• Sonuç bulunamadı

AZERBAYCAN GUBA ŞEHRİNDE METABOLİK SENDROM VEİLİŞKİLİ FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "AZERBAYCAN GUBA ŞEHRİNDE METABOLİK SENDROM VEİLİŞKİLİ FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI"

Copied!
75
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

AZERBAYCAN GUBA ŞEHRİNDE METABOLİK SENDROM VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI

Dr. Efruz MAMMADOVA

UZMANLIK TEZİ Olarak hazırlanmıştır

ANKARA 2017

(2)

T.C.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

AZERBAYCAN GUBA ŞEHRİNDE METABOLİK SENDROM VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI

Dr. Efruz MAMMADOVA

UZMANLIK TEZİ

TEZ DANIŞMANI Prof .Dr. Okan Bülent YILDIZ

ANKARA 2017

(3)

TEŞEKKÜR

Öncelikle tezimin her aşamasında destek olan, eşsiz bilgileri ışığında bana yol gösteren değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Okan Bülent YILDIZ’a teşekkür ederim. Uzmanlık eğitimimiz süresince bizlere her zaman destek olan İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Yahya Büyükaşık'a teşekkür ederim.

Hasta popülasyonunun nüfus bilgileri kullanılarak seçiminin sağlanmasında, adres bilgilerinin temininde yardımcı olan Azerbaycan Cumhuriyeti İç İşleri Bakanlığı çalışanlarına ve hasta toplama sürecinde yardımcı olan Quba şehir Müalice Diaqnostika Merkezi çalışanlarına teşekkür ederim.

Gerekli kan örneklerinin çalışılmasında yardımcı olan Azerbaycan Tıp Üniversitesi Tedris-Terapevtik Klinik’in tüm biyokimya laboratuvar çalışanlarına teşekkür ederim.

Tezimin beslenme kısmının hazırlanmasında yardımcı olan Uzm. Diyetisyen Aylin Açıkgöz’e teşekkür ederim.

Tezimin istatistik verilerinin değerlendirilmesinde yardımcı olan biyoistatistik öğretim görevlisi Selen Yılmaz Işıkhan’a teşekkür ederim.

Son olarak da; tez çalışmamın her aşamasında sabrederek yanımda olan, varlıkları ile kendimi her zaman güçlü hissettiğim annem, kızım, kardeşlerim, eşim ve bana her zaman yol gösterici olan babam Etibar Mammadov’a teşekkür ederim.

(4)

ÖZET

Mammadova E, Azerbaycan Guba şehrinde Metabolik sendrom ve ilişkili faktörlerin araştırılması, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Uzmanlık Tezi, Ankara 2017.

Metabolik sendrom, artmış kardiyovasküler hastalık ve tip 2 diyabet riski ile ilişkili önemli bir halk sağlığı sorunudur. Azerbaycan'da metabolik sendrom prevalansı bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı, Azerbaycan'da yetişkin nüfusu temsil eden bir örneklem üzerinde metabolik sendrom prevelansını, ve metabolik sendromun fiziksel aktivite ve beslenme ile ilişkisini incelemektir.

Çalışma popülasyonu, Azerbaycan'ın Guba şehrinde yaşayan 20 yaş ve üstündeki 288 yetişkinden oluşturuldu ve cinsiyet ve yaş dağılımı doğrultusunda 2016 yılının Ocak ve Nisan ayları arasında rastgele örnekleme metoduyla seçildi. Metabolik sendromu tanımlamak için yeniden gözden geçirilmiş NCEP/ ATP III kriterleri kullanılarak her bir bileşenin prevalans tahminleri belirlendi. Fiziksel aktivite ve besin tüketimi geçerliliği olan anketlerle değerlendirildi ve metabolik sendrom bileşenleri ile olan ilişkileri incelendi. Katılımcıların 159’u kadın ve 129’u erkekti (ortalama ± SD yaşı 43.1 ± 15.2y [aralık 20-83 yıl]). Metabolik sendromun genel prevalansı %28.4, erkeklerde %27, kadınlarda ise %29.5 olarak bulundu.

Hipertrigliseridemi, hiperglisemi, düşük HDL-kolesterol ve hipertansiyon için genel popülasyondaki erkek ve kadınlarda istatistiksel olarak farklılık bulunmadı.

Abdominal obezite en sık görülen bireysel bileşendi (sırasıyla, tüm popülasyonda % 49 ve metabolik sendromu olanlarda %85.4). Abdominal obezite, kadınlarda erkeklerden daha sık gözlemlendi. (hem tüm popülasyon hem de metabolik sendromlu hastalar için p<0.05). İnaktif grupta fiziksel aktif gruba göre metabolik sendromlu olma riski 1.77 kat (%95 güven aralığı, 1.05-2.96) daha fazla bulundu.

Buna göre fiziksel aktivite artışı ile metabolik sendrom riskinde azalma olduğu düşünülebilir. Toplam kalori alımı, protein, yağ ve karbonhidrat tüketimi metabolik sendrom olan ve olmayan katılımcılar arasında anlamlı bir fark göstermedi.

Bu çalışma, Azerbaycan'da metabolik sendromun yaygın olduğunu ve düşük fiziksel aktivite ile ilişkili olduğunu desteklemektedir. Ülkedeki bu halk sağlığı problemini ve ilgili risk faktörlerini gidermek için önleyici tedbirler alınmalıdır.

Anahtar kelimeler: metabolik sendrom, beslenme, fiziksel aktivite

(5)

ABSTRACT

Mammadova E, Investigation of metabolic syndrome and related factors in Guba city of Azerbaijan, Hacettepe University Faculty of Medicine, Thesis in Internal Medicine, Ankara 2017.

Metabolic syndrome is a major public health challenge associated with an increased risk for cardiovascular disease and type 2 diabetes. The prevalence of metabolic syndrome in Azerbaijan is unknown. The purpose of this study was to examine the prevalence of metabolic syndrome and its relation to physical activity and nutrition in a representative sample of adult population in Azerbaijan.

The study population consisted of 288 adults, 20 years of age and over, from Guba, Azerbaijan recruited between January and April 2016 by random sampling in line with the gender and age distribution. Revised NCEP/ATP III criteria were used to define metabolic syndrome and prevalence estimates of each individual component were determined. Physical activity and food consumption were assessed with validated questionnaires and their relations with components of metabolic syndrome were evaluated. The participants were 159 women and 129 men (mean ±SD age of 43.1± 15.2y [range 20-83y]). Prevalence rates of metabolic syndrome were 28.4%, 27% and 29.5% in the whole population, men and women respectively.

Hyperglycemia, hypertriglyceridemia, low HDL cholesterol and hypertension did not show any statistical difference between men and women in general population.

Abdominal obesity was the most common individual component (49% and 85.4% in whole population and in those with metabolic syndrome respectively). Interestingly, this component was more common in women than men (p<0.05 for both the whole population and patients with metabolic syndrome). The odds ratio for having metabolic syndrome was 1.77 (95% confidence interval, 1.05-2.96) in low physical activity group compared to moderate-high physical activity group suggesting a reduced risk of metabolic syndrome with increased physical activity. Total calorie intake, protein, fat and carbohydrate consumption did not show a significant difference in participants with and without metabolic syndrome.

This study shows that metabolic syndrome in Azerbaijan is common and associated with low physical activity. Preventive measures should be taken to address this public health problem and related risk factors in the country.

Key words: Metabolic syndrome, nutrition, physical activity

(6)

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR iii

ÖZET iv

ABSTRACT v

İÇİNDEKİLER vi

SİMGELER VE KISALTMALAR vii

ŞEKİLLER viii

TABLOLAR ix

1. GİRİŞ 1

2. GENEL BİLGİLER 3

2.1. Metabolik sendrom 3

2.1.1.Tanım ve tanı 3

2.1.2. Risk faktörleri 5

2.1.3. Metabolik sendrom bileşenleri: 5

2.1.4. Metabolik Sendrom ve Beslenme: 9

2.1.5. Metabolik Sendrom Epidemiyolojisi 10

3. GEREÇ VE YÖNTEM 15

3.1. Çalışmanın Yapıldığı Yer, Hasta Seçimi ve Verilerin Toplanması 15 3.2. Hastaların Değerlendirilmesi ve Uygulanan Testler 15

3.3. Laboratuvar incelemeleri 18

3.4. İstatistiksel yöntemler 19

3.5. Etik Kurul Onayı 19

4. BULGULAR 20

5. TARTIŞMA 42

6. SONUÇ 50

7. KAYNAKLAR 53

8. EKLER 62

EK 1 Uluslar Arası Fiziksel Aktivite Anketi (Kısa Form) 62

EK 2 . Besin tüketim sıklığı formu 64

(7)

SİMGELER VE KISALTMALAR

A.B.D : Amerika Birleşik Devletleri ADC : Azerbaycan Diyabet Camiası BAG : Bozulmuş Açlık Glukozu

BeBiS : Beslenme Bilgi Sistemleri Paket Programı BGT : Bozulmuş Glukoz Toleransı

CRP : C reaktif protein

EPIC : Avrupa Prospektif Kanser ve Beslenme Araştırması

GA : Güven Aralığı

IDF : Uluslararası Diyabet Federasyonu (International Diabetes Federation)

KAH : Koroner arter hastalığı KVH : Kardiyovasküler Hastalık

MET : Metabolic Equivalent (Metabolik Eşdeğer) METSAR : Türkiye Metabolik Sendrom Araştırma grubu NCEP : ATP III :National Cholesterol Education Program

NHANES : Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması (National Health and Nutrition Examination Survey)

