• Sonuç bulunamadı

Nüfus artışı, plansız yerleşim alanları oluşturulması, küresel ısınma ve iklim değişikliği,

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Nüfus artışı, plansız yerleşim alanları oluşturulması, küresel ısınma ve iklim değişikliği,"

Copied!
38
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SUNUM PROGRAMI

DOĞA OLAYLARI NASIL AFETE DÖNÜŞÜYOR AFET YASAL MEVZUATI

AFET ÖNCESİ KENTSEL PLANLAMALAR AFET STRATEJİK PLANLARI

ÜLKEMİZDE YAŞANAN AFETLER

ÜLKEMİZ YAPI STOKU GÜVENLİ YAPI ORANI

RANTSAL YAPILAŞMALAR SONUCU YİTİRİLEN CANLAR VE MADDİ KAYIPLAR İHMAL VE TEDBİRSİZLİK SONUCU YAŞANAN KAZALAR

ALINMASI GEREKEN YAPISAL, TEKNİK VE İDARİ ÖNLEMLER

DOĞA OLAYLARI

“İnsanlar için can, fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen ve yerel imkânlar ile baş edilemeyen her türlü doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olaylar” şeklinde tanımlanan

Doğa olayları ve onların tehlikeleri doğaldır, ancak bunların afete dönüşen boyuttaki oluşumları ve zararları doğal değildir. İnsanın yaptığı veya yapmadığı bazı faaliyetlerin, bu doğa olaylarının afete dönüşmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır.

Özellikle önceden tahmin edilebilir hava olayları sonucunda ortaya çıkan ve doğal afetlerin çok büyük bir bölümünü oluşturan meteorolojik karakterli doğal afetlerin zararlarını azaltmanın veya bunların afete dönüşmeden meteorolojik olay boyutunda kalmasını sağlamak mümkündür.

Nüfus artışı, plansız yerleşim alanları oluşturulması, küresel ısınma ve iklim değişikliği,

insanın çevre ve doğayı tahribine bağlı olarak doğal afetler sıklaşmakta ve etkileri giderek yıkıcı olmaktadır.

İNŞAAT MÜHENDİSİ GÖZÜYLE AFETLERE HAZIRLIKLI KENTLER

ERDOĞAN BALCIOĞLU İNŞAAT MÜHENDİSİ İMO 3.DÖNEM ANKARA

ŞB.YÖN.KRL.BŞK.

BİLİRKİŞİLİK KURULU ÜYESİ

BİLİRKİŞİLİK EĞİTMENİ

(2)

Yıkıcılığı, geniş alanları etkilemesi, ekonomik, sosyal ve psikolojik etkilerinin uzun süre devam etmesi nedeniyle ilk akla gelen afet deprem olmasına rağmen meteorolojik kaynaklı afetler, sayı ve gerçekleşme sıklıkları açısından doğal afetler içerisinde önemli paya sahiptir.

Doğal afetlerin çoğunu meteorolojik olaylar oluşturmakta, Dünya genelinde tsunami, deprem ve kasırga gibi afetler yaşanırken Türkiye'de en çok sel ve heyelan olaylarıyla karşılaşılıyor. Dünya genelindeki 31 çeşit doğal afetin 28 tanesini meteorolojik afetler oluşturmaktadır.

Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye de değişebilmektedir.

Görülen doğal afetlerden bazıları şunlardır:

METEOROLOJİK ve DOĞAL OLAYLAR

• DEPREM

• ŞİDDETLİ SAĞANAK YAĞIŞLAR VE SELLER

• DERE VE NEHİR TAŞKINLARI

• HEYELAN, TOPRAK KAYMASI, KAYA DÜŞMESİ

• KIYI EROZYONLARI

• YANGIN, ORMAN YANGINLARI

• FIRTINA, KASIRGA

• HORTUM

• ÇIĞ DÜŞMESİ

• YILDIRIM DÜŞMESİ

• KAR, DOLU FIRTINASI

• DON VE BUZLANMA

• YANARDAĞ PATLAMASI

• KÜRESEL ISINMA VE GÜNEŞ ÇARPMASI

• KURAKLIK

Yeryüzündeki bütün varlıklar üzerinde etkisi olan meteorolojik olaylar, “olağanüstü”

şekilde gerçekleştiğinde etkileri “olağanüstü” olmakta, olayın kendisine ve diğer doğal veya doğal olmayan sebeplere bağlı olarak çeşitli tip ve şiddette “doğal afete” dönüşmektedir.

Jeolojik kaynaklı doğal afetlerle karşılaştırıldığında önceden tahmin edilebilirliği daha yüksek olan meteorolojik kaynaklı doğal afetler, afet öncesi etkin risk değerlendirme ve zarar azaltma çalışmalarıyla, olumsuz etkilerine karşı önlem alınabilecek olaylardır.

1) Jeomorfolojik afetler; Jeopolitik konuma bağlı olarak meydana gelen, tehlikeli doğal olayları sonucu görülen afetler. Deprem, tsunami, volkanik patlamalar gibi.

