Rus işgalinde ailesini apar topar takaya bindiren Mehmet Kaptan yıllar önce İstanbul’a demir atmış. Kaptanoğuîlannm İstanbul’u mesken edişleri, köylerinin Rus çi2meleriyle çiğnenmesi ile başlamış. Arkasından yetişen oğullan Kazım, Hacı, İsmail, Mehmet, Haşan Maksut (fotoğrafta yok) ömürleri yet tiğince denizde çalışmışlar. Şimdi üçüncü kuşak armatörlüğü yürütüyor. (Üstte) Ziya Kalkavan genç lik yıllannda. (Yanda)
•m
Bugün sekizinci kı
Başta rafı I. sayfada
ze satın) diye teklifte bulunmuş lar. On paraya dava satın almış lar, kavgaya devam etmişler. (Da vayı satın aldım) sözü de bu olay dan gelir. Aile, çok çocukluymuş. Çocuklardan torunlara geçmiş. Sürekli gelişmiş, kollanmış.
1 Dünya Savaşı'nın arkasın da, yelkenlilerle çalışılırdı. 20 ton luk gemilerdi bunlar Cephane ta şıyan gemiler ise 3 tonluktu. Ta kaydı yani. Ancak bunlarla düş manı denize dökebilirdik. Biz de o sıralarda, Kırım isimli ilk gemi mizi almıştık. Ayrıca Sadıkogulla- rı’nın da gemisi vardı. Bir gün amcamın oğlu İbrahim Ağa, ya zıhanesinde otururken, 3 adam gelmiş. (Bu gemiyi tutmak istiyo ruz) demişler. (Atatürk Sakarya Harbi için hazırlık yapıyor Aske ri nakledecek gemimiz yok. Milli Savunma adına gemiyi istiyoruz) diye devam etmişler. Bunun üze rine İbrahim Ağa da, kaptanlığı bizzat kendisi yapmış ve askeri, Ereğli civarından çekmişler.
O günlerde Averof cirit atıyor, Ya vuz torpiUenmiş, Karadeniz’e çıkamıyor. Her yer yakılıp yıkılı yor. Düşman, bir süre sonra Kı rım’ı yakalayıp, askerleri Pire’ye sürgün ediyor. Gemideki altınla rı, her şeyi alıp gidiyorlar. İbrahim Ağa ile birçok kişi sürgünde kalı yor. O sıralarda, Yorgi isimli Fransız gemisi, Fransa, İtalya, Yunanistan, Türkiye seferleri ya pıyor. Kaptanı da, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, Kıvırcık Mehmet Ali Paşa. Mehmet Ali Ül ger. Fırsat kollayıp, Mehmet Ali Paşa, amcasının oğlu Rahmi kaptanı, İbrahim A ğ a ’yı ve 8 ki şiyi Yunanistan gemisiyle kurta rıyor.”
Arkasından Lozan Antlaşma sı imzalanıyor ve Kalkavanlar so luğu Ankara’da alıyorlar. Zama nın Milli Savunma Bakanı Recep Peker’e gidiyorlar. “ Gemimiz yok oldu, altınımız, her şeyimiz alın dı, bize tazminat vermeyecek mi siniz?” diye soruyorlar. Türkiye' nin hali perişan. Ne parası var, ne de bütçesi.’ Peker, “ Gidin dola şın, Ankara’da beğendiğiniz bir yer varsa söyleyin, verelim” di yor. Bu teklifi kabul etmeyen İb rahim Ağa, yeniden köyüne, de nizine dönüyor.
Ziya Kalkavan, çok gerilerde kalmış öyküleri Karadeniz şive siyle hatırlamaya çalışırken, “ iş te ' diyor, “ Bizim b küçük gemi mizle taşınan asker Sakarya Har- bi’ni kazanmıştır ve böylece bü yük taarruz doğmuştur.”
Kalkavanlarâ, Meclis kararıy la 1939 yılında bir vapur alınma sı da istenmiş ancak aile bunu da kabul etmemiş. Ziya Kalkavan böyle anlatıyor vatan, millet için yaptıkları özverileri.
Karadeniz’de
mısır ticareti
Yakın zamana dek kara yoıu bile olmayan bu yöre halkının tek geçim kaynağı ve ulaşımı deniz di şüphesiz. Hırçın denizden ka rınlarını doyururlar, onunla gülor, onunla ağlarlardı. Yaşamlarına- sevinç ve acıyı hep Karadeniz vermişti... Karşımızdaki Ziya Kal kavan da onlardan biriydi işte...
