• Sonuç bulunamadı

Rusya’nın asya-Pasifik stRatejisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rusya’nın asya-Pasifik stRatejisi"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 Haziran 2011 - 1 Temmuz 2011,Sayı:03

Doğu’ya yönelmek

Rusya’nın asya-Pasifik stRatejisi

Dünyanın kalkınmasının asya-Pasifik bölgesine kayması, on yıllık kısa bir sürenin genel eğilimi haline geldi. asya-Pasifik, dünya medeniyetinin motoruna dönüştü; yani avrupa’nın son beş yüz yıldır oynadığı rolü üstlendi. tüm bunların nedeni ise, bölgenin ekonomik olarak iyiye gidişatı ve avro-atlantik küreselleşme fikrinin yaşadığı aşikar olan kriz. Gelenekselciliğe ve etik değerlere sırtını dayayan asya ülkeleri, pratikte, çok-kutuplu dünya düzeni kavramını hayata geçiriyorlar. asya-Pasifik bölgesi dünyanın toplam üretimin büyük kısmını sağlıyor. Bölge, dünyanın en büyük ekonomilerine amerika,

Çin ve japonya ev sahipliği yapıyor ve bu üç büyük ekonomiye yakın zamanda onlardan daha büyük iki ekonomik dev de katılacak:Hindistan ve Rusya federasyonu.

G-20’nin neredeyse yarısı, asya-Pasifik ülkelerinden oluşuyor.

Fyodor Lukyanov

CSCAP / Asya-Pasifik Güvenlik İşbirliği Konseyi Rusya Ulusal Komitesi

Yazının Devamı 16. Sayfada

19

90’lı yılların sonunda, Çinli politi- kacılar gayriresmi olarak ortaya şu stratejiyi atmışlardı: “Sırtını kuzey’e daya; Batı’yı istikrarlaştır; ve Güney’e in.” Rus- ya ise, önümüzdeki on yıl için jeopolitik yöneli- mini şu şekilde formüle edebilir: “Batı’ya dayan, Güney’i istikrarlaştır; ve Doğu’ya git. Batı, ile- ri teknoloji ve yüksek kalite yatırımların öncelik- li kaynağıdır; Güney ise ülkenin güvenliği önün- deki başlıca tehditleri barındırır; Doğu, enerji kay- nakları, hammaddeler ve teknolojiler için pazar su- narken, ikili ve uluslararası işbirliği için yeni alan- lar yaratır.

21.yüzyılın gereklilikleri, salt bir avrupa veya salt bir avrasya ülkesi değil, bizzat bir avro-Pasifik ülkesi olarak Rusya’ya dair yeni bir bakış açısı sağlı- yor. Bu durum ise, moskova’nın kıtada stratejik gi-

rişimlerde bulunmasını ve avrupa entegrasyon de- neyiminin yararlarından faydalanmasını gerektiri- yor. Tüm bunlar, ilk aşamada gerçekleşecek ekono- mik girişimlerdir.

Doğu’ya Gitmenin yararları

Dünyanın kalkınmasının asya-Pasifik bölgesine kayması, on yıllık kısa bir sürenin genel eğilimi ha- line geldi. asya-Pasifik, dünya medeniyetinin mo- toruna dönüştü; yani avrupa’nın son beş yüz yıldır oynadığı rolü üstlendi. Tüm bunların nedeni ise, bölgenin ekonomik olarak iyiye gidişatı ve avro- atlantik küreselleşme fikrinin yaşadığı aşikar olan kriz. Gelenekselciliğe ve etik değerlere sırtını daya- yan asya ülkeleri, pratikte, çok kutuplu dünya dü- zeni kavramını hayata geçiriyorlar.

asya-Pasifik bölgesi (kuzey amerika da dahil), dünyanın toplam üretimin büyük kısmını sağlıyor.

Bölge, dünyanın en büyük ekonomilerine ameri- ka, Çin ve Japonya ev sahipliği yapıyor ve bu üç büyük ekonomiye yakın zamanda onlardan daha büyük iki ekonomik dev de katılacak: Hindistan ve Rusya Federasyonu. G-20’nin neredeyse yarı- sı, asya-Pasifik ülkelerinden oluşuyorlar: avustral- ya, kanada, Çin, Hindistan, endonezya, Japonya, Rusya, Güney kore, aBD ve meksika.

asya-Pasifik bölgesi, en büyük jeopolitik mer- kezlere de ev sahipliği yapıyor ve bunların başında da aBD geliyor. aBD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bölgenin başat gücü olmayı sürdürüyor.

aBD’nin asya-Pasifik ülkeleriyle bu zamana dek sürdürdüğü ticari ve ekonomik ilişkiler, onun av- rupa ile olan bağlarının ötesine geçti.

Bir milyarın üzerinde nüfusuyla Çin ise, haklı olarak, dünyanın ikinci süper gücü olma rolüne ta- lip. Hindistan, bölgedeki tüm süreçlerin aktif bir katılımcısı ve giderek artan önemde bir küresel ve bölgesel oyunculuğa soyunuyor. Diğer asya-Pasifik ülkeleri arasında ise endonezya (dünyanın en bü- yük İslam ülkesi) ile güney yarımkürede en yüksek kalkınma rakamlarını yakalayan avustralya ve yeni Zelanda bulunuyor. küreselleşme, ekonomik karşı- lıklı bağımlılığı ve çıkarların birbiriyle iç içe geçme sü- recini güçlendiriyor, ki bu da bölgesel istikrar açısın- dan önemli bir etmen. aynı zamanda, bölge ekono- mik açıdan heterojen ve parçalı bir görünüm sergi- liyor.

asya-Pasifik’in asya kısmı, bir politik moderni- zasyon modelini yürütmek amacıyla dünyada ki- lit önem taşıyan bir deney alanı. oradan bakıldı- ğında, politik modernizasyon, Batılılaşma olarak değil, demokratik hükümet şekilleriyle yerli siya- si kültürün bir sentezine dayanan özel bir kalkın- ma şekli olarak görülüyor. Bölge, bu yoldan ilerle- yerek, son derece etkileyici bir ekonomik büyüme yakaladı. Bu model, öncelikli olarak, ekonomik li- beralizm için ekonomik bir temel tesisi ve yasal bir altyapı çalışmasıyla simgeleniyor. anayasa hukuku- nun normları aşamalı şekilde uygulanıyor ve top- lumun siyasi değişiklikleri “hazmetme” yeteneği- ne bağlı olarak demokrasi üzerinde bir terzi eda- sıyla “ölçü alınıyor”. Bu modeli uygularken, eko- nomik refahı yakalayan tüm Doğu asya ülkeleri, farklı şekiller ve tempolarda hareket ettiler; ancak temel parametreler hep aynı kaldı.

Her ne kadar kapasitesinin pek farkında olma- sa da, Rusya Federasyonu da bir asya-Pasifik ül- kesidir. Üstesinden gelinmesi zor olan temel en- gel ise; Rusların ve özellikle de Rusya’nın siyasi ve ekonomik elitlerinin asya’ya karşı kibirli yaklaşı- mıdır; burayı dünyanın ikincil sıradaki bir bölge- si olarak görüyorlar. Rusya’nın uzak Doğusu’nda yaşayan insanların şikayeti de, bu tür bir manzara dolayısıyla, doğu bölgelerinin rütbesinin “anavata- na hammadde sağlayan bir uzantı” ve “yabancı ve düşman asya’da askeri-siyasi bir ileri karakol mev- kii” derecesine indirilmesi oluyor. Bölgedeki diğer ülkeler ise, çoğu zaman, Rusya’ya bir asya-Pasifik ülkesi olarak bakmazlar; çünkü buranın demogra- fisi, ekonomisi ve politikası, büyük ölçüde avrupa örneğinin izinden gidiyor.

Bölgenin dünya politikasındaki rolünün artaca- ğını ve Rus devletinin küresel oyuncu olma kaderi- nin, giderek artan şekilde bu ülkenin asya toprak- larının yeni küresel ekonomik düzen içindeki yeri tarafından belirleneceğini öngören moskova, bu durumu değiştirmeye çalışmıştı. asya-Pasifik’e ek- lemlenme yolundaki ilk girişim, 19.yüzyıl ortasın- da, ikincisi ise 20.yüzyıl sonunda yapılmıştı. Her iki girişimin ardındaki itici güç ise, bu toprakları İngiltere, Fransa ve daha sonraları Japonya’ya kap- tırma korkusuydu. Üçüncü girişim, 1930’lu yıl- larda; dördüncüsü ise şimdilerde yapıldı. Bunun- la birlikte, her ne kadar artsa da Rusya’nın rolü ha- len marjinal düzeyde.

2 4

Dünya ambalaj Örgütü Başkan Yardımcısı doğan ErBErk İsTanBUL

aYdın ÜnİVErsİTEsİ’ndE konFErans VErdİ

Haber Merkezi

aBd İLE TÜrkİYE arasında EğİTİmdE İşBİrLİğİ

İstanbul A.A.

9

İThaL hammaddE VE PETroLE BağımLı JaPonYa şİmdİ nE YaPacak?

Turquie Diplomatique

12

İaÜ

İLETİşİm ÖdÜLLErİ 7. kEz

sahİPLErİnİ BULdU!

Haber Merkezi

14

nÜkLEEr FİzİkçİdEn BaşBakan’a:

“nÜkLEEr PLanınızı rEFErandUma GÖTÜrÜn”

İstanbul A.A.

İstanbul Aydın Üniversitesi İstanbul Aydın Üniversitesi

(2)

Haziran 2011-Temmuz 2011

02

WPO-Dünya amBalaj ÖRGütü Başkan yaRDımcısı,

asD-amBalaj sanayicileRi DeRneği Genel sekReteRi DOğan eRBeRk

İSTanBul ayDIn ÜnİveRSİTeSİ’nDe konFeRanS veRDİ

istanbul aydın üniversitesi anadolu Bil meslek yüksekokulu Basım ve yayım teknolojilileri Programı  ve ambalaj sanayicileri Derneği işbirliğinde

“amBalaj” konferansı düzenlendi. Basım ve yayım teknolojileri Program Başkanı Öğr. Gör. Özgül yaman; bölümde eğitim alan öğrencilerin vizyonlarını geliştirmek ve çağdaş dünyayı takip etmelerini sağlamak amacıyla bu konferansı hazırladı.

