• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE ECZACILIK TARİHİ. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE ECZACILIK TARİHİ. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE

ECZACILIK TARİHİ

Prof. Dr. A. Süheyl Ünver

(2)

DİRİM

LABORATUARI

Sülfaseptin

" Komprime

Beher komprimede 0.60 ceto - hexo tetramethyle- amin calcium sulfadiazine vardır.

Endikasiyon :

Koküslerin sebep olduğu Pnömonik. Gonokoksik, Menengokoksik, Stafila- koksik, Streptokoksik in¬

tanlarda. Bilhassa Sulfa- midorezistan vak’alarda, ayrıca Uriner sistemi an¬

tiseptiği olarak.

Doz: Günde: İlk doz 4-8 ve 4 saatte 1-2 komprime bol su ile. Çocuklara ya¬

rısı.

Pasilin

Tüberküloz tedavisinin yeni ve ideal şimyotera- pötiği. Net 0,50 ve 0,35 gr.

Para - Amino _ Salicy- lique Acide Sodium ihti¬

va eden drajeler.

PASİLİN’in alınmasın¬

dan bir hafta sonra iyiliği müjdeliyen aşağıdaki hu¬

suslar müşahede edilmeğe başlar.

Terlemeksizin ateş düşer.

Sedimantasyon ve balgam çıkarma azalır.

Hemoglobin yüzdesi ve işteha derhal artar.

Doz: Lütfen şişenin üze¬

rindeki prospektüsü tet¬

kik buyurunuz.

Triseptil-Üre

"Poudre"

Sulfanilamido. P. thiazo.

pyrimidine ve Carbamido boro alumine hydro acide bileşiği.

Endikasiyon :

Bilûmum yaralarda apse, Fiegman, Panaris, Anae- rob infectionlarda, gazlı gangrenlerde, cilt yarala¬

rında, yanıklarda, Vajinit Vulva yaralarında, Meme çatlaklarında, Pişiklerde, Nezlede.

Doz: Haricen lüzuma gö¬

re kullanılır.

Vazol

% de 100 saf, 98 Visko- simetreli.

Menthol’ize Parafin li- quide Hydro-Carbur müş¬

takı, lezzeti hoş ve se¬

rinleticidir.

Endikasiyon :

Spastik ve atonik bilû¬

mum kabızlarda. Barsak- ların cidarını yağlıyarak boşaltır. Tesiri tamamen mekaniktir.

Doz: Günde 1-3 çorba kaşığı, yatmadan yarım saat evvel 1 kaşık alın¬

ması şayanı tercihtir.

Solution Salicylate de soude

Derman

Lezzeti hoş ve alımı ko¬

lay. Beher çorba kaşı¬

ğında sabit ve ayarlı 2,02 gr. Salicylate de Soude Cristallise.

Endikasiyon :

Romatizma’nm her nev’in- de Nevralji, Lumbago, nikris nöbetlerinde, Siya¬

tikte.

Doz: Günde: Tok karnı¬

na 2 - 4 çorba kaşığı. Ço¬

cuklarda yarısı.

Vinokinyüm

"Simple-Arsenicale"

% 33 Total quinquina al- koloidi Quinium ile Pro- pantriol Ethlyque ve Ma¬

lağa tipi şarap.

AYRICA :

% 0.068 nisbetmde, kabili temessül uzvı arsenik.

Endikasiyon :

Sıtmanın her devir ve nev’inde koruyucu ve iyi¬

leştirici olarak, intan!

hastalıkların seyri esna¬

sında ve nekahet devre¬

lerinde bünyeyi takviye eder. Zayıflıkta ve kan¬

sızlıkta, iştihayı fevkalâ¬

de açar, kiloyu arttırır ve hemoglobin vüzdesini yükseltir.

Doz: Günde: Yemekler¬

den evvel 3-6 çorba kaşı¬

ğı. Çocuklarda yarısı.

Kinoi

Hususî bir metodla pro- pantriol Ethylique’e alın¬

mış Kola ve Quinquina’- nin total alkoloidleri ile malağa tipi şaraptır.

Endikasiyon :

Asthenique hallerde yor¬

madan hücrenin, faaliyet ve imtisasını normalleşti¬

rir. Kalbi ve nabzı kuv¬

vetlendirir. Umumi zafi¬

yet, adelî ve bilhassa di- mağî yorgunluklar, Gri- pal, Pnömonik infection- larda ve emsali hastalık¬

larda bünyeyi takviye e- dici olarak, ameliyat son¬

rası düşkünlüklerde; se¬

bepsiz iştahsızlıklarda.

Doz: Günde: Yemekler¬

den evvel 3-6 çorba ka¬

şığı. Çocuklarda yarısı.

t

(3)

Osmanlı Türklerinde

Hekimlik ve Eczacılık Tarihi Hakkında

Prof. Dr. A. Süheyl Ünver

İstanbul

HÜSNUTABİAT BASIMEVİ

19 5 2

(4)

Digitized by the Internet Archive in 2019 with funding from

VVelIcome Library

https://archive.org/details/b30633540

(5)

OSMANLI TÜRKLERİNDE

HEKİMLİK VE ECZACILIK

Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER

Tıb tarihi İnstitiisü Miihürii

0s“alîk kimliği! Selçuk tababetinin temadisidir. İstanbulun fethinden

“n/a T,“r, ,garpIa °lan temasları Sok artmıştır. Lâkin XIX uncu asra adcı Türk tababeti şark karakterini muhafaza eder ve ancak bu asırda ta- marnerı garba döner.

Binaenaleyh Selçuk hekimliğiyle Osmanlı hekimliğinin arasında bir ayı¬

cı zaman yoktur. OsmanlIlar zamanında Anadoluda Selçuk hastanelerinin ve bu eski Selçuk hastaneleri vakıflarının koyduğu şartlara riayet olunarak OsmanlIlar devrinde de çalışmalarına devam etmişlerdir. Esasen Anadolu bey- eu zamanında da muesseselerin bazısı Osmanlılara aitti. Bütün bu sağ¬

lık yurtlarında veya yanlarında bulunan tıb medreselerinde nazarî tıb led- rısatı yapılmıştır.

Memleketimizde yetişen bu hekimlerden başka hariçten gelen yabancı e imler veya Mısır gibi yerlerde ihtisaslarını yaparak dönen Türk hekim- en çe çoğalmıştı. Selçuklarmkinde olduğu gibi Osmanlı hastaneleri kadro- armda da vakfiyeleri gereğince bir çok hekünler, cerrahlar, göz mütehassıs¬

ları (kennaller) ye eczacı makamına kaim bazı şahıslar vazife almışlardır.

t j- Uo f,all'î e°Su Istanbuldan hekimbaşınm inhası üzerine tayin edilmis- erdır. Selçuklar zamanında tıb kitapları çok defa arap ve bazan da fars dil- eımae yazılı ıdı, Lâkin OsmanlIlarda ilim dili olarak Türkçe başa geçmiş- ı. Bu sebeple XIV üncü asırdan itibaren arapça tıp eserlerinin Türkçeye eı ciirne edilmelerine, harta türkçe teliflere de başlanmıştır. Meselâ 792 (1389)

„ Geyedede Arkıt dağında dinlenirken Geredeli İsak bin Murad’m (Havas- sui Ecıvıye) rsmile yazdığı Türkçe eser sade ve güzel Türk dili bakımından ve ur çe ile bütün ilâçların Türkçe mukabillerini vermesi dolayısiyle çok ıymetndır. Istanbulda Topkapı sarayında Hazine K. N. 1693 de ve Ali Emiri K; N' 109 ^ kayıtlı birer nüshası vardır. Eserde tıb müfredatı alfabetik ola- rak tertiplendiği gibi, -bunların hangi hastalıklara iyi geldiği ve daha bir çok tiıobı ve sıhhi bilgiler vardır.

Çelebi Sultan Mehmet adına Türkçe yazılan müntehap eseri de bu dev- rın en mü"ln} Tıbbî ve İspençiyari meahzlerindendir. Buna benzer tıbbî yaz¬

ma kitaplar İstanbul kütüphanelerinde az değildir. Âlimleri bu husus-,a teş¬

vik edenleı aı asında iki büyük simayı, Aydınoğulları ile Timurta.ş Paşazade Gazi Umur Beyi hürmetle anmak lâzımdır. Filhakika onlar sayesinde bir çok eserleı dilimize çevrilmiştir ki Müfredatı İbni Baytar tercümesi bunlardan biridir. Hastanelerden başka Osmanlı Türkleri, Selçukları örnek tutarak ba¬

zı tedavi ve istirahat yrutları ve tecrithaneler kurmuşlardı. Selçuklar za¬

manında Sivasta yapılan Darürrahe, Saruhanlıların Mani.sadaki körhaneleri, nihayet Osmanhlardan İkinci Muradbn 825 - 855 (1421 - 1451) Edimed'e Ki- lişhane semtinde yaptırdığı Leprozeri (Cüzamlılar yurdu) buna misal olarak iftiharla gösterilir ki bu tarihlerde Avrupa da benzerleri yoktur.

ispençiyari tarihimiz noktasından önemli eski eserlerden biri de yine Ti- murtaş Paşazade Gazi Umur Bey Çelebi adına yazılan Türkçe «Yadigârı İbni

(6)

4

Şeriktir.

Bursalı Şerifoğlunun bu kıymetli eserinden başka esen o P

dığım bilmiyoruz. Eserde orijinal bilgiler vardır. Yine Umur Beyin, Turkç ye sair ve âlim Ahmed Dai’ye çevirttiği (Tıbbı Nebevi) esen de mu ım tetkik kaynağıdır. Şirvanlı Mahmut ta 841 (1437) de ikinci Murad adına (TuTnfei Muradı) adiyle cevherlere dair bir eser yazmıştır.