2) Meteorolojik afetler; iklim koşulları ve hava ile ilişkili olarak görülür. Sel-taşkın, aşırı sıcaklar ve aşırı soğuklar, aşırı kar yağışları, fırtına, don olayları, horum, kasırga gibi.

3) Hidrografik afetler; Göl sularının aşırı kirletilmesi ve nehir taşmaları sonucu yaşanır.

4) Biyolojik afetler; Sars, Korona, Biyolojik tehlikeler, toprak ve doğal hayvanlar sonucu görülen afetler. Böcek istilaları, erozyon çekirge istilaları, orman yangınları gibi

(3)

5) Sosyal afetler; İnsan doğrudan günlük yaşantısını etkileyen afetler. Savaş, terör olayları, kıtlık, bulaşıcı hastalıklar gibi

6)Teknolojik afetler; Teknolojinin insanlar tarafından yanlış kullanılmasından meydana gelir. Denizyolu, havayolu ulaşımındaki kazalar, endüstriyel kazalar, olarak sınıflandırılabilir.

Türkiye Doğal olaylar Yoğunluk Haritası

Türkiye’deki doğal afetler, kazalar ve felaketler sonucu can kayıplarının ihmal zincirinden kaynaklandığı raporlarla doğrulanmasına, yıllardır Odalarımız olarak çok sayıda Kongre Sempozyum, Seminer kitaplar, yayınlar ve benzeri araçlarla yönetimleri ve halkımızı bilgilendirmek ve gerekli önlemlerin alınması yönündeki Planlama, Stratejik, teknik ve yapısal tedbirlerin afet öncesi alınması yönündeki uyarılara ve yapıcı önerilere ve AFAD gibi önemli kurumsal teşkilatlara, UMKE gibi yapılara ve İllerde hazırlanan Afet Stratejik Planlara rağmen ama yine de RANT AÇGÖZLÜLÜĞÜ ile birçok şahıslar ve Şirketler eliyle yeşil alanların imara açılması, dere yataklarına, heyelan riski olan yerlere yapı yapılması sonucu yıllar içinde gerçekleşen facialarla anlaşılmış bulunmaktadır.

İşte son 20 yılda canımızı yakan o facialar

JICA VE AFAD VERİLERİNE DAYANARAK, 1900 LÜ YILLARDAN GÜNÜMÜZE KADAR TÜRKİYE’DE MEYDANA GELEN ÖNEMLİ

AFETLERDEN BAZILARI TABLODAKİ ŞEKİLDE SIRALAMAKTADIR

(4)

Tablo 1. 1990 Yılından Bu Yana Meydana Gelen Büyük Afetler

Deprem, sel, heyelan, çığ gibi yüzlerce afetin yaşandığı dünyamızda, doğal ve insan kaynaklı afetlerin sayısında özellikle son dönemlerde önemli bir artış görülmektedir.

Dünya ölçeğinde yaşanan afetlerden ülkemiz de ne yazık ki payını almakta ve bu afetler, sosyal, kültürel ve ekonomik kayıpları da beraberinde getirmektedir.

Ülkemizde başta depremler olmak üzere sel, heyelan, fırtına, kaya ve çığ düşmeleri gibi doğal kökenli olaylarla birlikte yangın, kaza, gıda zehirlenmesi, salgın hastalık, şiddet ve terör gibi insan kökenli olaylarla da sıkça karşılaşılmaktadır.

(5)

YER KÜRENİN YAPISI

Dünyanın iç yapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km. kalınlığında oluşmuş bir taş küre (Litosfer) bulunmaktadır. Kıtalar ve okyanuslar bu taş kürede yer alır.

Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto adı verilir.

Manto’nun altındaki çekirdeğin Nikel-Demir karışımından oluştuğu kabul edilmektedir. Yerin, yüzeyden derine gidildikçe ısının arttığı bilinmekte, Enine deprem dalgalarının yerin çekirdeğinde yayılamadığı olgusundan giderek çekirdeğin sıvı bir ortam olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Taşküre’nin altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, taş kabuk parçalanmakta ve birçok “Levha”lara bölünmektedir. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlanmakta, yukarılara yükseldikçe taşyuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır.

Yerkabuğunu oluşturan “Levha’ların, Astenosferdeki konveksiyon akımları nedeniyle hareket halinde oldukları ve bu nedenle birbirlerini ittikleri veya birbirlerinden açıldıkları ve bu olayların meydana geldiği zonların da deprem bölgelerini oluşturduğu,

(6)

YERKÜRENİN İÇ YAPISI

DEPREMİN OLUŞ NEDENLERİ VE TÜRLERİ

Birbirlerini iten ya da diğerinin altına giren iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır. Hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir.

Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar.

