• Sonuç bulunamadı

Yeni mimarîde millî ve beynelmilel vasıflar Adolt Rchnc'cien

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni mimarîde millî ve beynelmilel vasıflar Adolt Rchnc'cien"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yeni mimarîde millî

ve beynelmilel vasıflar

Adolt Rchnc'cien A. Adnan

Avrupa memleketlerinde biraz umumileşe- rek mahdut bir kısım vatandaşların hususî zevki mahiyetinden çıktığı zamandanberi yeni tarz yapıcılığın esas vasıfları meyanında çok defa enternasyonal olduğu da zikredilmeğe başlanmıştı. Netekim, maruf bir resim kolek- siyonuna verilen bir isim ile bu vasıf tasrih edilmiştir; ( W a l t e r Gropius) modern mimarlığa ait koleksiyonuna kısaca internasyonal mimarî (Internationale Architektur) ismini vermiştir.

Filhakika gerek şekil ve gerekse konstrüksiyon itibarile internasyonal vasıflar mevcut olduğu muhakkaktır. Mecmuaları karıştırdığımız za- man, tıpkı hanımların kısa saçlarında, kısa

(ve şimdi yine uzun) eteklerinde ve yahut danslarda, filimlerde, revülerde olduğu gibi, yeni mimaride de müşterek internasyonal va- sıflar görüyoruz. Meselâ; basık çatılar, pencere bandları, mantar şeklinde tavanlar, geniş beton arme saçaklar, düz duvarlar, köşe pencereleri, Berlinde de, Kopenhağda da, Pariste de, Y o k o - hamada da hep aynıdır. Mimarlıkta şekil verme işini sadece bir moda meselesi olarak telakki eden bir kimse için işte şu hal yeni yapıcılık san'atına tamamen enternasyonal demek ve bu internasyonal'lik içinde de en son ve monden zarafetini görmek hususunda k â f î bir delildir.

Şimdi kuvvetli bir sual varit oluyor: Acaba yeni yapıcılık san'atinin internasyonal vasıf- ları eski devirlerdekinden çok daha fazla mı

tesirlidir. Gotik'in, Rönesans'ın Avrupada nasyonal'liğin fevkinde cereyan etmiş olduk- larından kim şüphe edebilir? Eski Yunan ma- bedinin, eski Roma kubbesinin dünyada her millete şamil olmuş bulunduklarını kim inkâr edebilir? Milletler arasında san'at bağları ve beynelmilel mübadele kurunu vüstada tasavvur edebileceğimizden çok daha fazla idi. N o v - gord'da Mağdeburg'lu bir ustanın bir bronz ka- pısı ile, şimalî Almanyanın tuğladan yapılmış Gotik eserlerinden olan bir çok küçük kilise- lerin portal'leri önünde, meselâ ( T a n g e r m ü n d e )

de Senstefan kilisesi önünde, hiç beklemediği- miz halde uzak şarkın izleri ile karşılaşıvermi- yormuyuz? Şimalî Almanyanın Hansa tabir edi- len ayaletlerinin san'at fikirlerinin hudutlardan çok uzaklara naklinde ne büyük bir rol oynadı- ğını ayni muhteşem motifte yapılmış kulelere Riga'da, Kopenhağ'ta ve Zwickau gibi memle- ketin içerlek yerlerinde tesadüf edildiği için Danzig mimarisi bize ispat etmektedir.

Yakın maziden yukarda izah edilen hususa müvazî bir hadiseyi ele alalım.. Yeni resim san'ati ekspresyonizm ve kübizm halinde işe başladığı zaman bundaki internasyonal vasıflar, lehinde bulunanlar kadar, muarızlarının da gö- züne çarptı. Esasen bu büyük tahavvülün her memlekette aynı tarzda başlaması k â f î derecede dikkati celbediyordu. Buna rağmen o zamanlar yine de şöyle bir sual varit olabiliyordu: « Şu yeni resim san'ati, kendisine tekaddüm eden impresyonizm ile mukayese edilince acaba da- ha nasyonal değil midir?» Şüphesiz,.. Ve bu hü- küm doğru olduğu kadar da mühimdir. İmpres- yonizmin müşterek vasıfları bu yeni resim san- atinde olduğundan çok daha fazla idi. Müteka- bil tesirleri ve mütekabil münasebetleri hiç te az olmamakla beraber impresyonizmin fütürizm şeklinde tecellisi daha ziyade İtalyan, kübizm şeklinde tecellisi daha ziyade Fransız ve ekspres- yonizim şeklinde tecellisi ise daha ziyade A l m a n malı olarak kaldı. Sonra da konstrukitivizm daha ziyade bir Rus cereyanı halini aldı. İşte bütün bunlar tesadüfen böyle olmuş değildir.