XV inci asırda İstanbul'un zaptı Osmanlı hekim iğinin m ışa ım sura lendirdi. İstanbulda, fethin hemen ertesi günü ilim hayatı başlar, ve muh e

yerlerde acılan muvakkat medreseler nihayet 875 (1470) de Fatih m yap ıı- dıİ Külhye (üniversite) ye nakledilir. Burası 16 Medresesi imare tabhane- si, dârüşş ifası, hamamları, misafirhane, kütüphane ve ilk mektebi

«Site Üniversitedir. Müderrisleri de o civarda yerleşmiş ■

tan Mehmet 31 sene süren padişahlığı zamanında ilme tam bir serbesti

miş hattâ ser’î ilimlerle beraber aklî (fennî) ilimler üzerinde hem şahsen yatırılmış, hekimle, cerrahlar ve goz mü¬

tehassısları tayin edilmiş ve daha o zamanlarız mute. asşısiar

. y

miş, hekimbaşı Kutbuddin’in riyasetinde ilmi toplantılar yaP takfivede Darüşsifa kadrosunda eczacılık da yer almaktadır. On ar an y şöyle bahhunur: ilâçları dikkatle tertibe hekim dikkat edecektin

faya lâzım olan ilâçları hariçten vekilharç satın alır içilecek ı açları yapma

-J

macu„, hap vesair bunlara benzer ilâçları hazırlamağa hulasa hastaların muhtaç oldukları ilâçları yapmağa memur bir de eczacı bulunacak ve gun 6 dirhem alacaktır. Mahzendeki şuruplara, ilaçlara vesaıreye memul, hula

!a Darüssifaya lâzım olan şeyleri ihzar vazifesiyle mükellef mahzen emm, vardır. Esas vakfiye nizamnamesinde bunlara Tabbahı Eşnbe ve Hafızı^E.^

ribe derler. İmarette yemek yiyenler arasında ise ısım ıı ş

geçmektedir. Eczacılar iki kişidir. Rıınla

' Maaşlarından başka imaretten de her gün birer as alırlar^ Bunlarda başka vakfiyede iki de (Edviye Döğen) bulunmaktadır. Bunlar Fatih

yeci eczanesi kadrosunun kalabalıklıgını gösterir. , i Hastaneye .ayaktan muayeneye

gelenlerden

fakir olanlara ilaç ar da dava dağıtılmıştır. Darüşsifa Fatih Üniversitesinin bir klrnıg! ,*ı çalışm ,

ve vakfiyesinde de muktedir olmak şartiyle hangi taifeden yanı ırk ve din¬

den olrusa olsun hekim tayin edilebileceği şart konmuştun Hastahane halen taphanenin bulunduğu yerin mukabilinde ve Halice nazıı ı. a

olunca maalesef İstanbul Vakıflar idaresince satılmış ve yerinde muteadd yollariyle kaba bir mahalle kurulmuştur. Ziyafethane ve misafirhanenin te- mizliği ve bakımı ise dillere destan olmuştu. __ . v

XV inci asırda Türkçe tıbbî eserlerin çoğalamsma önem venU m ■ ni bir idrar sondası yapan Altuncuzâde, Amasyalı Mehmed, Ana o İbni Sina’sı sayılmağa lâyık olan Konyah

Hacıpaşa

Amasyah hekim ve rah Serefeddin Sabuncuoğlu, böbrek ve mesane taşlan uzeıme a

yazan Ali Ahmet Çelebi bu asrın en güzide hekimlerındendır. Neba arı = rünce tanıyan ve faidelierini çok iyi bilen Altuncuzademn eczacılık tali¬

de ayrı bir yeri olmalıdır. Amasyalı Mehemmed bin Lutfullah ise Fath oğlu Bayezid Amasya valisi iken adına Tıb müfredatına ait aıapça ıı

5,3 Konyalı Hacıpaşa (Hızır bin Ali) devrinin büyük hekim ve alimlerin-

(7)

dendir. Tıp tahsilini Mısırda yapmıştır. Şifaül Eskân adlı arapca eserini ken¬

disini Bırgıye davet eden Aydınoğlu Mehemmed Bey adına

yazmıştır.

Makbul bir eserdir. O zamanın Farmakolojisi için mühim kaynaklarımız- dandır. Muntehıbi Şifa’yı ise Hacıpaşa Türkçe olarak ve yine Aydınoğlu a- ma yazar. TeshÜ eseri bunun kısaltılmışıdır. Bundan başka tıbbî ve ilmi bahislere ait mhutelif yazılar yazmıştır. İstanbul Kütüphanelerinde de kendi el yazısı ile yazılmış muhtelif eserleri vardır.

Şerefeddin Sabuncuoğlu CJerrahiyesi sonunda, üçüncü babın 36 mcı fas¬

ında eserinde tavsiye etjğii terkipleri ayrıca sıralamıştır ki bu fasıl Ebül Kasım Zehravinin «Ettasrîf» eserinde yoktur. O zamanki terkiplerden ve nazır.anmış usullerden bahsetmesi itibariyle kitabın bu kısmı farmakoloji tarihi bakımından çok önemlidir. Sabuncuoğlu Zahirei Harzemşâhiyenin

d uncu ve son faslı olan Akrabadini de dilimize çevirmiştir. Ahi Ahmet. Çe- ebmın kılyeler ve mesane taşları üzerine 10 babd'a ve Türkçe olarak yaz¬

ığı eser idrar yolları hastalıklarında kullanılan ilâçların tarifini vermesi ba¬

kımından ayrı bir önem taşır.

_ Fatih’in oğlu Bayezid 891 (1486) da Edimede Tunca kenarında plânı pek eğeni en bir bastahane yaptırmıştır. Ne yazık ki son senelerdeki ihmalimiz bunun goz önünde harap olmasına sebep olmuştur. Bu müessese de kadro¬

sunda müteaddit hekim ve eczacıların vazife aldığı tam kadrolu bir hasta- nanedir.

qqq aslr’ Osmanlı Hekimliğinin gelişmesi noktasından mühimdir.

(1555) de Istanbulda Süleymaniyede Kanunî Sultan Süleyman tarafından ikinci Üniversitemiz açılmıştır. Bu külliyenin hastahanesi şimdi askerî basım- evidir. Karşısındaki Daruttıb (Tıb medresesi) tamir edilerek Sağlık merke¬

zî: - aline konurken maalesef eski şekli değişmiş hattâ (Droguerie centrale) Umumi Darülakakir de bu arada eski halini büsbütün kaybetmiş, ilâçların muhafaza edildiği yerler dahi kaldırılmıştır.

^anunî Sri-Lan Süleyman zamanında hastananenin kadrosunda mütead- ıt ekimler, ıkı edvıye kup, hekimin mes’uliyeti altında çalışan bir asşab ve bir kaç tabbabı eşribe vardır. Bundan da anlaşılacağı üzere eczacılarımız has-

a a. elerimizin kadrolarında önemli bir mevki almağa başlamışlardır.

Bur talimatname dahilinde hepsinin vazifeleri tayin edilmiştir. Hastaha- ' ^ t-ünlük ilâç masrafı 300 akçe gibi mühim bir yekûn tutmaktadır, a iyede bu merkez eczanesinin vazifeleri uzun uzadıya yazılmıştır. Ec¬

zacı aı imiz bu asırda da bundan önceki asırlarda olduğu gibi pratik yoldan ustaların yanında çırak olarak yetişirler. Zira bunların yetiştirildiği mektep- :er pn dokuzuncu asır ortasına kadar yoktur. XIX uncu asırda artık eczacı ismi -bğer tarihlerin yerini almıştı.

Suleymanıye Darüttıbbı on dokuzuncu asır ortalarında dağılır. Hasta- ane ksimı ise XX inci asır başına kadar faaldir v.e dolgun maaşlı müstakil eczacıları vardır.

V , î^erkez eczahanesinde müfred devalarla akâkir (Drog) lar bulunur.

iyede bunlarla çeşitli macunlar, müessir terkipler, muhtar tiryaklar, cevarışinler, eşribe (şuruplar), kurslar (tabletler), dikenler (yağlar) r habbe- er (kırıntılar), rubûb (löuklar) gibi akrabadinde yazılı bütün ispençiyari şekillere varıncaya kadar isimleri sıralanmıştır.

Yine XVI mcı asırda 946 (1539) da Kanunî’nin baremi Hurrem Sultan

(8)

6

Hasekide bir büyük hastahane yaptırmıştır. Süleymaniyenin olduğu gibi bu¬

nun da mimarı Koca Sınandır. Kadrosunda hekimlikten başka 'beheri gün¬

de 3 dirhem alan iki (Tabbahı Eşribe) yani ilâçları hazırlayan kimse vardır.

Ayrıca günde ikişer dirhem alan (Edviye döğen) yani ilâç hazırlamada çan¬

san 4 kişi vardır, ki bu küçümsenmiyecek bir kadrodur. Yerleri boşalınca muktedir olanlardan birisi bu vazifeye seçilir.

Yine 946 (1539) da Manisada Yavuz Sultan Selindin haremi Hafsa ve 991 (1583) de Üçüncü Murad’m annesi Nurbanu Sultanın Üsküdarda yap¬

tırdıkları ha stahanelerin kadrolarında aynen bu gibi vazıfedarlar vardır.

Hattâ gerek Edirnede ve gerek İstanbul'daki bazı hastahanelerde hastalaım musiki nağmeleriyle tedavi edildikleri de söylenir. Ayrıca ruhî tedavi ve te¬

sellilere de dikkat edilmiştir. Hastahanelerimize eskiden Daruşşıfa, Şaha¬

ne, Tımarhane denirdi. Bu tâbirler bugünkü hastahane mânasındadır. Filha¬

kika bütün bu hastahanelerin hiç biri deliler için yapılmamıştır. Tam kadro¬

lu ve her çeşit; hastaların yatırıldığı yerlerdir. Yalnız Süleymaniye Daruş- şifasında delilerin muhafazası için asıl hastahanenin dahili kısımlaıiyle az alâkası olan bir yer ayrılmış bulunmaktadır. Diğerlerinde bu usul yoktur.

Buralarda çalışanları inha eden vazifelendiren veya çalışmalarını kontrol eden bugünkü Sağlık Bakanlığının salâhiyetini elinde tutan Hekimbaşılar- dır. Yani hekimbaşılar yalnız padişahların hususî hekimleri değildir. Hasta-

hanelerimizde çalışanların terfilerinde bir esas tutulmuştur.

XVI inci asırda bunlardan başka Türkler halkın temizliği için pek ço r hamam yapmışlar ve onların inzibatına önem vermişlerdir. Ayrıca imaretha¬

ne, Aşhane, Darüzziyafe ve Tabhaneler vücude getirdikleri gibi sebil er, şehirlerde su tesisatı ve kanalizasyon yapmışlar ve ruhlarındaki ıtma ile so¬

kakların temizliğine dikkat etmişlerdir. Kaplıcalar da gene eski amprık usul¬

ler çevresinde faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu asırda ayrıca bazı Tüm¬

ce Tıb kitaplarının yazıldığını görüyoruz.

XVII nci asırda bütün bu saydığımız müesseseler faaliyettedir. Bunlara ilâveten de 1025 (616) da Birinci Sultan Ahmet tarafından kendi ismi ile anı¬

lan camiin sağındaki ve Hipodromun tam arkasındaki ve su sarnıcı üzerin¬

deki yüksekçe ve nısıf daire şeklindeki geniş bir sahada hastahane tab ane ve imaret yaptırılmıştır. Hastahanenin yerine şimdiki san’at mektebi uru - muştur. XVII nci asırda Hayâtî zâde damadı Minkalyalı Süleyman Efendi Türkçe bir Akrabadin, Sakızlı hekim İsa ise «Nizamül Edviye», «Devaul Emraz» ve Tıb Müfredatı hakkında da eserler yazmışlardır.

