaç) ve
"anasır-ıerbaa" meydana
gelmiştir.
Bir nevi baba durumundaki dokuz gök ile, anne vaziyetin- deki bu dört unsurun
birleşmesinden cansızlar,bitkiler ve hayvanlar meydana
gelmişolup, insan ise en son ve en mükemmel
varlıkoldu-
ğundan,
en üst basamakta
bulunmaktadır15•Bu yüzden insan,
varlığın
en son
durağıolarak kabul
edilmiştir16•Bütün bu mertebelerden sonra
toprağakadar
inmişolan ilahi nür, yine
aynı sırayıtakip ede- rek topraktan madene, madenden bitkiye bitkiden hayvana, hayvan- dan insana ve kabiliyetine göre insandan da
insan-ıkfunile yükselmek suretiyle devri tamamlayarak ilk
çıkış(zuhur)
noktasına,yani Hakk'a
ulaşır
ki, bu ikinci devreye "maad" (son), "suiid" veya !'kavs-i uruc"
denmektedir.
İnsanagelmeden önce toprak, maden, nebat ve hayvan
şeklinde
tecelli eden ilahi nurun, "nüsha-i kübra",
"berzah-ıc§mi" ve
"Zübde-i alem" olan insanda tecelli etmek için adeta can
attığıifade edilmektedir
11•Ancak burada,
adıgeçen türler
arasındaki geçişnokta-
larında bazı gelişmiş
cinsler veya ara
varlıklar bulunmaktadır.Mesela madenle nebat
arasındaara
varlıkolarak mercan, nebatla hayvan ara-
sında
hurma
ağacı(nahl-i hurma), hayvanla insan
arasındaise
bazılarına
göre at,
bazılarınagöre maymun,
bazılarınagöre de "nesnas" deni- len
"vahşiadam" yer
almaktadır.Bir nevi evrim teorisini de
hatırlatanbu
görüşün sistemleşmişhalde
İslam dünyasındailk defa
İhvan-ıSafa risalelerinde (945-985) yer
aldığınıortaya
çıkaran İsmail Yakıt, aynımeselenin
Osmanlılar"Rıza Tevfik, "Devriyeler", Peyôm-ı Edebf. nr. 25, 10 Mart 1330; a.y., "lnsarun Ulilvv-i Şaru", Peyôm-ı Edebf, nr. 29, 31Mart1330/13 Nisan 1914; Fuad Köprü!O, Tı7rk Edebiyatmda ilk Mutasawıjlar.
s. 275-276; GOi pınarlı, Alevi-Bektaşi Nefesleri, s. 71; a.y., J 00 Sanıda Tasawııf. s. 71-72.
16 Bir mutasavvıf şair bu durumu şu mısralarla dile getirmiştir:
Keodi bilsoiln bilblar şeklinde peyda eyledio
Çeşm-i 3şıkdan dOnOp sonra temaşa eyledin
17 Devir meselesi ve insanın "eşref-i mablükat" yeryilzUııde Ceoab-ı Hakk'ın halifesi olduğu konusunda geniş bilgi içio bk. Koouk, Fıısiisıı '/-Hikem Terciinıe ve Şerlıis. 107-179.
Devir Nazariyesi ve Osmanlı TasavvuC.Edebiyatında Devdyyeler 5 79
döneminde ise
KınalızadeAli Efendi (XVI.yy.) ile Ma'rifetnô.me sahibi Erzurumlu
İbrahim Hakkı(XVIII.yy.)
tarafındanele
alındığınıörnek- lerle
açıklamıştır. İsmail Yakıtincelemesinde
ayrıca, İhvan-ı Safa'nınanatomik
bakımdaninsana en
yakın varlıkolarak maymunu;
Kınalızade
Ali Efendi'nin maymun, at, fil ve
papağanı; İbrahim Hakkı'nınise
nesnası gösterdiğinibelirtmektedir
18•İbrahim Hak.kı'ya
kaynak olan Ri.sô.le-i Devriyye'sinde Niyazi-i
Mısride ara türleri mercan, nahl-i hurma ve maymun olarak
şu şekildezikretmektedir:
" ... Ve bu
ecsam-ımürekkebôtun meratib-i
erbaa-yımezku- resi miyô.mnda
mutavassıtmürekkebat hem vardur. Amma ma'deniyat ile nebôtôt
arasında mutavassıtmercandur. Zira ki salabetde hacer gibidür. Ve nebat gibi zerre-be-zerre
ka'r-ıderya- dan bitüb
veclı-ima'den yukaru gelüp yabis oldukda berk olur.
Ve amma nebôtô.t ile hayvan
arasında mutavassıtnahl-i hurma- dur. Zira ki ol nebôt iken hayvan gibi mezkürine mukli.ri.n olma-
dıkça
neticesi hurma olmaz. Ve
başınıkat' itseler helô.k olub kuruyub berk ü barid kalmaz. Ve amma hayvanôt ile insan ara-
sında mutavassıtlann azharı
maymundur. Zira ki cümle
a'zôsı şirzenebinden maada birün ve derD.nu insana
müşôbihdürdiyu
mutavassıtlarun
vücudunda hikmet budur ki her biri kendi mer- tebesi esfelinden nihôyet-i
a'lasına vôsıiolub
merfıtib-imevcu- dat ol teselsül birle müretteb ola, mertebe-i insôniyede nihayet bula!"
19•Abdülbaki
Gölpınarlıise bu konuda,
İslam şeriatındailk insan ve ilk peygamberin Hz. Adem olduğu anlayışına karşılık: "Adem' den önce nice ademler vardı!" görüşünü ileri sürerek; Adem Peygamber'in insan-
lığını
idrak eden ve vahye mazhar olacak kabiliyeti kazanan ilk insan
olduğunu
iddia eden
bazı sılfilerin bulunduğunuda belirtmektedir
20•Bir
kısım mutasavvıflarise mutlak
varlıktan başlayıp insanınvücut
buluşuna
kadar süren devrin,
Kur'an-ıKerim' deki bir ayete (Mearic, 4) biraz
farklıbir anlam verilerek ortalama 50.000
yıliçinde
gerçekleşti-""Darwin'deo Ôoce lslam Düşünürlerinde evrimle llgili Fikirler'', Felsefe Ar!.ivi, sayı 24, İstanbul 1984, s. 101-122.
19 A. GOzel, "Niyazi-i Mısri'Din Gözden Kaçan Bir Eseri: Risale-i Devriyyc", a.g.e .. s. 134.
ıo 100 Sonıda Tasavı'1ıj. s. 72.
580
1 Abdullah Uçmanğini
ifade
etmişlerdir21• İşte bazı mutasavvıf şairlerindevriyye
adıylakaleme
aldıklarımanzômelerinde,
kısacaifade edecek olursak, kai-
natın yaratılmasındaki asıl
gaye olan
insanoğlunundünyaya
gelişive tekrar dünyadan
gidiş macerasının anlatıldığınısöyleyebiliriz .