Haber Merkezi

W

Po-Dünya ambalaj örgütü Başkan yardımcısı / aSD-ambalaj Sanayicile- ri Derneği Genel Sekreteri Sayın Do- ğan eRBeRk tarafından verilen konferans yoğun ilgi gördü. Programda; ekonomik yaşamda ambala- jın yeri, ambalaj Çeşitleri ve Biçimleri, İşaretlemeler, ambalajdan Beklenenler / eğilimler / İnovasyon ör- nekleri, Türkiye’de ve Dünya’da ambalaj Sektörü ne- rede? ambalaj Sanayicileri Derneği kimdir ne yapar?

gibi konulara değinilirken, öğrencilere 7.amblaj Ta- sarım yarışması hakkında bilgi verildi. ambalaj tarihi ve teknik gelişmeler hakkında film gösterisi ile prog- ram son buldu. yaklaşık 250 kişinin katıldığı konfe- ransta İstanbul aydın Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerine; İstanbul Teknik Üniversitesi, Gelişim meslek yüksekokulu, oktay Duran matbaa meslek lisesi öğrencileri, öğretim görevlileri ve sektör temsil- cileri eşlik ettiler. İaÜ Rektörü Prof.Dr.mehmet Salih Çelİkkale’nin Sayın Doğan eRBeRk’e teşekkür plaketi vermesi ile program son buldu.

Dünya ambalaj örgütü Başkan yardımcısı olan ve ambalaj Sanayiciler Derneği Genel Sekreteri Sn. Doğan eRBeRk öğrencilere ambalaj Sanayi- ciler Derneğinin yarışması hakkında da bilgi verdi.

ambalaj Sanayiciler Derneğinin her sene düzen- lendiği ve geleneksel hale getirdiği ambalaj Tasarı- mı ulusal öğrenci yarışmasının bu sene 7.sini dü- zenlemektedir. konferansta yarışma ile ilgili şart- name ve tarihler, formlarla ve broşürlerle duyu- ruldu.

endüstriyel Ürünler Tasarımında tasarımcıların tasarladıkları ürünleri ambalajı ile birlikte düşün- meleri yönündeki görüşlerin yenilenmesi sağlandı.

Çünkü her ürün, ister endüstriyel ister tarım- sal bir çabanın sonucu ortaya çıkmaktadır. mut- laka üretildiği mekândan daha uzak mesafelere ta- şınmak, orada depolanarak saklanmak ve muhte- mel alıcılarına sunulmak zorundadır. aksi takdirde

bahçede ya da balkonda yetiştirilen ya da hobi oda- larında üretilen ürünlerden hiçbir farkı kalmamakta- dır. Bu işlerin yapılabilmesi için üretilen ürünün ister endüstriyel isterse tarımsal olsun bir kabuk gibi ken- di doğal ya da yapısal koruyucusu olsa dahi mutla- ka bir ambalaja gereksinimi olacağı yadsınılamayacak bir olgudur. ambalaj Sanayiciler Derneği, bu neden- le ambalaj kavramının ve yapısının özellikle endüst- riyel ürün tasarımı yapanlarca bilinmesi gerektiğini düşünmektedir ve özellikle bu konuda eğitim yapan akademik kuruluşlarla işbirliği içinde bilgileri paylaş- maktadır. Sn.eRBeRk öğrencilere yarışma koşulları- nı anlattı. Geleceğin genç tasarımcıları, yarışma ile il- gili birçok soru sorarak kafalarındaki bilgileri netleş- tirdiler. Sn. eRBeRk öğrencilerin bu denli ilgili ol- malarına mutlu olduğunu belirterek ambalaj sektö- ründe yeni devrimlerin yeni öğrencilerle gerçekleşe- ceğini belirtti.

Beijing-Dünya Ambalaj Konferansı:

Keith Pearson WPO Başkanı, Çin Ambalaj Endüstrisi Federasyonu Başkanı Bay Shanchuan, WPo Başkan yardımcısı Doğan eRBeRk

İAÜ Rektörü Prof.Dr.Mehmet Salih ÇELİKKALE, Sayın Doğan ERBERK’e teşekkür plaketi verirken.

1 Haziran - 1 Temmuz 2011, Sayı 03

20

’ler Grubu Dönem Başkanı

Fransa’nın Cumhurbaşkanı nicolas Sarkozy’ye danışmanlık yapan Cam- dessus döviz piyasalarında aşırı dalgalanmaların ol- duğunu, çoğu zaman para kurlarının ekonomik re- aliteleri yansıtmadığını ve bu nedenle de dünya pa- ralarının yeni bir sabit çıpaya ihtiyacı olduğunu be- lirtiyor.

new Hampshire mucizesi

2. Dünya Savaşı’nın ardından dünya ekonomisi- nin yeniden şekillendirildiği yılları hatırlayan ikti- satçılar nostaljik bir şekilde iç geçirmeden edemi- yorlar. o yıllarda dünyanın düzeni vardı. Sabit dö- viz kurları, düşük faizler ve bütün dünyada rezerv para birimi ve ödeme aracı olarak kabul görmüş amerikan doları vardı.

Bu nasıl olmuştu? 1944 yılında aBD, savaşın yerle bir ettiği dünya ekonomisini ayağa kaldırmak üzere, almanya ve Japonya ile savaşan bütün dev- letleri new Hampshire eyaletindeki Bretton Wo- ods kasabasına davet etmişti.

uluslararası yeniden imar ve kalkınma bankası, kısa adıyla Dünya Bankası ile uluslararası Para Fonu bu buluşmada kurulmuştu. Dünya Bankası, avru- pa ile, asya, afrika ve latin amerika’daki gelişme ha- lindeki ülkelerin yeniden imarıyla görevlendirilmişti.

Para Fonu ise, ekonomik yetersizliklerin baskısı altın- daki milli paraları istikrara kavuşturacaktı.

Dolar Dünya Parasıydı

Bretton Woods’un en önemli sonucu ise, savaş sonrası dünya ekonomik sistemine altın ve ame- rikan dolarının baz alınacak olmasıydı. aBD dün- ya altın rezervinin üçte ikisine sahip olduğundan amerikan dolarının rezerv para birimi olması ka- çınılmazdı. Böylece aBD savaştan sonra siyasi ve askeri olduğu kadar ekonomik bakımdan da dün- ya liderliğine yükselmişti. viyana’daki ekonomik araştırmalar enstitüsü’nden Stephan Schulmeister o yılları biraz arar gibi konuşuyor:

“1950 ve 60’lı yılların reel kapitalizmi ekonomi- nin motoru olmuştu. kâr gayesi sistematik şekil- de reel ekonomiyle ilgili faaliyetlere odaklandırıl- mıştı. Döviz kurları sabit, faizler de düşüktü. Bor- salar adeta uykudaydı. Hammadde fiyatları istik- rarlıydı. Böyle bir ortamda finans piyasasında spe- külasyon yapıp zengin olmak mümkün değildi. Bu şartlar altında kâr güdüsü mecburen reel ekonomi- ye yöneliyordu. Bunun sonucunda ekonomik mu- cize yaratılmış, tam istihdam sağlanmış ve kamu borçları azalırken, sosyal devleti büyütmek müm- kün olmuştu.”

savaşla Gelen Bozulma

Zamanın aBD başkanı lyndon B. Johnson, vietnam’da köşeye sıkışan Fransız işgal gücüne yar- dım etmeye kalkışınca işler bozuldu. Savaş çok pa- halıya geldi. aBD’nin altın rezervi dolar tahville- rini karşılayamaz duruma geldi. Sabit kur sistemi sallanmaya başladı. Fransa ve diğer devletler elle- rindeki doları altına çevirmek isteyince Başkan Richard nixon dolar-altın paritesini kaldırdı. İk- tisat profesörü Schulmeister 1971’den sonra sade- ce döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmadığını ama aynı zamanda ekonomik rejimin de değiştiği- ni anlatıyor. Schulmeister, şunları kaydediyor:

Yazının Devamı 14. Sayfada

PaRa sistemi yeni aRayışı

İstanbul aydın Üniversitesi anadolu Bİl meslek yüksekokulu Basım ve yayım Teknolojilileri Programı  ve ambalaj Sanayicileri Derneği işbirliğinde “amBa- laJ” konferansı düzenlendi. Basım ve yayım Teknolo- jileri Program Başkanı öğr. Gör. özgül yaman; bö- lümde eğitim alan öğrencilerin vizyonlarını geliştirmek ve çağdaş dünyayı takip etmelerini sağlamak amacı ile bu konferansı hazırladı.

(3)

Haziran 2011 - Temmuz 2011 03

eneRJİ GÜvenlİğİ:

ORta aVRuPa ülkeleRinin eneRji stRatejisi Ve aB

Orta avrupa ülkeleri açısından enerji güvenliği; önemli ekonomik ve jeopolitik sonuçlar barındıran, ancak yüksek etki ve manivela gücü bulunan bir konu olarak nitelendirilebilir. Bölge ülkeleri arasında ve aB’nin enerji-iklim hedefleriyle uyumlu bir eşgüdümlü politika oluşturan bölgesel bir yaklaşım, bu etkiyi doğurmak üzere başvurulacak en etkin yol olacaktır. münferit Orta avrupa ülkelerinin kendilerine has özellikleri gereği, bölgesel düzeydeki sürdürülebilir enerji güvenliğinin sağlanmasının yegane koşulu; Orta avrupa ülkelerinin işbirliğinde bulunmaları ve entegre bir enerji

piyasası geliştirmeleridir. Birleşik bir Orta avrupa politikası, bölgenin rekabet gücünü artıracaktır ve daha güçlü ve dirençli bir piyasa kurulması yoluyla tedarik güvenliğini iyileştirecektir.

Franklin D. Kramer, John R. Lyman, Mihaela C. Carstei*

e

nerji güvenliği, örnek nitelikte jeopoli- tik meseleleri bünyesinde barındırır. orta asya’da, enerji güvenliğini tesis etmek, Rusya ile Soğuk Savaş’tan miras kalmış sorunla- rı çözmeye ve dengeli ekonomik kalkınma, ener- ji çeşitliliği ve iklim değişikliği dahil olmak üzere 21.yüzyıl’ın gündem maddelerine adapte olmaya çalışan bir kıta açısından kritik önem teşkil ede- bilir.

Gerek aB’nin gerekse Batı avrupa ülkelerinin ulusal desteğini kullanan, Birleşmiş milletler’in teknik desteğiyle güç bulan orta avrupa, enerji güvenliği sorunlarını çözmesine ve kıtanın jeopo- litiğini yeniden şekillendirmesine yardımcı olacak beş temel adımı atabilir: Bu adımlar şu şekilde sıra- lanabilir: “Resmi düzeyde bir bölgesel işbirliği me- kanizması yaratmak; Bölgesel doğalgaz piyasaları- nı ve altyapıyı dönüştürmek; Bölgedeki enerjinin gizli kaynağı olarak enerji etkinliğini artırmak; al- ternatif kömür teknolojileri geliştirmek.”