Çok küçük yaşlarda denizle kucaklaşmıştı. O zamanlar Kara denizli için İstanbul diye bir diyar bilinmediğinden, tek uzak yol Rusya'ydı. Batum’a, Sivasto- pol’a, Yaltay’a gider çalışırlardı. Kış gelince yine köylerine döner lerdi. Yaşlı Kalkavan, gençliğini anlatırken, uzaklara dalarak şöy le sürdürüyordu sözlerini:
“ -İstanbul'dan bir kişi geldi mi, bayram yapılırdı, fenerler yakılır, alaylar düzenlenirdi. Hacılar çok tu bölgede ama, onlar Antalya hacısıydı. Antalya'ya ulaşan, sı cağı yaşayan, Karadeniz'e dö ner. hacı oldum derdi. Ben kü çük yaşlarda balıkçılık da yaptım. Babam Sefer Ağa ile balığa çıkar dım. Küçük yaşlarda zoru tattım, hep çalıştım. Hiç avantür yaşa madım. Bir ara tüm Karadeniz sahilinin mısır ticaretini biz yapar dık. 1 0 - 1 5 tane gemi çalıştırır,
I
ismet İnönü’nün dünürü Ali Sohtorik, babadan Kalma denizcilik şir ketini, çocuklarına bıraktı ve bu dünyadan aniden göçüp gitti. Ba banın üç çocuğu ise, ayrı şirketler kurarak, bugün denizcilik piya sasında başlarda güreşmeye başladılar. Semih Sohtorik’in, Selim Sohtorik ile Sevinç İnönü’nün dışında, ailenin diğer kızı Sevil de. Uğur Mengenecioğlu ile evlenip, armatör karısı oldu. Türk Deniz Ticaret Filosu’nun önemli tonajına Sohtorikler sahip...
mısır ihtiyacını karşılardık. Hep si yelkenli gemiydi bunların. Son ra işe Ziraat Bankası talip olun ca bıraktık. İlk kez 1928 yılında İs tanbul’a geldim. Cum huriyetin 10. yılında İstanbul’daydım. T ö renlere katılmış, gemilerimi ışıl ışıl yapmıştım. O dönemde yaşayan armatörlerin hiçbiri bugün yok. Geriye bir ben kaldım.”
Ziya Kalkavan, yaşının kaç ol duğunu kesin bilmiyor, sadece 75’in üstünde olduğunu da bu arada vurguluyordu.
1Ş35 yılında 15 tane gemi ile armatörlük yaptığını, Hisarla. Kalkavan’la, N azım la, Mete ile. Üsküdar’la her çeşit yük taşıdık larını ekliyordu arkasından da... | 1940’lara gelindiğinde, bir zi
yaret için İskenderun’a gittiğini ve kenti çok sevdiği için oraya yerleştiğini, uzun yıllar işlerini İs kenderun’dan sürdürdüğünü, 1984 yılında ise tüm bürolarını, korktuğu için kapattığını söylüyor du Ziya Kalkavan.
Doyasıya
yaşamak
Denizcilik piyasasında, 7’den 70’e birçok armatörün saydığı ve “ Baba” “ R e is” dedikleri büyük Kalkavan, babasının babası, de nizci Yakup A ğ a ’nın ile babası
Sefer A ğ a ’nın kendini cok etkile diğini de vurguluyordu konuşma mız sırasında. Odasının bir köşe sinde kocaman bir Yakup ve Se fer Ağa fotoğrafları asılıydı. Bir başka köşede ise, kendi gençlik resmi vardı. O resme baktıkça, sevecen bir ifadeyle gülümsüyor du. “ Hey gidi gençlik” der gibiy di...
19601ı yıllarda bir de Manioğ- lu ailesi vardı denizde. 3 nesil ar matörlük yapan ManioğullarT- ndan Şevket, 1965 yılında İstan bul’da evinden çıktığı sırada bi linmeyen kişilerce öldürülmüştü. O zamanlar, Kalkavanların bu iş le bağlantıları olduğu‘ileri sürül müş ama olay kapanıp gitmişti iş te.
Birçok defa da, Ziya Kalkavan ya da Kakavanlardan biri, ka-i çakçılıkla suçlanmış, haklarında davalar açılmış, hatta tutuklan mışlardı. Ziya Kalkavan, birkaç kez bu acıları tatmıştı. Konuşma mız sırasında gülerek, "H e r şey dediler, birkaç defa götürdüler, bir şey çıkmadı. En son 1980’de, ihtilâlde, götürdüler. Demirel ile hazırlık içindeymişim diye suçla dılar. Sonra yine bıraktılar. O ğ lum Seferi de getirdiklerinde çok üzülmüştüm. Onu da hükümete küfür etti diye almışlardı. Yurt dı şına çıkışlarımız yasaklanmıştı. Hepsi geldi, geçti. Doyasıya ya şadım, her zevki tattım, gözüm
arkada değil artık. Baş dik. Ne yazık ki yurt dı larımız yasaklanınca g< dik, giderek filomuz Şimdi birkaç tane var e diyordu.
Birkaç tane dediği,) nız Kalkavan Denizci! ait 10 gemi vardı. Bugi ve Marmara Bölgesi C ret Odası Meclis Başk yürüten Kalkavan’a, ‘ denizi bırakacaksınız^ buğumuzda şu yanıtı
“ Bırakmaya aslindi tim yok. Allah güç veri cek. Am a bu hüküme Sorunlara çözüm bu Yeni kuşaklara nasıl ■ gerektiğini gösteriyoruı lışrhak lâzım. Denize çıkmamız, denizi sevn önem vermemiz gere! de bunları tam anlamı; cak da olacak... Bekli
Karadeniz’den kail bul’a göçmüş, Karader le bir ömür denizde sa\ ba Kalkavan’ın tek oğlı de bugün. Sefer Kalka' zenleri gibi, genç Kalk, tık uluslararası denizle larken, İngilizce öğrenı mal etmemişler. Kız ço Karadeniz'deki o kışı henüz kıramamışlar v< ana olmanın ötesine gt ler. Sefer A ğ a ’nın üç of
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi