LİPİDLERİN SİNDİRİMİ VE
YAĞ ASİTLERİNİN BETA
OKSİDASYONU
LİPİDLERİN SİNDİRİMİ VE EMİLİMİ
• Besinlerle aldığımız lipidlerin %90’dan fazlası triaçilgliserollerdir (TAG).
• Geriye kalan kısım ise büyük oranda serbest
kolesterol, kolesterol esterleri, serbest yağ asitleri ve fosfolipidlerden oluşur.
• Lipidleri hidroliz eden enzimler lipazlardır. a. Lingual lipaz
b.Gastrik lipaz
c. Pankreas lipazı (pankreatiklipaz) d.Bağırsak lipazı
e.Fosfolipazlar (A2, A1=B=lizofosfolipaz, C, D) f. Lipoprotein lipazı
g. Hormona duyarlı triaçilgliserol lipazı h.Monoaçilgliserol lipazı
Bu enzimler aside dayanıklıdırlar ve optimum pH’ları 4-6’dır. Özellikle kısa ve orta uzunlukta yağ asidi bulunduran TAG’ların sindiriminde görev alırlar.
İnce barsaklara gelen sindirilmemiş lipidler; TAG’ler, kolesterol esterleri ve fosfolipidlerdir.
• Pankreastan lipid sindirimi ile ilgili enzimlerin
salgılanması GİS hormonları tarafından
düzenlenir.
• Bunlardan kolesistokinin, peptid yapıda küçük
bir hormondur, salgılayan hücreler jejenum
mukozasında yer alır.
• İnce barsağa gelen sindirim içeriğinde lipidlerin
ve kısmen sindirilmiş proteinlerin bulunması
salgılanmasını uyarır.
• Kolesistokininin etkisiyle, safra kesesinin
kontraksiyonu (dolayısıyla safra salgılanması) ve pankreas ekzokrin hücrelerinden sindirim
enzimlerinin salgılanması uyarılır.
• Ayrıca, mide motilitesi azaltılarak, mide içeriğinin ince barsağa geçişi yavaşlatılır.
• Salgılanan sekretin, pankreastan bikarbonat
salgılanmasını uyarır.
• Böylece mideden gelen içeriğin pH’ı sindirim
enzimlerinin çalışması için uygun pH’a
• Jejenumda meydana gelen lipidlerin sindirim
işleminin sonucunda oluşan sindirim ürünleri
serbest yağ asitleri, monoaçilgliseroller ve
serbest kolesteroldür.
• Bu sindirim ürünleri, yağda çözünen
vitaminler ve safra tuzları ile birlikte
• Disk şeklindeki bu pakette, hidrofobik kısımlar
iç tarafta, hidrofilik kısımlar ise dış yüzeyde yer
alır, böylece bu lipid paketinin barsağın sulu
• Oluşan karma miçeller lipid absorpsiyonunun
yapıldığı ince barsak mukoza hücrelerinin
fırçamsı kenarlarına ilerleyerek, buradan hücre
içine alınır (absorbe edilir).
• Kısa ve orta uzunluktaki yağ asitleri
• Barsak mukoza hücreleri içine alınan lipid
sindirim ürünlerinden burada tekrar TAGler,
kolesterol esterleri ve fosfolipidler sentezlenir.
• Sentez işlemi için sindirim ürünleri
endoplazmik retikuluma gelirler.
• Burada önce yağ asitlerinin aktive edilmesi
gerekir.
• ‘Açil-CoA sentetaz’ enzimi aracılığıyla yağ
asitlerine CoA bağlanır.
• Bu şekilde aktifleşen yağ asitleri ‘açil
transferazlar’ aracılığıyla
monoaçilgliserollere, serbest kolesterole
ve lisofosfolipidlere bağlanır ve TAG’ler,
kolesterol esterleri ve fosfolipidler
Kısa ve orta uzunluktaki yağ asitleri esterleştirilmeden doğrudan kana verilirler ve albumine bağlanarak
dokulara taşınırlar.
Yeniden sentezlenen TAGler ve kolesterol esterleri oldukça hidrofobiktirler ve mukoza hücrelerinden kana verilmeden önce bu bileşiklerden oluşan lipid damlacıkları, etraflarında ince bir tabaka oluşturacak şekilde fosfolipidler, serbest kolesterol ve bir
apolipoprotein olan apoB-48 tarafından çevrelenerek paketlenirler.
• Bu paketlere şilomikronlar adı verilir. Şilomikronlar, barsak mukoza hücrelerinden ekzositozla lenfatik dolaşıma verilirler ve oradan genel dolaşıma
Şilomikronların yapısındaki TAG’ler ‘lipoprotein lipaz’ tarafından yağ asitleri ve gliserole parçalanır.
• Açığa çıkan yağ asitleri buradaki kas ve yağ dokusu hücreleri tarafından dolaşımdan alınabilirler veya albumine bağlanarak hücre içine alınana kadar taşınabilirler.
• Yağ dokusu hücrelerine alınan yağ asitleri burada tekrar TAG sentezinde kullanılarak depolanabilir.
Açığa çıkan gliserol ise karaciğer tarafından
dolaşımdan alınarak gliserol-3-fosfat sentezinde
kullanılır. Bu ürün dihidroksiasetonfosfat üzerinden glikoliz ya da glikoneogeneze girebilir.
TAG’ların parçalanmasından sonra geriye kalan şilomikron artıkları karaciğerdeki reseptörlerine
bağlanarak endositozla hücre içine alınır ve burada parçalanırlar.
• Lipoprotein lipaz veya apoC-II eksikliğinde görülen açlık şilomikronemisi ve hipertrigliseridemisi ile
seyreden tabloya “ailesel lipoprotein lipaz eksikliği” adı verilir.
• Nadir görülen ve otozomal resesif geçiş gösteren bu hastalığın diğer adı da “tip I hiperlipoproteinemi”dir. Şilomikron artıklarının karaciğer tarafından
alınmasında yetersizlik sonucu ortaya çıkan tabloya “ailesel disbetalipoproteinemi” adı verilir.
“Tip III hiperlipoproteinemi” de denilen bu tabloda şilomikron artıklarının plazmada birikmesi söz
YAĞ ASİTLERİNİN BETA OKSİDASYONU
Beta-oksidasyon, yağ asitlerinin mitokondride 2
karbonlu ünitelere parçalanarak katabolize
edildiği, enerji ihtiyacının karşılanmasında çok
önemli olan bir ana metabolik yoldur.
Mitokondride gerçekleştiği için, önce yağ
asitlerinin mitokondriye taşınması gerekir.