OGTT : Oral Glukoz Tolerans Testi

OR : Odds Ratio

PAI-1 : Plazminojen aktivatör inhibitör tip-1 PCOS : Polikistik over sendromu

SVO :Serebrovasküler olay SYA : Serbest yağ asiti

TEKHARF : Türk Erişkinlerde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri TNF-α : Tümör nekrozis faktör-α

TURDEP :Türkiye Diyabet Prevalans Çalışması VKİ : Vücut Kitle İndeksi

WHO : World Health Organisation (Dünya Sağlık Örgütü)

(8)

ŞEKİLLER

Sayfa Şekil 4.1. Cinsiyete göre metabolik sendrom komponentleri (frekans) dağılımı

(NCEP/ATPIII) 22

Şekil 4.2. Yaş gruplarına göre erkek ve kadınlarda metabolik sendrom frekans

dağılımı 30

Şekil 4.3. Kadınlarda fiziksel aktivitenin yaş gruplarına göre dağılımı 33 Şekil 4.4. Metabolik sendrom (NCEP/ATP III) ve Fiziksel aktivite kategorilerinin

ilişkisi 33

(9)

TABLOLAR

Sayfa Tablo 2.1. NCEP-ATP III metabolik sendrom tanı kriterleri 4 Tablo 2.2. IDF 2005 metabolik sendrom tanı kriterleri 5 Tablo 3.1. 19 yaş ve üzeri bireylerin vücut kitle indeksi değerlendirmesi (kg/m2)

–WHO 16

Tablo 4.1. Çalışmanın genel antropometrik, kan basıncı, biyokimyasal analiz

sonuçları 21

Tablo 4.2. Metabolik sendrom komponentlerinin cinsiyete göre dağılış ilişkisi

(NCEP/ATPIII) 23

Tablo 4.3. Tüm katılımcılarda ve metabolik sendromlularda cinsiyete göre metabolik sendrom komponentleri prevalansı 24 Tablo 4.4. Sosyo-ekonomik durum ve metabolik sendrom arasında ilişki

(NCEP/ATP III) 25

Tablo 4.5. Antropometrik ve biyokimyasal göstergelerin metabolik sendroma

göre dağılışı ( NCEP-ATP III ) 27

Tablo 4.6. Metabolik sendrom ve Bel/kalça arasındaki ilişki 27 Tablo 4.7. Erkek ve kadınlar için metabolik sendrom komponentlerinin yaş

gruplarına göre ayırımı 29

Tablo 4.8. Fiziksel aktivite ve Metabolik sendrom arasındaki ilişki 31 Tablo 4.9. Metabolik sendrom komponentleri ile fiziksel aktivite arasında

ilişki 32

Tablo 4.10. Kadınlarda fiziksel aktivite ile yaş grupları ilişkisi 32 Tablo 4.11. Fiziksel aktivite durumu ile antropometrik, biyokimyasal

ölçümler arasında ilişki 34

Tablo 4.12. Uyku süresi ile Metabolik Sendrom arasında ilişki 35 Tablo 4.13. Uyku süresi ile yaş dağılışı arasında ilişki 35 Tablo 4.14. Uyku süresi ile Metabolik sendrom komponentleri arasında ilişki

36

(10)

Tablo 4.15. Metabolik sendromu olan ve metabolik sendromu olmayan bireylerin enerji, karbonhidrat, protein, posa ve yağ alım miktarlarının ortalama ( X ), standart sapma (SD), medyan, alt ve üst sınır

değerleri 37

Tablo 4.16. Günlük alınan enerji, protein, karbohidrat, yağ, lif

miktarının cinsiyete göre dağılımı 39

Tablo 4.17. Yaş gruplarına göre erkek ve kadınların ana besin öğeleri arasında

farklılık 40

Tablo 4.18. Metabolik sendrom ve protein, yağ, karbohidrat tüketimi

arasında ilişki 41

(11)

1. GİRİŞ

Metabolik sendrom dünyada önemi giderek artan sağlık problemidir.

Metabolik sendrom, özellikle artmış kardiyovasküler hastalık ve tip 2 diyabet gelişme riski ile ilişkili olan önemli risk faktörleri topluluğudur. Bu risk faktörleri topluluğu, dünya nüfusuna bakıldığı zaman yaşla giderek artması, önemli morbidite ve mortalite artışına neden olması, erken ölüm riskini artırması nedeni ile metabolik sendromu önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Metabolik sendromun önlenmesi ve temel özelliklerinin tedavi edilmesi, tip 2 diyabet epidemisi ile mücadele etmek ve artmış kardiyovasküler hastalık riskini ve tüm nedenlere bağlı mortaliteyi azaltmak için büyük önem arz etmektedir [1]. Metabolik sendrom hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır [2, 3].

Metabolik sendromun kardiyovasküler hastalık riskini 2 kat, tip 2 diyabet gelişme riskini 5 kat artırdığı bilinmektedir [4-6]. Erişkin populasyonda yapılan çalışmalarda her 4 kişiden birinin metabolik sendromlu olduğu gösterilmiştir [7]. Metabolik sendromun etyopatolojisi tek bir nedene bağlanmamakla birlikte altta yatan esas mekanizmanın insülin direnci olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda henüz tip 2 diyabet gelişmeden, insülin direnci zemininde dahi kardiyovasküler riskin arttığı görülmüştür [1] . Metabolik sendromun klinik tablosunda hipertansiyon, abdominal obezite, dislipidemi, glukoz intoleransı görülmektedir [8]. Metabolik sendromun sedanter yaşam tarzı, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, azalmış fiziksel aktivite gibi çevresel faktörlerle ilişkisi gösterilmiştir [9].

Metabolik sendromun bazı genetik faktörlerle ilişkisi olduğu düşünülse de son on yılda insan genomunda değişiklik olmamasına rağmen metabolik sendrom prevalansının artması genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin rolünü ön plana çekmektedir. Bildiğimiz üzere son yıllarda kentselleşmenin artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesine, ‘fast food’ tarzı ayaküstü beslenme şeklinin ön plana çekilmesine neden olmuştur. Yüksek kalorili ve aynı zamanda hızlı beslenme ile birlikte şehir yaşamında fiziksel aktivitenin de azaldığı görülmektedir [10].

Metabolik sendrom tanımlaması için farklı tanı kriterleri kullanılmaktadır [2, 11, 12]. Tanı kriterlerine göre benzer komponentler için farklı eşik değerlerinin kullanıldığı görülmektedir. Etnik farklılıklar göz önünde bulundurularak tanı

(12)

kriterlerine göre eşik değerlerin belirlenmesi daha uygun olacağı düşünülmüştür [11].

Dünyada genellikle National Cholesterol Educational Program - Adult Treatment Panel III (NCEP-ATP III) tanı kriteri kullanılmaktadır [2].

Tüm dünyada esas morbidite ve mortalite nedenlerinden olan kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalık riskini artırdığı bilinen bu sendromun toplumda sıklığının öğrenilmesi, risk faktörlerinin ortadan kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Metabolik sendromun gelişmekte olan ülkelerde de sıklığının hızla arttığı bilinmektedir. Gelişmiş ülkelerde büyük çalışmalar olmasına rağmen gelişmekte olan ülkelerde geniş çaplı çalışmaların sayıları yetersizdir ve bu ülkelerdeki prevalans tam olarak bilinmemektedir, Azerbaycan’a komşu ülkelerden İran’da metabolik sendrom prevalansı yüksek iken [13] Türkiye’de de son yıllarda yapılan çalışmalar artmış metabolik sendrom prevalansına işaret etmektedir [14, 15].

Buna karşılık literatürde Azerbaycan için yeterli veri olmaması çalışmamızın sonuçlarının bölge için önemli olacağını düşündürmüştür.

Çalışmamızda metabolik sendromun Azerbaycan erişkin nüfusunda prevalansının öğrenilmesini ve aynı zamanda ilişkili faktörlerin değerlendirilmesini amaçladık. Azerbaycanın büyük illerinden biri olan Quba şehir merkezindeki erişkin nüfus ile yapılan çalışmada metabolik sendromun toplumda sıklığı, bölge için esas risk faktörleri, nüfusun beslenme ve uyku düzeni, fiziksel aktivite durumu sorgulandı ve bu sonuçlara göre metabolik sendrom komponentleri ile aralarındaki ilişkiye bakıldı.

(13)

2. GENEL BİLGİLER

2.1.Metabolik sendrom

2.1.1.Tanım ve tanı

İlk kez 1988 yılında Gerald M. Reaven, glukoz intoleransı, hiperinsülinemi, artmış trigliserid, azalmış HDL düzeyleri ve hipertansiyondan oluşan, beraberinde iskemik kalp hastalığı riskinin yükseldidiği bulgular topluluğunu ‘Sendrom X’ olarak tanımlamıştır [16, 17].

Bu tanımlamaya daha sonra Abdominal obezite eklenerek ‘Sendrom X plus’

adı verilmiştir. Sendrom araştırılması ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda vücut üst yarısındaki şişmanlık, trigliserid yüksekliği, glukoz intoleransı, hipertansiyon birlikteliği beraber olarak görülmüş ve ölümcül dörtlü olarak isimlendirilmiştir [18].

Bu bulgulara ateroskleroz da eklenerek ölümcül beşli, eritrositoz ve ürik asit yüksekliği de eklenerek ölümcül orkestra isimleri yıllar içinde metabolik sendromu tanımlamak için kullanılmıştır [19].

1998 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sendrom için tek isimlendirmenin daha doğru olacağını vurgulayarak bu risk faktörleri kümelenmesinin ‘metabolik sendrom’ olarak isimlendirilmesini önermiştir [12]. Bütün tanımlamalar için ortak nokta insülin direncinin varlığıdır. Sonuç olarak günümüzde metabolik sendrom insülin direnci ile birlikte glukoz intoleransı veya diabetes mellitus, abdominal obezite, tansiyon yüksekliği, dislipidemi, kardiyovasküler hastalıklar gibi birçok faktörlerin birleşimi sonucu ortaya çıkan bir endokrinopati olarak kabul edilmiştir [20].

