CUMHURİYET 7 EKİM 1078
________________ _________________________________________________________________________
i r *>n
SANAT-EDEBIYAT
ÖLÜYE SAYGI
Azra ERHAT
— — — —«Tel qu'en lul-méme enfin Téter nlfé le changes demiş Stépha ne Mallarmé, Fransa'nın çağ daş şiir akımına büyük katkı da bulunan ozanlarından btrl. Şiir dizesi çevrildi mİ, öz anla mını yitirir. Ne demek istemiş Mallarmé? Ozan yaşamı süre since öz benliğini açığa vura maz tamı tamına öldükten son ra sonsuzluk, ya da tarih ona osıl değerini biçer, şair olarak öz benliğini bağışlar ölüsüne. Onun içindir ki, sanatçı ölmek ten korkmaz inanır kİ yapıtları ile ölümsüzlüğe kavuşacaktır, ortaya bir değer koyabildiyse, o değer yaşamın
6üpr0ntülerin-den arınmış olarak yaşayacak tır. Tüm çabalorı, özverileri ve de gururu ordan gelir, bu inanç ta kaynaklanır. Latin şairlerin den Horatius da:
«Exegl monumentum aere pe rennlus» diye yazmış, tunçtan daha sağlam ve sürekli bir a- mt diktim demiş şiirleri için Söz yapıtı, düşün sanatı mad deye oyulmuş yontudan daho dayanıklıdır diye inanmış. Hak lı çıkmıştır bu yazarlar, ama ne den haklı çıkmışlar inançların da, çünkü hak bilir, değer ta nır uygar bir insanlığa korusun diye bırakmışlar yapıtlarını Ne var kİ, dünyada gelmiş geçmiş
tüm sanatçıların ürünleri her çağ her donem her ülkede ko runabilmlş mİ? Nicelen yitmiş gitmiş, unutulmuştur gibime ge lir. Bir sanatçı kendi kendine var değildir, bir kültür toplulu ğunun içinde sürekli bir varlık kazanabilir, kendisi öldükten sonra gelecek kuşaklar onur: sesine kulak vermezse çok kı sa bir süre için vardır, kuşak tan kuşağa korunarak sonsuz luğa dek erıştlrilmezse, nerde kaiır anıtının sağlamlığı sürek llliğı? O zaman Horatius'un gu rurlu bildirisi boş bir böbürlen mederı öteye geçemez. Sanatc: aslında cocuk gibi duyarlı, ya
şamın cıkarcı güçleri karşısın da çoğun küçük düşen, horla nan, sürülen, hapislere atılan, kaba güçlere yenilen çilekeş bir insan, aynı zamanda insan lığın yararına inançla, dirençle çalışan bir ulu kişidir Yüzyıl laıdır süregelen, hep de yinele nen bu dramını gene de, heı zorluğa karşın yaşamayo giriş mesi yalnız ve yalnız yapıtının, anıtının kendi acılı yaşantısın, aşıp bir sonsuza erişebileceği ne güvenclndendir CaÖının ve çağdaşlarının her türlü anlayış sizliğine ancak öylece varşı ko yobilir ve öylece mutlu çalışır, mutlu yazar, mutlu yaşoı. Bu
na Inanmaso kendi toplumlun dan aldığı esin gücüyle verdi ği ürünü o toplumun ve başka toplumların ilerde gereğince de ğerlendırebilecekierıne güven mese, ne bir satır şiir yazabi lir, ne do maddenin karşısına geçip onu yontmaya, biçimlen dırmeye kalkışır.