• 12 ya da daha az sayıda karbona sahip yağ
asitleri mitokondriye herhangi bir
taşıyıcıya gerek duymadan doğrudan
girebilirler.
• 12 fazla karbon sayısına sahip yağ
asitlerinin mitokondriye taşınması
‘karnitin mekiği’ adı verilen bir taşıyıcı
sistem tarafından gerçekleştirilir.
Bunun için önce, mitokondri dış zarında
bulunan ‘açil-CoA sentetaz’ enzimi
aracılığıyla yağ asidine CoA bağlanarak,
açil-CoA sentezlenir (yağ asidi
aktifleştirilir).
Açil-CoA sentetaz enziminin farklı zincir
uzunluklarındaki (kısa ve orta, uzun, çok
uzun) yağ asitlerini aktifleştiren
Yağ-açil-KoA
<12C
Yağ açil KoA sentetaz Yağ-açil-KoA AMP + PP KoA + ATP Açil KoA sentetaz KAT-1 Karnitin KoA Açil-karnitin KAT-2 KoA Karnitin Yağ-açil-KoA -OKSİDASYON >12C MALONİL KoA
• ‘Açil-CoA sentetaz’ izoenzimlerinden;
Uzun zincirli (12-20 karbonlu) yağ asitlerine
etki edenler; endoplazmik retikulum,
mitokondri dış zarı ve peroksizom zarında,
Çok uzun zincirlilere (20’den fazla karbonlu)
etki edenler; peroksizomlarda,
Kısa ve orta uzunluktakilere etki edenler ise
mitokondri matriksinde bulunurlar.
AÇİL KARNİTİN/KARNİTİN TAŞIYICISI YOLUYLA
YAĞ ASİDİNİN MİTOKONDRİYE GİRİŞİ
Dış mitokondriyal membranda oluşan yağ açil-CoA bileşikleri, iç mitokondriyal membrandan geçemezler; bunların mitokondriyal matrikse alınmaları için karnitin gerekir.
• Vücudun ihtiyacı olan karnitin; ya eksojen
olarak diyetle (özellikle et ve et
ürünlerinin tüketilmesiyle) alınır, ya da
endojen olarak karaciğer ve böbrekte lizin
ve metiyonin aminoasitlerinden
sentezlenir.
• Kas dokusunda sentezi yapılamaz, ancak
vücuttaki karnitin’in çok büyük kısmı
Karnitin eksikliği; sıkı vejetaryen diyette, karaciğer
yetmezliğinde, hemodiyaliz hastalarında (diyalizle karnitin de uzaklaştırılır) ve vücudun karnitin ihtiyacının arttığı bazı klinik tablolarda görülür.
Bunların dışında karnitin mekiğinin komponentlerinden
herhangi birinin eksikliğine yol açan genetik bazı hastalıklar da bildirilmiştir.
Genetik olan ya da olmayan ve karnitin eksikliğine yol açan yukarıdaki durumların hepsinde sonuçta uzun zincirli yağ asitlerinin oksidasyonuyla ilgili bir yetersizlik ortaya çıkar. Genetik KAT-I enzimi eksikliği açlıkta hipogliseminin ortaya
çıktığı bir klinik durumdur.
Genetik KAT-II enzimi eksikliği daha sık görülür; uzun süren egzersiz ya da açlık tarafından tetiklenen miyoglobinüri ve hipoglisemi ile seyreder. Bu hastalarda hafif kas
güçsüzlüğünden kardiyomyopatiye kadar değişen, çizgili kaslarla ilgili semptomlar ortaya çıkar.
1. Evre 2. Evre β Oksidasyon 8 Asetil-CoA Sitrik Asit Döngüsü 3. Evre Solunum (elektron taşıma) zinciri
1. İlk aşamada yağ asidinin karboksil ucundan
başlayarak iki karbonlu birimler asetil-KoA olarak yağ asidinden oksidatif olarak uzaklaştırılır. 2. Oluşan asetil-KoA’lar
oksidasyonun ikinci kısmında TCA’ya girer CO2 ve H2O’ya kadar oksitlenir. 3. Üçüncü aşamada ise sitrik asit döngüsünde açığa çıkan elektronlar ETZ’de oksijene
Beta-oksidasyonun ilk basamağı,
‘açil-KoA dehidrogenaz’ enziminin üç izoenzimi tarafından gerçekleştirilir.
• Her bir izoenzim (açil-KoA dehidrogenaz) belirli bir
aralıkta zincir uzunluğuna sahip yağ asitlerine etki eder: • çok uzun zincirli (12-18 karbonlu),
• orta uzunlukta (4-14 karbonlu) • kısa zincirli (4-8 karbonlu)
• Beta oksidasyonun son üç basamağını
katalizleyen enzimler 2 ayrı takım halinde, yağ
asidi zincirinin uzunluğuna bağlı olarak
çalışırlar:
mitokondri iç zarına bağlı olarak bulunan ve
üç-fonksiyonlu protein (trifunctional protein;
TFP) adı verilen bir multienzim
kompleksinden oluşan takım.
matrikste bulunan ve 3 ayrı enzimden oluşan
takım
• Oniki ya da daha fazla karbona sahip olan yağ
asitlerinde reaksiyonlar,
üç-fonksiyonlu protein (trifunctional protein;
TFP) tarafından katalizlenir.
• Alfa alt ünitelerinin her biri, hem ‘enoyl-KoA hidrataz’, hem de ‘beta-hidroksiaçil-KoA dehidrogenaz’ enzim aktivitelerine sahiptir.
• Beta alt üniteleri ise ‘tiyolaz’ enzim aktivitesine sahiptir.
• Üç enzimin bu sıkı birlikteliği muhtemelen, ara
ürünlerin enzim yüzeyinden uzağa diffüze olmadan, etkili bir şekilde bir aktif bölgeden diğerine
aktarılmasını sağlamaktadır.
• TFP yağ asidi zincirini 12 veya daha az karbon sayısına kısalttığında, sonraki oksidasyonlar matrikste bulunan enzim takımı tarafından katalizlenirler.
β-Oksidasyon Yoluyla
Palmitoyl-CoA’dan
• Beyin, yağ hücreleri (adipositler) ve
eritrositlerde yağ asidi oksidasyonu
gerçekleşmez, dolayısıyla bu dokular/hücreler
yağ asitlerini enerji ihtiyaçları için
‘
Açil-CoA Dehidrogenazlar’ın genetik
eksikliği ciddi hastalık nedenidir.