Metabolik sendromla ilişkili durumlar arasında non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı, polikistik over sendromu (PCOS), gastroözofageal reflü hastalığı, kolelitiyazis, astım ve depresyon da sayılmaktadır. Metabolik sendromun 5 komponenti dışında hepatik transaminaz yüksekliği, hiperürisemi, mikroalbuminuri, bunun yanısıra C-reaktif protein (CRP) ve plazminojen aktivatör inhibitör tip-1 (PAİ- 1) yüksekliği de sendromun laboratuvar bulguları arasında yer almaktadır [7].

Metabolik sendrom için çok sayıda tanı kriteri önerilmiş olmakla birlikte en çok 2001 NCEP ATP III ve Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF)-2005 metabolik sendrom tanı kriterleri kullanılmaktadır [2, 11].

(14)

NCEP ATP III kriterlerinde Abdominal obezite (bel çevresinin erkeklerde

>102 cm, kadınlarda >88 cm olması), trigliserid yüksekliği (≥150 mg/dl), HDL düşüklüğü (erkekler için <50 mg/dl, kadınlar için <40 mg/dl), açlık kan glukozu

≥110 mg/dl veya daha önceden bilinen tip 2 diyabet tanısı, kan basıncı ≥130/85 mmHg olması yer almaktadır. Bu 5 kriterden 3’nün sağlanması metabolik sendrom tanısı koydurur [2] (Tablo 2.1).

Tablo 2.1. NCEP-ATP III metabolik sendrom tanı kriterleri

 Abdominal obezite (bel çevresi : erkeklerde>102 cm, kadınlarda >88 cm )

 Hipertrigliseridemi (≥150 mg/dl)

 Düşük HDL (erkeklerde <50 mg/dl, kadınlarda <40 mg/dl )

 Hipertansiyon ( ≥130/85 mmHg)

 Açlık kan glukozu ≥110 mg/dl veya Tip 2 diyabet

*Yukardakilerden 3 veya daha fazla komponent tanıyı koydurur.

Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults. Executive summary of the third report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel III). JAMA 2001;285:2486–2497’den uyarlanmıştır.

Uluslararası Diabet Federasyonu (IDF) tarafından 2005 yılında yeni metabolik sendrom tanı kriterleri önerilmiştir. IDF-2005 tanı kriterlerinde insülin direncinin esas göstergesi olan Abdominal obezite esas alınmıştır [11]. IDF’e göre Abdominal obezite değerlendirilirken, kriterlerin etnik farklılıklara göre belirlenmesi gerektiğini vurgulanmıştır. Avrupa orijinli kişilerde Abdominal obezite eşik değeri erkeklerde ≥94 cm, kadınlarda ≥ 80 cm, Asyalı popülasyonlarda Japonlar dışındaki erkeklerde ≥90 cm, kadınlarda ≥80 cm, Japonlar için erkeklerde ≥85 cm, kadınlar için ≥ 90 cm olarak belirlenmiştir. Abdominal obeziteye ek olarak NCEP/ATP III kriterlerinde belirtilen değerlerden ikisinin (HDL erkeklerde ≤50 mg/dl, kadınlarda ≤ 40 mg/dl, açlık kan glukozunun ≥100 mg/dl, kan basıncının ≥ 130/85 mmHg, trigliserid ≥ 150 mg/dl) olması metabolik sendrom tanımını karşılamaktadır [11].

(15)

Tablo 2.2. IDF 2005 metabolik sendrom tanı kriterleri

Abdominal obezite (bel çevresi : erkeklerde >94 cm, kadınlarda >80 cm) ve

 Hipertrigliseridemi (≥150 mg/dl)

 Düşük HDL (erkeklerde <50 mg/dl, kadınlarda <40 mg/dl )

 Hipertansiyon ( ≥130/85 mmHg)

 Açlık kan glukozu ≥100 mg/dl veya Tip 2 DM

Abdominal obezite ve yukarıdakilerden en az iki komponent tanıyı koydurur.

2.1.2. Risk faktörleri

Metabolik sendrom gelişiminde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı kronik heterojen bir bozukluktur [20]. Edinilmiş nedenlerden yaş, obezite, fiziksel inaktivite, düzensiz beslenme ve stresin metabolik sendrom gelişiminde önemli rolü olduğunu bilinmektedir [21]. Düzensiz beslenme, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ayaküstü beslenme şeklinin günlük yaşamın bir parçası haline gelmesi, aynı zamanda fiziksel aktivitenin azalması hem obezite hem metabolik sendrom sıklığını artırmaktadır [9]. Diabetes Mellitus, esansiyel hipertansiyon, polikistik over sendromu, uyku apnesi, hiperürisemi, hiperkoagulabilite, yağlı karaciğer gibi birçok durum metabolik sendromun klinik yansıması olarak kabul edilebilir. Metabolik sendrom sıklığı araştırılırken giderek artan insülin direncinin toplumda yaşlı nüfusun artması ile de ilişkili olabileceği düşünülmektedir.

2.1.3. Metabolik sendrom bileşenleri:

İnsülin direnci:

Endojen ve ekzojen insüline karşı yanıtsızlıktır. İnsülin direncini tetikleyen birçok mekanizmanın olduğu bilinmektedir.

Normal fizyolojik şartlarda insülin, karaciğerde glukoneogenezi ve glukojenolizi inhibe ederek hepatik glukoz üretimini baskılar. Ayrıca, glukozun periferik dokularda glikojen şeklinde depolanması ya da enerji tüketimi için kullanılmasını sağlar [22]. İnsülin direnci varlığında bu mekanizma değişerek, insülinin karaciğer, kas ve yağ dokusundaki etkisine karşı direnç oluşmakta ve

(16)

hepatik glukoz alınımı azalmaktadır. Bu durum normal biyolojik yanıt sağlayacak kadar insülin salgısı artışıile kompanze edilmeye çalışılır. Normoglisemi sağlanması için beta hücrelerinden daha fazla insülin salgılanır, bu da dolaşımda normalden daha fazla insülin konsantrasyonuna neden olur [22].

İnsülin direncinin obezite ve tip 2 diyabette sık olarak görüldüğü bilinmektedir. Bununla birlikte obez olmayanlarda ve oral glukoz tolerans testi (OGTT) normal olan sağlıklı kişilerin %25’inde [22] ve hipertansiyon tanılı hastaların %25’inde insülin direnci saptanmıştır [23].

Obezitenin, özellikle Abdominal obezitenin, insülin direnci ile güçlü ilişkisi olduğu bilinmektedir. Plazma serbest yağ asidi (SYA) konsantrasyonunda artış insülin direnci patogenezde önemli rol oynar. Bildiğimiz üzere abdominal yağlanmada yağ dokuda esas olarak trigliserid birikimi vardır, bu da enerji ihtiyacına paralel olarak SYA’lerine parçalanır. Yüksek plazma SYA konsantasyonu, insülin sekresyonunu ve tip 2 diyabetli bireylerde insülin stimulasyonuna bağlı glukoz alımını inhibe eder. Böylelikle, lipoliz sonucu ortaya çıkan plazma SYA’leri insülin direnci ve inflamasyona sebep olmakla kısır döngüye neden olur. Sonuç olarak dokularda, özellikle kas ve karaciğerdeki yağlanma insülin direncini artırır [24, 25].

İnsulin direnci zemininde geliştiği muhtemel olan bozulmuş açlık glukozu, açlık plazma glukozunun 100-126 mg/dl aralığında olması olarak tanımlanır.

Framingham kohortu gibi birçok çalışmada açlık plazma glukozu 90-125 mg/dl olan hastalarda metabolik sendromun diğer komponentleri de eşlik ediyorsa kardiyovasküler hastalık riskinin arttığı ortaya konulmuştur [26].

Yine tip 2 diyabetli bireylerde de insülin direnci mekanizmasının var olduğu düşünülerek bu da metabolik sendrom bileşenlerine dahil edilebilir. Tip 2 diyabet insülinin mutlak veya göreceli eksikliği, insülin direnci ile karakterize birçok metabolizmayı etkileyen kronik hiperglisemi ile karakterize bir hastalıktır [27].

HbA1c tip 2 diyabet tanımlamasında henüz kesin kabul görmemekle birlikte, insülin direnci ile ilgili yapılan çalışmalarda, örneğin EPIC (European Prospective Investigation into Cancer and Nutrition) çalışmasında HbA1c düzeyleri %5-5.4 olan erkeklerin HbA1c <%5 olanlara göre daha fazla kardiyovasküler hastalık riski taşıdığı görülmüştür [28].

Obezite:

(17)

Santral veya abdominal obezite olarak bilinen periomental yağ birikimi metabolik sendromun önemli bileşenlerinden biridir [29]. Abdominal obezite insülin direncinin önemli göstergesidir. Normal vücut kitle indeksine sahip olan kişilerde de visseral obezitenin olabildiği düşünülerek, bu kişilerde insülin direnci olması özellikle santral obezitenin insülin direnci ve metabolik sendromla ilişkili olduğunu göstermektedir [30].

Obezite tanımlanması için vücut kitle indeksi (VKİ) kullanılmaktadır. Bu indeks kg cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boyun karesine bölünmesi ile elde edilir. Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından kabul gören obezite sınıflandırmasına göre, VKİ < 25 kg/m2 normal kilolu, 25-29.9 kg/m2 fazla kilolu,

>30 kg/m2 obez, >35kg/ m2 aşırı obez olarak tanımlanmıştır [31]. Obezite yanında Abdominal yağlanma da metabolik ve kardiyovasküler komplikasyonların gelişiminde önemli olduğundan VKİ ölçümünün yanısıra vücut yağ dağılımının belirlenmesinde bel çevresi ölçümünün de gerekli olduğu öne sürülmüştür [32].