Bu dalgalar geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bu sırada yeryüzünde, bazen gözle görülebilen, kilometrelerce uzanabilen ve FAY adı verilen arazi kırıkları oluşabilir. Bu kırıklar bazen yeryüzünde gözlenemez, yüzey tabakaları ile gizlenmiş olabilir. Bazen de eski bir depremden oluşmuş ve yeryüzüne kadar çıkmış, ancak zamanla örtülmüş bir fay yeniden oynayabilir.

DEPREM ESNASINDA YAYILAN DALGALAR

(7)

P ve S ZAMAN FARKINA ÖRNEKLER

DEPREM

Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.

(8)

Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın ve barınakların yok olduğu bilinmektedir.

• Deprem, Türkiye’de görülen en önemli afet türüdür. Önemi diğer afetlere göre etki alanının geniş olması, can ve mal kayıplarının fazla olmasından ileri gelmektedir.

• Türkiye’de ortalama 5 yılda bir geniş çapta can ve mal kaybına neden olan büyük bir deprem yaşanmaktadır. Dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgar, yıldırım, çığ, fırtına diğer doğa olaylarıdır.

• Depremler oluş nedenlerine göre değişik türlerde olabilir. Yukarıda anlatılan levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle “TEKTONİK” depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar.

• Türkiye’de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir. İkinci tip depremler “VOLKANİK” depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin meydana geldiği bilinmektedir.

Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya’da oluşan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye’de aktif yanardağ olmadığı için bu tip depremler olmamaktadır.

• Bir başka tip depremler de “ÇÖKÜNTÜ” depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan blokunun çökmesi ile oluşurlar.

Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler.

• Odağı deniz dibinde olan Derin Deniz Depremlerinden sonra, denizlerde kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar oluşur ki bunlara (Tsunami) denir. Deniz depremlerinin çok görüldüğü Japonya’da Tsunami’den 1896 yılında 30.000 kişi ölmüştür.

(9)

a) Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı: Türkiye’nin kuzeyinde bulunan bu kuşak 1500 km uzunluğu bulunmaktadır. Marmara Bölgesi Saros Körfezinden başlayarak, Doğu Anadolu Bölgesi Aras Vadisi’nde son bulur.

b) Güneydoğu Anadolu Deprem Kuşağı: Bu kuşakta bulunan iller Hatay, Van, Adıyaman, Kahramanmaraş, Bitlis, Elazığ ve Malatya’dır. Antakya’dan Hakkâri’ye kadar uzanan yay şeklinde kaplar

c) Batı Anadolu Deprem Kuşağı: Bu deprem kuşağı Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovalarını ve Akşehir, Burdur, Isparta’yı kapsamaktadır. Aktif deprem kuşağıdır ve sık sık depremler görülmektedir.

Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.

Deprem Bölgeleri Haritasına göre, Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında, nüfusun da yüzde 95'i deprem kuşağında "Topraklarımızın yüzde 66'sı ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'i 1'inci ve 2'nci derece deprem bölgesindedir.

Geride bıraktığımız yüzyılda 3 bin 100'den fazla hasar yapıcı deprem, 60 bin insanımızın yaşamını yitirmesine, yaklaşık 100 bin binanın yıkılmasına ve 1 milyon 200 bin binanın da hasar görmesine neden oldu.

Ülkemizde 1900 lü yıllardan bugüne magnitüdü 4 ve daha büyük 7000 civarında deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerin bazıları büyük hasarlara ve yüzey faylanmalarına neden olmuştur. Bu tarihler arasında Kuzey Anadolu Fayı boyunca hasar yapıcı ve yüzey faylanması meydana getirmiş magnitüdü 5.5 ve daha büyük olan '36 deprem görülmüştür. Bu depremlerden 6 tanesinin magnitüdü 7 ’den

(10)

büyüktür. Meydana gelen depremler fayın 800 km den fazla bir bölümünün kırılmasına yol açmıştır.

Bu fay kuşağında meydana gelen 1939 Erzincan depremi, Türkiye’de

görülen en büyük depremdir (Ms=7.9). 32.962 kişinin hayatını kaybettiği bu deprem daha sonraki depremlerin meydana gelmesinde de etkili olmuştur ve depremler batıya doğru kayma eğilimi göstermiştir. Etkilediği alan ve Türkiye’nin Yüzölçümü ve Nüfusunun Deprem Bölgelerine Dağılışı 135 büyüklük bakımından son derece önemli olan 17 Ağustos 1999 İzmit ve 12 Kasım 1999 Düzce - Kaynaşlı depremleri yine bu fay kuşağı üzerinde meydana gelmiştir.

Tokat'ın Niksar ilçesinde 1942'de 7,0 büyüklüğünde meydana gelen deprem 3 bin kişiyi, Samsun'un Ladik ilçesinde 1943'te 7,4 büyüklüğündeki deprem ise 2 bin 824 kişiyi hayattan kopardı.

Bolu'nun Gerede ilçesinde 1944'te meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde 3 bin 959 kişi, Erzincan'da 1949'da 7,9 büyüklüğündeki depremde 32 bin 962 kişi öldü.