(Amerikalılar ve Kuzey Avrupalılarda) Yağ asidi katabolizması ile ilgili olarak en sık görülen genetik defekt ‘orta zincir
uzunluklu açil-CoA dehidrogenaz’ enzimini kodlayan
gen’de oluşan mutasyon sonucu ortaya çıkar. 1/10.000 sıklıkla görülür.
6-12 karbonlu yağ asitlerini metabolize edemezler Hastalık tekrarlayan dönemlerle karakterize bir
sendromdur.
Karaciğerde yağ birikmesi, kanda yüksek miktarda
oktanoik asit bulunması, hipoglisemi, uyku hali, kusma, koma
İdrardaki organik asitlerin tipi hastalığın teşhisinde yardımcı olur (çoğunlukla idrarda yüksek miktarda 6-10 karbonlu dikarboksilik asitler -ω oksidasyon- ve düşük miktarda keton cisimleri bulunur)
Biriken dikarboksilik asitler plazmaya salınır; bunun sonucunda dikarboksilik asidemi ve metabolik asidoz görülür.(hekzanoil glisinbirikimi)
• Bu tek karbon sayılı lipitler de karboksil gruplarından başlayarak 5 karbonlu bir yağ açil-KoA kalana kadar çift karbonlu lipitler gibi oksitlenir.
• En son 5 karbonlu bir yağ lipit zinciri kaldığında bu
asetil-KoAve 3 karbonlu bir
propiyonil-KoA’ya
CH3 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 C = O O CH2 PROPİONİL KoA Kaynaklar:
Valin, izolösin, metionin, treonin aa’leri Kolesterol yan zincirleri
Tek sayıda karbon içeren yağ asitleri
CO2 + ATP ADP METİLMALONİL KoA PROPİONİL KoA KARBOKSİLAZ METİLMALONİL KoA MUTAZ VİT B12 SÜKSİNİL KoA TCA
Oluşan süksinil-CoA sitrik asit döngüsüne girebilir veya okzaloasetat üzerinden glukoneogenezde kullanılabilir. Reaksiyonda koenzim olarak
deoksiadenozilkobalamin’e (koenzim B12) ihtiyaç vardır.
Süksinil-CoA yağ asidi oksidasyonunda elde edilen tek glukojenik üründür.
B12 vitamini yetersizliği (veya B12 vitamininin
koenzimine çevrilmesinde yetersizlik) olan hastaların idrarlarında propiyonat ve metilmalonat görülür.
Yağ asitlerinin oksidasyonu mitokondrilerden başka peroksizomlarda da gerçekleşir:
-Peroksizomlarda 20-26 karbonlu veya dallı zincirli veya hidroksillenmiş yapıya sahip yağ asitleri okside edilir.
-Yağ açil-CoA’ların peroksizoma girmeleri için karnitine gerek yoktur. -Yağ asitleri tümüyle asetil-CoA’ya yıkılmaz; zincir kısalması olur. -İşlem sırasında yüksek enerjili bağlar elde edilmez.
-Enzimler farklıdır.
Peroksizomal
oksidasyon:
• Peroksizomlar en fazla KC ve böbrek olmak üzere hemen hemen tüm hücrelerde bulunan ve tek katlı bir zar ile çevrilmiş organellerdir.
Peroksizomlar, hidrojen peroksit üreten oksidazları ve
hidrojen peroksidi inaktive eden katalazı içermektedir.
Peroksizomal -oksidasyonun diğer bir rolü, safra asidi oluşumunda kolesterol yan zincirlerinin kısaltılmasıdır.
Kolik asid ve plazmalojen üretimine katılır.
Çok uzun zincirli doymuş, düz zincirli yağ asidlerinin (C24,
C26) oksidasyonu peroksizomlarda olmaktadır. Oluşan
AçilKoA’larda karnitine gereksinim göstermeden peroksizom membranından transfer edilebilir.
20 karbonlu dallı zincirli yağ asidi olan fitanik asidin yıkımına
katılan fitanik asid monooksijenazda peroksizomal bir enzimdir.
Memelilerdeki mitokondriyal ve peroksizomal beta-oksidasyon arasındaki önemli bir diğer fark da açil-KoA’lara ilişkin özgüllüktür (spesifisite); peroksizomal sistem heksakosanoik asit (26:0) gibi çok uzun zincirli ve fitanik asit ve pristanik asit gibi dallanmış-zincirli yağ asitleri üzerinde çok daha aktifdir.
Bu daha az bilinen yağ asitleri diyetle aldığımız süt ürünleri, geviş getiren hayvanların yağları, etler ve balıktan kaynaklanır.
Bunların peroksizomlarda katabolize edilebilmesi için bu organele özgü bazı yedek enzimlere ihtiyaç vardır.
• Bu bileşiklerin oksidasyonunun sağlanamaması insanda bazı ciddi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur:
• Zellweger sendromu görülen bireyler peroksizomları
sentezleyemedikleri için, bu organele özgü metabolizma bu kişilerde tamamen eksiktir.
• X’e bağlı adrenolökodistrofi’de (XALD), peroksizom membranında bu yağ asitlerine ait fonksiyonel
taşıyıcının eksikliği nedeniyle, peroksizomlarda çok uzun zincirli yağ asitlerinin oksidasyonu gerçekleştirilemez.
• Her iki defekt de kanda çok uzun zincirli yağ asitlerinin (özellikle 26:0) birikmesine neden olur.
• XALD, erkek çocuklarında 10 yaşından önce ortaya çıkar; görme kaybı, davranış bozuklukları gibi belirtilerle
Memelilerde, diyetle yüksek konsantrasyonlarda yağların alınması karaciğerde peroksizomal beta
oksidasyon enzimlerinin sentezinde artışa neden olur. Karaciğer peroksizomlarında sitrik asit döngüsü
enzimleri yoktur, dolayısıyla asetil-KoA’ların CO2’ye oksidasyonunu katalizleyemezler. Bunun yerine, uzun zincirli veya dallanmış yağ asitlerini heksanoyl-KoA gibi daha kısa zincirli ürünlere katabolize ederler, bu ürünler de mitokondriye gönderilerek tam olarak okside
Oksijenin NADH ile
indirgenmesi her bir NADH molekülü için H+ tüketir ve yağ asidi oksidasyonu sırasında su üretilir.