. Devriyye
tarzında yazılanmanzumeler,
işlediklerikonulara göre
başlıca
iki
kısma ayrılmaktadır.Bunlardan, ilahi
nfırunmutlak
varlıktan
ayrılıpsüfli alem
sayılandünyaya, yani
cansızlaralemine gelin- ceye kadar olan
macerasını, başkabir ifadeyle söylersek "kavs-i nüzül"
safhasını
anlatanlara
"ferşiyye";buradan
canlılarhalemine, nebatat, hayvanat ve insana, insandan da gayret kabiliyetine göre
insan-ıkamile
ulaşmayı,
yani "kavs-i uruc"
safhasınıanlatanlara ise
"arşiyye" adıverilmektedir.
Ferşiyyelerdemutlak
varlıktan ayrılıpdünyaya (alem-i süfli) gelinceye kadar geçen macera,
arşiyyelerdeise dünyadan tekrar
varlığa doğru yapılan
manevi yolculuk
anlatılmaktadır.Osmanlı edebiyatında
devriyye örnekleri daha ziyade Alevi-Bek-
taşi
zümresine mensup bir
kısımhalk
şairleriyle melami-meşrep bazı şairler tarafındanortaya
konulmuştur.Özellikle vahdet-i vücud mese- lesine pek
sıcakbakmayan
diğertarikat müntesibi
şairlerdevriyye türüne de pek rağbet etmemişler, bunların bir kısmı daha çok insa-
nın
ana rahmine
düştüğüandan
başlayarakdünya
hayatını,ölümü ve kabir alemini tasvir eden hayali devriyyeler
yazmışlardır. Sayılarıpek fazla olmamakla beraber bir
kısım Bektaşi şairlerinin yazdıklarıdev- riyyelerde ise "tenasüh", "hulül" ve "ittihad"
22gibi, Hind
menşelive
İslam dışı
bir
takım inanışlarayer vermeleri
dolayısıyla,bunlar
diğerlerinden oldukça
farklıdır.Genellikle dörtlükler halinde
kıt'a şeklindeveya kaside
tarzında yazılandevriyyelerin destan,
koşma,nefes ve ilahi
tarzındaörnekleri de
vardır23•"Mesela Gaybi Kedfi '1-Gııôda bunu şöyle ifade eder.
Elli bin yıl denilir ba 's ile neşrin berzahı Kuvveı-i alem zuhür-ı ademe vere vila
Ancak söıkonusu ayetin mcilli şöyledir. "Melekler ve Rub (Cebrail), oraya, süresi (dünya senesi ile)
elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar!". Gölpınarlı ise, bu ayetin bu tarzda yorumlanmasının mUmldin
olmadığını belirtir (100 Sanıda Tasawııf. s. 62).
:uBu tabirler hakkında daha geniş bilgi için bk. Gölpınarlı, 100 Samda Tasavvuf, s. 91; Konuk,
Fıısiısıı '/-Hikem Tercüme ve Şerlıi, c.I, s. L VIII-LX.
11Mustafa Uzun, "Dcvriyye". TDEA, c.II, s. 282-283; a.y., "Devriyye", TDVIA c.IX, s. 252. F:ızla Omeğj bulunmamakla beraber bugüne kadar üç tane de mensur devriyye tesbit edilmiştir. Bunların biri Niyazi-i Mısri'nio Risôle-i Devriyye
si
olup yukanda da belirttiğimiz gibi Abdurrahman Güıel tarafındanDevir Nazariyesi ve
Osmanlı
TasavvufEde~iyatında
DevriyyelEk'I · 5si
Tasavvuf
edebiyatınınmahiyeti
bakımından anlaşılmasıve
açıklanması
en güç ve
karmaşıktürlerinden biri durumundaki devriyyeler ve bu türde kaleme
alınmışörnekler
hakkında şimdiyekadar derli toplu bir
çalışma yapılmadığıgibi, bu türdeki eserler de tam olarak tesbit
edilmiş değildir.
Bu konuda
yapmış olduğumuz araştırmalar sırasında15'i Yunus
.Eı:me'ye, 6'sı Oğlanlar Şeyhi İbrahimEfendi'ye, 5'i
Haşim Baba'y~.4'ü Kaygusuz Vizeli Alaeddin'e, 3'ü
EşrefoğluRfu:ni'ye, 3'ü Dertliye, 2'si Ahmed Yesevi'ye, 2'si
Arşi'ye,2'si Hatayi'ye, 2'si Niyazl-i
Mısri'ye,
2'si sinan Ümmi'ye, 2'si Neyzen Tevfik'e, 2'si Osman Kemali Efendi'ye
aitolmak üzere
Şiri, YazıcızadeMehmed, Nesimi, Pir Sul- tan Abdal, Yaksam,
Necınl, Gufranı,Sarban Ahmed, Uryani, Kaygusuz Abdal, Kaygulu Sultan, Bayburtlu Celili, Zahmi, Edib Harabi, Hasan Dede, Hüsni, Erzurumlu Emrah, Ahu Baba, Aşık Tokatlı Nuri, Şahi, Güvenç Abdal, Hamdi Baba, Mefhari, Gedayi,
RızaTevfik ve Ahmet Talat Onay
tarafındankaleme
alınantoplam
80kadar devriyye
örneğitesbit
edilmiş bulunınaktadıru.yayımlanmıştır (a.g.e .• s. 126-137). ikincisi Sinan Üaımi'ııiıı Kutbıi '1-Meôni adlı ve şimdilik tek nüshası bilinen (İzmir Mitli Kü t{lphanesi, or. 2011 /5) risalesidir. Tamamı J 2 v:ırak olan bu eser üzerinde Mehmet Erdem tarafından "Sinan Ümmi ve Kııtbıi '/-Mea11i isimli Risalesi üzerine Bir inceleme., adıyla 9 Eylül Üniversitesi flaJıiyat FakOltesi'nde bir y1lksek lisans tezi bazırl:ınmıştır (İzmir 1997). Üçil.ncüsü ise, Kaygusuz Abdal'm Bııdala11ôme'sinio N. ve V. bölOmleri de tam anlamıyla bir devriyye örneğidir, (bk.
Abdunahınan G!lzel, Kaygıısıı= Abdal '111 Mensur Eserleri, Ankara 1983, s. 58-64). Bu konuda Abdülbili Gölpınarlı (Melamilik ve Melômiler, lstaobul 1931, s. 274) ile A. Güzel de aynı kanaatedir (bk. "Tekke
Şiiri", Tilrk Dili, sayı 445-450, Ocak-Haziran 1989, s. 323).
