• Sonuç bulunamadı

DENÝZLERÝN EN DÝBÝNDEKÝ YAÞAM VÜCUT ELEKTRÝKLERÝ BÝRLEÞÝNCE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "DENÝZLERÝN EN DÝBÝNDEKÝ YAÞAM VÜCUT ELEKTRÝKLERÝ BÝRLEÞÝNCE"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YUNUS PAYGAMBER VE SONRASI

DENÝZLERÝN EN DÝBÝNDEKÝ YAÞAM

VÜCUT ELEKTRÝKLERÝ BÝRLEÞÝNCE

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 48 Sayý: 571 Temmuz 2016

Vücut Elektrikleri

Birleþince ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Yunus Peygamber

ve Sonrasý ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Her Zaman Doðruyu Der

Ebu Zer ... 14

Güngör Özyiðit

Hacý Bektaþ-ý Veli ... 21

Nihal Gürsoy

Cem Þen ile Röportaj ... 26

Derki’den

Yediklerimizle Bedenimize

Ne Giriyor? ... 33

Atilla Alpöge, Ekogazete

Denizlerin En Dibindeki Yaþam ... 36

Rebecca Morelle, BBC

Oðlum ve Öte Hayat ... 39

Nelda Ýnan

Bu Daha Önce de Olmuþtu ... 43

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini

www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

ÝÇÝNDEKÝLER

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

0535 4554223 - 0549 7220248 Yönetim Yeri:

Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.

No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 8 TL Yýllýk Abone: 90 TL

Yurt Dýþý: 110 TL

Kapak Resmi: Mark Arian

(3)

Sevgili Dostlar

Temiz ve saf olaný, gerçek ve güzel olaný hemen farkeder, ona doðru eðilirdi. Araþtýrmadan, incelemeden hiçbir þeyi kabul etmeyen zihni, doðru ve saygýn olaný hemen algýlardý. Bunu dile getiren kiþiye bütün bedeni ve yüzüyle döner, tüm açýklýðýyla göz- lerinin içine bakardý. O zaman gönlündeki incisi görünür, ruhunda- ki hazinesi ýþýldardý. Baharýn en güzel kokusunu çekmiþ, en güzel gülü seyredercesine dinlerdi onu. Onun önüne sunulan inciler tam deðerini ve sahibini bulurdu.

Yaþar Nuri Öztürk, gerçeði gördüðünü düþündüðü an, onu dolu dolu yaþamak ve ona hak ettiði önemi, deðeri vermek isteyenlerden- di. Bu nedenle kalýplarý sevmez ve ona göre yaþamaz, kendi

çizgisinden ayrýlmadan hayatýn çeþitli cephelerine yönelmekten geri durmazdý. Yanýlmaz mýydý? Hepimiz insanýz öyle deðil mi? Ama bil- gisi, onu hazmediþi, hayatýnda uygulayýþý, akla en güzel girecek þe- kilde veriþi, onun çeliþkisi olmayan, inancýndaki temeli saðlam bir bütünlüðü gösterirdi. O nedenle çok sevilirdi, o nedenle hizmet için geldiði milleti onun söylediklerini çok iyi algýladý, onu her haliyle kabul etti, sevdi ve takdir etti. Onun aralarýnda bulunduðu insan- larý, milletini, halkýný bilgiyi verme, doðru olaný belirtme aþkýyla nasýl sevdiðini hissetti. Hastalýðý sýrasýnda yaþadýðý önemli nokta- larý belirtmesi, dile getiriþi bile örneðiydi bunun.

Bir gün çok az kiþinin oluþturduðu bir aile buluþmasýnda, hem kendisine açýkça kötü dil ve sözle aðýr bir þekilde hücum edenleri hem de okumadan araþtýrmadan aklýna ilk gelen soruyu sormayý âdet edenleri belirttikten sonra þöyle demiþti: “Þöyle bir yelkenli olsa, hafif rüzgârda yelkenini doldurarak beni engin denize usul usul görütüp gitse...” Dostlarýn arasýnda, hayýrlýlarýn arasýnda olmanýzý dileriz. Sizi rahat ettirsinler, küçülmeyi çok iyi bilen yüce gönlünüzü dinlendirsinler.

Çok kiþiye hayrýnýz oldu. Allah razý olsun.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Vücut Elektrikleri Birleþince

Dr. Refet Kayserilioðlu

Vücut elektriði nedir?

Nasýl oluþur?

Nerelerden beslenir?

Vücut elektrikleri birleþirse ne sonuçlar çýkar?

Bu yazýda

bu konularýn

bilimsel bir

araþtýrmasýný

okuyacaksýnýz.

(5)

BENÝ HAVAYA KALDIRDILAR Bundan yýllar önce, Milliyet gazetesinde bir arkadaþý ziyarete gitmiþtim.

Oradaki yazar arkadaþlar, bana bir soru sordular, ama önce, olayýn uygulamasýný benim üzerimde yaptýlar.

Sandalyede oturan bir kiþiyi, ne kadar aðýr olursa olsun, dört kiþi parmaklarýy- la havaya kaldýrýyorlardý.

Bu nasýl oluyordu? Þöyle yapýyorlardý: Sandalyede oturan kiþinin iki kiþi sol yanýna, iki kiþi de sað yaný- na geçiyordu. Önce, bir karþýlaþtýrma denemesi yapýlýyordu. Her kiþi kendi ellerini kenet yapýp, sadece iþaret parmaklarýný birbirine içten yapýþtýrýp, öne doðru dik tutuyorlardý. Yapýþmýþ bu iþaret parmaklarýný iki kiþi oturan þahsýn dizlerinin altýna, iki kiþi de koltuk alt- larýna sokup, onu kaldýr- maya çalýþýyorlar. Bütün güçleriyle uðraþtýklarý halde, kaldýramýyorlar, sadece dizlerini oynatabili- yorlar. Bu bir test yani

"karþýlaþtýrma sýnamasý"

oluyor. Sonra esas dene- meye geçiliyor. Sol dizinin yanýndaki þahýs bir numara, sol omzunun yanýndaki iki numara, sað omuz yanýnda-

ki üç numara, sað diz yanýn- daki dört numara oluyor.

Önce bir numara, sol elini oturan þahsýn baþý üstünde tutuyor. Sonra sýrayla dörde kadar sol ellerini, daha sonra da, yine birden dörde kadar sýrayla sað ellerini üst üste tutuyorlar. Bu esnada, hiç kimsenin ne eli, ne vücudu, oturan þahsa ve bir- birine dokunmuyor. Sanki dokunarak, akým geçmesin isteniyor. Eller 5 - 10 saniye öyle tutulduktan sonra, bu defa ters sýrayla, dörtten bire doðru, önce sað eller, sonra sol eller süratle çek- iliyor. Eller tamamen çeki- lince, süratle ve ayný anda, baþta yapýldýðý gibi, eller kenetlenip yapýþmýþ, iþaret parmaklarý dizlerin ve koltuk altlarýnýn altýna sokulup, oturan þahýs kaldýrýlýyor. O zaman, þah- sýn kuþ gibi kanatlandýðý, adeta kilosunun hafiflediði görülüyor. Bu þekilde, 100- 110 kiloluk þahýslarý, çocuk- lar bile kaldýrabiliyorlar. Bu þekilde kaldýrýrlarken, vücudumun hafiflediðini hissettim. Kolaylýkla kalkýverdiðimi görünce, çok þaþýrdým. Denemeden sonra, yarým saat kadar, diz alt- larýnda bir kaþýnma ve bir karýncalanma hissettim. Bu þekilde, yalnýz þahýslar

deðil, masalar, diðer eþyalar bile kaldýrýlabiliyor.

Hattâ bir seferinde, iki arkadaþým, çamura saplan- mýþ bir arabayý, bu metotla çýkarýyorlar.

Bu olay nedir? Ne oluyor burada? "Saçma, olmaz öyle þey" deyip geçmeyin, den- emesi kolay, deneyin, görürsünüz doðruluðunu.

Ama her olayýn bir açýkla- masý olduðu gibi, bunun da bilimsel bir açýklamasý olmalýdýr. Burada olan þey nedir? Eller baþýn üstünde, üst üste tutulunca ne oluy- or? Acaba, kaldýran kiþilerin vücutlarýndan yayýlan elek- trik (Biyoelektrik) veya doðru adýyla manyetik güç- ler, birbirine mi ekleniyor Bunlar eklenince, oturan kiþinin aðýrlýðýný azaltan bir etki mi yapýyor? Yoksa o güçler, yer çekimi kuvvet- lerini mi yeniyor? Çünkü hafiflemek, bu iki þekilde olabilir. Bu açýklama doðru ise, insanlar bir gün, dilek, düþünce ve gönül birliðine ulaþýnca, çok büyük iþler olabilecek demektir. Ýstedik- leri bir büyük cismi, kolay- ca kaldýrýverecekler. Acaba piramitlerin yapýmýnda, o koskoca yekpare taþlarýn kaldýrýlmasýnda, böyle bir güçten yararlanýlmýþ mýdýr?

(6)

Acaba uçan daireler, böyle düþünce ile yönetilen, büyük manyetik güçle mi hareket etmektedirler? Bir celsede "Elden ele verdiðiniz neler var?

Farkýna varmadan salýverdiðiniz, ne güçler gizli sizde" denmiþti bir baþka yerde. Birlik olmanýn, en iyi dilek ve düþüncelerle, gönüller sevgi dolu ve bir- birine tutkun olarak, birlikte hareket etmenin, ne büyük güçleri meydana çýkara- caðýný tahmin etmek güç olmuyor. Yüce Yönetici Âlemin ve en baþta Sevgisinden Hepimizi Yaratan'ýn, bize hep bir olmayý tavsiye etmeleri, sebepsiz deðildir.

ELEKTRO - REGÜLASYON Bedende, her çalýþan organ, ayrý ayrý elektrikler üretir. Kalbin ürettiði elek- trik baþka, ciðerlerin, beynin, kaslarýn ürettiði elektrik farklý güçtedir.

Bunlarýn hepsine topluca, vücut elektriði veya "biyo- elektrik" diyebiliriz.

Nitekim kalbin elektriði ölçülüp incelenerek, kalbin çeþitli hastalýk ve bozukluk- larý teþhis edilebiliyor.

Kalbin çalýþmasýný ve

çalýþýrken yayýnladýðý elek- trikleri kaydetme iþlemine de, Elektro Kardiyogram (EKG), beynin elektrik daðýlýmýný kaydetmeye, Elektro-Ensefalogram (EEG) deniyor. Kaslarýn elektriði de ölçülüyor ayný yöntemle. Organlarýn yayýn- ladýðý elektrikler,

büyültülerek, âletlerle grafikler halinde çiziliyor.

Her organ elektrik yayýn- ladýðýna göre, her organýn elektriði arasýnda bir giri- þim, bir karýþma olacak demektir. Belki birbirine eklenen akýmlarýn yanýnda, birbirini yok eden veya azaltan akýmlar da olacak.