NADH + H+ NAD+ +
H2O
Özellikle kış uykusuna yatan hayvanlar, depoladıkları yağı kullanarak hem enerji
ihtiyaçlarını sağlarlar, hem vücut ısılarını korurlar, hem de su gereksinimlerini karşılarlar. Develer de çöl koşullarında kullanmak için hörgüçleri
altında çok büyük miktarda TAG depolayarak, su ve enerji
Yağ asitlerinin
oksidasyonu
Dallı uzun zincirli bir yağ asidi olan fitanik asit klorofilin yapısında bulunur, diyetle yeşil sebzelerin tüketilmesi
sonucunda organizmaya alınır ve peroksizomlarda okside edilir.
Fitanik asidin beta karbonuna bağlı bir metil grubu bulunduğu için, bu haliyle beta-oksidasyona giremez. Bunun yerine alfa-oksidasyon yoluyla önce pristanik aside çevrilir.
Yeni üründe metil grubu alfa karbonunda olduğu için bu haliyle beta oksidasyona girebilir.
Bu molekülün beta oksidasyonunda dönüşümlü olarak ayrılan moleküller propiyonil-CoA ve asetil-CoA’dır.
Yağ asitlerinin oksidasyonu,
mikrozomlarda gerçekleşir. Molekülün karboksil
ucundan her seferinde 1 karbon ayrılır. CoASH ve yüksek enerjili fosfatlar oluşmaz. Her seferinde 1 NADH elde edilir ve 1 karbon eksik yağ asidi oluşur.
Moleküler oksijen, demir ve vitamin C gereklidir. Beyinde fosfolipidlerin yıkılışında
Refsum Hastalığı
• Nadir görülen otozomal resesif geçişli bir hastalıktır. • Fitanoyl-CoA hidroksilaz enziminin eksikliği nedeniyle
ortaya çıkar. Enzimin eksikliği kanda ve dokularda fitanik asit birikmesine neden olur.
• Ciddi nörolojik problemlerle seyreder (körlük, serebellar ataksi, polinöropati).
Yağ asitlerinin
oksidasyonu
• Endoplazmik retikulumda meydana gelir.
• Bu oksidasyon yolunda orta zincir
uzunluğundaki yağ asitlerinin ω karbonları
karboksil grubuna çevrilir
.Bunun için önce ω karbonuna bir hidroksil grubu ilave edilir, sonra hidroksil grubu ilk olarak alkol dehidrogenaz’la aldehid grubuna ve devamında aldehid
dehidrogenaz’la karboksil grubuna dönüştürülür. Böylece her iki ucunda da
karboksil grubu bulunan bir yağ asidi (dikarboksilik asit) meydana gelir.
Bundan sonra, oluşan ürüne her iki ucundan CoA bağlanabilir ve mitokondride normal
beta-oksidasyon yoluna girebilir. Bunun sonucunda suda
çözünebilen 4, 6, 8 karbonlu
dikarboksilik asitler meydana gelir. Oluşan dikarboksilik asitler kana ve oradan da idrara geçebilirler
• Omega oksidasyon normalde önemsiz bir metabolik yoldur ancak, orta zincirli açil-CoA dehidrogenaz
eksikliği gibi durumlarda önemi artar ve idrarla artmış miktarlarda dikarboksilik asit atılır.
YAĞ ASİDİ OKSİDASYONU
SIKI BİR ŞEKİLDE
DÜZENLENİR/DENETLENİR
1- Sitozolde oluşan açil-CoA’ların önünde,
ilerleyebilecekleri 2 temel seçenek/yol vardır: a) Mitokondride beta-oksidasyon, veya
b) Sitozolde triaçilgliserol veya fosfolipid sentezinde kullanılmak.
Seçilecek yol, uzun zincirli açil-CoA’ların mitokondriye taşınma hızına bağlıdır.
Dolayısıyla; sitozoldeki açil gruplarının
mitokondri matriksine taşınmasını sağlayan 3
basamaklı işlem, yağ asidi oksidasyonu için hız
kısıtlayıcıdır.
2- Sitozolde gerçekleşen asetil-CoA’dan uzun zincirli yağ
asidi biyosentezinde, oluşan ilk ara ürün malonil-CoA’dır. Malonil-CoA miktarı, diyetle alınan KH miktarı fazla
olduğunda (KH’lar triaçilgliserol sentezinde kullanılacaklarından) artar.
Malonil-CoA; karnitin açil transferaz I’i inhibe ederek, yağ asidi oksidasyonunun inhibe olmasını sağlar.
Beta oksidasyonda görev alan enzimlerden ikisi, enerjinin yeterli olduğunun işareti olan metabolitler tarafından düzenlenir/denetlenir:
3- [NADH] / [NAD+] oranının yüksek olması,
‘β-hidroksiaçil-CoA dehidrogenaz’ enziminin inhibe olmasına neden olur.
4- Asetil-CoA konsantrasyonunun yüksek olması, ‘açil-CoA
asetiltransferaz (tiyolaz)’ enziminin inhibe olmasına neden olur.
5- Yoğun kas kontraksiyonu ya da açlıkta, ATP
konsantrasyonundaki azalma ve AMP
konsantrasyonundaki artma, AMP’ce aktive edilen-Protein Kinaz’ı aktive eder. edilen-Protein kinaz, malonil-CoA sentezini katalizleyen asetil-CoA karboksilaz enzimini fosforile ederek inhibe eder, böylece malonil-CoA
konsantrasyonu azalır. Bu sayede karnitin açil
transferaz I enzimi üzerindeki inhibisyon ortadan kalkar
ve sitoplazmadan mitokondriye yağ asitlerinin girişi tekrar başlar.
• Transkripsiyon faktörleri lipid metabolizması için
gerekli olan proteinlerin sentezini başlatır
• Varolan enzimlerin aktivitelerini düzenleyen değişik hızlı (kısa süreli) düzenleyici mekanizmalara ilave olarak, transkripsiyonel düzenleme ile dakikalarla saatler arasında değişen (daha uzun) sürelerde, yağ asidi oksidasyonu enzimlerinin molekül sayısı
• Nükleer reseptörlerden PPAR ailesi, bir takım yağ asidine benzer ligandlara cevap olarak pek çok
metabolik işlemi etkileyen transkripsiyon faktörleridir. (Bunlar başlangıçta Peroksizom Proliferatör Aktivatör Proteinleri olarak biliniyorlardı fakat daha sonra, daha yaygın olarak fonksiyon gösterdikleri anlaşıldı).
• PPAR, kas, yağ dokusu ve karaciğerde yağ asidi
oksidasyonu için gerekli olan bir takım genleri aktive hale getirir; bunlar arasında yağ asidi taşıyıcısı,
karnitin açil transferazlar I ve II, kısa, orta, uzun ve
çok uzun açil zincirlerine ait açil KoA dehidrogenazlar ve diğer ilişkili enzimler bulunur.