Nüfuz eden âmil ressamlığın yaratıcı kudretinin unsurları hakkındaki fikri idi, kaideye, akademi- ye, reçeteye karşı ve aslî, hakikî tahassüs için rengin ve resmin temizliği için, çıkan sadanın hakikî bir sada olması için mücadele etmek idi, menbalara rücu etmek idi. Unsurlar hakkında böyle bir düşünüşün bizi toprağa ve halka yak- laştırması icap etmez mi? Halka taallûk eden san'ati anlamak ve hissetmek hususunda yeni san'at ile beraber her memlekette yepyeni ve

(2)

daha sıcak, daha samimî bir anlayış başladığı kâfi bir sarahatle görülmekte olduğu gibi, B a v - yeradaki cam arkasına resim yapmak san'atini de yeni keşfedenler eski Alman ekspresyonist- leri olmuştur. (Blauer Reiter) de Marc'ın,Macke- ın, Kandinskijin makalelerini okuduğumuz za- man halk san'atine müteallik anlayış vfe hisse- diş tarzını pek sarahatle farkederiz. Halbuki impresyonistliğin kemale erdiği zamanlarda ise göz bu kıymetler karşısında lâkayt kalıyordu.

O zamanlar(Rudolf Virchow) tarafından Berlin de tesis edilen Alman halk san'ati müzesi acınacak derecede ihmal edilmiş idi. Modern san'atin anlayışlı bir dostunun idaresi sayesinde bu ihmalden kurtulabildi.

Buna tekabül eden Avrupa yapıcılık san'a- tının vaziyeti de böyledir. Tarihle amel eden eklektisizm bunlar üzerinde hâkim oldukça eserleri mübadele kabiliyetinde kaldı. (Peter Cuyper) in müzesi ve istasyon binası neden Amesterdam'dadir? Bunlar Hamburğ'ta, H a - novra'da yahut Bodapeşte'de bulunabilirdi.

Avrupada dine istinat eden san'atm en gerile- miş bir mertebede bulunduğunu isbat eden ve 1890 senelerine doğru yapılmış olan kırmızı tuğladan kiliseler kolayca her memlekete nak- ledilemez mi?

Meselâ Kaiser Wilhelm Gedâchtnis kili- sesinin ve vahut (Julius R a s c h d o r f f ) kilisesinin neden dolayı Berlinde kalması icap ettiğini bi- lemem. Fakat, Amsterdamdaki. (Hendrik petrus Berlage) nin borsa binası, (Martin N y - rop) un Kopenhag'daki şehremaneti binası, (Auguste P e r r e t ) nin Pariste Franklen cadde- sindeki binası, (Otto W a g n e r ) in Viyanadaki posta tasarruf sandığı binasını, Theodor Fischer) in Ulm şehrindeki garnizon kilisesini ve yahut

(Peter Behrens) in Berlin'deki Türbin halini, yani, yeni inkişafın bidayetine tesadüf eden ve mimarinin yaratıcı kabiliyet membaına ye- niden kavuşmak için (Eklektisizm) ve ( F o r - malizm) i kıran binaları ele alalım.. Derhal bütün bu yapılarda yeni ruhun, hacim ve vüs- at mefhumuna itibar eden, hacim ve vüsat mefhumuna teb'iyet eden yeni ruhun, mevcu- diyetini görürüz. (Berlage) nin borsa binası artık her hangi başka bir yerde inşa edilemez..

