• Sonuç bulunamadı

Yerli Mallar Pazarı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yerli Mallar Pazarı"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇTİHAT

i D .I T i H A D

X A

O0

O0 00 00 0 00 0 00 00 0 0 00 0

<>

0 0 00 00 0 00 0 00

Çinli ş a i r Cheng-THıeng istikbalin din yokluğu

«Demorratie» hakkında Kıl‘a Can A l i D.ke Lord Bvron’un eserleri

Ressamlar oem’iyoti hakkında Ya ’rah |Şi’ir]

Sidrede son akşam |Şi’ir]

Amelî rııhiyvat

Dr. AB. Djevdot -k M. Cuyaıı Be uf Alınıed Dr. AB. DJ.

D. G. — AB. DJ.

Melek Satiri Ali Şadi

Hikmet Burhan G. Le Bon

oo o<►

oo oo

<>

oo oo oo

oo oo 0o oo

<►

<►

oo oo oo o<>

oo

•:>

SE BA T M A T B A A S H S T A N B U L

(2)

y e d i v e r e n

m u s ik i

Ankarada te‘sis olunan bu mecmuanın 1 inci nüshası geldi. Bariz bir boşluğu dolduruyor gü­

zel sanatların belki en güzeli olan ve ruha en gizli hasretlerini söyleyen musikidir.

Bu enfes saıVatın hayranlarına bu mecmu­

ayı tavsiye ederiz.

Sahibi A. Muhtar B.dir. Adres: Ankara, Posta kutusu No. 19ü. Senelik abonesi K: 250

TOROS

Mersin gençleri tarafından cidden mükem­

mel ve asri bir kavrayışla neşrolunan bu re­

simli edebî, İktisadî, İçtimaî mecmuanın inci sayısı çıktı. Artan bir tekemmül gösteriyor. Oku­

yucularımıza yürekden tavsiye ederiz.

Senelik abonesi 250 kuruştur.

Adres : Toros - Mersin.

BAG BOZUMU

Hüseyin Sıret Beyin nefis bir şi ir mecmua­

sıdır. H. Sıret çok ince ve derince bir şairdir BAG BOZUMU mı gelecek bir nüshamızda la­

yık olduğu rtina ile tahlil edeceğiz.

Bir vedaı tasvir ederken «Teşyi ‘eden eıızaı i perişanı düşündüm > mısraını yazan, rekik ve dekik bir şairdir.

DOĞUŞ

Aydında bu unvanla 15 günde bir çıkacak mecmuanın ilk sayısı geldi.

ik iz ş e y t a n l a r

KÂİNAT KİTAPHANESİ tarafından neşro­

lunan meraklı romanlar serisinin 3 üncüsüdür.

Yazan C. Cahit B. dir. Fiatı 10 k.

İçtihada gönderilen kitaplar v. s.

POSTA KUTUSU

M. M a v i Beıjo:

Manzumenizi altlık güzeldir fakat bazı mütalaamızla beraber neşrine müsaade­

nizi bekleteceğiz.

A. Kul> Beye H. Reşid Bin mektubuna verdiğiniz uzun

İzmir gene şairlerinin neşrettikleri müşte­

rek bir şiir mecmuasıdır. Şairlerin isimleri: Ri- fat Ahmet, H. Sıırııı i. Süleyman Sıddık, Mah­

mut Nedim, Osman Uluğ. Eşref Sabit.

DEMİR YOLLAR MECMUASI

Pek nefis fenni aylık bu mecmuanın bu nüshası bariz bir tekâmül ile çıktı. Tebrik ederiz.

FlZl KOTHERAPîE

Dr. Osman Cevdet B. in 600 hasta üzerinde yaptığı fizikî tedavi hakkında mühim küçük bir eseridir. Bütün tabibler okumalı.

İs t a n b u l ç in k o g r a f a h n e s i

Ankara caddesinde îlhami matbaası üstünde, her nevi çinkograf işleri dikkat ve sür’atle ve ehven Hatla yapılır.

Glisero fosfatlı Şark Malt Hulasası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti */

husıısiyede imal edilmektedir Deposu Ekrem Necip Ecza deposu

Telefon: İstanbul, 7K

<( tçtilıat » ın '¿‘1 ve 2 1 üncü scııc lebinin koleksiyonları

Birkaç tanı kolleksiyon var, lıer senenin kolleksivonu için S V2 lira gönderenlere ta‘alıudlü olarak gönderiyoruz.

[23 üncü sene kolleksivonu İti sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksivonu 21 nüsha olarak tamdır]

cevabin ruhu gelecek nüshamızda yazılacak.

(3)

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolans

♦♦♦♦

Edition spéciale: 3 Dolars

♦♦♦♦

a d r e s s e

« Idjtihad » Constantinople

♦♦♦♦

Té lé pli : St. 865 xxviéme ANNEE

15 Avril 1931

İ C T I H A D

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ İKTİSADÎ

No: 319

Seneliği( 24N üsha) Türki­

ye için 2 1-2 Âlâ kâğıdlısı 5 liradır

♦♦♦♦

İDAREHANESİ

Cığaloğlunda Içtilıad Evi

♦♦♦♦

Tarihi Te’sisi:

1904 — Genève Yirmi altıncı sene

15 Nisan 1931

ÇİNLİ ŞAİR CHENG- TCHENG

« Çin hakkındaki bir çok bilgiler ve duygu­

lar ekseriyet leMerihden geldiği söylenen efsane ler kabilinden değilmidir? Bizim şahsî bir ıddaı, rrıız vok. Fakat cihanın her köşesine sokularak kâinatın hususiyetlerinden ilim alemine hava­

dis yağdırmak itiyadında bulunan Avrupa lılaı* yakın vakıflara kadar hep öy e ( 9 01 lardı.

Ancak Çin, dünyanın en büyük acibele­

rinden biri olduğunu duyduğumuz namütnahi di varını kendi bütün esrarı önüne biı nevi si­

per halinde çekip mahiyetini yabancı gözlerden asırlarca gizlemiş olmasına rağmen bugün Av­

rupalInı merak ve tecessüsüne bir çok sırrım ifşa etmiş bulunuyor.

Mudekkık nazarlar bu harikalar dolu diyarı gözden geçirdikçe onu büsbütün manalı, güzel ve derin buluyorlar. En büyük Pagod lalından en küçük Bibelo lanna varıncaya kadar her eser ve idrak incebir nefaseti gösteriyor. Tez­

yin hususundaki incelik ve bilgileri hiç bir mil­

letin vasıl olamayacağı bir mertebede bulundu­

ğu itiraf olunuyor. Mevcut olan büyük müze­

lerin en kıymettar bir çok eşyası yine aksai şarktan gelmiş değilmidir V

Fakat biz burada Çinden değil, o mayi göklii efsane toprağının sarı yüzlü munis bir çocuğuhdaıı bahsetmek istediğimiz için şu küçük mukaddemeden sonra asıl mevzu, um uza giriyoruz.