Bunlarýn hepsinin bir bileþkesi de olacak ki, o da, vücudun dýþa yayýnladýðý elektrik olacak. Ýþte ona, dýþa yayýnlanan "manyetik güç" diyeceðiz. Beden ne kadar saðlýklý olursa, organ- larýn çalýþmasý ne kadar düzgün olursa, onlardan üretilen elektrikler, o derece gür, öyle fazla olacak demektir. Bu düþünceye göre, çocuklardan çýkan manyetik gücün, yaþlýlardan daha fazla, saðlýklý insanlar- dan çýkan manyetik gücün, hastalardan çýkandan fazla olacaðý açýktýr. Elektrik dokunmakla geçtiðine göre,

ellerin ve vücutlarýn temasýnda elektrik akýmlarý, birinden diðerine akacak demektir. O zaman saðlýklý kiþilerin, hastalarýn, hasta organlarýnýn üzerine, ellerini koymalarý, onlara iyileþtirici etkilerini geçmelerini saðlayacaktýr. Her insanýn elektrik gücü de farklý ola- bilir. Her ikisi de saðlýklý, her ikisi de ayný yaþta ve ayný cinste olsalar da, bünyelerinin farklý oluþlarýndan doðan, farklý manyetik güçleri olacak demektir. Kadýnýn elektriði ile, erkeðin elektriði arasýn- da da kalite (nitelik) ve miktar (nicelik) bakýmýndan farklar olacak demektir.

Cinsel birleþmelerde, bir bedenden diðerine olan elektrik akýmlarý çok büyük boyutlara ulaþacaklardýr. O abes iþ yapmaz. O'nun kur- duðu düzende, bildiðimiz ve bilmediðimiz nice hayýrlar vardýr. En basit, en küçük dediðimiz iþte bile ne yüce- likler, ne bilgiler ve ne güçler var...

Bedenden yayýnlanan manyetik güçlerin, düþün- celerle, tahayyüllerle ve duygularla da ilgili olmasý gerekir. Bir korku, bir panik, bir heyecan anýnda ani bir elektrik boþalmasý

(7)

çok mümkündür. Öyle bir boþalmadan sonra duyulan bitkinlik sebepsiz deðildir.

Öyleyse, vücuttaki bu manyetik veya elektriksel güçlerin iþleyiþini inceleye- cek bir psiko-fizyoloji veya psiko-fizik diyebileceðim bir bilim dalý kurulmalýdýr.

Belki sonra bir psiko-kimya ilmi de çýkacaktýr ortaya.

Çünkü vücut elektriklerinin de kurallarý, prensipleri ve bir düzeni olacaktýr.

Hiç þüphe etmiyorum ki, vücutta olan her eriyiðin, her maddenin bir düzen- lemesi ve bir ayarlamasý olduðu gibi, vücut elek- triðinin de bir düzenleme ayarlama mekanizmasý ola- caktýr. Ben buna, "Elektro- regülasyon" diyorum.

Nitekim vücutta, kanýn için- deki çeþitli maddelerin, bir alt, bir üst sýnýrlarý vardýr.

Onlarý o sýnýrlar içinde tutan, bir düzenleme (regülasyon) mekanizmasý vardýr. Kanýn asitlik derece- si (Ph'sý) belli bir sýnýr içindedir. Vücut harareti 36- 36.5 derece arasýndadýr.

Bunu düzenleyen bir mekanizma vardýr. (Termo- regülasyon) Kandaki þeker, albümin, yað, kolesterol, vs.

her þeyin bir regülasyonu,

onlarý normal sýnýrlar içinde tutan bir düzenleme

mekanizmasý vardýr.

Bir organýn aþýrý ürettiði elektrik baþýboþ kalýrsa, komþu organlara zararlý ola- bilir. Bunu ayarlayan bir mekanizmanýn vücutta mut- laka bulunmasý þarttýr.

Beyinde, hangi bölgede bunu düzenleyen merkez bulunuyor, bilmiyorum.

Ama o merkezin fizyoloji uzmanlarýnca mutlaka tespit edilmelidir

Acaba, hücrelerin kanse- rize olmaya baþlamalarý, onlarýn ürettikleri aþýrý elek- trik yüzünden mi, yoksa, elektro-regülasyon sistemi- nin iyi iþlememesi yüzün- den mi oluyor? Çünkü düþüncelerin, niyetlerin, korkunun, sevginin, nefretin, paniðin, sevincin, manyetik güçlerin yayýl- masýný, olumlu veya olum- suz olarak etkilediðini gözlemekteyim.

Bu yepyeni bilim dalý, araþtýrma hevesine heyecaný olan bilim adamlarýný ve düþünürleri bekliyor.

Vücuttaki elektro-manyetik güçlerin iyi bilinmesi, düzgün ve kurallara uygun bir biçimde kullanýlmasýnýn

öðretilmesi, çok bilmeceyi çözecek büyüklüktedir.

EVRENDEN GELEN ELEKTRÝK

Güneþten ve sayýsýz yýl- dýzlardan dünyamýza ve bu arada bedenlerimize deðiþik tipte elektromanyetik titreþimler gelmektedir.

Güneþ lekelerinin artmasý, ondan gelen elektriðin çoðalmasýna yol açmaktadýr.

Bu yüzden radyo dalgalarý bozulmakta, parazitler art- makta, insanlarda hastalýk oranlarý çoðalmaktadýr.

Güneþten ve evrenin her yanýndan dünyamýza gelen tesirlerin dünya yaþamýna zararlý olmasýný önleyen

"Van Allen" isimli bilginin adýyla anýlan koruyucu kuþaklar vardýr, üst atmosfer tabakalarý içinde.

Þu bilginin ýþýðýnda, rahatlýkla þöyle düþünebili- riz: Demek ki vücudu- muzun elektriði, yalnýz kendi imal ettiði deðil, öncelikle Güneþ'ten ve sonra bütün evrenden gelen elektrikle beslenmektedir.

Bu da çok önemli ve yeni kapýlar açacak bir bilgidir.

Kâinatla bir olduðumuzu görmemiz bile ne önem- lidir!...

(8)

Gülyüzlülerden Ýbretler: 32

Yunus Peygamber ve Sonrasý

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

ÝBRETLERLE DOLU BÝR YAÞAM Yunus peygamberin hayatý, diðer peygamberlerde rastlamadýðýmýz çok deðiþik ibretlerle doludur.

Bunlardan önemli olaný, Tanrý'nýn azap hükmü ve zamaný resûl Yunus'un

aðzýndan tüm topluma bildirilmiþ olmasýna raðmen, bunun gerçekleþ- memesidir. Gerçi bu olayýn bir benzeri- ni söylenti halinde duymamýþ deðiliz.

Ýlk peygamberlerden biri olan Hz. Nuh'a da tufan zamanýnýn birkaç defa haber verildiði ancak en sonunda gerçekleþtiði söylenilip duruluyor. Hiçbir güvenilir

(9)

kaynakta doðrulamasýna rastla- madýðýmýz bu söylenti gerçek bile olsa, Hz. Nuh'un ve inananlarýn davranýþý tam Rabbin istediði gibi olmuþtu. Onlar bunu bir sabýr sýnavý olarak görmüþler, inançlarýný yitirmeyip en sonunda kurtu- luþa ermiþlerdi. Ancak Yunus peygam- berin davranýþý bunun tam tersi olmuþtu.

Zaten ezici bir çoðunluk onu yalanlayýp alay etmiþ, delilikle suçlamýþken Tanrý'nýn azap vaadinin gerçekleþmeme- si ve çevresinin haklý çýkmanýn gurur ve üstünlüðüyle onu kahkahalarla kýna- masý, bardaðý taþýran damla olmuþtu.

Alaylara, aþaðýlamalara dayanamayan peygamber, Tanrý'nýn isteði ve emrinin dýþýna çýkmýþ, izin almadan büyük bir öfke ve üzüntü ile görevden kaçmýþ, kendini bir limanda yolcularla dolu bir gemiye atmýþtý.

Birazdan daha geniþ anlatacaðým gibi fýrtýnalar içinde batmak üzere olan gemiyi kurtarmak için denize atmalarý gereken uðursuz kiþi, çekilen kurada Yunus'a isabet ettiðinden onu fýrlatýp denize atmýþlardý. Korkunç dalgalar içinde boðulup gidecek olan Yunus'u, Rabbinin gönderdiði bir balýk aracýlýðýyla kurtarmasý bir baþka ibretlik olaydý.

Yunus'un büyük nedametini, benzerini bir daha tekrarlamayacaðý sözlerini ve geçmiþ emeklerini göz önünde tutan Rabbi baðýþlama kapýsýný ardýna kadar açýk tutmuþtu. Bu da tüm suçlar ve suçlular için tarih boyunca çok büyük bir ibret, teselli ve ümit kapýsý olmuþtu.

BÝR ÝSRAÝLLÝ

BAÞKA BÝR MÝLLETE PEYGAMBER OLUYOR

Hz. Yunus'un peygamberliðinden alý- nacak en büyük ibret, Ýsrailoðullarýndan birinin Ýlk defa olarak kendilerine deðil, bir baþka kavme gönderilmesi idi.

Kuzeydeki Ýsrail Devleti'nin bir bireyi devrin en güçlü devleti putperest Asurlular'ýn Ninova þehrinde peygam- berlikle görevlendirilmiþti. Görevi, onlarý tek Allah'a inandýrmak ve O'nun deðiþmeyen ahlâk ilkelerine göre yaþa- malarýný saðlamaktý. Aslýnda o dönemde Ýsrail Devleti de Asurlular'a özenip put- perest bir yaþama sürüklenmiþti. Ýlya (Ýlyas), Eliþa (Elyesa) peygamberler ancak geçici baþarýlar saðlamýþlardý.

Görüldüðü gibi Ýsrail peygambere muh- taç iken, Rabbin, çaðýn büyük devleti Asur'da Yunus'u görevlendirmesi çok ama çok önemliydi. Çünkü hiçbir ulusun, hiçbir kiþinin Rabbin gözünde sonsuza kadar sürecek ayrýcalýklý bir durumu asla olamazdý. O âlemlerin Rabbi iken böyle bir ayrýcalýk söz konusu olur muydu? Sadece görev için, hizmet için geçici kayýrmalar yapýlýr hedef olarak tüm insanlýðýn yararý gözetilirdi. Keþke Ýsrailoðullarý baþta olmak üzere, Rabbin imkânlarla, güçler- le donattýðý herkes Yaradan'ýn bu deðiþmez, deðiþtirilemez gerçeðinin farkýna varabilseydi.

Yaradan'ýn esas dileði sadece Ýsrailoðullarýnýn Rabbi olmak deðildi.

Bu Yunus olayýyla açýkca gözler önüne

(10)

seriliyordu. Hele yüzyýllar sonra yine Ýsrailoðullarýndan Hz. Ýsa'nýn bütün insanlýk için görevlendirilmesi bunun tam bir kanýtýydý. Gerçi ne o, ne de ondan sonra gelen Hz. Muhammed tüm insanlýðý ayný inanç bayraðý altýnda toplayabilmiþ deðildi. Ne var ki, Kuran'da Nisa sûresi 159. Âyette Hz.

Ýsa'nýn ikinci geliþinde Rabbin bu isteðinin gerçekleþeceði, bütün dinlerin ve inançlarýn birleþeceði, bir bütünlüðe ulaþýlacaðý insanlýða müjdelenmektedir.