"Bunlann bir kısmı konuyla ilgili yayınlarda mevcuttur. Meseli Yunus Emre'ninkilcr F. Köprülü (Tıirk Edebiyatında İlk Mıııasawiflar. s. 278-279), A. Gölpmarlı (Alevi-Bel.tıişl Nefesleri, s. 73-74), M.
Uzun (TDEA. D, s. 282) ve son olarak da Mustafa Tatçı (J'ıı111ıs Emre Divaııı, c. U, s. 161-lı;2, 175-178, 180, 184-185, 195-199, 202-208, 213-218, 227-228, 236-238, 254-255, 269-270) tarafından; Yazıcıoğlu Mehıned'inki Amil Çelebioğlu (Mıılıammediye'de "Faslün fi Ma'rifeti'r-Rab ve 'o-Ncts" başlığıyla, c.IV, s. 771-780) tarafından; Arşi'ninkiler Rıza Tevfik ("Arşive Gaybi", Peyam-ı Edebi. or. 38, 15 Mayıs 1330) tarafından; Eşrefoğlu Riimi'ninkiler Asaf Halet Çelebi (Eşrefolğıı Divani, İstanbul 1944, s. 106-l 08, 11 i-
l 12; aynca bk. Tıirk Edebiyatıııda İlk Mutasawiflar; s. 296); Şirl'ninki Rıuı Tevfik ("Devriyyeler"), S. NiiZlıet Ergun (Bektoşf Şairleri, lsuınbul 1930, s. 357-358), M. Nihat Ôzön (Edebiyat ve Teııkid Sözlıiğıl, İstanbul 1954, s. 63-64) veA. Gölpınarlı (Alevi-Bel.tıişi Nefesleri, s. 75-77) tarafından; ibrahim Efeodi'ninkiler Rıza Tevfik ("Dil-i Dani"dan bir kısım~ "İbrahim Efendi", Peyıiııı-ı Edebi, or. 44, 26 Haziran 1330), Abdülbaki Gölpıoarlı Melamilik ve ılt/elaınilcr, s. 96, 106, 110) ve F. Abdullah Tansel ("Olanlar Şeyhi İbrahim Efendi veDevriycsi",AÜİFD, XVll (197l)s. 187-199)tanıfından; Gaybi'ninkiler Rıza Tevfik (Te:rtes Ho1troıifis, Leyden 1909, s. 249-250; "Keşfll'l-gıtii", Peyıim-Sabalı, or. 1236-11666, 12 Mayıs 1338/1922) ve A. Gölpınarlı (Melômflik ve Melıimiler. s. 116-118) tarafından; Kaygusuz Abdal'ınla Abdumıhman Gü.ıel (Kaygıısuz Abdal'111 Mensur Eserleri. s. 74) tı.rafmdan; Kaygusuz Vızeli Aliieddio ile Sarban Ahmed'inki A. Gölpmarb (Kaygıısıız Vizeli Alôeddiıı, İstanbul 1932, s. 42, 53-56, 76- 77) tarafından; Niyazi-i Mısıi'nink.iler Rıza Tevfik ("Devriyyeler Üzerine Rıza Tevfik' in Yayımlanmamış Bir Eseri", a.g.e .. s. 137) tarafından; Hatayi'nink.iler S. NiiZlıet Ergun c1latôyi Divam, İstanbul 1956, s.
49-50, 156) tarafından; Gufrfuıi'oinki Mehmet Önder ("lfal.k Ozanı Karamanlı Gufraııi ve Bir Devriyesi", fil. Uluslararası Tıirk Halk Edebiyatı Semineri, Eskişehir 1989, s. 297-300) tarafından; Hüsni'ninki A.
Talat Onay (Tıirk Halk Şiirleri11i11 Şekil ve Nev'i, haz. Cemal Kurnaz, Ankara 1996, s. 233-238) ve Cem Dilçin (Önıeklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 348-551) tarafından; Ahmed Yesevi'oinki Kemal
582
1 Abdullah UçmanKronolojik
sıraylaele alacak olursak tasavvuftaki devir teorisi ile buna
bağlıolarak devriyyeler
hakkındailk ciddi
araştrrmalarıyapan ve bu konuda derli toplu ilk bilgileri veren
kişinin RızaTevfik oldu-
ğunu
görürüz.
RızaTevfik, Türkiye'deki halk
edebiyatıve buna
bağlıolarak tekke
edebiyatı alanındaki araştrrmalariçin erken
sayılabilecek bir tarihte, 1909
yılında"E.J.W. Gibb Memorial" serisinde
yayımlanan Textes Houroüfis adlı bir bölümünü meydana getiren "Etude sur
la Religion des Houroüfis"
25 adlıincelemesinde, Hurufilik doktrinini gözden geçirirken bu inanç sistemi içinde ana
hatlarıyladevir teorisini de ele
almışve XVIl.
yüiyıl mutasavvıf şairlerindenSun'ullah Gay-
bi'niıı Keşfü'l-Gıtası
ile XVIII.
yüzyılda yaşamışCelveti
şeyhi Haşim Baba'nırıdevriyyesinden
bahsetmiştir. Ayrıca Gaybi'niıı:Bu suretler kamu bir bir bozulur Geri ma 'ni denizinde düzülür
matlaıyla başlayan
nefesini de bir devriyye
örneğiolarak
zikretmişve bunun
Fransızca'yatercümesiyle
şerhini yapmıştrr. RızaTevfik burada konuyla ilgili olarak
şu açıklamaları yapmaktadır:".. HurUfilere göre Kelimetullah, yani Fazl, cümle
yaratılmışların kaynağıdır
'mebde');
dolayısıyla,her
şeyinson
sığındığıyerdir (maad). Kur'an' da: "O'ndan (yani Allah'tan) geldik, tekrar O'na dönece-
ğiz!"
ve Hz. Peygamber'in bir hadisinde: "Her
şeysonunda yine
aslınarücu eder!"
dendiğigibi, bütün
mahlfil<atınsebeb-i vücudu O'dur ve sonuçta yine O'na dönülecektir.
