• Sonuç bulunamadı

2016’DA EKONOMİ – 2017 ÖNGÖRÜLERİ “Dünya - Türkiye”

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "2016’DA EKONOMİ – 2017 ÖNGÖRÜLERİ “Dünya - Türkiye”"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2016’DA EKONOMİ – 2017 ÖNGÖRÜLERİ

“Dünya - Türkiye”

Değerlendirme Notu

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü Feyzullah Altay

KONYA Ocak - 2017 www.kto.org.tr

(2)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü İÇİNDEKİLER:

Başlık Sayfa

1. GİRİŞ ………..……… 1

2. DÜNYA EKONOMİSİ ……….….………....………. 2

3. TÜRKİYE EKONOMİSİ……….………..………..………. 4

3.1. Büyüme ve İstihdam ……….. 4

3.2. Dış Ticaret ve Cari Açık ………..……….. 7

3.3. Para Politikası ve Enflasyon ……….. 10

3.4. 15 Temmuz Sonrası Türkiye Ekonomisi ………. 11

3.5. Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Kararları ……… 15

3.6. Orta Vadeli Program 2017 – 2019 ………..……….. 16

4. SONUÇ ……… 18

5. KAYNAKÇA ……….. 20

(3)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 1 1. GİRİŞ

Dünya ekonomisi 2016 yılını da oldukça vasat bir büyüme ile kapattı. Bunda yılın ilk yarısında küresel büyümenin, özellikle ABD’de, beklentilerin altında kalması etkili oldu; ikinci yarıda ise görünümün bir miktar olumluya döndüğünü görüyoruz. Üçüncü çeyrekte ABD’de büyüme zayıf bir ilk yarının ardından görece hızlandı, Euro Bölgesi ve Japonya’da da büyüme rakamları trend veya “potansiyel büyüme”

oranlarına yakın seyrini sürdürdü. Gelişmekte olan ekonomilere (GOE) dönük iyimser algı ise, ABD seçimlerinin ardından kimi tersi sinyaller vermiş olsa da şimdilik sürüyor.

IMF de bu çerçevede Temmuz raporundaki %3,1’lik 2016 büyüme tahminini Ekim ayında yayınlanan son raporunda korudu. Ancak bu, dünya ekonomisinin 2016’yı, 2015 ile hemen hemen aynı, diğer bir deyişle, kriz sonrası en düşük seviyelerde bir büyümeyle kapatmış olduğu anlamına geliyor. IMF, 2017 için hafif iyileşme içeren büyüme tahminini de değiştirmeyerek %3,4’te tuttu (Temmuz raporuna göre). Ancak 2017’nin belirsizliklerle dolu bir yıl olacağının altını çizmek gerekiyor. Gelişmiş Ekonomiler (GE) tarafında 2017, Brexit’in somut etkilerini görmeye başlayacağımız bir yıl olacak, ABD’de seçimleri popülist bir kampanya yürüten emlak kralı Donald Trump’ın kazanması birçok alanda olduğu gibi ekonomide de belirsizliği beraberinde getirdi.

2017 boyunca Avrupa’daki seçimler de popülizm endişesini diri tutacak. Gelişmekte Olan Ekonomiler (GOE) tarafında ise emtia fiyatları, Fed ve sermaye hareketlerinin yönüne ilişkin belirsizlikler sürüyor. Bu açıdan 2017’de büyümeye dönük risklerin aşağı yönlü olduğunu söylemek mümkün.

Türkiye ekonomisi küresel ticaretteki zayıflık, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ve ciddi jeopolitik risklerin gölgesinde 2016 yılının ilk yarısında önemli bir büyüme performansı gösterirken, darbenin gerçekleştiği üçüncü çeyrekte kısmi bir daralma yaşamıştır. 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde ciddi sistemik risklerle karşı karşıya kalan Türkiye ekonomisi bir ülkenin yaşayabileceği en büyük siyasi ve ekonomik krizlerden birisiyle karşı karşıya kalmıştır. Bertaraf edilen darbe girişimi sonrasında aktif bir kriz yönetimi performansı sergilenmiş, ekonomik aktivitelerde canlılığın devamlılığı için önemli adımlar atılmış, ulusal ve uluslararası yatırımcılara yönelik güven verici açıklamalarla pozitif ortamın istikrarı sağlanmıştır.

Türkiye ekonomisi 2016 yılında kendi iç dinamiklerinin yanında yaşanan kritik küresel çalkantıların ve gelişmelerin etkili olduğu bir süreç yaşamıştır. Küresel ekonomide yaşanan gelişmelere bakıldığında;

Haziran ayında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı (Brexit) sonrası süreçte yaşanan belirsizlikler ve Avrupa’nın geleceğine yönelik endişeler artış göstermiştir. AB’nin kendi içinde yaşanan muhtemel çıkış (exit) tartışmalarının tetiklediği belirsizlik küresel piyasalara taşınmıştır. Faiz artırım sürecine gireceğine dair sinyaller veren Amerikan Merkez Bankası (FED) küresel piyasalar üzerinde etkisini bu yıl da sürdürürken Aralık ayında vereceği faiz kararı bekleyişi, gelişmekte olan piyasalara yönelik belirsiz ve negatif bir algının devamına yol açmıştır. ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın seçilmesi sonrasında küresel piyasalarda baş gösteren panik ve belirsizlik, FED’den gelecek muhtemel faiz artırımı kararı beklentisiyle Amerikan dolarının diğer para birimlerine karşı aşırı değer kazanmasına yol açmıştır.

Bu bağlamda özellikle gelişmekte olan ülke para birimleri üzerinde ciddi bir baskı oluşmuştur.

(4)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 2

Bu gelişmelerin gölgesinde Türkiye atlatılan 15 Temmuz darbe girişiminin öncesi ve sonrasında dış politikada izlenen normalleşme adımlarıyla bölgesel siyasi ve ekonomik riskleri elimine etme uğraşı vermiştir. Kasım 2015 tarihinde Rusya ile yaşanan jet krizi iki ülke arasında siyasi ve ekonomik tansiyonun yükselmesine neden olmuş, Türkiye ekonomisi turizm ve tarım ürünleri başta olmak üzere Rusya’ya ihracat ettiği ürünlere uygulanan ambargodan dolayı ciddi dış talep sıkıntılarına maruz kalmıştır. Buna karşın Türkiye’nin Rus doğalgazına yönelik alternatif arayışlarına başlaması ve kaynak çeşitliliğini sağlama girişimleri Moskova yönetimini tedirgin etmiştir. Özellikle Rusya’nın 15 Temmuz darbe girişimine karşı Türkiye’deki meşru hükümete ve Cumhurbaşkanı’na destek mahiyetindeki söylem ve eylemleri iki ülkeyi tekrardan hızlı bir normalleşmeye götürmüştür. Her iki taraf jeopolitik riskler ve küresel belirsizliklerin yoğun olduğu bu dönemde stratejik bir vizyonla davranarak karşılıklı ilişkileri tazeleme yoluna gitmişlerdir.