Bir iki eseri İçtihada dercedilecek ( Cheng- Tdıeng), nahif lılketi içinde ilim için, fen için en kürküz aşk ve kabiliyeti bularak genç y a ­ şında Fransa’ya gitmiş ve orada her türlü eziyet ve zarurete rağmen on sene kadar (almil et­

likten sonra Sorbonne da müderis olmak kabi­

liyetini göstermiş bir şahsiyettir. Fransızca şi­

irler yazmaya, eserler telif etmeye muvaffak olan bu genç zekâ, meşhur Çin filozoflarından (Lao-Tsen) in ahfadından imiş.

Cheng—Tcheng, bir kaç ay kadar evel is­

tanbulini da mıısafiri oldu ve şehrimizde pek samimi bir dostluk havası içinde hayli zaman yaşadı. Kendisinin nam ve aşari, matbuatımızda o zaman mevzubahs olmuş, lâkin eserlerinden türk kari’lerine hiç bir nümııne gösterilmemişti Memleketimizi severek dostane hatıralarla ayı- rılan Cheng in manzum eserlerinden bir kaçını İçtihat karileri görecek.

Cheng Tcheng

(Ma M öre) namındaki eserinin başına T raıı- siz şairi ve Akademiya azasından Paul Valery jrüzel bir başlangıç yazmıştır. Valery bu b aş- langıçda söylediği kıymetli bir fikri burada tek­

rar etmek istiyoruz. Asıl ruhlu şairin ifadesin­

den anlaşılan mana aşağı yukarı şudur:

(4)

İÇTİHAT 5628

« Bir şarklı bizim ruhlarımızı teshir irin bugün insanlığın en hassas bir noktası olan ana sevgisinden bahsediyor. Halbuki onları kendi.

mise ram etmek için bizim kullandığımız çare m a l’lescf top ve tufenkten ibarettir!»

& ❖s»:

Bu notlan bize Melek Celal Hanım Efendi verdi. CHENG m, elimizde fransizea yazılmış iki kitabı var birinin adi MA MÈRE (Validem) diğerinin adi LA MUSE ENDOLORIE dir.

Chengin anasinin bir sözü „VALİDEM“ in kapağıniıı üzerinde yazılıdır: DONNEZ AUX AFFAMÉS DU RIZ: Ja üX SOUFFRANTS DU CŒUR. Bundan daha yüksek ne ola bilir: a r­

lara pirinç, mihnet çekenlere gönül veriniz Muztariblerin en ziyade ve en evvel muhtaç ol- duklari, sevilmektedir, „iştirak edilen iztirab yarıya iner“ diyen GOETHE bunu söylemişdır CHENGİN VALÎDEMinin üstünde VERS L’U­

NITÉ yani BİRLİĞE DOGRU ıbarısi vardır.

Bir sa’at zarfında yüzlerce bin nüfuslu bir şe­

hirde miiteneffıs tek bir insan brakmayacak zehirli gaz yapmakda olan insanlığa bu söz ve bu saz çok lazımdır. Anne sevgisinin tatlı ateşi içinde,beşer evladının ahmak kinlerini eritmek istiyor. Bu mtı’azzam bir iradedir. Hakiki me­

denilik akliyyat işi değil, hissiyyat işidir.

„Mexique“ in yerli vahşi sekenesi, buraya as­

ker cikaran İspanyol general FERDINAND CORTEZ den, ikram olmak üzre atının ağzına yeşil yonca getiren Mexique yerlilerini kurşuna dizen F. Cortez den çok daha medeni idiler.

VALİDEM e PAUL VALERY nin yazdığı di­

bace enfesdir bunu okumali. Valéry manzum yazmadiği zaman daha büyük sa’irdir. Şu bil—

lurî taııini dinleyin:

Rares sont les livres délicieux et raree les livres de véritable importance.

On ne voit donc presque jam ais la combi­

naison de ces valeurs. Cependant l’improbable n’est pas l’impossible, il peut arriver une fois qu'une œuvre charm ante soit le signe d’une époque du monde.

Je trouve dans l’oeuvre de Monsieur Cheng-Tcheng,sous les couleurs les plus dou­

ces et les apparences les plus gracieuses, les prémices de grandes et d’admirables nouveau­

tés. Elle me fait songer à l’aurore, au phé­

nomène rose qui, par ses tendres nuances, insinue et annonce l’immense événement de la naissance d’un jour.

Quoi de plus neuf ei de plus capable de

conséquences profondes que l'entreprise d’une correspondance toute directe entre les esprits de l’Europe et ceux de l’Extrême Asie, et même entre les coeurs?...

,,1895defare kediyi yaraladı“ (*) diyen, CH I NG,milletine bir ayna da tutuyor.

“Ceng etmek evidir, kaçmak daha evidir“

demiş olan Çin bahriyye zabitlerine bakışları tatli deril!

Cheng Tcheng in VALİDEM i cok öğretici­

dir MUZTARlB İLHAM PERİSİ şi’ırdir Bun­

dan bu gün bir misal veriyoruz. Bize büyük Asyali Şa’iri tanitan Melek Celal Hanım Efen­

diye teşekkür etmeliyiz.

RETOUR DU SEREIN

Serein, le temps serein, l’espace ô doux sourire Cher oeil et cher regard, amis, je vous admire.

Nous, revenant de tant tempêtes sans fin, Touchons le sûr rivage...Attachons notre corde, A l'insensible roc de la miséricorde,

Regardons le soleil qui chante la concorde, Serein, le temps serein, l’espace, ô doux matin !

Nous devons travailler, nous travaillons sans doute.

Nous, ensemble, avançons, nous marchons sur la route Nous’ la main dans la main, nous, le coeur dan

le coeur Nous, l’amour dans l’amour etnous, l’àme dans l’âme.

Nous travaillons pour tous de notre humaine flamme.

Nous comprenons l’humain entre toute sa gamme, Le jour s ’élève, ô jour d’une rare Vigueur!...

Je vous aime ; Obligé par mon amour j ’adore.

L’oeil du sourire, l’oeil doux au sourire sonore Je me tais... 6 silence au fond du grand amour Cher vent, arrête toi!... cher éther, sans haleine.' Il dit tout...cher oiseau ne gazouille qu’à peine!

Cher atome, v ien s... chante un choeur d’une âme pleine Sereine, chère amie as-tu su ce retour?...

Retour de la douceur, retour de la tendresse Retour du beau pritemps, saison de la caresse...

La nuit finit. L’aurore, elle, revient. L’instant Pur et ferme, arrivant au plein jour de la vie,

ÇJMa Mère p. 87

(5)

Déploie, au doux accord, sa subtile harmonie.

Odivin diamant, o nature infinie!

Regarde-nous répands sur nous un coeur chantant CHENG-CHEXG in manzumelerinde bir kusur var oda beklenen parlak intiha ııin bu­

lunmaması ve intizarin boşa çikmasidir.

„LA SAGE IMMENSITÉ RECONNAIT QU’ELLE A TORT“

gibi son misra’lar azdır. Anladığımız göre afyon içici ecded bu şa’ııde ilham energie sinin ıstimrina mani’ oluyor. Dikkat etdik CHENG in manzumelerinin başlangıçları, umumiyyetle parlak olduğu halde yavaş yavaş dermansizlan maktadır. Şi'ir bir tulu’ gibi olmali başlangıç şafak sökmesi ve intiha güneşin ufkuzerinde bütün kurşunu arz etmesidir.