Şuhalde insan da dahil olmak üzere, kainattaki bütün
varlıklar değişkenve f§..ni, gerçek gibi
açıkseçik görü- nen bir
hayatınbütün tehlikelerini geçirecekler ve bir
oluşun(devr) bütün merhalelerini kat'ettikten sonra, ezeli, ebedi ve ölümsüz olan
Eraslan (Ahmed-i lt?sevi Divam'ııdaıı Seçmeler. Ankara 1990, s. 129-130); Dertli'ninkiler Ziyaeddin Fahri (Erzunım Şairleri. İstanbul 1927, s. 117-119) ile Şemsettin Kutlu (Şair Dertli. c. II, isıanbul 1979, s. 216) tarafından; Nesimi'o.inlci A. Gölpmarlı (Nesimi-Usıili-Riılıi, İstanbul 1953, s. 29-31) tarafından;
Haşim Baba'nınkiler Rıza Tevfik ("Devriyyeler Ü:ı;erine Rıza Tevfik'İD Yayımlanmamış Bir Makalesi", a.g.e., 558-562) tarafından; Bayburtlu Celfili'ninki TDEA'de (c. Il, s. 29); Zahmi, Tokatlı Nuri, Ş3lıi ve
MeOıari'ninkiler A. Talfit Onay (Tıirk Halk Şiirleriııin Şekil ve Nev'i, s. 233-243) tarafından; Hüsml,
Harabı Baba, Nuri ve Şabi'oiokiler M. Zeki Pakalın (Osmaıı/ı Taıilı Deyimleri ve Terimleri Sözlıiğii, c.I, İstanbul 197 l, s. 442-444) tarafından; Hasan Dede 'ninki Ali Rıza Köseoğlu (Hasan Dede, Ankara 1960, s.
3) ile Metiu Akar ("Hasan Dede'nin Bir Dört!OğünOn Şerhi", Tıirk Dıinyası /11ce/emeleri, sayı 8, lstanbul 1997, s. 7-11) tarafından; Kemili Efendi'ninkiler Baha Doğramacı tarafından yayımlanmıştır (Kemôli Divaııı 'ndan Aşk Sızmtılan, İ.staobul 1977, s. 189-195, 229-231).
"M. Clcment Huart'la birlikte, Leiden 1909, s. 221-313.
Devir Nazariyesi ve
Osmanlı
TasavvufEde~iyatmda
Devriyyeler ··ı 58B
Keli.metullah'a dönecekler ve onun içinde
erıyıpyok
olacaklardır.Bu, bir
bakımaHurüfiler'in
Nirvana'sıdır.Burada sadece
şunu işaretedeyim ki, sUfilerin "devr" dedikleri
şey"tenasüh"
değildir.Bununla birlikte "devr" ve "tenasüh" terimleri
çoğuzaman birbirine
karıştırılmıştır. Araştırmalarım sırasında
bu terimler üzerinde de
kısacadura-
cağım.Yeri gelmişken
çok dikkate
değerbir parça zikredeyim; böylece Hüseyin .
~aybiBaba
adlıbir Hurüfi
şairinin26bu önemli
gerçeğibize
öğrettiği şiirinin
gerçek
manasınıdaha iyi kavrayabiliriz
27:Bu
sfıretlerkamu bir bir bozulur
Geri ma'nJ2
8denizinde düzülür Ne
sfırethuyu kesb etdinse bunda Tamam olunca devrP
9hep gezilür Gele gide
olasınçünki insan Bu sözden gayrisi senden üzülür Bu kez bir söz olursun ölmesi yok Ebed mül . kiinde
insanlıkyazılur3°Gelür gider hemdn insan olursun Nihayet her libôsm
gayrısüzülür3
126 Abdotbdki Gölpınarlı, Rıza Tevfik'in burada, esasen Bayniıni-MeJamiliğine mensup bir Hamzavi olan Gaybl'yi "tenasilh"e inanan bir Hurufi şairi olarak göstennesini naklı olarak ağll" bir dille tenkit eder, aynca bu manzumenin kendisindeki Gaybi diva.ıuııda bulunmadığını belirtir. (Me/limilik ve Mellimileı; s.
118-120).
"Gaybi'nin "devr" hakkında yazmış olduğu Kqfii "/-Guli başlıklı bilinmeyen bir eserinin ve yine aynı konuda Haşim Baba'nın "Devriyye-i Fcrşiyye"sinin el yazını nOshalan bendedir, bu ikisinden de şimdiye kadar hiç bahsedilmemiştir.
,_.Buradaki "ma'ni" kelimesi "evrensel ruh" dernektir.
"Evrim halinde bir devir (devr) vardır. Bu devri ıaınamlamak ve şahsiyetin olgunlaşması için bu seyahate devam etmek gerekir. Kemale erişmek için bu seyahat şarttır.
30''Y:ı.ıılur'' kelimesi modern Türkçe'de ''yazılır" dernektir, fakat eski Türkçe'de ilkbaharda açmak manasında "y:ı.ı-" kökünden ''yayılmak" demektir. Yuı da fikrin kağıt üzerinde açması demektir. Yaymak ve yaylak da aynı kök1en gelir. Burada kelimeyi yayılmak (s'etendre) ile tercümeyi Hwüfilik anlayışına daha uygun buldum.
11 BW11da ileri sürOlen fikir oçıJ..11r; şairin, sadece pek çok Hurufi şairi gibi Kur'an'daki bir ayete ("Cenab-ı Hak her ao tecelli etmektedir", Rahman, 29) telmihte bulunduğunu belirtmekle yetineceğim, bu ayet panteist (Rıza Tevfik bu terimi vahdet-i vOcud anlamında kullanıyor) manada yorumlanırsa, Allah her gün yeni bir elbise giyer, yani her an değişik şekillerde görOnebilir. İnsan, mutlak varlığın her gün değiştirdiği bu maddi elbiselerden sıynlabildiği ölçOde kemale erer; Allab'a yaklaşır, bu ilhahi güzelliği tadabilir, perdeyi aralayabilir; her ınrıu şekilden mUnezzeb bir varlığa ulaştığını, yani Mutlak Varlık olduğu hissini duyar.
584
1 Abdullah UçmanSenin her bir
libô.sınbir mevicdir
Kıdem
bahrinde böylece bozulur Bu zevke
erişince kişiGaybi Vücudundan deri gibi yüzülür3
2·Fakat
tıpkıdevr
(oluş)dairesinde
olduğugibi
Kelirnetullah'ıninsanda en yüksek noktaya
ulaşması,iki uçun (kavs) birbirine
kavuşmasıyla
gösterilir. Burada "tecelli-i
zat-ı İlah:iyye"meselesine geliyoruz.
Tasavvufi sistemde en önemli mesele budur. Tasavvufun bütün insan
anlayışı
(antropolojisi), ahiret konusu
(eskatoıloji)gibi Mesih-Meh- di'den gelir; macro-microcosme teorisi de bu meseleye
dayanır"33•Rıza
Tevfik, 1914
yılında yayımladığı"Devriyyeler"
adlımakale- sinde de devir teorisini ana
hatlarıyla açıklamışve devriyyelerin tam olarak
anlaşılabilmesiiçin dinlerin, daha
doğrusutasavvufun "tekvin"
bahsinin iyice bilinmesi
gerektiğiüzerinde
durmuştur. RızaTevfik burada konuyu
kısaca şu şekildeözetlemektedir:
" .. Yalmz devriyye
dediğimiz şiirlerinmevzuunu, mahiyetini ve ehemmiyetini anlamak için
şukadar bilmek kifayet eder ki, a.J.em-i mad- diye, yani en sonra zuhur eden a.J.em-i süfliye
düşenbir
varlıkihtida cemad suretinde tecelli eder, sonra nebat, sonra insan
sfıretlerineirtika eyleyerek
akıbet"memlekiyet" derecesine suud eder,
ferişte-nihadolur ki
"insan-ık8.mil", "kutb" ona derler. Bu mertebeyi bulunca "visa.J.-i Hak" saadetine nail olarak
Vücud-ıMutlak'a rücu eder ve O'nda fam ve müstehlek olur.