Benzer şekilde Türkiye’nin Mavi Marmara saldırısı sonrası gerginleşen İsrail ile ilişkileri de normalleşmiş ve iki ülke enerji başta olmak üzere bazı alanlarda stratejik iş birliğini sürdürme kararı almışlardır. Mısır ile de normalleşme adımlarının atılması için altyapı çalışmaları başlamıştır.

1. DÜNYA EKONOMİSİ

Küresel ekonomi ve özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından 2016, düşük seyreden petrol ve emtia fiyatları nedeniyle zorlayıcı bir yıl oldu. 2015 yılında olduğu gibi 2016 yılında da petrol ve diğer emtia ihracatçısı ülkelerin birçoğunda küçülme görülürken, küresel ticaret de bu sebeple gerilemeye devam etti.

2015 yılında dolar bazında %13 civarında küçülerek 16,5 trilyon dolara gerileyen küresel ticaret, 2016 yılının ilk üç çeyreğinde de geriledi. Petrol ve emtia fiyatlarının 2016 yılının sonlarında toparlanmaya başlaması ile birlikte, son çeyrekte toparlanmaya başlasa da, küresel ticaretin yılsonunda 2015’e kıyasla küçülerek 16 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre küresel ticaret 2016 yılının ilk 10 ayında dolar bazında yüzde 4 daraldı. Petrol ve emtia fiyatlarındaki düşük seyir, gelişmekte olan ekonomilerde yaşanan sıkıntılar ve küresel ticaretteki zayıflamanın da etkisiyle küresel ekonomi 2009’dan sonraki en düşük büyümesini gerçekleştirdi.

2017’de büyüme makasının GOE’ler lehine gelişimini sürdürmesi bekleniyor. IMF’ye göre 2015’te %2,1 büyüyen GE’lerde büyüme 2016’da %1,6’ya yavaşladıktan sonra, 2017’de %1,8’e hızlanacak. Fon, 2015’de

%4 büyüyen GOE’lerin büyüme beklentisini ise 0,1 puan artırarak %4,2’ye yükseltti. Bu, GOE’lerde büyümenin 6 yıl sonra ilk kez hızlanması ve son 4 yıldır daralarak 2015’de 1,9 puana kadar düşen GOE ve GE’ler arasındaki büyüme makasının yeniden GOE’ler lehine açılması anlamına geliyor.

(5)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 3

Grafik 1: Küresel Büyüme (%)

ABD’de büyüme ilk yarıda belirgin yavaşlayarak %1,1’e geriledikten sonra, üçüncü çeyrekte %2,9’a hızlandı. Genel olarak istihdam piyasası – örneğin %5’lerde seyreden işsizlik oranı ve son dönemde

%2,8’lere hızlanan ücret artışları hanehalkı harcamalarını güçlendirerek büyümeyi destekliyor. Bu çerçevede 2016’da büyümenin ilk yarıdaki zayıflıktan kaynaklı %1,6-1,8 seviyelerine yavaşlasa da 2017’de yeniden %2-2,5’lik trendi yakalaması bekleniyor. Enflasyonun da ücret artışlarındaki toparlanmayla beraber %2’lik hedefe doğru ılımlı yükselişini sürdüreceği öngörülüyor. Bu çerçevede Fed’in 2017 yılında en fazla üç faiz artırımı bekleniyor. Ancak seçim sonuçlarının ABD’de büyüme ve Fed’e dair belirsizliği artırdığını, tahminleri de zorlaştırdığını belirtelim.

Euro Bölgesi’nde yıllık büyüme ilk üç çeyrekte ortalama %1,6 ile görece olumluydu, son çeyreğe ilişkin öncü göstergeler de mevcut seviyelerde büyümenin devamına işaret ediyor. IMF de benzer şekilde 2015’te %2 olan büyümenin 2016’da %1,7’ye 2017’de ise Brexit’in belirginleşen etkileri ve yıl boyu yaşanacak seçimlerin etkisiyle %1,5’e yavaşlamasını bekliyor. Enflasyon tarafında son dönemde hafif bir toparlanma görsek de Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) %2’nin hafif altında olan resmi hedefinin belirgin altındaki seyir sürüyor. Bu çerçevede genel beklenti varlık alımlarının tamamlanacağı Mart 2017’den önce programın süresini uzatılabileceği yönünde.

İlk yarıda yıllık %2 büyüyen İngiltere’de Brexit’in ardından büyüme üçüncü çeyrekte de %2,3 ile dirençliydi. Ancak genel beklenti dördüncü çeyrekte görülecek yavaşlama ile yılın %1,8-1,9 civarında bir büyüme ile tamamlanması. Brexit’in etkilerini daha somut görmeye başlayacağımız 2017’de ise büyümenin %1 civarına kadar yavaşlaması bekleniyor.

Japonya’da ise ilk yarıdaki –yıllıklandırılmış- %1,4 civarı büyümenin ardından üçüncü çeyrekte %2,2 büyüme ile görünüm bir miktar daha olumluya döndü. 2017 Nisan’ın da yapılması planlanan tüketim vergisi zammının ertelenmesi ve Abe hükümetinin Ağustos ayında ilan ettiği yeni mali önlemlerin 2017’de iç talep kanalıyla büyümeyi desteklemesi bekleniyor. Nitekim IMF, 2017 büyüme beklentisini 0,5 puan artırarak %0,1’den %0,6’ya taşıdı. Ancak enflasyon tarafı belirgin şekilde olumsuz olmayı sürdürüyor; 12-

(6)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 4

aylık manşet ve çekirdek enflasyon 7 aydır sıfırın altında. Buna başta azalan nüfus olmak üzere çok sayıda yapısal sorun eklendiğinde, Abe hükümeti ve Merkez Bankası üzerinde baskının genişlemeci politikalar yönünde (etkinliğin bariz azalmasına rağmen) devam etmesi muhtemel.