Muş'un Varto ilçesinde 1966'da kaydedilen 7,2 büyüklüğündeki deprem 2 bin 394, Kütahya'nın Gediz ilçesinde 1970'te kaydedilen 7,2 büyüklüğündeki deprem ise bin 86 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 1975'te yaşanan 6,9 büyüklüğündeki depremde 2 bin 385, Van'ın Çaldıran ilçesinde 1976'daki depremde 3 bin 840 kişi yaşamını yitirdi.

Erzurum'un Horasan ilçesinde 1983'te 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi, bin 155 kişi hayatını kaybetti.

İzmit'in Gölcük ilçesinde 17 Ağustos 1999'da yaşanan ve Marmara Bölgesi'ndeki birçok ilde hissedilen 7,4 büyüklüğündeki deprem ise 17 bin 480 kişiyi hayattan kopardı.

Van'da 2011'de meydana gelen 7,0 büyüklüğündeki deprem nedeniyle 644 kişi hayata gözlerini yumdu.

(11)

KOCAELİ-GÖLCÜK DEPREMİ

17 Ağustos 1999 sabahı, saat 03.02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7.4 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda etkili olan ve resmi raporlara göre 18 bin 373 kişinin yaşamını yitirdiği Marmara Depremi en büyük felaketlerden biri olarak tarihe geçti. Depreme uykusunda yakalanan 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi ise sakat kaldı. Kamu denetiminin yetersiz kaldığı, çarpık kentleşmenin bilimin yerini aldığı, inşaat sırasında eksik malzemelerin kullanıldığı ve aşırı kâr hırsı ile hareket edildiği her zaman söylendi;

kader demenin yanlışlığı üzerine her daim konuşuldu. İhmalin yanı sıra zamanaşımı, ertelenen cezalar ve mahkum edilmeyen onlarca suçlu herkesi kahretti. Peki ders alındı mı? Hayır.

(12)
(13)
(14)
(15)

(16)

(17)
(18)

(19)

İNSAN KAYNAKLI OLAĞAN DIŞI DURUMLAR

DEPREME DAYANIKLI VE GÜVENLİ YAPI YAPILMAMASI SONUCU CAN VE MAL KAYIPLARI

DERE YATAKLARINA VADİ TABANINA YAPI YAPILMASI,

NEHİR VE IRMAK KENARLARINA YAPI YAPILMASI SONUCU SEL VE TAŞKINDA CAN VE MAL KAYIPLARI

BELEDİYELER VE DSİ TARAFINDAN YAĞMUR SUYU VE BAKS SİSTEMLERİNİN YETERLİ VE TEKNİK VERİLERE GÖRE YAPILMAMASI SONUCU SAĞANAK YAĞIŞLARDA CAN VE MAL KAYIPLARI

HEYELAN-TOPRAK KAYMASI RİSKİ OLAN YAMAÇLARA YAPI YAPILMASI SONUCU YAPILARIN KAYMASI İLE CAN VE MAL KAYIPLARI

KBRN MADDELERİ TEHDİT VE TEHLİKELERİ TEHLİKELİ MADDE KAZALARI

(20)

• Başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, Doğu Anadolu Bölgesi’nde de sıklıkla heyelan görülüyor. Ülkemizde genellikle kaya düşmesi, kayma ve akma türü heyelanlar meydana gelmekte,

• En çok nehir yataklarından taşmalar sonucu Sele, rastlanmakta, Ani ve kuvvetli yağışlar ya da kar erimesi sonucu taşmalar oluşmaktadır.

• Yangın, geri dönüşümü olmayan doğal afetlerdendir. Yangınlar ciddi hasarlara neden olur. Orman yangınları ise yaz aylarında ve bilinçsiz yakılan mangallar ve pet şişeler yangın riskini artırmakta, Ülkemizde son üç yıl içinde 2.411 adet orman yangını çıkmış ve bu yangınlarda 11.993 hektar orman alanı zarar görmüştür.

• Ülkemizde Doğu ve güneydoğu bölgelerindeki dağlık kesimlerde ve Karadeniz’in yüksek rakımlı iç kesimlerinde çığ oluşumu yaşanmaktadır.

SEL-SU TAŞKINLARI

Türkiye'de sıklıkla yaşanan afetlerden bir diğeri ise sel/su baskınları.

Sele en çok nehir yataklarındaki taşmaların neden olduğu belirtilen raporda, bu duruma nehir yataklarının amacı dışında kullanılmasının yol açtığı vurgulandı.

Türkiye'de 1 Ocak 1950-1 Haziran 2018 tarihlerinde en çok afet, 425 sel/su baskınıyla Erzurum'da yaşandı. Sivas 315, Van 265 ve Bitlis 247 sel/su baskınıyla bu kenti takip etti.

