• Sonuç bulunamadı

“... Bu tarifelerin tespitinde ... yüzde 10'dan a

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“... Bu tarifelerin tespitinde ... yüzde 10'dan a"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“... Bu tarifelerin tespitinde ... yüzde 10'dan aşağı olmayacak nispette bir kâr oranı esas alınır.”

Bu madde, İstanbul Su ve Kanalizyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 23. maddesidir. Bu kanun 1981 yılının MGK toplantısında, bugünlerde intiharı düşünen Kenan Evren’in imzasıyla çıkmıştır. Model olarak alınan bu kanun, kamu hizmetlerinde kar amacı gütme ilkesini yerleştirerek hizmetlerin özelleştirilmesinin önünü açmış ve neoliberal saldırılar karşısında kamunun tasfiyesine zemin hazırlamıştır. Dünya Bankası’nın (DB) da özellikle iftihar ettiği bu model (İSKİ modeli) süreç içerisinde birçok ilde hayata geçirilmiştir. Günümüzde ise vites büyüten bir saldırı dalgası tam gaz halkın üstüne geliyor. Neoliberal politikalar tıkandığı yerde, zulasında biriktirdiği yüksek dozajlı saldırı modellerini hayata geçirmeye çalışıyor. Belediyeler de tekellerin kârını garanti eden taşeronlara dönüşüyor. Su alanındaki yeni saldırının adı ön ödemeli (kontörlü) su sayacı.

Belediyelerin su ve kanalizasyon idareleri, ödenmeyen su paralarını gerekçe göstererek ön ödemeli sayaç uygulamasına gittiklerini açıklasa da, 1981’deki DB sözleşmesinin Türkiye’ye armağanı olan İSKİ modeli bize belediyelerin ya da yetkili kurumların gerekçelerinin altında mutlaka bir gasp planı olduğunu gösteriyor.

Kontörlü sayaç ile ne değişiyor?

Kontörlü ya da ön ödemeli sayaç ile ilk olarak halk, hizmet garantisi almaksızın belediyeye ve belediyelerin anlaşmalı olduğu şirketlere ödeme garantisi vermiş oluyor. Mekanik sayaç kullanıcısı, kullandığı suyun parasını öderken,

kontörlü sayaç kullanıcısı önceden ne kadar kullanacağını garanti ediyor. Adı üstünde ön ödemeli olan sayaçlarla birlikte önce para ödeniyor ardından su kullanılıyor. İkinci olarak su gibi bir temel ihtiyacın ön ödemeye tabi tutulması, halkın su ihtiyacının karşılanmasını değil, “paran kadar su” yaklaşımını güvence altına alıyor. Bu uygulama ile birlikte sayaç üzerindeki kısmi kullanıcı kontrolü de kar mantığı ile hareket eden şirketlere geçmiş oluyor. Kapanan suyun, borcunu ödeyemeyen ancak su ihtiyacı “buharlaşmayan” kullanıcı tarafından saha sonra ödenecek cezalı faturaları göze alınarak “fiilen” açılması mümkün değil.

Ucuz maliyet yalanıyla yağmanın boyutu gizleniyor

Ülkemizde çoğu zaman “su tasarrufu yapalım” söylemleriyle meşrulaştırılmaya çalışılan kontörlü sayaç şimdilerde “maliyeti daha ucuz” şeklinde yutturuluyor. Hatta devlet, “artık kesim parası almıyoruz, ayrıca vatandaşa faiz yükü binmiyor” diyerek eskiden kesim işlerinden faiz geliri sağladığını bile itiraf ediyor. Oysa, bu kadar ucuz maliyet propagandasının arkasında halkın su hakkının gasp edilmesinin yanında hatırı sayılır miktarda kâr dürtüsü var. Belediye ihalelerini alan şirketler ilk büyük vurgunlarını montajdan elde ettiler. Uygulamanın ilk dönemlerinde kontörlü sayaç takılan abonelerden belli miktarlarda montaj bedelleri alındı. Böylelikle belediyelerin kasalarına toplu halde para girmiş oldu. Dolayısıyla bu paralar belediyenin anlaştığı şirketlerin kasalarına da yansıdı. Daha sonrasında belediyeler montaj paralarını abonelere iade etmek zorunda kaldıysa da ilk montajla iade arasında geçen sürede paraya hayli faiz binmiş oldu. Belediyenin aboneye geri ödediği sayaç bedeli genellikle anapara iken faizden kazandıkları

para yanlarına kar kaldı.