• PPAR, bir hücre veya organizmanın (öğünler arasındaki açlık veya uzun süreli açlık gibi
durumlardaki) yağ katabolizması yoluyla enerji ihtiyacı arttığında tetiklenir.
• Düşük kan glukozuna cevap olarak salınan glukagon, cAMP ve transkripsiyon faktörü CREB üzerinden
• Yağ asidi oksidasyonu enzimlerinin ekspresyonunda önemli değişikliklerin görüldüğü bir diğer durum, kalpte fetalden neonatal metabolizmaya geçiştir.
• Fetusta temel yakıtlar glukoz ve laktat iken, neonatal kalbinde temel yakıt yağ asitleridir.
• Bu geçiş esnasında PPAR aktive olur ve yağ asidi metabolizması için gerekli olan genleri aktive eder.
• İstirahatte ve egzersiz esnasında yağ asidi
oksidasyonunun görüldüğü asıl bölge iskelet kasıdır. • Dayanıklılık idmanları kasta PPAR ekspresyonunu
arttırarak, kasta yağ asidi oksidasyonu enzimlerinin seviyesinin artmasını ve oksidatif kapasitenin
KETON CİSİMLERİ
• Karaciğer mitokondrisinde yağ asitlerinin yıkımı
sonucunda oluşan asetil-CoA’lar, sitrik asit döngüsüne girip enerji temini için metabolize edilebilecekleri gibi, keton cisimlerinin (asetoasetat, β-hidroksibütirat,
Sentezlenen keton cisimleri kan yoluyla karaciğer
dışındaki dokulara gönderilirler, burada (aseton hariç) asetil-CoA’ya çevrilirler ve sitrik asit döngüsünde
okside edilerek, dokuların enerji ihtiyacının karşılanmasında görev alırlar.
Keton cisimleri suda çözünür oldukları için dolaşıma verildiklerinde herhangi bir taşıyıcıya ihtiyaç
YAKIT OLARAK KETON CİSİMLERİ
Karaciğerde tiyoforaz enzimi bulunmaz, bu nedenle karaciğer keton cisimlerini metabolize edemez.
Mitokondrileri olmadığı için eritrositler de keton cisimlerini kullanamazlar.
Açlıkta beyin ve yağ dokusu enerji temini için yağ asitlerini kullanamazlar, fakat keton cisimlerini kullanabilirler.
• Açlıkta karaciğerde, adipoz dokudan gelen bol miktardaki yağ asidinin oksidasyonu sonucunda oluşan asetil-CoA’ların hepsi sitrik asit döngüsüne giremez.
• Sebebi asetil-CoA miktarının artmasıyla pirüvat dehidrogenaz enziminin inhibe olması ve pirüvat karboksilaz enziminin aktive olmasıdır.
• Böylece pirüvattan oluşan oksaloasetat’lar, sitrik asit döngüsünden çok glukoneogenez’de kullanılırlar.
• Bu durumda sitrik asit döngüsü (ara ürünlerinin glukoneogenezde kullanılması nedeniyle)
yavaşlayacağından, asetil-CoA’lar birikir ve bunlar da keton cisimleri sentezine yönlenirler.
• Sonuçta sentezlenen keton cisimlerinin miktarı, karaciğer dışı dokuların tüketebileceği miktarın üzerine çıkar.
• Sitrik asit döngüsünün yavaşlaması ve glukoneogenezin indüklenmesinde yağ asitlerinin oksidasyonu sonucunda artan NADH/NAD+ oranı da düzenleyici rol oynar.
• Asetil-CoA’ların keton cisimlerinin sentezinde kullanılması aynı zamanda CoA’ların serbest kalmasını sağlar.
• Böylece serbest kalan CoA’lar, artmış yağ asidi oksidasyonundaki ihtiyaç için kullanılırlar.
• Tedavi edilmeyen tip I diabetes mellitus’ta karaciğerde üretilen, kana ve oradan da idrara verilen keton
cisimlerinin miktarı çok yüksek seviyelere çıkabilir. • Keton cisimlerinin kanda görülmesine ketonemi,
idrarda görülmesine ketonüri ve bu tabloya ketozis adı verilir.
• Keton cisimleri asidik yapılardır ve kanda seviyeleri yükseldiği zaman asidoza (ketoasidoz) neden
olurlar.
• Ketoasidozdaki hastalar keton cisimlerinden uçucu özellikteki asetonu solunum yoluyla çıkardıkları için nefeslerinde karakteristik bir koku vardır.
Keton cisimlerinin kandaki normal seviyesi <3mg/dL ve idrarla normal atılma hızı ≤125 mg/24 saattir.
Diyabetik ketoasidozlu kimi hastalarda keton
cisimlerinin kandaki seviyelerinin normalin 30 katına, idrardaki seviyelerinin normalin 40 katına kadar
çıkması mümkündür.
Keton cisimlerinin kanda çok yüksek seviyelere çıkması koma ve ölüm nedeni olabilir.
YAĞ ASİDİ VE
TRİAÇİLGLİSEROL
BİYOSENTEZİ
Yağ Asidi Biyosentezi
• Yağ asidi sentezi insanda karaciğer başta olmak
üzere, böbrek, beyin, AC, meme bezi ve yağ
dokusu gibi bir çok dokuda oluşabilir.
• Biyosentez, diyetle alınan besinlerin vücudun
ihtiyacından fazla enerji içermesi durumunda
ortaya çıkar.
• Yağ asidi biyosentezi için gerekli olan karbonların kaynağı öncelikli olarak karbonhidratlardır,
• ancak alınan ihtiyaç fazlası proteinlerden elde edilen bazı aminoasitler de (asetil-CoA ve sitrik asit döngüsü ara ürünlerine parçalananlar) bu iş için kaynak teşkil edebilir.
• Biyosentez işleminde asetil-CoA’lardan elde edilen 2 karbonlu üniteler uç uca eklenerek 16 karbonlu
• Glikoliz sitoplazmada gerçekleşir ve son ürün olan pirüvat, mitokondriye girerek burada pirüvat dehidrogenaz enzimi aracılığıyla asetil-CoA’ya
veya pirüvat karboksilaz
enzimi aracılığıyla
oksaloasetat’a çevrilir (asetil-CoA
konsantrasyonu belirleyici).
• Yağ asidi biyosentezi sitoplazmada meydana geldiği için, sentezde kullanılan asetil-CoA’ların
mitokondriden sitoplazmaya taşınması gerekir. Ancak, asetil-CoA mitokondri zarını geçemez.