Gelin görün kİ, sanatçı bu gün Türkiye denilen ülkemizde kuşku içinde kıvranmaktadır kanımca. Gözlerini açıp baksa, yüzyıllardan bu yana doğanın ■•ikici güçleriyle pençeleşmiş sanat anıtlarının insan eliyle kirletildiğini, param poıça e- dildiğini, çamura, toza topra ğa bulandırılıp savrulduğunu bir sürü politika oyunlarına o- raç olduklarını görür. Eh ken disi doğadan ya do insandan gelme sayrılarına auc belâ ve sırf eser veteceğim diye karşı kovabildi mİ, dirisine verilmn- diği gibi ölüsüne de rahat ve rilmez. Kendi yapıtlarının sü rekliliğini sağlamak ne yazık ki hep cıkarcı omaçlar güderi kim selerin elindedir, kitapçılar, yayınevleri, gazeteler, sözüm ona iktidarlar. En yakınları, ço cukları, dostlan, arkadaşları bile onun ününden, ürününden kendilerine bir pay biçmeye yeltenirler. Kitapları eskicilere, j kâğıt pazarlarına savrulur, ya zılarını, tamamlanmış ya do tamamlanmamış elyazmalarını koruyacak, değerlendirecek bir yetkili çıkmaz, eleştirmen geçinenler toplu yazılarını nes nel bir gözle İnceleyerek onu bileşimci anlayış içinde yerine ve cağına oturtmaya, bir ge lenek süreci içinde niteleyip betimlemeye uğraşmazlar. Bir sürü anılar yazarlar Neden? ölmüş büyük yazarın tüm özelliklerini bilmek gerekmiş.. Zavallı cocuksu sanat çımın ölümsüzlük özlemini gerçekleştirmeye ne faydası, ne /ardımı dokunacak? Ölü yü yaşatmak değil, ölüyü bir daho ve sonsuzca, süreklice öl dürmeye varır bu cabalar, çün kü Mallermee’nin dediği g'bı o- nu yaşamın kirinden pasından arındırmaz da, tersine bu kir leri pasları anısına avuç avuç çamur gibi yapıştırır. Ama ölü nün bıraktığı ürünün aydınlığı, i gür sesinin çağdan cağa yan j kılanması karşısında nedir kİ ı bunlar, geçici dedikodula* elye ; çeksiniz. Bunlar kalmaz, eser kalır. Doğrudur, oma ölü ya pıtını dedikodu kefenine sar mak mı gerekir, bu mudur var lığın geleceğe, sonsuzluğa dek aktarılmasını sağlamak İçin korumak, değerlendirmek?..
Değildir ve olamaz. Kaldı kİ, son zamanlarda gazetelerde sık sık yayınlanmakta olan a- nı türünden yazılar, diziler, söz konusu edilen ozanların, yazar ların sanatına bir yorum getire cek yerde, anısal varlıklarına gölge düşürecek niteliktedir. Bii yük bir sanatçının yaşamında bizce bilinmeyen dönemler acık lanırken, o sanatçının İnsanca dramını tüm derinliğiyle ince lemek ve cok yönlü acılardan bakarak titizce bir anlatı için de dile getirmek gerekir. Yok sa yüzeysel gözlemlerle yansı tılan bölük pörçük olaylar ya da sözler bu yaşantının gerçe ğini açığa vurmaz. Tersine sa natçı kendi dramı karşısında suçluluk ve pişmanlık içinde gösterilmiş olur. Büyük bir şai rin mutluluğu ya da mutsuzluğu şu yo da bu anda dost bildiği Kimselere açıkladığı tek tük söz lerle ölçülemez, ic dünyasının gerçek ve geçerli durumları ya zıya döktüğü kanatlı sözlerde okunur. Bunun ötesinde girişi len her caba kuşku ile karşılan malıdır Burada ustam Halikar nas Balıkçısının bir sözünü a- nımsıyorum: bizim insanlarımız gözlerine bir para yapıştırmış Iar - o zamanları delikli yüz pa raiar vardı - onun içinden bakı yorlar dünyaya. Para hırsı göz lerini bürümüş demeye getiri yordu. Ve haklıydı da. Çağdaş toplumumuz her şeye para açı | sından bakmaktadır.
TAM DİONİSYAK MEŞREPTE YAZIYORUM, ONUN İÇİN ZAPTIRAPT ARAMA KAFAYI ADAMAKILLI ÇEKMEKTEYİM
Merhaba Merhoba!