PAUL VALERY nin teksiri barizdir nite kim Paul Valéry üzerinde de MALLARME nin büyük te’siıi zahirdir. Bir asyaliniıı temesul kabiliyyetiııi göstermek itibarile CHENG in fransız dilinde yazılmış manzumeleri şavani nazardir.

8 -4 -i 931. Dr AB. DJEVDET

İSTİKBALİN DİN YOKLUĞU [*]

L'IRRELIGION DE L’AVENIR YAZAN : J. M. GUYAU

Yeni dinler dahi, ekseriya, büyük autorité principile ancak yarını bir şiddetle tosadurn etmek için, basit İslahat ve eski te,alimin ve ehkâmin ciddiyyetine bir avdet olarak arzı vucud etmek ilıtiya- cıadadırlar; fakat, bu üstü kapali ta’biye- lere rağmen lier yeni din bu « Autorité » prinoipine ziyan vermişdir: (""") gûya ipti- da’î « Autorité » ye avdet niha’î hurriyyete doğru şe’nî bir yüruyüşdu. Bina’enaleylı her büvük dinin sinesinde inhilal etdiriciv bir küvet, mevcuddur, bu küvet bu din;

diğer bir dinin yerine geçmesine evvela en

(*ÇB^tarafiarı 310, 312, 313, 314, 315,316 317 ve 318 inci îçtilıadlarda.

**) Müslumanlıkda her dinî teeeddiid mevzu,i bahs oldukça maksad. islamin safiyyeti evveliye- sine avdet etmektir denilir. A. D.

kadırâııe bir suretde hıdmet etmiş olan kuvvetdir, bu kuvvet ferdî muhakemenin . istiklalidir. Her nassîl, tikadlar sys temi­

nin tedrici inhilalile, dinin nihaî yokluğunu getirmek için işte bu kuvvete istinad edile­

bilir. (1)

Ebedî «métaphysique» ve ebedî alı- lakile mevzu’ (2) dininin muebbeddiyeti ara­

sındaki karışıklıktan başka muasirlari- miziıı diğer bir temayülleri vardır ki bu­

na karşı aksıılamelde bulunmak istedik.

Bu temayül, bir çok kimselerin «Dini is­

tikbal» lcrinde, gerek mtıtekemmil judais- me, gerek mtitekemmil hiristianlık, gerek mtıtekemmil Bouddhisme olarak şimdiki dinlerin nihai tevhid i imkanına inanma temayülüdür. İstikbalin bu dinî vahdetine karsı biz daha ziyade itikatların müştak- bel kesretini, dinî anomie (3) yi ileri sü­

reriz. (**) Cihan şümulluk iddi,ası, şüphe­

siz bütün büyük dinlerin seciyyesidir; fa­

kat mevzu’ dinleri teşkil eden nassî (Dog­

matique) ve efsanevî (Mythique) unsur,

«Symbole» şekli elastikisi altında bile, ta­

libi oldukları mevzu’ büyük dinlerin cilıan- şümullugu ile katiyyen kabili telit değildir.

Böyle bir cihanşümulluk metafizikî ve ah­

lakî salıede lıayyizi h,e bile çıkamaz, çünki dinlerden tay edilemeyen halli ve bilin­

mesi gayrı mümkin unsur daima, ietihad- larııı ayrılmasını, birbirlerinden uzaklaş­

masını davet eder. Hali hazırda catholi—

(1) Bu kitabın 3 üncü kısmının 1 inci balı sına bakınız.

(2) Dinler edyani mevzu,a ve edyaııi tabi- iyyeııa mlarilc iki kısımdır. Mevzu, dinler— Reli­

gion positive bir peygamber tarafından vaz, ve te’sis olunan dinlerdir. Yazıları o’mayan dinlere

tabi’i dinler — Religions naturelles denilir.

(3) Anomie Anomie yunanca kanun demek olan nomos kelimesinden muştakdır. Kelimenin başındaki a selb ve nefv edatıdır. Şu halde ano­

mie religieuse dini kanun yokluğu, dinî kaide, di­

ni erkân ve rusum yokluğu demek olur.

A. D*

(**) 3 üncü kısmın 1 inci batısına bakın.

(6)

İÇTİHAT 5630

que, {*) yani, cihanşümul olan bir nass, yahut catholique bir itikad fikri, bu se- beble her birimizin elimizden geldiği ka­

dar çalışmamız iktiza eden lıududsuz te- rekkinin zıddı gibi bize görünmektedir.

Bir fikir (Pensée) başkaların fikirlerinin tekrarı olmamak şartile, şahsi fikir olur ve böyle olmayan şahsi fikir hakikatda mevcud değildir ve mevcud olmaya hakkı yokdur. Her gözün kendi noktai nazarı, her sesin kendi imalesi ( «accent» ) ol­

malıdır. Zekâların ve şu’urların terekkisi de herterekki gibi mütecanisden gayrı mü­

tecanise doğru gitmeli; idéal vahdeti ancak mutezayid bir tenevvu arasında aramalıdır.

Ilıtimalen bir kaç asır sonra mutemeddin milletlerin hükümeti olacak olan bir «fe­

deratif» yani bir muctemi hükümetler hü­

kümeti cumhuriyesinin başında bir vahşi reisin vahud bir şark hükümdarı muttaki- nın saltanatı mutlakası tanınır mı ? Hayır.

Bununla beraber, beşeriyyet, birinden di­

ğerine, bazı kerre görünür görünmez bir sıra derecelerle geçmişdir. Şu kanaatteyiz ki beşeriyyet, aynı veçhile tedricen nassî ( dogmatique ) ve cihanşümul olmak iddi­

asında, «catholique», «monarchique» din­

d e n - ki zemanımızda en calibi nazar, en- müzeci, layuhtilik nassile, şüphesiz kema­

line vasıl olmuşdur - beşeri idéal adetdiği- miz ve zaten ne muhtelif müşareket (as­

sociation) lere veya birleşmelere, ne de en umumî farzıyyelere zekâların tedricî ve serbest takarrübııüe mani: olmayan o individualisme haline ve dini anomie ye doğru gidecekdir.

Mevzu, dinler ortadan kalkınca bu dinlerde tesebbut etmiş ve gûya la yete- havvel duşturlar halinde muvekketen ııyu- şub kalmış olan şimei tecessüs, cosmolo­

gía ve métaphysique halikındaki şimei te­

cessüs, her zamandan ziyade ateşin ola- cakdır.

(*) Catholique kelimesi Yunanca cihanşü­

mul (universel) demek olan katholikos kelime­

sinden müştak ve burada bu iştikak i ma’nasi ile

kullanmışdır. A. D.

Okuyucular şutunu:

« DÉMOCRATIE » HAKKINDA Azizim Doktor,

Lütfen yollamakda olduğun «Içtihad m » 1 Nisan nüshasında Haydar Rifat Bey tarafından gönderilmiş bir yazı var.

Maruf avukatımız Dr. « G. Le Bon » un BASES SCIENTIFIQUES d’une PHILOSOPHIE de L’HISTOIRE invanli son eseri hakkında

« Temps » gazetesinde intişar eden bir makalevi tercüme ederek İçtihat karilerini pek faydalı bir tetebbüden istifade ettir­

mek istemiş. Bu himmetinden dolavi, içti- hadın eski bir okoyucısı sıfatile mumailey­

he teşekkür ettikden sonra ehemmivetli gördüğüm bir nokta hakkında nazarı dikkati celb etmek isterim.