• Asetil-CoA’nın sitoplazmaya taşınması işlemi, mitokondride oksaloasetat ve asetil-CoA’nın
birleşmesiyle oluşan sitrat’ın sitoplazmaya geçmesi, orada sitrat liyaz enziminin yardımıyla oksaloasetat ve asetil-CoA’ya parçalanması yoluyla
gerçekleştirilir.
• Sitratın sitoplazmaya geçişi için mitokondrideki sitrat miktarının artmış olması gerekir.
• Mitokondride enerji seviyesinin yüksek olması
izositrat dehidrogenaz enziminin inhibe olmasına, dolayısıyla sitrat ve izositratın mitokondride
• Yağ asidi biyosentezinin başlayabilmesi için önce malonil-CoA’nın sentezlenmesi gerekir.
• Malonil-CoA, asetil-CoA karboksilaz enziminin
yardımıyla asetil-CoA’ya bir karboksil grubunun ilave edilmesi ile elde edilir.
• Bu reaksiyonun yürümesi için HCO3−, biyotin ve ATP’ye
ihtiyaç vardır.
• Moleküle ilave edilen karboksil grubu biyotine, biyotin ise enzime bağlı durumdadır
• Asetil-KoA karboksilaz
yapısında, allosterik bölgelerin yanı sıra;
biotin karboksilaz, biotin taşıyıcı protein transkarboksilazı
içeren alt üniteleri barındırır.
• Enzim önce ATP gerektiren bir
reaksiyonla biotini karboksile eder, sonra bu karboksil grubunu malonil-KoA oluşturmak üzere asetil-malonil-KoA’ya aktarır.
• Biotin vitamini enzime, biotin taşıyıcı
protein üzerindeki bir lizin amino asidine bağlanarak katılır.
• Asetil -Koa Karboksilaz
• Bu reaksiyon yağ asidi sentezinin hız sınırlayıcı basamağıdır.
• Sitrat, asetil-CoA karboksilaz enzimini allosterik olarak aktive eder.
• Bunu, inaktif dimerler şeklinde bulunan enzim
moleküllerinin polimerize olmasını sağlayarak yapar. • Enzim yağ asidi sentezinin son ürünü olan palmitat
• Enzim, enerji seviyesi yetersiz olduğunda, AMP-bağımlı protein kinaz tarafından fosforile edilerek
inhibe, enerji seviyesi yeterli olduğunda ise defosforile edilerek aktive edilir.
• Ayrıca, insülin/glukagon oranının yüksek olması asetil-CoA karboksilaz enziminin ve yağ asidi sentaz
• Yağ asidi sentezinin bundan sonraki kısmı ‘yağ asidi sentaz’ adı verilen bir multienzim kompleksi
aracılığıyla yürütülür.
• Yağ asidi sentaz enzimi birbirinin aynısı iki monomerden oluşan bir dimerdir.
• Enzimin yapısındaki monomerlerin her biri 7 ayrı enzim aktivitesine sahip 7 katalitik bölgeye ve ‘açil taşıyıcı protein’e (ATAP) sahiptir.
• ATAP’ın yapısında bir pantotenik asit türevi olan 4’-fosfopantetein bulunur
• ACP (açil taşımaktan
sorumludur ve 4’-fosfopantotein
şeklinde pantoteik asit içerir.)
• Yağ asidi sentezi yürürken, yağ asidi sentaz enzim
kompleksinin yapısındaki 7 enzim görev sıralarına
göre sırayla reaksiyonları katalizlerler. Enzimler
sırasıyla
1: asetil transaçilaz (AT),
2: malonil transaçilaz (MT),
3: ketoaçil sentaz (KS),
4: ketoaçil redüktaz (KR),
5: hidroksiaçil dehidrataz (HD),
6: enoyl redüktaz (ER),
• İlk olarak asetil-CoA’dan elde edilen bir asetat molekülü, ATAP’ın yapısındaki fosfopantetein’in
serbest ucunda bulunan tiyol (–SH) grubuna bağlanır (AT).
• Bundan sonra asetat molekülü ATAP’tan enzimdeki bir sistein bakiyesinin tiyol grubuna taşınır. Bu taşınma ile boşalan ATAP’ın tiyol grubuna malonil-CoA’dan elde edilen bir malonat molekülü bağlanır (MT).
• Bundan sonraki birleşme (kondensasyon)
reaksiyonunda, önce malonat molekülünden,
molekülün sentezi esnasında HCO3− molekülünden
eklenen CO2 ayrılır.
• Ayrılan CO2’nin yerine sistein bakiyesine bağlı halde
duran asetil grubu taşınır. Böylece ATAP’a bağlı halde 4 karbonlu beta-ketoaçil grubu sentezlenir (KS).
Büyüyen açil zincirine iki karbonun ilavesi;
Bundan sonra molekülde sırasıyla
indirgenme (KR), dehidrasyon (HD) ve
indirgenme (ER) reaksiyonları gerçekleşir ve
4 karbonlu doymuş bir açil grubu
sentezlenmiş olur.
Birleşme reaksiyonundan sonraki ilk
indirgenme reaksiyonunda 3 numaralı
Sonraki dehidrasyon reaksiyonunda
molekülden bir H
2O molekülü ayrılarak, 2 ve
3 nolu karbonlar arasında bir çift bağ
meydana gelir.
Bundan sonra meydana gelen ikinci
indirgenme reaksiyonunda ise 2 ve 3 nolu
karbonlar arasındaki çift bağ doyurulur.
İndirgenme reaksiyonlarında hidrojen
Büyüyen açil zincirine iki karbonun ilavesi;
Bundan sonra, önce 4 karbonlu doymuş açil
grubu (bütiril), bağlı olduğu ATAP’ın tiyol
grubundan sistein bakiyesinin tiyol grubuna
taşınır ve boşalan ATAP’a yeni bir malonat
molekülü bağlanır.
Sonra sırasıyla; birleşme, indirgenme,
dehidrasyon ve indirgenme reaksiyonları
gerçekleşir. Bu defa ATAP’a bağlı halde
oluşan yapı 6 karbonlu doymuş açil
Aynı işlemlerin 5 tur daha gerçekleşmesi
sonucunda ATAP’a bağlı halde 16 karbonlu
doymuş açil grubu oluşur.
Açil grubu 16 karbon uzunluğuna ulaşınca,
molekül ile ATAP arasındaki tiyoester bağı
kırılır ve
palmitat
serbest kalır (TE).