Aynı mantık sadece montaj aşamasında değil her hizmet alımında karşımıza çıkıyor. Her kontör dolumu aslında belediyeler ve şirketler açısından toplu para, sıcak para demek. Önceden kesim işlemlerinden sonra kullanılan su bedeline faiz uygulayan Belediyeler, şimdi ise gelen sıcak parayla ciddi faiz gelirleri elde ediyor. Tüm bunların yanında, halkın su ihtiyacının karşılanması öncelik olmaktan çıkıyor.

Belediyelerin bir diğer yalanı ise suyun ucuza maliyeti. Devlet, ön ödemeli sayaç ile sayaç okuma işini bitiriken, o işçilere verdikleri paranın maliyete etki edeceğini söylüyor. Ancak bu durum halkın suyu ucuza mal etmesi anlamına gelmiyor. Yani bu durum faturalara yansımıyor. Heleki, ön ödemeli sayaçların yaygın olarak kullanıldığı Ankara’da bu sayaçlar kullanıldığı günden, kaldırıldığı güne kadar suya herhangi bir indirim yapılmadı. İstanbul’da da uygulama sürecince herhangi bir indirim yapılmadı. Ön ödemeli sayaçlarla birlikte sayaç okuma işinin bitmesiyle birlikte halka bir maliyet daha yükleniyor. Ayda bir yapılan su faturası ödemelerini yerini ayda birden fazla kontör dolumuna bırakıyor. Böylelikle her abone parayı ödemek için ayrıca ulaşım parası ödemek zorunda kalıyor.

(2)

Su üzerinden borç batağına doğru…

Hizmet kullanımı ve kullanımdan doğan rantın aktarımı konusunda 1980’lerle başlayan ve GATS’la devam eden politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkan ön ödemeli sayaçlar, neoliberal yıkımın gelecekte ulaşacağı boyutlar hakkında çeşitli emareleri de içinde barındıryor.

Örneğin, bazı güvenlik tartışmalarında kullanılan “herkesin başına da polis dikemezsin ya” argümanı kontörlü sayaçlarla gerçek olacağa benziyor. Tıpkı ‘alışverişlerde nakit para yoksa kredi kartı ile ödemek kolaylık sağlıyor’ söylemiyle insanlara yutturulan ve birçok insanı borç boyunduruğuna alan 5 santime 8.5 santim boyutundaki kredi kartı gibi gayet basit bir alet olan kontörlü sayaç da ilerleyen günlerde, halkı susuzluk üzerinden borç batağına sokmanın bir mekanizmasına dönüşebilir. Bunun için belediyeleri denetleyecek yasalar da ortadan kaldırılabilir.

Haklar mücadelesinde yeni bir cephe

Genel anlamıyla Türkiye’de yaşanan hizmetlerin ve temel ihtiyaçların özelleştirilmesi süreçlerinin nispeten daha hızlı yaşandığı Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde halk ağır bedeller ödedi. Ancak su faturalarının artması, ölüm ve hastalığın yanında bu ülkelerde doğrudan hak almaya yönelik fiili mücadele dinamiklerine de zemin hazırladı. Güney Afrika’da elektriğin özelleştirmesi sonrasında karanlıkta kalan halkın bağrından çıkan ‘gerilla teknisyenler’, kontörlü su sayaçlarına karşı da mücadele etti. Elektrik kesintilerini Soweto kentinde durduran gerilla teknisyenler ve SECC (Soweto Elektrik Krizi Komitesi) örgütlenmesi, ülke geneline yayıldı, su ve elektrik kesintilerini tamamen

durduramasa da 2000’li yıllarda başlayan özelleştirmeyi tamamlama noktasında hükümetin önünde ciddi bir direnç noktası oldu ve halen hükümet suyu özelleştiremedi.

Türkiye’de kontörlü sayaç

İstanbul’un gündemine 2008’in sonlarında girmeye başlayan ön ödemeli su sayacı uygulaması 1990’lı yılların sonunda çeşitli belediyeler tarafından test edilip 2003 yılı sonrasında kullanılmaya başladı. Bugüne dek İstanbul, Ankara, Eskişehir, Isparta, Sivas, Çanakkale, Akhisar, Konya’da uygulanan kontörlü sayaç, başka birçok belediyenin de gündeminde. Ancak ülke genelinde standart bir sayaç uygulaması yok. Uygulamalar, tarifeler, montaj paraları belediyeden belediye farklılıklar gösteriyor. Bazı belediyelerde kartlı sayaç kullanıcılarına indirimler yapılıyor (Eskişehir ve Akhisar).