İstanbul'da 9 Eylül 2009 gecesi etkili olan yoğun yağış sonucu sel meydana geldi. 8- 9 Eylül 2009 tarihlerinde İstanbul'un Çatalca, Silivri ve İkitelli ilçeleri ile Tekirdağ'ın Saray ilçesinde aşırı yağışlar sonucu; Tekirdağ'da 5, İstanbul'da 24 olmak üzere toplam 29 vatandaşın hayatını kaybettiği bildirildi. Marmara Bölgesi'ni vuran sağanak yağış, yol açtığı su taşkınlarıyla büyük çapta can ve mal kaybına neden oldu. Ayrıca Seller, Tekirdağ'da bir köprünün yıkılmasına, onlarca evin de sular altında kalmasına yol açtı. E-5 ve TEM uzun süre trafiğe kapandı.

(21)

Giresun'un Doğankent ilçesinde yağış sonucu su baskınları meydana geldi. yağış sonucu Aksu Deresi'nin debisinin yükseldiği, Sağanak nedeniyle Ordu sınırındaki Abdal Deresi ve Dereli ilçesindeki dere taştı. Taşkın nedeniyle, Giresun-Dereli-Sivas kara yolu ulaşıma kapandı. "Evlerin hasar gördüğü, heyelanların olduğu, İlçe merkezlerinde su baskınları meydana geldiği, görevlilerin

"Yaklaşık bir metre su yükseltisi var, her yer dolmuş durumda. Ekipler müdahale edemiyor, hiç kimse bir yere gidemiyor, yapabileceğimiz şu anda bir şey yok."

dediği.

378 binanın hasar tespitinde; toplamda 17 yıkık, 361 az hasarlı bina tespiti yapılmış bulunmaktadır.

(22)

Sel baskınları ve taşkınlardan korunmak için her şeyden önce, doğal bitki örtüsünün, özellikle de ormanların korunması gerekir.

Çünkü ağaçlar, yağmurun hızını keser ve yağmur sularının toprağa sızmasını sağlar. Böylece sular toprağın yüzünde birikmez ve sel oluşumuna yol açmaz.

Ayrıca ağaç gövdeleri suyun yamaçtan aşağıya hızla akmasını önler.

Suyun hızını kesmek için yamaçların teraslandırılması, akarsu yataklarına setler yapılması ve göletler oluşturulması sel baskınlarının yol açacağı zararları büyük ölçüde azaltır.

HEYELAN/KAYA DÜŞMESİ

Buna göre Trabzon, bin 517 heyelanla ilk sırada yer aldı.

Trabzon'u bin 319 heyelanla Rize, 939 toprak kaymasıyla Erzurum ve 913 heyelanla Giresun izledi. 1950'den bugüne kadarki 23 bin 41 heyelanın yaklaşık yüzde 21'i bu dört ilde meydana geldi.

Kastamonu 768, Artvin 765, Bingöl 693, Malatya 688, Sivas 666 ve Erzincan 622 toprak kaymasıyla listenin üst sıralarındaki diğer iller oldu.

Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Kırşehir, Mardin, Şırnak, Kilis, Şanlıurfa, Uşak, Ardahan, Bilecik, İstanbul ve Eskişehir ise heyelanın en az yaşandığı iller olarak kayıtlara geçti. Söz konusu tarihler arasındaki veriler göz önünde alındığında bu illerde bir yılda meydana gelen heyelanların ortalaması birden az oldu.

ÇIĞ DÜŞMESİ

Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı afetlerden bir diğeri çığ, kar örtüsü altındaki zayıf tabakanın örtüden kaynaklanan yükü taşıma kabiliyetini yitirmesiyle oluşuyor.

Çalışmalara göre, çığ olaylarında yükselti ve mevsimsel etki belirleyici role sahip bulunuyor.

1950'den bugüne kadarki çığ olaylarının yaklaşık yarısı Bingöl, Bitlis, Tunceli ve Malatya'da meydana geldi. 1 Ocak 1950-1 Haziran 2018 tarihlerinde Bingöl, 274 çığ felaketiyle ilk sırada yer aldı.

Bingöl'ü 265 çığ olayıyla Bitlis, 168 çığ olayıyla Tunceli ve 81 çığ olayıyla Malatya takip etti.

Son 15 yılda en çok çığ düşmesi, 104 olayla 2006, 159 olayla 2007, 144 olayla 2008, 110 olayla 2010 ve 155 olayla 2011 yıllarında meydana geldi.

2012'den bu yana düşen çığ sayısında geçmiş yıllara oranla azalma kaydedildi.

(23)

AFAD TARAFINDAN YAPILAN ÇALIŞTAYLARDA ODAMIZ ADINA KATILIM SAĞLAYARAK ODAMIZ AFET KONUSUNDAKİ GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZİ AKTARDIK

(24)

(25)
(26)
(27)
(28)

(29)

ACİL DURUM PLANININDA HAZIR OLMASI İSTENEN GEREKLİLİKLER,

A. Acil durum planlamacılarının eğitimi, B. Acil durum ekiplerinin eğitimi,

C. Plan kapsamına alınacak tatbikatların nasıl uygulanacağı, D. Plan kapsamında bulunan bileşenlerin nasıl güncelleneceği,

E. Değişiklikler ve çıkarılan dersler ile alınacak aksiyonların belirlenmesi

(30)
(31)
(32)
(33)

Bugün potansiyel tehlike, dünya çapında bir krizden ziyade hemen her yerde patlayabilecek bölgesel anlaşmazlıklardan kaynaklanacak tehdit senaryolarında görülmektedir. Günümüzde böyle bir savaşta, gün geçtikçe etkinliği artan konvansiyonel silahların yanı sıra kimyasal ve biyolojik silahlar da kullanılacaktır.