Dr. Gustave Le Bon, son eserinde te­

mas etdigi « Démeoratie » hakkında, daha doğrusu bu kelimenin medlülu hakkında Fransanm yüksek siyaset adamlarından bazılarının mütalâalarını sormuş. Umumî harbi Fransa va kazandıran ve zekâsının ^ _ , kesginliği kadar bilğisininde derinliği dede meşhur olan G. Clemenceau tara­

fından verilen cevapda «Démocratie»

şu cümlelerle tarif edilmiş :

L 'a ccro issem en t des p a rtie s de F intel­

ligence d 'en h a n t td treés p a r l'accrois­

sem en t de !' intelligence d'en bas, p o u r r e - cen ir à leur p o in t de dép a rt en directions générales, acceptables et praticables p o u r l'ensem ble de la nation.

Haydar Rifat Bey Clémenceaunin Démocratie tarifini şöyle tercüme ediyor

« Milletin heyeti m a e m u a sı tarafından kabul ve tatbik olunabilecek şekilde umu­

mi istikametlerden, hareket noktalarına avdet, etmek üzre, aşağı tabaka zekâ­

larının artması vüzünden süzülmüş yuka- rı tabaka zekâlarının çoğalmasıdır. »

Bu ibareden bir mana çikarılabilıııe- sine imkân görmiyıırum. Hatta « içtihat >

(7)

da benimle hemfikr olacak ki bu tercü­

menin altına bu ibaredeki vuzuhsuzlık aslına raci’dir. » diye bir kayit koymuş !

Evet Clemenceau tarafından demo- cı rutinin tarifi hakkında yazılan ibarenin pek kolaylıkla anlaşıldığı iddi,a olunamaz _ Seninle çok defalar göruşdugümüz gibi garbın ilmi eserlerini dilimize naklet­

mek için harfiharfıne, kelimesi kelimesi­

ne tercüme etmek doğru olamaz. Çünkü memleketimizde, maalesef, ilmi isti lak­

laklar benuz takarrür etmemişdir. Hatta kari’ kitlesi biraz derince ve mütekâsif bir ilmi yaziyi kolayca okuyup anlayacak bir seviyeye gelmemiştir. Binaenaleyh « Clc- menceaun» un démocratie tarifi mahiyetin­

deki birçok tarihi ve ilmi bilgileri teksif eden yazıları, dilimize teşrih ve tefsir su- retile nakletmek mecburiyetindeyiz.Işte bu zaruretin sevkile Clemenceaunun tarifini ben şöyle tercüme etmek lazımgeldiği mütalâasmdayım :

« Aşağı tabaka zekâsının artması [ y ani umumî maarifin terakkisi ] saye­

sinde yukarı tabaka zekâsının bazı kısım­

larının süzülüp çoğalması | yani aşağı tabakaya geçerek halk arasında taammüm etmesi ] ve bunların, milletin lıey’eti mec­

muası tarafından kabul ve tatbik edilebile­

cek umumî veçheler ) yahut : temayüller | şeklinde ilk hareket noktalarına [yani yüksek zimamdar taba,kaya] avdet etıne- sidirÇ). »

Fransa Büyük İhtilalinin melihaları göz önüne getirilirse ve on sekizinci asırda « encyclopédiste » lerin efkâri ammeyi o büyük değişikliğe nasıl hazırladıkları yani, Clcmeneaunun tarifin­

deki cümleler ile,yukarı tabaka zekâsının bazı akşamının aşağı tabakalara nasıl

(*) M il taraza arasındaki cümleler terceme metnini tavzih için mütercim tarafından ilave olunmuştur.

süzülüp geçdigi ve nihayet bu içtimai ameliyeııin 8i) prensipleri şeklinde tebllür ederek bu günkü Fransayi doğurduğu düşünülürse * Clemeneea » nun sözleri billur gibi berraklaşır.

Esasen Clemeneea gibi büyük ihtilâl Jacobinlerinin meşru varisi olan bir siyası mütefekkirin demoerasiyi başka türlü tarif etmesine imkân varan idi ;

Bu balısın daha ziyade ozadılmasına içtihat çerçivesinin müsait bulunmamasına çokmüteessifim. Yoksa Démocratie sada- dında söylenecek daha pek çok sözler var.

Eğer bu tercüme tecrübesinde yanılma­

dığım, İtalyanların dedikleri gibi T ra- duttore Traditore (**) Clemanceaunun demoeratie tarifile kasd ettiği manaya ihanet etmediğim teslim edilirse ileride başka bir vesile ile şu aralık memleketi­

mizi de son derecede alâkadar eden bu ilm ve tarihi bahse tekrar avnet ederim.

EÉÜF AHMED

— İÇTİHAT —

Rauf Ahmet Bey Efendinin bu m uta- İnasıı11 kendisine gösterdiğimiz Haydar Hi­

laf, Bey Efendi âtideki cevabı yazmıştır:

Bir kerre Rauf Ahmet Bey Efendi ter­

cüme değil, tefsir yapmışlar ; sonra tercü­

melerini izah fikrile aynı cümle içine rnu- tarızalarla koydukları parçaları kapamak sııretile okumak halinde, kendilerinin de 0 binefsilıi tercümeyi başka türlü yapmadık­

larını ve yapılamıyacağını göstermişlerdir ki, bununla da, tercüme ne ise aslının da o olduğunu teyit etmişlerdir. Bııbir.

(İçtihat da benimle hemfikir olacak ki.

tercümenin altına «bu ibaredeki vuzuhsuz- (**) Bunun me’alî «tercüme eden ihanet eder»

diı-. (İçtilıad »

(8)

İÇTİHAT 5632

luk aslına racıdır»dive bir kayıt koymuş) buyuruluyor. Demek ( İçtihat ) tercümeyi ve aslını karşılaştırmış ki bunu böyle yaz­

mış, vani muhterem mıınekkdin farz ettik-» .»j leri gibi kendilerile hemfikir olmamış belki vuzuhsuzluğu aslına iıea ederek bana hak vermiştir. Bıı da böyle. Fakat (îçtihad) ın bana hak vermesi kavilda kalmıştır.Muh- terem münekkıd de bu hakikati kelimele­

rinin arasında hem tasdik etmiş hem daha ileri gitmiş, yazılanla bir cepheden tenkit bûvürmak fikrinde bulunurlarken halin za­

rureti ile dönmüşler, bizi fiillerde de hare­

ketlerde de tasdike gitmişlerdir. Şöyle ki:

o uzunca makaleden aldıkları cümleciği tercüme ile iktifa edememişler, yukarıda münderiç yazılarında aynen görüldüğü üzere avut cümlede mutarazalar içindev 3 tekindeler koymak suretile o tek cüm­

leyi (yani) yine (yani) ve (yine yani) keli­

melerde tefsir zaruretinde kalmışlardır, ki bunun da artık neresi tercüme olduğunu düşünmek ve bulamamak kabildir. Bu fiil ve hareketleri bu cümlenin tercümesinin aslından farklı olmadığını bilfiil tasdikten başka ne ifade eder?