Nasıl (Berlage) Holanda'lı bir ruhun derinlik- lerinde kök salmış bulunmakta ise öylece Avus- turya ruhunun derinlikleri içinde kökleşmiş bulunan bir (Otto W a g n e r ) in bu borsa bina- sından bir şey anlıyamayışı, bu binayı objektif bir surette takdir edemeyişi ve bu binanın kendisi için bugün olduğu gibi yarın ve daima bir yığın taş mahiyetinden ibaret kalmağa mahkûm bulunuşu, ancak formalizmin şimdi- ye kadar mevcut olan müştereklik yıkılışını ifade edebilir. Bu yeni, hacim ve vüsata tabi ahengi, mevkiin ehemmiyetini kabul eden ruh (Nyrop) tarafından büyük bir mazhariyetle ihtira edilmiş olan Kopenhag şehremaneti bi-

nasının kulesi önünde daha büyük bir kuvvetle hissediliyor. Bu kule Kopenhag şehrinin hür, şen yüzlü ve güzel ruhunu dahiyane bir emni- yetle yapıcılık san'atına tatbik etmiştir. Ayak- larının dibinde neşeli bir beldenin bulunuşu bu kuleyi hiç te mükedder etmiyor. Halbuki;

(Ludwig H o f f m a n n ) ı n san'at tarih ve ciddiyetine uygun bulunan Berlindeki şehremaneti kulesini biran için olsun burada farzetmekliğimize im- kân var mıdır? (Nyrops) un kulesi neşeli bir halk kalabalığının fevkinde memnun duruyor.

Yapıcılık san'atınm tarihle amel ettiği de- virlerde bittabi vatan münasebetlerini sureti mahsusada gözeten bir ceryan da mevcut ol- muştur ve yine bu cereyan da ekseri memle- ketlerde ayni zamandadır. Vatan mefhumuna sadık olan bu cereyan bugün de iş başında bu- lunmakta olup saiki en iyi motiflerdir ve belki de bir çok fena şeylere engel de olmuştur, an- cak tatbikat sahasında çok defa öyle şekiller almıştır ki, bunlar üzerinde tevakkuf ve te- fekkür etmek icap eder. Tespit etmek lâzım- dır ki bu cereyan dahi (eklektik) zamanında, yanı, üslûpların biribirine karıştırıldığı zaman- da zuhur etmiştir ve (Hermann Muthesius) un 1900 senelerine tesadüf eden yapıcılık için söy- lediği gibi bu «mimarî karnavalı» na bir niha- yet vermek maksadıyla zuhur etmiştir. Fakat bittabi bu protesto cereyanı da yine o zamanın içinde yetişmiş idi ve o zamanın çocuğu idi.

.Bu sebeple kendisi de (eklektik) tarzından, yani, eski şekillerin ve eski ifadei maksat tarz- larının taklit edilmesi tarzından, tamamen kurtulmuş değildi. Fark yalnız bu cereyanın şimdi başka şeyleri, yani yerli şeyleri taklit etmesinden ibaret kalıyordu.. Bu protesto ce- reyanı da büyük üslûplar pazarının bir dairesi, yerli san'ata mahsus şubesi halinde idi.

Bu cereyan tatbikatta neden semeresiz kaldı? Çünkü; bilhassa ilk zamanlarda, san'at istikameti olarak maziyi ele almıştı.. Bugün ise, itiraf etmelidir ki, daha hür ve daha açık bir ruhla tecelli ediyor. Bu cereyan artık an- lamıştır ki yerli san'atin cevheri, memleketin ve yahut mahallin eski san'ata şeklen benzeyişi esas ittihaz ettiği zaman, pek dar ve pek sathî telâkki ediliyor. Bugün tam bir katiyetle söy- liyebiliriz ki vatanın güzel ve ahenkli tasvirini lekelemek için yerli mimarinin tarihe ait her hangi bir farik libasını mecburî kılmaktan daha emin bir yol yoktur.

( Y e r l i ) mülâhazası daima dinamik bir telâkkiye mazhar olmalıdır; formal değil. Uzun zaman bu şeklen intibak mecburiyetinin vata- nın ruhunu ve eski, güzel şehrin halini mu- hafaza edeceği zannedilerek çok fenalıklar ya- pıldı. Almanyanın eski şehirlerinde şimalde ve cenupta, şarkında ve garbında istasyon bina- ları, mektep binaları, posta binaları, roman tarzında, gotik tarzında, renesans tarzında.

ı

(3)

barok tarzında, klasik ve bizantik tarzda inşa olundu.

(Soester Patroklos) un sert ve emin ve karı karşısında bizi ürperten o büyük ve azametli tesir bir kaç adım ötede, roman tarzında inşa edilmiş olan postahane binasının önüne geldi- ğimiz zaman çoğalmıyor, bilâkis bu dümdüz ve karikatür gibi şey o tesiri yıkıyor ve üzüyor.