Her halükarda en modern, hedefi şaşmayan silahlarla sadece askeri tesislerin vurulması durumunda dahi doğru-düzgün sığınaklara sahip olunmadığı taktirde yine siviller, modern savaşın gerçek kurbanları ve kaybeden tarafı olacaklardır.

SEFERBERLİK VE SAVAŞ HAZIRLIKLARI

SEFERBERLİK VE SAVAŞ HAZIRLIKLARI FAALİYETLERİNİN RAPORLANMASI

1.2. TAHLİYE PLANLAMASI (SEFERBERLİK VE SAVAŞ HAZIRLIKLARI KAPSAMINDA; TAHLİYE VE SEYREKLEŞTİRME PLANLAMASI) 1.3. MİLLİ ALARM PLANLAMASI

1.4. İKOS-İHTİYAÇ KRİTERLERİ OTOMASYON SİSTEMİ

SIĞINAK TASARIMININ GENEL YÖNLERİ

Modern savaş teknolojisine karşı koymanın en etkili yöntemi, insanların ve önemli tesislerin korunması için sağlam sığınaklar oluşturulmasıdır. Hiçbir biçimde tahrip edilemez bir sığınak yapılmasının mümkün olmamasına karşın, iyi korunmuş bir hedefi yok etmek için saldırganın da çok büyük çaba harcaması gerekecektir.

Saldırgan, karşısında iyi korunmuş bir hedef bulduğunda, olası kayıpları ve bedelini düşünerek saldırı planını gözden geçirmek ve büyük olasılıkla saldırıdan vazgeçmek zorunda kalacaktır.

modern sığınakların dizaynına ilişkin, potansiyel tehdit ve silahların etkileri, sığınak güçlendirme teknolojisi ve yaşam destek sistemlerinin önemi, zehirli gazların anında tespiti, iletişim ve güvenlik sistemlerinde temel gereksinimler ve sığınak işletimi ve yönetimi gibi bazı yaklaşımlar yer almaktadır.

Modern bir sığınak, insanları hayatta tutma hedefi olan endüstriyel bir işlem olarak dizayn edilmelidir. Bir kriz esnasında özel koruyucu ekipmanlarla donatılmış büyük sığınak yapıları, dışarısı ile korunaklı içerisi arasında insanların, malların, ekipmanların ve yaşam destek sistemlerinin tüm zararlı etkilere karşı istenen düzeyde korunmasını sağlayan koruyucu bir sınır hattı oluşturmalıdır.

AFAD SIĞINAK TANIMI

Serpinti sığınaklarının inşasında;

Kişi başına en az net bir metrekarelik sığınak yeri ayrılır.

Sığınakların iç yüksekliği net 2.40 metreden aşağı olamaz.

Sığınak dış duvar kalınlığı en az:

60cm. beton,

75cm. tuğla veya taş,

90cm. sıkıştırılmış topraktan olmalıdır.

Sığınak girişi demir kapılı ve en az bir adet dik açı dönüşlü olmalıdır.

(34)

Sığınağın çeşidi ne olursa olsun hem menfezlerle sağlanan tabii havalandırma, hem de klima cihazı ile mekanik havalandırma yeterli olmalıdır.

SIĞINAK MEVZUATI

Sığınaklar konusunda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 180 sayılı KHK’nin 12/e maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu ve bu Kanunun 36 ve 44 ncü maddeleri gereğince, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan “Sığınak Yönetmeliği” bulunmaktadır.

Bu Yönetmeliğin uygulanmasından yapı ruhsatını ve yapı kullanma izin belgesini düzenleyen idareler yetkili ve sorumludur. Valiliklerin ve Büyükşehir belediyelerinin gerektiğinde denetim yetkisi saklıdır.

Yönetmeliğin uygulanmasında plan, proje, yapı ruhsatı, yapım, yapı kullanma izni ve kat mülkiyeti gibi imarla ilgili tereddüde düşülen hususlarda Bayındırlık ve İskan Bakanlığının, diğer hususlarda Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının yazılı görüşü alınır.

Sığınaklar, nükleer ve konvansiyonel silahlarla, biyolojik ve kimyevi harp maddelerinin tesirlerinden ve tabii afetlerden insanlarla, insanların yaşaması ve ülkenin harp gücünün devamı için zaruri canlı ve cansız kıymetleri korumak maksadıyla inşa edilen korunma yerlere deniyor. Özel sığınaklardan olan serpinti sığınaklarının inşasında aşağıdaki hususlara uyulur.

a) Büyüklük: Kişi başına en az net bir metrekarelik sığınak yeri ayrılır.

