• Sonuç bulunamadı

Aylık Liseli Dergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Aylık Liseli Dergisi"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

2021’e Nâzım ile başlıyoruz. Çok kötü bir seneyi geride bıraktık. Hatta daha ilkbahar bitmeden, “2020 bitsin artık” demeye başladık. Yeni yıl bize ne gösterecek bilinmez ancak bizim yeni yıla göstermemiz gerekenler var.

Geçtiğimiz yıla küresel salgın, depremler, eğitim, salgınla birlikte derinleşen kriz ve giderek artan yoksulluk damgasını vurdu.

Üstelik bu olan bitenlere karşı son derece yalnız kaldık. Eğitimimiz, sağlığımız ve hayatımız arasında bir üçgene sıkıştırdılar hepimizi. Buna karşı gelmek gerektiğini hissettik de, ne yapmamız veya yapmamamız gerektiğini düşünmekten belki

harekete geçemedik. Eğitim hakkımızı, sağlık hakkımızı istiyoruz, bugünümüzü ve yarınımızı istiyoruz. Anlamak istiyoruz gideni ve gelmekte olanı… İşte tam da bu yüzden Nâzım Hikmet. İşte tam da şu an, bir kez daha Nâzım’ı, komünist şairimizi, hatırlamanın, onun mücadelesine omuz vermenin vakti.

Her sene dünyaya baktık, ülkemize baktık, bir sözümüz olması gerektiğini hissettik. Büyük şairimiz ise bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı. “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar” diye başladığımız yolda “Umut İnsanda, Umut Bizde” dedik, “Yeni bir Ülke Kurmak için Nâzım Olunmalı” dedik ve bu sene de “Nâzım Yanımızda” diyerek devam ediyoruz.

Tüm kozmosta dertlerimiz aynı, dostlarımız aynı. Aslında biliyoruz bunu ve artık o en büyük kuvvetimizi göstereceğiz:

“Çin’den İspanya’ya, Ümit Burnu’ndan Alaska’ya kadar her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.

Dostlar ki bir kere bile selamlaşmadık

aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.”

Ülkemiz ve dünyanın her yerindeki dostlar, bilin ki, Nâzım Yanımızda!

Solcu Liseliler ile geleneksel hâle gelen Nâzım Haftası bu sene de yoluna devam edecek.

Bize en büyük kuvvetimizi, “yalnız olmamaklılığımızı” hatırlatacak.

(3)

Komünist şair Nâzım Hikmet… 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğdu. Babası Hikmet Bey çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa’nın oğludur. Nâzım 3 yaşındayken babası Hikmet Bey memuriyetten ayrılır ve Halep’e, Nâzım Paşa’nın yanına, taşınırlar. Böylece Nâzım 3 yaşında paşa torunluğu yapar. Bir daha dönmez doğduğu Selanik’e.

İlk şiiri “Feryad-ı Vatan”ı 3 Temmuz 1913’te yazar.

Denizciler için yazdığı başka bir kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya okuyunca Nâzım’ın Bahriye Mektebi’ne gitmesine karar verilir ve 25 Eylül 1915’te Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girer.

Çok geçmeden vatanın kurtuluşu düşüncesiyle

meşgul olmaya başlar burada. Birlikte siyasal ve edebî tartışmalara katıldığı arkadaşı Vâlâ Nureddin ile birlikte Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçerler. İnebolu’da Almanya’daki Spartakist

harekete katılmış kişilerle tanışmaları o güne kadar milliyetçiliğin etkisi altında kalmış olan iki arkadaşın sosyalizmle tanışmasına vesile olur. Nâzım Hikmet’i komünist yapan, Anadolu’da gördüğü manzaralar, haksızlıklar, adaletsizlikler ve Anadolu halkının çektiği çiledir.

19 yaşında Moskova’da Doğu Ülkeleri Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) hazırlık sınıfına kaydolur, Mayakovskiy, Yesenin, Selvinskiy gibi şairlerin şiirleriyle karşılaşır. Nâzım devrimin ilk yıllarına tanık olur Moskova’da.

Rusya iç savaştan yeni çıkmış ve Yeni Ekonomi Politikası’nı uygulamaya başlamıştır.