AsılO'ndan
gelmişve kademe kademe filem-i mad- diye, filem-i
şuhuda inmiştiya!. Yine mertebe mertebe suud ederek
aslına
rücu eyler. Bu hareket-i devriyye bir daireye
teşbih olunmuşve
Vücud-ı
Mutlak'tan
anasıralemine ininceye kadar vaki olan
kısmınakavs-i nüzül,
anasırdanyükselip asla rücfr edinceye kadar icra olu- nan seyahate kavs-i uriic
denilmiştir3~.Bir
şeyinmebde-i
zuhfırundann Şair bur:ıda meşhur mutasavvıf Seyyid Nesimi'ye telmihte bulunuyor. Seyyid Ncsimi, fanatiklerin korkunç zulmüyle Halep'te derisi yO.ziilerek öldürOlmllştür. E.J. W.Gibb, Osmoıılı Şiiri Torilıi adlı eserinde, bu fanatizm şehidi hakkında biyografik bilgi vermiştir. Diğer taraftan "insilfilı" (derisi yüz1llınek) kelimesi, süfi terminolojisinde çok iyi bilinrnel.1edir. Nesimi'nin halefleri olan mistik şairler, onun ölümünden istiareli olarak bahsederlerken "terk" derler.
11 Buradaki 2,6-31 numaralar arasınd:ıki dipnotları metne aittir. Te.rıes Houro(ıjis '11iıı 248-252.
sahifeleri arasındaki kısmı Fransızca'dan çeviren sayın Zeynep Kerman'a burada teşekkür ederim.
l''"Cem', cem'-i ba'de'l-fark, fark-ı ba'de'l-cem', cem'ü'l-cem' gibi tabirıit-ı mübimmenin insan-ı
kamil itikadıyla sıkı sıkıya alakası vardır ve hep bunların mihveri "devir" itikadıdır. Onun esası da
Devir Nazariyesi ve Osmanlı Tasavvuf Edebiyalıııda Devriyyeler
585
-:·
müfadına
kadar
geçirdiğibu safahata
tatavvurat-ıvücüd (modalites de l'exis tance) denilir.
Televvünat-ıvüCU.d dahi
denildiği vardır.Bu hare- kete de devir derler.
İştedevriyye diye ma'ruf olan manzumeler bu seyahate dair
yazılan şiirlerdirki
bazılarındatenasüh (metempsycose)
itikadı
sarihtir,
bazılarındada fik.r-i felsefi, devir derece-i ma'kulesini
aşamamıştır"35•
Rıza
. Tevfik burada, ileri
sürdüğüfikirleri desteklemek üzere
İbnYfun.lıı'inas:
Zedem ez ketm-i adem hayme
be-sahrô-yıvüciid Ve'z-cemôdi be-nebati seferi kerdem ii reft
mataıyla başlayan
devriyyesi3
7ile
Mevlana'nın:Amede evvel be-iklfm-i cemad Ve'z-cemôdi der nebati uftô.d
38"ıubiır" nazariycsidir!" (Not metne aittir).
l> Rıza Tevfık'ifı Tekke ve Halk Edebiyatı ile ilgili Makaleleri, s. 84-94.
J'TOrk asıllı bir İran şairi olup asıl adı Fahreddin Mabmud'dur. 1286'da Horasan'da Fııryumad'da doğdu, 1368'de Oldü.
ilk
tahsilini iyi bir şair olan babası Yeıninüddin Tuğra'nın yanında yapu. Bütün hayab Horasan'da mahalli bükiimdarlann saraylannda geçti. Bir ara Tebriz'e giderek vezir GıyaseddinMuhammed bin Reşidüddin 'in maiyetinde bulundu. Şiirlerini bir araya topladığı divanı bir savaş sırasında yağmacıların eline g~ti ve kayboldu. Şair, daha sonra yeni bir divan tertip; etti (Daha geniş bilgi için bk.
Ahmed Ateş, "lbn Yemin", iA, c.V/2, s. 835-836).
''Rıza Tevfik'in çok önem verdiği bu devriyycoio tamamı şölledir:
Zede~ ez ketm-i adem bayme bc-sahrJ.-yı vocud Ve 'z-ccmiidi be-nebati seferi kerdem iı reft Ba'd ez anem keşiş-i nefs be-lıayvfuü bud Çün restdem be-vey ez-vey gil.zeri kerdem u reft Ba'd ez
an
der sadef-i stoe-i inşan be-saraK.:ııre-i besti-i bodr3 gühcri kerdem ü reft Bll-mcmfilik pes ez aı:ı savmaıı-i kudsi-ra Kcrd bcr gcştcm u nil'li nazari kerdem ü rcft Ba'd ez an
ru
suy-ı ô burdem iı çiln İbn Yemin Heme iı geşıem u terk-i diğeri kerdcm ü reftRıza Tevfik hem burada, bem de daha sonra başka bir makalesinde bu manzumenin tcrcllo:ıesini de
yapmışhr, tercüme aynen şöyledir: "Yokluğun gizliliğinden çıkıp varlık ovasına çadır kurdum ve cemadat alemindeo ncbauit alemine bir sefer ettim, geçtim. Ondau sonra nefsimin meyli beni hayvanlığa çekti götUrdO, oraya vannca oradan da geçtim gittim. Sonra insanın sinesinde kemal-i sara ile kendi varlığımın
katresini bir gevher ettim gittim. Daha sonra meleklerle ma 'bed-i mukaddesi tavaf ederek hilsn-i nazar ettim geçtim. Nihayet göıümü O'na, yani Hakk'a çevirdim. Ve İbn Yemin gibi hep O oldum, başkasından vazgeçtim!" ("Keşfil'l-gıta", Peyônı-Sabalı, ar. 1236-11666, 12 Mayıs 1338/1922).
ıı "Ônce cansızlar alemine geldi, sonra oradan nebat alemine düştü!" (bu manzumenin tamamı için bk. Tıirk Edebiyatında İlk Mıııasawıjlar. s. 276-277; Melamilik ve Melônıiler. s. 273-274).