(Goslar) şehrinin pazar yerinde (1890) senele- rinde inşa edilmiş sivri çatılı ve oymalarında bile eski zamanın harç ve keresteden yapılmış evlerini andıran fakat büyük şehirlerin fena misalini takliden moda hevesinden kurtulama- yarak bir küçük kulecikle süslenmiş olan evler herhalde Romen tarzının malûm çapraşıklı- ğından kurtulma alâmeti değildir. Elbet bun- lar tarihî pazar yerinin karakterini (1850) yahut (1860) senelerinin tamamen basit ve bitaraf evlerinden daha fazla ihlâl ediyorlar.

Tekmil Almanyadan ve hatta sair memleket- lerden bu hususta pek çok misâl gösterilebilir.

Bütün bunlar hakikî usûl ve işte vatan hissinin bir takım şekillere tabi olarak ifade edilebile- ceği hakkındaki batıl itîkaddan ileri gelmiştir.

Halbuki yegâne sağlam prensip aynı ruh ile işlemek ve yapmaktır; ve işte bu vatan ve millet ruhu bihassa şekilleri tamamen yekdi- ğerine muarız olan binalarda kuvvetle göze çarpar. Almanyada (Dom) tabir edilen her katedral bunun misalidir. Eski tadilâtçılarla yaptığımız bu kadar fena tecrübelerden sonra bugün artık Öğrenmiş bulunuyoruz ki Alman- yadaki (Dom), Münster ve sair kiliseleri ve şehremaneti binalarını tam ve salim gotik veya barok tarzına göre tasfiye ve tadil etmek bun- ları müthiş bir zarara uğratmak demek olur.

Berlin'deki gotik Meryem kilisesinin (Schlüter) tarafından yapılmış barok tarzındaki mimbe- rini çıkaralım mı? Danzig'deki Meryem kilise- sinin temkil rönesansı ve barok kısımlarını atalım mı? Hamdolsun bugünkü seviyemiz böyle bir hareketi barbarlık telâkki edecek bir derecededir. Halbuki diğer taraftan eski bir binada, yahut böyle bir bina civarında tama- men modern bir eser görüldüğü zaman hâlâ bir çoklarımız bunu eski san'at eserine indirilmiş bir tokat telâkki ediyorlar. Ne haksızlık...

Şekiller ister tarihî, isterse modern olsun, yekdiğerile imtizaç edemiyen şeyler daima yarım yamalak şeylerdir. Gayrı hakikî şeyler- dir. Kuvvetli, bünyesi sarih ve sağlam ve ha- kikî olan şeyler ise biribirlerile daima imtizaç ederler. Şekilleri ister biribirinin aynı, ister benzeri, hatta isterse tamamen zıddı olsun ehemmiyeti yoktur.. Bir gün Danzig şehrinde gezerken (Schıchau) tersanesinin dev gibi vinci ile Sen Marie kilisesinin kulesini perspektif yakın gördüm. Şekil itibarile bundan daha

büyük bir tezat olabilir mi? Her halde olamaz.

Bu bir boğuşma mı idi? Bu, mütekabil bir yük- seltis idi, pek tuhaf bir hadise idi.

Şimdi; büyük, tarihî binalar civarında estetiğin muhafazasına mahsus hiç bir inzibat tedbiri alınmasından vaz mı geçelim?

Ben, lâkayt kalıcı (laisser - aller) zihniye- tinin katiyen taraftarı değilim. Bugün (Bre- men) şehrinin tarihî pazar meydanında bir mağaza ve yahut büro binası yapılacak olsa projesini son derece büyük bir dikkatle tetkik etmek, sadece merdivenlerine bakıp ta yangına karşı emniyetli olduğunu görünce: «Pekâlâ»

dememek herkesin vazifesidir. Fakat ben, bu- günkü belediye meclisi azası ve yahut onların 30 sene evvelki hemfikirleri gibi mimara yalnız cephenin şekil itibarile Roland devrine ve yahut diğer her hangi bir binaya benzemesi icap ede- ceğini tebliğ etmekle işin lâzımgeldiği surette yürüyeceğine kanaat edenlerden değilim. Mi- mara, maziye ait bir üslup mecburiyeti yükler mektense ondan, şekil lisanında da plânlarında ve inşaatında olduğu gibi tamamen hakikaten ve doğruya sadık ve uygun olarak hareket et- mesini, içinde yaşadığı zamanın ruhunu tam ve hakikî bir katiyetle eserinde yaşatmasını istemelidir. Netekim her kuvvetli ve büyük bir devre mensup selefleri de daima böyle yap- mışlardır.