Amerikanın keşfinden sonra Avrupada revaç kazanan kınakına, ipeka, gayyak ve emsali droglar pek az zaman sonra Türkiyeye de gınnış ve XVIII inci asır başında Bursalı Hekim Ali Münşi tarafından ına ma ipekakuana, narçili bahrî hakkında Türkçe risaleler yazılmıştır. XVII mcı

asırda garp nüfuzu bizde XVI mcı asra nazaran daha fazladır

Bu asrın seyyahı Evliya Çelebi de meşhur Seyahatnamesinde (cilt 1) ıs- ponçiyarlar, güllâpçılar, macuncular, meşrubatı devâ esnafı hakkında şu ma-

1UmEsnXmeşrûbâtı devâ. Dükkân 500. Neferat 600. Pirleri tabib Al^

Süfyânî Sevridir. Dükkânları ekseriya Bayezidde, Hocapasa kurbunde Mey¬

dancık mahallesinde ve Galatadadır. İşleri lisanı sever, hindiba, köknar, na-

(9)

7

ne, za’ter gibi edviyenin arakini çıkarıp gûnâgün şişelere koyarak dükkân¬

larını tezyin etmektir. Bu edviye guzata gazada gayet lüzumludur.

Esnafı ispençiyariyan yani ot buluciyan Pirleri hazreti Lokmandır. Rû- yu arzda Cenabı İzzet ne kadar nebat halkeylediyse cümlesine lisan verüp ben filân derde devâyım deyu Hazreti Lokmana söylemiştir. Hazret asrın¬

daki pirleri Zünnunu Mısrî’dir... Bu otçular pazar kurup labada kökü, hindiba kökü, lisanı sevr kökü, Garikon kökü, meyan kökü, za’ter kökü ve daha binlerce d'evâ otlarını cem’edüp satarlar...

— Esnafı bi dükkânî Tutyaciyan. Neferat 100..

— Esnafı Macunciyan. Dükkân 300, neferat 500, pirleri Fisagores Tev¬

hididir. Peygamber zamanında pirleri Übeyd Attar’dır.

— Esnafı Güllâpçiyan. Dükkân 41, neferat 70. Edirneli hatunlarımızdan bir kısmı da dükkânlarda buhur suyu, mâi kâıdi,, güllâp, mâi anber, asil- bent, mâi verd, mâi yasemin misillû ıtriyat makulesi tayyibeler satarlar. Bü¬

tün bunlardan da anlaşılır ki Evliya Çelebi seyahatnamesinde velev kısmen rivayetlere de müstenit olsa XVII inci asırdaki eczacılık tarihini izah ede¬

cek malûmat az değildir.

XVIII inci asrın başında Pareselsus’ün bazı eserleriyle garp hekimleri¬

nin tedavideki yeni metod formül ve mütale alarmın dilimize çevrilmesiyle pek çok eserler meydana gelmiştir. Gevrekzade Hafız Haşan, Suphizade Ab- dülâziz, Nuh, Vesim Abbas, bu sahada çalışanlardır. Filhakika hekimbaşı ve hattat Kâtipzade Mehmed Rafi’ efendinin (Antidotarium) Panzehir risa¬

lesi, Hekimbaşı Giridli Nuh efendinin Akrabadini, Derviş Abbas Vesim efen¬

dinin (Düsturu Vesim fi Tıbbül cedid vel kadim) eseriyle (ilmî terkip) kitabı Bursalı Ali Münşi efendinin gene garp dillerinden çevirdiği akraba¬

daki bu asrin hekim ve eczacılarına çok faydalı olmuştru. Ayaşlı hekim Şa¬

ban Şifainin Sydenham’in Laudanum’un Zahirei Harzemşahiye ile mukaye¬

sesi de bu asra rastlar. Sinoplu Ömer Şifai’de gene bu yüz yılda Paracelse’in Tıbbı Kimyasını dilimize çevirmiştir. Lâtincenin Türkiyede yeni olmadığına güzel bir delil de Halepli Salih bin Nasrullah’m Tıbbı cedidil Kimyayı Lâ- tinceden arapçaya çevirmesidir. Nihayet Tokatlı Hacı Mustafa efendi de yi¬

ne bu devrede Msutata III ün emriyle ve hekimbaşı Kâtipzâde Ref’î efendi teşvik ve nezaretiyle İbni Sina Kanun’unu dilimize çevirmişti. Hekimbaşı- Gevrekzâde Hafız Haşan efendi de Paracelse’in Tıbbı Kimyaisi ile meşgul ol¬

muş ve arapça yaptığı tercümeye Mürşid ül Libâ adını vermiştir.

Viyanada tahsil eden Hekimbaşı Şair Suphizâde Abdülâziz Efendi ise 1186 (1772) de Istanbulda yabancı bir hekim delâletiyle Burhaf (Boerhave)- nin Aphorismus eserini Kitabünnekave alâ kelimeti Berhave adiyle Türkçe-

ye çevirmiştir.

XVIII inci asır bizde çiçek aşısı tarihi noktasından da mühimdir. Has¬

talığı hafif geçirenlerin cesaretlerinden alınarak yapılan aşı «Variolisation»

şarkta eskidir. Nitekim 1090 (1679) da Anadoludan gelen bir aşıcı Istanbulda çocuklara bu aşıyı yapmıştır. Edimede Nisan 1130 (1717) de İngiliz sefirinin eşi Lady Montagu aşının nasıl yapıldığını görmüş ve İngilterede de dostların¬

dan birisine yazdığı bir mektupta bahsederek İngiliz hekimlerinin dikkat nazarını bu aşıya çekmiş hattâ oğlunu da burada aşılatmıştır.

Türkiye Avrupada bu tarz çiçek aşısının yayılmasında bir köprü vazi¬

fesi görmüş ve Cenner’in dikkat nazarını çekerek yaptığı keşfe de müessir

(10)

olmuştur. Hastalardan .alman cerahat ceviz kabuklan içinde saklanırdı. Aşı a- nacak şahsın cildi ince bir kalemtraş ucu ile çizilerek üzerine bu aşı konur¬

du. Bu toplu aşılanmayı bilâhare eğlenceler takip ederdi. Aşı çocuğu bir kaç gün hasta eder, vücudünün muhtelif yerlerinde hafif çiçek pustullen çıka¬

rır ve iböylece çiçeğe karşı muafiyet kazanırdı.

Sultan Abdülemcit zamanında ise (1839 . 1867) Cenner usulü ile hazır¬

lanmış ve Avrupadan getirilen aşılar (vaccinatkm) m tatbikine başlanmış.ır.

Hattâ" o tarihlerde bu usulün taammüm etmesine bizzat hükümdar önayak olmuştur.

XIX uncu asııda hekimliğimiz artık tamamen garbe dönmüş ve Şarka mahsus hususiyetlerinden ayrılmıştır. O kadar ki kullanılan metod ve bilgi¬

ler hep garbın malıdır. Zira garpla olan temaslarımız çok sıklaşmış ve Av rupadaki bilgiler bize de yayılmıştır. Bu asırda şimdiye kadar saydığımız tıbbî müesseseler faaliyette olmakla beraber 1241 (1826) dakı askeri ıe.01 ni¬

dan sonra İkinci Mahmut bir çok askerî hastahaneler de yaptırmıştır

Asker hastahaneleri arasında Gümüşsüyü,- Kuleli, Davutpaşa, Maltepe, Tophane, Levent çiftliği, Topçular, Cebehane, Mabeyn, Hassa askeri, Kırnı a- rahane Tersane, Tıbhane, Ahrıkapı, Rami, Babı seraskeri, Tara'bya, Toptaş hastahanelerini sayabiliriz. Bunların ve ordunun hekim ıhtlya«nı temln ‘çin_

1242 (1827) de Şebzadebaşında Tulumbacıbaşı konağında Tıbhane ve e rahhane açılmıştır.

Tıbhane 1254 (1839) da Galatasaray ma nakledilir ve Vıyanadan Dr. Beı- nard getirilerek muallimi evvel ünvanı ile mektebin başına geçirilir ve bil¬

hassa onun, sayesindedir ki Mektebi Tıbbiye! Adlıyeı Şahane kısa zaman a Avrupai bir sekil almıştır.

Eczacılar çıraklık ederek yetiştikleri halde 1259 (1841) den itibaren Mek- tebi Tıb biyede bir Eczacı sınıfı açılmıştır.

Bu sınıfın tedris müddeti 3 sene idi. Burada Hikmet ve kimya, ne a a , fenni saydilâni ve tıp müfredatı dersleri okutulur ve ayrıca eczahane er e amelî eczacılık da gösterilirdi.

Bilâhare eczacı sınıflarının tensik ve İslahı maksadiyle Paııs en

adında bir kimyager getirilmiştir. Burdan mezun olanlar ordularda ve as¬

ker hastahanelerinde eczacılık yaparlar ve hekimler gibi asken rütbe eı a

1286 (1899) da Haydarpaşa hastahanesi bir (askerî ameliyatı tıbbiye) mektebi haline getirilmiş ve Tıbbiyeden çıkan doktorlar gibi eczacı arın oraya devam ile tatbikat görmeleri esas olarak kabul edilmişti

Eczacı sayısı azalınca 27 Mart 1292 (1876) da 13 maddelik bir nizamna¬

me neşrolunarak ordularda ve asker hastahanelerinde onbeş sene mec uıı hizmet şartiyle eczacı yetiştirilmesi istenmiştir. ^ . .

1286 (1879) da Haydarpaşa hastahanesi bir (askerî ameliyatı 1 ıy Mülki yen in Kadirgadaki Menemenli Msutafa Paşa konağına naklinden son¬

ra 1290 (1875) tarihinde sivil eczacı yetiştirmek için orada bir şube açı mış- tır ve nihayet Eczacı mektebi 1325 (1909) da müstakil bir binaya sahip o_-

J Kadirgadaki Eczacı mektebinin ilk Türk mezunlarından eczacı Hamdı

(11)

^ Istanbuida henüz attar dükkânlarının ve gayri müslimler tarafından'

^ . . zaneleı m maliyette olduğu bir zamanda (1895) de ilk Türk Ec

~ Zerte a?miŞ Ve dÜrÜstlüğ« ve eczacılık fennindeki dikkatime İt da Te 'et İaZanml§tlr' Be§lr Kemal Edhe“ P-tev ecza t n n açıüşı da hemen hemen ayni iarihlere rastlar.

. Eu talIWeıde İstanbul eczacılarının hususiyetlerine dair Haseki hasta-

*““*'*"' ""h™ «* ..«ı@ *. „.l«„“Twr “s

«Süreyya Bey ilk sivil eczacımız Hamdi’nin sınıf arkadaşı ve bizde ilk ilâi^teİTt5 yaPanIardand;r' Elbdr Süreyya ismini taşıyan bu hazır çtan başka Turkıyede o zamanlar müstahzar olarak ancak hariçten gelen Quına Laroche ve Blanka’nm Sirop d’iodure de fer’i vardır

kullanıtıt-eStenıbİl,haSSa n6batî İlâçIal’ madenî olan* da iyodürler da satılırdı'Zirlaidan d tMn °Uar (akakiri tıbbiye) Mısır çarşısm-

-1 K P 1

°rada İdİ' Eczacılar buradan alırlardı. Çaban- g u ve Kasapyan o zamanın tanınmış eczacıları idi.