Kartlı sayaçlar, bazı belediyelerin imar yönetmeliklerine de girmiş bulunuyor. Evi yaptıracak olan kişi ya da kurum ne tür sayaç takacağını planda belirtmek durumunda ve karar verirken de ilgili Su Kanalizasyon İdaresinin fikrine

danışmak zorunda. Hatta İstanbul’da yeni yapılan birçok binada kontörlü sayaçlar var. Bu durum, bir yanıyla

uygulamanın ne kadar dayatmacı işlediğini gözler önüne sererken bir yanıyla da sayacın inşaat sektörüne de girdiğini gösteriyor.

Sayaçlar kontörlü, şirketler AKP’li

Türkiye’de kontörlü sayaç ihalelerine giren firmalar incelendiğinde, MVM, Elektromed, Alfaser ve Termikel şirketler grubunu görmek mümkün. Elektromed ve Alfaser Termikel Şirketler Grubu bünyesindeler. Ayrıca Termikel

bünyesindeki Elektromed daha önce de Alfa ismiyle Ankara doğalgaz sayaçları ihalesini almıştı. Aynı grubun bünyesinde, 2007 yılında açtığı çukur, bir çocuğun ölümüne sebebiyet verdiği için ceza alan MVM şirketi de var. MVM’nin sahibi Bilal Şahin, Elektromed’in Başkanı Ahmet Kaya’nın ablasıyla evli. Şahin aynı zamanda Başbakan da dahil olmak üzere birçok AKP kurmayıyla beraber Birlik Vakfı’nın kurucu kurulunda yer alıyor.

Uygulamayla ilgili yanılsamalar ve yanılsamanın manüplasyonu

“Japonlar yapmış… helal olsun adamlara…” dedirtecek bir buluş gibi gözüken kontörlü sayaç, uygulamanın

gündemde olduğu Tekirdağ, Isparta, Tarsus gibi kimi yerlerde, yerel internet sitelerinin forumlarındaki ve bloglardaki yorumlara bakılırsa neredeyse modernliğin timsali. Oysa kontörlü sayaç uygulaması, 2000 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde suyun özelleştirilmesiyle birlikte ilk iş olarak uygulanmış ve ülkeye salgın hastalıklarla ölüm dışında

(3)

başka hiçbir şey getirmemiştir. Yüksek su fiyatları sebebiyle kontör alamayan yoksul Güney Afrikalılar, 17 yıldır halka parasız su temin eden su kanalının Suez Şirketi tarafından kapatılmasının ardından, su ihtiyaçlarını nehirlerden karşılamaya başlamışlar. 2000 Ağustos’unda Kwa-Zulu Natal’da başlayan kolera salgını sonucu 250 kişi hayatını kaybetmiş ve salgın 140 bin kişiyi etkilemiştir.

Kontörlü sayaç uygulamasına geçiş, faturalı telefon hattından kontörlü telefon hattına geçiş gibi de algılanabiliyor. Bu algılamaya karşı evde herkesin kolaylıkla yapabileceği bir deney mevcut. Kontörünüz yokken su içmediğinizi

düşünün. Hatta düşünmeyin deneyin. Ne kadar dayanırsınız? Cevaba ulaşmak için geçen süre, kontörlü sayaçtaki kontörsüzlüğün yani susuzluğun, cep telefonundaki kontörsüzlükten daha gerçek olduğunu mutlaka ortaya koyacaktır. Kontörlü sayaç uygulaması kiracıları mağdur ederken “ev sahiplerini sevindiriyor” ifadesi de tamamen bir yanılsama. Evin mülkiyeti ev sahibi üzerine olmasına karşın sayaç mülkiyeti kullanıcıya aittir. Kontörlü sayaç değişiminde aslolan mal sahibi değil sayacın kimin üzerine kayıtlı olduğudur. Uygulama bir tarafıyla da depozitoyu iç etmeye kalkan ev sahiplerini başka bahaneler uydurmaya zorlayacağa benziyor. Önceden ev sahipleri, su faturasını ödemeyen kiracıya depozitosunu vermezken şimdi daha başka bahaneler uydurmak zorunda kalacak. Kiracı ise ev sahibinin baskısından ziyade susuzlukla yüzleşecek. Tabii, ev sahibi kiracısının susuzluğuna sevinecekse, orası ayrı… “Su tasarrufu yapmak için birebir” hatta, “ne yapalım adam olmuyoruz su tasarrufu yapamıyoruz böyle olması çok daha iyi oldu” gibi görüşler de var. Oysa tasarruf ya da israf sayaçla ilgili bir hadise değildir. Tamamen yaşam tarzı, düşünce şekli ile ilgilidir. Heleki tüketime dayalı ekonomilerin uygulandığı ülkemizde fazla tüketim basit sayaçlarla engellenecek bir vaka hiç değildir. Tıpkı çok yemek yiyen, hareket etmeyen ama kilo vermek isteyen bir insanın yeme alışkanlığını hatta yaşam alışkanlıklarını değiştirmediği sürece ne yaparsa yapsın kilo veremeyeceği gibi su tasarrufu da tüketim alışkanlıkları ile ilgilidir. Peki, kontörlü sayaçla tasarruf yapmayı akıl eden belediyeler daha önce tasarruf yapamıyor muydu? Yapamadıysalar ileride de yapamazlar. Hatta bu tasarruf gerekçesine sığınan belediyeler, Dikili Belediyesini, parasız su hizmeti veriyor diye dava etmemişler miydi?