586
1 Abdullah UçmanDiye
başlayanmanzumesini
zikretmiş, ayrıca Şiri'nin:CihÔII var olmadan ketm-i ademde Hak ile birlikte
yekdôşidim ben
Yarattı
bu mülkü çünkü ôdemde
Yazdım
tasvirini
nakkaşidim ben
kıt'asıyla başlayan
devriyyesi ile Edib Harabi'nin:
Kôf u
nun hitabıizhôr olmadan Biz bu
kôinatın ibtidôsıyızmatlaıyla başlayan
devriyyesine yer
vermiştir.Rıza
Tevfik
aynı yıllardabu makalelerden
başkamesela "Yunus Emre
HakkındaBiraz Da.ha Tafsilat"
39, 'l\.rşive
Gaybi"~0• "Mebhas-ıTekvin."
41,
"Zat-ıHak"
42,"Manzum Türkçe Mev'izelerden Birkaç Nümü.ne Da.ha"
43ve
"Keşfü'l-gıta"44gibi
başkamakalelerinde de zaman zaman devriyye konusu üzerinde
dınmuş, "heyecan-ıilham"
bakımından
en güzel devriyyelerin
İranlı şairler tarafındankaleme
alındığını
belirterek, Türk
edebiyatındada Yunus Emre'den
başlayarak Şiri,Arşi, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, Sun'ulla.h Gaybi, Niyazi-i Mısri ve
Üsküdarlı HaşiıİıBaba gibi bir
kısmını Bektaştler'in teşkil ettiğibir grup
şairineda
bakımındanson derece
başarılıdevriyyeler
yazdıklarını
örneklerle ortaya
koymuştur45•Rıza
Tevfik'ten sonra Fuad Köprülü, Türk
Edebiyatında İlkMuta-
savvıflar adlı
eserinde, Yunus Emre
dolayısıyladevir teorisi ve devriy- yeler üzerinde de
dınmuşve devriyyeleri panteist ve kabalist felsefe
anlayışıyla karşılaştırarak
tasavvuftaki devir
anlayışınınbunlardan çok
farklı olduğunu açıklamıştır.46Fuad Köprülü burada
ayrıca,Türk
"BıiyıikDııygıı (Fevkal3de Nüsha), nr. 10-13, 10 Temmuz 1329123 Temmuz 1913, s. 177-183.
'"Peyıim-ı Edebi, nr. 38, 15 Mayıs 1330!28 Mayıs 1914 .
., Ceride-i Sıifryye, nr. 3-103, 31Temmuz1330113 Ağustos 1914, s. 5-7.
'1 Cerfde-1 Slıfiyye. nr. 102, 24 Temmuz 1330/6 Ağustos 1914, s. 103-104.
-0peyıinı-1 Edebi. nr. 18, 63, il K.aııun-ı evvel 133511919.
""Peyıim-Sabalı, or. 1236-11666, 12 Mayıs 133811922.
'J Rıza Tevfik yukarıda zikrettiğimiz makalelerinden başka değişik vesilelerle mesela Mufassal Kaınııs-ı Felsefe ("Beau" maddesi, c.I, İstanbul 1330/1914, s. 684-685) veAbdıillıak Hıinıid ve Mıilıilıazar-ı Felsefryesi (İstanbul 1334/1918, s. 227, 402-408) gibi eserlerinde de devir meselesi üzerinde durmuştur.
""Tıirk Edebiyarmda ilk Mıırasavvıjlar. 2.b .. Ankara 1963, s. 275-277.
Devir Nazariyesi ve
Osmanlı Tasavvuf·~.~biyatında
Oevriyyeler. ,587
tasavvuf
edebiyatıtarihinde Kaygusuz Abdal ile Niyazi-i
Mısri, Oğlanlar
Şeyhi İbrahimEfendi ve
Üsküdarlı Haşim Baba'nındevriyyeleri
bulunduğunu
belirterek, örnek olarak da Yunus Emre ile
EşrefoğluRfuni'nin birer devriyyesini
yayım.lamışbr~7•Abdülbaki
Gölpınarlı1932
yılında yayımlananKaygusuz Vizeli Alô.eddin
adlıkitablillJl "Lügatçe"
kısmındayer alan "Devr" madde- sinde,
sılfiyyenin"devr"
anlayışınıele
alınışve ilahi nurun
"hazarat-ıha.ms"taii geçerek insana gelinceye kadar geçirmiş olduğu merha- leleri ana
hatlarıyla anlatmışbr.Abdülbaki
Gölpınarlı,devir teorisi
hakkındaki açıklamalardan
sonra
Kızılbaşve
Bektaşi şairlerininçok güzel devriyyeleri
olduğunu belirtmiş, ayrıcakitapta yer alan örnek- ler
arasındaKaygusuz Vizeli
Alaeddiıı'eait dört, Dukakinzade Ahmed
(A.Gölpınarlı
daha sonra bu ismi Sarban Ahmed olarak
düzeltmiştir)ile
Oğlanlar Şeyhi İbrahimEfendi'ye
aitbirer devriyye
bulunduğunu kaydetmiştir48•Abdülbaki
GölpınarlıAlevf-BektaşfNefesleri
adlı kitabındaise dev- riyye konusunu müstakil bir bölüm halinde ele
almış;önce esas iti- bariyle devir teorisini
incelemiş,daha sonra edebi bir tür olarak dev- riyyelerden
bahsetmişve
sıraylaYunus Emre, Pir Sultan Abdal,
Şiri,Yeks8.ni, Necmi ve Neyzen Tevfik'e (2 adet) ait toplam yedi devriyye
örneğine
yer
vermiştir~9•A.
Gölpınarlıburada, devriyye
tarzındaman- zume yazan bir
şairin şiirindeAdem, Nuh, Musa veya
İsa olduğunu,Adem ile cennetten
sürüldüğünü,Nuh ile Tufan'dan
kurtulduğunu,Zekeriyya ile
biçildiğini;yani bir nevi
şairinhayalinde gelip
geıçtiği
alemleri
anlatmış olduğunusöyleyerek bu
türmanevi yolculuk-
ları
anlatan manzumelerin esasen klasik devir
anlayışınatam olarak uymamakla beraber
bunlarıda devriyyeler
arasınakoymak zorunda
kaldığını belirtmişt:ir5°.
Abdülbaki
Gölpınarlı100 Soruda Tasavvuf
adlı kitabındada vah- det-i
vücıld, yaradılış,devir ve devriyye
konularını ayrıntılıbir
şekilde,; a.g.e., s. 278-279, 296-299.
,sKaygıısıız VizeliA/ôeddiıı.1stanbul 1932, s. 129-130.
"Alevi-Bekıaşi Nefesleri. İstanbul 1963, s. 70·82.
50 a.g.e., s. 72.