Obezite ile insülin direnci ve tip 2 diyabet gelişme riski arasındaki ilişki araştırılırken gynoid (armut tipi) ve android (elma tipi) obezite arasında farklılık olduğu da görülmüştür. Buna göre android tip obezite, insülin direnci ve bozulmuş glukoz toleransı ile gynoid tip obeziteye göre daha fazla ilişkilidir [33].

Daha önce yağ dokusunun yalnızca enerji depolama amaçlı olduğu düşünülürken, son yıllarda yapılan çalışmalar bu dokunun aktif bir endokrin organ olduğunu göstermiştir [34]. Adipoz doku leptin, rezistin, adiponektin gibi birçok hormon salgılar. İnsülin direnci varlığında leptin ve rezistin düzeyleri artarken adiponektin düzeyleri azalır [35].

Dislipidemi :

Dislipidemi kardiyovasküler hastalık, serebrovasküler hastalık ve periferik arter hastalığı için major risk faktörüdür. LDL-kolesterol düşürücü tedavinin primer ve sekonder kardiyovasküler hastalık önlenmesinde yararlı olduğu bilinmektedir [36].

National Cholesterol Education Program (NCEP) tarafından erişkinlerde lipid parametrelerinin ideal değerleri belirlenmiş ve aşağıdakilerden herhangi birinin olması dislipidemi olarak tanımlanmıştır [2]: Total kolesterol >200 mg/dl; HDL- kolesterol <40 mg/dl (kadınlarda <50 mg/dl); LDL-kolesterol >130 mg/dl, trigliserid

(18)

>150 mg/dl. Dislipidemi genelde izole trigliseridemi, izole yükselmiş LDL- kolesterol, kombine trigliserid ve LDL-kolesterol yüksekliği, ve diğer bozukluklarla birlikte düşük HDL-kolesterol olarak görülür [36]. Metabolik sendrom tanımındaki beş kriterin ikisi trigliserid yüksekliği ve HDL-kolesterol düşüklüğü şeklinde dislipidemi kriteridir.

Dislipideminin kanıtlanmış genetik nedenleri dışında sekonder nedenleri de sıklıkla görülmektedir. Bu nedenler içinde özellikle hipotiroidi, ilaç kullanımı, karaciğer hastalıkları, kötü kontrollü diyabet gibi birçok faktörler dışında metabolik sendromun risk faktörleri içinde yer alan yüksek karbohidratlı beslenme, fiziksel inaktivite, alkol, sigara kullanımı da bulunmaktadır [36].

Hipertansiyon :

Hipertansiyon metabolik sendromun önemli bir bileşenidir. Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) 2013 kılavuzunda hipertansiyon tanımlaması aşağıdaki Şekilde yapılmıştır: Ofis kan basıncı ≥140/90 mmHg; ambulatuvar gündüz (veya uyanıkken) sistolik KB: ≥135 mmHg, diastolik KB ≥ 85 mmHg, ambulatuvar gece sistolik KB ≥130 mmHg, diastolik KB: ≥70 mmHg, ev ölçümü kan basıncı ≥135/85 mmHg. Metabolik sendrom tanı kriterleri içerisinde yer alan kan basıncı yüksekliği

≥130/85 mmHg şeklindedir [2, 11].

Metabolik sendromda hipertansiyonun sık görülmesi obezite, insülin direnci, sempatik aktivite artışı, oksidatif stres, endotel disfonksiyonu, renin-anjiotensin- aldosteron sisteminin aktivasyonu, infalamatuvar mediatörlerde artış ve uyku apnesi gibi çeşitli nedenlere bağlı olabilir [37]. Metabolik sendromda hipertansiyonun önemli nedenlerinden biri obezitedir. Obezite ile kan basıncı yüksekliği ilişkisinde mekanizmaların intravasküler volüm artması ile kardiyak output artışı, renin- anjiotensin sisteminin aktive olması ve sempatik salınımın artması şeklinde olduğu düşünülmektedir [38]. Hipertansiyon ile insülin direnci arasında da ilişki olduğu bilinmektedir. Normotansif olan bireylerde insülin direnci varlığında ileride hipertansiyon ortaya çıkma olasılığı yüksektir [39]. Hipertansiyon nedenlerinden olan sempatik aktivite artışının metabolik sendrom ile ilişkisini gösteren yayınlar giderek artmaktadır [40]. Aynı zamanda santral obezitesi olan kişilerde periferik obezitesi olanlara göre daha belirgin sempatik aktivite artışı olması bu mekanizmaları destekler niteliktedir [41]. Renin-anjiotensin-aldosteron sisteminin

(19)

aktivasyonu da metabolik sendromda hipertansiyonun gelişme mekanizmasını etkilemektedir. Yapılan çalışmalara göre plazma aldosteron düzeyleri ile Abdominal obezite korelasyon gösterdiği söylenebilir [42].

Aynı zamanda metabolik sendrom için risk faktörleri olan sigara ve alkol kullanımı da kan basıncı yüksekliğine neden olabilir. Sigara kullanımı muhtemelen plazma norepinefrin düzeyini artırarak kan basıncını etkilemektedir [43]. Aşırı alkol kullanımı da muhtemelen plazma katekolamin düzeyinin artışına neden olarak tansiyon yüksekliği ile sonuçlanmaktadır [44].

2.1.4. Metabolik Sendrom ve Beslenme:

Bireylerin beslenme şekli ve diyet içeriği, metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalık ve tip 2 diyabet gelişimi ile ilişki göstermektedir [10].

Metabolik sendrom ve diyet örnekleri üzerine yapılan çalışmaların meta-analizine göre sağlıkı beslenme şekli metabolik sendrom riskini azaltırken Batı tipi sağlıksız olarak değerlendirilen beslenme şekli metabolik sendrom riskini artırmaktadır [10].

Akdeniz diyeti, metabolik sendrom gelişmesi ve prevalansı üzerinde azaltıcı etki göstermektedir [45-47]. Akdeniz diyetinin esas komponentlerini tam tahıl, sebze, meyve, zeytin yağı, balık ve baklagiller oluşturmaktadır [48].

Batı diyeti, makarna, hamur işleri, hazır içecekler, kırmızı et, işlenmiş et ürünleri, hazır gıdalar, tereyağı, margarin, rafine tahıl ve kahve içermektedir [48].

Bu tip beslenme şeklinin yüksek kalori içermesi yüksek oranda kırmızı/işlenmiş et içeriği olması nedeni ile metabolik sendrom gelişme riski üzerinde etkili olabileceği düşünülmektedir [49, 50].

Meyve, sebze, tam tahıl, bakliyat tüketiminin besinlerle alınan lif miktarını artırması, dolayısı ile yüksek antioksidan içeriği nedeni ile kardiyometabolik hastalıklar üzerinde koruyucu etkili olduğu düşünülmektedir [51, 52]. Tam tahıl tüketiminin artmasının metabolik sendrom gelişme riskini azalttığı gösterilmiştir [53]. Yüksek miktarda rafine tahıl tüketimi ise metabolik sendrom gelişme riskini artırmaktadır [54].

Metabolik sendromun önlenmesinde ve tedavisinde kilo kontrolü ve alınan günlük kalori miktarının azaltılması önemlidir. Yapılan bazı çalışma sonuçlarına

(20)

göre bunun diyetle alınan doymuş yağ, trans yağ, kolesterol, sodyum ve basit şeker kullanımının düşük tutulması ile sağlanabileceği gösterilmiştir [55, 56].

2.1.5. Metabolik Sendrom Epidemiyolojisi 1. Dünyada metabolik sendrom prevalansı

Metabolik sendrom tanımı için farklı kriterlerin kullanılması, aynı zamanda yapılan epidemiyolojik çalışmaların düzeni, örneklem seçimi, yaş ve cinsiyet dağılımından kaynaklanan farklılıklar nedeni ile genel bir prevalans değeri vermek mümkün olmamaktadır. Yapılan bu çalışmalardan elde edilen verilere göre dünyada prevalansın erkekler için %7 (Hindistan) ile %24 (A.B.D.), kadınlarda ise %8 (Hindistan) ile %43 (İran) arasında değiştiği görülmüştür [57]. Bu çalışmalarda metabolik sendrom genellikle NCEP/ATP III kriterlerine göre belirlenmekle birlikte prevalans rakamları geniş farklılıklar göstermektedir.

Metabolik sendrom ile ilgili yapılan en büyük çalışmalardan biri olan Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırmasında (National Health and Nutrition Examination Survey – NHANES - III) A.B.D.’de metabolik sendrom prevalansı %23.7 olarak bulunmuştur (Kadınlarda %23.4, erkeklerde %24). NHANES verilerine göre A.B.D.’de 20-29 yaş grubunda metabolik sendrom prevalansı %7 iken 60-69 yaş grubunda %44’e kadar yükselmektedir [58]. Yaşla birlikte metabolik sendrom prevalansında artış daha çok kan basıncı ve serum glukoz değerlerinde yükselme ile ilişkili görülmektedir. Metabolik sendrom bileşenlerine bakıldığı zaman Avrupa kökenli Amerikalılarda aterojenik dislipideminin, Afrika kökenli Amerikalılarda ise hipertansiyon, tip 2 diyabet ve obezitenin daha baskın olduğu görülmektedir [58].