Atalardan yadigâr kalmış olan bu pazar meydanının tarihî kıymetine mimar başka noktalardan ripyet etmelidir, yani, meydanın ebadını ve sirkulationunu iyi kavramalıdır, bina- ların ve menfezlerin en ince münasebatını ir- tifa ve genişlik itibarile de iyi ihata etmelidir.

(Şinkel) der ki: «Her payı temizdir, tamdır, mütekâsiftir. Bir yapı başka mahiyette bir yapı ile irtibat ettirilmiş ise o da yine müte- kâsiftir ve birincisine tevafuk etmek için en münasip yeri, vaziyeti, köşeyi bulmuştur.» Şin- kel'in bu sözlerine «şehir yapıcılık san'atmm iflâsı» damgası vuran (Werner Hegemann) m fikrine ben iştirak etmiyorum. (Adolf Loos) un Viyana şehrinde yaptığı (ikamet ve iş) binası da temiz, tam ve mütekâsiftir, fakat şehir ya- pıcılık san'atınm iflâsı manasını ifade etmez.

Devlet veya belediye yapı inzibatında sade şekil gözeteceğine san'at noktai nazarından ehem- miyetli olan yerlerde işin en iyi mimara havale edilmesini yapı sahibinden talep etmelidir.

Şimdi, böyle bir noktai nazara karşı mo- dern yapıcılık san'atmm, içinde mündemiç olan internasyonal vasıf dolayısile tekmil bu gibi kayit ve bağları dürüşt bir surette reddettiği ve tekmil ananaları ve toprağa merbut olan tekmil münasebetleri bozmak istediği akla ge- lir. Böyle bir fikir belki cereyanın bidayetlerin- de şiddetli münazaalar zamanında söylenmiş sözlerle isbat ta edilebilir. Lâkin, insanların işlerinde son hükmü verdiren daima eserdir.

Söz değildir. Esere bakılınca da yeni yapıcılık

(4)

san'atmın eskisine nisbetle çok daha fazla elemanter kayt ve bağlarla bağlı olduğu gürü- lür. An'ane ilk zamanlardaki eserlerde daha kuvvetli gibi tezahür ediyordu; çünkü şeklî münasebetler, cephenin tevafuku daha çok göze çarpar şeylerdir. Vakıa yeni yapıcılık san,- atmın bağları artık şeklen mütabakata istinat etmediği için daha saklıdır amma hislerimiz onu daha kuvvetle duyar, çünkü; münasebet- leri daha elemanter ve mimarinin asima daha yakın bir tabaka içinde teessüs eder. Bu işlerde haricî şeklin ne kadar az ehemmiyetli olduğunu bir misâl ile izah edelim: Hiç şüphe yok ki Yunan mabedi kendi hacim ve vüsatine son derece merbut bir eserdir. Bir kaç sene evvel Lozanda büyük bir mahkeme binası yapıldı.

Bunun haricî şekli Yunan mabedi idi. Yalnız muazzam çatının ufkilerinin gerisinde mabedin tek bir hacmi yerine kaim olan üst katların iş odaları yukardan ışık alır. Daha tabiî olma- sına rağmen meydana nazır kısımda pencere açılmamıştır. Çünkü böyle bir şey klâsik sütun teknesini yani ( A r ş i t r a v ) ı bozacaktı. İşte bu' suretle buradaki arşitrav bir klâsik arşitrav acubesi olmuştur. Kalbuki içinde bulunulan şe- rait bambaşka idi; İsviçre Yunanı kadim de- ğildir, mahkeme binası mabet değildir, büro duvarı arşitrav değildir, demir mermer değil- dir.. Şu halde Yunanı kadim şeklinin'buradaki manası nedir? Manası, tam beynelmilel mimarî saçmasıdır.

Y e n i yapıcılık san'atının yeni yapı malze- mesine uymak için kat'î gayretler sarfettiği ve şekli çelik, beton, cam, ve betonarma gibi yeni inşaat vasıtalarına uydurmağa temayül ettiği kâfi derecede malûmdur. Buna karşı da şu iti- raz varit olabiliyor: İnşa keyfiyeti bu kadar ehemiyet kesbedince artık bittabi millî hassa daha fazla kaybolur. Çünkü insanlar her yerde nasıl bir hesap ameliyesini aynı suretle yapar- larsa ve nasıl aynı müvazenet formüllerini kullanırlarsa tıpkı onun gibi bir inşaat ameli- yesini de aynı suretle icra ederler.