Çin’de büyüme 2016’nın ilk üç çeyreğinde de %6,7 olarak gerçekleşti ve %6,5-7’lik resmi yıl sonu büyüme hedefinin yakalanmasında bir sorun beklenmiyor. Bu anlamda ülkeye dönük büyüme endişeleri son dönemde azaldı. Ancak bunda hükümetin parasal ve mali desteğinin yanında yüksek kredi büyümesinin devam etmesi etkili – ki bu aslında “eski modelin” devamı anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde IMF büyümenin tedrici bir şekilde yavaşlamaya devam etmesini, 2017’de %6,2’ye 2018’de ise

%6’ya gerilemesini bekliyor. Ağustos’ta yayınlanan değerlendirmesinde IMF, Çin’de “yeniden dengelenme”nin 4 eksende (dış, iç, çevresel ve gelir dağılımı) ilerlediğinin altını çizerek, şu aşamada en hızlı mesafenin dış dengelenmede sağlandığını belirtiyor. 2007’de %10 seviyelerinde olan cari fazla/GSYH oranı, %2-3’lere kadar gerilerken, son dönemde net ihracatın büyümeye katkısı sıfır civarlarında.

Küresel ekonominin geneli düşünüldüğünde önümüzdeki dönemle ilgili en temel risk unsurunun siyaset olduğunu söyleyebiliriz. Brexit ve ABD seçimlerinin ardından Avrupa’da yaklaşan seçimler, popülizmin GE’ler için gittikçe belirgin bir risk faktörü olduğunu gösteriyor. İngiltere’de hükümet AB’den ayrılma başvurusu için Mart sonunu işaret etmişti; ancak yüksek yargının müzakereler için parlamento onayı gerektiğine hükmetmesi, sürece ilişkin belirsizliği iyice artırdı. İtalya’da 4 Aralık’ta yasama sürecini hızlandıracak bazı düzenlemeleri içeren referandumda “hayır” oyu çıkması, Renzi hükümetinin istifası ile sonuçlanabilir; bunun da kırılgan bankacılık sistemi ve ekonominin geneli üzerinde baskıyı artırması kaçınılmaz.

2. TÜRKİYE EKONOMİSİ 2.1. Büyüme ve İstihdam

Türkiye ekonomisi 2016 yılının ilk yarısında ılımlı büyüme performansını sürdürmekle birlikte, 3.

çeyrekte yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ve artan risklerin etkileriyle yılın ikinci yarısında zayıflayan bir performans sergilemiştir. 2016’da Türkiye ekonomisi ilk iki çeyreğin her birinde, bir önceki yılın aynı çeyreklerine göre yüzde 4,5 oranında büyüme kaydetmiştir. Yılın ilk yarısı bu bağlamda incelendiğinde büyüme performansının iç talep kanadından destek aldığı anlaşılmaktadır. İlk çeyrekte gayrisafi sabit sermaye oluşumu ile devletin tüketim harcamalarından önemli ölçüde katkı gören iç talep, özel tüketim harcamaları cephesinde ise zayıf destek görmüştür. Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde ise hanehalkı tüketiminin güçlenerek başrol oynadığı ve yine devletin tüketim harcamaları ile yatırımların da katkı verdiği bir büyüme performansı sergilemiştir. Bununla birlikte söz konusu her iki dönemde de küresel ekonomideki yavaşlama ile birlikte dış talebin büyümeye katkı vermediği ve özellikle 2. çeyrekte aşağı yönlü etkilerini artırdığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan 3. çeyrekte söz konusu gelişim hızı yüzde -1,8 oranında gerçekleşerek ekonomide yıllık bazda bir daralmaya işaret etmiştir. Böylece Türkiye ekonomisi küresel krizin etkilerinin hissedildiği 2009 yılından sonra ilk kez bir GSYH düşüşü kaydetmiştir. Bu düşüşün uluslararası ve ulusal olumsuzlukların bir araya gelmesi sonucu oluşan konjonktürel bir düşüş olduğu ve geçici bir durumu yansıttığı

(7)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 5

düşünülmektedir. Dikkat çeken bu dönem kapsamındaki harcama detayları incelendiğinde ise GSYH içinde önemli bir ağırlığa sahip olan özel tüketimin yüzde 3,2 oranında bir düşüş kaydederek iç talebin gelişimini aşağı yönlü etkilediği göze çarpmaktadır.

Tablo 1: Harcama Kalemlerinin Gelişim Hızı (%, Bir önceki yılın aynı çeyreğine göre)

Kaynak: TÜİK

3. çeyreğinde gerçekleşen görece ekonomik daralma, küresel talep daralması ile birlikte bu dönemin hemen başında yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin olumsuz etkilerini ve tırmanan jeopolitik riskler ile terörist saldırıların yansımalarını taşımaktadır. Bu bağlamda artan terör saldırıları ve Rusya ile gerilen ilişkilere istinaden 2016’da belirgin biçimde zayıflayan turizm sektörünün büyüme üzerindeki olumsuz etkisi altı çizilmesi gereken bir gelişmedir. Rusya ile sağlanan normalleşme ortamı ile birlikte bu parametrenin 2017 yılı başından itibaren olumlu yönde katkı yapması beklenmektedir. Öte yandan 3.

çeyreğe ilişkin bir detay olarak takvimsel, bir diğer ifadeyle iş günü sayısındaki azalmadan kaynaklanan kısmi etkilerden de bahsetmek mümkündür.

Türkiye ekonomisinde işsizlik oranının 2016 yılına yüzde 11,1 oranında giriş yaparken sonrasındaki dönemlerde öncelikle bir düşüş sergilediğini ve Nisan ayında da yüzde 9,3 seviyesine gerilediğini göstermektedir. Mayıs döneminden itibaren ise işsizlik oranında ekonomideki yavaşlamaya koşut olarak yeniden bir yükselme eğilimi belirmiş ve bu eğilim 3. çeyrekte güçlenerek Eylül döneminde yüzde 11,3 düzeyinde bir işsizlik oranına ulaşmıştır.

(8)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 6

Grafik 2: İşsizlik Oranı (%)

Kaynak: TÜİK

Temmuz ayında yaşanan ciddi şokun ardından, üçüncü çeyrekte daralma büyük oranda beklentiler dahilinde idi. Dördüncü çeyrek performansı ise yılın tamamı için olduğu kadar, 2017 yılı için vereceği sinyal açısından da önem taşıyor. Beklentimiz 4. Çeyrekte görece bir toparlanma olacağı ancak yılın tamamını

%2,5 civarı bir büyüme ile kapatacağımız yönünde. Orta Vadeli Program hedefinin (%4,4) oldukça altında bir büyüme ile kapatacağımızı düşünüyoruz. İleriye yönelik olarak ise son dönemde büyümede gördüğümüz yavaşlamanın –darbe girişimi, turizm sektöründe yaşanan sıkıntılar, içeride terör ve bölgede jeo-politik riskler gibi— konjonktürel veya dönemsel nedenleri olmakla beraber, büyümede artık yapısal olarak da bir yavaşlama trendine girilmiş gibi gözüküyor.