Avrupa geneli için net bir prevalans değeri verilememekle birlikte European Group for the Study of Insulin Resistance ( EGIR ) tarafından yapılmış olan araştırma raporlarına göre metabolik sendrom sıklığı Avrupa’da 40-45 yaş arası erkeklerde %7 ile %36, kadınlarda aynı yaş grubunda %5 ile %22 arasında değişmektedir [59]. Avrupa geneli için farklı kriterler ( NCEP, WHO, IDF) kullanılarak yapılan çalışmalara göre metabolik sendrom prevalansı değişiklik göstermektedir, bu sonuçlara göre genel olarak değerlendirildiğinde Avrupa erişkin nüfusunun 1/4'ünde metabolik sendrom olduğu görülmektedir [59].

(21)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Asya, Avrupa’nın 6 ayrı bölgesi, Avusturalya ve Afrika’da toplam 38 popülyasyon ve 21 ülkede yapılan MONICA çalışmasında koroner risk faktörleri araştırılmıştır. Bu sonuçlara göre 10 yılda sistolik kan basıncı birçok ülkede her iki cinsiyette artış göstermiş, VKİ özellikle erkeklerde olmak üzere (erkeklerin ¾’ünde ) artış gösterdiği görülmüştür. Sigara kullanımı genel olarak azalmıştır ve kolesterol düzeyi düşüş eğiliminde bulunmuştur.

Bu sonuçlarla metabolik sendrom prevalansının 10 yıllık periotda %10-30 arasında arttığı görülmüştür [60].

Asyalı populyasyonda metabolik sendrom prevalansı geniş varyasyonda değişiklik göstermekdir. NCEP-ATP III tanı kriteri kullanılarak yapılan çalışmalarda Kore [61] ve Tayvan’da [62] düşük oranda ( %10-15 ), Türkiye [14] , İran [63], Pakistan’da [64] ise yüksek oranda ( %30-35 ) metabolik sendrom prevalansı tespit edilmiştir.

Yapılan çalışmalarda Asyalılarda daha düşük VKİ olmasına rağmen abdominal obezite eğiliminin beyaz ırka göre daha çok olduğu gösterilmiştir [65, 66].

Son 20 yılda artmış abdominal obezite ile Asya popülasyonunda tip 2 diyabet ve Kardiyovasküler hastalık insidansının yükseldiği görülmüştür [65].

Uluslararası Diyabet Federasyonunun IDF 2015 atlası verilerine göre her on bir yetişkinden biri diyabet tanısı almıştır. Her iki diyabetliden birine teşhis konulmamıştır. Diyabetli hastaların %75’i düşük-orta gelir düzeyinde yaşayan insanlardır [67]. Buradaki verilere göre obezite ve diyabetin daha önce düşünülenin aksine yalnızca gelir düzeyi iyi olan, gelişmiş ülkelerin sorunu olmaktan çıkıp tüm dünya nüfusunu etkilediği sonucu çıkarılabilir.

Yine IDF verilerine göre 2015 yılı için toplam dünya nüfusu 7.3 milyar olup bunu 4.72 milyarını yetişkin nüfus teşkil etmektedir. Bu verilerde diyabet için küresel prevalans %8.8, diyabetli birey sayısı 415 milyondur. Bozulmuş glukoz toleransı (BGT) küresel prevalansı %6.7 olup BGT’li kişi sayısı 318 milyon olarak hesaplanmıştır [67].

Modern hayatın özelliklerinden belki de en önemlisi olan hareketsiz yaşam tarzı, bunun sonucu olarak dünya nüfusunda giderek artan obezite metabolik sendrom ile yakından ilişkilendirildiği için, metabolik sendrom prevalansından bahsedilirken obezite prevalansının da önemli yere sahip olacağı düşünülmektedir.

(22)

Özellikle A.B.D.’de obezite prevalansının metabolik sendrom prevalansı ile yakından ilişkisi olduğu gösterilmiştir. NHANES 2013-2014 verilerine göre A.B.D.’de obezite prevalansı 20 yaş üstü erişkinlerde %37.9, fazla kiloluluk ve obezite oranı ise %70.7’dir [68].

2. Komşu ülkelerle metabolik sendrom prevalansı

Literatürde Azerbaycan’da yapılmış metabolik sendrom prevalansını gösterebilecek çalışma olmaması nedeni ile öncelikle komşu ülkelerde metabolik sendrom prevalansının gözden geçirilmesi ve çalışmamız için bu coğrafyada adıgeçen sendrom için ön bilgi edinilerek sonuçların değerlendirilmesi planlandı.

Türkiyenin Azerbaycan sınırlarına komşu ülkelerden biri olması yanısıra aynı kökenden olması, etnik ve kültürel değerlerin benzer olması gibi birçok faktörlerin ortak olması nedeni ile Türkiye verilerinin, yapılan toplumsal sağlık çalışmalarının Azerbaycan için büyük önem taşıdığı düşünülmektedir.

Türkiye’de yapılan çalışmalarda metabolik sendromun kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet için büyük risk oluşturduğu görülmektedir. Yapılan büyük çaplı çalışmalarda TEKHARF, METSAR sonuçlarına göre Türkiye toplumu için metabolik sendrom prevalansı gösterilebilmiştir. TEKHARF çalışması (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri) sonuçlarına göre 30 yaş üzeri erişkin nüfusun %32.8’i metabolik sendromlu olarak bulunmuştur [69]. Erkeklerde bu oran %27 iken kadınlarda %36 olduğu görülmüştür. METSAR (Türkiye Metabolik Sendrom Araştırması) çalışma sonucuna göre ise 20’li yaş gruplarında metabolik sendrom prevalansı %10.7, 70’li yaş gruplarında ise bu oranın %49’a ulaştığı görülmektedir. Yine bu çalışma sonuçlarına göre kadınlarda metabolik sendrom prevalansı 60-69 yaş gruplarında %74.6’ya kadar yükseldiği görülmüştür [70].

TURDEP I (Türkiye Diyabet Epidemiyoloji) çalışma sonuçlarına göre erişkin nüfusun %7.2’sinde diyabet, %6.8’inde bozulmuş glukoz toleransı, %22’sinde obezite saptanmıştır [71].

Türkiye verileri, TURDEP II çalışma sonucuna göre 12 yılda obezite kadınlarda %32, erkeklerde %104 olarak artmıştır. Kadınlarda görülen obezite % 32.9 iken %44.7’e kadar yükselmiştir [72].

(23)

İran, gerek geleneksel yemek kültürü, yüksek kalorili beslenme, gerekse düşük fiziksel aktivitede olan erişkin nüfusunda metabolik sendrom prevalansı yüksek oranlarda olduğu gösterilmiştir. 2005-2007 (SuRFNCDs) çalışma sonuçları IDF kriterlerine göre değerlendirilmiş metabolik sendrom prevalansı %35.9 olduğunu göstermiştir [73]. Benzer şekilde 2007-2011 yılları süresinde yapılan toplum bazlı çalışmada bu oranın %32.9 olduğu görülmüştür [74].

Yine Güney İran’da (Şiraz) yapılan metabolik sendrom prevalans çalışma sonucuna göre kadınların %36.8, erkeklerin %16.6’sında metabolik sendrom tespit edilmiştir [75]. Bu çalışma sonuçlarına göre metabolik sendrom komponentlerinden en fazla görüleni artmış bel çevresi ve düşük HDL-kolesterol düzeyidir. Çalışma sonuçları toplumun düşük fiziksel aktiviteli olduğu, yüksek kalorili beslendiğini göstermektedir. İran çalışmalarından alınan verilere göre şehirleşme, düşük fiziksel aktivite adolesan ve erişkinlerde obezite ve abdominal obeziteyi artırarak metabolik sendrom gelişmesinde büyük katkıda bulunmaktadır [76-78]. Sonuç olarak, yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre İran erişkin toplumunda 3 kişiden birinin metabolik sendromlu olduğu söylenebilir.

Rusya için metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalık prevalansından bahsederken ilk olarak IDF 6. Atlası verilerine göre 20-79 yaş arasında diyabetli hasta görülme sayısı en yüksek olan ülke olarak gösterildiği, ulusal bozulmuş glukoz toleransı yaygınlığının %10.9 olarak bilindiği söylenebilir [79].

Batı Avrupa'da ve A.B.D.'de kardiyovasküler mortalite son yıllarda azalırken, Rusya’da ters yönde arttığı görülmüştür, nitekim 1970 yılında bu oran 100.000'de 412'den 2003 yılında 100.000’de 927'ye yükseldiği belirtilmiştir. Avrupa ülkelerine göre en yüksek kardiyovasküler hastalıklardan mortalite oranı Rusya’da olduğu söylenmektedir. 2003 yılında, kardiyovasküler hastalıklar tüm ölümlerin yaklaşık % 56'sını oluşturmuştur. Toplam mortalitenin %26’sını koroner arter hastalıkları ve

%20‘sini serebrovasküler hastalıklar oluşturmaktadır. Kardiyovasküler hastalıkta en yüksek artış 30-60 yaş aralığında, özellikle erkeklerde görülmüştür [80].

Bildiğimiz kadarıyla, metabolik sendrom gibi başlıca kardiyovasküler risk faktörlerinin kümelenmesiyle ilgili geniş bir Rus nüfus tabanlı çalışma yayınlanmamıştır.