“Stanislavski’nin, Meyerhold’un, Vahtangov’un, Tairov’un ellerinden taze çıkmış, dumanı üstünde, buram buram hayat, devrim, güzellik, kahramanlık, iyilik, akıl, zekâ kokan oyunlar” diyerek tanımlar Nâzım Moskova’daki o dönemi.

1924’te Türkiye’ye dönerek Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın İstanbul’da yayımlanmakta olan yayın organı Aydınlık dergisi ile birlikte 21 Ocak 1925’te çıkmaya başlayan Orak-Çekiç’te yazmaya başlar. Fakat yazdıklarından dolayı on beş yıl hapis istenir Nâzım için. Bunun üzerine dönüşünden 1 yıl sonra 1925 haziranında İstanbul’a gelir ve annesinin Kadıköy’deki evinden TKP’nin ayarladığı bir takayla ülkeden ayrılır. Moskova’da KUTV’da ders vermeye başlar Nâzım.

1926’da TKP’nin Viyana’da toplanan konferansına katılır. 1928 yılında affın çıkmasıyla birlikte Türkiye’ye döner fakat bu affa rağmen elçilik tarafından kendisine pasaport verilmez. Sınırı gizlice geçtikten sonra Hopa’da tutuklanır. Serbest kaldığında ise Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar.

“1902’de doğdum

doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem.

üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim

on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği

kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-parti konukluğu ve

on dördümden beri şairlik ederim.”

(4)

ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını

ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir”

“otuzumda asılmamı istediler,

kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu

elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag’dan Havana’ya.

Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’te

961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi yıkılan putların altında ezilmedim”

Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayımlanır, kitapları basılır. Yazdıkları korkutur bazı insanları. Bazı dönemler ders kitaplarına girer yazdıkları ama yargılanmaktan ve yasaklanmaktan kurtulamaz.

Birçok kez yargılanır Nâzım. Tutuklanır, sürgün edilir…

Baskılar altında ezilmez Nâzım. Komünist olarak yaşamaya devam eder, şiirlerinde korkusuzca dile getirir bunu.

Özgürlüğü, insanca yaşamı öğretir bize. 1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılanır. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırttığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılır. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre kalır. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverilir. Ancak sürekli izlendiği ve çürük raporu olduğu hâlde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurt dışına kaçar. 17 Haziran 1951’de Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verilir. Sovyetler Birliği’nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da eşi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskova’da yaşar. Bu dönemlerde savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katılır, radyo programları yapar. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlara örnektir.

Davaları:

1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası

1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası

1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası

1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası

1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası

1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası

1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası 1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası

(5)

1957’de Bakü’de yaptığı konuşmada “Memleketim” şiirini okuyarak vatanına duyduğu hasreti dile getirir:

Bu dizelerle anlatır memleketine olan özlemini ve diğer şiirlerini okuyarak devam eder konuşmasına. Şiirlerinde emekten, nefretten, aşktan bahseder.

Dizelerinde insanların kültürel olarak yapılan faaliyetlerden uzak olduğuna dikkat çeker ve bu durumun altında yatan sebebin kapitalizm, sermaye sınıfı, olduğunu bilir. Eserleri 1938 yılından 1968 yılına kadar Türkiye’de yasaklanır.

Nâzım Hikmet, cumhuriyetin kuruluşundan

‘50’li yıllardaki barış mücadelesine kadar sosyalizme olan inancıyla hareket eder. Boyun eğmez hiçbir dayatmaya. Sanatsal üretiminin merkezine eşitliğin, özgürlüğün, yurtseverliğin, umudun ve barışın dizelerini yerleştirir.

Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar Nâzım’ı rahat bırakmaz. 3 Haziran 1963 sabahı saat 06.30’da gazetesini almak üzere ikinci kattaki dairesinden apartman kapısına yürüdüğü sırada, tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybeder komünist şair. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli ve yabancı yüzlerce sanatçı katılır. Ünlü Novodeviçi Mezarlığı’na gömülür.

Bakanlar Kurulu’nun 2006’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılan kişilerle ilgili yaptığı yeni bir düzenlemeye rağmen Nâzım’ın vatandaşlığa geri alınması yıllar sürer. 1951 yılında vatandaşlıktan çıkarılan Nâzım Hikmet’in yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasına ilişkin önerinin 5 Ocak 2009’da Bakanlar Kurulu’nca

oylanarak kabul edildiği açıklanır.