2017 hem küresel ekonomi hem de yurtiçi gelişmeler düşünüldüğünde halen birçok önemli başlıkta belirsizliklerini koruyor. Bu açıdan ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’un izleyeceği ekonomi politikalarının GOE’ler üzerindeki etkileri, Fed’in faiz artırım takvimi, içeride referandum, anayasa değişikliği, OHAL’in süresi, FETÖ operasyonları, son dönemde AB ile gerilen ilişkiler ve bunun ihracatımız ve turizmimiz üzerindeki etkileri ile bölgesel gelişmeleri, 2017 için takip edilmesi gereken ana risk başlıkları olarak sayabiliriz.

11,3 11,2 10,6 9,6 9,3 9,6 9,8 10,1 10,3 10,5 10,5 10,8 11,1 10,9 10,1 9,3 9,4 10,2 10,7 11,3 11,3

6 8 10 12

İşsizlik Oranı (%)

2015 2016

(9)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 7 2.2. Dış Ticaret ve Cari Açık

2016 yılı küresel ekonomideki yavaşlama ile ulusal bazlı faktörlerin bileşimi sonucunda Türkiye ekonomisini dış ticaretin olumsuz etkilerine maruz bırakan bir dönem olmuştur. Buna göre senenin ilk 11 ayında 2015’in aynı dönemine göre ihracat dolar bazında yüzde 1,7 ve ithalat ise yüzde 4,7 gerileme kaydetmiştir. Gerek ihracatta gerekse ithalatta yaşanan bu gelişmelerin perde arkasını incelemek ise önem arz etmektedir.

Rusya, Irak ve İsviçre pazarlarının Türkiye’nin 2016 ihracat performansını en olumsuz etkileyen pazarlar olduğu gözlenmektedir. Bunun yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Suudi Arabistan ve Çin gibi pazarlarda da düşüşler göze çarpmaktadır. Olumlu tarafta ise yaptırımların kalkması sonrası İran’a yapılan ihracat, bu dönemde kaydettiği yıllık bazda yüzde 44,6’lık artış ile toplam gelişimi en güçlü etkileyen pazar olmuştur. Yılın ilk 11 ayında çeşitli Avrupa pazarlarında da pozitif ihracat gelişimleri kaydedilmiştir. 2016 yılında Türkiye’nin ihracatının bir miktar toparlanmakla birlikte pozitif bir gelişime geçememesinin ardında ise Rusya ve Irak gibi pazarları açıklayan jeopolitik yansımaların yanı sıra global talepteki yavaş seyrin de etkili olmayı sürdürdüğü bilinmektedir.

Grafik 3: Aylara Göre (Ocak-Kasım) İhracat ve İthalat Miktarı (Milyar Dolar)

Kaynak: TÜİK

12,30 12,20 12,50 13,30 11,00 11,94 11,12 11,02 11,58 13,24 11,68 9,54 12,36 12,75 11,95 12,10 12,87 9,82 11,83 10,90 12,81 12,81

16,64 16,94 18,72 18,37 17,86 18,19 18,22 15,96 15,40 16,91 15,92 13,45 15,57 17,76 16,18 17,19 19,47 14,69 16,61 15,29 17,00 16,93

0,00 5,00 10,00 15,00 20,00 25,00

İhracat İthalat

2015 2016

(10)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 8

Grafik 4: 2016-2015 İhracat ve İthalat Artış Oranları (%) (Ocak-Kasım)

Kaynak: TÜİK

Bu veriler çerçevesinde Ocak-Kasım döneminde dış ticaret açığı yıllık bazda yüzde 11,9 gerileyerek 50,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı ise 2015 yılının aynı dönemindeki yüzde 69,7 seviyesinden yüzde 72’ye yükselmiştir.

Cari işlemler açığı 2015 yılının 2. yarısında sergilediği düşme trendini 2016 yılının ilk dönemlerinde sürdürmüştür. TCMB tarafından açıklanan mevcut veriler dahilinde Ocak-Kasım döneminde cari açık önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4,9 oranında bir artış kaydederek 28,5 milyar dolar olmuştur. Cari işlemler dengesindeki gelişmelerde bu dönemde turizm net gelirlerinde kaydedilen zayıflamanın olumsuz etkileri göze çarpmaktadır. Yıllıklandırılmış cari açık ise Kasım sonu itibarıyla 33,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşerek yılın 2. yarısındaki tırmanış eğilimini sürdürmüştür

-22,44

1,31 2,00

-10,15

10,00

7,79

-11,69

7,35

-5,87

-3,25 9,67

-19,17

-8,09

-5,13

-11,92

-3,75

7,04

-19,37

4,07 -0,71 0,53 6,34

-25,00 -20,00 -15,00 -10,00 -5,00 0,00 5,00 10,00 15,00

Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım İhracat Artış Oranı İthlat artış Oranı

(11)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 9

Grafik 5: 2016-2015 Cari Açık Miktarı (Milyon Dolar)

Kaynak: TCMB

Grafik 6: Yıllara Göre Cari Açık Artış Oranı (%)

Kaynak: TCMB

*2016 yılı Ocak-Kasım aylarını kapsamaktadır

-2.455 -3.322 -4.780 -3.861 -4.277 -3.221 -3.139 262 159 -341 -2.236 -5.067 -2.200 -1.944 -3.732 -3.088 -3.146 -4.971 -2.468 -1.451 -1.661 -1.655 -2.268

-6.000 -5.000 -4.000 -3.000 -2.000 -1.000 0 1.000

Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eyl Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eyl Ekim Kasım

2015 2016

48,56

18,55 6,70

-71,19

292,82

66,76

-35,54

32,62

-31,53 -25,89 -11,44

-100,00 -50,00 0,00 50,00 100,00 150,00 200,00 250,00 300,00 350,00

2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016*

(12)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 10 2.3. Para Politikası ve Enflasyon

2016 yılında Türkiye’de para politikası ile ilgili en dikkat çeken konular Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) sadeleştirme politikasına geçmesi ve ABD Merkez Bankası’nın (FED) küresel piyasaları ilgilendiren faiz kararları olmuştur. FED 2015’in son toplantısında beklentiler dahilinde kısa vadeli faiz oranında 0,25 puanlık artışa giderek faiz aralığını yüzde 0,25-0,50 bandına yükseltmiştir. FED’in 2016’da en az iki kere faiz artışına gideceği beklenmekteydi. Ancak küresel ekonomide yaşanan gelişmeler (Çin ekonomisiyle ilgili kaygılar ve Brexit sonrası yaşanan belirsizlik ortamı) ve ABD başkanlık seçimi sürecinin beklenenden farklı bir şekilde gerçekleşmesi FED’in Aralık 2016’ya kadar yeni bir faiz artışına gitmesinin önüne geçmiştir. FED 2016’da sadece Aralık ayındaki toplantısında kısa vadeli faizleri 0,25 puan artırarak faiz aralığını yüzde 0,50-0,75 bandına yükseltmiştir. Nitekim FED’in Aralık ayına kadar faiz artırmaması ile oluşan uygun ortamı değerlendiren TCMB, yılın ilk dokuz ayında faizlerde sadeleştirme politikasını ısrarla uygulamaya devam etmiştir. Mart ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faiz koridorunun üst bandı olan gecelik borç verme faizi yüzde 10,75’ten 10,5’e düşürülerek sadeleştirme için ilk adım atıldı.