Bizim Celselerimiz'de bu büyük gerçek, bu büyük müjde bir peygamberin Yaradan ile yaptýðý yaman söyleþide çok açýk ortaya konmaktadýr:

"Hani bir zaman, bir gülyüzlü ile söyleþi yapmýþlardý ya, yaman...

“Gülyüzlü: "Beni Sevgisinden Varedenim, sevgisinden varettik- lerinin arasýnda, beni onlardan farklý mý göstereceksin?" diye sordu.

“- “Farkýn yalnýz bildirecek- lerinde olacak... Farkýn yalnýz, onlardan az önce bileceklerinde olacak” dedi.

“Gülyüzlü: “Ýþim zordur, bilirim.

Hepsini bir arada tutabilmek, hepsine bir þeyi anlatabilmek, hepsini bir edebilmek benim için imkânsýz.”

“- “Sen taþýmayacaðýn yükle donanmadýn. Sen aldýðýný verecek, bildirecek, iþinden öyle kurtula- caksýn” dendi ona.

“- Öyleyse ne için onlar arasýnda hâlâ yoldan sapanlar, tanýmak istemeyenler, yanlýþ yola gidenler var? Onlarý yok etmek Sen'in elinde.

“- Biz sizi, insan kardeþlerinizi bir yerinizden öylece serbest býrak- týk yalnýz. O yerinize dokunmayacaðýz. Çünkü siz ve sizden sonra- kiler, yavaþ yavaþ gerçeði bildirecek, gerekeni anlatacaksýnýz... Ve hepsini bir yerde mutlak toplayacak, bir an önce ayný þeye inandýra- caksýnýz...” Ýþte onlar hep birlikte, ayný inanca vardýklarý gün, hani bir tek olacaklar ya. Ýþte o zaman, titreþimleri ayný olacaðýndan, en büyük bilgiye varacaklar. Ve elbet ki, Biz'im kudretimizden olacak onlarda" dedi."

(11)

HZ.YUNUS'UN

PEYGAMBERLÝK YAÞAMI

Onun yaþamýndan Tevrat'ýn Yunus bölümünde söz edilir. Kulaktan kulaða o kadar çok tekrarlanýr ki Hz.

Muhammed döneminde Mekke'de bile yaþadýðý olaylardan, bir balýk tarafýndan nasýl kurtarýldýðýndan uzun uzun öyküler anlatýlýr. Bu nedenle Kuran'ýn ilk âyetlerinde bile yaþantýsýndan kesitler sunulur, ibretlere dikkat çekilir.

Tevrat'ta dile getirilen detay bilgiler bile Kuran'da tekrarlandýðýndan olaylarýn gerçekliðine inancýmýz pekiþir. Ancak Tevrat'taki kronolojik, tarihsel sýralama- da o kadar büyük bir terslik var ki, bunu aklýmýza sýðdýrmak imkânsýz. Çünkü birçok olaylar yüzyýllar sonrasýnda kaleme alýndýðýndan, bunlarý bir bellek hatasý, bir kâtip ve sýralama hatasý olarak kabul edip doðru sýralamayý yap- mak en doðrusu olacak. Ayrýca Tevrat'ta boðulmaktan kurtuluþunun, bir balýðýn onu yutmasý, sonra da karaya kusmasý þeklinde anlatýlmasý da doða gerçekler- ine uymuyor. Kuran meallerinde de Tevrat'a uyularak kurtuluþu böyle anla- týlýyor. Kronolojiyi doðru sýralayarak ve balýðýn yutarak deðil, sýrtýnda taþýyarak onu kurtardýðýný hesaba katýp her iki kutsal kitaptan da yararlanarak Hz.

Yunus'un hayatýný þöyle anlatýyorum:

Tevrat'ta Yunus bölümünden baþka, 2.

Krallar 14/25'de Yunus'un adý anýlýr.

Orada "Ýsrailin Allahý'nýn Amittay'ýn oðlu peygamber Yunus kulu aracýlýðýyla söylediði bir söz" denilerek onun Ýsrailoðullarý'ndan biri olduðu doðru-

lanýr. Ayrýca Yoaþ oðlu II. Yereboam'ýn krallýðý döneminde yaþadýðýný da böylece öðrenmiþ oluruz. Yani Süleyman'dan sonra ikiye ayrýlan Ýsrailoðullarý'nýn ancak 200 yýl kadar ortada kalabilmiþ Kuzeydeki Ýsrail Devleti'nin son 85 yýlý içinde MÖ. 8.

Yüzyýlda yaþamýþtýr Yunus peygamber.

Filistin'de Samiriye baþkentinde oturan birinin, azýlý düþmanlarý Asur Devleti'nin Musul bölgesinde Dicle kenarýndaki Ninova þehrinde nasýl da peygamberlikle görevlendirildiði ilk bakýþta aklýmýzý çok kurcalar. Ancak savaþlar sonucu Ýsrailoðullarý'nýn bazý din bilginlerinin o yýllarda zaten Ninova'ya sürülmüþ olduklarýný Tevrat'tan biliyoruz. Yunus'un akrabalýk iliþkileriyle oralarda çok yaþadýðýný düþünebiliriz. Tevrat'ta Yunus bölümü þu satýrlarla baþlar:

** Kalk, Ninova'ya o büyük þehre git ve O'na karþý çaðýr. Çünkü onlarýn kötülüðü benim önüme kadar çýktý.

Doðru kronolojiyle olaylarýn þöyle geliþtiðini düþünüyorum. Dillerini, âdet- lerini bildiði Ninovalýlar'a tek Tanrý inancýndan ve O'nun doðru yaþam ilkelerinden söz eden Yunus'a, devlet yöneticileri "Belki de ilerde iþimize siyasi olarak yarar, konuþsun dursun bakalým. Putlara, dinine, çýkarlarýna sýmsýký baðlý halkýmýz hiç ona yüz verir mi?" diye düþünüp onu serbest býrakmýþ olabilirler. Ve nitekim aynen de böyle oldu. Yunus yýllar boyu uðraþmasýna, Tanrý'nýn azabýyla onlarý sürekli korkut- masýna raðmen.

(12)

Ancak bir elin parmaklarý kadar taraftar toplayabilmiþti. Nihayet azap hükmünü günüyle, saatiyle Ninova halkýna bildirmiþ ama gerçek- leþmemiþti. Gece hiçbir þey olmayýp, Güneþ her zamanki parlaklýðýyla sabahý aydýnlattýðýnda, Yunus'un kýzgýnlýðý bütün benliðini kaplamýþ alaylara ve aþaðýlamalara dayanamayýp görevden kaçmýþ, uzaklara çok uzaklara gitmek için yola koyulmuþtu. Bu Tevrat'ýn Yunus bölümünde þöyle anlatýlýr:

** Yafa'ya indi, bir gemi buldu navlu- nunu verdi. Ve Rabbi'nden uzaða Tarþiþ'e yolcularla gitmek için gemiye bindi.(1/3)

Sonrasýný Tevrat'tan kýsaltýp sadeleþtirerek anlatýyorum: Denizde neredeyse gemiyi batýracak büyük bir fýrtýna kopunca hepsi korkup kendi ilâh- larýna duaya baþladýlar. Bu son derece

üzgün garip adama sordular. "Kimsin, necisin?.." Ýsrailli olduðunu ve peygam- berlikten kaçtýðýný söyledi. Fýrtýnaya neden olan uðursuz kiþi için çekilen kura da ona çýkýnca denize attýlar gerçekten fýrtýna biraz dindi, tehlike geçti. Devamý þöyle anlatýlýr:

** Ve Yunusu yutmak için Rab büyük bir balýk hazýrladý. Yunus 3 gün 3 gece balýðýn karnýnda kaldý.(1/17)

Ve sonrasýnda Yunus'un balýðýn karnýnda Rab'be karþý asi olmaktan duy- duðu nedamet ve yana yakýla yaptýðý af edilme duasý uzunca anlatýlýr. Baðýþlanýr ve ölmekten kurtulur:

** Rab balýða söyledi ve Yunus'u karaya kustu.(2/10)

Yunus, tekrar ediyorum bence yutul- mayla deðil de, balýðýn Rabbin emrine uyarak onu taþýma- sýyla salimen karaya ulaþmýþtý. Ama yara bere içindeydi. Bu Tevrat'ta þöyle anla- týlýr:

** Ve Yunusu kötü halinden kurtarmak üzere baþýna gölge olsun diye Allah bir asma kabak fidaný hazýr edip onun üstünü örttü... Fakat ertesi gün sabah olurken asma kabaðý kurudu.(4/6-7)

(13)

Güneþ altýnda korumasýz kalýp bayýla- cak duruma gelen Yunus kabaðýn kuru- masýndan öfkelenince Allah öfkesini ayýpladý ve sözü Ninova'dakileri niçin azaptan, yok olmaktan kurtardýðýna getirdi:

** Ve Allah Yunus'a dedi: "....Sen emeðini çekmediðin ve büyütmediðin asma kabaðýna acýyorsun. O kabak ki, bir gecede çýktý ve bir gecede yok oldu.

Ya ben Ninova için, o büyük þehir için acýmayayým mý? O þehir ki orada saðýný solunu seçemeyen 120 binden fazla insan ve birçok da hayvan var."(4/9-11) Ve Yunus iyileþip kendine gelince peygamberlik etmek için tekrar Ninova'ya gönderildi. Yunus'un bu balýk olayýný iþiten halk bu defa onu dinleyip, doðru ahlâk kurallarýna göre yaþamaya baþladýlar. Yunus da görevini baþarýyla tamamlamanýn huzuru içinde Rabbi'ne kavuþtu.

KURAN'DA

YUNUS PEYGAMBER

** Yunus da gönderilen resûllerdendi. Hani o dolu bir gemi ile kaçmýþtý.

Sonra kur'a çekilip de yenilenlerden olmuþtu.

Derken kendini balýk yut- muþtu. O ise kendi kendini ayýplayýp duruyordu. Eðer tesbih edenlerden ol- masaydý, insanlarýn tekrar diriltilecekleri güne kadar dirilmemek üzere orada

ölü kalacaktý. Bir süre sonra onu çýplak bir araziye attýk. Hasta idi. Üzerine kabak cinsinden bir bitki bitirdik. Onu 100 bin kiþiden fazla olanlara resûl olarak gönderdik. Onlar inandýlar. Biz de onlarý bir vakte kadar nimetlendirdik.

(37/139-148)

** (Hz Muhammed'e hitaben:) Sen Rabbi'nin hükmüne sabret ve balýk sahibi Yunus gibi olma. Hani o gamla dolu olarak Rabbi'ne seslenmiþti.