Bu tür eylemler, sadece enerji güvenliği için de- ğil, özgür, bütün ve etkin bir avrupa inşasının sü- rekliliği için de dönüştürücü bir dizi eylemi içere- bilir.

Bölgesel işbirliği Gereği

orta asya ülkelerinden hiçbiri, kendi başına bir enerji piyasası olarak kabul edilecek denli geniş de- ğildir; ancak bölgesel işbirliği de yeni yeni başla- mıştır ve bu zamana değin, pratik düzeydense söy- lemsel düzeyde kalmıştır. ancak, orta avrupa ül- kelerinin sürdürülebilir bir enerji güvenliğine eriş- meleri isteniyorsa, azalan kaynaklar, büyüyen çev- resel endişeler ve ekonomik refaha dönük güçlü bir arzu taşıyan bir dünyada enerji sektörlerini geliştir- mek üzere, mevcut teknolojileri kullanırken işbirli- ğinde bulunmayı ve benzer politikalar izlemeyi he- deflemeleri gerekir.

orta avrupa’nın enerji kullanımının görece ola- rak küçük ölçekli oluşu, bölgesel işbirliğinin ne denli gerekli olduğunu da güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. orta avrupa’daki her ülkenin ener- ji tüketimi giderek artarken, tek tek ele alındıkla- rında, her ülkedeki enerji piyasası, Batı avrupa ül- kelerindekinden çok daha küçük boyuttadır. ör- neğin, orta avrupa bölgesi için enerji tüketimi, almanya’daki enerji tüketiminin ancak %50’sine karşılık gelir. Sonuç olarak, bu küçük ölçek, Rus- ya gibi büyük tedarikçilerin piyasa üzerindeki nü- fuzuna eklemlenir.

Bu süreç, bölgesel işbirliğinin daha fazla arzu edilir hale gelmesine yol açar; çünkü enerji güvenliğini sağ- lamak, bölgenin başlıca öncelikleri arasında yer alır ve bölgedeki temel endişe; doğalgaz, petrol ve elektrik it- halatlarında Rusya’ya olan yüksek bağımlılıktır. Rus- ya, visegrad-4 ülkeleri arasında bulunan Slovakya’nın ihtiyacı olan tüm doğalgazın kaynağıdır; ayrıca diğer ülkeler Çek Cumhuriyeti, Polonya ve macaristan’a gi- den doğalgazın da yarısını sağlar.

aB üyeliği, orta avrupa’daki ener- ji güvenliği konusundaki endişele- ri azaltmıştır. ancak, bu zamana de- ğin, söz konusu ülkelerin gözünde, aB, daha ziyade enerji piyasasının serbestleşmesine ve iklim değişikliği- ne odaklanan bir yapı izlenimi verir.

Dolayısıyla, bölgenin tek bir tedarik- çiye olan enerji bağımlılığından kur- tarılarak enerji kaynaklarını çeşitlen- dirmesini sağlayacak yeni bir altya- pıya yönelik yatırımlar, ikinci plan- da kalmıştır.

Dahası, aB’nin ve Batı avrupa- lı ülkelerin orta avrupa’daki ener- ji güvenliğini desteklemeye yöne- lik çabaları; Rusya’ya haksız bir je- opolitik manivela elde etmesine ne- den olan ekonomik gücü vermeksi- zin, onu avrupa’nın piyasa ekono- misine dahil etmek şeklinde ifadesi- ni bulan bir stratejiyle uyumludur.

2006 ve 2009 yıllarında yaşanan do- ğalgaz anlaşmazlıkları (ve yakın bir zamanda da Çin kaynaklı nadir me- tallerin kesilmesi) şunu açıkça göster- di ki; üretici-tüketici arasında den- geli görünen her türlü ilişki açısın- dan piyasa hakimiyeti, hoş karşılanan bir manza- ra değildir. Piyasaya makul ölçülerde satış yapan bir Rusya, değerli bir ortak olabilir; piyasaya ha- kim konumdaki bir Rusya ise, bir ortaktan ziyade, sürekli bir endişe kaynağıdır. elbette tüm tüketici- ler, üreticilere bağımlıdır; ancak açık piyasa bağla- mında, üreticiler genellikle tüketici talebini karşıla- mak isterler. Dolayısıyla, piyasanın etkinliğini güç- lendirmek, sadece orta avrupa ülkelerinde enerji güvenliğine yönelik kritik bir unsur değildir; aynı zamanda Rusya’nın avrupa ile dengeli ilişkiler kur- ması için önemli bir jeopolitik stratejidir de.

münferit orta avrupa ülkelerinin kendilerine has özellikleri gereği, bölgesel düzeydeki sürdürü- lebilir enerji güvenliğinin sağlanmasının yegane koşulu; orta avrupa ülkelerinin işbirliğinde bu- lunmaları ve entegre bir enerji piyasası geliştirme- leridir. Birleşik bir orta avrupa politikası, bölge- nin rekabet gücünü artıracaktır ve daha güçlü ve dirençli bir piyasa kurulması yoluyla tedarik gü- venliğini iyileştirecektir. Bölge ülkeleri, karşılıklı bağımlılıklarından fayda sağlayacaktır; keza daha uyumlu bir bölgesel enerji piyasası, Batı, Doğu ve Güneydoğu’daki komşu ülkelerle ekonomik bağla- rı güçlendirecek ve teşvik edecektir. Dahası, bölge- nin ulusal pazarlarını bütünleştiren işbirliği, daha ekonomik nitelikte enerji sektörlerinin gelişimini mümkün kılacaktır; bunun için de komşu bölge- ler karşısında rekabet gücü düşük olan ve yerel dü- zeyde korunan piyasalara dayanan projelere yapı- lan yatırımların azaltılması gerekir.

Orta avrupa ülkelerindeki enerji stratejisi ve aB

orta avrupa ülkelerinin enerji güvenliğinin te- mel öğeleri; özellikle doğalgaz konusunda güçlen- dirilmiş tedarik çeşitliliği, elektrik kaynağı olarak yaygınlaştırılmış nükleer enerji ve özellikle konut sektöründe enerji etkinliğinin artırımıdır. ancak, söz konusu çabanın, avrupa’nın tasarladığı genel yaklaşım çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Bir diğer deyişle, bir orta avrupa stratejisinin böl- gesel meselelere odaklanması gerekirken, enerji ve iklim değişikliğine dair avrupa eylem Planı’na pa- ralel olarak ve bu planı destekleyici şekilde gelişti- rilmelidir.

Bölgesel bir yaklaşım ile aB’nin gereklilikleri arasındaki hedef benzerliği konusunda netlik sağ- lanması, bu sürecin siyasi, ekonomik, mali ve jeo- politik sonuçları açısından kritik önem teşkil eder.

orta avrupa ülkeleri, aB’nin bir parçasıdır. aB’ye rağmen hareket edemezler, ancak şunu yapabilir- ler: aB çerçevesindeki çabalarını desteklemek üze- re uygun noktalarda oy kozlarını kullanabilirler.

visegrad-4 ülkelerinin halihazırda aB konseyi’nde 58 oy hakları bulunuyor ve bu haliyle Fransa ve almanya’nın oy hakları toplamına eşit durumda- lar aB’nin 2011 baharında kabul etmesi beklenen yeni enerji politikası uygulamaya geçirildiğinde, bu ülkelere yönelik enerji güvenliği yaratma çabaları-

nın ardında yeterli bir destek olması, bu oylar ara- cılığıyla güvence altına alınabilir.

Bu sürecin kritik bir öğesi de, “finansmandır”.

orta avrupa ülkelerinin etkin bir enerji güvenliği yaklaşımını sağlamak için yeterli kaynakları bulun- muyor. Bu hedef, ancak aB desteği ile sağlanabilir.

Dolayısıyla, aB’nin genel hedeflerini sağlamak için yaklaşımlarda da bir benzerlik kurulması, mutlak bir gereksinim olarak karşımıza çıkıyor. ancak, bölgedeki enerji piyasalarının istikrarını güçlen- dirmek için gereken finansmana (örneğin, altyapı projelerine) yeterli destek sağlamak amacıyla, orta avrupa’nın aB içindeki bölgesel duruluşunu güç- lendirmek üzere çoklu ulusal çabalarını entegre et- mesi gerekiyor.

orta avrupa ülkeleri, daha şimdiden bölgesel ça- balara yönelik bazı adımlar atmış bulunuyorlar. Şu- bat 2010’da Budapeşte’de bir araya gelen orta av- rupa ülkeleri; enerji güvenliği, bölgesel boru hatla- rı ve alternatif enerji güzergahları yaratmak konu- sunda taahhütte bulundular. ortak imzacılar olan avusturya, Slovenya ve Romanya gibi ülkelerle birlikte visegrad-4 ülkelerinin girişimiyle kapsam- lı ve güçlü bir ortaklık kuruldu. Toplantı sonun- da, orta-Doğu avrupa arasında, yeni yatırımlar ve projeler yoluyla gerçekleşecek ve bölgeye alterna- tif güzergahlardan doğalgaz akışını sağlayacak yeni bir tedarik üçgeni kuruldu. Buna ek olarak, bir dizi ikili tartışma, gayriresmi istişare, konferans ve di- yalog gerçekleştirildi. Bu çabaları resmileştirmek ve devamlılığını sağlamak üzere küçük bir sekretarya kurmak yönünde bir gereksinim de mevcut.

Bununla birlikte, bir sekretarya, ancak uygula- mayı amaçladığı bir plan varsa ve bu plan destek- leniyorsa iyi bir şeydir. Bir planın ne tür öğelere sahip olması gerektiği aşağıda anlatılıyor. Destek boyutundan bakıldığında, orta avrupa ülkeleri- nin, bu süreçte ortaya koydukları çabalarda başlı- ca komşularıyla temasta olmanın önemini teslim etmeleri gerekiyor.

Bu yaklaşımın iki boyutu olacaktır: aynı anda hem aB çerçevesi içinde bölgesel bir yaklaşım için, hem de finansman, boru ana parçaları gibi bazı spesifik öğeler konusunda almanya’nın desteği- ni almak paha biçilmezdir. almanya’nın tüm orta avrupa ülkeleriyle yakın ilişkileri vardır ve aB bağ- lamı içinde bir köprü ve danışmanlık görevi üstle- nebilir. İkinci olarak, daha önce işaret edildiği gibi, orta avrupa bölgesi oldukça küçüktür; dolayısıy- la bölgesel yaklaşımın işlevsel anlamda diğer Doğu avrupa ülkelerine örneğin Baltık devletlerine doğ- ru yaygınlaştırılması gerekir.