TCMB yedi aylık süreçte faiz koridorunun üst bandını aşağıya çekmeyi sürdürerek Eylül ayındaki PPK’da gecelik borç verme faizini yüzde 8,25’e çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesiyle birlikte artan belirsizlikler ve ABD’de faizlerin artacağına dair beklentilerin yükselmesiyle birlikte dolar bütün dünya genelinde yükselmiştir. Dolar endeksi 102 seviyesini test ederek ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Dolar; yen ve avro karşısında yükselse de en fazla gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı değer kazandı. Türk Lirası da (TL) dünyadaki bu genel trend içerisinde değer kaybetti ve USD/TL kuru tarihi zirveleri gördü.

TCMB kurdaki yükselişi engellemek adına rezerv opsiyon mekanizmasının (ROM) katsayılarında belli değişikler yaptı. Bununla birlikte PPK’nın 24 Kasım’da yapmış olduğu toplantıda politika faizi yüzde 7,5’den yüzde 8’e, marjinal fonlama oranını yüzde 8,25’ten yüzde 8,50’ye yükseltildi.

Enflasyon cephesine bakıldığında 2016 yılının geçtiğimiz yıllara göre daha olumlu geçtiği görülmektedir. Enflasyonda yaşanan gelişmeler TCMB’nin sadeleştirme politikasını yürütmesine yardımcı olmuştur. Yıllık enflasyon 2016’nın ilk dört ayını düşüş trendinde geçirerek Nisan ayında yüzde 6,57 olarak gerçekleşmiştir. Mayıs’ta yatay giden enflasyon oranı Haziran ve Temmuz aylarında yükselerek yüzde 8,79 seviyesini görmüştür. Temmuz’dan sonra tekrar düşüş trendine giren enflasyon oranı Ekim itibarıyla yüzde 7,00 olarak gerçekleşmiştir. Enflasyonun 2016 yılında makul bir seviyeye gerilemesinin temelinde gıda fiyatlarındaki gelişmeler yer almaktadır. Gıda fiyatları 2016 yılında geçtiğimiz yıllara kıyasla düşük oranlarda seyretti. Gıda fiyatlarındaki yavaşlamada; turizm sektörü talebindeki gerileme, Rusya’ya yapılan ihracatta kaydedilen düşüş ve kırmızı ette alınan tedbirlerin etkileri hissedilmiştir. Petrol fiyatları düşük

(13)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 11

seyretmesine rağmen dolar kurunun yükselmesi benzinin pompa fiyatına ve dolayısıyla enflasyona yansımamasına sebep olmuştur.

TCMB Başkanı Murat Çetinkaya yılın son Enflasyon Raporu’nun açıklandığı toplantıda yaptığı konuşmasında enflasyonun 2016 yılında yüzde 7,5 olarak gerçekleşeceğinin, 2017 yılında ise yüzde 6,5’e geriledikten sonra 2018 yılında yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağının öngörüldüğünü belirtmiştir.

Kurdaki artışın enflasyona ne derece yansıyacağı TCMB’nin 2017’deki para politikasını şekillendirmesine etki edecek önemli faktörlerin başında gelmektedir. FED’den 2017’de kaç kez faiz artıracağına dair gelecek sinyaller, TCMB’nin önümüzdeki yıl dikkatle takip edeceği bir diğer önemli faktördür.

Grafik 7: Tüketici Fiyat Endeksi (2003=100) Değişim Oranı (%)

Kaynak: TÜİK

2.4. 15 Temmuz Sonrası Türkiye Ekonomisi

15 Temmuz 2016 Cuma gecesi Türkiye, demokratik hayatı kesintiye uğratmak isteyen bir askeri darbe girişimine tanık oldu. Türkiye’nin demokratik normalleşmeyi birçok yönüyle sağladığı, siyasi istikrar ve makroekonomik yönetişimin güçlü biçimde sürdüğü bir ortamda gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin rasyonel bir temelden ne kadar yoksun olduğu görülmüştür. Ülkenin demokratik gelişimine karşı kalkışılan bu darbe girişimi hiçbir rasyonel ve sosyoekonomik zemine oturmadığı gibi toplumun herhangi bir kesiminden meşruiyet alamayacağını da öngörememiştir.

Türkiye’de son yıllarda sağlanan makroekonomik yönetişim başarısı sayesinde oluşan güçlü finansal ve ekonomik yapı muhtemel bir ekonomik kriz tehdidini önlemiştir. Bu darbe girişiminin Türkiye ekonomisine

7,24

7,55

7,61 7,91 8,09

7,2 6,81 7,14

7,95 7,58 8,1

8,81 9,58

8,78

7,46

6,57 6,58

7,64

8,79

8,05

7,28 7,16 7

8,53

0 2 4 6 8 10 12

Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık

2015 2016

(14)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 12

kısa vadede negatif yansımaları olmuş ve piyasalarda yaşanan gelişmelere belli ölçüde tepki vermiştir.

Demokrasilere yapılan darbeler bir ülke için yaşanabilecek en büyük siyasi risklerden birisidir. Bu tip konjonktürel dalgalanmalar ulusal ekonominin bir parçasıdır. Örneğin İngiltere’deki referandumdan Brexit kararı çıkmasından sonra İngiliz sterlini ABD doları karşısında tarihinin en düşük seviyesine inmiş ve Londra Borsası hızla yere çakılmıştır. Türkiye, İngiltere’nin yaşadığı durum ile karşılaştırılmayacak kadar büyük bir siyasi riski göğüslemesine rağmen ekonomik olarak daha sağlam durmuş ve ne kur ne de yatırımlar açısından büyük şoklar yaşamamıştır. Bu siyasi riskin hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması sonucunda piyasalardaki tepkiler büyümeden kontrol altına alınmıştır.