588
1 Abdullah Uçmanele
almışve
vermiş olduğuörneklerle konunun daha iyi
anlaşılmasını sağlamıştır51•Bunlardan
başkaMustafa Nihad Özön'ün Edebiyat ve Tenkid Söz-
lüğü (İstanbul
1954, s. 62-64) ile Türk Dili ve
EdebiyatıAnsiklopedisi'nin"Devr" ve "Devriyye" (c. II,
İstanbul1977, s. 280, 282-283) maddele-
riiıde;
Cem Dilçi'nin Örneklerle Türk
ŞiirBilgisi (Ankara 1983, s. 348- 351) adlı kitabı ile İskender Pala'nın hazırladığı Ansiklopedik Divan
Şiiri Sözlüğü
(c.I, Ankara 1990, s. 129-130) ile Süleyman
Uludağ'ınTasavvuf Terimleri
Sözlüğü'nde (İstanbul1991, s. 139) devir teorisi ve buna
bağlıolarak devriyye türü
hakkındabilgiler
bulunmaktadır.Abdurrahman Güzel, Türk Dili dergisinin Halk
Şiiriözel
sayısındaki "Tekke
Şiiri"bölümünde devriyye konusunu da müstakil olarak ele
almış,burada
RızaTevfik'in devriyyeler
hakkındakimakalesinden
başlayarak
konuyla ilgili olarak Fuad Köprülü, Abdülbfilci
Gölpınarlı,Amiran Kurtkan ve İsmail Yakıt'm görüşlerine yer vermiştir. A.Güzel incelemesinde daha sonra devir teorisi, kavs-i nüziil ve kavs-i uriic ile tenasüh,
huliılve ittihad meselelerine de
değinmiş. ayrıcakendisinin devriyyeler
hakkındamüstakil bir
çalışma hazırladığını belirtmiştir.Kaygusuz
Abdal'ın,mensur Budalaname ile manzum Gülistan ve Nes- nevi'sinden devir meselesini
işlediğinibelirten A.Güzel daha sonra örnek olarak Yunus Emre'nin:
Ey
kardaşlarey yarenler sorun bana kanda idim Dinler isen deyiverem ezeli vatanda idim
mısralarıyla başlayan
devriyyesine yer
vermiştir52•Abdurrahman Güzel bundan
başkaNiyazi-i
Mısri'ninmensur dev- riyyesi Risale-i Devriyye'nin
baş tarafındada devriyye konusunu ele
alıp incelemiş, ayrıca
bundan etkilenen
İbrahim Hakkı'nınMa'rifet- name'sindeki "devr" bölümüyle Niyazi-i
Mısri'nineserini mukayese
etmiştir53•
"100 Sonıda Tasawuf. lstanbul 1969, 2.b. lsıanbul 1985, s. 57-72. Abdülbfilô Gölpın:ırlı zam:ın zaman başka eserlerinde de konuyla ilgili bilgiler vermiştir. (Msl.bk. "Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları", Türk Dili-Halk Edebiya11 Özel Sayısı, C.XIX, sayı 207, Aralık 1968, s. 365; Tasawııftan dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, lsıaobul 1977, s. 93-95).
"Tı1rk Dili (Halk Şiiri Özel Sayısı), sayı 445-450, Ocak-haziran 1989, s. 320-324.
"a.g.e .. s. 122-125.
Devir Nazariyesi ve Osmanh
Tasavvurfüi;biyatında
Devriyyel.er-l ·58g
Mustafa
Tatçıda Yunus Emre
Divanı'nda,ana
hatlarıyladevir konu- sunu ve Yunus Emre'nin
şiirlerindedevir meselesini örneklerle ele
alıp incelemiştir.
Ancak Mustafa
Tatçıburada, Yunus Emre'nin bütün devriyyelerini tesbit etmek yerine daha önceden de bilinen devriyye- leri söz konusu etmekle
yetinmiş, ayrıcaYunus Emre'nin:
Beni bunda viribiyen bilür ben
işe geldünıKqrarum yok bu dünyada giderem
yumışageldüm
mısralarıyla başlayan
manzumesini de devriyye-i
arşiyye örneğiolarak
değerlend.irmiştir54•
Rıza
Tevfik'in, 1990
yılındabize intikal eden terekesinden
çıkankonuyla ilgili
başkabir makalesi ise
tarafımızdan bazınotlar ve
açıklamalarla birlikte "Devriyyeler Üzerine
RızaTevfik'in
Yayımlanmamış
Bir Makalesi"
adıyla yayımlanmıştır55•Esas itibariyle devir teo- risi ve devriyyeler üzerine daha önceden
bildiğimiz görüşleriniburada da
kısmentekrarlayan
RızaTevfik,
1940'lı yıllarda yazdığınıtahmin
ettiğimiz
makalesinde bir
kısımYunan
filozoflarıylaMevlana Cela.led- dln-i RUmi,
İbnYfunin,
Aynü'l-kudat-ıHemedaru, Sun'ullah Gaybi ve Niyaz1-i
Mısrigibi
tanınmış bazı mutasavvıfların kainatınve
insanın yaradılışı(tekvin)
hakkındaki görüşleriniele
almış;daha sonra xvm.
yüzyılın meşhur
Celveti
şeyhlerinden Üsküdarlı Haşim Baba'nın56, mutasavvıfa arasında şöhretbulan "Devriyye-i
Ferşiyye"sininkendi- sinde bulunan bir yazma
nüshasınıiktibas
etmiştir. RızaTevfik maka-
$4 C.I, Ankara 1990, s. 305-308.
"'Tıirklıik Aroştınııo/orı Dergisi, VD (1993), s. 537-564.
J60sk0dar fnadiye dergahı şeyhi Bandırmalı Yusufİzzcddio Efendi'nio oğludur. 1718'dc lstanbul'da ÜskOdar'da doğdu. Celvetilik 'ten Haşimiyye adıyla bir kol kurdu, fakat bu kol pek yayılmadı. Haşim Baba
esasında Celveıi şeyhi olmakla beraber Meliimiliğe de girdi; Mısır'da K.asrü'l-ayn Bef..-ıaşi dergahı şeyhi
iken tsıanbul'a gelen ve 1757'de vefat eden KuıbO'l-abdal Hasan Baba'dan nasib alarak Bektaşi oldu.
Hana bir ar.ı Hacıbektaş'a gitti ve orada dört yıl kadar dede-babalık yaptı. Abdülbaki Gölpınarlı'ya göre bişimiyye kolu, Celveıili.kle Bektaşiliğin birleşıirilmesinden meydana gelmiştir. Haşim Baba ve kurduğu kol asıl Cclvcıiler tarafından kabul ve tasvib edilmemiştir. Hatta Hiişim Baba vefat ettiği zaman (1783), cenaze namazı kılınmak üzere Hüdayi Asiıaoesi'ne göt1lıillınü.ş, ancak Pir makamı şeyhi BOyük Ruşen Efendi (öl. 1794), dergdhın cümle kapısını açtırmamış, bunun üzerine cenaze dergahın alı tarafındaki
yolda dergdh duvarına bitişik bir musalla taşı Gzerine götürülüp oamazı orada kılınmıştır. Halifesi Gi.ritli Salacıziide Mustafa (öl. 1805), daha bir silre bu kolu yOrütmüştür. Haşim Baba'nın müretteb divanı (İ.0. Kıp., TY. 333, 3518) yayıınlaııım~ olup (lsıanbul 1252/1863), aynca melametle ilgili Voridôt adlı mensur bir eseri ile Anka-yı Moşnk adıyla Bektaşlli.kle ilgili bir eseri daha vardır (Geniş bilgi için bk.