JusauÎme^Stİo™ T°PkaP1 CİValmda Corak olan yelerde küçük santaure, M s ’ T" Ve ayrlca Bakırköyü tarafında belladon toplanırdı,

sı çarşısında ayrıca ilaç satılmazdı. Tek tük tozlar ve müshil tertip¬

li yapıp satarlardı. Yabancı ilâçlar o tarihlerde en cok Almanyadan L

Ss.,*•*?. Mra ** ™ s,p“™ t****.

nmd'q , g s Gıam yerine de dirhem zama- nmûq skrabann işareti kullanılırdı.»

Dı. Rernard Galatasarayi Tıbbiye.rinde reçeteleri Lâtince öğretirdi fa ehMyert^3

kat?Û,kh>tl

da g^terilirdi. Nebatat öğretimine nebatat bahçes"kZt^. 6VVel Tlbbiyesİnde »>ir verit!neÜtdatl1drS'erİne XK «ncu boynuca bikassa ehemmiyet kitapları vazmL L ^ memur olan hocalar bu bahse ait müteaddit ders Kiteplan yazmalardır. Bunlardan başka Şânizâde Ataullah efend! başta ol- ve diöerler- ,V ™ .w BehSet-' sermüneccim Osman Saib efendiler dığı Tın Miifr d St°k bl>1 fSfrfen dİIİmize Çevirmişlerdir. Şânizâdenin yaz-

M L/l nm 156 bİlWa mühim bir mevkii vardır,

kadar Vv^nT l tlbbl dersIer Fransızca gösterilirdi. Bu hal 1281 (1864)e önle'burada

T

rLl l T‘bbİyeİ Mülkiyenin kuruluşunu müteakip tır Cemivet' Thta 03

^

(1865) d* a£'kerî tlbbiyede dersler Türkçelesmis- kadaslaL t ™blyeŞ °™ye kurucularından Kırımlı denen Aziz vl al- mıştıl. talafmdan blr Ç°b Türkçe ders kitabı hazırlanmış ve yaymlan-

ler a^rU rf3 kal;antİna nizamları konmuş, Iazerato (tahaffuzhane)- Milletk arasLk i'1" LL ^

^Me

Çah^maia™a dlkkat olunmuştur.

Tsm . as* kongrelere bu hususta gösterdiğimiz alâka takdir görmüştür.

ve tıbbir, T S°nra, 1femIeket ve orduların sıhhî teşkilâtı tamamlanmış ve tıbbı kanunlar esaslı bir surette tanzim olunmuştur.

karşıla^8 ı -L" fczaclllk tarihine göz gezdirdiğimizde bazı detaylarla da- - aŞlrız kı bunlara kısa misaller verelim-

Saikta ecza ticareti önemli bir yer almış.ır. Eskiden ecza ticaretiyle

(12)

10

meşgul olanlar iki kısımdır. Bir kısmı Drogistler: toptancılardır. İthalât ve

■° i r. çatarlar Ekseriya eski han odalarında ihracatı bunlar yapar ve eczacılara satarıaı. raısenya

yazıhaneleri vardır, ve depolarında mallarım saklar ar.

Ecza ticaretiyle uğraşan diğer bir zümre de aktarlardın Akadır, yanı drog sattıklarından akkar anlamında Aktar diye anılır ar. Bunların M çarşısının bir kısmında toplu bir halde dükkanları bulunur, ır

mahalleler arasına dağılmıştır. Bazı meraklı aktarlarımın evlerinde tıbbı neba darı yetiştirmek için bahçeleri de vardı.

Çıraklar 'ustaları tarafından yetiştirilince esnaf üşülünce peş ema - attırılarak usta yapılır ve ancak bunlar muayyen yerlerde ve muayyen sa¬

yıda olan aktar dükkânlarından birim açabilirlerdi. h Attarlar dükkânlarında bugünkü eczaneler gıbr (men^u ve

ilâçlar) hariç hekim reçetelerindeki formüllere göre tıbbı madJ

allardı Ayrıca müshil, müleyyin ve mukavvî ilâçlar ve macun ar merhem- ler tiryaklar tenzüler te kurslar hazırlayıp satarlardı. Perakende ilaç, baha¬

rat ve sair lüzumlu maddeleri satarlardı. Mahalle aktarları sem.

haneler açılıncaya kadar mevkilerini muhafaza etmişler, ve zamanla dükkan ÎTrmm bir kısmında tütün ve kahveye kadar her I

dır Aktarlarda satılan droglar bugünkü kodeks formülleri gibi sabit bir t kipte hazırlanmadığından bu gibi maddeler dükkânına göre fark ettiği gıb,

ayrıca ibunlarnı birinci ve ikinci nevileri de vardı. ... ■,« lis_

rtJSÎfSri Mata» «mm* Mta»ta «.«» —*►

Mısır Ç,r,.» «M tata «ta. ™ 8-10 ı, bir .»O, yor almışlardır. Hakim Burcl. Ab

mübtedi) eserinde Sultan Bayezid ahşaplarının bulundurdukları ilaca reder. Eserde Galatada satılan ilâçlardan da ba~ıs g^Çer

Aktarlar müracaat eden halka istediklerine göre zehirli mmama , y

<tt ta — * W» «rirlar. Uta

bşıılarm

man kethüdaları vasıtasiyle vazifeleri ve selâhiyetlerı tahdıd

"an bahane sahipleri tarafından ticaretimize kesat veriyorlar dıve ka¬

nattırılmak istemişse de Mektebi Tıbbiye Başkâtibi ve ° zamanın Sıhh Vekâleti müsteşarı’ selâhiyetini haiz olan Mehmet Muhtar E.en .mm eş - küsleriyle bu sakat teşebbüse manii olunmuştur. _

, i i • ~ narhlara tâbi idiler. Kethüdaları ve yığıtbaşi- Aktarlar bazı nizam ve naıhiara taoı ıaı , dük_

lan olduğu gibi ehli hireften yani san’attan olmayan ve naehıl olanla du kân açamazlardı. Zira bunların Müslümanlara fkr) Vâki’

rip fesada müeddi oldukları görülmüştür. Bazı orfı teki < dene- oldukta biz attar değiliz diye muavenet etemyıp fı araya

rek bu gibileri aktarlıktan men olunmuşlardır. . . î,rQT.ınrm Hekimbaşı Halepli Salih Efendinin Akrabadin eserinde ıspenç y

ne gibi evsafta olacakları yazılıdır. VmViim- Ayrıca aktarlarımızın riayete mecbur oldukları bir çok a ı

ler de Başvekâlet Arşivinde mevcuttur Revan odasl 1 rifi40>\ tarihli (Eş’ar) narh defterinde {Tonkapı saıavı ^

K. N. 1934) aktarlar, misk satıcılar, sabun miski, şuruplar ve macun ar

(13)

11

es arında toptan ve perakende fiatİarı, droglarm âlâ ve ©duası (yani birinci ve ikinci nev’ileri) gösterilmiştir. İlâçların dirhemine akçe Üe narh konul-

^C1U?t,Ur* Narha tâbi °lanlar arasmda §ekerler, şem’i kâfuru, tarçın, karanfil, darufulful, zencefil, sarı balmumu, kahve, şahdane sakız, damla ve hurda sa- kizlar, hıyarşenıbe, havlani rneki, ravendi çini, Ulu,dağdan gelen ravendi Ru¬

mi, Sofya dağlarından gelen ravend, anisen, kimyon, çörekotu, zafran Vi¬

ranşehir zafranı, çöpiçini, cevzi bevva, cevzi hindi lebeni, Frengi saparına, ezayıı saparinası, beyaz şap, şebi sürh, demirhindi, vahvei hindi, mürde- senk, kardeş kanı, kasabı zerire, kabili kurusu, zerenbad, cebelihind turbit

avıcan, makule, zerdeçav, kitre, ûdulkahr, horasanî, mürkümahi, beyaz ma¬

zı, siyah mazı. ilh.. Bunların fiyatlarına bir kac misal verelim:

Ravendiçini a’lâsı bir dirhemi 8 akçe. Keşiş (Ulu) dağından gelen ra¬

vend (Ravendi Rumî) bir vukiyyesi 10 akçe.

Sofya dağlarından gelen Râvend vukiyyesi 4 akçe.

... Karde? kam a’lâSJ damla tâbir olunur. Bir dirhem 3 akçe, ednâsı pest tabir olunur. 10 dirhemi bir akçe.

.5

, .B^yaf §apln vukiyyesini götüren (toptancı) 8 akçe ve mukim (peraken¬

deci) 9 akçeye vere.

Es arı miski Fürûşân meyanmda:

Anber şemame beyaz, a’lâsı miskal 200 akçe, evsafı 160, ednâsı 140 ak¬

çe. Anber tabaka miskal 160 akçe.

Miski Buhara a’lâsı miskal 400, evsatı 300, ednâsı 200 akçe... ilh..

. AvruPadan memleketimize Frenk hekim adı altında gelmiş bir çok he¬

kimler vardır. Frenk eski dilimizde Avrupalı demektir. Aralarında Fransız, AvusturyalI, Italyan ve Yahudiler vardı. Muktedir ve faziletli olanları bu¬

lunduğu gibi bilgisiz ve şarlatanları da az değildi. Liyakatli olanlsriyle te¬

masa gelen hekimlerimiz bazı yeni ilâç ve formüllere ve bir çok tıbbî neşri¬

yata muttali’ olurlardı.

Gümrük tarife defterlerinden 1232 (1816) da memleketimize giren ve çı¬

kan ilaçların bir kısmım öğreniyoruz. Hariçten gelenler arasmda tiryak, al- tun aş, Ingxliz tuzu, cıva, kafuru, kınakına, Sülümen, zırnık, kırımtatar, kun¬

duz hayası, çalapala. vesaire bulunur.

BailCe gönderilenler arasmda da sinameki, ipekakuvana, salsafra, darii- u , afyon, salep, şap, anason, maştaki, karagünlük ve yağı, sığırdili, ko- Çanî!

koçansız sı§lr kuyruğu, asilbent, kasnı, çadıruşağı, şem’iasel, mâzı, akgünlük, zamkıarabî, mîrî sâfi, göztaşı, abucehil karpuzu.ilh.. (1)

Memleketimize giren droglardan yüzde 3 gümrük resmi almıyor. Harice gönderilenlerden sülük’ün bir inhisar altında toplanarak şevki bilhassa mü- im ir. Şapın en iyi cinsi de Ana doludan Avrupaya giderdi. Kütahya şapı pe makbuldü. 1275 - 1455 senelerinde Avrupalılar bu maddeyi Cenevizli¬

lerin idaresindeki Foglia’dan temin ederlerdi. Burası Türklerin eline geçin- bu sayede Tüıkler yılda tahminen 100.000 liralık bir kazanç elde etmiş oldular. Anberi garp tüccarları İskenderiye, Beyrut, ve İstanbuldan temin ediyorlardı. Karanfil de umumyietle şark ve bilhassa İstanbul pazarlarından Avrupaya sevkolunurdu.

