• Sonuç bulunamadı

İslâm Medeniyetinden Örnek Bir Değer: Güven

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İslâm Medeniyetinden Örnek Bir Değer: Güven"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İslâm Medeniyetinden Örnek Bir Değer:

Güven

(2)

• Güvenin önemi

• Güven bir duygu ve aynı zamanda bir değerdir. Çeşitli tanımlarından birkaçı şöyledir:

• “Güven, bir toplumun iş hayatına, siyasî durumuna ve benzerlerine bağlı emniyet duygusudur.” “Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur.”

• Güvenilir olma bir değer olarak kişi özelliklerindendir. Bu değere sahip kişi kendisi ile ilişki içinde bulunanlarla, bir ilişki değeri olan güvenin gerçekleşmesini sağlar. Güven, girişilen ilişkilerle sağlanır.

Başkasıyla karşılaşabilmek, yüzyüze gelebilmek, eşyayı ve ideali paylaşabilmek, birlikte var olabilmek güvenle sağlanır. Güven, ahlak alanında değerlerin oluşmasına, emanet ahlakının gelişmesine vesile olur.

Sanat eserleri güven ortamında yaratılır. İnsanın estetik yaşantısında da baş köşesinde durur ve hayattan zevk almasına da destek verir. Güven bireyin kişisel davranışlarından aile hayatına, hukuka, siyasal ve ekonomik sisteme kadar geniş bir alana sahiptir.

• Medeniyet güven temeli üzerine kurulur ve ayakta durur. Güven, İslam’ın son derece önem verdiği bilgi alanında anlamın, gözlemin, araştırmanın, kuramların ortaya çıkmasını sağlar. İlim güvenin, güvenle yaşayan insanın önemli başarısıdır. Toplumların gelişmesinin, kalkınmasının temelinde güven duygusu yatar.

(3)

• Güven bütün sosyal ilişkilerin temelidir. Eşler, kardeşler, çocuklarla ebeveyn, işverenle çalışanlar, yöneticilerle yönetilenler, devlet ile fert ve kurumlar arasında işlerin yolunda gitmesi için güven gerekir. İnsan potansiyelini o zaman kullanabilir, güzel duygularını sergileyebilir,

yapabileceklerini yapar, yenilikleri dener. Aksi halde ilişkiler

mekanikleşir, hayat robotlaşır, maddî-manevî kazanç yolları kapanır.

Güven duygusunun zayıf olduğu ortamda çalışanların enerjisi

dedikodu ve komplo senaryoları ile tüketilir. Buna karşılık yüksek

güven, çalışanlar arasında yaratıcılık ve işbirliği doğmasına imkan verir.

İnsanların çatışmasız, korkusuz ve kaygısız yaşamaları yine güven

duygusu sayesinde mümkün olur.

(4)

• Güven insan ilişkilerinde en zor kurulan ve en kolay yıkılan duygudur. Emanet ahlakı güvenin temel zeminidir. Bu zeminin kırılması, parçalanması hayatı çekilmez hale getirir. Toplum güveni tüketir, yozlaştırır, güveni sorumsuzluğa, kolaycılığıyla,

tembelliğe, hareketsizliğe dönüştürürse, güvensizlik ortamı oluşur ve bu da hayatta yıkıcı etkiler meydana getirir. Ruhsal bir hastalık haline gelmiş güvensiz, insanların birbirini aldattığı bir ortamda yalnızca kurallarla uğraşılır, onlarla yaşanır. İnsanlar daima birbirinin açığını arar, ihtiyatı elden bırakmazlar; tamamen anlaşmaların, sözleşmelerin, yazılı yazısız yaşama kurallarının ardına saklanırlar.

• Pek çok değer gibi güven de çift kutupludur. Olumlu kutupta güven ahlakı, güven duymak, güven kazanmak, güven sağlamak, güven tazelemek, güven sağlığı… gibi tabirler kullanılır. Olumsuz kutupta ise güven kaybı, güven sorunu, güven sarsılması, güven bunalımı, güven şoku ve nihayet güvensizlik gibi kavramlarla sık sık karşılaşılır.