Rabbi'nin katýndan ona bir nimet eriþmiþ olmasaydý mutlaka o kýnanmýþ olarak sahile atýlacaktý. Rabbi onu seçip de iyilerden kýldý.(68/48-50)

** Ýnanýp da inancý kendisine yarar saðlayan bir þehir halký varsa o da Yunus'un kavmidir. Ýnandýklarý zaman dünya hayatýnda onlardan rezillik azabýný kaldýrdýk ve bir zamana kadar onlarý nimet içinde yaþattýk.(10/98)

Hz. Yunus'un sabrýn önüne geçerek Tanrý'nýn sebepsiz, boþ, anlamsýz bir þey

(14)

yapmayacaðýný derinliðine düþünmeden öfkeyle görevini yarýda býrakarak kaçýp gitmesi, kuþkusuz Rabbin onaylayacaðý bir tutum deðildi. Yaþamda hepimiz böyle ikilemlerle baþ baþa kalabiliriz.

Yaradan'ýn Hz. Muhammed'e sen böyle davranma hitabýný hepimiz kendimize söylenmiþ sayabiliriz. Böyle zor bir durumla karþýlaþýnca Erzurumlu Ýbrahim Hakký'nýn þu beþlisini dilimize dökmek gönlümüzü rahatlatacaktýr:

Deme "þu niçin þöyle?"

Yerincedir o öyle.

Bak sonuna sabreyle, Allah görelim neyler Neylerse güzel eyler!..

OLAÐANÜSTÜ BÝR YAÞAM ÖYKÜSÜ

Yunus'un ibretlerle dolu yaþamýný gördükten sonra þimdi tamamen baþka bir konuya geçiyorum. MÖ.516'da Süleyman Mabedinin yeniden inþasýn- dan 500 yýl kadar sonra yaþamýþ Ýsrailoðullarý'ndan Zekeriya, Yahya, Ýsa peygamberlerden gelecek yazýlarýmda söz edeceðim. Ancak onlara gelmeden önce Hz. Yunus'dan daha sonraki yýllar- da Ýsrailoðullarý arasýnda yaþanmýþ öyle bir önemli olay var ki, onu Kuran'dan ve Bizim Celselerimiz'den sizlere aktar- mak istiyorum. Dikkat ederseniz olay Ýsrailoðullarý arasýnda yaþandýðý halde Tevrat'tan alýntý yapmýyorum. Çünkü öykü Tevrat'ta yok. Tevrat'ta sadece Yeremya'yý onaylayýp Babil'e sürgün edilen Hezekiel peygamberin baþýndan geçen benzer bir olay var. Çünkü aktara-

caðým bu önemli olay ölünün diriltilme- siyle ilgili. Hezekiel bölümü 37. bapta böyle bir canlandýrma olayýndan söz ediliyor ama benim aktaracaðým olayla doðrudan bir ilgisi yok. Tarih içinde Tevrat'ýn birçok defa yeniden derlen- meleri olmuþtur. Anlatacaðým can- landýrma olayý eski metinlerde dile getirilmiþ olmasýna raðmen öyle sanýyo- rum ki, kulaktan kulaða aktarýlan bu olay Hezekiel bölümüne sonradan eklenmiþ olabilir.

Kuran yorumcularý Yeremya veya Ezra (Üzeyir) gibi önder kiþilerin baþýn- dan geçen bir olay olarak yorumlasalar da elimizdeki kutsal metinlerde bunun bir doðrulamasý yok. Sanýyorum onlar- dan sonra yaþanmýþ bir olay olsa gerek.

Süleyman Mabedinin ikinci inþasýndan Zekeriya peygambere kadar olan 500 yýla yakýn sürede Ýsrailoðullarý'nýn yaþadýklarý olaylar elimizdeki Tevrat metinlerinde yer almamaktadýr. Bir olasýlýk olarak apokrif metinlerde veya Ölü Deniz Yazmalarý'nda dile getirilmiþ olabilir. Öykünün kahramanýnýn kim olduðunu bilmesek de yaþadýðý olay öneminden hiçbir þey kaybetmemekte- dir. Bu nedenle sözü fazla uzatmadan sizleri Kuran ve Bizim Celselerimiz'le baþ baþa býrakýyorum:

Kuran'dan:

** Ya þu gibisini görmedin mi?!..

Çatýlarý çökmüþ, damlarý, duvarlarý yerle bir olmuþ ýssýz bir kasabaya uðramýþ ve þöyle demiþti: "Allah bunu böyle öldükten sonra nasýl diriltecek?"

(15)

Bunun üzerine Allah onu 100 yýl ölü býraktý, sonra diriltti. "Ne kadar bek- ledin?" dedi. O da "Bir gün veya bir günden de az kaldým" dedi. (Bunun üzerine Allah) þöyle buyurdu: "Hayýr 100 yýl kaldýn. Yiyeceðine içeceðine bak henüz bozulmamýþ. Bir de eþeðine

bak!.. Seni insanlara bir ibret yapalým diye bunlarý böyle yaptýk. Kemiklere bak! Onlarý nasýl birbiri üstüne koyuyor ve sonra onlara nasýl et giydiriyoruz."

Bu iþler ona apaçýk belli olunca: "Þimdi biliyorum" dedi. "Gerçekten Allahýn her þeye gücü yeter."(Bakara 259)

Bizim Celselerimiz'den:

** Hani bir zamanda bir yer vardý karanlýk...

Hani bir zamanda o karanlýktakiler ve o karanlýk yer, topyekûn belâlar çukuruna düþmüþtü ya... Hani bir zaman, o karanlýk yer, þimdi size bildirilen o vakte ulaþmýþtý ya... Ýþte zamanýn zerresinin ölçüldüðü o günden sonra, yanýnda hayvanýyla bir yolcu vardý, oraya.

Dedi ki, görüp gözünün önünde serilmiþ gerçeði. Dedi ki, görüp gözünün önünde yýkýlmýþ her þeyi: "Varedenim, ya þimdi nasýl yeniden onlarý halkedecek, ya þimdi nasýl yeniden onlara can vereceksin?.."

Vareden ona, gerçeði görsün, hakikati bilsin diye, o sözü söyledi:

"DUR!.."

Durdu, o karanlýk yere varan... Durdu, o karanlýk yere varanýn, eþyasý, azýðý... Yalnýz hayvaný için "Dur!" demedi Yaradan... Durdu, gerçeði arayan, gerçek yolcusu adam zaman içinde bir hayli...

Sonra, yine vakit olunca O Eriþilmez Olan, gerçek sözü söyledi:

"KALK!.."

Uyandý ve baktý etrafýna... Eþyalarý, azýðý ve kendi sanki dün uykuya yatmýþ gibi yepyeni... Hâlbuki tam yüz yýl olmuþtu yatalý. Baktý ki, hayvaný erimiþ, çürümüþ, toz olmuþ kemikleri... "Ya" dedi "Þimdi Varedenim, hayvaným nasýl yeniden canlanacak?"

Ýþte o zaman, bu gecenin hayrýna size bildirilen gerçeði söyledi O Eriþilmez Olan ona. Ve dedi ki:

"Aslýnda hiç ölmeyen, kaybolmayan gelecek, senin gözünle gördüðün hepsi, her yerde bir olanla birleþecek de, canlanacak hay- vanýn." Ve öyle oldu bir anda... Ve adam, yeniden çýktý gerçek yoluna, her þeyi bilerek...

(16)

bu Zer, dini kin ve çýkar aracý haline getiren Emevi baskýsý ve sultasýna karþý ilk baþ kaldýran kiþidir. Onu tarihin ilk ruhçu ve paylaþýmcý devrimcisi olarak göre- biliriz. Bu kutsal isyan, ne yazýk ki, Emevi soyundan olan üçüncü hâlife Osman dönemine denk düþmüþtür. Hz.

Osman'ýn Emevileri kollayan ve kamu malýný talan edenlere göz yuman uygu- lamalarý, Ebu Zer'in sert eleþtirilerine yol açmýþtýr. Bu eleþtirileri hâlife olarak yasakladýðýný hatýrlatan Hz.

Osman'a Ebu Zer þu karþýlýðý verir:

"Allah'a yemin ederim ki, kýlýcý ense köküme dayasalar, Tanrý Elçisinden

Her Zaman Doðruyu Der Ebu Zer

Güngör Özyiðit, Psikolog

"Gökkubbenin altýnda, yerkürenin üstünde Ebu Zer'den daha doðru sözlü kimse yoktur." Hz. Muhammed

E

(17)

duyduðum bir sözü boynum vurul- madýkça söylemezlik etmem." Ve o sözü de yüksek sesle dile getirir:

"Benden sonra ümmetimden öyle bir topluluk gelecek ki, Kuran okuyacaklar ama Kuran onlarýn gýrtlaklarýndan aþaðý inmeyecek. Bunlar okun yaydan fýrladýðý gibi dinden çýkacaklar ve bir daha geri dönmeyecekler."

KÝM BU EBU ZER?

Gerçeðin yýlmaz savunucusu Ebu Zer kimdir? Ebu Zer (ölüm 653), Ebu Zer el-Gifarî diye anýlan yaðmacý, gaddar, kan dökücü bir kabilenin elebaþý savaþçýlarýndan biridir. O dönemde Ebu Zer geceleri yol keser, vurgun yapar.

Çoðu kez tek baþýna avlanýr. Çaldýðý mallarý kabilesine getirir, paylaþtýrýrdý.

Bir tür Robin Hood gibi zenginden alýr, fakire verir. Buna karþýlýk Ebu Zer o dönemde bile putlara tapmaz, gelenek- lere karþý çýkan Hanifilerden olup Hz.

Ýbrahim'in yolunu izler.

Ebu Zer esmer, iri yapýlý, uzun boylu, gür saçlý, etkili görünümlü biridir.

Ýslâmý seçtikten sonra, Peygamberin terbiyesiyle tamamen deðiþerek yok- sullarýn dostu, kimsesizlerin kimsesi olur. Yaptýðý bir hatadan dolayý, ken- disini baðýþlamasý için bir zencinin ayaðýnýn altýna yanaðýný koyacak kadar küçülür, benliðini yok eder. Hizmetçisi ile ayný elbiseyi giyip, ayný yemeði yiyecek kadar da alçak gönüllüdür.

Dürüstlüðü ve açýk sözlülüðü ile

peygamberin takdirini kazanmýþtýr:

"Gökkubbenin altýnda, yerkürenin üstünde Ebu Zer'den daha doðru sözlü kimse yoktur." Peygamber onu Ýsa'nýn zühtüne (ahireti dünyaya tercihine) benzeterek yüceltir: "Ebu Zer, bu yeryüzünde Meryem oðlu Ýsa'nýn zühtüyle yürür."

Ýslâm'ý seçtiðini bildirmek üzere peygamberin huzuruna çýktýðýnda,

"Selâm sana, ey Tanrý'nýn Elçisi" der.

Peygamber sorar: "Kimsin sen?" Ebu Zer yanýtlar: "Gifar kabilesinden biri- yim." Ve Peygamber'e baðlýlýðýný þu þekilde dile getirir: "Kýnayanlarýn eleþtirilerine aldýrmadan hareket etmek, acý da olsa daima hakký söylemek üzere biat ediyorum." Hz. Ali bu söze kefil olarak, sonralarý þöyle der:

"Allah'ýn yolunda yürürken kýnayan- larýn sözlerinden etkilenmeyen, ben de dâhil, tek kiþi kaldý: Ebu Zer!"