Orta avrupa enerji Güvenliği: kritik Öğeler Bölgesel düzeyde işbirliğinin artırılması teklifi;

potansiyel olarak daha kalıcı ve rekabetçi enerji pi- yasaları oluşturma potansiyelini içerir. Bu süreçteki kritik öğeler ise; doğalgaz, nükleer, özellikle konut alanında enerji etkinliği ve temiz kömür teknoloji- leri üzerine odaklanacaktır.

Doğalgaz:

yukarıda belirtildiği gibi, bölgede doğalgaza dair belirlenen hedef; daha etkin bir piyasa oluştur- maktır. Bunun da anlamı; Rusya’nın anlamlı bir tedarikçi olmayı sürdürmesi, ancak bölgede teda- rik kaynaklarının çeşitlendirilmesi yoluyla mevcut doğalgaz tedarik ilişkisinin dinamiklerinin değişti- rilmesidir. Son yıllarda uluslararası doğalgaz piya- sasındaki önemli değişiklikler neticesinde, bu he- def işlevsel ve ekonomik anlamda tamamen müm- kün hale gelmiştir. aBD’nin konvansiyonel olma- yan doğalgaz olanaklarını geliştirmesi (kaya gazı, su geçirmez gaz ve kömür yatağı metanı gibi);

amerika’nın dünya piyasalarından daha az talepte bulunması anlamına gelir; sıvılaştırılmış doğalgaz lnG’nin sürekli geliştirilmesi ise, tedarikin daha esnek hale gelmesi demektir.

Tüm bu değişikliklerden yarar sağlama konu- sunda, altyapının geliştirilmesi, kilit bir unsurdur.

Her şeyden önemlisi de, yeni boru ana parçaları- nın, bölgedeki ülkeler arasında ve ülkelerin için- de kurulması gerekir. kuzey-Güney koridoru, Gü- ney Doğu avrupa’daki yeni gelişmelerle bağlantı- lar kurulması ve/veya uygun bağlantı parçalarının kullanımı; lnG’yi kuzey ve güneydeki planlanan terminallerden alıp, orta asya’ya getirebilir. Buna

ek olarak, Batı avrupa ile kurulan bağlantılar o şe- kilde kurulmalıdır ki, normal zamanda doğu-batı yönlü olan tedarik akışlarında ciddi kesintiler ya- şandığında, orta avrupa’ya gelen gaz akışları ter- sine çevrilebilsin. Böylesi bir boru hattı ağının es- nekliğini sağlamak için, başlıca Batı avrupalı do- ğalgaz kullanıcılarıyla yeni ticaret ilişkileri kurul- ması gerekir. Bu noktada, almanya, böylesi destek yeteneklerinin güçlendirilmesi ve Doğu kaynaklı herhangi bir aksaklık durumunda enerji güvenliği- ni temin edecek düzeyde yeterli boru hattı kapasi- tesinin geliştirilmesini destekleme anlamında kilit bir etmen olabilir. Böylesi büyük girişimlerin nere- deyse mutlak suretle hükümet yatırımları ve/veya desteğiyle finanse edilmesi gerekir. Bu bağlamda, aB finansmanı ve düzenlemeleri de, bu hedefe yö- nelik uygun bir mekanizma sağlar. Faydaları ise son derece basittir: Böylesi bir bölgesel altyapı gelişti- rilmesi ve bölgeler arası ticaretin artırılması, fiziki veya siyasi aksaklıklara maruziyeti azaltır.

konvansiyonel olmayan doğalgaz rezervleri, ek tedarikler sağlayabilir ve bölgenin kendi tedarik kaynaklarını çeşitlendirme yönündeki girişimle- rinde oldukça yardımcı olabilir. elbette, bölgenin ticari potansiyelinin kanıtlanması gerekiyor. kaya gazı konusundaki potansiyel, Polonya ve almanya için temel bir olasılık olarak görülürken; macaris- tan için ise sınırlı bir jeolojik potansiyel barındırı- yor. ancak, tedarik kapasitesini güçlendirmek ko- nusunda konvansiyonel olmayan doğalgazın gele- ceği parlak görünüyor. öyle ki, tedarikin daha es- nek bir hal alması, hem piyasa fiyatını hem de jeo- politik yaklaşımları etkileyecektir.

Tedarikin güvenliğini sağlarken, söz konusu ted- birlerin pozitif ekonomik etkileri de olacaktır. Ha- lihazırda, orta avrupa’nın doğalgazı, rekabet ek- sikliğinden dolayı Batı avrupa’dakinden çok daha pahalıdır. Tedarik kaynaklarının yaygınlaştırılması, piyasanın rekabet gücünü artırır; dolayısıyla fiyat- ları azaltmalıdır. Bunun da tüm orta avrupa ül- kelerinin ekonomileri üzerinde olumlu etkisi ola- caktır.

nükleer:

Halihazırda aB içinde tüketilen elektriğin yak- laşık üçte biri, nükleer güç tesislerinde üretili- yor. nükleer güç tesisleri, avrupa’da Co2 salını- mında bulunmayan en büyük enerji kaynakların- dan biridir. nükleer güç, birçok kesim tarafından aB içinde Co2 salınımlarını sınırlandırmanın bir yolu olarak görülüyor. Bazı üye ülkeler açısından ise, enerji planlarının önemli bir boyutunu oluş- turuyor.

orta avrupa ülkelerinde, nükleer güç, haliha- zırda bölge çapında üretilen elektriğin yaklaşık

%19’una karşılık geliyor. nükleer güç üretimini yaygınlaştırmak bazı aB ülkeleri için ihtilaf yara- tan bir mesele olsa da, orta avrupa bölgesinin bü- yük bölümü, Batı avrupa ülkelerindekine benzer bir nükleer karşıtı kamuoyuna sahip değildir.

nükleer endüstrinin yeniden canlandırılması ve yaygınlaştırılması, orta avrupa’ya temiz elektrik gücü sağlama ve aB’nin karbon salınımını düşür- me hedeflerine uyma anlamında en büyük potan- siyeli sağlayacaktır. makul düzeyde olmak kaydıy- la, nükleer güç, diğer karbon üreten elektrik türle- ri karşısında rekabet gücüne sahip olabilir; nükle- er güç kullanımı, enerji fiyatlarının artmasının böl- genin ekonomik büyümesi üzerindeki olası etkile- rine dair endişeleri azaltabilir. Bu husus, özellikle de bölgenin karşılaştığı temel sorunlardan biri Rus kaynaklı doğalgazın piyasa üzerindeki hakim ko- numunu dolayısıyla, fiyatlandırma gücü elde et- mesini engellemek olduğu için daha büyük doğru- luk payı kazanır.

Sonuç itibariyle, her türlü jeopolitik, piyasa ve iklim değişikliği bağlamında, nükleer güç, hidro- karbona bağımlılığı azaltmada değerli bir katkı sağ- lar.

nükleer güç, başlangıçtaki sermaye maliyetle- ri temel alındığında ucuz değildir. 1200 mWe gü- cündeki yeni bir nükleer reaktörün olası maliyeti, yaklaşık 4,5 milyar dolar düzeyindedir. Dolayısıy- la, nükleer üretim kapasitesine dair ekonomik açı- dan duyarlı kararlar alınması önem taşır. Bu ne- denle, bu gibi kararların bölgesel bir bağlamda ve- rilmesi gerekir.

Yazının Devamı 14. Sayfada

(4)

Haziran 2011-Temmuz 2011

04

mercy College`in Dobbs Ferry`deki ana kampüsünde yapılan anlaşmaya,

mercy College Başkanı, Dr. kimberly R. Cline ve İstanbul aydın Üniversitesi müte- velli Heyeti Başkanı, Dr. mustafa aydın imza attı.

anlaşmadan son derece mutlu olduğunu kaydeden mercy College Başkanı Dr. Cline, “İki seçkin üniversite arasındaki bu işbirliğinin öğrencileri-

mize ve akademik personelimize önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum” diye konuştu.

mütevelli heyeti Başkanı Dr. mus- tafa aydın ise yaptığı konuşmada;

“Dünya çapında yüzün üze- rinde üniversite ile işbirliği ya- pıyoruz. Genç bir üniversite olma- mıza eğitim algımızın farklılığı bizi Türkiye`nin en önemli üniversitele- rinden biri haline getirdi. mercy Col- lege ile yaptığımız anlaşmanın öğrenci- lerimize hayırlı olmasını diliyorum.” dedi.

1950 yılında katolik bir okul olarak kuru- lan mercy College`in 10 bin öğrencisi bulu- nuyor.

2003`te kurulan; 4 ayrı yerleşkede 13 bin öğ- renciye eğitim veren, İstanbul aydın Üniversite- si, vizyonu gereği yurt dışı işbirliklerine önem

veriyor. Bu doğrultuda, aBD’nin eğitim sistemini dikkate alarak; 18 farklı eğitim

kurumuyla anlaşma imzaladı.