Bursalı Tahir, Osmanlı Mıiellijleri. C.I, İstanbul 1330, s. 189-190; Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlöııa'dan Sonra Mevlevilik, lstaobul 1953, s. 198, 300-301; H. Kamil Yılmaz, Aziz Molınıııd Hıidtiyhi ve Celveıiyye
Tarikatı, İstanbul 1982, s. 243-245; a.y., "Hiişim Baba", TDVlA, c. XVI, s. 406-407).
590
1 Abdullah TJçmanlesinde
Haşim Baba'nındevriyyesini
şerhedeceğinide
belirttiğihalde, muhtemelen makalesinin bu
kısmını yazamamıştır57•Mustafa Uzun ise TDV
İslô.mAnsiklopedisi'nde
yayımlanan"Dev- riyye"
mtı.ddesindekonuyu Türk
edebiyatındakitarihi
gelişmesi açısından
ele
almış; muhtevaları bakımındanAhmed Yesevi, Yunus Einre,
İbrahimEfendi ve
Şab.hi'nindevriyyeleri üzerinde
durmuş, ayrıca yaşnamelerinde bir nevi devriyye
sayılabileceğini bazıörnek- lerle
açıklamıştır58•Konuyla ilgili
genişçebir
bibliyografyanında yer
aldığı
maddede, klasik
İran edebiyatındadevriyye yazan
şairlerüze- rinde de
durulmuştur.Anadolu
topraklarıüzerinde xrv.
yüzyıldanitibaren görülmeye
başlanan
tasavvufi
muhtevalıTürk
edebiyatındaYunus Emre'den
başlayarak özellikle,
Şiri,Kaygusuz Abdal, Niyazi-i
Mısri, Oğlanlar Şeyhi İbrahimEfendi, Sun'ullah Gaybi ve
HaşimBaba'nm, hatta
RızaTev- fik'in
yazmış olduğudevriyyeler devr
anlayışınıen küçük
ayrıntısınakadar ele
alıp işlemelerinden dolayı ayrıbir önem
taşımaktadır.Bunlar
arasında
özellikle vahdet-i vücud
anlayışınıbenimseyen
şairlerin,bu
düşünce tarzının
da etkisiyle, en basit unsurdan
başlayarak(maden, toprak, su,. hava, nebat, hayvan gibi) geçilen bütün devreleri, girip
çıkılan
bütün halleri (tecelli) genellikle
şahsi maceraları imişgibi dile getirdikleri için, ortaya sanki bütün bu olup bitenler mutlak
varlığındilinden
anJatılıyormuşçasınabir durum
çıkmaktadır.Bu yüzden mutlak bir cezbe halinde mesela Yunus Emre:
Ol kô.dir-i ki.m
feyeklı.nlütf edici Rahman benem Kesmeyen nzlam veren cümlelere sultan benem derken,
aynıhalet-i ruhiye içinde
EşrefoğluRumi:
Sanursun
Eşrefoğluyamne Rümi'yem ne
İznikiBenem ol dô.im ü baki göründüm suretô insan diyebilmektedir.
İki yüzyıl sonra yaşayan Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi de hemen hemen
aynı şekilde:sı A.g.e., s. 546.
"TDVIA, c. IX. s. 251-253.
Devir Nazariyesi ve Osmanlı TasavvufJ:_c!ebiyalında Devriyyı:Ier
591
Ewel benem ahir benem bôtm benem zahir benem Hem mü'min ü tersô benem in.kar ü iman
olmuşamZerrôt-ı
ôlem hep benem ademde olan her demem Hem
İbrahimEdhem benem Belh içre sultan
olnwşamsözleriyle
aynı duygularıdile getirmektedir
59•DevriY.Ye yazan bir
kısım şairlerise devriyyelerinde ana rahmine
düşme anından başlayarak
dünyaya
gelişini,ölümünü ve hatta hazan ölümden sonraki hayata ait
bazıdevreleri de içine alan bir hikaye anla-
tırlar.
Mesela Hüsni (öl.1892)
adlıhali<
şairinin şu:Ak süt iken
lazılkana
karışıpEmr-i Hak'la
coşupcevlana geldim
Mô-i cari gibi alap
yanşıpKatre-i nôçizden ummana geldim
**
Dokuz ay dokuz gün
batn-ımôderde Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup ôhiri yerde
Çılap
ten donundan cihana geldim
kıt'alanyla ba_şlayan
ve "kavs-i
urfıc"uanlatan devriyyesi bu gruba giren örneklerden biridir. Bu tür manzumelerde
şair,ana rahmine
düşme &n.ından başlayarak insanın başına
gelecek olan maddi ve manevi
sıkıntılarada
işaretetmekte; dünya
hayatındabunlardan ken - disini
korumanın yollarıile kabir ve ahiret
hayatınıngüzelliklerini
"Rıza Tevfik bir makalesinde bu durumu şöyle açıklar:" ... Sufiyye şuarası zaten nefy-i VOcud etmekten çekinmedikleri için bilhassa kimden millhem olurlan:a onun lisanından söylerler ve kendilerini o
an
için o hüviyene mütecclü görebilirler; batta vecd ü bal esnasında visilc ermek ve "Hak'la Hak olup Hak'ta nefy-i vücud etmek" davasıyla halik-ı kainat namına şiirler söylemiş olanlar pek çoktur. Mesclbameşhur Eşref-i Rilıni bir şiirinin nihayetinde kendi hüviyetinden bahsederken:
Benem ol Eşmef-i Riımi ne Rilmi'ycm ne Iznilô Benem ol daim il baki gölündüm silreıa insan!
demişti. Böyle demek -badd-i zatında doğnı olmasa bile- zaten vahdet-i vilcud itikadının zaruri ve mantıki bir neticesidir. Devriyye nfunıyla yazılan şiirlerin cllmlesinde şairin aldığı vaziyet budur. Bunlarda şah' hep Vücud-ı Mutlak namına söz söyler ve ne gibi suretlerle dlem-i imkanda cilve-nilmün olduğunu
uzun uzadıya anlatır." ("Türkçe Manzum Mev'izelerden Birkaç NOmılne Daha", Rıza Tevfık'iıı Tekke ı•e Halk Edebiyatı ile İlgili lvfakoleleri, s. 254).