Sığınaklarda yapılacak wc, duş ve mutfak nişi bu alana dâhil değildir.

b) Sığınak alanı kişi başına net bir metrekare olacak şekilde ayrılır. Ayrıca mutfak ve wc eklenir.

c) Binadaki kişi adedi de bağımsız bölümlere göre belirlenir. Bir odalı konutlarda iki kişi, iki odalı konutlarda üç kişi, üç ve daha fazla odalı konutlarda dört kişi yasadığı kabul edilir.

d) Örnek. 13 adet daire Daireler 3+1 Daire sayısı 12’den büyük olduğu için bu binaya sığınak gerekir. Oda sayısı her dairede 4 olduğundan, her dairede 4 kişi yaşadığı düşünülür. Bina da toplam 13 daire var Bu durumda binada 13×4=52 kişi’nin yaşadığı varsayılır. Kişi başına net 1 metrekare sığınak gerektiğinden, 13 daireli bu binada net 52 metrekare + wc + mutfak kadar bir sığınak alanı ayrılmalıdır…

e) Projede sığınak olarak gösterilen yerler bazı müteahhitler tarafından etik dışı bir anlayışla satılmakta Konuyu bilmeyen kişilerce satın alınmakta ve çoğu kez de kiraya verilmekte ve satılmaktadır.

f) İmar Kanunundaki kriterlere uygun olan binalarda, çıkarılan yönetmelikte sıralanan koşullar ve ölçülere göre belirli yerlerin ayrılarak sığınak yapılması zorunlu. 1988 tarihli sığınak yönetmeliğine göre 8 ve daha az daireli binalarda sığınak zorunlu değildi. 2010 tarihinde yapılan değişiklikle 12 ve daha fazla daireli binalarda sığınak yapılması zorunludur.

g) Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 4.maddesine göre ortak alanlar bellidir ve sığınaklar ortak alan olarak belirtilmektedir. Ortak yerler üzerinde kat malikleri

(35)

ana gayrimenkulün bütün ortak yerlerine, arsa payları oranında, ortak mülkiyet hükümlerine göre malik olurlar.

h) Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulmuş binalarda Belediyeden alınan tasdikli projede sığınak olarak gösterilen yer tüm kat maliklerinin ortak yeridir. Bu sığınaklar kiralanamaz, devredilemez, satılamaz ve amacı dışında kullanılamaz.

i) Sığınakların iç yüksekliği net 2.40 metreden aşağı olamaz.

j) Sığınağı çevreleyen bina dış duvar kalınlığı: Sığınağın bina dışına rastlayan duvar ve tavan döşeme kalınlıkları en az 60cm. beton, 75cm. tuğla veya taş ya da 90cm. sıkıştırılmış topraktan olmalıdır. Bu malzemeler tek başına kullanılabileceği gibi, radyasyon geçirgenliği bakımından bu ölçülerin birbirlerine oranları dikkate alınarak birlikte de kullanılabilir. Ayrıca bunlardan farklı yapı malzemeleri, ölçüleri radyoaktif serpintiye karşı geçirgenlik ve korunma katsayıları dikkate alınarak hesaplanmak suretiyle, bunlarla birlikte veya tek başına kullanılabilir. Sığınağın tamamen toprağın altında kalan ve dış açık ortam ile arasında en az 60 cm toprak dolgu bulunan dış duvarlarının kalınlığı statik hesaplara göre belirler. Bahçede yapılacak sığınaklarda da aynı uygulama yapılır.

SIĞINAKLARA ÖRNEKLER

(36)
(37)

ÇARPIK KENTLEŞME

Çarpık kentleşme, şehirlerin herhangi bir denetim gücü olmadan ve plansız olarak rastgele ve her türlü planlamadan uzak bir biçimde büyümesidir. Ülkemizde hızlı nüfus artışı, sağlıksız kentleşmeyi de beraberinde getirmekte, Bu durum sele duyarlı alanlarda ve özellikle de akarsu havzalarında nüfus ve sanayi yoğunluğunu arttırarak, yerleşim alanlarında yeni yollar açılmasıyla, yeşil dokunun ormanların imara açılmasıyla arazi yapısı değişmekte, dolayısıyla havzadaki denge bozulduğundan sel ve taşkın afetlerinin daha sık görülmesine neden olmaktadır.

Binalar inşa edilirken dere yatakları gözardı edildiğinden dolayı yoğun yağışlı dönemlerde bu bölgelerde sel ihtimali artıyor, ve dere yatağı etrafındaki yerleşim yerleri büyük zararlar görüyor. Planlı bir kentleşme sistemi ile imar planları ve izinleri riskler gözetilerek verilebilir ve onlarca yaşam kurtarılabilir. Hangi şartlar altında olursa olsun Türkiye, hızlı ve çarpık bir biçimde artan nüfusun, yerleşme ihtiyacının karşılanabilmesi için, akarsuların özelliklerini göz önüne alarak, su yapılarını projelendirmek, güçlendirmek, ekonomik yönden akarsu havzalarını çok dikkatli bir biçimde değerlendirmek zorundadır.