Narthex dergisi hakkında şimdi yaz mak nasip oldu. Unutmuşsundur bel ki, sana mektubun birkaç cümlesini ha hriatayım: «Para kazonmıyacağız bu aergıyte türkü söyliyeceğiz sadece, ya hu* dolaşacağız Ben diyorum kı, dergi de fanteziye, sezişlere de ver verelim. Akademi kızsın isterse. Goethe'nin b.r sözü cok hoşuma gitti gecen gün: «Bir şev ki bana ders vermekle kalır. Işgü cümü hayatımı ne arttırır, ne coşturu*. tiksinirim ondan.» Bence de bu sözden hareket ederek, tarih için tarih yapan ları aman objektif hakikati bulalım di yenleri hadım ağalarına benzetiyor On larlo tarihin bir arcyo gelmesinden hic bir şey cıkmoz manasına.»
Şimdilik aergi diye bir «Château en Espagne» yapacağız, yani bir hayal kuracağız. Böyle hayalı dergiye o senin mektubunu alolıdan beri, hayalen yazıp duruyorum. Bugün şöyle başıboş ola- rok, kâğıt üzerinde doya doya gezeyim dedim. Seni benimle beraber geziyor farz ediyorum Zaten kâğıt üzerinde gez meyip de hava üzerinde hayalen gezdi ğim zamanlarda da seninle dolaşır dert leşirtm
TÜRKİYE'NİN DİONİSYAK TARİHİ Akademik diyorsun, bunun karşılı ğı tence dlonlsyaktır. Bana kalırsa Tür kiye'nin dionlsyak tarihini yazmalı. — Meselâ Bektaşılerde İçkinin yerini ta yin etmeli. Zeybeklerde (lo bakkhl) dio nlsyak akımı (cereyan demiyorum, ak- lımo mecra geliyor) takib etmeli. Hani va radyoda parazitli bir müzik dinler ken İnsan santrifüj kuvvetle parazitleri atar ve onlara sağır kalarak musikinin Çizgisine yapışıp onunla beraber gider. Tarihte dionlsyak olmayan ne varsa hep sini defedip can kurtaran kaloması gl hl dıonıslzme yapışokalmalı. Türk lari hi diye okutulan zırvalar hep harpler zaferler, şaniar, methiyelerden ibaret hani va zafer aıayt günleri kırmızı be yaz kâğıtlardan İşporta malı faklar ya parız a, tarih diye lafıan ve havacıva dan zafer takları!
Bizde asıl abideler cami şeklinde tezahür eder, halbuki bu abidelerde, ya rıl OsmanlI kültürünün bu büyük örnek lerinde Sultanların multanların hic payı
« • s * * • • • •
Olumunun
5. yılda
Balıkçının
bir mektubu
B
alikarnas Balıkçısı baııo p yazdığı 15 mayıs 1957 ta-İ rihli mektubunda (bkz. «Mektupîaııyla Halikarııas Ba lıkçısı*. Çağdaş Yayınları, İs tanbul 1976, s. 37 - 40) Nart- hex adında bir dergi çıkarma mızı önermektedir. Bu dergide yayınlanacak yazıların ilkini de eski yazıyla yazılmış bir mek tup olarak hemen göndermişti Bu mektubu okutup dakılloya aldım, 26 sayfa tutmaktadır. Hallkarnas Balıkçısı'nın kendi elinden yazılmış ve bir yayın cıya yakışır titizlikle kopya e- dllmiş olduğunu sandığım şu yazının başlangıcını açıklamak la, Balıkçı'ya özgü düşünüş ve yazışın adına yayınlanmakta olan uydurma ve yakıştırma a- nılardan ne denil ayrı olduğu ortaya çıkacaktır kanısında yım.