15 Temmuz sonrası piyasaların verdiği tepkiyi anlamak için dört farklı gösterge üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Gerçekleşen başarısız darbe teşebbüsü sonrası ülkenin finansal istikrarının gidişatı için BIST 100 Borsa Endeksi, dolar/TL, avro/ TL ve ülkenin CDS (Kredi Risk Swapı) priminin darbe girişiminden sonraki bir ay içerisindeki dalgalanmaları incelenmiştir. Başarısız darbe girişiminin 15 Temmuz Cuma gecesi gerçekleşmesi ve hafta sonu piyasaların kapalı olmasından dolayı, 18 Temmuz Pazartesi sabahı piyasaların vereceği tepki merakla beklenmekteydi. Darbe girişiminden sonraki iş günlerinde BIST 100 endeksinin değer kaybettiği, dolar ve avronun da TL karşısında değer kazandığı görülmüştür. Borsa İstanbul’da temel endeks olarak kullanılan, pazarlarında işlem gören, piyasa değeri ve işlem hacmi en yüksek 100 farklı hissenin ortak performansını ölçen BIST 100 endeksinde 15 Temmuz sonrası kısa süreli bir düşüş yaşanmıştır. 15 Temmuz’da 82,83 puan olan BIST 100 endeksi bir hafta içerisinde 71,59 seviyelerine kadar bir düşüş gerçekleştirmiş, sonraki günlerde Borsa’nın hafif yükselişe geçtiği ve Ağustos başında 79,00 puan seviyelerine geldiği gözlenmiştir. Benzer şekilde 15 Temmuz sonrası TL’nin dolar ve avroya karşı değer kaybettiği fakat bu düşüşün de kısa süreli olduğu görülmüştür.

(15)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 13

Tablo 2: Darbe Girişimi Sonrası BIST 100, Dolar/TL, EURO/TL ve CDS Primi (15 Temmuz 2016 – 15 Ağustos 2016)

Kaynak: Bloomberg HT

Böylece ilk hafta yaşanan bu gelişmelerin arka planında darbenin ilk şokunun yanı sıra aynı haftaya denk gelen TCMB faiz kararı ve daha da önemlisi olağanüstü hal (OHAL) durumuna ilişkin tedirginliğin de bulunduğunu belirtmek gerekir. Buna ek olarak özellikle Standard and Poors’ (S&P) tarafından aceleyle verilen not düşürme kararı başta olmak üzere kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen haberler de gidişatta dikkat çeken olumsuz gelişmeler olmuştur.

Finansal piyasaların etkin işleyişinin sürdürülmesi amacıyla kriz yönetimi gerçekleştiren TCMB aşağıdaki tedbirleri aldığını kamuoyuna açıklamıştır:

(16)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 14

1. Merkez Bankası tarafından bankalara gerekli likidite limitsiz olarak sağlanacaktır.

2. Bankalara sağlanan gün içi likidite imkanının komisyon oranı sıfır olarak uygulanacaktır.

3. Türk lirası likidite sağlamak amacıyla, ihtiyaç duyulması halinde, bankalar tarafından limitsiz tutarda teminat döviz deposu getirilebilmesine imkan tanınacaktır.

4. Bankaların döviz deposu almak üzere de kullanabilecekleri yaklaşık 50 milyar ABD doları seviyesindeki mevcut limitleri gerektiğinde artırılabilecek ve kullanım şartlarında (teminat ve maliyet) iyileştirmeye gidilebilecektir.

5. Merkez Bankası nezdindeki tüm piyasalar ve sistemler (Elektronik Fon Transfer ve Elektronik Menkul Kıymet Transfer) işlemler tamamlanıncaya kadar açık tutulacaktır.

6. Piyasa derinliği ve fiyat oluşumları yakından takip edilecektir.

7. Gerekli görülmesi halinde, finansal istikrarı korumaya yönelik ihtiyaç duyulacak tüm önlemler alınacaktır.

Darbe girişimine karşı piyasalardaki muhtemel panik havasını önlemek için Merkez Bankası’nın bankalara gerekli likiditenin komisyonsuz sağlanacağını açıklaması finansal istikrar için önemli olurken, piyasalar için de ilk saatlerde oluşan endişeyi hafifletmek açısından doğru bir karar olmuştur. Merkez Bankası açıkladığı tedbir paketi ile bankalar ve halkın tüm taleplerine anında cevap verebilecek bir pozisyon alarak, olası bir güvensizlik ortamında finansal piyasalarda yaşanabilecek kur artışları ve Borsada ortaya çıkabilecek muhtemel kayıpların önüne geçmiştir. Böylece darbe girişiminin hemen sonrasında Merkez Bankası’nın finans sektörüyle bir araya gelmesi ve yukarıdaki yedi maddelik tedbir paketini açıklaması piyasalar açısından rahatlatıcı bir önlemin yanında önemli bir adım olmuştur.

Bu önlemler neticesinde halkın ve piyasaların rahatlamasıyla darbe girişiminin ortaya çıkarabileceği ilk şok ortamı en az hasarla atlatılmış, halkın ekonomiye ve ekonomi yönetimine duyduğu güven bir kez daha görülmüştür. Ekonomi kurmayları ve kurumlarından gelen etkin ve pozitif mesajlar neticesinde endeks ve kurlardaki yukarı yönlü ivme, yatay bir seyir almıştır. Bürokrasinin yanında, hiç şüphesiz yerli ve yabancı piyasa oyuncuları tarafından ekonomiye duyulan güven mesajlarının verilmesi yaşanabilecek kur artışları ve Borsada ortaya çıkabilecek muhtemel kayıpların önüne geçmiştir. Bu esnada yaşanan tüm bu finansal dalgalanmaların yanı sıra Türkiye toplumunda darbe kalkışması sonrası vatandaşların bozdurduğu döviz miktarının yaklaşık 10 milyar doları bulması, Türkiye ekonomisi için dikkat çeken önemli bir gelişmeydi.

Toplumsal olarak verilen bedel, siyasi bir demokrasi zaferinin yanında ekonomik bakımdan da gereken bedeli ödemeye hazır olduğunun hem manevi hem de maddi yönden göstergesiydi.

(17)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 15 2.5. Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Kararları

15 Temmuz darbe girişimi sonrası döviz kurlarında yaşanan artış ve borsada oluşan düşüş piyasalar nezdinde etkisi sınırlı bir şekilde görüldü. Darbe kalkışması sonrası aynı haftaya denk gelen TCMB faiz kararı ve daha da önemlisi OHAL’e ilişkin tedirginlik kredi derecelendirme kuruluşların verdiği mesajlarla olumsuz bir havanın oluşmasına sebebiyet verdi. Özellikle darbe girişimi bertaraf edildikten iki gün sonra kredi derecelendirme kuruluşu S&P ajandasında olmamasına rağmen hızlı bir şekilde reaksiyon vererek aceleyle not düşürme kararı vermiştir. Bu olumsuz not düşüşü başta olmak üzere kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen haberler de gidişattaki olumsuz gelişmeleri tetiklemiştir.