İstanbul aydın Üniversitesi, eği- timde kalitesini artırmak ve ülke- ye teknoloji ve tanıtım konularında

yeni imkânlar sunabilmek amacıy- la aBD’nin sayılı üniversiteleriyle işbirliğine girme konusunda önem- li adımlar attı.

mütevelli Heyet Başkanı Dr.

mustafa aydın,Projeler koordina- törü muzaffer Baca ve Fen Bilimle- ri enstitüsü Başkanı Profesör Dok- tor Haydar özpınar’dan oluşan heyet 30 nisan - 8 mayıs 2011 tarihleri ara- sında aBD nin önde gelen üniversitele- rini ziyaret ederek ikili işbirliklerinin te- melini attı.

aBD İle İSTanBul ayDIn ÜnİveRSİTeSİ 18. kez el sıkıştı

istanbul aydın üniversitesi ile new york`un önemli üniversitelerinden mercy college dün eğitim alanında önemli bir an- laşmaya imza attı. yapılan anlaşma çerçevesinde mercy college ve istanbul aydın üniversitesi, öğrenci değişimi baş-

ta olmak üzere akademik anlamda ortak çalışma kararı aldı.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ

ABD’NİN DÜNYA KLASMANINDA İLK ONA GİREN ÜNİVERSİTELERLE ORTAK PROJELERE İMZA ATMAYA HAZIRLANIYOR

university of south california (los angeles)

ortak liderlik okulu kurulması ve liderlik ko- nusunda master ve doktora programları düzenlen- mesiBirçok oscar, emmy vb ödüllere ambargo ko- yan sanatçı ve yönetmenleri yetiştiren film ve si- nema okuluyla ortak belgesel yapımı, öğrencileri- mizin diledikleri sömestrede los angeles’e giderek universial stüdyoları, Hollywood gibi merkezlerde bilfiil eğitim alması

Şehircilik Planlaması ve Terörle mücadele yöne- timi konularında İstanbulda ortak sertifika prog- ramları organize edilmesi

Berkeley üniversitesi (Berkeley-san fransisco)

Depreme Dayanıklı yapı malzemeleri konusun- da ortak master ve doktora programları düzenlen- mesiBerkeley Üniversitesi ortadoğu araştırmalar merkeziyle, üniversitemiz bünyesinde bir ortado- ğu araştırma merkezi kurulması ve ilk çalışma ola- rak ocak 2012’de “İslam Ülkelerinde Demokrasi Hareketleri” konulu sempozyum düzenlenmesi

Berkeley Üniversitesiyle yaz okulları ve Study abroad Programları konusunda işbirliği

led Teknolojindeki yeniliklerin Berke- ley Üniversitesi’nin desteğiyle İstanbul aydın Üniversitesi’nde tanıtılması-Işığın Gölgelenmesi

ABD ÜNİVERSİTELERİYLE

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ ARASINDA BAşLATILMASI KARARLAşTIRILAN ORTAK PROJELER

us Davis universitesi (Davis-sacramento)

Tarım konusunda dünyanın bir numaralı üni- versitesi olarak bilinen uS Davis Üniversitesi’yle topraksız tarım konusunda ortak programlar baş- latılması

Sensör yardımıyla gıdaların kalitesinin korun- masını sağlayan teknolojilerin Türkiye’ye tanıtılı- masıorganik tarımla ilgili ortak araştırma ve uygu- lama projeleri geliştirilmesi ve master ve doktora programları başlatılması

Pasifik üniversitesi

mcGregor Hukuk Okulu(sacramento) Türkiyede enerji Hukukunun geliştirilmesi ko- nusunda ortak çalışmalar yapılması

Göç Hukuku ve Sınıraşan Sular Hukuku konu- sunda ortak master ve doktora programları başla- tılması

university of Pensylvania (Philadelphia)

Dünya Givology(Gençlik yardım Hareketi) Ha- reketine İstanbul aydın Üniversitesi öğrencilerinin da katılması

İstanbul aydın Üniversitesi ve uPenn Üniver- sitesi öğrencilerinin ortak insani yardım ve kalkın- ma projeleri geliştirip yürütmesi

san fransisco üniversitesi (san fransisco)

Silikon vadisi sertifika ve eğitim programlarına İstanbul aydın Üniversitesinin de dahil edilmesi

İş yönetimi konusunda ortak diploma programı başlatılması

mercy college (new york)

İstanbul aydın Üniversitesi anadolu Bil meslek yüksekokulu öğrencilerinin lisans eğitimlerini

mercy College’de tamamlaması

İletişim ve sağlık alanlarında ortak master ve doktora programları başlatılması

İstanbul aydın Üniversitesi mütevelli Heyet Başkanı Dr. mustafa aydın’ın mercy Üniversitesi- nin mütevelli Heyet üyeliğini üstlenmesi

unu-Birleşmiş milletler üniversitesi (new york)

Göç ve ekonomik kalkınma konusunda ortak bir enstitü kurulması

Bm Üniversitesi’nin gelecek eğitim yılın- dan itibaren başlatacağı(Global Degree)(Dün- ya Derecesi) diploma programına İstanbul aydın Üniversitesi’ninde alınması ve okulumuz diploma- larının otomatikman tüm dünyada tanınması

Bm Üniversitesi yayınlarının İstanbul aydın Üniversitesi kütüphanesine bağışlanması

umuc-university of maryland

Hâlihazırda yürütülmekte olan işletme konu- sunda ortak diploma programlarının başka alanla- ra da yaygınlaştırılması

İstanbul aydın Üniversitesi mütevelli Heyet Başkanı Dr mustafa aydın, geçen yıl şubat ayın- da da Harvard, mIT, Boston, Columbia ve John Hopkins üniversitelerini ziyaret ederek bu üniver- sitelerin üst yöneticileriyle işbirlikleri konusunda çalışmalar başlatmıştı. İstanbul aydın Üniversite- sinin ana hedefi 2011-2012 öğretim yılına başlar- ken dünyanın ilk onunda yer alan bütün üniversi- telerle işbirliği başlatarak Türkiye’de eğitim kalite- si, araştırma kapasitesi ve toplum sorunlarına üni- versitelerin çözüm arayışlarında etkinliğinin artırıl- ması konusunda örnek olmak ve diğer üniversite- leri de aynı konuda teşvik etmektir.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NDEN BÜYÜK ADIMLAR

Portland Community College, Stevens Institute of Technology, ohio northern university, Pittsburgh entrepreneurial excellence Centre, kent State university, Hiram College, Cuny – City university of new york, Suny – new Paltz, new Jersey Institute of Technology, university of minnesota Duluth, virginia International university, university of north Texas, masachusetts Institute of Technology (mıt), university of California Berkeley, emporia State – kansas, university of maryland university College (umuc), Howard Community College, mercy College

mercy college (new york)

mercy college (new york)

(5)

Haziran 2011 - Temmuz 2011 05 PETROL ÇAĞININ SONU

S

adece, alternatif enerji kaynaklarının hızlı gelişim ve petrol tüketiminde dramatik bir azalma, dünyayı ciddi ekonomik sorunlar- dan kurtaracaktır.

Petrol fiyatlarındaki son yükselişi, gerçekleşecek petrol depremini haber veren zayıf ve ilk titreşimle- ri olarak düşünmek gerek. ancak, petrol dünya pa- zarlarından yok olmayacak fakat öngörülen küresel talebi karşılayabilecek miktarlara erişemeyecek ve petrol sıkıntısı er ya da geç pazara egemen olacak

Şu anda ortadoğu’yu sarsan isyanlar, ayaklan- malar, protestolar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bir şey kesin: Petrol dünyası sonsuza dek değişecek.

yaşanmakta olan her ne ise, bunu, dünyamızı çe- kirdeğine kadar sarsacak olan depremin sadece ilk titreşimleri olarak düşünmek gerek.

Birinci Dünya Savaşı’ndan önce İran’ın güney- batısında petrolün bulunmasından itibaren bir yüzyıl boyunca, batılı güçler, petrol üreten otori- ter hükümetlerin hayatta kalmalarını sağlamak için sürekli olarak ortadoğu’ya müdahale ettiler. İkin- ci Dünya Savaşı’ndan sonra batı ekonomilerinin büyümesi ve endüstriyel toplumların mevcut zen- ginliklerinin açığa çıkması, bu tür müdahaleler ol- maksızın düşünülemez.

Fakat eski petrol düzeni sonsuza dek ölüyor ve biz, onun ölümü ile birlikte, kolay ulaşılabilen- ucuz petrolün sonunu göreceğiz.

Petrol döneminin sonu

mevcut karmaşa içinde tam olarak neyin tehli- kede olduğunu değerlendirmeye çalışıyoruz. Baş- langıç olarak, dünya enerji denklemi içinde or- tadoğu petrolünün oynadığı kritik rolü inkar et- mek neredeyse imkansız. ucuz kömür, fabrikaları, vapurları, demiryollarını besleyerek orijinal Sana- yi Devrimi’ni geliştirirken; ucuz petrol, otomotiv, havacılık sanayi, yerleşim alanları, makineli tarım ve küresel ekonominin patlamasına olanak sağladı.

Petrol Çağı başladığında sadece bir avuç önem- li petrol alanı vardı: amerika Birleşik Devletleri, meksika, venezüella, Romanya, Bakü civarı (o za- manki Rus İmparatorluğu içinde) Hollanda Doğu Hint adaları. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ise dünyanın petrol özlemini gideren ortadoğu oldu.

BP, 2009’da, ortadoğu ve kuzey afrika tedarik- çilerinin, dünya petrol arzının yüzde 36’sını yani 29 milyon varil petrol ürettiklerini belirtti. Bu bil- gi, petrol ekonomisi için bölgenin ne kadar önem taşıdığı konusunda en ufak bir şüphe bırakmıyor.

avrupa Birliği, Japonya, Çin ve aBD gibi petrol it- hal eden güçlerin enerji açlığını gidermek için üre- timini daha fazla ihracat pazarlarına yönlendiren ortadoğu’dan başka bir yer yok. İhracat pazarları- na yönlendirilen günlük yaklaşık 20 milyon varil- den bahsediyoruz. Bunu, dünyanın en büyük pet- rol üreticisi Rusya’nın ihraç ettiği yedi milyon, af- rika kıtasının altı milyon ve Güney amerika’nın bir milyon varili ile kıyaslayın. ortadoğu üretici- lerinin önemi, önümüzdeki yıllarda daha da arta- cak çünkü geride kalan işlenmemiş petrol rezervle- rinin tahminen üçte ikisine sahip oldukları hesap- lanıyor. aBD enerji Bakanlığı’nın son tahminleri- ne göre ortadoğu ve kuzey afrika, 2035 yılında, küresel ham petrol arzının yaklaşık yüzde 43’ünü birlikte karşılayacaklar. 2007 yılındaki yüzde 37 ile karşılaştırılınca bir artış var ve dünya petrol ihraca- tında çok daha büyük bir pay elde edecekler.

Basitçe, küresel ekonominin uygun fiyatlı ve bü- yüyen bir petrol kaynağına ihtiyacı var. Bunu sade- ce ortadoğu sağlayabilir. Bu yüzden batılı hükü- metler, uzun zamandan beri bölge genelinde “istik- rarlı” otoriter rejimleri, onların güvenlik güçlerini eğiterek ve ihtiyaçlarını karşılayarak destekledi. en büyük başarıları dünya ekonomisi için petrol üret- mek olan bu taşlaşmış ve boğucu sistemler şimdi dağılmakta. Petrol Çağı’nı korumak için yeterin- ce ucuz petrol sağlayacak herhangi bir yeni düzene (veya düzensizliğe) güvenmeyin.

neden böyle olacağını anlamak için biraz tarih dersi vermek yerinde olur.

iran Darbesi

İngiliz-İran (o dönemde Pers) Petrol Þirketi’nin (aPoC) 1908 yılında İran’da petrolü bulmasından sonra İngiliz hükümeti emperyal kontrolünü İran üzerinde de uygulamaya çalıştı. Bu hareketin baş

Ortadoğu’daki mevcut olayların makul bir yol çizmesi halinde, yaklaşmakta olan şey şudur: Başka hiçbir alanı, dünyanın önde gelen petrol ihracatçısı Ortadoğu’nun yerine koymak mümkün olmadığı için tüm küresel ekonomi ile birlikte petrol ekonomisi zayıflayacak. Petrol fiyatlarındaki son yükselişi, gerçekleşecek petrol depremini haber veren zayıf ve ilk titreşimleri olarak düşünmek gerek.

ancak, petrol dünya pazarlarından yok olmayacak fakat öngörülen küresel talebi karşılayabilecek miktarlara erişemeyecek ve petrol sıkıntısı er ya da geç pazara egemen olacak.

