• Sonuç bulunamadı

EŞBER YAĞMURDERELİ İLE MEKTUPLAŞMA...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EŞBER YAĞMURDERELİ İLE MEKTUPLAŞMA..."

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TTE, Açlık grevleri, yasaklar ve baskılar arasında, arada bir de mahkemelere çıkıyorduk.

Ağustos 1977 davasında, silahlı eylem iddiasıyla 146/1 ‘den yargılanırken, 2.5 sene sonra tahliye olduğum bu dava ile birleştirilen Aralık 1980 davasında, sadece Muharrem KAYA ve ben kalmıştım.( E. Erkiner ve A. Sönmez firar etmişlerdi)

1977 davasının tanıkları, 1978 tarihinde mahkemede dinlenmiş ve beni tanımadıklarını söylemişlerdi. 1984-85 tarihinde aynı tanıklar yeniden mahkemeye çağırıldı. Tanıklardan bir tanesi, daha salona girer girmez beni göstererek ‘’evet efendim buydu’’ demesin mi?

şaşırmıştım. Ayağa kalktım ve tanığın yalan söylediğini, 1978 tarihinde, beni tanımadığını söyleyen bu kişinin, 1985 tarihinde tanıdım(!) demesi mahkeme tarafından da ciddiye alınmadı.

Muharrem ile birkaç kez mahkemelere çıktıktan sonra, şimdi hangi tarihte olduğunu

hatırlamadığım, sondan bir önceki mahkeme’de, mahkeme başkanı, hangi tarihten beri içerde olduğumu sordu. Gözaltına alındığım tarihi söyledim. Heyet kendi arasında fısıldaşmaya başlamıştı ve ben Muharrem’e dönerek, yavaş bir sesle ‘’bak sen, galiba beni tahliye

edecekler’’ dedim. Mahkeme başkanı

bana döndü ve hayır bu tarihte değil, sen bu tarihten 28 gün sonra tutuklanmışsın dedi ve mahkemeyi 28 gün sonraya attı. 28 gün sonra ben 15 senelik bir mahkumiyetin karşılığını yatmış olacaktım. Bu nedenle, bir sonraki  mahkemede tahliye olacağım neredeyse kesinleşmiş oldu.

EŞBER YAĞMURDERELİ İLE  MEKTUPLAŞMA...

1980 tarihinde Eşber Yağmurdereli’nin Babası Hasip amcayı birkaç kez evinde ziyaret etmiş, Eşber’den haber almıştım. Samsun’da yattıgını biliyrodum. Bu bakımdan, yakalandıktan sonra, gerek Metris’te, özellike de Sağmalcılar özel tip cezaevinde Eşber’le sürekli mektuplaşmaya başladım. Eşber, dışardaki gelişmelerden haber alamamaktan şikayet ediyordu ve bu nedenle duyduğum her şeyi kendisine özel bir yöntemle anlatmaya başladım.

Örnegin, ‘’Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi’’( FKBDC) kuruluşunu duymuş olmasına karşın, kimlerden oluştuğunu ve hedefleri konusunda bir fikri yoktu. Bunları anlatıyordum.

(2)

Örgüt’lerin ve Belli kişilerin isimlerini kodlayarak yazıyordum. Devrimci-Yol (DY) demiyordum

da, ‘ ’Deli

Yaşar’’(!) diyordum.

Teslim Töre  

demiyordum da, Hani şu bizim köyde, Törelerin Teslim emmi

varya, işte o, diye bahsediyordum.

Abdullah Öcalan

değil de, yukarı köyün muhtarı Abdurrahman emmi(!)

diye yazıyordum. Mihrac’a, Bizim Memo diyordum ( Mıro oldugunu bilmiyordum

)ve aynı yöntemle sordugu sorulara da aynı şekilde cevap vererek çok güzel bir şekilde

anlaşıyorduk. FKBDC içersinde yaşanan tarışma konularını ve belirlenen hedefleri de, Köy’de meydana gelen kavgayı anlatır gibi aktarıyor, sonunda da barıştıklarını ve hangi konularda fikirbirliği içersinde olduklarını yazıyordum.

Bir gün, Cezaevi güvenlik komutanı hücreme girdi, elinde Eşber’e yazdıgım uzun bir mektup vardı. Kaç senedir içerde yattığımı sordu.’’ beş senedir içerdeyim’’ dedim.  Eşber

Yağmurdereli’nin kim olduğunu merak ediyordu.