Böylece Ebu Zer, Ýslâm'ý kabul eden Hz. Hatice, Ebubekir ve Ali'den sonra dördüncü kiþi olur. Kabilesine giderek, onlarýn yarýsýna yakýnýný

Müslümanlýk'a kazandýrýr.

Ebu Zer, Uhud Harbinden sonra Medine'ye göçer. Hz. Muhammed'in maddeten yoksul ama manen zengin ve ruhen asil sahabesinin (sohbet

arkadaþlarýnýn) o sýralarda oturduðu bir tür Dergâh olan Suffa'ya yerleþir.

Kendini diðerleri gibi öðrenmeye ve öðretmeye adar. Suffa ehli sahabîler (peygamberin sohbet halkasýný oluþtu-

(18)

ranlar) zaman zaman zengin

Müslümanlarýn evlerine davet edilirler, Ebu Zer ise hemen her zaman Hz.

Peygamber tarafýndan misafir edilir.

Hz. Muhammed'in ona olan sevgisi çok belirgindir. Onu yaþadýðý sürece hep yanýnda tutmuþ, evinde aðýrlamýþ, birçok konuda ona danýþýp, fikrini almýþtýr.

Allah'ýn elçisinin, öleceði sýrada yaný- na çaðýrýp kucakladýðý tek insan da Ebu Zer olmuþtur.

YEDÝ ÝLKE

Ebu Zer, Peygamber'den iþittiði þu yedi ilkeyi þiar edinmiþtir:

"Sevgili dostum (Hz. Muhammed) bana yedi þey öðütledi:

1.Yoksullara merhametli davran, onlarla oturup kalk.

2.Kendinden düþük mertebede olan- lara bak, senden yukarý durumda olan- lara bakma.

3.Kimseden bir þey isteme 4.Kendilerinden uzakta da olsan ailene, yakýnlarýna, akrabalarýna iyilik ve ilgi göster.

5.Sonucu acý da olsa hakký dile getir, gerçeði söyle

6.Allah'ýn iradesine uygun olaný söyleyeceðin zaman seni kýnamalarýný asla dikkate alma.

7."Lâ havle velâ kuvvete ilâ billâh"

(Güç ve kuvvet sadece Yüce ve Büyük Olan Allah'ýn yardýmýyla elde edilir) sözünü çok tekrar et.

Bu ilkelerin ýþýðýnda Ebu Zer, yaþamý boyunca gerçeðin dili olur.

HALÝFE OSMAN'ýn YUMUÞAK KARNI

Kýbrýs fethine katýlan Ebu Zer, Muaviye'nin uygulamalarýndaki yan- lýþlýklarý görüp uyarmasý üzerine Muaviye ile arasý açýlýr. Muaviye'yi, dolayýsýyla Hz. Osman'ý eleþtiriyor diye gammazlanarak, hâlifenin hýþmýna uðrar. Hz. Osman, horlanmýþ bir halde, uyuz bir katýrýn sýrtýnda Medine'ye huzuruna getirtir. Ve hakaretler savu- rarak þöyle der: "Benim aleyhimde konuþuyormuþsun. Bu þehirden hemen çýk git ve bir daha da buraya dönme."

Bu aþaðýlayýcý suçlamanýn ve sürgüne göndermenin iç yüzü þöyledir:

"Devletin malýný Emevîlere talan ettiren Hz. Osman, daha önce Peygamber'in Medine'den sürdüðü Mervan bin el-Hakem'le, Haris bin Hakem bin Ebul Âs'a, o arada talan iyice sýrýtýp göze batmasýn diye, Ensâr'dan Zeyd bin Sâbit'e hazineden büyük paralar verdiði Medine'de yayýlýnca, Ebu Zer Kuran'daki þu âyet- leri okuyup hâlife Osman'ý eleþtiri yað- muruna tutar:

"Ey iman sahipleri! Þu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoðu halkýn mallarýný uydurma yollarla týka- basa yerler de insanlarý Allah'ýn yolun- dan usandýrarak vazgeçirirler, insanlarý, su yolunu kesmiþ zehirli yýlanlar gibi

(19)

ürkütürler. Altýný ve gümüþü depolayýp da onlarý Allah yolunda harcamayan- lara korkunç bir azap muþtula! (Tevbe, 34)"

Ebu Zer'in ayetleri bu þekilde yorum- layýp, köklü bir karþý çýkýþ sergilemesi servete ve zenginlere deðil, haram servet edinenlere yönelikti.

Hâlife Osman'ýn bu tür eleþtirilere son vermesi isteði üzerine Ebu Zer þu gerçeði seslendirir: "Sen benim, Allah'ýn kitabýndaki bir âyeti okumama engel mi olmak istiyor-

sun? Vallahi, ben bu ayeti okumayý durdu- rarak Osman'ý memnun etmektense, okumaya devam ederek Allah'ý hoþnut etmeyi yeðlerim."

Bunun için, hâlife Osman, kendini güya aklamak amacýyla Ýslâm'ýn Pavlusu olarak adlandýrýlan ve Hz. Ömer'in

öldürülmesinde baþrolü oynayan, bir sürü yalan hadis uyduran Yahudi dön- mesi Ka'b el-Ahbar'ý çaðýrýr ve bu yalancý, dönek adama sorar: "Devlet baþkanýnýn, eli rahatladýðýnda ödemek üzere, devlet hazinesinden bir miktar para almasý caiz midir, deðil midir?"

Ka'b hemen, ýþýk hýzýyla yanýtlar: "El- bette caizdir!". Ebu Zer derhal aðzýnýn payýný verir: "Ey Yahudi çocuðu!

Dinimizi bize sen mi öðreteceksin?"

Hz. Osman'a da dönüp þunu söyler:

"Eðer sen de Yahudilerin dediði gibi demiyorsan, Allah'ýn malýný O'nun kullarýna daðýtýrsýn. Ama sen böyle yapmýyorsun. Tanrý elçisinin þöyle dediðini biliyorum: "Emevi oðullarýn- dan otuz kiþi bir birlik oluþturdular mý, Allah'ýn malýný egemenlik aracý, Allah'ýn kullarýný, köle, Allah'ýn dinini pusu yeri yaparlar."

Hz. Osman'ýn öfkeden tepesi atar, kontrolünü kaybederek baðýrmaya baþlar. "Senin bana ve en seçkin dost-

larýma bu yaptýðýn nedir, yeter artýk, Medine'den çýk git!" Böyle Ebu Zer, Osman'ýn emriyle Þam'a sürgüne gönderilir.

Ebu Zer Þam'da da uyarýlarda bulunmaya, eleþtirilerini dillendirmeye devam eder. Þam Valisi Muaviye'yi "Ebu Zer, Þam halkýný senin aleyhine

kýþkýrtýyor, gereðini yap" diye uyarýrlar.

Muaviye, onu yumuþatýp yola getirmek için, en iyi bildiði yolu dener ve ona üç yüz dinar para gönderir. Ebu Zer, gerçek bir er gibi cevap yazar:

"Bu para geçen yýl kestiðiniz devlet yardýmý ise alýrým. Senin bana baðýþýn ise asla kabul etmem." Bunun üzerine paraya iki yüz dinar daha eklenir. Ebu Zer: "Sen beni bir baðýþla yumuþata- caðýný mý sanýyorsun?" der ve parayý reddeder.

"Bu sarayý kamunun malýndan

yaptýrdýysan, bu bir hýyanettir;

kendi malýndan yaptýrdýysan, bu da israftýr."

(20)

Muaviye'nin Þam'da yaptýrdýðý gös- teriþli sarayý da eleþtirerek þöyle der:

"Bu sarayý kamunun malýndan yap- týrdýysan, bu bir hýyanettir; kendi malýndan yaptýrdýysan, bu da israftýr."

Hz. Muhammed'in "doymak nedir bilmeyen bir adam" diye nitelediði Muaviye bu deðerlendirme karþýsýnda sadece susar.

Hz. Osman'ýn hâlife olmasýndan yararlanan Muaviye, Þam ve civarýnda- ki deðerli arazileri hâlifeden ister.

Osman, devlet malý olan bu arazileri Muaviye'ye verir. Ebu

Zer, bütün bunlarý görür ve üstüne üstüne gider. Bu uyarýlardan bunalan Muaviye, son çare olarak

"Ebu Zer belâsýný baþýn- dan almasý için hâlifenin devreye girmesini ister.

Hz. Osman Ebu Zer'i der- hal huzuruna getirtir. Ve bir türlü susturamadýðý onu, sürgüne göndereceði-

ni bildirir. Medine'den uzakta, çöl ortasýnda ýssýz bir köy olan Rebeze'ye gönderir. Ebu Zer, sürgüne giderken bile þöyle konuþur: "Tek dostum kalmasa da, gerçekleri söylemeye devam edeceðim."

Ebu Zer'in giderayak Hz. Osman'a son sözleri þu olur: "Sana da nasihat ettim, arkadaþýn Muaviye'ye de. Ýkiniz de bana kulaklarýnýzý týkadýnýz." Çevre- sine hayatý ile ilgili bir saptamada bulunarak: "Ben Hicaz bölgesinde

Osman'a Þam bölgesinde Muaviye'ye aðýr geldim" der.

Ebu Zer, sevgili Peygamberinin kenti Medine'den ayrýlýrken Hz. Ali, þehir dýþýna kadar ona eþlik eder. Mervan buna engel olmak istediðinde Hz. Ali elindeki kýrbaçla bineðine vurur. Ýliþki- ler iyice gerilir. Bu durum, Osman'a iletildiðinde, hâlife Ali'yi çaðýrýp azarlayarak þöyle der: "Ben, Ebu Zer'i kimse uðurlamayacak diye emretme- dim mi?" Hz. Ali ayný tonda cevap verir: "Emrettiðin þey Allah'a isyan da

olsa, sana yine de itaat mi edeceðiz?" Osman iþi daha da ileri götürür: "Sen Mervan'ý nasýl döversin?!

Benim katýmda o, senden daha erdemlidir." Erdemin bedenlenmiþ hali olan Hz.

Ali'nin yanýtý sert ve sarsýcýdýr: "Allah'a yemin olsun ki, ey Osman, benim Mervan'dan da, senden de hayýrlý olduðu- mu sen de biliyorsun!" Ebu Zer, Peygamber'in sevdiði, doðruluðuna kefil olduðu, "Ümmetimin Ýsa'sý, yeryüzünün en doðru sözlü insaný" diye nitelediði bir gönül eridir.

EBU SÜFYAN

VE OÐLU MUAVÝYE

Þimdi bir de Ebu Zer'e eza ve cefa ederek zulmedenlerin sicillerine bakalým: Peygamberin baþtan beri en büyük düþmaný, Muaviye'nin babasý

"Ben Hicaz bölgesinde

Osman'a Þam bölgesinde Muaviye'ye aðýr

geldim"

(21)

Ebu Süfyan, Mekke'nin zaptýnda mecburen ve kerhen Müslüman olur.

Ebu Süfyan'ýn, Osman'ýn hâlife olmasýyla gerçek yüzünün ortaya çýk- masýný Þâ'bi þöyle anlatýr: "Osman, hâlife olup makamýna oturunca

Ümeyyeoðullarý (Emeviler), makamýný doldurup kapýyý kapattýlar. Ebu Süfyan sorar: "Yabancý kimse var mý?"