(5)

• İslam’da ve Târihî Süreçte Güven

• Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim, bilgi kaynağı olması yanında aynı zamanda bir değer kaynağıdır. Bir değer olan güven konusunda Kur’an’da yer alan hususlardan bazıları şunlardır: Allah’ın güvenilir, vahyi ulaştırmakla görevli Cebrail’in güvenilir, vahyin

öngördüğü insan modelleri olan peygamberlerin güvenilir, özellikle Hz. Peygamber’in güvenilir, Mekke’nin güvenli bir bölge oluşu, insanların karşılıklı güveni, Allah’ın güven bahşetmesi, cennette güven... Görülüyor ki, temel kaynaklarımızda değerlerin kaynağı, yani Allah güvenilirdir, güven verendir. (el-Mü’min). Vahiy meleği güvenilirdir (er-Rûhu’l- Emîn). Hz. Peygamber güvenilirdir (Muhammedüni’l-Emîn). Mekke, kutsal mekân Kâbe güvenlidir (el-Beledü’l-Emîn). Mü’min, adı üzere güvenilirdir.

• Kur’an’da ayrıca ehli kitaba mensup kimselerde bir meziyet olarak bulunan güvenilirlik takdir edilir (Âl-i İmrân sûresi 75). Burada güvenin evrensel boyutuna işaret vardır. Dikkati çeken bir husus da güvenin Kur’an’ın 23 yıllık nüzül sürecine serpilmiş olmasıdır.

(6)

• İslâm’ın ilk ve temel esası olan iman ile güven arasında sıkı bir irtibat mevcuttur. İman, sözlükte “güven içinde bulunmak” anlamındaki emn kökünden türemiştir ve “güven duygusu içinde tasdik etmek”

demektir. Aynı kökten gelen bazı kavramlar şunlardır:

• “Güven, güvence, güvenlik” manasına gelen eman;

• “Güvenmek, korku ve endişeden emin olmak, güvenilir olmak” anlamına gelen emanet;

• “Kendisine güvenilen” anlamına gelen emîn;

• “Güven, güvenme, güvenlik” anlamına gelen emniyet.

• Ve Mü’min.

• Güvenin tatmin edici ve mükemmel bir şekilde inşâ ve tatbikatını Hz Peygamber’in uygulamalarında görüyoruz. Çünkü ister kişi ve ister toplum bazında olsun güven, hazır bulunuveren bir duygu ve

yaşantı değildir. Onun inşâ edilmesi, kurulması, yapılandırılması gerekir. Hz. Peygamber’in tebliğinde diğer değerlerin yanısıra güven de bireysel ve toplumsal açıdan hak ettiği yere konulmuştur. O, hayatta güvenin yerini bilen birisi olarak daima güveni takdir ve teşvik etmiştir. Güvene dayalı bir toplum

kurmanın çabası içinde olmuştur.

(7)

• Hz. Peygamber güveni mü’minde zaruri olarak bulunması gereken vasıflar arasında saymıştır. Hz. Peygamber’in güvenle ilgili sözleri, genelde değerlerin ve özelde güvenin içselleştirilmesi açısından önemlidir. Bir kişi değeri olarak güvenilir olma

içselleştirilmelidir. İçselleştirmeyi özellikle vurgulamak gerekir. Çünkü kişi, ruhsal yapısını ahlâkî değerlerle donatamamışsa, iç dünyası başka, dışa yansıyan yönü başka olacaktır.

Davranışlarıyla etrafına güven telkin ettiği halde, en yakınlarının bile can, mal ve ırzına göz diken, kendine duyulan güveni ihlal ve istismar edenlerin bulunması güvenin

içselleştirilememesinin en açık örneğidir.