(24)

Metabolik sendromun kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin güçlü bir öngörücüsü olduğu düşünülerek yapılan yapılan bazı bölgesel çalışmalardan elde edilen verilere göre metabolik sendromun genel prevalansının kadınlarda %22.5, erkeklerde %12.9 olduğu bulunmuştur. Metabolik sendromun esas bileşenleri gibi VKİ ve bel/kalça oranının da yaşla birlikte her iki cinsiyette artığı görülmüştür. Bu artışın kadınlar arasında daha belirgin olduğu, metabolik sendrom prevalansı, en genç yaş grubundaki erkeklerde ve kadınlarda benzerken, 60 yaş ve üzeri gruba bakıldığı zaman aynı yaş grubundaki erkeklere kıyasla kadınlarda neredeyse iki kat daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu çalışma sonucuna göre Rus erkekleri ve kadınları arasındaki metabolik sendrom prevalansındakı bu farklılık temel olarak yaşam tarzındaki farklılık, kadınların daha az oranda sigara kullanımı, daha düşük oranda alkol tüketimi, ve daha önemlisi daha düşük fiziksel aktivite seviyelerine sahip olması gösterilebilir. Genel olarak, çalışan Rus kadınlarının erkeklere göre daha düşük fiziksel aktivite gerektiren işlerde çalıştığı söylenebilir ki, bu da kadınların daha yüksek metabolik sendrom prevalansına sahip olabileceğini açıklanmaktadır. Fakat bu çalışma sonucuna göre Rus erkekleri arasında yüksek kardiyovasküler morbidite ve mortalitenin metabolik sendrom prevalansı ile ilişkilendirilemeyeceği görülmüştür [81].

Yine başka bir çalışmadan alınan verilere göre, Sibirya’da 25-64 yaş arası erkekler ile yapılan bir metabolik sendrom çalışma sonucunda hipertansiyon ve abdominal obezite en sık rastlanan komponent olarak görülmüş, yaşla birlikte bu oranının giderek arttığı gösterilmiştir [82].

IDF 6. Atlası verilerine göre Gürcistan’da ulusal diyabet yaygınlığı %2.96, 1000 kişiden 343’ünde bozulmuş glukoz toleransı tespit edildiği, BGT yaygınlığının

%10.9 olduğu bildirilmiştir [79].

Azerbaycan’da metabolik sendrom için yapılmış spesifik çalışma olmaması nedeni ile elde edilen istatiksel verilere göre metabolik sendromun oluşturabileceği durumlar: tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık için prevalans verilebilir.

IDF 6. Atlasından alınan verilere göre Azerbaycan’da bozulmuş glukoz toleransı vakası 622 bin (toplumda görülme sıklığı %9.7), diyabetli birey sayısı 146 bin (tahmini görülme sıklığı % 2.28) olarak hesaplanmıştır [79]. Yine Azerbaycan Diyabet Camiası’nın (ADC) da onayı ile, 2015 yılı istatistik verilerine göre

(25)

Azerbaycan için sağlık merkezlerinde kayıtlı olan diyabeti kişi sayısının 209 bin olduğu duyurulmuştur. Bu vakaların 181 binini tip 2 diyabetlilerin oluşturduğu görülmektedir. ADC’nin vermiş olduğu sözel bildiriye göre tanı almamış kişilerle bu sayının 400 bine ulaştığı düşünülmektedir. Yani Azerbaycan için yaklaşık olarak diyabetli 2 kişiden birinin tanısız kaldığı düşünülebilir.

3. GEREÇ VE YÖNTEM

3.1. Çalışmanın Yapıldığı Yer, Hasta Seçimi ve Verilerin Toplanması

Araştırma Azerbaycan Guba şehrinde, şehir merkezinde yaşayan nüfus ile yapılmıştır. Araştırma için seçilen popülasyon Azerbaycan nüfus dairesinden alınan kayıt sonuçları ile Guba şehir merkezinde yaşayan, 20 yaş üzeri nüfusu oluşturan 27.833 kişiden nüfusun erkek –kadın ve yaş yüzde oranına uygun şekilde hesaplanmış, çalışmanın duyarlılığı ± 0.10, test gücü %95 olacak şekilde örneklem büyüklüğü 288 kişi olarak belirlenmiştir (Katılımcılar İç İşleri Bakanlığı tarafından nüfus kayıtlarından alınan bilgilerle seçilmiş, ev adresleri numaralarının onlu katları kullanılarak ulaşılmıştır). Kişilerin adres bilgilerine ulaşılarak 1 Şubat-31 Mart 2016 tarihlerinde çalışma hakkında bilgi verilerek katılım için onay alınmıştır.

Araştırmaya dahil olma kriterlerini karşılayan kişiler 1-30 Nisan 2016 tarihlerinde Guba şehir Merkezi Diagnostika Hastanesi’nde değerlendirilmiş, anket formları doldurulmuş ve gerekli kan numuneleri alınmıştır.

Çalışmaya dahil olma kriterleri 20 yaş üzeri ve şehir merkezinde yaşama iken, dışlanma kriterleri gebelik ve bilinen psikiyatrik hastalık varlığı idi.

Araştırmaya 129’u erkek, 159’u kadın olmak üzere toplam 288 kişi dahil edilmiştir.

3.2. Hastaların Değerlendirilmesi ve Uygulanan Testler

Demografik bilgiler

Yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni hali, aile büyüklüğü ile birlikte katılımcının kendisinde ve birinci dereceden akrabalarında tip 2 diyabet, dislipidemi, koroner arter hastalığı (KAH), hipertansiyon (HT), Serebrovasküler olay (SVO), Periferik arter hastalığı (PAH) varlığı şeklinde komorbiditeler sorgulandı.

(26)

Antropometrik ölçümler

Vücut ağırlığı (kg) ve vücut bileşimi:

Araştırmaya dahil olan bireylerin vücut ağırlığı, istirahat metabolizma hızı, vücut yağ ve yağsız kütle değerleri taşınabilen Bioelektrik İmpedans Analizatörü (BİA) (OMRON BF511) ile değerlendirildi. Vücut ağırlığı ölçümü sabah aç karnına, bireylerin üzerindeki kalın kiyafetler çıkarılıp mümkün olan en ince kıyafetle alınmıştır. BİA ile ölçüm alınırken bireylerin gerekli kriterlere (24 saat öncesinde ağır fiziksel aktivite yapılmaması ve alkol kullanılmaması, en az 8 saatlik açlık durumunun sağlanması, testten 4 saat öncesinde çay, kahve gibi kafein içeren içeceklerin ve alkolün tüketilmemesi, test öncesi çok su içilmemesi, ölçüm sırasında bireylerin üzerinde metal herhangi bir eşyanın bulunmaması ve ölçüm yapılan kişide kalp pili bulunmaması) uymalarına dikkat edildi [83].

Boy uzunluğu (cm):

Boy uzunluğu ölçümünde ayaklar yan-yana iken stadiometre ile ölçülerek kaydedildi.

Vücut kütle İndeksi (VKİ, kg/m2) :

Vücut kitle indeksi kg cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünerek hesaplandı. Çalışmaya dahil olan bireylerin sonuçları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterlerine göre değerlendirildi [84, 85].

Tablo 3.1. 19 yaş ve üzeri bireylerin vücut kitle indeksi değerlendirmesi (kg/m2) – WHO

VKİ ( kg/m2) Sınıflama

18.5-24.9 Normal

25.0-29.9 Hafif şişman

30.0-34.9 1. Derece şişman

35.0-39.9 2. Derece şişman

≥40.0 3. Derece şişman

Boyun, bel, kalça çevresi (cm):

Boyun çevresi boynun ortasından ölçülerek kaydedildi. Bel çevresi ölçümü;

birey ayakta, karın normal gevşek pozisyonda, kollar yanda sarkıtılmış, bacaklar bitişik pozisyonda iken alındı. Ölçüm 10. kaburga ile krista iliaka arası mesafenin ortasındaki noktadan, esnemeyen mezür ile bireylerin karşısında durularak yapıldı.

(27)

Kalça çevresi ölçümü; birey ayakta kollar yana sarkıtılmış ve bacaklar bitişik durumda iken esnemeyen mezur ile bireylerin yan tarafında durularak büyük trokantere denk gelecek şekilde kalçanın en geniş bölgesi ölçülerek alındı [86].

Ölçümler sırasında mezurun her iki tarafının yere paralel olmasına, dokuyu sıkıştırmamış olmasına ve ölçümün normal soluk vermenin sonunda alınmasına dikkat edildi. Ölçümler sonrası bel/kalça oranı hesaplandı.

Kan basıncı ölçümü:

Kan basıncı ölçümü kişi oturur durumda, en az 10 dakika istirahat halinde iken yapıldı. Avuç açık, kol kalp seviyesinde klasik sfigmomanometre ile ölçüm yapılarak en az 2 dakika beklendikten sonra ölçüm tekrarlandı. İki ölçüm ortalaması kaydedildi.

Fiziksel aktivite değerlendirmesi:

Çalışmaya dahil olan kişilerin fiziksel aktivite durumu Uluslararası Fiziksel Aktivite Sorgulaması (IPAG) kullanılarak yapıldı [87, 88]. Çalışmamızda kendi kendine uygulanabilen, son yedi günü içeren kısa formu kullanıldı [89, 90]. Bu form yedi sorudan oluşmaktadır ve oturma, yürüme, orta düzeyde şiddetli aktiviteler ile şiddetli aktivitelerde harcanan zaman hakkında bilgi verir. Katılımcıların fiziksel aktivite durumu Met-dakika ölçümü yapılarak hesaplandı. Aktiviteden kaynaklanan enerji tüketim miktarının istirahat sırasındaki enerji tüketimine olan oranına MET denir [91]. IPAG güvenilirlik çalışması esas alınarak yürüyüş =3.3 MET, orta fiziksel aktivite= 4.0 MET, ağır fiziksel aktivite = 8.0 MET olarak hesaplandı.