Dikili’de suyun 11 tona kadar kullanımı 1 kuruş, o da kar amacı gütmüyor bu belediye diye açılan davadan önce bedava olan suya konulan sembolik değer. Oysa Dikili’de sayaçlar gayet mekanik.

İstanbul’dan kontörlü sayaç manzaraları

DB’nin iftihar ettiği, yıldızlı beş verdiği İSKİ ön ödemeli ya da kontörlü sayaç uygulamasını 1999 yılında aldığı bir yönetim kurulu kararına dayandırıyor. Ayrıca internet sitesinde de kontörlü sayacın kendilerine göre türlü

avantajlarını sıralıyor. Normal sayaç yerine kontörlü sayaç takmaya gelen İSKİ görevlileri alınan yönetim kurulu kararını “nasıl olsa herkes kontörlü sayaca geçecek” söylemi ile kullanıcıya empoze ederek kullanıcının itiraz etmesinin fiilen önüne geçmeye çalışıyor. Hizmet akdi mal sahibi ile İSKİ arasında, yani hizmeti alan ile hizmeti sunan arasında imzalanan bir sözleşmedir. İSKİ’nin sayaç değiştirmeye gittiği yerlere verdiği kağıtta “hizmet akdi gereği kontörlü sayacı takmaya geldik” ibaresi var. Bu durumda İSKİ “hizmet akdi gereği”, hizmet akdini bozmuş oluyor. Bu kağıtta ve İSKİ’nin internet sitesinde bahsedilen avantajlardan biri olarak da “sayaç monte ücreti yoktur” maddesi de geçiyor. Bu söylem halka sağladığı bir kolaylık değil, tamamen İSKİ’nin, kullanıcının haberi olmaksızın kontörlü sayaçları takması için kullanılıyor.

Sayaçlarla ilgili yapılan açıklamalarda geçmiş dönemden kalan borçlarla ilgili olarak ihtarname gönderilmesi,

uyulmaması durumunda ise abonenin kaydının fişlenerek abonenin kontör yükleyemez hale getirilmesi de yer alıyor. Bu durumda abonenin borcunun taksitlendirileceği ya da senet yapılacağı yazıyor. Böylelikle borcu olan kullanıcı temel insan hakkı olan su hakkından İSKİ ya da ilgili kurum tarafından mahrum bırakılıyor. Kontörlü sayaçlarla birlikte suyun ne zaman kesileceği de kestirilemeyecek ya da halkın su ile kurduğu ilişki hep diken üstünde olacak. Berber müşterisini tıraş ederken su gidebilecek, kahvehaneler Pazar günleri çay yapamaz duruma gelebilecek, kış günü banyo yaparken su kesilebilecek…

İSKİ’nin normal sayaca göre daha avantajlı addettiği durum maddi açıdan da kullanıcı cephesinde tersine işlemektedir. Çünkü, normal sayaçta 50 TL tüketen bir kullanıcının eline geçen faturada ne kadar vergi kesintisi olduğu gözükmektedir. Kontörlü sayaçlarda zaten metreküp başına vergilendirilmiş meblaalar üzerinden su tüketimi yapılmaktadır. Sayaçlardaki entegre devre, kullanılan metreküpü kontöre çevirmektedir. Bunun üstüne kullanıcı ayrıca

(4)

yüklediği kontör başına yüzde 40’lık bir tutarı da ne idüğü belirsiz ‘cari işlem tutarı’ olarak ödemektedir. Hal böyle olunca 50 TL kontör dolduran bir kullanıcı 30 TL lik vergilendirilmiş su kullanmaktadır.