• Hz. Peygamber’in örnekliği, vahiy sürecinde bireysel ve toplumsal düzeyde güvenin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Onun doğruluk, hoşgörü, cömertlik, faaliyetlerinde kişisel menfaat arzusu gözetmeme… gibi ahlakî erdemlerde örnek olması ve sözlerini yaşantı haline dönüştürmesi, kendisine duyulan güvenin temel kaynağını oluşturmuştur.

Bunun yanısıra güven, insanları, onun fiiline erişebilir, kendisine ulaşabilir kılmıştır

(8)

• Güvenin bir başka boyutu olan emanete riayet Hz. Peygamber’in hayat düsturlarından idi. Sorumluluğun en üst noktasını teşkil eden başkalarının emanetine riayet, başkasına ait olanı üstlendiğinde onu koruyup kollamak, Hz. Peygamber’in hayatında ilke haline gelmiştir. Kendisine emanet

edilene gözü gibi bakar, üzerine titrerdi. Mekkelilerin kendisine değerli eşyalarını teslim ettikleri, en zor anlarında bile bu emanetlere asla ihanet etmediği bilinmektedir. Kaynaklarda, Medine’ye hicret edeceği gece,

müşriklerin, evini kuşattığı esnada, evinden ayrılmadan önce üzerindeki

emanetleri Hz. Ali’ye teslim ettiği, bunları ertesi gün sahiplerine iade

etmesini istediği kaydedilir. O sırada müslümanlar Medine’ye hicret

etmişlerdi; Mekke’de birkaç müslüman kalmıştı.

(9)

• Hz. Peygamber, hiçbir zaman kendisine duyulan güveni sarsmamıştır.

O’nun Hz. Ali’ye teslim ettiği emanetlerin muhtemelen müşriklere ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu nokta çok anlamlıdır. O, muhaliflerin bile güvenini kazanma, kazandığı güveni kaybetmeme ve güvenden hiçbir şekilde taviz vermeme gayreti içindeydi. Her ortamda mal güvenliğine saygı gösteriyor ve riayet ediyordu. Bu tutum, muhalifleri kazanma ve kazandıktan sonra onlarla kurulacak sağlıklı ilişkiler için de önemlidir.

Gerek müşriklerle ve gerekse ehl-i kitapla ilişkilerde, karşılaştığı

tepkilere ve güçlüklere rağmen, antlaşmaları bozan taraf olmamıştır.

Birlikte yaşamayı hedefleyen birisi için de bu gereklidir.

(10)

• Hz. Peygamber bir yönetici için çok önemli olan güven duygusunun geliştirilmesi, sürdürülmesi üzerinde durmuştur. Yöneticinin, halkla paylaştığı ortak amaçları ve kendisine sağlanan desteği güven temeli üzerine oturtması gerektiği âşikârdır. Bu yolda atılacak temel

adımlardan birisi güvene layık olmaktır. Yönetici güvene layık olduğunu kendi eylemleri ile kanıtlar; kendi eylemleri ile güven zeminini oluşturur. Bunun için bir yöneticiden “söylediğini yapan,

yaptığını söyleyen” bir kişilik sergilemesi beklenir. Güven, bir yönetici olarak Hz. Muhammed’e sağlanan desteğin kaynağıdır. O, güveni

oluşturan, geliştiren, pekiştiren ve sürdüren unsurları hayata

geçirmiştir.

(11)

• Bu noktada güvenin; adalet, politik tutarlılık, ehliyet, istişâre, ahde vefâ… gibi Hz.

Peygamber’in yönetimde izlediği diğer değerlerle yakından alakası sözkonusudur.

Yönetimde uyguladığı temel prensipler kendisine güven duyulmasında önemli faktör olmuştur. Hukuka bağlılığı, yansızlığı, kararlarda tarafsızlığı, işi ehline vermesi, antlaşmalara sadakatı ve sözünde durması kendisine güven

uyandırmıştır. Bunun halk üzerindeki yansıması en açık bir şekilde bîat müessesesinde görülür. Sahâbe Hz. Peygamber’e bîat ederken bir bakıma

kendisine duyduğu güveni açığa vuruyor, eyleme dönüştürüyordu. Esasında devlet de güven duygusunun, güven arzusunun, güven ihtiyacının bir ürünü değil midir?

