EKOLOJİK DÖNGÜLER VE ÇEVRE SAĞLIĞI
• Biyokimyasal döngüler, doğanın bir bütün olduğunu ve sınırlara ayırmanın imkansızlığını gösterir. Bu durum ne yazık ki yaşanan olumsuzluklar sonucu anlaşılmıştır. Örneğin atmosferik hareketlerle dünyanın bir yerindeki kirlilik başka yerlere taşınmakta ve canlı yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır.
• Çevre bozulmasına ilişkin 5 aşamalı model geliştirilmiştir. Buna göre sorunların başlangıç yeri aynıdır. Sorun bir yerde çözümlenmediğinde bir sonraki aşamaya genişlemiş olarak geçer.
Başlangıçta sorun giderilmezse veya sınırlar daraltılmazsa bir sonraki aşamaya daha genişlemiş olarak yayılmaktadır.
EKOLOJİK DÖNGÜLER VE ÇEVRE SAĞLIĞI
YEREL BÖLGESEL HAVZA KITA KÜRESEL
TOPLUM – KALKINMA – ÇEVRE İLİŞKİLERİ
İnsanoğlu ve yaşama ortamı arasındaki ilişkiler önceleri doğal yasaların kontrolü altında sürerken zamanla insanoğlunun denetimi ve kontrolü artmaya başlamış ve dengede doğa aleyhine bozulmalar ortaya çıkmıştır.
Doğal yaşama ortamından soyutlanıp kendi kurduğu yapay dünyaya adapte olan insan, doğanın verdiği sinyaller gözardı edilemez boyutlara gelene kadar, neredeyse varlığının doğal kaynaklara bağlı olduğunu ve bu kaynaklar olmadığı sürece kendi yaşama şansının da olmadığını unutma aşamasına gelmiştir.
İnsanoğlunun gelişimi 12 aşamada sınıflandırılmıştır
• Boyun eğme
• Toplayıcılık
• Avcılık ve balıkçılık
• Göçebe ve pastoral dönem / evcilleştirme
• Çobanlık
• Bitki yetiştirme
• Tarım
• Sanayi
• Kentleşme
• İklimsel denetim ve kozmik patlama
• İklim denetimi
• Eksobiyolojik kaçış
• Bu çerçevede, insanoğlunun göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçiş sürecinde doğa üzerinde kendi hakimiyetini kurmaya başladığı görülmektedir. Bunun nedeni ise yerleşik yaşama geçişi sağlayan tarımsal faaliyetlerdir. Tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için arazide uygulanan işlemler doğal yapının değişimini de beraberinde getirmektedir. Ancak yine de, insan emeğine dayalı olan ve bugünkü anlamda tarımsal girdi kullanımının neredeyse olmadığı bu sistemin doğa üzerinde çok büyük zararlar oluşturmadığı da bir gerçektir.
• Doğa üzerinde insan hakimiyetinin artışı 18. yüzyılda
daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde
bilim ve teknolojinin gelişmeye başlaması ile insan
gücünün yerini makineler almaya başlamış ve bu da
dünya üzerinde ekonomik ve sosyal anlamda önemli
değişimleri beraberinde getirmiştir.
• Ekonomik kalkınma merkezli yaklaşımların insan geleceğini riske attığı gerçeğinin anlaşılması ile yüzyılımızın ikinci yarısında, gelişmiş ülkelerin önderliğinde çevre merkezli yaklaşımlar hızlı bir gelişme göstermiştir. Ekolojik dengenin bozulması dünya gündeminde, siyasi ve ekonomik sorunların yanında ana sorun olarak yer almamakla birlikte giderek gelişen çevre bilincinin bir sonucu olarak, çevre sorunları ve doğa koruma çalışmaları özellikle 1970’li yıllardan beri çeşitli etkinlikler çerçevesinde uluslararası düzeyde ele alınmaya başlamıştır. 1980’li yıllardan itibaren ise yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanan sürdürülebilir kalkınma kavramı, bu yaklaşımların bir bütün
• Dünyadaki değişimlerin etkisiyle de şekillenen doğa koruma çalışmaları aslında, Cumhuriyet’in ilanından önce başlamıştır.
Eldeki verilere göre potansiyel olarak %70’i ormanla kaplı olması gereken Anadolu’nun günümüzdeki orman varlığı toplam alanın 1/4’üne yakındır. Böylesi bir olumsuz gelişmede Anadolu’da yaşamış bütün medeniyetlerin payı vardır. Diğer taraftan doğanın gerçek anlamda ve belli yasal düzenlemeler çerçevesinde korunması için yapılan çalışmaların tarihi oldukça yenidir. Gerçi 19. Yüzyıl içerisinde orman varlığının korunması için bazı girişimler olmuş ve yasal önlemler alınmıştır. Ancak bu önlemlerin alınmasında doğal dengeyi korumadan
• Özetle, insanoğlunun bugüne kadar geliştirdiği
aktivitelerin doğa üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi
giderme çabalarının önemli bir bileşeni olan
koruma kavramı, önceleri ihmal edilen ya da sınırlı
uygulama alanı bulan bir kavram iken bugün
dünyanın gündemini belirleyen yönetim stratejileri
ve eylem planlarında tanımlanmaktadır.
• Atatürk’ün 1 Kasım 1937’de Millet Meclisi’nin 3. Toplanma yılını açarken yaptığı konuşmada, doğa koruma çalışmalarında çok önemli bir aşama sayılabilecek bir konuya değindiği görülmektedir. Atatürk, bu konuşmasında ciddi etüdlere dayalı bir ziraat siyaseti ve rejimi tesbit edip, memleketi, iklim, su ve toprak verimi bakımından ziraat bölgelerine ayırmak gerektiğine değinmiştir. Bu sözleri ile Atatürk, tüm ülke çapında yapılacak olan analiz çalışmaları ile, arazilerin uygun kullanımlara açılması gerekliliğini ortaya koymuştur. Fakat ülkemizde, gerek ekonomik güçsüzlük ve çıkar çatışmaları gerekse bilgisizlik ve konu ile ilgili eğitimsizlik nedeniyle, arazilerin doğal