Bu tereddüde hem evet ve hem de hayır diyeceğiz. Orta kıymette bir mühendis Cavada da, Roterdamda da, Layipzigde de, Detrovada da aynı surette icra eder. Fakat acaba yaratıcı, deha sahibi yapıcı da böyle midir?

Fikren en yüksek ve işinde en cesur yapı Mühendislerinden birisi de (E. Freyssinet) dir.

3u adam ( O r l y ) deki muazzam balon hangar- arı ile meşhur olmuştur. 132 metre açıklığında bir kemerle nehri geçen (St. Pierre du V a u v r a y ) ismindeki beton köprüsüne baktığımız zaman diyebiliriz ki: İşte Fransız yapı üslûbunun par- lak bir misali.. Tıpkı, meselâ, Dekartm felsefesi için: «İşte Fransız düşünme tarzı» diyebilece-

ğimiz gibi.. Demek ki, millî hususiyeti şekilden cok daha fazla konstruksiyonundadır. Psycho analizcilerin lisanı ile söylemek icap ederse, şöyle diyebiliriz: Şekil şuur tabakasının tebli- gatını, konstruksiyon ise derinlik tabakasının tebligatını verir. Konstruksiyonun şu tarifini en geniş manasile anlamalıyız, bundan her yapıda mevcut olan karışık hesabatın heyeti umumiyesi manasını anlamalıyız.

Sadece son bir kaç sene içinde, ikamet edilen odanın cihatı erbaadan hangisinin is- tikametinde olması icap ettiğine dair, ihtisas mecmualarında çıkan yazıları hülâsa edecek clursak mükemmel bir kütüphane vücude gelir.

Halbuki evvelce, nesillerce bu mseleden hiç bahis bile geçmemişitir* çünkü kimse buna ehemmiyet vermiyordu. Renesans veya barok usulünde yapılmış herhangi bir saraya bakalım meselâ şeklen kıymetli bir şey olan Viyana ci- varındaki (Belveder) sarayını ele alalım. (120) mtre ikamet cephesi şimale, kilisesi şarka, merdivenleri cenuba müteveccihtir ve bu tarz en yeni zamana kadar böyle kalmıştır. Farze- delim ki, 200 sene evvel (Hildebrandt) prens

(Eugen) için bu sarayı ne gibi mülâhazalarla inşa ettirmiş ise modern bir mimar da bugün ayni yerde bir saray yapacak olsun. Şekil mes- elesi ile kafa patlatmadan evvel neleri düşü- nür ve işi için ne gibi esasat kabul eder? İnşaat mahallinin ve şehre olan yakınlığının icap et- tirdiği zaruretler dolayısile münakale yollarını ve park meydanını tekâmül ettirirdi. Burada güneşin hareketini hesap ederdi ve ondan sonra da merdivenleri, mutfakları ve sair ev işleri yerlerini iklim itibarile en fena fakat idareleri noktai nazarından da en pratik kı- sımlara yerleştirir, oturma ve yatma yerlerini ise en müsait ve en samimî mevkie koyardı.

Rüzgârların istikametini tarassut eder, zeminin tarzını tetkik eder, hülâsa şu ufak toprak par- çasının elemanter hayat kıymetlerini gösteren doğru bir cetvel yapar ve bu iklim ve jeopolitik vaziyete göre plânını tanzim ederdi. Bu modern mühendis bittabi bütün bunları proğramında vatan sevgisi ve milliyet yazılı olduğu için yap- mazdı, sadece maksada uygun olduğu ve sağ- lam esasata istinat ettiği için yapardı. Görülü- yor ki işini telâkki ediş tarzı onu yine işini tatbik edeceği toprağa bağlı bir hale getiriyor.

Bittabi, meselâ bir kaç sene evvel (Corbusier) nin Stuttgartta yaptığı inşaat gibi bu bizim bahsettiğimiz mimar da başka bir memlekette yapı yapacak olsa, o z a m a n * d a o memleketin şeraitine göre hareket edecektir. Beynelmilel mimar kendisinin evvelden tanımadığı ve f a k a t şimdi iş çıkaracağı milletin hayatına eskiden olduğundan çok daha fazla nüfuz etmek mec- buriyetindedir.