Nâzım Hikmet yaşamı boyunca partili kimliğini gururla taşır ve hayatının her ânında sosyalizm için mücadele eder.

Türkiye Komünist Partisi üyesidir. Moskova’da geçirdiği günlerde ülkesine ve partisine yazdığı “TKP’m Benim”

şiirinde hasretini ve mücadelesini bir kez daha görürüz.

“Memleketim, Türkiye’m seni düşünüyorum /Zaten bir

dakka çıktığın yok aklımdan, /Hasretin dayanılır gibi değil” der dizelerinde. Şiirlerinin her dizesinde bize memleketten bir kesit sunar. “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ bu memleket bizim!” Onun da dediği gibi: Bu memleket bizim!

Nâzım Hikmet şimdi ve gelecekte, geçmişte olduğu gibi önümüzü aydınlatmaya devam edecek.

“Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

“Memleketim, memleketim, memleketim, Ne kasketim kaldı senin ora işi

Ne yollarını taşımış ayakkabım, Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,

Şile bezindendi.

Sen şimdi yalnız saçımın akında, Enfarktında yüreğimin,

Alnımın çizgilerindesin memleketim, Memleketim,

Memleketim…”

“hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı, ne mutlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim

yalan söyledim başkasını üzmemek için

ama durup dururken de yalan söyledim bindim trene, uçağa, otomobile,

çoğunluk binemiyor.

operaya gittim,

çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın

çoğunluğun gittiği kimi yerlere ben de gitmedim 21’den beri camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye, ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiyem’de Türkçemle yasak”

“kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan filân olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım, başımdan neler geçer daha kim bilir.”

(6)

Enternasyonalizm

Yaşam başlayıp bitene kadar her insanın karşısına çeşitli tercihler çıkarıyor. Bugünün ve geçmişin bazı tercihleri aynı değil kuşkusuz. Fakat siyasal tercihler hiçbir tarihsel koşulda değişmiyor; siyaset yapma ihtiyacı ortadan kaldırılana kadar da değişmeyecek. Bugünün şair ve yazarlarının üretimlerine doğrudan yansıyan politik ve felsefi yönelimleri ne kadar bireyci, gösterişçi, yüzeysel, tarihsel sorumluluklardan uzak ve ilerici değerlerden kopuksa; geçtiğimiz yüzyıl şairlerimizin önemli bir bölümü için bu özellikler tam tersi durumdaydı. Emekçi halka karşı duyulan aydın sorumluluğu, örgütlülük ve akıldan alınan cesaret, geri olanı ileri çekme iradesi, köhnemiş olanı yıkıp yeni olanı kurma fikri... Bütün bunları “Nazım Haftası”

içerikli Solcu bülteninde değil herhangi bir yerde de okusaydınız muhtemelen aklınızda canlanan ilk şair o olacaktı.

“Ben bir insan,

ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben, tepeden tırnağa iman,

tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...”

Nazım bir komünistti. Yaşamının tek övünç kaynağı olarak gördüğü “komünist şair” kimliği için birçok şey söylenebilir ama en iyisi onun kendi betimlemesiyle “Yarin yanağından gayrı her yerde, her şeyde, hep beraber” yaşanan bir

dünya için yazıyordu diye özetlenebilir. Komünist kimliğinin organik bir parçası ise enternasyonalizmdi.

Yani bugün her kriz döneminde hamaseti yapılan, farklı halklardan emekçileri birbirine kırdıran, “ulus”

kimliği üzerinden zengin-yoksul demeden aklınca hepimizi aynı gemiye koymaya kalkışan milliyetçilik zehrinin çok güçlü bir ideolojik panzehirine sahipti.

“Başkasının sırtından geçinenlerin değil çalışan insanların vatanperverliği bu.

Bu senin vatanperverliğin, on dört yaşındaki işçi Kerim.

Ne kendi milletimden aşağı ne de üstün görürüm başka milletleri.

Kozmopolitde değilim Her komünist gibi haykırırım fakat,

‘Bütün ülkelerin proleterleri birleşin!’ diye.”