Bizim köylü(!) oldugunu, gözlerinin görmediğini ve uzun süredir kan davası

nedeniyle hapis yattığı için,  köyden haberler yazdığımı söyledim. İnanmadı. ‘

’’’beş senedir içerdesin ve köyden haber yazıyorsun öyle mi?

diye alaylı alaylı yüzüme baktı ve öyle şeyler yazıyorsun ki,  sanki dün köyden gelmiş gibisin.

Bildiğim kadarıyla ziyarete de çıkmıyorsun, peki sen bu haberleri nerden alıyorsun? Dedi. Haber falan almadığımı, üzülmemesi için haber alıyormuşum gibi hepsini kafamdan uydurarak

yazdığımı anlattım.  Bir süre yüzüme baktı ve ‘

’ben bu hikayeye pek inanmadım ama bu mektubu da yollayacağım

’’ dedi ve çekip gitti. Peki ben bu haberleri nerden alıyordum? Sultanahmet cezaevinde, Alaettin Özden

’den duyduklarım ve Metris

’te yatan, ( Suriye’den döner dönmez yakalanmıştı)  İlhan Kamil Turan’ın

Sağmalcılar’a, bana yolladığı notlardan ögrendiğim bilgilerdi..

CEZAEVLERİ ARASI HABERLEŞME VE MİDE’DE NOT TAŞIMA...

(3)

Sağmalcılar özel tip cezaevinde bir gün sonra mahkemesi olanlar herkesin ilgi odagı olurdu. Her akşam, hücre pencerelerine tırmanan arkadaşlar, ‘’yarın mahkemesi olan var mı arkadaşlar’’

diye havalandırmaya bakan tüm hücrelere seslenir. Mahkemesi olanlara en az üç beş tane haberleşme notu mutlaka verilirdi. Diğer cezaevleri ıle haberleşmenin tek yolu buydu. Başka cezaevlerinden gelenler ile birlikte, Selimiye’in nezarethanesinde herkes bir arada olduğu için, tüm haberleşmeler orada yapılır, notlar alınır notlar verilirdi. Küçücük pelür kağıtlara son derece küçük harflerle yazılan notlar naylonla iyice sarıldıktan sonra ateşle eritilen naylon ile adeta lehimlenir ve öyle verilirdi. Notu alan arkadaş, aldığı bu notları akşamdan yutar ve sabahleyin Selimiye’de büyük tuvaletini yaparak çıkartır(!) ve herkesin notunu sahiplerine verirdi.

Haberleşme notlarını yutarak midelerimizde taşımaktan başka hiç bir şansımız yoktu.

Mahkemelere gidiş ve gelişlerde, zorla elbise giydirilirken, gırtlaklarımızı sıkan askerler tarafından zorla ağızlarımız da  açılıyor ve gırtlağımıza kadar  bakılıyordu. Öyle ki, ağızlarını açmakta zorlandıkları arkadaşlarımızın, ağızlarına cop sokularak arandıklarını biliyorduk. Bu bakımdan notların, yerlerine emin bir şekilde ulaştırılması için yutmaktan başka çaremiz yoktu.

Yutarak taşınan notlar, çoğu zaman siyasetler arası sert tartışmalara da konu oluyordu.

Örnegin, A,B,C,D  siyasetlerinin  notunu taşıyan bir arkadaş, bazı hallerde bu notlardan birini ya da birkaçını çıkartamayabiliyordu(!) bu durumda, not yerine ulaştırılmamış oluyor  ve notu yerine ulaştırılmayan siyaset, notu götüren arkadaşı suçlayabiliyor, bizim not’umuzu özellikle

çıkartmadın (!) diyebiliyordu. 

TKP-ML ile MLSPB arasında meydana gelen  ve üç gün süren tartışmanın sonunda,

TKP-ML’nin notunu götüren arkadaşın, üç gün sonra, zorlayarak notu çıkartıp sahiplerine iade etmesiyle tartışma kapanmış ve olay uzun süre anlatılarak gülünen bir komediye dönüşmüştü.

Sağmalcılar cezaevi yönetimi, akla hayale gelmeyecek  yöntemler uygulamasına karşın,

devrimci tutuklular arası haberleşmeyi engelleyememiş ve haber akışı kesintisiz devam etmiştir.

Türkiye’de, belki de ilk defa bir cezaevinin havalandırması bile tel örgülerle kapatılmıştır.  Tel örgülerle kapatılan Sağmalcılar cezaevi havalandırmasına  tesadüfen giren kuşların bile bazen saatlerce çıkış yolu aradıklarına gözlerimizle tanık olduk. Kış aylarında kar yağdığında,

(4)

TAHLİYE...

Sağmalcılar Özel tip cezaevi’nin E blok hücrelerinde birinde kalıyordum. Yarın mahkememiz vardı. Tahliye olacağımın sinyalleri bir ay önce verilmişti ve bu bakından bayağı heyecanlıydım.