• Sitoplazmada sentezlenen yağ asitlerinin hemen
mitokondride beta-oksidasyona girerek yıkılması, yağ asidi sentezi için yapımı artan malonil-CoA tarafından engellenir.
• Malonil-CoA bu görevi, karnitin açil transferaz I
enzimini inhibe ederek yağ asitlerinin mitokondriye girişini engellemek suretiyle yerine getirir
Yağ asidi sentezi döngüsünde 2. aşamanın başlangıcı
Sentez sırasında ATP hidrolizinden sağlanan enerjinin yanı sıra
• Yağ asidi biyosentezinde kullanılan NADPH’ların 2 kaynağı vardır:
• Bunlardan birincisi pentoz fosfat yolu (heksozmonofosfat şantı)’dur. Bu yola giren her glukoz molekülü için 2 tane NADPH üretilir.
• Kaynakların diğeri ise sitoplazmada malatdan piruvatın
sentezlendiği, malik enzim tarafından katalizlenen
dekarboksilasyon reaksiyonudur. Bu reaksiyon esnasında bir tane NADPH üretilir
Yağ Asidi Zincirlerinin Uzatılması
• Onaltı karbonlu ve tamamı doymuş bağlardan oluşan palmitat’tan, endoplazmik retikulum ve mitokondride gerçekleştirilen uzatma reaksiyonları ile daha uzun
zincirli yağ asitleri sentezlenebilir.
• KoA bağlanarak aktif hale getirilen yağ asitlerine her seferinde malonil-KoA’dan elde edilen 2 karbonlu üniteler ilave edilerek zincir uzatılır.
• Uzatma reaksiyonlarını katalizleyen enzim sistemi farklı olmasına ve bu reaksiyonlarda yağ asidi ATAP yerine KoA’ya bağlı olmasına rağmen, zincire 2
karbonlu ünitelerin ilave edilmesi aynen yağ asidi biyosentezinde olduğu gibi gerçekleşir.
• Zincir uzatma işlemi genelde 16 karbonlu
palmitattan, 18 karbonlu stearat elde etmek için kullanılmaktadır, ancak daha uzun zincirli (22-24 karbonlu) yağ asitleri de sentezlenebilmektedir (örneğin beyinde).
Yağ Asitlerine Doymamış Bağların İlave
Edilmesi
• Hücrelerin endoplazmik retikulumunda, yağ
asitlerine cis konfigürasyonunda çift bağlar ilave
edilebilmektedir. Bu işlem en çok palmitik asitten
(16:0), palmitoleik asit (16:1Δ
9) ve stearik asitten
(18:0), oleik asit (18:1Δ
9) elde edilmesi şeklinde
gerçekleşir.
• Reaksiyon yağ asidi desaturaz adı verilen karma
fonksiyonlu oksidazlar ailesine ait enzimin katalizi
ile gerçekleşir ve sitokrom b
5, NADH ve O
2’ye
• İnsanda 4, 5, 6 ve yukarıdaki örneklerde verildiği gibi 9. pozisyona doymamış bağ ilavesi yapabilen desaturazlar vardır, ancak 10’uncu karbon ile omega karbonu
arasına doymamış bağ ilavesi yapabilen enzimler bulunmaz.
• Bu nedenle, 10’uncu karbonla omega karbonu arasında doymamış bağ bulunduran veya bunların
sentezlenmesine elverişli olan yağ asitlerini diyetle dışarıdan almak gerekir.
• Vücutta sentezini yapamadığımız ve dışarıdan diyetle almamız gereken (esansiyel) yağ asitleri;
• linoleik asit (18:2Δ9,12) ve
• Bu iki esansiyel yağ asidinin diyette yeterince
bulunması durumunda, vücudun ihtiyacı olan diğer yağ asitleri bunlarda yapılacak uzatma ve/veya doymamış bağ ilavesi reaksiyonları ile sentezlenebilir.
• Örneğin, eikosanoidlerin sentezinde önemli bir öncü madde olan araşidonik asit (20:4Δ5,8,11,14) linoleik
Triaçilgliserollerin Biyosentezi
• Karaciğerde ve yağ dokusunda (ayrıca meme dokusu ve barsak mukoza hücrelerinde)
gerçekleşen triaçilgliserol sentezinin yapılabilmesi için ortamda gliserol 3-fosfat ve yağ asitleri nin
• Gliserol 3-fosfat iki farklı yolla elde
edilebilir:
• Bunlardan birincisi hem karaciğer, hem de yağ dokusunda gerçekleşen bir reaksiyondur
• Diğer reaksiyon ise yalnızca karaciğere özgüdür
• Yağ dokusu glukozu insülin varlığında (toklukta) hücre içine alabilir, dolayısıyla kan glukoz
seviyesinin düşük olduğu durumlarda yağ dokusunda triaçilgliserol sentezi yapılamaz.
• Triaçilgliserol sentezi için yağ asitlerinin de açil-KoA sentetaz enzimi yardımıyla, KoA bağlanarak aktive edilmiş olması gerekir.
• Bundan sonra KoA bağlanarak aktive edilmiş 2 yağ asidi (açil KoA), gliserol fosfatın 1. ve 2. karbonlarına açil transferaz enziminin yardımıyla peş peşe bağlanır. • Elde edilen ürün fosfatidik asittir.
• Bundan sonra molekülden fosfatın uzaklaştırılması ve yerine üçüncü bir yağ asidinin bağlanmasıyla triaçilgliserol sentezlenmiş olur.
• İnsülin karbonhidratların triaçilgliserollere çevrilmesini uyarır.
• Diabetes mellituslu hastalarda insülin yetersizliği
olduğundan karbonhidratlardan ve proteinlerden yağ asidi ve triaçilgliserol sentezi yapamazlar.
• Tedavi edilmemiş (tip 1) diabetli hastalarda yağ asitlerinin aşırı yıkımı nedeniyle hastalar kilo kaybeder.
• Lipoliz (yağ dokusunda triaçilgliserollerin yağ
asitleri ve gliserole parçalanması) nedeniyle açığa
çıkan yağ asitlerinin yaklaşık %75’i tekrar
reesterifiye edilerek triaçilgliserol sentezinde
kullanılır.
• Bu işlem lipoliz sonucunda açığa çıkan yağ
asitlerinin içinde bulunduğu yağ hücresinden kana
verilmeden tekrar esterleştirilmesi şeklinde
olabileceği gibi (yaklaşık %60’ı), kana verildikten
sonra dokular tarafından kullanılmadan karaciğere
gelenlerin burada triaçilgliserol sentezinde
• Lipoliz sonucu açığa çıkan yağ asitlerinin (yaklaşık %75’inin) tekrar esterleştirilerek triaçilgliserol
sentezinde kullanılmaları açlık durumunda bile devam eder.