Türkiye ekonomisinin maruz kaldığı darbe girişimi karşısında hızlıca verilen sübjektif karar ve açıklamalar kurumların aldıkları kararların ekonomik olmaktan çok siyasi olduğunu göstermektedir.

Dünyada kredi derecelendirmenin üç oligopol kuruluşun hakimiyetinde olması ve uluslararası sermaye piyasalarında bunların genel kabul görmesi, bu kuruluşların bir ülkenin finansal anlamda havasını rahatlıkla değiştirebileceklerini göstermektedir. Dünya genelinde 80’e yakın kredi derecelendirme kuruluşu olmasına karşın “Büyük Üçlü” olarak bilinen S&P, Moody’s ve Fitch Ratings sektörün yüzde 95’ine yakınını kontrol etmektedir. Türkiye ekonomisi 15 Temmuz darbe girişimi karşısında güçlü durmasına rağmen kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye ile ilgili ekonomik rasyonaliteden uzak şekilde değerlendirmede bulunmuşlardır. Darbe girişiminin üzerinden henüz bir hafta bile geçmemişken uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Türkiye’nin BB+ olan notunu BB’ye düşürmüştü. Moody’s de kısa bir süre sonrada benzer bir aceleci tavırla Türkiye’nin notu Baa3’ten Ba1’e düşürdü. Bu noktada ise S&P’nin, hükümetin söz konusu kararın açıklanmasından önce yaptığı görüşme teklifine dahi olumsuz cevap vererek ilerlemesi, süregelen sübjektif tutumunun devamı niteliğindedir. Objektiflik konusundaki soruna bir örnek olarak verilen not çerçevesinde Türkiye’nin, ciddi ekonomik ve politik problemlerle mücadele eden Brezilya ile aynı seviyeye getirildiğini ve yine ekonomide gri bir tablo çizen Güney Afrika’dan ise iki kademe aşağıda konumlandırıldığını hatırlatmak yerinde olacaktır.

Diğer taraftan Türkiye’ye yönelik not indiriminin gerekçelerine bakıldığında alınan kararın ekonomik rasyonaliteden uzak olduğu görülmektedir. Moody’s tarafından yapılan açıklamaya göre alınan indirim kararının iki temel gerekçesi bulunmaktadır: Birincisi Türkiye’nin yüksek boyutlu dış finansman ihtiyacına bağlı risklerde yaşanan artış, ikincisi büyüme ve kurumsal sağlamlık başta olmak üzere kredi destekleyici temellerde yaşanan zayıflama. Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu yükselttiği Mayıs 2013 tarihi ile bugün kıyaslandığında gerekçe olarak sunulan konularda ciddi bir farklılık bulunmadığı çok kolay bir şekilde anlaşılabilir. Türkiye’de kamu borcunun GSYH’ye oranı, 2013 yılındaki yüzde 36 seviyesinden 2015’te yüzde 32,9’a düşmüştür. Türkiye G20 ülkeleri arasında kamu borcunun GSYH’ye oranı en düşük olan

(18)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 16

ülkelerdendir. Borç yükü kamuya göre daha ağır olsa da özel kesim küresel kriz döneminde bile borçlarını döndürmeyi başarmıştır. Cari açık da 2013’ten bu yana düşmektedir. Cari açığın GSYH’ye oranı bu süreçte yüzde 7,5’lerden yüzde 4,5’e düşmüştür.

Mevcut uluslararası likidite koşulları ve Türkiye’deki göstergeleri göz önünde bulundurulduğunda dış finansman ihtiyacına bağlı risklerle ilgili endişe verici bir durum olmadığı ortadadır. Türkiye’nin kurumsal sağlamlıkla ilgili olarak bu süreçte Cumhuriyet tarihinin en çetrefilli dönemlerinden birini yaşamış olmasına rağmen, kurumsal yapının ciddi bir aksaklık yaşamadan çalışmaya devam ettiği gözden kaçırılmamalıdır.

Mevzubahis dönemde Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, 17-25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi her ülkenin kaldıramayacağı büyüklükteki siyasi olayların bu kurumsal yapı ile bertaraf edildiği unutulmamalıdır. Hükümet kurumsal yapısının kalitesini daha da üst seviyelere çıkarmak için ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunun farkındadır ve bu eksende çalışmalarını da sürdürmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası atılan adımlarla birlikte bugüne kadar Türkiye’nin aleyhine çalıştığı anlaşılan kişilerin tasfiyesi kurumsal yapının daha da güçlenmesini sağlayacaktır.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının önceki dönemlerde almış oldukları benzer kararlar sonrası farklı siyasi görüşlere sahip Türkiye’deki finans çevreleri de not düşürme kararının ekonomik değil siyasi olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının küresel kriz öncesi vermiş oldukları kararlarla çok iyi sınav vermedikleri ve bu kararların küresel ekonomiyi ne derece büyük bir girdaba götürdüğü gerçeği hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Bu kurumların vermiş oldukları sübjektif ve etik-dışı kararlar küresel krizden bu yana ciddi şekilde sorgulanmaktadır.

2.6. Orta Vadeli Program 2017-2019

2017-2019 dönemlerini kapsayan Orta Vadeli Program Ekim ayında yayınlandı. Kısa vadede daha yüksek bir cari açık rakamı ve bütçede daha gevşek bir duruşa rağmen daha düşük büyüme oranlarının hedeflere yansıdığı görülüyor.

Büyüme tarafında, 2016 büyüme tahmini %4,5’ten %3,2’ye düşürüldü, eldeki veriler bunun bir miktar iyimser olduğuna işaret ediyor. 2017 büyüme hedefi de %5’ten %4,4’e indirildi ki bu da uluslararası kurumların %3-3,5 dolayındaki tahminlerinin belirgin üzerinde.

Enflasyonda ise kademeli düşüş beklentisinin – daha da yavaşlayarak da olsa sürdüğü görülüyor. 2016 yılsonu tahmini %7,5 olarak korunurken; 2017 hedefi ise %6’dan %6,5’e yükseltildi. %5’lik hedefe ise 2018’de ulaşılması bekleniyor.

Yeni OVP’de cari açık/GSYH oranı tahmini 2016 yılı için %3,9’dan %4,3’e yükseltilirken, 2017 ve 2018 hedefleri sırasıyla %3,7 ve %3,5’ten yine sırasıyla %4,2 ve %3,9’a yukarı yönlü revize edildi. Bunda petrol

(19)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 17

fiyatlarındaki kısmi yükseliş beklentisinin yanı sıra turizm gelirlerinin zayıf seyrini sürdürmesi ve küresel talepteki düşüklüğün ihracatı baskılaması beklentisi etkili.