Akşam, değişik siyasetlerden bir kaç tanesinin haber pusulasını yuttum ama, Selimiye’deki heyecandan olsa gerek, tuvalete gidip o kadar zorlanmama(!) rağmen pusulaların hiç birisi çıkmadı(!). ne yapabilirdim ki?

Muharrem Kaya ile birlikte çıktığımız son mahkeme oluyordu bu. ‘’İçerde kaldığım süre göz önünde bulundurularak TAHLİYE’

’’me karar verildi. İçerde kaldığım süre, 15 yıllık bir mahkumiyetin karşılığına denk düşüyordu.

Bu durumda bana verilecek ceza belli olmuştu. 168/1 den, yani, silahlı’’ çete’’ yöneticiliğinden...

Genelde böyle oluyordu. 146/1 den yargılananlar sonunda, 168/1 den yargılanarak 10-15 yıl arası ceza alıyorlardı.

Cezaevine geldiğim zaman, hücremin penceresinden tüm havalandırmaya anons ettim,’’ beyler benden bu kadar, benim elim artık durmaz, asılacak olanlara allahtan rahmet,

müebbetliklere ya sabır’’

diye şaka yapmaya başladım. Havalandırma da sesler yükselmeye başladı. Hemen çıkacağımı zanneden arkadaşlar dışarıya haber yollamak için birbirleriyle yarış ediyorlardı. TDY (Türkiye devriminin yolu) örgütünden çok şakacı bir arkadaş bas bas bağırıyordu. ‘’

Arkadaşlar bu cuntanın bize yaptığını gavur(!) bile yapmaz, baksanıza şefleri dışarı çıkartıp bizim gibi garibanları yatırıyorlar, akşama yeni bir slogan atalım, ‘’sem pa ti zan lar  dı şa rı, Şef ler i çe ri...’’

hemen ardından da nasıl slogan ama(!) diye kendi kendini tebrik(!) ediyordu. Gırgır ve şamatalarla geceyi ettik. Tahliye olan arkadaşlar için, tahliye gecesi, herkes hücrelerinin penceresine tırmanır ve ‘

’eğlence gecesi’’

yapardık. Tahliye olan kişinin de  mutlaka bir türkü okuması nerdeyse gelenek olmuştu.

NEVZAT ÇELİK VE ŞAFAK TÜRKÜSÜ...

(5)

Şafak türküsü adlı şiir kitabıyla büyük sükse yapan Nevzat Çelik, bu tür gecelerde mutlaka üç beş şiir okurdu. Nevzat şiir okumaya başladı mı, havalandırmada, yeteeeeeerrrr(!) diye

bağırarak  şaka ile susturmaya çalışan arkadaşların koparttıklar gürültüye rağmen Nevzat, birbiri ardına şiir okumaya devam ederdi. ‘

’beni burada arama anne’’

 adlı şiirin okunması sırasında, TDY’li arkadaş her seferinde devreye girer ve

‘’ Nevzattt, yahu annen seni  Beyoğlu’nda arayacak değil ya, başka nerde arayacak, kadıncağızı dolaştırıp durma doğru adres ver’’

diye şaka yapar, herkesi kahkahaya boğardı.

Nevzat Çelik, ‘’Şafak türküsü’’ adlı şiir kitabını cezaevlerinde yazmıştı. Akademi Kitapevi’nin her yıl düzenlediği ‘

’genç şairler antolojisi şiir yarışması

’na katılmak üzere, şiirlerini yolladığını, bana, Sağmalcılarda, karşılıklı kaldığımız hücrelerde eliyle havaya yazı yazarak anlattı. Akademi Kitapevi’nin sahibi bizim taraftarımız olduğu için , kendisine haber yollamamı ve yarışmada  kendisi için daha duyarlı olmasını istiyordu. Bir süre sonra ne düşündü bilemem, ‘’

haber yollama, bırak kalsın’’

dedi. Daha sonra Birincilik ödülü ‘’Şafak türküsü’’ adlı şiir kitabına, Nevzat Çeliğ’e verildi ve kitap Akademi Kitapevi tarafından basıldı.

Tahliye olduğum gece, Nevzat’ın okuduğu şiirlerden sonra, sıra bana gelmişti ve 

havalandırmada bulunan hücrelerdeki arkadaşlar hep bir ağızdan tempo tutmuşlar türkü söylememi istiyorlardı. Bildiğim tek bir türkü vardı, bizim köyün bir türküsü,..