_ Grtazamanda en güzel pamuk İstihsal eden yerler meyamnda Adana ve Silifke de vardı. Bunların pamukları pek revaçta idi. Bu sebep ile ticaret âleminde Anadolu pamuklarına büyük bir yer ayrılmıştı.

(14)

12

Galanka kökünü Avrupalı tüccarlar şark limanlarından ve bılahssa İs¬

tanbul ve İskenderiyeden alırdı. Ortazamanda Orta Anadolu dan gelen kitre zamkı İzmir ve İstanbuldan geçerek Avrupaya kıraç edilir.

Laudanum maddesi Cistus cinsi nebatlardan çıkan ve tababette müsta¬

mel bir reçinedir. Meşhur Arap çoğrafyacısı Şehabüddin bunun en çok Ana¬

dolu dan çıkıiğnı söyler. İibni Batûta seyahatnamesine göre bu bilhassa Ba lıkesirde yetişir. ^

Ortazaamnda önemli bir ticaret maddesi olan mazı Yunanistan ve i as sa Anadoludan gelir ve İskenderiye çarşısına gönderilirdi.

Araplar ravendi’! iyi tanırlar ve Çinden geldiğini de bilirlerdi. Buna rağmen Avrupaya İran ve Türkiye râvend’i diye satarlardı. Zira Çuıden ge¬

len bu madde Anadolunun Trabzon gibi şark çarşılarından toplanırdı Oı- ta zamanlarda Anadolu Mahmudesi (Scammonea di Sona) (Scammonea d n- tiocha) tesmiye olunurdu; bir yerde de (Scammonea Turchesca) ısmıle geç- rncktcdır.

Kısaca misal olarak verdiğimiz bu izahat memleketimizin dıog tıcaıe tindeki tarihî önemini göstermeğe kâfidir sanırız.

Eflâktan memleketimize milhi eflâk (Sel de Valachie) getirilirdi Bu tuz saf olduğundan bizce tutulmuştur. Memleketimizde çıkan Hacıbektaş tu

zunun da bundan farksız olup Eflâk tuzu yerine kullanılabileceği Tıb Mut- redatı kiaplarımızm bazılarında yazılmıştır kı bu mukayesenin ız e

Yeni droglar yalnız Avrupadan bize gelmemiştir. Bizden Avrupaya gön¬

derilenler de mühim bir yekûn tutmakladır. Bu devirlerde aktaılardan ka bazı konak ve saraylarda da hususî «şahaneler bulmaktayız^ Bunla ekseriya müdavi hekimler hazırlar ve kullanma tarzları ıçm ae bir tıhrıs yaparlardı. Filhakika Boğos isminde bir hekim XVIII inci asır sonlarında bn şeyhülislâma 38 türlü ilâçtan ibaret bir ecza sandığı hazır amış v Y

da söylediğimiz gibi ilâçların kullanılışları içm de Kisa en 1 a®yon mistir. Arada ekşirler, yağlar, merhemler, macunlar, tozlar, ap- ' kim nebatî ilâçlar vardır. Yalnız kâfurun kullanılması bahsinde h-kımm

yine müracaat edilmesi icab ettiği yazılmıştır. Ecza dolab: olmayan ^lerde de hasır sepetlerde bazı ilâçlar ve müteferrik mücerrep ter,ipler bulundu lur, hattâ bunlardan civar halk ve tanıdıklar da istifade edeidı.

Saray eczahanesi bugünkü Sağlık Bakanının selâhiyetini taşıyanı He- kimbaşmm idaresine bırakılmıştı. Sarayın butun ilaçları buıada v_

hekimbaşının nezareti altında hazırlanır ve icap ettikçe padışan ve y ne Enderun hastahanelerine, harem ve hatırlı zatlara veri ır ı.

Saraya mülhak has ahanelerin eczahaneleri olup olmadığım b y _ Fakat Hekimbaşı Odası denilen ve sırf ilâçları muhtevi aııe ıe

Eczahanesi malûmumnzdür. i- ve Ayrıca hekimbaşılarm konaklarında, her sene Nevruzda P^aha ve hatırlı kimselere gönderilmek üzere kırmızlar, kuvvet verici ve afrodızya macunlar hazırlanırdı. Hekimbaşı padişaha, sadrâzama ve diğerlerine bu

ruziyeleri dağıtırken hil’at giyer, kendisine, cerrahbaşı ve maıyetme hed - yeler ve para verilirdi. Nitekim 1236 (1821) de nevruzıye sunmak üzere A dolu pâyeli hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi. Mekke pâyeli Muneccımba,

(15)

^s&'u'sszzr1'

—■» *.

~ r—

Iarm Topkapı sarayı müzesinde hekimbas, nW İ V yaplllrdl' Bu k»Lp- Bunlarla yapılan kurslar ve ufak parçalar haHndf3 ^ ÇeŞltleri vardlr-

ezilerek alınır veyahut da tütsü JÎ

^

sının sebebi ftenzn') rlonılo^. k’ + i 3 (tensuh kalıbı) denme- ferin üzerlerinde bir cok sif

^

tı terkiPleriyle yapılmalarıdır. Tablet- bugün bir

&£££££*

W mübarek sözler yazılıdır. Nitekim an’anelerine uyarak spesiyaliteler' “erin^ îÎ “sekr^^ ”emIf€tierinin tolar. Bütün bu teferruat Saray eczaban^erihjS^go^BuT^' zamandanberi orada bulunduklarım bilmesek de nakıslar XVTT

rt^^gibi

st^sr^sr ar-'«* ,*«* ■ Sft«a

olarak kayıtlıdır

16

çekirdek t™’

11

mıskaI' nlsıf mıskal ve buğday Bursalı Alinin Bidaatül m«ı,t^ dlrhe”1’ 40 0pfard<* bir mükaldır. Hekim ratı (1, l/2 1/3 2/3Jf4 fSr“de İSe miktari*r dirhemler ve küsu- oferak’s.aia^3’^^^^!’

"%”***?

<?«*> buğday Lâkin muhtelif devirlerde ve e ı j 5 gl, Y,U :an tertipler devam eder.

zaman ayni bi v^tettal Z Z MSÜ,f *”"« bu mİktar -™^i her lam enre ı, T ekabUİ etmez- Bmaenaleyh bu vezinleri muhtelif asır

Bir buçuk dirhem Bir dirhem

Bir denk Bir kırat

Bir miskal 4 denk 4 kirat 4 buğday

Bir buğday Bir fitil Bir nakire Bir kitmir

4 fitil 2 nakire

2 kitmir 2 zerre Bunu yeni vezinlere tatbik edersek

Bir gıam — 10 desigram yani (denk) ır desigram — 0,10 santigram yani buğday

Bir santigram = 0,01 santigram (10 miligram) yani habbedir.

Bir gram = 0,3117 dirhemdir.

kırat f0 26bÜ’ dirhem (3’20> §ram> bir denk (0,80 gram) bir de karm’ k

l’

,

^ ^

.(°’°5 gram) ^ KullanıllS tarihleri itibariyle zımdır ? ° 3n bu eskl ve yem Vezinlerin ayrıca tarih sırasiyle tesbitleri lâ- Bırgivi Kâtipzade Mehemmed Nuri Efendi (Hatır güzârî etıbba) eserinde dükkleim ,ye“lefni (Türkiyede Nezareti Behiyye tarafından ispenciyar dükkanlarına gönderilen vezinler) diye şöyle sıralamıştır:

~

0,0050 elli miligram yani miş’ar dirhem -skrupul ==: Bir gram yani dirhemi a’,sari

Birhem — 3 gram

Ounce (uns) = 25 gram - • - .

(16)

î 4

Libre Litre

Desilitre Santilitre

_ oon 21'cim

Z Fevkassıfır 4° de ahzi mâ’i mukattardan 1000 gram yani dirhemi a’sâriye

—: Keza 100 gram yani dirhemi a’şâri

— Keza 10 gram.

1287 (1870) de fenni ispençiyari muallimi Hüseyin efendininyaz ğ

(Grain) gren = Bir buğday

(Scruple) fckrupul = f yani 72 buğday. Dirhem de denir.

Bifîbuğdaydan noksL veXesi icap eden deva için buğday, nısıf buğ¬

day, sülüs buğday, rubu’ buğday. diye taksim edı ir.

Mayi’lerin ölçülerinde-.

Yemek kaşığı 4-5 gro mayi’ alınır.

Kahve » = 1-2 gro mayi’ alınır. ^

Gronun1 grama tahvili için °4 ile darbetae^.^cz^el^d^k^^

vezinler Fransada kullanılan eski tartılar oldugund n

arasında sekiz buğday fark vardıı. misaller vere- Yeni vezinlerin eskilerine olan nisbetme dan bazı mnaiieı

lim:

1 Kilogram 750 gram 500

32 24 10

»

»

»

»

2 livriye

1.5 » Libre 1 »

1 Uns (Ounce) 6 groye

2.5 groye

gram 18 grene (grain) 9

2 1

1/5 » 1/50 »

»

»

»

1

0,5 »

(0,10) 1 Desigram 0,05 santigram

0,01 »

0,001 miligram Gram esası bizde kabul edilince (yeni dirhem)

Miralay Dr. Hüseyin Remzi Bey (Km uz ı e - Zi d şöylece karsılaş- 1306 s. 163) bunu bildirdiği gibi eski ve yem miktarları da şoylece

y — Zamanımızın ölçüsiyle 26 gram

— 317 gramdır.

— 8 dirhem

— 18 kırat dirhem mânasına

(t ","'’ — Sıfır gram 3 miligram (0,003). Demdi yÇ-Ç

tariarm Z Dimi.,, d, «*.,«. *£££

ların kendilerine göre işaretleri de görülmektedir. kullanırlarken ak- biraz da ihtiyarî olmuş, eczahaneler Avrupa vezinlerim kullanırlarken

Bir kist Bir rıtl Bir evaki Miskal

(17)

15 ta ila r da dirhem ve küsurlarından ayrılmamışlardır. İşte bu sebeple miktar- iarin Karşılaştırılmaları doğrudur.

