Doç. Dr.İsmail Güven
Dil:
Kültürün En Önemli Öğelerinden biri de dil’dir.
“ Dil; düşünce, duygu ve isteklerin, bir
toplumda ses ve anlam yönünden ortak
olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak
başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok
yönlü, gelişmiş bir dizgedir”
Dil; bilimsel, dinsel ya da felsefeye ilişkin her türlü düşüncenin taşıyıcısıdır.
Yaşanılan bir kültürün içeriğini ve
niteliklerini kavrayabilmek için onun dil yönünden dayandığı anlamlar sistemini bilmek gerekir.
“ Dil, kültürün aynasıdır”
Türkçe’nin yazılı belgeleri çok eskilere gitmemektedir.Göktürklerden önceki dönemde hiç birşey kalmamış gibidir.
Türkçe Ural-Altay Dilleri’nin Altay dil grubuna girmektedir.
Türk dilinin, İslamiyet’ten sonra en çok etkilendiği Arapça ve Farsça ile hiçbir akrabalığı bulunmamaktadır.
Türkçe, Hunlar’dan beri Türklerin konuştuğu dildir. Ancak O dönemden günümüze Türkçe herhangi bir metin ulaşmadığı için, dilin
başlangıçtaki özelliği ve sözvarlığı hakkında fazla bir şey söylenememektedir.
Tarih Yazıcılığı da bu anlamda zayıf kalmıştır.
Göktürk’lere gelinceye kadar, Çin
kaynaklarından alınan bilgiye göre, MÖ, 329 yılına ait 2 dizelik bir Türkçe şiir
aktarılmaktadır.
En eski belge, 581 yılında Sogutça yazılmış olan Bugut yazısıdır.
Türk yazısıyla ve Türkçe olarak yazılmış
yazıtlar ise, bu tarihten yüzyıl sornasında
başlamaktadır.
Orhon yazıtları, Türkçe’nin oldukça
gelişmiş, zengin, işlek ve akıcı bir edebiyat dili düzeyine ulaştığını göstermektedir.
Ancak, kelime dağarcığı henüz ayrıntıları ile incelenememiştir.
Uygurlar döneminde yabancı toplumlarla kültürel ilişkilerin artması,
Budizm, Maniheizm ve Hıristiyanlığın
kabulü ile yabancı dillerin etkisine girdiğini
görmekteyiz.
Bu dönemde değişik dinsel metinler
Türkçe’ye aktarılmış ve Türkçenin kuralları çerçevesinde pek çok sözcük de türetilmiştir
Türkçe İslam Öncesi dönemde 3 alanda oldukça zengin sözcüklere sahiptir
Aile,
Tarım
Yönetim.
Türkler 7.yy’da İslam kültür çevresine
girmişlerdir. 2 Yabancı dil oldukça baskındır.
Arapça ve Farsça
Bu iki Türkçe’yi baskısı altına almıştır.
İslam Kültürünün uyulması gereken kurallara dönüşmesi, Kutsal kitap ve peygamber’in hadislerinin anlaşılması gerekliliği,
Ezan, hutbe vb.
Bilim adamları da Arapça’yı bilim dili haline getirmişlerdir.
Türk Boylarının İslamiyet geçişle birlikte yer değiştirmeleri
Oğuzların, İran’a yerleşmeleri ve Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletin kurmaları
Psikolojik etkenler (Yeni bir toplumsal çevre ya da ülkeye uyum sağlamak)
Türkler için Türkçe
İbadet için Arapça
Sanat için Farsça’yı kabul etmişlerdir.
Bu dildeki kelimelerin bir kısmı da
kurallarıyla birlikte Türkçe’ye geçmiştir.
Halk arasında Türkçe yaygın olarak kullanılmıştır.
Halk ile devlet adamları ve yazışma dili ayrı ayrı olmuştur.
En önemli Eserler
Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügat-it Türk (1072’de yazılmaya başlamış, 1074’de tamamlanmış ve Abbasi Halifesi el
Muktedi’ye sunulmuştur.