‘’Galadan eniyordum

Çağırsan duyuyordum

Sesine kiprit oldum

Üflesen yanıyordum.

(6)

Aha da gelin ne diyon

Söylüyon söylemiyon

Ben askere gidiyom

Daha da bana ne diyon ‘’ diye köyün şivesi ile  söylerken ter içinde kalmıştım...

Saat, sabahın 03’üne yaklaşırken TDY’li arkadaş, Eşber Yağmurdereli’nin babası, Hasip amca’

nın, eşimle bana yolladığı şiir kitabını almış, ‘

’hasip amcadan şiirler

’’diye bağıra bağıra okurken geceyi sonlandırdık.

Geri sayım başlamıştı. Tahliye havasına girmiştim, saatleri sayıyordum.

‘’EŞYALARINI TOPLA VE HAZIRLAN, GİDİYORSUN’’

Sabahleyin erkenden uyandım. Gözüme uyku girmemiştim ki zaten. Kısa bir süre dalmıştım hepsi o kadar..

Hemen dışarı çıkartmayacaklarını biliyordum. En az üç gün bekletiyor ve başka bir olaydan dolayı tutukluluğu vb var mı diye soruşturma yapıyorlardı. Üç gün tetikte bekledim. Gelen giden yok.  Ben heyecan ve sabırsızlıkla beklerken hiç beklemediğim bir anda hücremin kapısı açıldı ve ‘eşyalarını topla hazırlan, az sonra geleceğiz’’ diyen askerin sözü daha bitmeden

yerimden fırladım ve dogru pencereye tırmanarak havalandırmaya bağırdım.  ‘’

eyvallah arkadaşlar ben gidiyorum’’

güle güle sesleri arasında, hızla eşyalarımı toplayarak beklemeye başladım. Karşılıklı hücrelerde kaldığımız MLSPB davasından

Süleyman Sadık Öge

’nin tahliyemi haber alır almaz yolladığı notu almış ve bir gün sonra yutmuştum. Tahliyem

(7)

geciktikçe iki günde bir çıkartıyor, temizliyor ve yeniden yutuyordum.

‘’Eyvallah arkadaşlar gidiyorum’’

dediğim zaman, Süleyman, karşıdan bağırmaya başladı.

‘’İbooo, tamam mı emniyette değil mi’’

diye, gönderdiği ve içersinde Lübnan’dan, Paris’e kadar bir yığın adres bulunan notunun midemde olup olmadığını hatırlatıyordu(!)

Kapı açıldı ve 5- 6 tane asker,  başlarındaki nöbetci subayın gözetiminde kapı altına doğru yürümeye başladık. Moralim bozulmuştu. Adamların yüz hatlarından tahliye olduğuma ilişkin bir izlenim edinememiştim.  Tam tersine, sanki yeni bir sorguya götürülüşün gerginliği

içersindeydiler.  Kapıya geldim, üzerimi aradılar ve ellerimi arkadan kelepçelemek istedikleri zaman itiraz ettim. ‘’Ne yapıyorsunuz, ben tahliye oldum’’dedim. Güldüler, ‘’sevke

gidiyorsun’ ’dedil

er.

Dışarı çıkarak cezaevi arabasına bindirildiğim zaman işin ciddiyetini anladım.

DS, Çayan sempatizanları ve HDÖ’ davalarından İDAM CEZASI almış tüm arkadaşlar arabanın içersindeydi. Beni gördüklerinde şaşırdılar, Yola koyulduk. Hep beraber sevke gidiyoruz...

Bundan sonrasını yazmıştım(!) Önce, Gerede, Ardından, Bolu, Adapazarı ve... 21 mart 1986 tarihinde, Sağmalcılar Özel tip’den tahliye

edilişimden

1.5 sene sonra, doğum günümde dışardayım....

1985 yılı…

Ocak, 10 : Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nda (TRT) "anı, devrim, özgürlük, ulus"

gibi 205 sözcüğün kullanılması yasaklandı.

Bu sözcüklerin "Türkçe'nin yapı ve işleyişine ters düştüğü" ileri sürüldü

(8)

Ocak, 16 : Halkçı Parti (HP) Milletvekili Bahriye Uçok, zina yapan erkeklerin de

cezalandırılmasını içeren yasa önerisi vermişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa önerisini reddetti.

Subat, 8 : Hisarbank, İstanbul Bankası ve Odibank'ın 66 yöneticisinin mallarına tedbir konuldu.