Muhterem Rauf Ahmet Bey Efendi­

nin el yazılarını gördüm, kendi yukardaki yazılarına dair aşağı tarafta münderiç

«mutarıza arasındaki cümleler metni tev- zih için müterecim tarafından ilave olun­

muştur» ibaresi kendi güzel yazılarde ken­

dileri tarafından yazılmıştır. Demek ken­

dileri aslın metninin izaha muhtaç oldu­

ğunu kavlen debirdaha tasdik etmişlerdir.

(Clemenceau nıııı Démocratie' tarifi mahiyetteki bir çok tarihi ve ilmi bilgileri teksif eden yazılardan) bahsolunuyor. Clé—

menceau bir siyasıdır, ilim aleminde bir mevkii yoktur. Démocratie hakkındaki bir sualin kendisinden de sorulması işbaşında olmasındandır, belki daha açık yazamamış olması da bundandır. Yoksa cevabında ta­

rihi ve ilmi bilgileri teksif eder mahiyette

lıic bir şev Yoktur. Bu sualin Mussoliniye de sorulmuş olması mumaileyhe böyle bir paye vermeyeceği gibi Mac Doııald ın ve Wa.shington un da en büyük mevkilerde bulunmaları ve bulunmuş olmaları böyle ilmi bakışlarla bir ihtisaslarına delalet etmeyeceğini izaha hacet yoktur, nitekim SaidFIalim,Ta,lhat paşalar bizde sadırazam değilmiydi ? "S eklilik ve Başvekillik başka- bedi,iyiatta, iktisadiyatta, içtimaiyatta ila., mukteda olmak yine başkadır.

Her halde muhterem münakıda şıı nezih ve vekıır mütalaalarından dolayı teşekkür olunur. Fakat ustatdin, kalemlerde muhlidatı tercüme nümuneleri göstermeleri herkesle beraber bu hürmet­

karlarını yalnız müteşekkir değil min- netkâr da eder.

HAYDAR RİFAT

LOR D BYRON’UN ESERLERİ

( Mabad ve Son,)

CHİLLON MAHBUSU (1816)

Havailin muhalefeti sebebile, Isviçre- nin Lausanne şehrine civar küçük Ouchy köyünün bir ınusafirhanesiııde kaldığı ılö günde Bvron bu 100 mısra,lı manzumeyi yazmıştır. Clarens ve Villeneuve arasında bulunan Chateau de Chillon u ziyaretten geliyordu. François Bonnivard mhabsedıl m iş olduğu ve Den eve gölünün sathindan aşağıda olan zindanı Byrona gösteril­

mişti. Chillon Genève gölünün sahilinde bulunan İsviçre şehirlerindeııdir.

Bonnivar kani, bir «Calviniste* idi ve Duc de Sa vie ya karşı Genève nin istikla­

lini mııdafa’a etdiği için diğer iki kardasile beraber 1530 da Chillon chateau suna hapsedilmiştir ve 1536 ya kadar orada kal­

mıştır. Bvron zindanda hala mevcut ye-» t/

(9)

di direk üzerinde demir halkaları, ve riva­

yete nazaren, Bonnivardm .ayağının izle­

rini görebilmişdir.

Byron bu kısa dastanda, Bonnivardı söyletir, Bonnivard mahbesini tasvir eder, iki kendisile beraber zindana atlmış olan kardaşmın nasıl öldüklerini ve zeııeir- leri pek kısa olduğunda« son demlerinde bile kandaşlara bir yutum su vermek im­

kânını bulamadığını anlatır. Bu kandaşlar ınahbesin zemini kazılarak gömülür. Bon­

nivard yalınız kalır. Biraz ziyanın girdiği kaya aralığına konan bir kuşun ötmesin­

den muteheyyiç olur. Kendi kendine so­

rar : Acaba bu kuş kardaşımın, beni zi­

yarete gelen ruhu olmasın der.

Bonnivard ıııahbesinde zencirlend

Bonnivardm zencirini çıkarırlar direk­

lerin etrafında gezinmesine miisade edilir fakat kardaşlarınm defnolundukları topra­

ğın üzerine basmaktan çekinir. Hava al­

maya mahsus deliğin demir parmaklıkla­

rına kadar çıkmaya muvaffak olur, oradan gölün sathını ve üstü ağdı küçük bir adayı

ve dağları görür; yavaş yavaş her şeye'la- kay d ol 111 ’ ve tahlis olunduğu vakit, niha­

yet örümceklerine ve farelerine kadar sev­

miş olduğu bu mahbes üzerine ağlar. Zen­

ci rleri mi bile seviyordum ve hıırriyyetinıi, içimi çekerek aldım» der. [*]

Byron un Manfred ve Don Juan adıl iki eseri de zikredilmelidir.

«Genr» in meziyyet ve kusurlarile be­

raber Byron, XIX uncu asrın iptidasında İngiliz «Romantisme» inin en tam mümes­

silidir. Fransada Chateaubriand ve Musset gibi asrın derdini, anif ve feci, bir ifade verebilmiş olduğu asrın derdini tecessum ettirir. İngiliz cemiyeti tarafından nevenma kanun harici yapılmış olduğundan, kendi kendisine bir kıyamî [Révolté] nazarile bak mıştır. Childe Harolde dan Manfred ve Don Juan a kadar hep nankör vatanının kanunlarına ve örflerine karşı bir protes­

todur. Binaenaleyh Byronun «lyrique» ga- dablarında pek çok samimilik vardır ; fakat şair bunlara oldukça safdilane « mélodra­

matique» (1) ilaveler yapar, yaiıud itibarı bir «orientalisme» in mavzi,î uydurma renk­

lerini sokar. Hulasa Byronun şi,ri kadar şahsi ve binaenaleyh onun şi,ri kadar de­

rinden « romantique » (**) şiir yoktur. Ke-

(*) Lord Byronun bu dastanini 1898 de Ge- neve de türkçeve tercüme etmiştim 11)04 de yine’Genevede İçtihat kütüphanesinin 1 inci ki­

tabı olarak basıldı. Başında Byronun teıeümei hali ve resmi vardır. Onun Türk alaylıdan ol­

madığı bilakis Türkün yüksek faziletlerini tak­

tir ettiği gösterilmiştir. Elyevmi mevcudu kal­

mamış olan Chillon mahbusu nun yeniden ve resimli olarak basılması ve bu nefis dastanm milli kütüphanemize ilâve edilmesi musaırı.

marndır. Bonnivard in mahbesden çikarken söyle diği söz «Pes izülfet kafes hem aşiyaııest» mis.

ra’ını hatırlatır.

A-DJ.

(1 ) Avamı halk için yazılmış acıklı ve hi- yanet ve cinayet ve hiyanet gibi harekât ile ka­

rışık tiatro oyunu tarzında demektir.

(**) 318 inci içtilıadda Romatisme nedir adlı- makalemize bakın.

(10)

İÇTİHAT

zalik hiç bir şiir onun şi,ri kadar süıçatle, tekamülü edebinin bir devri hakkında ve­

saiki haline geçmiş değildir ; çünki, bunla­

rın okunması bugün bize biraz aygırı bir tesir yapmaktadır. Bununla beraber, gerek aristocrate şiiar sahsiyetile, gerek ekseriya cemi,yete karşı gösterdiği istihzakâr ve acı küstalıane eda ile üzerlerine ciddî bir tesir icra etmiş olduğu Lamartine in Yignie ve Musset nin fikirleri bu merkezde değildir.