AZRA ERHAT
yoktur (ben kendimi bazen onlara şid detle yabancı, bazen de şiddetle onlara
ait hissediyorum). Bu örnekler müşte rek Osmanlı say ve kültürünün esefleri dır. Meselâ Mimar Sinan'ı Bulgarlar Bulgaraı diyorlar, varsın Bulgar olsun, biz Me.ezlz, Mimar Sinan'ın yaptığı Bul
aar kültürü ceğil, Osmanlı kültürü idi Bugüne buğun bir Bulgar kültürü yok tur Hem kültürün miiliyetla ne Ihşkisi var? O yani Mimar Sinan Osmanlı mi marısmöe dıcnısyok namle ve atılıştır fcesbeilı Bunu iyice anlamak için Konyo. Karaman. Sivas. Erzurum, Bursa ve son cıarak İstanbul mimarisini ele almalı Bana kalırsa asıl prototip Efes'teki Isa bey camii. Bütün mimari kitapları (yanı Batınınkiler) onu, mımcrinin en devrim ci eseri diye ete alıyorlar. Dünyanın bi rinci esimetrik eseri o idi Malûm, tam biı simetri tam bir akademizm demek tir. Muayyen şekillerin yanı muayyen nis petierin tekerıürü T e z h ip le rin tezyinatı g'bı Yaratılışta tekerrür yoktur Ben c.kademizmi apol'onlzm yani dionisyok- iığın zıddı dlve anlıyorum 8u iki tabir fanım icadım, değil ho' isabey camiin- dr kan« hincinin ortasında değildir. Bina mn rap, ie İkiye ayrılan kısımlarının yüksek'iğ- t,İr değildir Minare kapının ortasmso değildir. Binanın bir tarafın bakı oört percerenın hiçbiri ötekine ben zemez iki kooınır: her biri başkadır, iki kubbe ne birbirine benzemez. Yirmi kü sur kısmın herhangi ikisi birbirinin aynı aeğîldir A: sana akudemızme vg opollon yen sanata tekme çalan dionisvok bir onarşızm! Zaten esasen sanat anarşik tir. O mimaride tekerrür yoktur. Bir Pa rıs var diye İkinci bir Paris yaparı çına yet işler: bu söz garp medeniyetini tak l-d edişimize de ait. veni bir şey yap malı Bu isabev camii Le Corbusier'nln Mgrsilya'dc yaptığı binanın sütbesüt de desıdır O'manda yolunu kaybedenler ormanda nabire daire çizerler Her daı- •e başka bir dairenin aynıdır, tekrar tek rar işte o zemon nerede daire çevir meye başlanmışsa orcyo dönülür. — Yani primitiflere dönüş. — Ve oredan bir düz çizgi üzerinde yürünerek dışa rıya e k ilir İste bu, çıkmazdan kurtu luştur. Yani calap beygiri dönmekten u- sanarak ipi koparır tekerlek de aynı mihverin üzerinde döner Fakat başka başka yerlerde döner Ve dönüp durur ken düz çizgi üzerindeki yerlere varır. Bu İsabey camii dionisvok olduğu İçin mis gibi şarap kokar. Bektosivarl bir âbidedir o Tckızafer değil! Bektaşileri bir vana bırakalım, gelelim Mevlâna’ya.
Ama dahası var, ölmüş bir yazarın eliyle yazdığı öyküleri, romanları mektupları alır da, hepsinden bir çorba yaparsan, kendine göre bir salca İle ken dince daha gûzeı bir düzene so karsan ve neyi nerden aldığını bildirmeden, altına da kendi İm zanı atarsan, işte buna artık pes demeli. Bir ölüyü onun kur duğu yazı düzeninin dışında, o nun sözleriyle kendi ağzından konuşturmak hiçbir Copyright' in çerçevesi İçine girmediği gi bi, ölüye de büyük saygısızlık tır.
İnsan yazar olarak Türkiye' de yaşamaktan da, ölmekten de korkmaktadır bugün, çünkü Mallarmâe'nln ve Horatius'un güvenini duyamamaktadır. Uy garlıktan pek az nasip almış toplumumuz ölmüş değerleri yoşatmak şöyle dursun, İyice öldürmek İçin elinden geıeni yapmaktadır. Ne var kİ, Malier mee İle Horatius elbette k| so nunda haklı çıkacaklardır, ger çek kültür değerleri ölüp yitme yecek, bu değerleri korumak, canlı tutmak hevesine kapılıp da bunu başaramıyanlara ola caktır ne olacaksa. >