(5)

Arasıra Amerikada fmüstakbel m i m a r î ) diye gelen haberler hakikat olur, tamamen penceresiz olup gece gündüz elektrikle tenvir edilen ve sun'î surette havalandırılan ( G r a t t e - ciel) 1er ortaya çıkarsa artık o zaman «evimi acaba nereye yaptırsam» diye düşünceye lüzum kalmaz. İster ( N e v y o r k ) ta, ister ( K a p ) ta, ister ( D e l h i ) de, ( M u k d e n ) de veya ( L i z b o n ) da, sahilde veya ovada yahut dağda yaptır- makta bir fark olmıyacaktır. Bu yeni tarz çık-

tıktan sonra ihtimal ki şimdiki en güneşli ve en havadar binalar artık indelhace birer ha- pishane binası ittihaz edilir.. Sabırla bekliye- lim.. En son ( N o b e l ) mükâfatını kazanmış olan

(Sinclair Lewis) kitabının sonunda şöyle diyor:

« T a b i a t a , toprağa karşı hassas olduğu için Avrupa kuvvetli ve olmadığı için de Amerika zaiftir.» Ve bize öyle geliyor ki, önü- müzdeki istikbal toprağın ve tekmil elemanla- rının zaferi olacaktır.. Mimaride de.,

hp Fakültesi t'iziyoiogi lâboratoryumu — Merdiven — Evkaf fen heyeti.

Fisiologi

lâboratoryumu.

Tıp fakültesi binasının zemin katında Prof.

Dr. K e m a l Cenap Beyefendinin idare ettiği bir fisiologi institutu tesis olunurken görülen lüzum üzerine institutun vasi salonlarından bi- risi müderris odası, müderris ve talebe labora- toryumları,asistan odası, müşahede ve ameliyat odalarına ayrılmıştır. Bunun için salonun bah- çeye bakan cihetine bir asma kat ilâve edilmiş,

antre, kapıcı odası ve diğer muhtelif odalar pilânda görüldüğü şekilde taksim edilmiştir. Bu tadil inşaatına (6750) lira sarf olunmuştur. Asma kat ve merdiven döşemesile korkuluğu beton arme, bölmeler tuğla, zemin ve basamaklar m o - zayıktır. Kapılar ve merdiven küpeçtesi cilâlı kara ağaç, pencereler ve methal camekânı de- mirdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

( Hyaluronik Asit, Somon DNA, DMAE, vitaminler, mineralller, çeşitli pep t ve aminoasitlerden oluşan oldukça zengin yaşlanma karşı bir kokteyl olan Mesonutrili kokteyl'in;

Önemli Tarihler: İndirimli kayıt ücreti için : 7 Ocak 2011 İndirimli konaklama ücreti için : 7 Ocak 2011.. Transfer Hizmetleri: 15 – 19 Mart 2011 tarihleri

TIG (Argon) / Gözaltı / Elektrod Kaynaklı Paslanmaz Su Depoları AISI 304-316 kalite paslanmaz sacdan imal edilir, istenilen her türlü ölçü ve kapasitede yapılabilir,..

Orta ekran örneğin medya, navigasyon*, klima kontrolü, sürücü destek sistemleri ve araç içi uygulamalar gibi aracın pek çok ana fonksiyonunu kontrol etmek için

Üzerinde istenilen eleme çapına göre ipek yada tel elek, altında ise metal elek kafesi bulunur.. Eleme işini yapan ve teloralar üzerinde bulunan elekler paslanmaz çelik tel

dolgu, mezoterapi ürünleri, trombosit konsantre sistemleri, PRP tedavi kitleri, saç lazer terapi cihazları, mikrokanüller , gıda takviyeleri ve profesyonel saç ve cilt bakım

Öğ rencilerimizin, kariyer günleri sayesinde derslerde kazand ı rmaya çal ıştığımı z teorik bilgileri ve yetenekleri hangi sektörde, hangi kurumlarda, hangi meslekte

Farklı endüstriler için uzman mühendislik çözümleri ile Otomasyon Sistemleri, Enstrumantasyon, Elektrifikasyon Sistemleri, Mekanik Sistemler, Pano Sistemleri, Motor