(Lamartine) in meşhur ve nefis (Le- désepoir) adlı manzumesi Bay ron şi,a- rindadır ve onun âsî ruhunun seslerde do­

ludur.

D.G. - AB.DJ.

RESSAMLAR CEMİYETİ HAKKINDa

Şehrimizde yeni teşkil olunan bir genç mustekil ressamlar cemiyeti var. Bu sanat kârlar eserlerini senede iki kerre bir, şeh­

rimizde, bir de Ankarada teşhir ediyorlar.

Geçen sene ve bu sene sergiyi görmeye gi­

denler bu eserlerdeki terakkiyi ve her sa­

natkârdaki genç atılkanlığını, ideale doğ­

ru kuvvetli koşuşmalarını pek takdir etmiş­

lerdir. Bilhassa Hale hanımın eserleri, Sa­

ra Karlıı hanımın çocuk portreleri nazarı dikkati celb ediyordu. Refik Beyin « Es- quis.se» i çok iyi idi. Nurullah Beyin çok hususi tonlu eserleri, Sedad Beyin yeni mimariye ait projeleri, İsmail Hakkı Be­

yin bize yeni uyanan modern « Cerami- (jiıe » ı kuvvetle tanıtan eserleri çok şa - vanı dikkat idiler. Sanatkârların eserlerini takdir ettim. Fakat en çok taktirimi celp eden şey, memleketimizde bu gençlerin bir sanat ceryanı uyandırmağa çalışma­

ları ve halkımızın bazı miletleri layemut yapan bu sanata iltifat etmeye başlama­

sıdır.

Ingiliz şairi Keats «güzelliktden bir şey daimî bir sürürdür » cümlesile, yaratılan bir güzelliğin doğurduğu ebedî il'tiharî ifa­

de etmiştir. Bizde de yaratılacak bir gü­

zellik bizi diğer milletlere tamtıtmış olmak gururunu verecektir. Bunun için gönül is­

ter ki eski sanatlarındaki kudretini gayip etmeye başlayan memleketimizde her ke- yeni sanat kudretlerinin neşvünumasile

alakadar olsun, bize de yaratmak şevki gelsin; resimde, musikide, her sanat sa­

hasında bir mevcudiyet gösterelim. Sanat aleminin yakın bir atisine gayretli ve kuv­

vetli bir mazi Iıazırlıyalım.

s ec TOR ONU N Can AB. DJEVDETE : Yükselterek’ irfanını, imanını yüksel, Yokdur bu gidişde ne yarım sağ, ne .

yarım sol;

Haysiyyetini verme hayati ebediye, . Katilden eman isteme, bin kerre sehid .

ol.

23 - 3-1931 AB. DJ. !

agagg 3g.3g3r akağaç arar asar agarasoeo Bir milleti tanıtan amillerden en bü­

yüğü o milletin göstereceği sanat kudre­

tinin azemetidir. Bugün Italyanın mazisi yetiştirdiği üstadların sayesinde beynelmi­

lel bir mazidir. Eğer W agner yetişmese idi W eimar şehri ancak çocukluğumuzun coğrafya derslerinde zikrettiğimiz bir isim olarak kalacakdı. Onun için bizde uyanan her sanat ateşinin, Yestalların mabcdlerde(...

sönmemesine gayret ettikleri mukaddes ateş gibi ihtimam edelim. Ve bugünün kıvılcımından yarının ocağını hazırlamış olalım. Muhterem hükümetimizin ulak bir himmeti ve ahalimizin biraz alakası bu ateşe can verir.

Bir kaç genç istidadın hevesle açtığ.

İm sergiyi gezerken bunları düşünüyordum

MELEK SÂBRÎ (*) (*) Roma Esatirinde âteş ilahı.

(İçtihat) 5634

(11)

YA’R A B !

Leyleğin boynunu ipince yaratdın yarab, Kiminin çehresini çince yaratdın yarab, Kiminin halini zengince yaratdın yarab, Beni çengel gibi filerince yaratdın yarab.

£

İşine gelmeyen alimleri teehil etdin, Kiminin cehlini Kur’an gibi tebcil etdin, Bu meta‘111 yııkünii sırtına zenbil etdin, Kelepirdir diyerek kimlere satdın yarab.

*■

Anibaldıı- deve TARİHe geçirdin çoğunu, İftihar et, ki şişirdin çoğunun koltuğunu.

Anlamaz kimse bu tevcihin alay olduğunu, Hile kâr elleri TARİH e uzatdın yarab.

Hepsi alim geçinir kullarının dünyada, Her kesin cehli ayan olsa da gelmez yâda, Derledin topladın emvalini verdin bada Suk u pazarı cehaletle donatdın yarab.

Çalı ver sen yine dalgınlar için şişme düdük File nisbetle çakal kuyruğu elbette güdük, Devenin cüssesi heybetle kulağı guçüçük, Çekdin eşsek kulağından da uzatdın yarab

Kendine hisse ayırdın yemeğin enfesini, Yedin emvalini halkın, daha bilmem nesini, Duymadın bir kere davacıların gür sesini, Kat kat olmuş kulağın üstüne yatdın yarab.

Yürütürsün deniz üstünde nehirlerde kelek, Çevirirsin gece gündüz demeden çarhı felek Yapdığın hale gülersin ne de gevrek, gevrek Saklanıp bir yere dünyaya taş atdın yarab.

*

Bulduğun acizi el ense edub enseledin, Taşı buğday diye keyfince ügütdüıı eledin, Her ceşıd halka birer maskaralık maskeledin, Hangi nakkaşa bu simayı boy atdın yarab.

Destgâhında mecanine kumaşlar dokodun, Deli olmuş deye’ akilleri zindana kodun, Halka âdem deye yütdurdugun en hâlis odun Arzı orman gibi insanla donatdın yarab.

TOURa çıkmış deye MUSA ya verirsin paye, Göğe ağmış deye hemsaye dedin İSA ya, Gir! dedin, daldı MUHAMMED ebedi' kav­

gaya.

Bu derin yareyi sen önce kanatdm yarab!

*

Bıı hayatın önü, ardında tesadüf doludur, Şevk eden alemi ef'ale tesadüf koludur, Bu yolun doğrusu elbette tesadüf yoludur, lîahi takdir niçin halka ar atdın yarab.

£

Zerrelerden çıkılırmış dediler kaidağma, Bir filiz bir inişedir girse tesadüi bağına, Bu tesadüf bizi indırda hayat alçağına, Olmamış armudu kızdın yere atdın yarab!

1 Nisan, 1931. İzmir ALİ ŞADÎ

s e d r e d e SON AKŞAM i*)

— Ebubekia Hazim Bey Efendiye —

Karanlık çökerken kıvrılan güne, Tepeler alevded güllerle yandı.

Benzedi yolların hali düğüne, Soluyan şehirde neşat uyandı.

İsparta şehriniu yeşil sidresi, Elmaslar takınmış sanki bir gelin, Aşka selâm veren hüsün beldesi.

Yolculaa! buraya baharda gelin.

£

Sidrede su sayan güzel kadınlar, Ninniler söyleyen sulardan için, Son bahar gelince başlar akınlar.