Onu “inci dişli zenci kardeşi Robeson” ile bir araya getiren de enternasyonalizmdi, “mülteci Azeri kardeşi Kasım Ahmedov” ile de; Solunda Türkistanlı Ahmet, sağında Ukraynalı Yurçenko, üst ranzalarında da Ermeni Sagamanyan ile birlikte yatıran da. Bir yanda komünist Nazım’ın dizelerinden yansıyan enternasyonalizm, diğer yanda memleketimizde ve dünyada kapitalizmin bir gerçekliği olan ırkçılığın yüz kızartıcı örnekleri. Nazım; hayatının her anında geri olanı eleyip ileri olanı tercih etmiş, taraf olmuş, mücadele etmiş bir enternasyonalistti. Solcu Liseliler “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşanan bir Türkiye için örgütlenmeye çağırıyor!

Bu memleket, bu davet bizim!

(7)

MEMLEKET MESELELERİ

“İnsanlanm, ah, benim insanlanm, antenler yalan söylüyorsa,

yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa,

duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,

beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırlan kızların, dua yalan söylüyorsa,

ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa,

meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,

yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, söz yalan söylüyorsa,

renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen

ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatlı,

elleriniz karanlık gibi kör,

elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir.

Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada

bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”

Nazım Hikmet - ELLERİNİZE VE YALANA DAİR

“On sekiz yaşındaydı Makinist Rahmi Çavuş, on sekiz yaş.

On sekiz yaşında yürek bir sapan taşı gibi fırlatılır ve kafamız omuzlanmızın üstünde degil,

nerelerde? nerdedir?

On sekiz yaşında hatırasız yatılır, on sekiz yaşında pınltılar ilerdedir : bir yanı deniz derya

bir yanı yemyeşil ormanlık, bir yanı gayya kuyusu

bir yanı bizimle başlayan dünya, bir yanı günlük güneşlik

bir yanı rüya, bir yanında sırtüstü yat, yıldızlara bak,

bir yanı dümdüz

göz alabildigine koş, bir yanı tozluk dumanlık

bir yanı bomboş, habbeler kubbedir, pireler deve

bire bin katılır, on sekiz yaşında hatıralar düşünülmez

anlatılır.

Fakat Makinist Rahmi neyi anlatacaktı?

Hava Gedikli Okulu’na girmeden önce

bir hapisane bakkalında çıraktı.

Sefil torbalan ve zavallı tabaklan hiçbir zaman agzına kadar dolduramayıp

tahan pekmez, kuru fasulya ve kömür taşıdı bir buçuk yıl taş dükkanla demir kapının arasında.

Makinist Rahmi neyi aniatacaktı?

İlkokulu aç karnına ve aktardan çalınan kalemlerle bitirdiğini mi, yoksa babası (kara sakallı bir kadayıfçıydı) öldükten sonra

anasına kendi eliyle zampara getirdiğini mi?”

Memleketimden İnsan Manzaraları 7

(8)

Referanslar

Benzer Belgeler

Nâzım bey, tayyareden düş­ tüklerini, Moskovaya bilhassa Iran ve Hindistan tahrîkâtı için gittiklerini, tayyarenin altı de' fa düştüğünü, Moskovaya En­ ver

Ancak her devrin kendi çapında sanatçı çıkardığını unutmamak gerek.. Türkiye'de Türk

Bu çalışmada, doğuştan kalp hastalığı tanısı ile izlenen ve/veya tedavi edilen yetişkin hastaların; hastalıkları, hastalıklarının komplikasyonları ve tedavisi

Tam da bu noktada Yapı Kredi Yayınları ve editörü Sayın Sabri Koz’a bir kana- atimizi (aslında arzumuzu) iletme fırsatı bulmuş sayılabiliriz: Ali Canip Yön- tem’in

An- cak yukarıdaki alıntı cümlelerde konumuzla doğrudan ilgili asıl nokta, Ömer Seyfettin’in, “Dünküler”e karşı kendilerini kabullendirme mücadelesi vermiş olan Fecr-i

İki yakın arkadaşının –hele hele “Bu arkadaşım; li- san-aşina [yabancı dil bilen], çok okumuş, yarım âlim, çok malûmatlı, mükemmel bir gençti.”

En kısa ifadeyle “tek sözcükle ya- pılan benzetme” şeklinde tanımlayabileceğimiz “eğretileme” aynı zamanda şairin imge (hayal, image) kullanmasının da bir

Istanbulun rengin göğü altında bahar küme küme nemli yeşillikler içinde kokulu sarı fujerler, pembe, mor yabani güller, cazip kokulu zarif narin minimini bir yığın