Kontörlü sayaç uygulamasına karşı 9 Temmuz 2008’de Ankara’da açılan bir dava kullanıcı lehine sonuçlandı ve bu davanın ardından Temmuz’un ilk haftasında Büyükşehir Belediyesi kontörlü sayaç uygulamasını terk etmek zorunda kaldı. Mahkeme kamu hizmeti anlayışında tüketim garantili biçimin değil, hizmet garantili biçimin lehine karar vermiş oldu.(1)

Ne yapmalı

Öncelikle uygulamanın sadece Belediyenin su ve kanalizasyon idaresinin ya da yetkili kurumun yönetim kurulu kararı olduğu, anayasal bir yaptırım olmadığı gibi anayasa tarafından da suç unsuru taşıdığı bilinmelidir. Haliyle bu durumun yetkili kurumlar tarafından bilinmemesi gibi bir şey söz konusu değildir. Ayrıca yetkili kurumların mal sahibi ile anlaşması diye bir şey yoktur. Sayaç suyu kullananındır.

Bunun dışında Su Kanalizasyon İdaresinden yetkililer “sayacı değiştireceğiz bize verilen emir bu yönde” şeklinde kapıya gelebilir. Hatta jandarma, polis ve son günlerde gecekondu yıkımlarında boy gösteren şimdilik sadece

İstanbul’da olan “İSKİ robokopları” da kapıya gelebilir ki İSKİ muhtemelen bu tür durumları önceden tahmin ederek robokop yetiştirmiş olsa gerek. Böyle durumlarda “değiştirmek istemiyorum” demek yeterli, garanti olsun diye tutanak da tutulabilir. Kullanıcının izni dışında sayaca dokunmak hırsızlığa hatta gaspa girer. Yani nasıl belediyeler kesik sayacı açan aboneye cezai yaptırım uygulayabiliyorsa, faal durumdaki sayaca olası herhangi bir müdahale ve saldırıda da abonenin cezai yaptırım için idari mahkemelere dava açma hakkı vardır. Bu yüzden kontörlü sayaç takma ekipleri avının boş anını kollayan avcı misali borçtan dolayı suyun kesildiği dönemleri bekliyor.

Su kanalizasyon idareleri hukuki mücadeleyi şimdilik kaybetmiş gibi görünüyor. Ancak bu kurumlar, haber

vermeksizin abonelerin sayaçlarını değiştirerek fiili bir uygulamaya girişiyor. Fiili uygulamaya karşı, fiili mücadele daha da önem kazanıyor.

Şimdilik özellikle suyun fatura borcu sebebiyle kesik olduğu dönemlerde daha dikkatli olmak gerekir.

Unutulmamalıdır ki, sayaca yapılan müdahale aslında su hakkına yönelik bir saldırıdır ve bu saldırı aynı zamanda bir mücadeleye davettir. Susuz kalıp kalmayacağımızı belirleyecek olan da bu mücadeledir.

Alp Tekin BABAÇ

sendika.org 14 Temmuz 2009 -Notlar:

1) 2008’deki mahkeme kararı için http://www.tuketicihaklari.org.tr/index.php?

Referanslar

Benzer Belgeler

Kısacası hem canlı ve hem de içinde bulunduğu çevre koşulları, karşılıklı ve sürekli olarak birbirlerini etkilerler ki, işte bu durumu yani, karşılıklı etkileşimleri

Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Stephansdom adlı katedral ile başbakanlık binasının ışıklarının, İsviçre’nin başkenti Bern’de de tanınmış meydanlardan biri

Hücre duvarı içermeyen bir gruptur. Ve dolayısıyla gr boyanma yeteneğinde değildirler. Hücre zarlarının yapısı hücre duvarı olmaması nedeniyle Osmotik

• Genellikle genetik rekombinasyon yoluyla mutasyonlar, kopyalanmış büyük DNA.

L’ Hospital kuralında, belirsizliği ortadan kaldırmak için, yapılan işlemin: Payın türevini paya, paydanın türevini paydaya yazmak olduğuna dikkat ediniz.

Avrupa Nadir Hastalık Örgütü’nün (EURORDIS) nadir hastalıklardaki tanı gecikmeleriyle ilgili yaptığı bir araştır- ma, Ehlers Danlos sendromu denen bir

They performed right inguinal exploration and excised the encysted hydrocele of spermatic cord.(4) In another case series, 3 adult patients with SCH were reported by Garg

As a result, it was deıermined Ihal the hyglenic qua[ity ol the examined samples was nol satisfactory, nevertheless they did nol conlain microorganisms al alevel cııuslng