Bu günler anılır hep için için..

Yolcu; gel alnını çiçekle donat, Çiçekli yolunu bekliyecekler;

Sidrenin mehtabı bir altun kanat Her akşeam buraya iner melekler !...

İzmir. Hikmet Turhan

( * ) « Sidre İsparta’da bir mesredir.

(12)

5636 ÎÇTÎHAT

AMELÎ RUHÎYYAT IV

TARİHİ RİVAYETLER LES RÉCITS HISTORIQUES

Eğer ahval yalnız bir veçhe arz etmiş olsaydı, belki müverrihler müttehldürre’y bulunurlardı;

fakat muhtelif tesirlere musa’ıd bir çok veçheleri bulunduğundan müverrihler arasında ittifak mümkin olmaz.

£

Tarih kitabları, ez cümle, mü’ellıflerinin iti'katlarm tortaya koyarlar.

£

Tarihin pek zannî [Conjfectural] bir ilm ol­

ması, yalnız ahval hakkmdaki bildiğimizin za’- ıflığmdan değildir. Bu ahvali tevlid eden lıissi- vyatın bizde meçhul kalmasinin da Tarihin pek zaıınî, pek tahminî bir’ılm olmasinda büyük dahli vardır.

£

S aint-B arthélem y vak'ası gibi ba‘zı vak‘alar, anlasilmaz görünür, çünki bu vak'aları tevliil eden lıissiyyatı duymayız. Katliamın Katolik Avrupada ika‘etdigişevk ve heycanı anlamak için o devrinziniyyetine malik olmak lazım gelir. Y ak‘ayı te s ‘iden bir çok medalyalar, ez cümle, Papa XVI inci Grégoire tarafından darb olundu vak'anm tafsilatım te‘yid etmek üzre bu Papanın vapdırdığı lavheler, bu gün dahi, VATICAN, sara.imda mevcud bulamaktadır.

£

Tarihî rivayetler, o kadar meşkûkdtu kjt a vnî yanlışlığın bu hikâyelerde ilâ gayri nilıaye tekrar edildiği görülür. Ba zı müellifler Byzanec impratorlugunıın, inhitat devri teşkil etdıgiııi te‘mın etmiş ol-dıığundan, bütün müharrirler bunu tekrar etmişlerdir. BYZANCE im pra- torlu gunun, bin sene, Tarihin en parlak m c- deniyyetlerinden olan bir medeniyyete malik olmuş bulunduğunu isbat etmek için yeni tefa- hhus ve tedkikler manbadarı lâzım oldu.

é -

Yeni harblerin, mağlubları olduğu kadar ga- libleri de perişan etdigi kemali isabetle nazari dikkata arz olundu. Bununla beraber harbleri faydasız zan etmek lazim gelmez; cuııki baz;an bir kaç meydan miilıarebesi birKavmin hayat şartlarım temamen degişdirmeye kifayet eder.

Rusya ile mubarezesi sayesinde dir ki Japo- nya, büyük bir Devlet oldu. Yunanistan ile harbi sayesindedir ki TÜRKlE ortadan kalk­

mak üzre iken sabık şevketini elde etdi. Ke- zalik lıarb sayesinde dir ki Germanya hégé- moniasi, Ingiltereye nakl olundu [*]

£

Politikada, akli nazarî den istinbat olunan nazarî principler Avrupayı bazı mertebe isti­

krara isal etmişdi. Yeni muvazeneler te’essus edinceye kadar yenimilüyyetler nazarî principi Avrupayi isteristemez, m ükerrer harblere sevk edecekdir.

£

Ttilaflar, ittifaklara fa’ikdir, cünki bir ittifak, şekli nasıl olursa olsun, bu ittifakı tevlid eden manfa’atlarm zeva’ınden sonra yaşamaz.

Stikûha mazlıar müverrihlerin büyüklıü- ııerleri Tarihin hakıkata benzemyen şeyleri

hakikat benzer kılmakdır.

Psyhologianm yeni keşfiyyatı temamile ısbata ki fayet eder, ki „Classique“ Tarih, müel­

liflerince olduğu kadar bunları nakl eden m u- harrirlercsde anlaşılmaz ahvalin hîkâvesıdır

é -

Tarihin mutala'ası müverrihlere büyük bir basiretkârlık melekesi vermiyor göüniyor. Bir çok Profes sulerin ba huuss Ernest Renanin Alman vahdeti için, Eransaya 1K70 ve 1914

[*j Mütareke ııın ferdasinda JOURNAL D’ORIENT gazetesinde intişar etmiş olan bir mülakatımda:

L'Angleterre a vaincu l’Allemagne mais, hélas, l’Allemagne a militarisé l’Angleterre...

yani Ingiltere AJmaııyayı maglub etdi fakat, heyhat. Almanya, Ingiltereyi militarisé etdi demişdim kazanan ve gaybedenin belli olacaği zaman daha uzakdadir i’tlikadindayım.

[Hasiye’i 1923J AB. DJ.

(13)

harblerine mal olan alman vahdetinin hüsule gelmesi için ne kadar hararetli temennilerde, bulunduuk- lan ma'lûmdur.

é .

Yedinci mablıes

ZEKA, SEClYYE ve TERBİYE i

ZİI1NİYYETLERİN BİRİBİRİNİ AYLANMA MALARI VE NIZA’LARİ

£

Ayni kelimeler, muhtelif fikirler uyandır­

dığından dil birliği hiç bir zaman müfekkireler birliğini istilzam etmez. Cinsleri [Kadın, erkek]

terbiyeleri, ırkları muhtelif olan ferdler arasında ki münasebetlerde, ademi tefehhüm ( Incom­

préhension ) kaidedir.

é -

Allah,ruh,hurriyyet gibi mücerred ta‘birlerin en müsta melleri bunları işiden kimselerin zi- hııiyyetlerine göre pek muhtelif fikirler uyan dırdığı görülürken bir tefekkür birliği nasıl umid edile bilir.

é -

Bir hissi,yalıııd bir ¡‘tikadı.aklî noktai nazar­

dan tefsir etmek istemek,bun lan anlamak dan kendi kendisini men'etmekdir.

é .

Biı- kanunnamenin bir muesseseııin, bir mua’alıede namenin sureti lehini lier devrin ihtiraslarına i’tikadlarma, batıl fikirlerine göre telıavvul, etdigiııden muerrilılerin tefsirleri la venkati, değişir

£

Gençlik da’ima musa’efe kârlıkdan uzak olur vicdan hurriyyetine ri’ayet etmez eünki ne mümkiiııat, ne icabat hissü fikrine mâlik ol­

madığından ( va'ııi mumkiıı olanı ve ioab e- deni takdir drayetine lıenıız malik bulunmadı­

ğından), kendi aklî mantıkina aykırrı gelen sey’- inislahmı kolay zan eder. Düııya’yı idare eden

mantıkin, bu mantık olmadığını keşf etmek için uzun müddet düşünme icab eder. (*)

Hikayeler, masallar, san‘at, eserleri, hatta rom anlar.. Tarih kitaplarından ziyade m uka- rini hakikat dır. Bu hikâyeler, masallar v.s.

bir devrin lıassasıyyetini ifade eder, halbuki mıı’ernhlerm, aklî lisaııi [ « Langage rationnel»

i ] bunu öğretmez.

