Kuzgunun plastik bir malzeme lie uğraşını gösteren bir fotoğrafı.
K u z g u n ' u d a k a y b e t t i k .
Yazan: Prof. Dr. Hüseyin GEZER İnsan, hele canlı, sağlıklı görünüşlü kişilere ölümü bir türlü yakıştıramaz. San.
ki bu işin bir sırası, bir ilkesi varmış gi- bi. Bizi, onun kendine bakmayışı, biraz çokça içki alışı kaygılandırır, zaman za- man, «bırak şu zıkkımı, iş çıkaracaksın»
derdik. Oysa ki, gerekçe mi yok ölüm için, işte merdivenden iki basamak yu- varlanması yetti bile!
Kuzgun, 1928 de doğduğuna göre 47 yaşındaydı. Bu ömrün çocukluk ve ilk gençlik dönemleri —babasının kendisile ilgilenmemesi nedenile— çok mutsuz geçmiştir. İçinde hep bunun çöküntüsü- nü taşıdı. Ülkemizde kolay mı bir çocu- ğun kendi yetenekleri yönünde gelişine olanağı bulması.
Bu konuda onun yeteneklerini erken- den tanıyıp ta çocuğuna yön verebilecek kaç aile var? Ya Okullarımiz, eğitim sis- temimiz ve şartları?
Sonuç olarak çocuk yeteneklerine ba-
kılmadan ailenin maddî olanakları ve o güne göre para kazandırma bakımından öncelik sırasına konmuş mesleklerden bi- rine yöneltilir. Elbette bu listede öteden- beri güzel san'at dallarının yeri pek yok- Kuzgun da, bu ölçüler içinde yalnız annesinin maddî durumuna ve değerlen- dirmelerine uygun düşen bir okula verildi:
Ticaret Lisesine ..
1948 yılında yaşının ve lise eğitimi- nin verdiği bilincin yol göstericiliğinde Kuzgun G.S. Akademisine girdi ve heykel öğrenimine başladı. O yıllarda bölümün tek meslek hocası Prof. Belling'di. 1950 lerde atölye ikiye bölünerek bir bölümü Hadi Bara - Zühtü Müritoğlu'nun ortak yönetimine verildi. Figürlü heykele bir türlü ısınamadığından, Kuzgun, bu yeni a- tölye açılır açılmaz, oraya geçti.
Hadi Bara o yıllarda figürsüz çalışma lara yönelmiş ve 1945 lerden sonra yay gınlaşan bu akımın —heykel dalında—
Türkiye'de öncülüğünü yapıyordu. I gun 1953 de öğrenimini tamamladığı man, bu anlayışta ülkemizde bir hayli ya
yılmış bulunuyordu.
İlk ilgi çeken yapıtları, kafes tel]
kıvırarak oluşturduğu birbirine geçeni saydam kompozisyonlarıdır. Bunlardal um Gabo'nun plâstik malzeme ve nal tellerden oluşturduğu çalışmaların <
ri sezilir. Kuzgun dolu hacimlere hiç ilgi duymadı. Ve çakışmaları zamanla espasta daha çok dağılarak kafes tellerin çevrele- diği yuvarlak mekân örgüsünü yırttı.
Giderek, puntolarla yanyana bağlan- mış lama yada demir çivilerden oluşan gruplar, boşlukta ağaç dalları gibi orga- nize olarak ilginç kompozisyonlar yarat- tı.
Kişisel görüşüme göre, soyut çalış- maların bir dezavantajı vardır: Çok defa duygunun sıcaklığını alamaz san'atçısın- dan. Kuru kalır. Ona duygulandırıcı, etki- leyici bir içerik katabilmek, gerçekten zordur. Pek çok san'atçı bu yüzden so.
yut biçimlerin fizik ve geometrik etkile- rile yetinmek zorunda kalır.
Kuzgun'un en çok sevdiğim yönü bu çizgiyi aşabilmiş olmasıdır. Hemen he- men bütün yapıtlarında kendi iç dünya- sındaki o insancıl, pırıltılı hava yansır.
Duygu vardır o demir çiviler ve lamalar- dan örülmüş düzenlemelerde.
1961 yılında katıldığı Paris Gençler Biennale'inde elde ettiği başarı yazık ki, yeterince değerlendirilemedi. Önce bu- nun için gerekli maddî ve manevî destek- ten yoksundu. Sonradan oralarda bu işle- rin kendine özgü ve bizim kavrayamaya- cağımız kadar ince oyunları vardır. O araç- ları kullanamadığınız sürece de ağzınızla kuş tutsanız faydası yoktur.
Nitekim Kuzgun da, bu önemli başa- rıdan ancak, Paris çağdaş san'atlar Mü- zesinde bir, galeri Lacloche'ta ve Havre müzesinde de birer olmak üzere 3 sergi açma hakkı elde etti ve o macera'da ora-
Oysa, bir batılı devlet, başarılı bir san'atçısını uluslararası platforma çıkar- mak ve orada tutunmasını sağlamak için bütün gücü ile destek olur kendisine, mil- yonlar harcar. Çünkü batılı gözünde san'- at toplumsal yapının vazgeçilmez ana ku- rumlarından biridir.
Ülkemizin şartları ise ortada... San'at özellikle plâstik san'atlar konu olarak an- cak. gazete ve dergilerin boş kalmış sü- tunlarını doldurmada kullanılır.
Devlet katındaki yerini ise yaşadığı- mız günlerde geçen son bir olay en iyi belirleyecek nitelikdedir:
Telif kazançları ile ilgili vergi bağı- şıklığı oranının yükseltilmesi için yıllar- dır sürdürülen çabalar hiç bir sonuç ver- mezken, Tarım kazançları için bağışlılık bir çırpıda 90 bine, balıkçılık için de 120 bine çıkarılıverdi. Hem de bugünün iktida- rı ve yarının iktidar adayının yarışmalı işbirliğile.
Oysa, ülkemizde tüm telif kazançların yıllık toplamı sanırım, bir Tarımcının ge- lirinin yarısı bile değildir. Başka göster- ge mi gerek, «Türkiye'de san'atın yeri»
üstüne!