Prof. Michael T. Klare*

yaratıcısı, Deniz kuvvetleri komutanlığı’nın Bi- rinci lordu Winston Churchill oldu. Birinci Dün- ya Savaşı’ndan önce İngilizlerin kömürle işleyen sa- vaş gemilerini petrole dönüştürmesi ve önemli bir kaynak olarak petrolü kullanma kararını almasın- dan sonra Churchill, 1914 yılında aPoC’ un dev- letleştirilme işini organize etti. İkinci Dünya Sava- şı arifesinde, o zamanın Başbakanı Churchill, al- manya yanlısı Rıza Þah Pehlevi’yi hükümetten uzaklaştırarak yerine onun 21 yaşındaki oğlu mu- hammed Rıza Pehlevi’yi getirme işini yönetti.

Geçmiş Fars İmparatorlukları ile onlar arasında kurulan bağları (efsanevi) yüceltme eğilimi bulun- sa da muhammed Rıza Pehlevi İngilizlerin istekli bir aracı oldu. ancak vatandaşları, londra’nın em- peryal despotları önündeki dalkavukluğunu hoş görme konusunda giderek daha isteksiz oldukları- nı gösterdiler. 1951 yılında, demokratik olarak se- çilen Başbakan muhammed mossadık, aPoC’un (sonra anglo-İran Petrol ªirketi (aIoC) olarak de- ğiştirildi) devletleştirilmesi konusunda parlamen- tonun desteğini elde etti. Bu kamulaştırma eylemi, İran’da sevinçle karşılanırken londra’da panik ya- rattı. İngiliz yöneticiler, büyük ikramiyeyi kurtar- ma amacıyla 1953 yılında muhammed mossadık’ı devirmek ve yerine Roma’da sürgünde bulunan Şah Pehlevi’yi getirmek için CIa ve Başkan Dwight ei- senhower ile birlikte alçakça bir komplo düzenle- di. (**)

Şah, İran halkı üzerinde acımasız diktatör- yel kontrolünü, 1979 yılında, yıkılıncaya ka- dar aBD’nin polise ve askere yaptığı cömert yar- dım sayesinde sürdürdü. İlk önce laik solu, sonra mossadık’ın taraftarlarını daha sonra da sürgünde- ki ayetullah Humeyni’nin başını çektiği dinci mu- halefeti ezdi. Şah karşıtları, aBD’nin polis ve ce- zaevlerine sağladığı ekipmanlarıyla uyguladığı acı- masızlık karşısında Washington ve onun monarşi- sinden eşit derecede nefret etti. İran halkı 1979 yı- lında sokaklara döküldü, Şah devrildi ve ayetullah Humeyni iktidara geldi.

aBD ve İran arasındaki ilişkilerde mevcut çık- maza yol açan bu olaylardan çok şey öğrenilebilir.

Bununla birlikte, 1979-1980 Devriminin İran’ın petrol üretimini hiç iyileştirmediği anlaşılması ge- reken önemli bir noktadır.

İran, 1973-1979 yılları arasında günde yakla- şık altı milyon varil petrol üretmeyi başararak dün- yanın en büyüklerinden biri oldu. aICo (British Petroleum olarak değiştirilen ve sonra BP olan) Devrim’den sonra ikinci kez kamulaştırıldı ve İran- lı yöneticiler şirketin yönetimini yeniden ele geçir- di. Washington, İran’ın yeni liderlerini cezalandır- mak için dış yardım almalarını engelledi ve dev- let ait petrol şirketinin teknoloji edinme çabaları- nın önüne geçerek sert bir ticari yaptırım uygula- dı. ambargolar sebebiyle, Suudi arabistan’dan son- ra dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ol- masına rağmen bu ülke, günlük dört milyon varil üretime geriledi. Hatta yirmi yıl sonra İran’ın pet- rol üretimi günlük 2 milyon varilin de altına düştü.

istilâcının Düşleri

Irak da benzer ürkütücü bir yol izledi. Saddam Hüseyin yönetimi altında, devlete ait Irak Petrol şirketi (IPC), ilk körfez Savaşı’nın yapıldığı 1991 tarihine kadar günde 2,8 milyon varil petrol üretti ve yaptırımlar günlük petrol üretimini yarım mil- yon varile indirdi. Günlük üretim, 2001 yılında yaklaşık 2,5 milyon varil seviyesine yeniden yük- selmesine rağmen bir daha asla eski düzeyine ula- şamadı.

2002 yılı sonlarında Pentagon Irak’ı işgal etmeye hazırlanırken Bush hükümetinin haber alma kay- nakları ve iyi ilişkiler içinde bulunduğu Iraklı sür- günler, üretimin daha önce hiç görülmemiş düze- ye ulaşacağı, milli Petrol Şirketi’nin özelleştirile- ceği ve yabancı petrol şirketlerinin yeniden ülkeye davet edileceği gibi bir altın çağ rüyasından bahse- diyorlardı.

Bush hükümeti ve onun Bağdat’taki yetkilileri- nin hayallerini gerçeğe dönüştürme çabalarını kim unutabilir ki? nihayet, ilk aBD askerleri başken- te geldiklerinde Petrol Bakanlığı binasını koru- ma altına aldılar ve hatta şehrin geri kalan yerleri- ne başıboş Iraklı yağmacıları salıverdiler. 2003 yı- lında, aBD enerji Bakanlığı Irak petrol üretimi- nin 2005’te günde 3,4 milyon varile, 2010’da 4,1 milyon varile ve 2020’de 5,6 milyon varile yükse- leceği tahminine güvenerek, yeni Irak’ın kurulma- sına nezaret etmek üzere, daha sonra Başkan Bush tarafından genel vali olarak atanacak olan l. Paul Bremer III, ülkenin petrol endüstrisinin özelleşti- rilmesini denetleyecek amerikan petrol yöneticile- rinden oluşan bir ekibi getirdi.

elbette bunların hiçbiri olmadı. aBD’nin he- men Petrol Bakanlığı Binasına yönelme kararı, bir- çok sıradan Iraklının tiranın devrilmesi için ver- diği olası desteğin bir anda düşmanlık ve öfkeye dönüştüğü dönüm noktası oldu. Bremer’in devle- te ait petrol şirketini özelleştirmeye yönelik itkisi, esasen planı baltalayan Iraklı petrol mühendisleri arasında aynı şekilde kanlı bir milliyetçi tepki üret- ti. Hemen büyük boyutlu Sünni ayaklanmalar pat- lak verdi. 2003-2009 yılları arasında, günlük pet- rol üretimi ortalama olarak 2 milyon varile ulaşa- rak hızla düştü. Þu 4,1 milyon varile ulaşma rü- yasından uzaklaşılarak, nihayet, 2009 yılında, 2,5 milyon varil seviyesine dönüldü.

sonuç Ortada:

Daha fazla petrol üretmek için ortadoğu’daki si- yasi düzeni kontrol etmeye çalışan yabancı girişimler, üretimin düşmesiyle sonuçlanacak kaçınılmaz karşıt baskılar üretecektir. ortadoğu’da patlak veren isyanla- rı, ayaklanmaları ve protestoları izleyen aBD ve diğer güçler, kesinlikle dikkatli olmalı. İstekleri siyasi ya da dini ne olursa olsun, yerel halk, yabancı egemenliğine karşı daima tutkulu, şiddetli bir düşmanlık besleyecek ve karar anında petrol üretiminin artışından önce ba- ğımsızlık ve özgürlük imkânını tercih edecektir.

Irak ve İran deneyimleri, genel anlamda Cezayir, Bah- reyn, mısır, Irak, Ürdün, libya, umman, Fas, Suudi arabistan, Sudan, Tunus ve yemen ile karşılaştırılamaz.

ancak hepsi (ve muhtemelen kargaşaya katılacak diğer ülkeler) otoriter siyasi kalıbın bazı öğelerini sergiliyor ve hepsi eski petrol düzenine bağlı bulunuyor.

Cezayir, mısır, Irak, lya, umman ve Sudan pet- rol üreticisi, mısır petrol taşımacılığında önemli bir kanal, mısır ve Ürdün önemli petrol boru hat- larını koruyor. Bahreyn, yemen ve umman petrol sevkiyatında önemli deniz yolları üzerinde strate- jik noktaları tutuyor. Hepsi de amerika’dan önem- li miktarda askeri yardım aldı ve / veya aBD’nin önemli askeri üstlerine ev sahipliği yaptı. ve tüm bu ülkelerde, çığlık aynı: “Halk, rejimin yıkılma- sını istiyor”

Bunların ikisinde rejim yıkıldı, üçü titremek- te, diğerleri de tehlike altında. Bu olayların dün- ya petrol fiyatları üzerindeki etkisi de hızlı ve acı- masız oldu. endüstrinin bir parametresi olan Brent tipi petrolün (north), 24 Þubat tarihli ham pet- rolünün varil teslim fiyatı neredeyse 115 dola- ra ulaştı, ki bu küresel ekonominin çöküşü ekim 2008 tarihinden bugüne kadarki en yüksek fi- yat. Ham petrolün başka bir ölçüt olan West Te- xas Intermediate’nın varil fiyatı uğursuzca 100 do- lar eşiğini aştı.

suudililer neden Önemli?

ortadoğu’nun en büyük üreticisi olan Suudi arabistan şimdiye kadar belirgin bir güvenlik açı- ğı göstermedi veya fiyatları daha fazla tetikleme- di. ancak, komşu Bahreyn’in kraliyet ailesinin başı dertte; kral Hamad Bin İsa el-Halife ve onun otok- ratik yönetimin kaldırılması yerine gerçek bir de- mokrasinin konması talebiyle, gerçek mühimmat ile ateş etme tehdidine rağmen on binlerce protes- tocu (yarım milyon nüfusun yüzde 20’sinden faz- lası) tekrar tekrar sokaklara çıkıyor. Bahreyn’in de- ğişimi için iktidara yerleşmiş Sünni eliti hüküme- tine karşı ülkenin hırpalanmış Þii nüfusu tarafın- dan ortaya konan kalkışma orta yerde dururken bu gelişmeler özellikle Suudi yönetimi için endişe ya- ratıyor.