,7a 5CZa“hk tarihimizde ™an zaman eczacılar (ispençiyarim) da aranacak RS/ r a yer'almıştır. Bunun oldukça eski ıbir tarifini gayetül beyan sahibi nrİm 1 ,‘letlmba§İ S.,akİh b” Nasrullah’ln Akrabadininde buluyoruz. 1080 (1669) da Yenışehirde ölen Salih efendi Akrabadinin basında hekimlerinin kormullermı tertip ile onların kontrolü altında çalışan aşşap ve eczacılara 77 7 ^pençiyar tabirini kullanıyor, ve diyor ki (Otlar ve eczalar dük- anında olup tabibin ısmarladığı üzere şerbetler, macunlar ve haplar va- pan kimseye derler. *

İspençiyarin dükkânı tabibin menziline karib ola. Zira ispençiyar tab'bin tutar elidir.

İspençıy,arsız marzaya gereken ilâç mümkün değildir. Vâciptir ki ispen-

° i” klmSe dahl sadlk’ afif ve Sani olup fıkaraya şefkatli ve kanaat saubı ola. ilmi sarf ve nahiv biliib müfredata âlim ve suret ve şekillerini ve muhtar olunanı bile ve vezinleri ve devaların militan şerbetlerini ve nis- e. erim ilmek için hesaba dahi âlim ve sınaatı terkibiyyeye ve mürekke- bat.m hıfzına âlim ola.

Ve dükkanı vasi ve mutedil yerde ola ki üzerine daima güneş ve lodos dokunmaya eğer mümkün ise dükkânı karibi bestan edine ki lâzım olan ot¬

lar ve baklaları bostana ekip terkip iktiza ettikte taze lâtif otlarla yapıla.

Hususî bazı matbuhlar ve münzaç devâlar, ihtikanlar terkip oluna. Ve ıspençıyara vacibedir ki tiryak ve mejditos gibi eczası çok düzenleri ve ta¬

biatları muhtelif terkip yapmak murad ettikte tabiiyâta âlim olan tabibin huzurunda ve anın müşahedesiyle yapa. Ve macunlar ve gayri devâlar ko- ugu zarfm üzerine yaptığı terkibin ismini ve hangi ayda ve hangi senede yap ıgını işaret ve tahrir eyliye ki terkibin amelinin zamanı malûm ola ve fesadı seri olan devâdan iktizasına göre az yapıla ki eğer iktiza eylemezse tasıd olup zayi olmıya. Müshil ve uyutucu olan devalardan ve seminden halı oimıyan kavi devalardan tabibin emri olmadıkça veyahut tezkeresi var- madıkça kimseye bir nesne vermiye.

. Tecrl;besı sebkat etimyen tabiblerin kavline itimat etmeyüp belki cev- etı sınaat ve hüsnü mualecat ile meşhur ve mücerrep olan tabibe itimat eylıyeler. Vacıb olan budur ki haplara ve macunlara ve bunların gayriye mutad olan miktardan ziyade müshil koyup halk filân ispençiyarin hapları ve macunlan iyidir ve ameli kavidir desünler, diye kanun ve kaideden hariç nesne eylemıyeler. Ve tabibin yazup tayin ettiği miktara muhalif eylemiye- ier ki ,bu devâlar azdır, tesir eylemez, çok verelim ve yahut bu deva kavi-

ır, az vermek lâzımdır, diye bu misillû muhalefet eylemiyeler.

Ispençıyar olanlar şurutu mezkûrenin birine müraat etmiyecek olursa âkım onlara lazımdır ki anlara zecrü itâb eyliye, eğer müteeddeb olmaz¬

larsa hakim üzerine anları menetmek lâzımdır, ve eğer anların bu ahvalini imse bilmez ise yani kimseye bildirmezler ise dünya ve ahirette cezaları¬

nı görürler.

Dünya cezaları fakr ve kılleti nesil ve ademi kabuldür. Ahire t cezaları ise az âbı mehhindir. Zira şurutu mezkûreden birini terk etmede. Hak Süb- hanehu ve Taalanin kat inde mahlukun eşrefi ve efdali olan nevh isane iha¬

net vardır...)

(18)

16

Aynen buraya alman bahis eskiden eczacılık ahlâkına ne kadar önem

■verildiğini göstermektedir. Onların faziletli ve bilgili olmalarına tarihimi¬

zin her asrında ehemmiyet verilmiştir. Bu yolda yürüyen eczacılar mes ud olarak yaşamışlar, vatanlarına, ailelerine ve mesleklerine daima hayırlı o - muşlardır.

Muhtelif tarihlerde

yazılan Alirabadinlere gelince:

Eski Yunanca bir kelime olan (Kırabadin) akrabadinler müıek ep ı aç ların hazırlanmasına dair en önemli bir başvurma kitabıdır. Bunlar bugü¬

nün Kodekslerine mevkilerini bırakmıştır, Şarkta bunun en o gununu u barak İbni Sina yazmıştır. Kanunun beşinci cildini teşkil eder. Ebu İbra¬

him Cürcâni’nin Zahirei Hârzemşâhiye’nin son faslı da Akrabadmdır. Bu kısım AmasyalI hekim Şerefeddin Sabuncuoğlu tarafından Tur çeye çev

rilmiştir. Hekimbaşı Nuh, Salih bin Nasrullah, Hayatizade damadı Süley¬

man, Abbas Vesîm efendiler de birer akrabadin sahibidirler. Bu sonuncu- ların bir kısmı tecrübe, bir kısmı da toplamadır.

Daha önceki akrabadinler esas tutulmuştur. Bunların hepsinden İstan¬

bul kütüphanelerinde örnekler ve hattâ müteaddit yazma nüshalar varda.

Ömer Sifâî ve Bursalı hekim Ali Münşi efendi de akrabadin yazmışlardır.

Bütün eski ve yeni akrabadinlerde önce maruf olan terkiplerin ısım eri, bunların hangi hastalıklarda müessir olduğu, hazırlanmaları tarzı ve muh¬

telif devaların terkibi sureti ve bunun hekimler tarafından vucude g«

mis şekilleri, muhafaza yollan ve bu ilâçların ne kadar zaman durduktan sonra kullanılabilecekleri yazılıdır. En sonra tıbbî vezinler anlatılır.

İbni Sina akrabadinini eski akrabadinler ve meşhur hekimlerin terkip¬

lerinden hazırlamıştır. Nitekim bu vesile ile Hipokrat Calm“’ ^m

yoma, Rofüs, Folüs, Andromaks, Aristatalıs, Askıhpyazıs, Kendi Bermekı İbni Haris,İbni Cebire ve Hürmüş... isimlerini sayar. Ibns Sına bu rneşhu eserini bir makale ve iki cümlede yazmıştır. Başta ilmi terkibin usulun e akrabadin! terkip eden mürekkep devâlardan, ve hastalıkta mucerreb olan devalardan bahseder.

Birinci cümle 12 makaledir. Tiryaklar, kibar macunlan, ayariçler (müs¬

hiller), müshil ve gayri müshil (cevarişin) 1er, tozlar, louklar, şerbetleı, mu rebbiyat, sulak ve haplar, dihenler, merhemler, zunatlar ve her uzvun susî hastalığına faydalı mürekkep devalar ve ilaçlardan 'bahseder. Ikmc cümle hastalıkta faydası tecrübe edilmiş devâlardan 10 makale halinde ba

SedllBizde ilk kodeks Tıbbiye mektebinin düzenlenmesi için 1354 (1839) ta¬

rihinde, Viyanadan çağırılan muallimi evvel Dr. Bernard tarafm an

«Pharmacopee militaire Ottomanee» adı altoda 161 sahıfe ve Fransızca o - rak yayınlanmıştır. Bunda ilâç isimleri Türkçe, Fransızca ve Latmcedır. T b- biyede reçetelerin bu tarihlerde Lâtince gösterildiğim, bilahare mektebi ı biye nazın olan tabib ve müverrih Hayrullah efendinin Bernard dan ders okuduğu zaman tuttuğu not defterlerinden öğreniyoruz. Maamafıh talebe- lere bu seneler zarfında türkçe formüller de öğretilmiştir. _

Dr. Bernard farmakopesinin İtalyanca kaleme alınmış layihasında alay ve tabur hekimlerine ve hastahane memurlarına kısaca bitap o una ra aı-

(19)

17

makope içinde zikredilen ve ne surette ve şekilde hazırlanarak kullanılaca¬

ğı 'bildirilen ve riayet olunması lâzım gelen kaideler sıralanmış, bu formül¬

lerden harice çıkılamayarak bu usulün takip olunması tenbih olunmuştur.

Tıbbiye hocaları da bu talimatı imzalamışlardır.

Asker hastahanelerinin çoğalmasiyle 1251 (1835) de bir de askerî ecza- hane anbarı kuruluyor. 1283 (1866) da Askerî eczahanei âmire Müdürlüğün¬

den askeı hastahanelerine ve revirlerine gönderilen ihtiyaç listeleri veçhile bu müesseseler ilâçlarını temin ediyorlar. Maamafih askerî hastahane ecza- hanelerinin daha önceki mevcutları da bugün bizlerce malûmdur. Buna bir örnek olmak üzere Maltepe Asker Hastahanesinin 1251 (1835) senesine ait ilâç defterinin bir suretini veriyoruz:

Zaç yağı, Tuz ruhu, Kezzap suyu, Şap, Çiçek suyu, Taflan suyu, Ağaç kavunu suyu, Gül suyu, Nane suyu, Şarap suyu, Tuande ruhu, Açito tar- tariko, Pelesenk yağı, Tolu pelesenki, Mekke pelesenki, Mürver tohumu, Tef- ne tohumu, Tarçın, Kâfur, Kırmız madeni, Hıyarşenbe, Kırım tartar, Beyaz balmumu, Kaskarin, Luka zamkı, Mürdesenk, Kara su (Hınzır yağıdır), Ta- karnaka zamkı, Sandraka, Cehennem taşı, Tatlı sülmen, Mağnesia, Güherçile, Nıtro, Afyon, Nane yağı, Biberiye yağı, Adaçayı yağı, Melisa yağı, Anason yağı, Kehirbar yağı, Bezir yağı, Kavak yaprağı, Potase (Pelin tuzudur), Be¬

yaz sürür, Hatmi kökü, Ayrık kökü, Çalapala kökü, Kantoron çiçeği, Yan¬

mış geyik boynuzu, Kireç kaymağı, Kına kına, Kırmız, Haşhaş kabuğu, Zen- cefre, Mezreu kabuğu, Peygamber ağacı rendesi, Simaruba, Mürver, Sülü¬