Olmadýðýný öðrenince, gerçek niyetini açýk eder:

"Ey Ümeyyeoðullarý! Bu devlet baþkanlýðý iþine, süt

çocuðunun anne memesine yapýþtýðý gibi yapýþýn. Ebu Süfyan'ýn yemin edebile- ceði þeye yemin ederim ki ne azap var, ne hesap, ne cennet var, ne cehennem, ne kýyamet var, ne haþir. Ýþ sadece bu makama

gelmek.."

Hz. Osman, Ebu Süf-yan'ýn söyledik- lerini çirkin bularak onu paylar ve oradan çýkarýlmasýný emreder. Buna karþýlýk kendisi de Emevî olan Hz.

Osman, Emevîlerin dümen suyuna gider. Onlara ne istedilerse verir. Onlarý hak etmedikleri mevkilere getirir. Ve bu yanlýþlar eleþtirildiðinde, eleþtiren- lerin deðil de, yanlýþý yapanlarýn yanýn- da yer alýr. Eleþtirenleri çok aðýr baskýlarla susturur.

Ýþte Ýslâm'ýn kýrýlma noktasý, hâlife- liðin babadan oðula geçen bir saltanat

aracý kýlýnmasý böyle baþlar. Tarih tanýktýr ki Emevî kodamanlar için hilâfet, nemalanma ve devlet malýný talan etme aracý olmuþtur.

Muaviye'nin çok akýllý bir adam olduðunu söyleyenlere, zamanýn en büyük imamlarýndan Cafer Sadýk'ýn cevabý þudur: "Onunki akýl deðil, þey- tani kurnazlýktýr." Ýslâm düþünce tari- hinin anýt isimlerinden biri olan Câhýz

"Risâle fî Benî Ümeyye, eserinde, Muaviye ile ilgili þu saptamada bulunur: "Muaviye ile imamet kisra

mülküne, hilâfet Kayser gasbýna dönüþmüþtür."

Ezilip horlanan halk ke- simi Ebu Zer'in etrafýnda kümelenince, bundan rahatsýz olan Muaviye, bir gün Ebu Zer'i yanýna çaðýrýp paylar: "Her gün evimizin önüne gelip, bir sürü hakaretlerde bulunu- yorsun. Eðer Muhammed'in ashabýndan birilerini hâlifenin izni olmaksýzýn öldürecek olsaydým, seni öldürürdüm."

Ebu Zer'in bu sözlere tarihsel cevabý þu olur: “Ey Muaviye! Ben ne Allah'ýn düþmanýyým ne de Peygamberin. Allah ve Peygamber düþmaný olan sen ve se- nin babandýr. Dýþtan Müslümanlýk gös- terip, içinizdeki kâfirliði sakladýnýz. Al- lah'ýn elçisi, senin asla doymayacaðýný bildirerek, seni defalarca lanetlemiþtir.

Ve sen yönetimin baþýna geçtiðinde, ümmet kendini ondan korusun.”

"Ey Muaviye! Ben ne Allah'ýn düþmanýyým ne de Peygamberin. Allah

ve Peygamber düþmaný olan sen ve senin babandýr.

(22)

Hz. Osman'ýn da sonu hoþ olmamýþ- týr. Hâlife Osman'ýn cenazesine ailesi, köleleri ve devleti talan ettirmede öne aldýðý bir iki Emevî kodaman katýlmýþ- týr. Medine halký cenazeyi taþlamýþtýr.

Cenaze zor belâ gece yarýsý bir Yahudi mezarlýðýna defnedilebilmiþtir.

Hz. Osman'ýn inancý, Ýslâm'a hizmeti, cömertliði, yumuþak huyluluðu ve ter- biyesi yanýnda, kamu haklarýnýn talan edilmesine karþý kayýtsýzlýðý ve bunu eleþtirenleri susturmasý onun yumuþak karný ve ayaðýnýn kaydýðý yer olmuþtur.

YOKSULLUKTAN SONSUZLUÐA Hz. Muhammed, ölü- münden önce þöyle bir öngörüde bulunmuþtur.

"Ey Ebu Zer, sen temiz, dürüst, iyiliksever bir insansýn ve benden sonra

ýstýraplara maruz býrakýlacaksýn."

Ebu Zer, bu ýstýraplarýn Allah yolun- da olup olmadýðýný "Sevgilim" dediði peygambere sorar. Ve "Allah'ýn yolun- da" cevabýný alýnca da þöyle der: "Al- lah'ýn emriyse baþým gözüm üstüne!"

Zorluklar ve ýstýraplarla kan aðlayan gönüller, kartallar gibi yüksekten uçan gerçek erler, Nazým'ýn dizelerine dök- tüðünce geleceðe renk verirler:

Otursun isteyenler dört duvardan evinde

Kartal kayalardan seyredelim biz

Kanayan gönüllerin göðe vuran rengini

Ebu Zer, Rebeze'deki yoksul ve çöl yalnýzlýðý içindeki hayatýnýn sonuna doðru sonsuz bir yolculuða çýkacaðýný hissettiðinde, karýsýna ecel vaktinin geldiðini bildirir. Karýsý cenazeyi kaldýracak kimse yok diye ahlanýp vahlanýrken Ebu Zer þöyle der: "Yolu gözle, usanmadan gözle, birileri gele- cektir. Çünkü can dostum Peygamber bana þöyle demiþti: "Çölün ýssýz bir yerinde öleceksin. Ve mümin bir grup seni görerek, kefenleyip defnedecektir."

Ebu Zer gözlerini sonsuz- luða çevirip, bu dünyaya gözünü yumduðunda, karýsý geleceklerin yolunu gözler.

Derken çölün bir yerinde serap gibi bir insan kümesi belirir. Bir süre sonra Ebu Zer'in kulübesinin önüne gelirler. Tümü sahabî yani Peygam- berin sohbet ehlinden olan bu grubun içinde, Ebu Zer'in gönüldaþý Ýbn Mesûd da vardýr. Ýbn Mesûd, namazý kýldýrýr, defnederler. O sýrada Peygamberin þu sözleri çýnlar kulaðýnda: "Ebu Zer yal- nýz yürür, yalnýz ölür, yalnýz haþredilir"

Hz. Muhammed "Gerçeði istemek, gurbete düþmektir" der. Ýnsan gerçeðe yaklaþtýkça yalnýzlaþýr. Yalnýzlýk hak yolu hacýlarýnýn yazgýsýdýr bir bakýma.

Ne var ki, bu yalnýzlýk, gerçek yalnýz- lýðý gidermeye yöneliktir. Zira asýl yal- nýzlýk, buyruktan ayrýlmak, ayrýlýkta olmak ve Tanrý'dan uzak kalmaktýr.

"Ebu Zer yalnýz yürür, yalnýz ölür, yalnýz haþredilir."

Hz. Muhammed

(23)

HAYATI

XIII. Asýrda Horasan'ýn Niþabur kentinde dünyaya gelmiþtir.

Kaynaklarýn çoðunda doðumu 1209, ölümü 1271 olarak görünmekle birlikte kesin deðildir. Ahmet Yesevi Ocaðýnda hocasý Lokman-ý Perende'den temel bilgileri alarak, burada felsefe, matem-

atik, edebiyat, sosyal bilimler, fen bi- limleri öðrenmiþtir. Çok sayýda bilim adamýnýn yetiþtiði Horasan'dan derin bir bilgiye ve geniþ bir dünya görüþüne sahip olarak çýkmýþtýr. Hocasýnýn yön- lendirmesiyle önce Ýran, Irak, Arabistan ve Suriye'yi dolaþarak araþtýrma ve incelemelerde bulundu. Bu esnada hacý oldu. Asýl adý Mehmet olmakla birlikte

Hacý Bektaþ-ý Veli

Derleyen: Nihal Gürsoy

(24)

isminin önüne konulan Hacý eki buradan kaynaklanmaktadýr.

Yaþadýðý dönem, Anadolu Selçuklu Devleti'nin üzerinde kara bulutlarýn dolaþtýðý bir dönemdi. Taht kavgalarý, parçalanma ve bölünmelerin olduðu, siyasi, ekonomik ve kültürel yozlaþ- malarýn yaþandýðý sýkýntýlý bir dönemdi.

Hacý Bektaþ-ý Veli tam da bu nedenle kaynaklara göre, yanýna 300 - 1000 arasýnda Horasan'lý er alarak Türkler'in daðýlma ihtimalini ve kültürel yozlaþ- mayý önlemek amacýyla Anadolu'ya geldi.

Türk sûfiliðinin önemli insanlarýndan olan Hacý Bektaþ-ý Veli Anadolu'nun Ýslâmlaþmasýnda ve Türkleþtirilmesinde önemli katkýlarý olan gönül sultan- larýmýzdandýr. Yaþamýnda olduðu gibi ölümünden sonra da önder olarak kabul görmeye devam etmiþtir. Hacý Bektaþ Veli þeyhinin dergâhýnda üç yýl hizmet ettikten sonra, þeyhinden emanetleri ve icazeti alýr. Þeyhinin, "Müjdeler olsun ki Kutb'ul aktâblýk senindir; kýrk yýl hükmün vardýr. Þimdiye dek bizimdi, bundan sonra senindir. Biz bu yokluk yurdunda çok eðlenmeyiz, âhirete gideriz. Var, seni Rum'a saldýk.

Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik.

Rûm abdallarýna seni baþ yaptýk"

demesiyle, Hacý Bektaþ Anadolu'ya gelmek için yola çýkar.

Anadolu'ya geldikten sonra bugün Nevþehir ilçesine baðlý olan ve o zamanki adýyla Sulucakarahöyük (Hacýbektaþ) diye bilinen, daha son-

ralarý kendi adý verilen yöreye yerleþti.

Özellikle Hristiyanlar için önemli bir merkez olan Kapadokya bölgesi içinde yer alan bu yörede gönülleri aydýnlat- ma ve birleþtirme çabalarýyla kýsa sürede adýndan söz ettirmeye baþladý.

Hacý Bektaþ-ý Veli güçlü bir karakter ve keskin bir zekâya sahipti. Bilgisi, yönetici ve teþkilâtçý yaný, derin hoþgörüsüyle birleþince bulunduðu yer çok kýsa zamanda manevi bir merkez haline geldi. Ahmet Yesevi'nin Türkistan'da yaptýðýný o da Anadolu topraklarýnda baþarmýþ, Anadolu'nun Türkleþmesi ve Ýslâmlaþmasýnda çok büyük hizmetleri olmuþtur.

XIII. yüzyýlda Anadolu'daki Ýslâm- laþma ve Türkleþme hareketi Osmanlý sultanlarý tarafýndan da çok destek gördü. Halk tarafýndan da benimsenen hareket, Osmanlý Ordusu olan yeniçeri- lerin Hacý Bektaþ-ý Veli tarafýndan ortaya konulan Bektaþilik ilkelerine göre yetiþtirildiði bilinmektedir.

Seferlere giderken yanlarýnda mutlaka Bektaþi dedeleri ya da babalarý olan yeniçeriler Bektaþiliði Balkanlara kadar taþýmýþlardýr.