Depreme dayanıklı yapı tasarımı, tamamen inşaat mühendislerini ilgilendiren bir konudur. Yapı ve yapı-zemin etkileşimi, İnşaat Mühendisliğinin çalışma konuları arasındadır. Depremin Yaratacağı Afeti Engellemek Devletin Görevidir.

Her vatandaşın güvenli konutlarda yaşamaya hakkı vardır. Devletin de bu noktada gerekli önlemleri alma sorumluluğu vardır. Elbette bu sorumluluk ciddi bir çalışmayı gerektiriyor. Yapı güvenliği çalışmalarının süratle başlatılması, yapı güvenliği kavramının siyaset üstü bir statüye kavuşturularak bir devlet politikası haline getirilmesi elzemdir.

Yapı Üretim Sürecinin Özneleri Mühendis ve Mimarlardır.

(38)

Yapı üretimi neredeyse tümüyle kontrolsüz müteahhit-taşeron sisteminin insiyatifine bırakılmamalı; proje üretiminden, imalat sonuna kadar bütün aşamalarda tavizsiz bir kamu denetimi için bütünsel bir sistem oluşturulmalıdır. Bu kapsamda Yapı Denetim, Şantiye Şefliği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği gibi alanlardaki mevcut uygulamalar gözden geçirilmeli, bunların tümünde mühendis ve mimarlar özne olmalıdır. Bilimsel Metotları Kullanmak Hayat Kurtarır.

Geçmiş depremlerden edindiğimiz tecrübeler ve Şubemiz tarafından yürütülen Yapı Stoku Envanteri çalışmaları depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuz konusunda bize önemli ipuçları sunmaktadır. İmar Barışı ile Ruhsat Alan Yapıların Depreme Dayanıklılığı Kontrol Edilmelidir. Bunun dışında imar planlarında yerel yönetimlerle merkezi yönetimlerin uygulamalarındaki çok başlılık ortadan kaldırılmalı, uzun vadeli planlara mutlaka uyulmalıdır. Kentsel Dönüşüm uygulamalarına da bu bakışla yaklaşmalı, kentsel dönüşüm deyince eski binayı yıkıp, yerine yenisini yapmayı anlamamalıyız.

Son söz olarak; depremin afete dönüşmesini istemiyorsak; ilgili kamu kurumlarımız ve belediyelerimiz tarafından net bir irade ortaya konulması gerekmektedir. İnşaat Mühendisleri Odaları olarak, daha önce bina güvenliğine yönelik envanter çalışmalarında olduğu gibi kamu yararı için yürütülecek herhangi bir çalışmada üzerimize düşecek görevi yapmaya hazırız.

ERDOĞAN BALCIOĞLU İNŞAAT MÜHENDİSİ İMO BİLİRKİŞİLİK KURULU ÜYESİ İMO 3.DÖNEM ANK.ŞB.BAŞKANI

Referanslar

Benzer Belgeler

• Dünya nüfus artışının hızlı temposu, göreceli olarak daha düşük ölümlülük düzeylerini, az ve en az gelişmiş dünyanın çoğunda yüksek olan doğurganlık hızlarını

Danimarkalı bir ekonomist olan Ester Boserup, tarımsal değişim ve nüfus arasındaki ilişkiyi araştırma çalışmasında (1965) nüfus arttıkça daha fazla nüfusu

Munzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi ,Yıl:7, Cilt:7, Sayı:13, Güz 2018, e-ISSN: 2636-7815. GENERAL VIEW OF UNETHICAL BEHAVIORS AND APPLICATIONS IN PUBLIC HEALTH INSTITUTIONS

Küresel ısınma, atmosferdeki sera gazlarının normalin çok üstünde bir seviyeye çıkmasıyla dünyanın sıcaklığında meydana gelen artış.. Bu artışa bağlı

ÝSS’de semptom olarak baþaðrýsý hemen herzaman ol- duðu için, tedaviye cevap vermiyen ve uzamýþ baþaðrýsý olan hastalara paranazal sinüs CT‘sinin çektirilmesi ve

Bu tanım, Nevâ- Gerdâniye ve Gerdâniye- Tiz Çargâh arasındaki Rast dörtlüleri seyir sahası olarak kullanan, Rast dörtlüsü ile Nevâ perdesinde karar eden, karar perdesi

Bu nedenle doğrudan çevresel bir güvenlik sorunu olan küresel iklim değişikliği; geleneksel, ortak, insani ve ekolojik güvenlik yaklaşımları tarafından da çevresel

• 1880-2012 döneminde, küresel olarak ortalama kara ve okyanus yüzey sıcaklığı verileri 0,85 ° C'lik bir ısınmayı gösteriyor.. • Kuzey Avrupa'da ısınmanın en fazla