ğen, Sülümen, Kaşık otu, Pelin otu, Yüzük otu, Ciğer otu, Şahtere hülâsası, Keten tohumu, Hatmi çiçeği, Ebegümeci çiçeği, Mürver çiçeği, Gelincik çi- çeği, Kükürt çiçeği, Gül yaprağı, Nisadır çiçeği, Papatya, Ihlamur çiçeği, Baleum, Şahtere, Sinameki, Farfara, Çay, Adaçayı, Kurşun tozu, Temirhindi, Karanfil, Zamk, Kâdı hindi, Kuvayıs ağacı, Jiva (civa), Asel, Nisadır, Sün¬

ger, Güvercin kökü, Kara hindiba, Safran, Kudret helvası, Mağrıp toprağı, Ravent, îpekacuvana kökü, Sürencan kökü, Ekir kökü, Çöpü* çini, Lepete, Ravendi tavil, Bespayiç, Karasiyole kökü, Centiyana kökü, Havacıva kökü, Poligala kökü, Ancelıka kökü, Kanı kırale, Zencefil, Sulfato, İngiliz tuzu, Ada soğanı, Kardeş kanı, Balık nefesi, Anason, Hardal, Kavun çekirdeği, Ke¬

nevir, Döğülmüş arpa, Ratanya kökü, Kırmızı sandal, Sarı sandal, Tartri mu- hayyi, Mirri safi, Tiryak, Şeker, Terementi, Venedik sabunu, Jeniko, Sırrı muzaaf, Lisanı sevr çiçeği, Manganesia, Kutu, Fincan, Bıçak, Sandık, Ka¬

lın şişe (173 adet), Panbuk, Üç kıyyelik şişe. Kutu kebir ve sağir, Bükme, Ustra, Toprak kavanoz, Sülük, Göztaşı, Cengar, Ruganı zeyt, Hint yağı, Tar¬

çın yağı, Mahmudiye, Çalapala zamkı, Sulfodurato, Sahlep, Tenkar, Zift, Milk balı, Ayva çekirdeği, Demir bozan, Çam sakızı, Zaçı Kıbrıs, Karagün- lük yağı, Badem yağı, Sirke ruhu, İstifaç (isfidaç), Kunduz böceği, Karbo¬

nat amonyak, Kunduz hayası, Turunç kabuğu, Ebucehil karpuzu, Kakule, Akonito hülasası, Ban hülâsası, Belladon hülâsası, Ratanya hülâsası, Ka- landula çiçeği, Fosfora, Katakamba, Taorye ağacı, Terementi yağı, Hindiba kökü, Kara hindiba, Geyik boynuzu ruhu. Dut şarabı, Kedi otu, Eleki zam¬

kı, Pirinç avan, Yara şırıngası (13 adet), Tenkiye şırıngası, Kan şişesi (5 adet), Kâğıdı ebyaz, Kaba kâğıt, Astar, Billûr şişe, Mühür mumu, Makas, Kurşun kalem, Toprak güveç, Neşter (37 adet). Tiftik, Üstübeç, Boynuz (15 adet), Manlar, Meşin, Terazi, Kalın bir buçuk şişelik şişe, Kalın torna-

(20)

18

lık ince elli direndik, Ayrık kökü, Çinoglmoza kökü, Miyan kökü, Çalapala kökü, Ravent kökü, Kükürt kökü, Raziyane tohumu, Meshuk arpa, Banotu tohumu, Kebabiye, Tütün zamkı, Çadıruşağı, Maştaki, Günlük, Potalamba, Kehriba tozu, Merkep bahğı kökü, Yenidünya pelseneği, Taflan suyu, Ka- radut şurubu, Beyaz şeker, Sinameki, Kırım tartar, Sarı balmumu, Beyaz balmumu, Kâfuru, Safran, Çam sakızı, Terementi, Mürdesenk, Zift Zeybek, Kunduz böceği, Havacıva, Zerdeçav, Amerikan, Hokka, Sülüğen, Afyon, Ni¬

sadır, Asel, İsfidaç, Zaçyağı, Lokman ruhu, Bâzuratı erbaai mübride, Kara çöpleme kökü, Nişadır ruhu, Nane yağı, Biberiye yağı, Baha nefesi, Mah¬

mude, Zeyt yağı, Mükerrer şarap ruhu, Cehennem taşı, Sirke, Sade yağ, Hmzıriye yağı, Meshuk ketentohumu, Hıyarşenbe, İngiliz tuzu, Ustunç, Tif¬

tik, Astar. f

(21)

HngSfi

-XaM-.vv

İ| "*! \'< M

ÜC

mm

İH , ! * || | | İl f ff ■ ; JgŞftflf:§»<«■■

M ffipi İÜ VİJ İP ‘ « ■ •«

At meydanı sarayı önünde yapılan esnaf resmi geçidinde

Aktarlar geçiş halinde

(22)

Topkapı sarayı eski eczanesinden bir köşe

(23)

Hekimbaşı 16 mcı asırda maiyetindeki hekimlerle Süleymaniye Darüşşifasına giderken, Önde görülen bina Tıp medresesidir.

Yandaki kısım Darülakakirdir.

Bu döı t parçadan ibaret mukir: dört kişinin huzuriyle binleştirilerek tek mühür halinde Atlarların mü im evrakına basılırdı.

(24)

Mi

İÜ

'şş/yy.

mmmm w§mmm

', \ 0*'s '

^%ır»rtv»v)r »>iff irı^<MA<i^jWiSi»W

Topkapı müzesinde Hekimbaşı odasında mahfuz tensuh (kurs) kalıplan

(25)

Topkapı sarayı müzesinde Hekimbaşı odasının haricen görünüşü

(26)

Dr. İbrahim Eteni Ulagay

KİMYA EVİ T. A. O.

Sayın Prof. Dr. Süheyl Ünver’in bu kıymetli eserlerinden faydala¬

narak, son çeyrek yüzyıl içinde 'büyük hamleler yapan bir kaç laboratua¬

rımız hakkında kısa bilgi sunmayı faydalı bulduk.

En az, yarım asırlık bir maziye sahip olan Türk müstahzarat lâbora- tuarcıhğı son çeyrek yüzyıllık zaman içinde büyük mesafeler katetmiş ve kısa zamanda, memleket ilâç •ihtiyacının yüzde ellisini karşılayan bir seviyeye yükselmiştir.

Hiç şüphe yok ki. Dr. kimyager İbrahim Etem Kimyaevi, ilâç fab¬

rikasyonumuzun hemen en önde gelen bir terakki ve güven sembolüdür.

Merhum Ulagay’ın henüz büyük hoca Akil Muhtar m doçenti olduğu sıralarda (1909) basit bir hayatî kimya lâboratuarı olarak tesis ettiği mü¬

essese, kısa bir zaman sonra, kodekse uygun preparatiar ve bu arada am¬

pul imalâtına başlamış, ilk karaciğer müstahzarını imal eylemiştir. 1927 de, Şark mahfelinden Peykhanedeki yerine nakletmesiyle beraber büyük ilerleme hamleleri atmağa başlayan kimyaevi, 1943 de sayın doktorun ölü- miyle faaliyetini aksatmamış ve çok iyi yetişmiş bulunan dört halefinin hummalı çalışmalariyle beş on senede, Yakın Şarkın en mütekâmil bir lâboratuarı haline gelmiştir. Lâboratuar hemen her sene tıp dünyamıza müteaddit yeni preparat ve müstahzarlar sunmakta ve bugün tamamen modern, yepyeni cihaz ve tesislerle randımanını eskisinin beş on misline çıkarmış bulunmaktadır. İbrahim Etem Kimyaevi, Türkiyenin en geniş çapta iş yapan bir laboratuarıdır. Yalnız Türkiyede değil, yabancı mem leketlerde de satış yapmakta ve üç yüze yakın personel çalıştırmaktadır.

Antibiotikler hariç, her çeşit tedavi sahasına ilâç hazırlayan ve müstah¬

zarlarının sayısı yüzü aşan lâboratuar, pek yakında en ileri teknik ve en taze hamlelerle Amerikan Farmasi Endüstrisi seviyesine yükselecek ve yeniden inşa edilecek olan muazzam fabrikasında yapacağı imalatla beraber milyonlar tutan yabancı müstahzardan bizi bihakkın müstağni kıla¬

caktır.

İbrahim Etem Kimyaevi hâlen bir kaç milyonluk bir şirket halin¬

de, Peykhanedeki yedi, sekiz binadan ibaret blokajda faaliyetine devam etmekte ve burada pek yakında inşasına başlanacak olan fabrikasının son hazırlıklariyle meşgul olmaktadır. I. T.

(27)

KİMYAGER

Jyı. Jb\ahim S tem tJtinvııa &vi

İSTANBUL ^

İlâç Sanayiimizin

Güven Sembolü

VİTAMİNLER

VİTABİOL A (Damla) . VÎTABİOL Bı (Ampul 25 mgr.) VİTABİOL Bı (Ampul 50 mgr.) VÎTABİOL Bı (Ampul 100 » ) VİTABİOL Bı (Tablet) . VİTAFLAVİN (Tablet) . VİTABİOL N (Ampul) . VİPANTEN (Ampul) . VİPANTEN (Tablet) ...

VİPANTEN (Mahlûl) ..

VİTABİOL C (Ampul 100 mgr.) VİTABİOL C (Ampul 500 mgr.) VİTABİOL C (Tablet) ..

VİTABİOL D (Damla) . VİTABİOL D2 (Ampul Forte)...

VİTABİOL D2 (Alkolik mahl.), VİTABİOL E (Ampul) ..

VİTABİOL (E (Tablet) . VİTABİOL K (Ampul) ..

VİTABİOL K (Tablet) . ADEBİOL (Damla) . ADEBİOL (Kapsül) .v..

BEPLEKS (Draje) ..

A+D CALCİUM (Tablet) Vi-D-CALCİUM (Tablet)

KAN YAPICILAR EKSTREPAT (Ampul 2cc) . EKSTREPAT (Ampul 5cc) . EKSTREPAT (Şurup) ..

CALCEFEDAL (Tablet) . FERRO C (Draje) ..

KALSİYUM PREPARATLARI CALCİUM İ. E. (Ampul 5cc) ...

CALCİUM İ. E. (Ampul lOcc)..

CALCİUM İ. E. (Şurup) . TİOKAL (Ampul) .

HORMONLAR ÖSTROGENİN (Ampul 1 mgr.) ÖSTROGENİN (Amp. 2.5 mgr.) ÖSTROGENİN (Ampul 5 mgr.) ÖSTROGENİN (Tablet) . CORLUTON (Ampul 5 mgr.)...

CORLUTON (Ampul 10 mgr.).

POSTUİTRİNE (Ampul Faible) POSTUİTRİNE (Ampul Faible) TESTİSAN (Ampul 5 mgr.) ...

TESTİSAN (Ampul 10 mgr.)...

TESTİSAN (Ampul 25 mgr.)...

ŞİMİOTERAPÖTİKLER İEZOL (Tablet) . ÎEZOL (Ampul) . SULFAGUANİDİN İ. E.

T ON İ K L E R TONOFERRİN (Şurup) . FİTOFOR (Tablet) . B-TONA (Draje) . Analeptik ve Kardiotonikler PENTAZOL (Ampul) ..

PENTAZOL (Damla) . PENTAZOL EPHEDRİNE Amp.

PENTAZOL EPHEDRİNE Dam.

DİGİLANAT (Ampul) . DİGİLANAT (Damla) . KALBOFİLİN (Tablet) .