Bahreyn’deki gibi çoğunlukta olmasa da Suu- di arabistan’da da Sünni yöneticiler tarafından ay- rımcılığa uğrayan büyük bir Þii nüfus var. Riyad, rejime meydan okuyan Şiilerin çoğunlukta bulun- duğu krallığın petrolce zengin tek alanı olan doğu bölgesinde, Bahreyn’deki gibi bir patlamanın olma olasılığı karşısında kaygılı. 87 yaşındaki kral ab- dullah, çıkabilecek herhangi bir gençlik isyanını kısmen önlemek amacıyla, genç Suudi vatandaşla- rının evlenmelerine yardımcı olmak ve konut edin- dirmek için hazırlanan değişim paketinin bir kıs- mını hibe etme sözü verdi.

İsyan Suudi arabistan topraklarına ulaşmazsa bile eski ortadoğu petrol düzeni yeniden inşa edilemez.

Sonuç olarak, gelecekte petrol ihracatında uzun vade- li bir düşüş olacağı kesin.

libya’nın ürettiği günlük 1,7 milyon varil petro- lün dörtte üçü, kargaşa bu ülkede yayılınca hızla pi- yasadan çekildi. Büyük ölçüde de belirsiz bir geleceğe kadar pazarın dışında ve bağlantısız kalacak. mısır ve Tunus’un mütevazı üretiminin isyan öncesi seviyesine hızla geri dönmesi bekleniyor ama yerel kontrol za- yıflarken üretimin artışına katılacak yabancı firmalar ile büyük çaplı ortak girişim modelinin benimsenme- si pek olası değil. Irak’ın ana petrol rafinerisine geçen hafta isyancılar tarafından ağır hasar verildi ve İran’ın da üretiminin önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde ar- tacağına dair hiçbir belirti yok.

küresel pazarda, libya kayıplarını telafi etmek için üretim artışı yapan, tek önemli oyuncu Suudi arabis- tan oldu. Fakat bu örneğin sonsuza kadar devam et- mesi beklenemez.

kraliyet ailesinin mevcut isyan çemberinde hayat- ta kalabileceği varsayılsa bile, huzursuz ve hızla büyü- yen bir nüfusa daha iyi ücretli işler sağlayabilen yerel petrokimya endüstrisini beslemek ve iç tüketimin ar- tış seviyelerini karşılamak için şüphesiz günlük petrol üretiminin daha büyük bir kısmını buralara aktarmak zorunda kalacak.

Suudi arabistanlılar, 2005-2009 yılları arasında, tak- ribi 8,3 milyon varili ihracata ayırarak her gün yaklaşık olarak 2,3 milyon varil petrol kullandılar. eğer sadece Suudi arabistan dünya pazarlarına en azından bu kadar petrol sunmaya devam ederse, dünya, öngörülen petrolden Yazının Devamı 23. Sayfada

(6)

Haziran 2011-Temmuz 2011

06

yenİ GÜÇ meRkeZİ:

tüRkiye

Aslan Yaman Ekonomist

B

u konuşmanın üzerinden geçen birkaç yıllık zaman dilimi içinde başta renk- li devrimlerden geri dönüşlerde olmak üzere; Polonya’ya nükleer başlık taşıyan kıtalarara- sı balistik füzeleri avlayacak gelişmiş füze sistemi- nin yerleştirilmesinin önlenmesinde, Gürcistan’ın tümü ile batıya kaymasının önlenmesi için güney ve kuzeyinin kontrol altına alınarak izole edilme- sinde, ukrayna’nın batıdan koparılmasında, orta asya ülkelerinde Rus nufüzunun yeniden artırıl- masında ve avrupa’nın Güvenliğinin sağlanması başlığı altında avrupa’nın lokomotifi olan alman- ya ile yakın işbirliği kurularak avrupa’nın merke- zine yerleşmede önemli ve stratejik başarılar elde edilmiştir.

Bu çabaların avrupa’yı atlantik Bloğundan ko- parmayı amaçladığına da kuşku yok.

Putin’in tarihi konuşmasında pek çok önemli konuya değinilmesinin yanında, bizim için, iktisa- di açıdan, büyük önem taşıyan başka bazı ipuçları da vardı. Bunların başında, 1990’lı yıllardaki dün- ya ekonomisinin yeniden tanzim edilmesine bağlı, yeni ekonomik güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başlaması ve bu yeni ekonomik güç merkezlerinin aynı zamanda kısa süre içinde yeni politik güç mer- kezleri olmayı da talep edecek olmalarının beklen- mesi gereken bir gelişme olduğu idi.

Putin’in ifadesi ile “….Bu gücün hakimiyeti, (aBD’nin) kaçınılmaz olarak, bazı ülkeleri kitle imha silahları edinmeye teşvik ediyor. ayrıca daha önceden bilinseler de, yeni bazı önemli tehditler ortaya çık- mış ve bugün, terörizm gibi tehditler küresel bir nite- lik kazanmıştır. küresel güvenliğin yapısı konusunda ciddi şekilde düşünmemizin zamanı gelmiştir. Bunu yaparken uluslar arası diyalog ortamı içinde tüm ka- tılımcıların menfaatleri arasında makul bir dengeyi bulmaya çalışmalıyız.

özellikle uluslar arası manzara çok çeşitli olduğu ve çok hızlı bir şekilde değiştiğinden, bu değişimler pek çok ülkede ve bölgede dinamik gelişmeler şeklinde görülmektedir. Hindistan ve Çin gibi ülkelerin, alım gücü paritesine göre ölçülen toplam Gayrı Safi yurt İçi Hasılaları aBD’ninkinden fazladır. Benzer bir he- sapla Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in (BRIC) Gayrı Safi yurt İçi Hasılaları avrupa Birliğinin Top- lam Gayrı Safi yurt İçi Hasılasını geçmektedir. uz- manlara göre, bu fark gelecekte daha da artacaktır.

yeni küresel Büyüme merkezlerinin sahip olduğu ekonomik potansiyelin kaçınılmaz olarak siyasi nüfu- za dönüşeceğinden ve çok kutupluluğu güçlendirece- ğinden kuşkulanmamıza neden yoktur….”

vladimir Putin’in ifade ettiği bu gerçeklerin bir başka tarz ile aşağıdaki şekilde oluşmaktadır. Bu eko- nomik ve sosyal güce paralel bir siyasal güç paylaşımı içinde olmalıdırlar.

a) Bu ülkeler dünya coğrafyasında karaların hemen hemen yarısını işgal etmektedirler.

b) Bu ülkeler dünya nüfüsunun % 40’ını oluş- turmaktadırlar.

c) Bu ülkelerin Gayrısafi yurtiçi Hasılaları top- lamı avrupa’nın toplam GsyH’sını geçmiş ve dün- ya GsyH’sının % 30’unu oluşturur hale gelmiştir.

d) Dünyanın en önemli enerji kaynakları, kıy- metli madenleri, orman varlığı ve imalat sanayii BRıc ülkelerinde yoğunlaşmaktadır.

Bu gücün varlığı; ülkemiz açısından da; kısa ve uzun vadeli mevcut stratejilerini, uygulama planları- nı, ekonomik-stratejik konumu bir kez daha değer- lendirmemizi, hatta sorgulamamızı zorunlu kılmak- ta olan, çok kutuplu dünyaya doğru giden gelişme- lerdir. avrupa Topluluğu’na üyelik için atılan adım- ların sonuç vermemesinin yarattığı hayal kırıklıkla- rı ile, zaman zaman en üst düzeyde resmi ağızlardan tehditvarî bir şekilde dillendirilen “…Türkiye’nin al- ternatifleri vardır…” söylemlerinin altında da bu ha- kikatler yatmaktadır. avrupa Topluluğu hem mut- lak olarak hem de göreli olarak önemini yitirmekte- dir. Bu aşınma süreci global finansal kriz ile daha da hızlanmştır.

avrupa Güvenlik ve işbirliği teşkilatı’nın (aGit) münih’te yapılan 43. toplantısında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yapmış olduğu konuşma, pek çok açıdan, özellikle yeni dünya düzeninin kurulması açısından altı çizilerek okunması gereken bir konuşma olmuş, Putin, özetle; diplomatik kuralları ve nezaketi bir kenara bırakarak 1990’lardan sonra tek kutuplu hale gelen dünyada oluşturulan

yeni düzenin, sürekli amerika lehine gelişmesinden Rusya’nın duyduğu rahatsızlığı ilk ağızdan ve en yüksek perdeden dile getirmişti. Rahatsızlıkların en başında ise; uluslar arası hukukun müştereken karar verilmesini şart koştuğu “güç kullanımında ortak irade gerekir” kuralının hiçe sayılması gelmekteydi. Putin’in ses tonundan öyle anlaşılıyordu ki, Rusya; başta güç kullanımı olmak üzere kıtalararası balistik füzelerin azaltılması, uzayın silahsızlandırılması, (özellikle 80’li yılların sonunda çok moda olan sky net projesi) kimyasal silahların kontrol altına alınması gibi bir dizi anlaşmanın uygulanmasının

sıkı takipçisi olacak, ve bu konulardaki inisiyatifi tümü ile amerika’ya bırakmayacaktı. Dünyayı ilgilendiren işlerde Birleşmiş milletler teşkilatının nerede ise bir kenara bırakılması karşısında, Rusya açısından irade koyma ve inisiyatif alma zamanı geçmişti ve bölgesel konularda uluslar arası hukukun çiğnenmesine Rusya tarafından daha fazla tahammül gösterilmeyecekti.

Dünyada, Çok kutuplu yeni Bir Düzen kurulmaktadır

Türkiye bunun içinde yerini alabilecek midir?