Mallarına tedbir konulan bankacılar arasında Ömer Çavuşoğlu, Ahmet Kozanoğlu, Melih Saydam, Özer Uçaran Çiller de bulunuyor

Subat, 9 : Uludağ'a giden Cumhurbaşkanı Kenan Evren otellerin doluluğuna bakarak

"Türkiye'de çok zengin var" dedi

Subat, 19 : Cumhurbaşkanı Kenan Evren bozuk ilaç yapanlar için " Bu adamların kafasını koparmak lazım" dedi.

Mart, 4 : Başbakan Turgut Özal, Boğaziçi'nde yabancılara arsa satulması konusunda bir açıklama yaptı Kandilli sırtlarında arazi alan Suudi Arabistan Velihat Prensi Abdullah bin Abdülaziz saray değil1000 metre karelik ufak bir ev yaptıracak dedi.

Mart, 11 : Konstantin Çernenko'nun ölümünün ardından Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliğine getirildi.

Mart, 19 : Uluslararası PEN Yazarlar Birliği Aziz Nesin'i onur üyeliğine seçti. Onur üyeliği belgesi Arthur Miller ve Harold Pinter tarafından verildi.

Nisan, 9 : Kapatılan Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 4.5 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.

(9)

Mayıs, 4 : Fatsa eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez. "Terzi Fikri" olarak da bilinen Sönmez, Fatsa Devrimci Yol davasından tutuklu olarak kaldığı Amasya askeri cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü.

Haziran, 6 : Kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak anılan kanun kabul edildi. Yasaya göre ihbarda bulunan sanıkların cezalarında indirim yapılacak.

Temmuz, 2 : Genelkurmay Başkanlığı açıklaması: 12 Eylül 1980 ile 2 Temmuz 1985 arasında sıkıyönetim mahkemelerinde verilen 32 ölüm cezasından 27'si yerine getirildi.

Temmuz, 8 : Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan, İran, Libya, Kuzey Kore, Nikaragua ve Kübayı terörist ülkeler konfederasyonu olarak tanımladı.

Ağustos, 13 : Köy muhtarlarından, yurttaşların "siyasi temayülü" ve "ideolojik durumu"nu belirtecek belgeler istendi. Belgeler Jandarma karakollarına teslim edilecek.

Ağustos, 18 : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, "AIDS homoseksüellere Tanrının bir gazabıdır" dedi.

Eylül, 22 : Fransız hükümeti, 10 Temmuz 1985'de batan Greenpeace'e ait ''Rainbow

Warrior'' gemisini,

Fransız gizli servisi ajanlarının batırdığını kabul etti.

Ekim, 1 : İsrail güçlerinin, Tunus'taki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bürolarına düzenlediği hava saldırısında 68 kişi öldü

Aralık, 12 : Cem Karacanın Türkiyeye girmesine izin verildi.

(10)

Aralık, 13 : İçişleri Bakanlığı bir önerge hazırladı; "komünist zanlısı" yakını olanlara güvenlik belgesi verilmeyecek.

Aralık, 14 : Başbakan Turgut Özal "İşkence varsa gerekli cezayı da veririz. Karakollarda şimdi güler yüz programları yapılıyor

" dedi.

Aralik, 25 : Türkiye'nin ilk hayali ihracat davası sonuçlandı; Yahya Demirel 23 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.

(30.Bölüm, Gere'de, Bolu,Adapazarı ve Özgürlük...)

Referanslar

Benzer Belgeler

Dava d lekçes nde özetle, Danıştay Başkanının başkanlığında, Başsavcı, başkanvek ller ve tüm da re başkanlarından oluşan Danıştay Başkanlar Kurulunun gen ş

maddesinin birinci fıkrasının ilk tümcesinde, genel nüfus sayımlarında sokağa çıkma yasağı konulacağının belirtildiği, oysa temel hak ve

Dava dilekçesinde, madde kapsamına giren sözleşmelerin idari sözleşmenin tüm koşullarını taşıdığı; yargı kararlarında, idarenin özel bir kişi ile

DAVANIN KONUSU : Ülkenin ve ulusun bölünmez bütünlüğünü bozacak eylemlerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın dördüncü

Bilal Erdoğan: Sümeyye eve gelmiş, şimdi buraya gelecek, yanımıza gelecek, tamam babacım, hallediyoruz bugün inşallah, başka bir şey var mı.. Tayyip Erdoğan: Şey

Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla değeri belirli bir miktarın altında kalan taşınmazlar da dâhil olmak üzere malvarlığı uyuşmazlıklarına ilişkin

maddesinin üçüncü fıkrasının (1) numaralı bendinde karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık

AYM’ye bireysel başvuru yolunun etkinlik kazanmasından önceki süreçte Strazburg içtihatlarında tespit edilen sorunlardan biri ulusal hukukta makul sürede