MUHTELİF PREPARATLAR BELLAGİNAL (Draje) . KİNA-C (Draje) ..

HİSTİDİN İ. E. (Ampul) ..

PAPATROPİN (Tablet) ..

PAPATROPİN (Amp.) . OTALON (Damla) . ANKİLOSTİN (Kapsül) ..

Çocuklar için ..

Büyükler için .

(28)

ABDİ İBRAHİM

Tıbbî Ecza Laboratuarı

Abdi İbrahim Laboratuarı, müstaLzarcılık tarihimizde mühim ve şe refli mevkii olan büyük laboratuarlarımızdan biıidiı. Günün bilinde, Türk yerli ilâçcılığmın hizmet tarihini yazacak olanlar, hiç şüphe yok ki, bu lâboratuarımızdan ehemmiyetle bahsedeceklerdir.

Abdi İbrahim Laboratuarı, 1916 da Küçük Mustapaşada Türkiyede ilk laboratuar olarak kurulmuş, zaman zaman muhtelif safhalar geçir¬

miştir. Bir aralık, 926 da ilk kurucusu olan Abdi İbrahim Beyin vakitsiz ölümiyle büyükçe bir sarsıntıya uğramış, fakat, genç halefi İbrahim Ab dinin büyük kabiliyet bilgi ve enerjisiyle bu sarsıntıyı çabuk atlatmış-

tlr*

Bu kıymetli müessese, son sistem tesis ve cihazlariyle memleket ilaç ihtiyacını geniş çapta karşılamaktadır.

Müstahzarlarının başhcaları şunlardır-

Antimaren Asepran Becodine Eforsin

Etectro carbone Fenominal

Forto cardine

Forto cardine epbedrine Gastromine

Uy permine

Hemoglobine sirop Pourparyl

Polivit

Badio Contraste Scabin

Sedaljin Sülfomant

Sülfomandalat

Siilfalomin Thiazin

Terpoguanidine Thiocilline

Tonodex sirop Vitalon Bı Komp Vitaderm

Vitalon D

Vitalon K

Vitalon Quinine draje

Vitostil Pentavit Hepasol

Glycotropine Parasil

Betalon

Ve her çeşit ampuller.

(29)

I

YENİ LABORATUAR

! Yeni tesisatı ve müstahzarlarını ihzardaki İlmî dikkat ve itina ile Tüık tababet dünyamızca çok haklı bir itimada mazhar olan YENİ LA- ı BORATUAR 1927 de Dr. Mehmet Kâmil Berkle Eczacı-kimyager Hulki Göknar tarafından, Taşçılarda kuruldu. Küçük bir odadan ibaretken 25 senede uç katlı modern bir müessese haline gelen laboratuarın karakte¬

ristiği, ilâç ihzarında en yeni İlmî metodları ön plânda tutması ve tama¬

men teknik çalışmasıdır.

Yeni. Lâboratuar, tekâmülüne daima ölçülü, emin adımlarla devam emiştir, ikinci Dünya harbinde, ilk olarak, katküt imal etti.

Tababet âlemimize daima kıymetli ilâçlar sunmuş, her bakımdan oriji¬

nal olabilmiş ve ilâçlarının yabancı muadilleriyle bihakkın boy ölçüşe- bilmiştir.

Belli başh müstahzarları şunlardır-

Aljil

Bismomagnesie Bismokaolin

Betan (Draje)

CMoropepsine

i \ ^ ' ’’

EIixire Göksaıı

Hepasplen (Şurup)

Hependocrine 14 c.c. şişelerde zerke mahsus

Hexalithine İode Hamdi Kola Hulki

karaciğer hülâsası.

(Granüle)

Purinol

Katli o bari tlı (150. Gramlık)

Sirop Calcium Göksan Soudol

Sulffo soudol Tribrom

Quina Cedon

; i ■, ı j

(Draje)

•I

(30)

Münir Şahin Laboratuarı

Münir Şahin Tıbbî Müstahzarlar Laboratuarı Cumhuriyet devri la¬

boratuarlarımızın en eskilerindendir. 23 yıllık bir mazisi olan laboratuar 1929 da Karaköyde Zulfarus sokağında Eczacı Münir Şahin tarafından kurulmuş ve memlekete otuz kadar yerli tıbbî müstahzar kazandırmıştır.

Laboratuarın hususiyetlerinden biri bugün bir çok müessese tarafın¬

dan imal edilen Aux Oxygenee’yi Türkiyede ilk yapan laboratuar olma¬

sıdır. Piramidon komprimesi de memleketimizde ilk olarak bu müessese tarafından imal edilmiştir.

Bugün üç katlı müstakil bir binada dört servis halinde faaliyette bu¬

lunan laboratuarda tüp ve ampul servisleri tamamen otomatikleşmiş bu¬

lunuyor. Ampuller son sistem otomatik makinelerde yıkanmakta, kuru¬

tulmakta, doldurulup kapatılmaktadır. Son halife, müessese, bilhassa am¬

pule ülük sahasında büyük bir ilerleme kaydetmiş bulunmaktadır.

Başlıca müstahzarları şunlardır'

Kinamalt

EIixir Pepsiacide

Salinatrol Effervescent Fosfokalsium Graniiîe Hormobin tablet

Yohimbin » Kinarsine » Oxydrol » Sakarin »

Spasmokardin tablet

Ergoleksir Emostatik Ekşir

Mimli Tüp Bölmin » Btzmofenin » İodoformin » Atropamin » Salizerin » Tntikanol » Aspinal Tablet Dover

» Komprime tüp Pirazolon 0,10 _ 0,3b O. oksijene

Ve bilcümle tıbbî ampuller.

t

(31)

MERKEZ Lâboratuarı

İlk müstahzarının çeyrek yüzyıllık bir mazisi olan Merkez Laboratua¬

rı, hemen bir çok modern laboratuarlarımız gibi bir eczanenin çatısı al¬

tında doğmuş ve zamanla büyük bir inkişafa mazhar olarak 130 galenik ee kııka yakın müstahzariyle bugünkü mütekâmil müessese haline gel¬

miştir.

Yeniden inşa edilmiş ve en son cihaz ve tesislerle zenginleştirilmiş bulunan Merkez Laboratuarında gerek sahibi Emin Eman’ın, gerekse müteaddit meslekdaşlarınm sahip olduğu ilaçlar imal edilmekte ve bütün bu ilâçlar gerek devaî kıymetleri, gerekse tam bir zevk ve sanat eseri olan ambalâjlariyle haklı bir şöhret kazanmış bulunmaktadır. Laboratua¬

rın bazı müstahzarları, zaman zaman, belli bir tıbbî ihtiyaca tek basma cevap vermiş olan ilâçlardır.

Lâboratuarda imal edilen müstahzarların başlıcaları şunlardır!

T.B. CYL TEBESÎL SİKOP PEKTORAL HOŞ TON OFORTİN

DANTİLİN

ÜLTRADlAZİN ÜLTRAGUANİDtN SULFATRİAZİN

MİTOL KOLtRAL ARGYROLİN

ANTEROS TONİK HOŞ

İVOLAKTtL PALABIYIK

DERMO V AKSEN VAGlNOSEPTlN SlROP EFETAL TONODlN

ROMATlZÎN

SlROP CALCIUM HOŞ NERVAL

Vc Bilumum Galenik Preparasyon.

(32)

TEGE Laboratuarı

Tege Laboratuarı, elliyi asan müstahzarı ve yüzün fevkindeki per- i sonel sayısiyle büyük hacimde iş yapan belli başlı biı kaç rnillî ilâç mü

| essesemizden biridir. 1935 de Eczacı Kimyager Cemil Tuna ile Eczacı Hık- I met Güney tarafından Küçükpazardaki eczanelerinin üst kısmında, Sırop

| Biotonin Tege ile faaliyetine başlayan laboratuar, 15 yıl içinde büyük bıı inkişafa mazhar olmuş ve bugün iki ayrı binada, memleket ilâç ihtiyacını

geniş çapta karşılayan büyük laboratuarlarımızdan biri haline gelmiştir.

Son zamanlarda hazırlamağa başladığı müstahzarlar, daha çok modern tedavinin esasını teşkil eden Vitaminotlıerapie ve Hormonotherapıe ile ilgili ilâçlardır.

Tege laboratuarı, ampulcülük sahasında da büyük iş yapan ve heı çeşit ampul imal eden bir müessesedir. Başlıca müstahzaılaıı şunlardır*

BÎOTONÎNE Sirop, TEGE CALCİUM Ampoules TEGE CALCİUM Granule TEGE CALCİUM Sirop TEGE

DERMOGAL Emulsion TEGE BORAZOM Tablettes TEGE DERİVERİN TEGE

GUANİDİL Tablettes

HİSTİBİNE Ampoules TEGE KİNOVİNOL (Vin) TEGE

OFTALMİD TEGE

PARAPULMİNE TEGE

Pepto-iodotansil liquide TEGE POMADE Jaune TEGE % 1-2

Septoguaııidiıı Tablettes TETRAZOL

Vitege A Goııttes Vitsge A+D »

Vitege B. Ampul ^v * Vitege B, Comprime

Vitege C Ampul Vitege C Tablet Vitege D Ampul Vitege D2 Gouttes Vitege E Ampoules Progesteron Tege

Heparat Ampoules Tege

Heparat Sirop Tege

Referanslar

Benzer Belgeler

Başo’nun resimlerine yalnızca galerilerde değil, kimi zaman Taksim'de Ağa Camisi nin pencerelerinde, kimi za­ man Galatasaray Lisesi'nin önünde, Galata

Öğretmen görüşlerinin cinsiyete göre değişip değişmediğini test etmek amacıyla yapılan “t-testi” (p&lt; .05)’ten büyük olduğu için sonuç anlamlı

Rich Communi- cation Services (Zengin İletişim Hizmetleri) ifadesinin kı- saltması olan RCS, yüksek çözünürlüklü fotoğraf ve videola- rı desteklemenin yanında yazıyor,

Birçok defa da, Ziya Kalkavan ya da Kakavanlardan biri, ka-i çakçılıkla suçlanmış, haklarında davalar açılmış, hatta tutuklan­ mışlardı. Ziya Kalkavan,

ii'îİGyen sesin i

Bir sanatçı kendi kendine var değildir, bir kültür toplulu ğunun içinde sürekli bir varlık kazanabilir, kendisi öldükten sonra gelecek kuşaklar onur: sesine

Cevad paşaya gelinceye k a d ar A bdülham id devrinde m ütercim Riiştü, M ithat, Ethem, Ham di, Vefik, Sadık, Saffet, Tunuslu H ayreddin, A rifi, Küçük Said,

1913 yılında İstanbul’da doğan, 1950-1971 yıllan arasında Devlet Resim ve Heykel sergilerine katılan, çoğu yurt dışında 6 kişisel sergi açan, Viyana’da