Divanü Lügat-it Türk Araplara Türkçe
öğretmek için hazırlanmış, ansiklopedik bir sözlüktür. Hazırlanış amaçlarından biri de Türkçe’nin zengin bir dil olduğunu
göstermekti.
1915-917’de Kilisli Rifat Bilge tarafından 3 cilt halinde yayımlanmıştır. Paha biçilmez bir eserdir.
Ali Şir Nevai; Türkçe’nin öteki dillerden farklı yönlerini göstermek için Muhakemet’ül
Lugatyen adlı eseri hazırlamıştır.
Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277’de Türkçe’yi resmi dil olarak Anadolu’da kullanmayı emrediyordu.
Bütün bunlarla birlikte, Selçuklu
yönetiminde resmi dil ya da divan dili olarak egemen hale geçememiştir.Arapça ve
Farçsa’ya dönülmüştür.
Kimi bilginler ve yazarların da Türkçe’yi dışladıkları bir gerçektir.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in çabaları Türkçe için oldukça önemli olmuştur.
Beylikler döneminde Türkçe daha fazla tercih edilen dile dönüşmüştür.
Bu ortamda kurulan Osmanlı Beyliğinde, örgütlenme sonucu Türkçe’ye daha fazla yönelme söz konusudr.
Osmanlı döneminin kuruluşu ile birilte
Türkçe geçerli bir dil olarak vurgulanmaya başlanmıştır. Mahkemelerde, sarayda ve divanda Türkçe konuşulmuştur.Divan-ı Humayun’da da Türkçe konuşulmuş, hükümler ve kanunnameler Türkçe yazılmıştır. Halk, bunları okuyup
anlayabilmiştir.
Osmanlıca: Yazı Dili ve Konuşma Dili Ayrımı
16.yüzyıla gelindiğinde Türkçe’ye
yönelmenin azaldığı, Osmanlıca denen yapay ve karma bir yazı dili yaratılmıştır.
Ulusal Osmanlı’dan İmparator Osmanlı’ya geçiş,
Osmanlı Sultanlarının halife unvanını kullanmaları ve Arapça’ya öncelik
vermeleri.
Arapça ibadet ve bilim dili olarak
etkinliğini sürdürmüş, hilafet’in siyasal bir gücü olarak baskınlığını artırmıştır.
İslam kültürüne sarılma, sanat diili olarak yerleşmiş olan Farsça’ya yeniden etkinlik kazandırmıştır.
Safevi ve İran ile artan ilişkiler bu
etkinlikte rol oynamıştır. İki dili bilmek, kültürlü sayılmanın ön koşulu haline
gelmiştir.
Divan edebiyatı doğmuş, Farsça şiirler doldurmuştur.
Yazı dili ile konuşma dili yani aydınlarla
devlet kurumlarında konuşulan Osmanlıca ile halkon konuştuğu Türkçe arasında
farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Medreseler ve her düzeyde eğitim
kurumunda Arapça ön plana geçmiştir.
Lale Devri sonrasında başlayan batılılaşma ile batı dilleri egemen olmaya başlamıştır.
Osmanlı aydınları Arapça ve Fransızcayı yeğlemişler, Osmanlıca bilim dili haline gelememiştir.
Bunun yanısıra, Anadolu ve Osmanlı
tebaasının konuştuğu, Rumca, Arnavutça ve Romence gibi dillerin de etkisiyle
Osmanlıca iyice farklılaşmaya başlamıştır
Dilde sadeleşme
Eski dillerden kurtulmaya çalışma
Türk dilinin ulusal kültürün tamamlayıcı bir öğesi olarak alınması
Türkçe’yi çağdaş uygarlığın gereksinimlerini karşılayacak duruma getirmek için, Türk Dil Cemiyeti (12 Temmuz 1932)
1936’da Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmesi
Eski kelimelerin yerini yenilerinin alması
Türkçe’nin kurallarının belirlenmesi
Önemli eserlerin, Türkçe yazılması
Türk Dil Kurumu tarafından İmla Kılavuzu ve Sözlük hazırlanması