£

Şü’un ve eşya hakpmdaki içtihadımız bu şü’un ve eşyanın inkişafına tabi1 olarak değiş­

mek zaruridir. Yalnız cahil adam, değişmez ictihadlara malik bulunur.

£

Kavmler arasında ki munasebatda anlama­

manın hâkim olmasının sebebi şudur ki rnes'- elelerin ekseri, ayni ölçüye malik olmayan, aklı, hissî, siyasî nokta’i nazarlar gibi muhtelif nokta’i nazarlar istilzam eder.

&

Birbirlerini tanımayan, biribirine uzak mil­

letler, arasında, alaka kolay doğar. Biribirile temasa gelir gelmez hissiyyat, fikirler ve i‘ti- kadlaı- arasında ki mübayenetler ortaya çıkar ve bütün ‘alaka, bütün dostluk za’il olur.

#•

Kavmleriıı her gün daha ziyade artan İk­

tisadî terabıitü ya‘ni milletlerin iktisaden birbir­

lerine bağlı olmaları ile, Avrupa, yakında, âle­

min merkezi olmakdaıı çıkacakdır. Tecrübe bir ordunun BAHRİ MUHİT i geçebileceğini gös­

terdiğinden beri askerlik nok’tai nazarından Avrupa, merkezi, ‘alem değildir. Yeni Dünya nııı [Ya‘ııi Amerikanın] ihtira'ları Eski Dunya- ııin [ya.ni Avrupanın] ihtiradarmâ müsavi ola­

lı dan beri Avrupa, ilmen de merkezi, âlem ol- makdan çıkdı. Avrupa ahunu mm kısmı a‘za-

(* Fenn ü Mantık ıııeş'alı rahiihafyadır bana.

Fıkr ii vicdanin uıelazı nur peyınadır bana;

Hail alundu saye'i fende ‘ üktıdı ka'inat:

.Sırrı tekviın ü hayatın aşkâradır bana,

manzumesini 40 sene evel bana yazdiran genelimin, bu mağrur hali idi

A. D.

(14)

6438 İÇTİHAT minin Amerika’ya geçtiğinden beri Avrupa ik-

tisaden de artık merkezi 'alem değildir.

£

Fikirleri asla değişmeyen adam larla ya­

şamak, ne kadar güç ise la yenkati, fikir ler değişdiren adamlarla yaşamak da o kadar güçdür. maziye ai’d sebebler. müstakbele, aid neticelerden tefrik olunduğu vakit büyük Harb Harb gibi vekayi'eyi anlasilmamı.ş olarak kalır.

#

KAVMLERİN HAYATINDA SECİYYE YE ZEKA

£

İnsan kendisini idare eden ve zaten her za­

man da madunu olmayan hisleri nadiren i‘ti- raf eder. Gıbta ve kinleri hakikî rehberleri olan müfrit nıkılabeilur 'adalet ve sa'adetin te siri arzusıle müteharrik olduklarım zan ederler.

Aklî olan hatalar [«Erreur» 1er], ‘umıımiy- yetle az devamlidir. Menşe’leri hissiyyat yalıud sırriyyat olan basıl lar bil'aks uzun müddet se­

bat eder ve bazaıı dünyayı alt ust etmeye muvaffak olur.

£

Kavmlerin hayatlarıniıı şimdiki ‘amilleri ara­

sında ğıbta.. en kuvvetlisi, hemuev' segisi en za'ifi, umid ise en meşkûkü dur.

£

Dostluk hafif fakat devamli bir his teşkil eder. Aşk kuvvetli fakat az devamli olan hissiyatdan dır [*] İçtim ai rolü gelib olmakda olan gibta hem kuvvete hem istimrara malik nadir hissıvyatdan birini teşkil eder.

£

[*]Schillerin meşhur Das Lied von der Glacke ya'ni Çan dostaııi adlı manzumesinde şır güzel inisra'lar var dır:

İta ate meye lıazır bin adam bir, teşebbüs al- mayam usta'ıd tek bir adamdan daha kolay­

lıkla bulunur.

# •

Avcıları tahrik eden öldürmek hazzı o kadar büyükdiir ki ecnebi bir memleketi ziyaret eden hükümdarlara i‘zaz ve ikram olmak üzre, bir av partisi pişkeş çekilir.

£

Riyakârlığın dünyayı idare etmesinden do- layi cok şikayet etmeyelim eğer dünyadan riyakârlık tard edilmiş olsaydı dünya çarçabub Cehennem olurdu. [**]

£

Vaktile* ilmin ‘urfleri mulayımleşdırecegı zan oluniyordu. Halbuki ‘ilmin, harbleri mazinin harbleriuden çok daha vahsıyane ve daha mııhlik kildıgını tecrübe isbat ediyor.

Die Leideııschaft flieht Die Liebe mııss bleiben Die Blume ver blülıt Die Frucht mııss treiben.

Tecumesi:

'Aşk geçir, muhabbet kalmalıdır:

Çiçekler dökülür meyve kemale ermelidir.

Bu manzumenin temam tercümesini İGÜ numrulu lCTlHAD da bulursunuz.

[**] Dr. G. Lebon un idaresinde neşr edil - mekde olan Bibliothèque de plıilosophie scien­

tifique Collectionıında ehiren intişar eden EGOjSME, BASE DE TOUTES LÉS SOCI­

ETE adli kitabin ilk sahifesine, müellifi M. Le Dantec şu cümle’i istishadıyveyı yazmışdır:

«Si l’égoisme est la base de toutes les so­

ciétés l’hypocrisie en est la clef de voûte»

Tercümesi şudur: Hodkâmlık bütün cem ıy- yetlerin temeli ise, riyakârlık bu temelin ke­

mer anahtarıdır.

AB. DJ.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye’nin her geçen y ıl tarımda dışa bağımlılığının arttığını vurgulayan Günaydın, 2007’de tarım ürünü dış alımı ile satımı arasındaki farkın, “1

“Bu, yeni ilaçlar gibi insan yarar›na gerçekleflecek geliflmelere de, biyo-silahlar gibi büyük tehditlere de zemin haz›rlayabilir.” Ancak Venter, bu tür ad›mlar›n,

Topaz adlı piyesi Şehir Tiyatrolarında defalarca oynanmıştır.. Merhumun cenaze si Pazartesi günü uçakla yur­ da

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ülke içinde olduğu kadar, dışta da çok sayıda konferansa konuşma­ cı olarak davet ediliyor. İş

Yerli ve yabancı sermayeli bankalarda çalışanların eğitim düzeyi lisans ve önlisans ağırlıklı olduğu için onların hizmet tutumları daha olumlu yönde

• Emeviler döneminde calismalar hiz kazanmis ve ilk siyer-megazi eserlerinin telifine baslanilmistir ve bunun yaninda cahiliye tarihi, genel tarih, islam tarihi, mahalli tarihi,

28.02.2018 Tarihi İtibariyle Bankaların Bilgileri Türkiye Bankacılık Sistemi..

Zihnin bütün hücreleriyle kendini korumak için açık olduğu bu zamanlarda yeni kavramlar doğuyor, günlük dile yeni kelimeler katılıyor.. Bu yeni kelimeler, öyle yeni