• Açlıkta yağ hücrelerinde glikoliz olmayacağından
DHAF’tan gliserol 3-fosfat sentezi de olamayacaktır. • Lipoliz sonucu açığa çıkan gliserol de yağ dokusunda
gliserol kinaz enzimi olmadığından triaçilgliserol sentezinde kullanılamaz.
• Bu durumda yağ dokusunda gliserol 3-fosfat sentezi
gliseroneogenez aracılığıyla sağlanır.
• Bu yol piruvattan gliserol 3-fosfatın sentezlendiği,
Fosfolipid Metabolizması
• Eritrositlerin dışındaki bütün hücrelerde fosfolipid sentezi yapılır. Sentez hücrelerin düz endoplazmik retikulumunda gerçekleşir.
Gliserofosfolipidlerin Sentezi
• Gliserofosfolipidlerin sentezinde de triaçilgliserollerin sentezinde olduğu gibi önce fosfatidik asit sentezlenir. • Bundan sonra gliserofosfolipidlerin sentezi için 2
mekanizma kullanılır.
• Bunlardan birincisinde, fosfatidik asitte bulunan fosfat grubu bir fosfataz yardımıyla uzaklaştırılarak,
• Gliserofosfolipidlerin sentezlendiği ikinci
mekanizmada ise, fosfatidik asit önce CTP ile
• Eter lipidleri, bir glikoliz ara ürünü olan
dihidroksiasetonfosfat (DHAF)’tan peroksizomlarda sentezlenirler.
• Plazmalojen’in sentezinde önce, DHAF’ın 1 nolu karbonuna bir yağ asidi bağlanır.
• Sonra, bir yağ asidinin indirgenmesiyle oluşan alkol, 1 nolu karbona bağlı olan yağ asidi ile yer değiştirir ve böylece eter bağı oluşur.
• Bundan sonra, DHAF’ın ikinci karbonuna (keton grubu indirgendikten sonra) bir yağ asidi bağlanır ve üçüncü karbonuna bağlı fosfat grubu uzaklaştırılır.
• Daha sonra, fosfatidiletanolamin veya fosfatidilkolin sentezindekine benzer şekilde üçüncü karbona
etanolamin veya kolin bağlanır.
• Son olarak, 1 nolu karbona eter bağıyla bağlı olan
grubun 1 ve 2 nolu karbonları arasına bir çift bağ ilave edilir.
• Yapısında etanolamin bulunduran plazmalojenler daha çok sinir dokusunda, kolin bulunduranlar ise ağırlıklı olarak kalp dokusunda bulunurlar.
Sfingofosfolipidlerin (sfingomyelinlerin) Sentezi
• Sfingomyelin sentezi için önce seramid (sfingozin + yağ
asidi)’in sentezlenmesi gerekir.
• Bunun için önce, palmitoyl-KoA serin aminoasidi ile
birleşir.
• Birleşme esnasında KoA ve serin’e ait karboksil grubu
ayrılır, reaksiyon için piridoksal fosfat gereklidir.
• Bundan sonra, koenzim olarak NADPH’ın katıldığı bir
reaksiyonla sfinganin sentezlenir ve sonra sfinganin’e
amino grubu üzerinden bir yağ asidi bağlanır.
• Son olarak FAD’nin katıldığı bir reaksiyonla moleküle bir çift bağın ilavesi ile seramid elde edilir.
• Bundan sonra seramid fosfatidilkolin ile reaksiyona girer ve moleküle fosforilkolin bağlanır, böylece
sfingomyelin sentezlenir.
• Sfingomiyelin, sinir hücrelerinin zarlarında (miyelin tabakada) bulunur.
Sfingofosfolipidlerin (sfingomyelinlerin)
Parçalanması
Niemann-Pick Hastalığı
• Otozomal resesif karakterli bir hastalıktır.
• Sfingomiyelinaz enzimi yetersizliği nedeniyle sfingomiyelinler parçalanamaz ve birikir.
• A ve B olmak üzere iki formu vardır.
• A formunda enzim aktivitesi normalde olması
gerekenin %1’inden daha azdır ve B formuna göre daha ağır seyreder.
• Parçalanamayan sfingomiyelinlerin birikmesi
nedeniyle karaciğer ve dalakta aşırı büyüme, merkezi sinir sisteminde hızlı ilerleyen nörodejenerasyon ve erken çocukluk döneminde ölüm görülür.
• B formunda enzim aktivitesi A’ya göre daha yüksektir, merkezi sinir sisteminde çok az (ya da hiç) hasar
• Ancak, karaciğer, dalak, kemik iliği gibi dokularda sfingomiyelin birikmesi söz konusudur.
• B formu görülen hastalar erişkin yaşa kadar gelebilirler.
• Hastalığın her iki formu da Aşkenazi Yahudileri’nde genel topluma göre daha büyük sıklıkta görülür.
Glikolipidlerin Sentezi
• Glikolipidlerin sentezi için de sfingomyelinlerde
olduğu gibi önce seramid’in sentezlenmesi gerekir.
• Seramid sentezlendikten sonra, seramid’in yapısında
bulunan sfingozin’in 1 nolu karbonuna bir ya da daha
fazla monosakkarit ünite bağlanır.
• Glikolipidlerin sentezi golgi kompleksinde gerçekleşir.
• Monosakkarid ünitelerin bağlanması glikozil
Glikolipidlerin Parçalanması
• Glikolipidler endositozla hücre içine alınırlar ve endositoz vezikülleri lizozomlarla birleşirler.
• Glikolipidlerin parçalanması için gereken bütün enzimler lizozomlarda bulunur.
• Molekülü oluşturan birimler, ilgili bağa ait özel enzim tarafından sırasıyla, moleküle en son bağlanan
gruptan başlanarak hidrolitik olarak molekülden koparılırlar.
• Glikolipidlerin parçalanmasında görevli olan lizozomal enzimlerden herhangi birinin eksikliği ya da
yetersizliği, o enzimin katalizlediği reaksiyonun substratının lizozomlarda birikmesine neden olur.
• Enzim eksikliği veya yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan bu lipid depo hastalıklarına sfingolipidozlar adı verilir.
• Çoğu, çocukluk döneminde ölümle sonuçlanan ilerleyici karakterde hastalıklardır.
• Fabry hastalığı (X’e bağlı) dışındaki sfingolipidozların hepsi otozomal resesif geçiş gösterir.