Öte yandan, yönetimde adalet, eşitlik, doğruluk, ahde vefa gibi değerlerin gözardı

edilmesi, güven kaybının temel sebebidir. Hz. Peygamber’in yönetiminde zimmîler

de Allah’ın emaneti olarak muamele görüyordu.

(12)

• Güvenin, Hz. Peygamber’in en yakın iki arkadaşı olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in

değerlendirmelerine ve kültürümüzdeki yansımalarına örnekler verilecek olursa şunlar söylenebilir: Halife seçimi için Sakîfetü Benî Sâide’de yapılan toplantıda Hz. Ömer, Ebû

Ubeyde b. Cerrah’a “uzat elini sana bîat edeyim, ben Resûlüllah’ın ‘sen bu ümmetin emînisin’

dediğini işittim” demiştir. Ebû Ubeyde’nin güvenilir olması, bu olayda Hz. Ömer’in onu devlet başkanlığına aday göstermesi için bir tercih sebebi olmuştur. Sonuçta Hz. Ebû Bekir halife seçilmiştir. Bu defa emîn Ebû Ubeyde, Hz. Ebû Bekir tarafından maliyenin başına getirilmiştir.

• İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren güvenliği sağlamak üzere çeşitli kurumlar

oluşturulmuştur. Hz. Peygamber zamanında nüveleri oluşan, Hz. Ebu Bekir döneminden itibaren İslam dünyasında sürekli görev haline gelen ases (bekçilik) bunlardan biridir.

Teşkilatın başındakine Sâhibü’l-Ases, denirdi. Diğer bazı teşkilatlar da şunlardır: Özel koruma teşkilatı olan hares. Görevliye hâris, başkanına da Sâhibü’l-Hares denirdi. Dört Halife (Hz.

Osman) döneminden itibaren bilinen şurta (asayiş ve emniyet teşkilatı). Teşkilatın başındakine Sâhibü’ş-Şurta denirdi.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada da hizmet sektöründe yer alan çalışanların, kurumlarına duymuş oldukları güven ile bağlı oldukları yöneticiye duydukları güven arasındaki ilişki

GIDA.HAY.İNŞ TUR.SEY HİZ DOLUYURTLAR YAPI MAL.SAN VE TİC LTD.ŞTİ DORA KOZM SAN VE DIŞ TİC LTD ŞTİ DORUK FAST FOOD GIDA SAN LTD.ŞTİ DORUK METAL SAN İÇ VE DIŞ

İZSİAD Başkanı Hasan Küçükkurt, Başkan Vekili Mukaddes Çelik, Başkan Yardımcısı Cengiz Yavaş, Genel Sekreter Şenol Aslanoğlu, Sayman Yardımcısı Yeşim Özbudaklı,

Mahkemelerde, sarayda ve divanda Türkçe konuşulmuştur.Divan-ı Humayun’da da Türkçe konuşulmuş, hükümler ve kanunnameler Türkçe yazılmıştır. Halk,

olmak için bütün projelerde yüksek kalitede üretim yapmak, tüm projeleri hatasız ve zamanında teslim etmek, modern, estetik yaşam alanları ile bulunduğumuz şehre değer

Sektörel Güven Endeksleri 0-200 aralığında değer alabilmekte, endeksin 100’den büyük olması sektörün mevcut ve gelecek döneme ilişkin iyimserliğini,

TİM verilerine göre, Eylül ayında ihracat bir ön- ceki yılın aynı ayına göre %19,8 oranında düşerek 10,6 milyar dolar oldu.. Eylül ayında en çok ihracat yapan sektör

Üçgen trafik sisteminde, eşyanın vergileri, yüküm- lünün talep etmesi ve söz konusu eşyanın, Topluluk veya Türkiye menşeli olması veya Topluluk veya Tür- kiye