Fiziksel aktivite durumuna göre kişiler inaktif, minimal aktif, hiperaktif olarak gruplara ayrıldı. Düşük fiziksel aktivite (inaktif) grubu, fiziksel aktivitede bulunmayan veya bir hafta içinde yapılan fiziksel aktivite 600 MET/dak /haftadan az olan kişiler kabul edildi. Orta fiziksel aktiviteli (minimal aktif) grup: haftalık yürüyüş, orta ve ağır fiziksel aktivite toplamı 600-3000 MET/dakika/hafta olan, yüksek fiziksel aktiviteli (hiperaktif) grup toplam haftalık fiziksel aktivite hesaplanması en az 3000 MET/dakika/hafta olarak tanımlandı (EK 2). Bu formdan elde edilen sonuçlarla metabolik sendrom ve bileşenleri ile fiziksel aktivite durumu arasındaki ilişkiye bakıldı.

(28)
(29)

Besin Tüketim Sıklığı:

Bireylerin son 6 aydaki besin tüketim sıklıkları 75 farklı yiyecek ve içecekten oluşan besin tüketim sıklığı formu ile ‘her gün’, ‘haftada 5-6’, ‘haftada 3-4’, ‘haftada 1-2’ , ‘15 günde 1’, ‘ayda 1’ ve ‘hiç’ şeklinde çoktan aza doğru giden bir formatta gruplandırılarak sorgulandı. Formda bulunan besinler, süt ve süt ürünleri, yumurta, et ve et ürünleri, sebze ve meyveler, tahıllar ve kurubaklagiller, yağlar ve yağlı tohumlar, şeker ve tatlılar ile diğer yiyecekler ve içeceklerdir (EK 2). Bireylerin tükettikleri yemeklerin porsiyon içeriklerinin belirlenmesinde standart yemek tarifeleri kullanıldı [92]. Besin tüketim sıklığı tüketim miktarlarını da içeren Şekilde alındı ve miktarların belirlenmesinde “yemek ve besin fotoğraf kataloğu: ölçü ve miktarlar” kitabından yararlanıldı [90]. Besin tüketim sıklığının belirlenmesine ek olarak, sorgulanan besin türlerinin, beslenme şeklinin metabolik sendrom riskini artırıcı ve/veya azaltıcı etkilerinin saptanması da amaçlandı ve metabolik sendrom ile olan ilişkileri araştırıldı. Hesaplanan günlük besin miktarları BeBiS v7.2 bilgisayar programı ile değerlendirilerek, bireylerin günlük enerji ve besin öğeleri alımları hesaplandı [93].

3.3. Laboratuvar incelemeleri

Çalışmaya katılan bireylerden alınan kan örneklerinde aşağıdaki laboratuvar tetkikleri yapıldı:.

 Açlık plazma glukozu

 HbA1c

 Total kolesterol

 LDL-kolesterol

 HDL-kolesterol

 Trigliserid

Laboratuvar ölçümleri için bireylerden kan örnekleri sabah en az 8 saatlik açlığı takiben alınmış olup 30 dakika içinde santrifüj edildi. Serum plazma örnekleri ayrılarak daha sonra çalışılmak üzere -80ºC saklandı. HbA1c için alınan örnekler gerekli saklama koşullarında tutularak en geç 24 saat içinde Azerbaycan Tıp Üniversitesi Tedris Terapevtik Klinikası biyokimya laboratuvarına ulaştırıldı. Total

(30)

kolesterol, HDL-kolesterol, trigliserid enzimatik yöntem kullanılarak auto-analizer ile ölçüldü (Hitachi-902, Japan). HbA1c ise yüksek basınçlı sıvı kromatografisi yöntemi (HPLC) ile çalışıldı.

3.4. İstatistiksel yöntemler

İstatistiksel analizlerin tümü IBM SPSS Statistics 20.0 ve NCSS 2007 istatistiksel paket programları ile yapıldı. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde (%) kullanılarak özetlendi. Hasta grubu ve kontrol grubu arasındaki karşılaştırmalar kategorik değişkenler için Pearson Ki-kare, devamlılık düzeltmeli Ki-kare ya da kesin Ki-kare testleri ile yapıldı. Sayısal değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu histogram, basıklık / çarpıklık indeksleri ve Kolmogorov-Smirnov / Shapiro-Wilks testleri kullanılarak belirlendi. Tanımlayıcı istatistikler normal dağılan değişkenler için ortalama ve standart sapma kullanılarak, normal dağılmayan değişkenler için ortanca ve minimum-maksimum değerleri şeklinde gösterildi. Hasta grubu ile kontrol grubu arasındaki karşılaştırmalar sayısal değişkenler için normal dağılım durumuna ve grup sayısına göre t-testi / Mann Whitney U / ANOVA / Kruskal Wallis testleri ile yapıldı. Anova ve Kruskal Wallis analizleri sonucu en az iki grup arası farklılık tespit edilen faktörler için ikili karşılaştırmalar Tukey ve Dunn’s testleri ile gerçekleştirildi.

Sayısal değişkenler arasındaki ilişki normal dağılım durumuna göre Pearson veya Spearman korelasyon analizi ile ölçüldü. Hastaların çeşitli demografik ve klinik özelliklerine göre ya da farklı besin türlerinin tüketim sıklıklarına göre metabolik sendromdan etkilenme durumlarının risk karşılaştırması amacıyla lojistik regresyon analizinden yararlanıldı. P değerinin <0.05 olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

3.5. Etik Kurul Onayı

Bu çalışma için Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 08/07/2015 tarihinde GO 15/434 proje numarası ile onay alınmıştır.

(31)

4. BULGULAR

Tablo 4.1’de çalışmanın antropometrik, kan basıncı ölçümleri, biyokimyasal analiz sonuçları gösterildi. Tabloda kategorik değişenlerin cinsiyetle arasındaki ilişkisine Pearson Ki-kare testi, sayısal değişenlerin cinsiyetle arasındaki ilişkisine ise Mann-Whitney U testi ile bakıldı. Kadın ve erkeklerin sigara ve alkol kullanımları, vücut kitle indeksi, obezite durumu, kalça çevresi, boyun çevresi, bel- kalça oranı, fiziksel aktivite durumu, günlük alınan toplam enerji, total kolesterol ve HDL-kolesterol dağılışları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık belirlendi.

Çalışmaya dahil olan tüm kadınların sigara ya da alkol kullanmadığı, erkeklerin ise

% 22’sinin hiç sigara kullanmadığı, % 60’ının aktif içici olduğu, % 54’ünün ise alkol tüketmekte olduğu tespit edildi. Vücut kitle indeksi (VKİ) ortalamasının erkeklerde 26.5 kg/m2 kadınlarda ise 28.5 kg/m2 olduğu, obezite (VKİ≥30kg/m2) görülme sıklığının kadınlarda %40, erkeklerde ise %26 olduğu belirlendi. Fiziksel aktivite skoru erkeklerde ortalama 2718 (met/min/hafta) iken kadınlarda 1014 (met/min/hafta), toplam alınan günlük enerji miktarı ise erkek ve kadınlarda sırasıyla 2400 kcal/gün ve 1976 kcal/gün bulundu.

Çalışmadaki 288 kişide NCEP/ATP III kriterine göre metabolik sendrom komponentleri hesaplandı. Hiçbir kriteri sağlamayanların 40’ı (%53) erkek, 35’i (%47) kadın olmak üzere toplam 75 kişiydi. Tek komponent sağlayan 28’i (%42) erkek, 39’u (%58) kadın olmak üzere toplam 67 kişiydi. İki komponent sağlayan 26’ı (%41) erkek, 38’i (%59) kadın olmak üzere toplam 64 kişiydi. Üç komponent 18’i (%42) erkek, 25’i (%58) kadın olmak üzere toplam 43 kişiydi. Dört komponent sağlayanların 15’i (%58) erkek, 11’i (%42) kadın olmak üzere toplam 26 kişiydi. Beş komponent sağlayan 2 (%15) erkek ve 11 (%85) kadındı. Toplam ATP III kriterine göre metabolik sendrom tanılı kişi sayısı 82 kişi bulundu (Şekil 4.1). Bu sonuca göre popülasyonda metabolik sendrom prevalansı % 28.4 olup erkeklerde %27, kadınlarda ise % 29.5 olduğu görüldü.

(32)

Tablo 4.1. Çalışmanın genel antropometrik, kan basıncı, biyokimyasal analiz sonuçları

Kohort Toplam Erkekler Kadınlar P-değeri

Sayı 288 (100) 129 (44.8) 159 (55.2)

Yaş 43.1±15.2 42.1±15.6 43.9±14.9 0.24

Sigara kullanımı:

Sigara hiç kullanmayan(%) 188 (65) 29 (22) 159 (100)

0.001

Aktif içici(%) 77 (27) 77 (60) 0 (0)

Eski içici 23 (8) 23 (18) 0 (0)

Alkol kullanımı:

Kullanan 69 (24) 69 (54) 0 (0) 0.001

Kullanmayan 219 (76) 60 (46) 159 (100)

Kan basıncı :

Sistolik kan basıncı (mm Hg) 120±24 121±22 120±26 0.32

Diastolik kan basıncı (mm Hg) 79±11 80±10 79±12 0.35

Antropometrik ölçümler:

VKİ (kg/m2) 27.6 ± 5.8 26.5±4.6 28.5±6.5 0.006

Normal kilolu 104 (36) 54 (42) 50 (31)

0.036

Fazla kilolu 88 (31) 42 (33) 46 (29)

Obez 96 (33) 33 (26) 63 (40)

Bel çevresi (cm) 94±13 95±13 92±14 0.11

Kalça çevresi (cm) 103±11 99±7 106±12 0.001

Boyun çevresi (cm) 36±4 38±3 34±3 0.001

Bel /kalça oranı 0.9±0.1 0.95±0.1 0.87/0.1 0.001

Fiziksel aktivite

(met/min/hafta) 1867±3120 2718±4073 1014±1615 0.001

Toplam enerji (kcal/gün) 2167±653 2400±583 1976±647 0.001 Biyokimyasal ölçümler:

Total kolesterol (mg/dl) 189±47 181±46 196±47 0.008

LDL (mg/dl) 113±41 109±39 117±42 0.10

HDL (mg/dl) 50±14 45±12 55±12 0.001

Trigliserid (mg/dl) 130±92 140±91 122±92 0.2

Açlık glukozu (mg/dl) 100±36 101±40 99±31 0.29

HbA1c (%) 5.6±1.1 5.5±1.1 5.7±1.1 0.06

Sonuçlar ortalama standart sapma veya sayı (%) ile verilmiştir.

