-Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri çok sık duyduğumuz kavramlar. Bu kavramları biraz tanımlar mısınız?
Küresel ısınma, atmosferdeki sera gazlarının normalin çok üstünde bir seviyeye çıkmasıyla dünyanın sıcaklığında meydana gelen artış. Bu artışa bağlı olarak alışılagelmiş iklim yapıları değişiyor. Bu değişim doğal bir sürecin sonucu değil, tamamen insan etkisine bağlı, nedeni endüstriyel sistem ve sanayileşme. Şu an karbondioksit ve sera
gazlarındaki artış yüz binlerce yıldır olmadığı bir seviyede. Atmosferde 280 PPM seviyesindeki karbondioksit miktarı son 130 yıl içinde 381 PPM seviyesine kadar ulaştı.
-Yani enerji politikaları fosil yakıt kullanımını kısıtlamadı, alternatif enerjileri görmezden geldi ve bu günlere kadar geldik...
Sera gazlarının beslendiği yer enerji üretimi. Bu enerji politikasının nedeni mevcut endüstriyel sistem, ihtiyaçları ve onun üretimi olan tüketim toplumu. Kapitalizmin gelmiş olduğu son aşamadaki aşırı üretim ve aşırı tüketimi
güdümleyen yaşam biçimi olmasaydı enerji politikaları tek suçlu olmazdı. Burada asıl sorun bugünkü kadar çok enerji üretip, tüketmek ya da bunları alternatif enerjilerden sağlamak değil de, öncelikle enerji bağımlılığını azaltmak.
-İklim değişikliklerinden Türkiye nasıl etkileniyor?
Türkiye'nin bu değişimlerden bu kadar çabuk etkileneceğini beklemiyorduk. Özellikle son iki yıldır bu durum çok belirgin bir hal aldı. Bizim için en önemlisi, kuraklık. Gerçi eskiden beri Anadolu'da belli dönemlerde kuraklıklar yaşandığını biliyoruz, ama herhalde hiçbir zaman Akşehir gölü kurumamıştı. Şimdi göller bölgesi ortadan kalkmak üzere! Akşehir gölü kurudu, Beyşehir de sona yaklaşıyor. Tuz Gölü'nün yarısından fazlasını kaybettik. Türkiye'de kalıcı buzulların yüzde 97'si ortadan kalkmış durumda. Önümüzdeki yıllarda bunlara bağlı olarak bir gıda ve su krizi yaşanması olası.
-Son haftalarda Türkiye genelinde yaşanan seller bu değişimin kanıtı mı?
Batman, Diyarbakır ve diğer sel felaketi yaşayan bölgeler normalin çok üstünde yağış aldı. Derenin taşma noktasında ev yapılırsa sele kapılır diyebilirler, ama o dere bugüne kadar hiç taşmamışsa ve bugün taşıyorsa bunu biraz
düşünmek lazım. Antalya, İzmir, Mersin ve İstanbul'da yaşanan şehir selleri bu değişimi kanıtlıyor.
-Türkiye bu konuda nasıl bir politika izliyor, daha doğrusu izlediği bir politika var mı?
Türkiye durdurma ve adaptasyon politikası izlemeli, ama bugüne kadar küresel ısınmaya yönelik hareketlere katılmayı hep reddetti. BM'nin 1990-2004 yılları arasındaki raporu, karbondioksit emülsiyonunu en fazla arttıran ülkenin yüzde 72.6'lık oranla Türkiye olduğunu gösterdi. Ancak devekuşu politikası izlediğimiz için karbondioksit envanterini bile ancak bu yıl çıkarabildik. Şu anda elektrik enerjisinin yüzde 50'si doğalgazdan elde ediliyor. Toplamda kömür ile birlikte fosil yakıtların oranı yüzde 75. Bundan 15 yıl önce hidroelektriğin payı yüzde 40 iken şimdi yüzde 25.
Gerisini siz düşünün! Yani tamamen fosil yakıt ekonomisine gömülmüş durumdayız.
-Gelecekte başımıza neler gelebilir?
Gelebilir değil, gelecek... Buzullardaki hızlı erime nedeniyle çok yaygın bir şekilde kuraklık ve mevsimsel oynamalar başladı. Bu erime küresel ısınmaya daha da ivme kazandırıyor. Deniz seviyelerinin yükselişi ve bazı deniz kentlerinin sular altında kalma tehlikesi kendini gösteriyor. Artık bazı meyve ağaçları çiçek açmıyor ya da zamansız açıyor.
Almanya'da muz, Orta Avrupa'da tropikal meyve yetiştirilebilecek. İngiltere'de şarapçılık ve zeytincilik başladı bile.
Bunlar trajikomik örnekler. Tüm bunlara ek olarak iklim göçleri, iklim mültecileri sorunu başladı. İklim değişikliği zengin ülkelerin ve çok tüketen kesimin ürettiği bir olay, ama sellerin yuttukları, kuraklıktan ve hastalıktan ölenler en yoksullar. Küresel ısınma ciddi bir küresel adalet çelişkisine sahip. Zaten küresel ısınma bir çevre sorunu değil, politik bir sorundur.
Cumhuriyet Dergi 26.11.2006