Daha da önemlisi bu kutuplardan birisi nasıl ola- bilecektir? Cevap aramamız gereken asıl soru da budur.

tarihî süreçlerinde;

Tarih bilimi ile yakından ilgilenenler, batı tari- hinin; Türk tarihinin iki nedenle bir türevi oldu- ğunu hemen görürler. Bunlardan ilki zenginlik- lerin kaynağı olan doğu yollarının ateşli silahla- ra sahip osmanlılarca geçişe kapatılmasıdır. İkin- cisi ise 13. yüzyıldan itibaren kesintisiz olarak de- vam eden haçlı seferlerinin verdiği eğitim ve aydın- lanmadır. özellikle 15.yüzyıldaki yenilenme hare- ketini başlatan; doğudan islami yorumları ve ba- kış açıları ile birlikte eski yunan düşüncesini ba- tıya taşıyan düşünsel aydınlanmadır. Reform dü- şüncelerinin hakimiyeti altında taassup, en önem- lisi de dinî taassup, yerini Demokritos’un yeni yo- rumları ile akla bırakırken, aynı zamanda daha ileri bir adımla maddenin herşeyin hem sebebi hem so- nucu olarak kabul edilmesiyle, madde kırılıp par- çalanarak daha yakından tanınmış ve aklın madde üzerinde kesin olarak hakimiyet kurması da temin edilmiş oluyordu. maddeye hakim olma; yeniden şekil verilip yararlanılabilecek bir meta haline geti- rilmesi ile mümkün oluyordu. Biz buna teknolo- jik buluşlar veya sanayi devrimi diyoruz. Batı dün- yasının vardığı bu sürecin sonucu; üretimde ma- kineleşme ve insan gücüyle sınırlı sayıda ve sınır- lı miktarda gerçekleştirilebilen “üretim”deki olağa- nüstü miktar artışlarıdır. elbette, yeni üretim tar- zı, bir yandan yeni bir hayat şeklini ortaya çıka- rırken, önceki zamanların modası kahramanlık ve asalet gibi yüce değerlerinin yerini; akıl, ticaret, ce- saret, kâr, risk, kazanma, zenginlik gibi yeni değer- ler almaktadır. Bir başka söyeleyişle artık yeni bir

paradigma mevcuttur. Üretimdeki artışlar yerel pa- zarları yetersiz kılınca, özellikle 16. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan deniz aşırı ticaret; her geçen yüz- yılda yeni bir şekle bürünerek 18. yüzyılda, yeni teknolojik buluşların üretimin emrine verilmesiy- le hammadde-pazar-emek üçgenindeki değer algı- sını yeniden şekillendirmiştir. Ticaret; sermaye bi- rikimini beraberinde getirmiş, büyük ve deniz aşı- rı ticaret yapan ciddi ve kurum olarak saygın şir- ketlerin ortaya çıkmasına ve yüzyıllarca ömrü olan

“firma”lara dönüşmlerine zemin hazırlamıştır. De- nizaşırı ticaret yapan bu şirketlerin en çok biline- ni 1601 kuruluş tarihli Doğu Hint Ticaret Şirke- tidir. (Tasfiyesi 15 ağustos 1947’deki Hidistan’ın bağımsızlığı ile tamamlanır.)

o halde bu paradigmanın; “daha çok güç elde edebilmek için esas olan sermaye birikimidir ve bu- nun tek yolu da daha çok ticaret yapmaktır” şeklin- de özetlenebileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gelişme; yeni düşünce şekilleri, yeni sınıflar, yeni hayat tarzları, hatta yeni milletler doğurmuştur. Bi- zim dünyamızda bu gelişmelerin geç fark edilmesi ve bu gelişmelere cevap verilememesi ise toplumsal çöküşle birlikte devletin sonunu getirmiştir.

tren, tümüyle mi kaçtı ? yoksa ucundan yakalama şansımız Hâlâ Var mı ?

yukarıda özet olarak verilen tarihi bilgiler; zen- ginliğin oluşması için uluslar arası ticaretin varlığı- nın, çeşitliliği ve derinliğinin ne kadar önemli ol- duğunu ortaya koymaktır. Bu çerçevede, uluslar arası ticareti sağlayacak kuruluşları ortaya çıkara- mamış olmak ile zenginleşememe, ya da bir başka ifade ile dünya iktisadi refahından daha fazla pay alamama arasında doğrusal bir ilişki vardır. nite- kim BRIC ülkelerine yakından bakıldığında, dün- yada yeni kutup olma potansiyellerine ulaşmak için, bu ülkelerin sahip oldukları coğrafyaların

kendilerine vermiş olduğu geniş imkânlar kadar, ya da bunun bir türevi olarak, son yıllarda dünya tica- retinden aldıkları payın ne kadar büyük bir önem taşıdığı da açıkça görünmektedir. (yukarıda Tab- lo 1) Bu dört ülkenin dünya refahından daha faz- la pay almadaki gösterdiği en büyük başarı, 90’lı yıllara kadar var olan tüm dengeleri kendi lehleri- ne değiştirerek, dünya ticaretinden daha fazla pay almaları ile doğru orantılıdır. Bugün bu dört ülke- nin de cari dengesi fazla vermektedir, bu dört ülke uluslar arası ticaretten aldığı pay ile her geçen gün daha fazla zenginleşmektedir.

Bu treni Biz nasıl yakalarız ?

Ülkemizin, özellikle Cumhuriyetin ilanından sonraki ticaret hacimlerine ve son yıllardaki geliş- meye hızla bir göz attığımızda, dış ticaretin geniş- lemesi, derinleşmesi ile GSyH arasındaki paralelli- ği hemen görürüz. ancak varlığı ve genişliği yanın- da dış ticaretin zenginliğe dönüşmesi için sürüdü- rülebilir olması ve çeşitli ekonomik ve politik se- beplere bağlı olarak belli zaman aralıklarında yüz yüze kalınan ekonomik krizlerle birlikte kesintiye uğramamalıdır.

2007 yılında ihracat 100 milyarı aşmış ve 2008 yılında % 22’lik bir artış sağlanmıştır. 2000-2007 döneminde 4 kat büyütülebilmiş olan ihracata rağ- men, fert başına gerçekleştirilen 1000 Dolarlık ih- racat, 2005 yılında geçilebilmiştir ki; dış ticaret ar- tışlarının GSmH üzerindeki doğusal etkisi dolayı- sıyla Gayrı Safi yurt İçi Hasılada kişi başına dü- şen payın 1000 Dolar yukarı taşınması demektir.

Dış ticaretteki bu büyümeyi rakamları tek başına ve kendi içinde değerlendirdiğimizde, çoğu zaman yanlış sonuçlara varma ihtimalimiz de vardır. me- sela 1923 yılında ancak 50 milyon Dolarlık ihracat yapılabilirken, 2007 yılındaki 100 milyar Doları aşan ihracat 84 yılda 2.000 kat büyüme ile muaz- zam bir gelişme gibi izah ederken, ihracatın kendi içindeki dağılımının etkilerini değerlendirmemiş oluruz. Daha da önemlisi izahlar büyük ölçüde iza- fi değerler taşıdığından aynı zaman dilimi içinde benzer ülkelerin kaydettiği aşamaları karşılaştırarak izaha çalıştığımız hususların hangi anlamları taşıdı- ğı hakkında bir hüküm verebiliriz. Bu karşılaştır- manın kolaylıkla yapılabileceği ve ülkenin dış tica- ret yolu ile nasıl büyütülebildiğinin başta almanya olmak üzere Japonya, kore ve en son da Çin ile sa- yısız örneği bulunmaktadır.

Dış ticaretimizin tarihi seyrine biraz daha yakın- dan baktığımızda, belki de geçirmiş olduğu tari- hi süreçlerin bir yansıması olarak dış ticaret üze- rinde çok fazla durulmadığını, ülkenin uzun süre içine kapanık yaşayıp, tüm enerjisini kendi ayak- ları üzerinde durmaya ayırdığını da söyleyebiliriz.

yakın zamanlarda, en azından Cumhuriyetin tüm kurumlarının kök saldığı ilk 25-30 yılından sonra da bu içine kapanık siyasette uzun süre ısrar edil- mesi anlamlı olmamıştır. Bir yandan, kendi asu- de dünyamızı var etmeye çalışırken, son 100 yıllık ekonomik arayışlarımız içinde, dış ticaret ve kam- biyo rejimleri ile ilgili sayısız düzenlemelerin yapıl- dığı ve dış ticarette model arayışlarının kesintisiz olarak devam ettiği de bir hakikattir.

özellikle serbest ekonomi kurallarının tam ola- rak hakim kılınmaya çalışıldığı 24 ocak 1980 ka- rarları; ekonomik dönüşüm programı içinde, ihra- catın artırılması için yeni arayışların üzerinde en çok durulduğu ve değişik modellerin uygulanma- sına teşebbüs edildiği ciddi bir kırılma noktasıdır.

24 ocak kararlarında; bir teşvik sistemi içinde en önemli destek olarak kabul edilmesi gereken nak- di parasal teşvikler dahi yer almış, mevzuatın içine;

dış ticaret sermeye şirketleri, serbest bölgeler, sek- törel dış ticaret şirketleri ve yurt dışı organizasyon teşvikleri gibi önemli tedbirler dahil edilmiştir. uy- gulanmaya başlanmasını 24 ocak kararları içinde- ki tedbirlerin her biri belli ölçüde olumlu sonuçlar doğurmuş olmakla birlikte, istenilen dış ticaret de-

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada, öncelikle pazar yoğunlaşması ve yoğunlaşma derecesi kav- ramlarına kısaca değinilecek, ardından “Dünya İletişim Göstergeleri” veri ta- banından elde

Girişi izleyen birinci bölümde genel olarak borç kavramı ve borç yönetiminin teorik analizi, ikinci bölümde Kırgızistan’daki genel ekonomik durum,

Zengin enerji kaynaklarına sahip olan Orta Asya cumhuriyetlerini ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazakistan ve Türkmenistan liderleriyle ortak projeler

yılında Hans Lippershey tarafından bulunmuştur fakat ilk teleskop niteliği taşıyan alet, İtalyan asıllı olan Galileo Galilei tarafından icat edilmiştir. Nesneleri 30 kat

Bu araştırma Asya Pasifik ülkelerinden İstanbul’a gelen turistlerin profilini, seyahat motivasyonlarını, seyahat motivasyonlarının tatmin, tavsiye ve tekrar ziyaret

Bunlar ve farklı amino asid zincirlerindeki diğer gruplar, diğer gıda bileşenleri ile birçok reaksiyona iştirak edebilirler.... • Yapılan çalışmalarda

Avrupa’ya geçmelerinden hemen önce Aral Gölü’nden Don nehrine kadar uzanan sahada yaşayan Alanları mağlup etmişler, daha sonra bazı grupları Kafkasya’dan

 Özellikle ana karakterlerden biri olan Kee’nin siyahi olması ve uzun yıllar sonra dünyada ilk defa bir çocuğu doğuran kadın olması filmin politik altyapısında