(33)

Şekil 4.1. Cinsiyete göre metabolik sendrom komponentleri (frekans) dağılımı (NCEP/ATPIII)

Metabolik sendrom prevalansına IDF-2005 tanı kriterlerine göre de bakıldı.

Bu kriterlere göre tüm popülasyonda 89 kişide metabolik sendrom bulundu, bu da 288 kişinin %30.9 oranında metabolik sendromlu olduğunu göstermektedir.

Toplam populasyonda bozulmuş açlık glukozunun %31.6 (91kişi) olduğu,

%68.4’ün (197 kişi) normoglisemik olduğu bulundu.

Tip 2 diyabet tanısı olan ve diyabet tanısı olmayıp AKŞ≥126 mg/dl olan veya HbA1c değeri ≥ % 6.5 olan kişiler 33 kişi olmakla birlikte bunların % 48.5’unun (16 kişi) tip 2 diyabet tanısı daha önce almadığı belirlendi. Bu kişilerin %51.5’inde (17 kişi) ise daha önceden tip 2 diyabet tanısı olduğu görülmüştür. 16 diyabet tanısı olan kişilerin de sadece 2’sinin insülin kullandığı görülmüştür.

Hipertansiyon tanısı olan ve hipertansiyon tanısı olmayıp muayene sırasında kan basıncı ≥140/90 mmHg olan kişi sayısı 71 olarak bulundu. Bu kişilerin

%34.6’sının daha önceden hipertansiyon tanısı almadığı, %65.4’ün hipertansiyon tanısı olduğu bulundu.

Cinsiyet ile metabolik sendrom komponent sayısı dağılışları arasında yapılan χ2 (Pearson kikare testi) sonucunda kadın ve erkeklerin dağılışları arasında anlamlı

hiç kriter tutmuyor

tek kriter tutan

iki kriter tutan

üç kriter tutan

rt kriter tutan

beş kriter tutan 0

10 20 30 40 50 60 70 80

Erkek Kadın Toplam

Metabolik Sendrom Komponentleri

Frekans

(34)

farklılık bulunmadı (χ2= 9.35, p=0.096). Buna rağmen, cinsiyet ile metabolik sendrom komponent dağılışı metabolik sendrom durumuna göre kategorize edilerek ayrı ayrı test edildiğinde, sadece metabolik sendromu olan grupta kadın ve erkeklerin komponent sayıları anlamlı farklılık gösterdi (p<0.05). Üç kriteri tutan, 4 kriteri tutan ve 5 kriteri tutanlar için yapılan alt grup analizlerinde kadın ve erkeklerde 3 ile 4 kriteri tutanlar arasında (χ2= 1.05, p= 0.304), 3 ile 5 kriteri tutanlar arasında (χ2= 3.36, p= 0.106) anlamlı fark bulunmadı. Kadın ve erkeklerdeki anlamlı farklılık 4 ile 5 kriteri tutanlar arasından kaynaklanmaktadır (χ2= 4.70, p= 0.03). Buna göre metabolik sendromlu olan grupta üç kriteri tutan kişi yüzdesi erkek ve kadınlarda benzer iken erkeklerde %42.9, kadınlarda %23.4’ünün dört kriteri sağladığı görülmüştür. Beş kriteri sağlayanlar erkeklerin %5.7’sini oluştururken kadınların ise

%23.4’ünü oluşturduğu gözlenmiştir (Tablo 4.2).

Tablo 4.2. Metabolik sendrom komponentlerinin cinsiyete göre dağılış ilişkisi (NCEP/ATPIII)

Metabolik sendrom

komponent sayısı

Toplam N=288

Erkek N= 129

Kadın

N=159 χ

2/P- değeri

Metabolik sendromu olmayan

Hiç kriteri

tutmayan 75 (%36.4) 40 (%42) 35 (%31.2)

2.83/

0.24 Tek kriteri tutan

67 (%32.5) 28 (%30) 39 (%34.8) İki kriteri tutan

64 (%31.1) 26 (%28) 38 (%33.9)

Toplam n=206 94 112

Metabolik sendromlu olan

Üç kriteri tutan 43 (%52.4) 18 (%51.4) 25 (%53.2 )

6.85/

0.032 Dört kriteri tutan 26 (%31.7) 15 (%42.9) 11 (%23.4)

Beş kriteri tutan 13 (%15.9) 2 (%5.7) 11 (%23.4)

Toplam n=82 35 ( %42.7) 47 (%57.3)

Tüm katılımcılarda ve metabolik sendromlu kişilerde metabolik sendrom komponentlerinin erkek ve kadınlardaki dağılışlarının analiz sonucu Tablo 4.3’te verilmiştir. Tüm katılımcılarda hiperglisemi, hipertriglisemi, düşük HDL-kolesterol ve hipertansiyon açısından iki grup arasında anlamlı fark görülmemiştir (p≥0.05).

Buna rağmen, abdominal obezite kadınlarda %65 oranında görülürken erkeklerde ise bu oran % 30 olarak tespit edilmiş ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).

(35)

Tablo 4.3. Tüm katılımcılarda ve metabolik sendromlularda cinsiyete göre metabolik sendrom komponentleri prevalansı

Metabolik sendrom

komponentleri Toplam Erkek Kadın

χ2/P-değeri

Tüm katılımcılar 288 129 159

Hiperglisemi 91 (%31.6) 47 (%36.4 ) 44 (%27.4) 2.52 (0.11) Hipertrigliseridemi 88 (%30.6) 47 (%36.4) 41 (%25.8) 3.80 (0.051)*

Düşük HDL-K 102 (%35.4) 44 (%34.1) 58(%36.5) 0.17 (0.67) Hipertansiyon 71 (%24.7) 28 (%21.7) 43 (%27 ) 1.09 (0.29) Abdominal obezite 141 (%49) 38 (%29.5) 103 (%64.8) 35.5 (0.001) Metabolik

sendromlular

82 35 47

Hiperglisemi 63 (%76.8) 30 (%85.7) 33 (%70.2) 1.90(0.16) Hipertrigliseridem

i

59 (%72) 29 (%82.9) 30 (%63.8) 2.71(0.09)

Düşük HDL-K 59 (%72) 24 (%64.8) 35 (%74.5) 0.11(0.73) Hipertansiyon 47 (%57.3) 15 (%42.9) 32 (%68.1) 4.23(0.04) Abdominal obezite 70 (%85.4) 26 (%74.3) 44 (%93.6) 4.55(0.03)

Metabolik sendromlu bireylerde metabolik sendrom komponentleri prevalansına bakıldığı zaman benzer şekilde bu popülasyonda da en sık rastlanan komponent abdominal obezite olup, metabolik sendromluların %85.4’ünde görüldü.

Bu grupta elde edilen test sonucuna göre abdominal obezitenin yanı sıra hipertansiyon dağılışları da kadın ve erkeklerde anlamlı farklılık oluşturmakta idi (p<0.05). Hem hipertansiyon hem de abdominal obezitenin metabolik sendromlu kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olduğu belirlendi.

Çalışma popülasyonun sosyo-demografik durumu sorgulandı (Tablo 4.4).

Eğitim durumu, medeni hali, aile büyüklüğü, çalışma durumu, ilaç kullanımı (herhangi bir ilaç kullanımı: antihipertansif, OAD, antilipidemik, proton pompa inhibitörü, antiagregan, levotiroksin, beta-bloker, NSAİD) ve ayrıca antihipertansif ilaç kullanımı (en sık kullanılan ilaç) faktörlerine göre inceleme yapıldı. Eğitim

Referanslar

Benzer Belgeler

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Ekmek Tebliği’ndeki gramaj değişikliğinin etkisiyle ekmek fiyatları Şubat ayında yüzde 1,94 artmış, ekmek ve tahıllar grubunda yıllık enflasyon yüzde

Temmuz ayında toplam 11,2 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık toplam 12,3 milyar TL’lik iç borçlanma yapılması programlanmaktadır. 2017 yıl sonu

PREMIUM Yüksek standartları ile sürüş konforu ve zevkinizi en üst seviyede yaşatacak olan Premium donanım, görsel destekli arka park sensörü, Suedia - Kumaş koltuk

Terlik sistemlerine yönelik tüm ihtiyaç ve proseslere özel onlarca farklı çözüm sunan Kimpur, Ar-Ge çalışmaları ile sert ve yumuşak terlik sistemleri için yeni

Metabolik sendrom komponentlerinden DM ile kadın seksüel fonksiyon bozukluğu arasındaki ilişki obeziteye oranla daha nettir ve kadın cinsel işlev bozukluğu için risk

Tespit edilen 14 farklı fenolik bileşiğin en yüksek düzeyleri, Şemkir (EGKG, kafeik asit, metilşiringat, kuersetin, sinamik asit, naringenin, apigenin, kaemferol,

Üstün sertlik ve tokluğu bir araya getiren Hardox ® aşınma plakası, en zorlu ortamlarda her türlü ekipman, parça ve yapının servis ömrünü uzatmak için tercih