Hacý Bektaþ-ý Veli, bilgi ve düþüncelerini sohbet yoluyla çevresinde bulunanlara aktarýrken yumuþak huyu, derin hoþgörü ve tevazusuyla etrafýnda kýsa sürede büyük bir çekim merkezi oluþturdu.

Ahlâk ve ibadete verdiði önem, konuþ- ma mahareti, birlik ve bütünlük konusundaki hassasiyetiyle düþman-

(25)

larýnýn dahi takdirini kazandý. Yaþadýðý döneme olduðu kadar günümüze de halen ýþýk tutmaktadýr.

ESERLERi

Fuad Köprülü, Hacý Bektaþ-ý Veli'nin düþünceleri ve eserleri hakkýnda þunlarý söylemiþtir:

"Hacý Bektaþ-ý Veli, Ýslâmi ilimlere ve tasavvufi esaslara lâyýkýyla vakýf bir âlimdir. O devir sûfilerine uyarak mey- dana getirdiði Arapça Makalat-ý

Sufiyanesi önce Sa'duddin adlý bir müridi tarafýndan nesir olarak ve XIV.

asýr sonunda Hatiboðlu tarafýndan nazým olarak Türkçeye tercüme edilmiþtir. (Türk Edebiyat Tarihi)

Kolay anlaþýlýr ve uygulanýr bir þek- ilde ele alýnan kitap, insanýn Yaradan'a ve yaratýlanlara karþý görevlerini ele almaktadýr. Kitap hakkýnda pek çok araþtýrma yapýlmýþ, kesin olmamakla birlikte kendisine ait olduðu kabul gör- müþtür.

Þathiyye adlý eseri hakkýnda Abdülbaki Gölpýnarlý kanaatini þöyle dile getirir. "XIII. yüzyýl Türkçesiyle kaleme alýnmýþtýr."

Kitabu'l Fevaid Farsça yazýlmýþ olup,"bizzat Hacý Bektaþ-ý Veli tarafýn- dan kaleme alýnmýþtýr, ismi de kendisi tarafýndan verilmiþtir" denilmekle bir- likte kesinlik arz etmez. Abdülbaki Gölpýnarlý, kitabýn Makalat ile benzer özellikler gösterdiðini ancak ona ait

olmadýðýný düþündüðünü belirtmiþtir.

Fatiha Suresi adlý eserinde ise sûrenin açýklamasý yapýlmýþ olup, ilk olarak Fuad Köprülü tarafýndan duyurulmuþ- tur.

Þerh-i Besmele ise Türkçedir.

Allah'ýn Rahman ve Rahim sýfatlarý üzerine geniþ bir açýklamadýr. Dini ve ahlâki konulardaki âyetler ýþýðýnda incelenmekte, Ýslâm dininde çok önem- li bir yeri bulunan besmele üzerinde önemle durulmaktadýr. Ayrýca dünya ve ahiret mutluluðunu yakalamanýn yol- larýný göstermeye çalýþmýþ sevgi ve hoþgörünün deðerini vurgulamýþtýr.

"Makalat-ý Gaybiyye" ve "Kelimât-ý Âyniye" adlý eserinde ise birbirine zýt duygu ve davranýþlarý ele alarak, olum- lu davranýþlarýn insana neler

kazandýrdýðýný, olumsuz olanlarýn ise neler kaybettirdiðini anlatýr.

HACI BEKTAÞ-I VELÝ VE BEKTAÞÝLÝK

Kültür tarihimizin büyük düþünür- lerinden ve mürþitlerinden olan Hacý Bektaþ-ý Veli manevi bir önderdir. Bu büyük insanýn kendi hayatýndan itibaren her devirde pek çok takipçisi olmuþ, kendisine olan baðlýlýk, can- lýlýðýný halen devam ettiren ve

"Bektaþilik" olarak kendi adýyla anýlan bir tarikatýn doðmasýna sebep olmuþtur.

Bektaþilik, Hacý Bektaþ-ý Veli'nin ilke ve prensipleri doðrultusunda yüzyýllar

(26)

boyunca süregelmiþtir. Osmanlý döne- minde fetihler yoluyla Anadolu'nun sýnýrlarýný aþmýþ, Balkanlar'a kadar yayýlmýþ geniþ kitleleri bünyesinde toplayarak bir dini grup, cemaat son- ralarý bir tarikat olma özelliði kazan- mýþtýr. Yeniçeri Ocaðý tarafýndan da pir olarak kabul edilmiþ, diðer tüm ocak- larýn da baðlý olduðu Bektaþi inancýnýn kaynaðý ve sembolü olmuþtur.

Kur'an-ý Kerim'in son kitap ve Hz.

Muhammed'in son peygamber olduðunu kesin bir dille vurgulamýþ, takipçilerine öðretilerinin kaynaðýnýn Kuran ve Hz. Muhammed'in elçiliðine iman olduðunu, Ýslâm'ýn ve Kuran'ýn sesi olmaktan baþka bir yol benim- semediðini defalarca vurgulamýþtýr.

Hacý Bektaþ-ý Veli'nin dört kapý, kýrk makam olarak açýkladýðý; þeriat, tarikat, marifet ve hakikat ilkeleri ise

Bektaþilik'in omurgasý olarak kabul edilmiþtir. Dört kapý (þeriat-tarikat- ma'rifet-hakikat) kýrk makam anlayýþý Türk mutasavvýflarýnýn kabul ve takip ettikleri bir sülûk (yol tutma, tarikata girme) anlayýþýdýr. Bir Hacý Bektaþ takibi olan Yunus Emre de, þiirlerinde bu sülûk usûlünü oldukça geniþ olarak ele almýþtýr.

Bu da bize göstermektedir ki Türkistan'da Ahmed Yesevi ile

baþlayan Tasavvuf hareketi, Anadolu'da Hacý Bektaþ-ý Veli ve Yunus Emre ile hayat bulmuþtur. Bu üç gönül adamý fikirleri itibariyle birbirini takip eden ve bütünleyen bir zincirin halkalarýdýr.

TOPLUMSAL VE SOSYAL ALANDA HACI BEKTAÞ-I VELÝ Bir din âlimi, gönüleri ve mutasavvýf olan bu deðerli insan sadece iman ve ibadet konularýnda mesaj vermekle kalmamýþ, sevgi ve hoþgörüye verdiði önem ve deðerle toplumsal barýþ ve huzurun temininde büyük katký saðlamýþtýr.

"Ýncinsen de incitme ", "Her ne ararsan kendinde ara" gibi özdeyiþ haline gelmiþ sözleri, onun insan sevgisini ve hoþgörüsünü açýklýkla dile getirmektedir. Kuran'dan aldýðý þevk ve ilhamla, söz ve davranýþlarýyla geniþ kitleleri etkilemiþ, bütün insanlýða kardeþlik, birlik ve beraberlik çaðýrýsý yapmýþtýr.

"Düþmanýný bile kardeþ bil ve insan olduðunu unutma " sözü, dün olduðu gibi bugün de insanoðlunun en ihtiyaç duyduðu öðütlerden biridir.

Allah aþký, sevgisiyle beraber insan- lara ve hayvanlara karþý da derin bir sevgi beslemiþtir. Toplumun birliði ve dirliði için söylediði "Eline, beline, diline hâkim ol" deyiþi halen toplum düzeninde geçerliliðini korumaktadýr.

Güzel ahlâký, inanan insanýn en önemli göstergesi olarak kabul etmiþ, Hz. Muhammed'in ahlâkýnýn üstün- lüðünü inananlara örnek göstermiþtir.

Onun insan anlayýþýný Ýbrahim Agâh Çubukçu þöyle deðerlendirmiþtir:

(27)

"Ýnsanca davranarak mümin olmayanlarý Ýslâmiyet'e ýsýndýrmaya çalýþtý. Her türlü ibadeti hoþ karþýladý.

Ehl-i Beyt sevgisini aþýladý. Türk diline canlýlýk verdi." Dualarýn Türkçe yapýl- masýna büyük önem vermiþ, bu konuda ýsrar etmiþ, sohbetlerinde Türkçe ilâhiler ve nefesler okutmuþtur.

Misafirperverlik üzerinde de önemle durmuþ, "Misafir olduðunuzdan çok misafir ediniz" demiþtir. Ýnsan gönlünü incitmemenin kul ve komþu hakkýný gözetmenin inanan insanlarýn

davranýþlarý olduðuna dikkat çekmiþ, haksýzlýk ve zulüm yapanlarý defalarca uyarmasýna raðmen bu tarz davranýþlarý devam ettirenleri sohbet toplantýlarýn- dan uzaklaþtýrmýþtýr.

Toplumsal yardýmlaþma ve dayanýþ- mayý öðütlemiþ, örgütlemiþ kendisi de bu konuda örnek olmuþtur. Küskünlerin barýþmasýný ve helalleþmesini prensip haline getirmiþtir. Tembellik ve miskin- liði yermiþ, "Çalýþmak en büyük ibadettir" diyerek, çalýþkan kiþileri takdir ve teþvik etmiþtir.

"Oturduðun yeri pâk et, kazandýðýn lokmayý hak et" sözü, temizlik, dürüstlük, çalýþmak, hak ve helâl kazanç konularýnýn altýný kýsa ve öz bir biçimde çizmiþtir.

"Ayaða kalkacaksan, hizmet amacýyla kalk, eðer konuþacaksan hikmet ile konuþ ve oturacaðýn zaman saygý ile otur" sözleri; saygý, sevgi, bilgi ve hizmetin birlik ve bütünlüðe neler

kazandýrdýðýnýn çok anlamlý ve güzel bir biçimde ifadesidir.

"Dostluk, sevgi, barýþ, insanlýk için gül" "Ýki düþman deðil, dost kardeþ gibi ol" diye seslendi Hacý Bektaþ. Ha- yatý, eserleri ve sözleri incelendiðinde hem bir din âlimi hem de bir toplum bilimci ve kanaat önderi olduðu görü- len Hacý Bektaþ-ý Veli XIII. yüzyýlýn buhranlý döneminde çevresine ýþýk ol- muþ, karanlýðý aydýnlatmýþtýr. O aydýn- lýkta insanlar huzura ermiþ, mutluluk bulmuþlardýr. Bütün yaþamý, insanlarýn temel inanç sistemleri içinde yaþa- malarýna hizmet etmek, onlarý birlik ve beraberliðe çaðýrmakla, hoþgörü ve sevgiyi arttýrmaya çalýþmakla geçmiþtir.

Hayatý ve inançlarý hakkýnda zaman zaman birbirine oldukça ters söylemler dikkat çekmekte ise de bu ancak onu ve öðretisini yakýndan tanýmayanlarýn veya çýkarlarýna âlet etmek isteyenlerin yanlýþlarýndan kaynaklanabilir. Yaþa- dýðý dönemde halkýn içinde bulunduðu sosyal kargaþa ve manevi sorunlar karþýsýnda insanýn özüne dikkat çekmiþ, insanlarýn bir ve kardeþ olduðu söyle- miyle herkesi sorumlu davranmaya ve sükûnete davet etmiþtir. Hacý Bektaþ-ý Veli ayrýlýkta fayda görmemiþ, birlik ve beraberlik uðrunda mücadele etmiþtir.

1964 yýlýndan bu yana önce ulusal ve daha sonra uluslararasý etkinlikler ile kutlanan Hacý Bektaþ-ý Veli törenlerine gerek yerli, gerekse yabancý ziyaretçi- ler tarafýndan büyük ilgi gösterilmekte saygý ve sevgiyle anýlmaktadýr.

(28)

“Kendi kültürü ile çatýþmalarýný tamamlamamýþ,

bununla hesaplaþamamýþ insanlar ne yazýk ki baþka kültürlerin öðretilerinde çare arayabiliyorlar. Bu elbette mümkün olamýyor ve bazen insanlarý bir öðretinin fanatiðine döndürebiliyor.

Fanatizm ilk baþlarda insanýn sahte bir mutluluk hali

yaþamasýna yardýmcý olsa da bir süre sonra bir tür uyuþma ve körleþme ile sonuçlanýyor.”

Cem Þen Ýle Röportaj

Derki’den

Uzak Doðu öðretilerinin kendimizi daha iyi hissettirmesinin nedenleri nedir?

Uzakdoðu öðretileri derken hangi öðretiden bahsettiðimizi netleþtirmemiz gerekir. Bildiðiniz gibi Doðu ve

Uzakdoðu, neredeyse dünya nüfusunun dörtte üçünün yaþadýðý bir coðrafya.

Sadece Çin, Hindistan, Japonya, Malezya, Tayland ve Endonezya'nýn toplamý bile yaklaþýk 4 milyar ediyor.

Dolayýsýyla da Doðu ve Uzakdoðu as- lýnda dünyanýn, nüfus ve kültür çeþitli- liði açýsýndan merkezi. Uzakdoðu'dan Batý dünyasýna aktarýlan ana öðretiler Budhizm, Hinduizm/Yoga ve Taoizm.

Samimi olmak gerekirse, herhangi bir öðreti kendimizi iyi hissetmemizi saðlayabilir. Bununla birlikte kendi

kültürü ile çatýþmalarýný tamamla- mamýþ, bununla hesaplaþamamýþ insan- lar ne yazýk ki baþka kültürlerin öðreti- lerinde çare arayabiliyorlar. Bu elbette mümkün olamýyor ve bazen insanlarý bir öðretinin fanatiðine döndürebiliyor.

Fanatizm ilk baþlarda insanýn sahte bir mutluluk hali yaþamasýna yardýmcý olsa da bir süre sonra bir tür uyuþma ve kör- leþme ile sonuçlanýyor. Elbette bu, kendi kültürümüzün öðretilerinin de baþka kültürün öðretilerinin de aracýlýðýyla görebileceðimiz bir zarar.

Bu sebeple doðru anlaþýlmasý gerekir ki, öðretiler EÐER "Hakikat"i iþaret etmek ve bu Hakikat'e ulaþmak için bir yöntem iseler, iki gerçekten bahsede- biliriz: 1.Her öðretinin ayný þeyi söylemesi gerekir. 2.Öðretiler asla amaç deðil yalnýzca birer araçtýrlar.

(29)

Bu durumda, eðer bir öðreti Hakikate ulaþmamýza yardýmcý oluyorsa, ister Doðu'dan ister Batý'dan gelsin, mutlu olmamýzý ve daha bilge bir varoluþ durumuna ulaþmamýzý saðlayacaktýr.

Öðretilerinizin ne kadar etkili olduðunu örnek deneyimlerinizle aktarabilir misiniz?

Öðretilerimin ne kadar etkili olduðundan bahsedebilmek için önce onun ne olduðunu anlatmam gerekli sanýrým. Ben, yaklaþýk 35 yýllýk manevi bir kiþisel yolculuðun sonucunda, ayný HAKÝKAT'i iþaret ettiðine inandýðým öðretilerin merkezindeki ana öðretiyi, kültür, cinsiyet ve zamanýn koþullarýn- dan baðýmsýz bir þekilde öðrenilebilir hale getirmeye çalýþtým. Görüþüme göre, bir öðretinin gücü her koþul altýn- da uygulanabilir olmasýndan gelmekte- dir. Eðer bir öðreti, özünü bir parçacýk bile yitirmeden her koþula uyum saðlayabiliyorsa o zaman gerçek bir öðreti demektir. Bu sebeple Cem Þen Eðitimleri adý altýnda biraraya getirdiðim öðreti, benim icadým deðildir. Ben, evrensel öðretiyi anla- maya çalýþýyorum. Öðretmeye çalýþtýðým tek þey de iþte bu evrensel öðreti. Bazý ustalara göre HAKÝKAT'i iþaret eden öðretiler, her zamanda ve her varoluþ boyutunda aynýdýr. Evrenin her köþesinde ayný öðreti vardýr çünkü HAKÝKAT tektir.

Öðrettiklerimin etkisini yalnýzca öðrencilerimin gün geçtikçe varsayým- larýndan kurtulup uyanmalarý ve özgür-

Cem Þen 1968 yýlýn- da doðdu.

1981 yýlýn- da savaþ sanatlarý eðitimi almaya baþladý.

1987 yýlýn- da Zen Budizm'in Türkiye'deki temsilcisi olan Ýlhan Güngören ile tanýþtý ve 1987-1990 yýllarý arasýnda Güngören'in asistanlýðýný yaptý. Bir yandan Güngören'i Zen çalýþmalarýnda ve Tai Chi Ch'uan derslerinde destek- leyen Cem Þen ayný zamanda Namýk Ekin, Mustafa Aygün gibi eðitmenlerle savaþ sanatlarý eðitimini sürdürdü.

1990 yýlýnda ilk çeviri eseri yayýn- landý. Ayný yýl çalýþmalarýný tümüyle Taocu çalýþmalara yönlendirdi.

Sýrasýyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eðitim alan Cem Þen ayný zamanda bu ustalardan farklý Taocu sistemleri öðretme yetkisi de aldý.

Halen ustalar ile çalýþmalarýný ve dünyanýn farklý yerlerinde bulunan yaþayan büyük bilgelerle iletiþimini ve arayýþlarýný sürdürmektedir.

1991 yýlýnda Dharma Yayýnlarý'ný ve ardýndan 2003 yýlýnda bu yayýnevinden ayrýlarak Klan Yayýnlarý'ný kurmuþ olan Cem Þen'in içlerinde "Enerjinin Dansý:

T'ai Chi Ch'uan" ve "Dolmuþa Binme ve Dolmuþtan Ýnme Sanatýnda Zen"

adlý kitaplarýnýn da bulunduðu 8 kitabý ve yaklaþýk 40'a yakýn çeviri eseri bulunmaktadýr.

(30)

leþmeleri, özgür bir zihine sahip olmalarýyla ölçebilirim. Özgür bir zihin mutlu bir zihindir. Sanýrým bu anlamda fena yol almýyoruz. Örneklemeden özellikle uzak duracaðým çünkü kimsede beklenti yaratmak istemem.

Bilgeliðe eriþmeye çalýþanlarýn sayýsýnýn artmasý insanlýðý kurtara- bilir mi?

Ýnsanlýðýn kurtarýlmasý büyük bir hedef. Budha'nýn çok sevdiðim bir lafý vardýr: "Tüm dünyayý aydýnlatmaya çalýþmayýn; yalnýzca bulunduðunuz köþeyi aydýnlatýn." Bizim yalnýzca bulunduðumuz köþeyi aydýnlatmaya çalýþmamýz gerekir.

Elbette bilgeliðe ulaþmaya çalýþan- larýn sayýsý arttýkça dünya çok daha iyi bir yer olacaktýr. Bu tartýþma götürmez bir gerçektir. Bunun için 3 temel sorun üzerinde çalýþmayý öðrenmemiz gerekiyor. Bunlar: öfke, açgözlülük ve cehalet. Eðer, bu üç tehlike ile baþa çýkabilecek bilgeliðe ulaþabilirsek bu durumda insanlýk mutlaka bundan büyük fayda görecektir.

Anlamamýz gereken þey þudur: Ýnsan- lýðý kurtaracak þey ile bireysel olarak bizi kurtaracak olan þey ayný þeydir.

Kendimizle ilgili farkýndalýklarý nasýl artýrabiliriz?

Farkýndalýðý artýrmanýn yolu, unutma- maktan geçiyor. Neyi unutmamak? Ýlk

Ýnsan unutur. Verdiði sözleri unutur.

Ýnsan unutur. Bir zamanlar ne hissettiðini unutur.

Ýnsan unutur. Bir zamanlar ne çektiðini unutur.

Ýnsan unutur. Çabasýnýn iþe yaramadýðýný unutur.

Ýnsan unutur. Tüm sevdiklerinin ve kendisinin öleceðini unutur.

Ýnsan unutur. Önemli kabul ettiði þeylerin büyük bir kýsmýnýn

önemli olmadýðýný unutur.

Ayný hatalarý defalarca yapar;

çünkü unutur.

Minnet duymaz; çünkü geçmiþte kim olduðunu unutur.

Paylaþmaz; çünkü paylaþtýðýnda mutlu olduðunu unutur.

Öfkelenir; çünkü öfkelendiðinde acý çektiðini unutur.

Arzularýnýn pençesine düþer;

çünkü arzularý asla tatmin edemediðini unutur.

Baþkalarýný zor duruma düþürür;

çünkü baþkalarýný zor durumdan kurtardýðýnda sevinçle dolduðunu unutur.

Endiþelenir; çünkü geleceði kontrol edemeyeceðini unutur.

Piþmanlýklarla ve suçlulukla yaþar; çünkü geçmiþi deðiþtire- meyeceðini unutur.

Tembellikle yaþar; çünkü en deðerli deneyimlerin biz onlarý beklemezken geldiðini unutur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Dolayısıyla devletlerin enerji tedariki ve tüketimi konusunda dikkat etmesi gereken temel hususlar; enerji bağımlılığı, karşılıklı bağımlılık, enerji güvenliği

Maddi sýkýntýlar ile boðuþmakta olan ve banka hesabýn- da para olmayan ama bolluk içinde olduðunu, günlük yaþamý bakýmýndan endiþeleri olmadýðýný ve bunu hak etmiþ

Hızlı ve kolay yapılabilen gözde anıtsal yapılar: Ulaşımda katlı kavşakların belediye yönetimi tarafından tercih edilmesinin diğer bir önemli nedeni, bu kavşak

Kanında kurşun yüksek çıkan işçiler Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde bazen birkaç hafta, bazen birkaç ay tedavi görüyor, sonra yine işbaşı yapıyor.. Kurşun bir

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

Türk Sanatı, gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet sonrasında; motif, malzeme, teknik, kompozisyon açısından oldukça zengindir.. Çini, Seramik, Kalemişi, Hat,

• 1950-60 arasında öğretmenler için müze ile eğitim el kitabı, UNESCO Bölge Semineri kitapçığı Türkçe’ye çevrisi, Kültür şuralarında müze eğitimi vurgusu.

Bunlar: doğrudan deneyim yoluyla, diyalog yoluyla, sanat aracılığıyla Dünya hakkında öğrenmenin bu güçlü yollarla eşit şekilde erişilebilir olması ve öğrenme