Bütçe tarafında %2’lik sınırın altında kalma hassasiyeti korunmakla beraber son yıllardaki gevşeme eğilimi de sürdürülüyor; 2016 yılı için daha önce %1,3 olarak öngörülen bütçe açığı/GSYH oranının biraz aşılarak yılı %1,6 seviyesinde kapatacağı tahmin ediliyor. Kısılamayan harcamalara ek olarak, asgari ücret desteğinin 2017’de de devam edeceği ve genel olarak hükümetin destek ve teşvik adımları göz önüne alındığında bu hedeflerin yakalanıp yakalanamayacağı yakından izlenecek.

Son yıllarda OVP’lerde görülen sapmaların boyutunun arttığı, orta vadeli hedeflere ulaşmakta ise çok net zorlanıldığı göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki dönemde daha detaylı analizler yapılarak bu sapmaların nedenlerin tartışılmasının raporların “kredibilitesi” açısından önem taşıdığını belirtmek gerekiyor.

Tablo 2: Orta Vadeli Plan 2017 - 2019

(20)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 18 3. SONUÇ

2017’ye baktığımızda; Mart’ta Hollanda’da genel seçimler, Fransa’da Nisan sonu-Mayıs başında Cumhurbaşkanlığı seçimleri (iki turlu), Haziran ortasında ise genel seçimler var. Almanya tarafında ise Mayıs ayına kadar sürecek eyalet seçimlerinin ardından Ekim ayında genel seçimler yapılacak. Kasım ortası itibariyle Trump’ın ekonomi politikalarına dönük belirsizlik hem ABD hem de global gündemin ana maddesini oluşturuyordu. Genel hatlarıyla bakıldığında Trump’ın yaklaşımını iki ana başlıkta ele almak mümkün. Birincisi, altyapı harcamalarının artırılması, buna karşın vergilerin düşürülmesiyle bütçede daha gevşek bir duruşa geçilmesi, buna bankacılık sistemi başta olmak üzere birçok alanda deregülasyonların eşlik etmesi. Analistler bu adımların, ABD’de kısa vadede büyümeyi hızlandıracağını, ancak orta ve uzun vadede yüksek bütçe açıkları ve enflasyonun büyüme görünümü olumsuz etkileyeceğini belirtiyorlar. İkinci başlık ise dış ticarette daha korumacı bir çizgiye geçilmesi. Taraf olunan uluslararası ticari anlaşmalardan çıkılması, Çin başta olmak üzere birçok ülkeye yüksek ithalat vergileri konulması, bunlara göçmen karşıtı politikaların eşlik etmesi. Birçok analist, Trump’ın pragmatist karakterine vurgu yaparak, kampanya dönemindeki bu korumacı söyleminde ısrarcı olmayacağı görüşünde, tersinin ise ABD ve dünya ekonomisi açısından büyük sorun oluşturacağı kanısı hâkim.

Önümüzdeki dönemde küresel tarafta odaklanacağımız başlıkları ise kısaca şöyle özetlemek mümkün.

Her şeyden önce finansal kriz sonrası büyümenin en düşük seviyesine indiği bir yılı bitirip, risklerle dolu bir yıla ilerliyoruz; bu açıdan büyüme görünümü Türkiye’nin de içinde bulunduğu GOE’ler için tam anlamıyla destekleyici değil. Trump’ın ekonomi ajandası kısa vadede en kritik başlık; son sinyaller Trump’ın

“popülist” ajandasını hayata geçirmekte ısrarcı olma olasılığının hiç de az olmadığını gösteriyor. Kısa vadede normalleşmeye katkıda bulunsa da, güçlü dolar/yüksek ABD tahvil faizleri kompozisyonunun devam etmesi küresel büyümeyi bir noktada baskılayabilir. Bunun bir uzantısı, ABD’de enflasyonun hızlanmasına Fed’in daha hızlı faiz artırımlarıyla cevap vermesi sonucu likidite koşullarının ve GOE’lerin olumsuz etkilenmesi – ki bunun işaretlerini kısmen de olsa, almaya başladık. 4 Aralık’ta yapılacak İtalya referandumu ve bunun Bölge ekonomisi ve bankacılık sistemin etkisi ise bir diğer kritik uğrak. Başbakan Renzi, hayır oyu çıkması durumunda istifa edeceği sinyalini verdi ve son anketlerde ‘hayır’ kampının önde olduğunu gösteriyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi ‘hayır’ sonucu çıkması ve arkasından gelecek erken seçimlerde AB karşıtı Beş Yıldız Hareketi’nin oylarını yükseltmesi, ülkenin sıkıntılı bankacılık sistemini daha büyük bir risk olarak küresel ekonominin gündemine taşıyabilir. Fransa’da ise aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin yükselişinin AB’nin geleceği perspektifinden şimdiden tartışılır hale geldiği görülüyor. GOE’ler tarafında 30 Kasım’daki OPEC toplantısı da petrol fiyatlarının seyri açısından kritik bir öneme sahip; üreticilerin anlaşmaya varmaları durumunda petrol fiyatlarında yeni bir yükseliş trendinin başlaması, ihracatçı

(21)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 19

ülkelere olumlu yansıyacağı gibi Türkiye gibi ithalatçı ülke varlıklarını cari açık beklentileri kanalıyla olumsuz etkileyebilir. Çin’de varlığını sürdüren ani duruş riski ise küresel ekonomi açısından takip edilemeye devam edilecek en önemli risklerden birisi.

Türkiye, siyasi istikrar ve makroekonomik yönetişimin güçlü biçimde sürdüğü bir ortamda 15 Temmuz gecesi yaşanan ciddi darbe girişimini bertaraf etmeyi başarmıştır. Ülkenin demokratik gelişimine karşı kalkışılan bu darbe girişimi, hiçbir rasyonel sosyoekonomik zemine oturmadığı gibi toplumun herhangi bir kesiminden meşruiyet alamayacağını da öngörememiştir. Türkiye tecrübe ettiği dört askeri darbe, siyasi partilerin kapatılması ve siyasetçilere yasak getirilmesi, ekonomik ve finansal krizler, siyasi istikrarsızlıklar ve toplumsal çatışma gibi çok katmanlı sorunları aşmış bir ülke olarak kriz yönetiminde mesafe kat ettiğini göstermiştir.

Türkiye ekonomisi 2016 yılında dış politikada izlemeye çalıştığı normalleşme adımlarıyla bölgesel siyasi ve ekonomik riskleri elimine etme uğraşı vermiş, hükümet tarafından da ülke içinde ekonomik ortamın canlı tutulmasına yönelik adımlar atılmıştır. Bu kapsamda 2016 ekonomik teşvikler açısından hareketli bir yıl olmuş, hükümet bölgesel ve sektörel teşvikler yoluyla ekonomik büyümeye destek olmuştur. Rusya ile yaşanan jet krizi ve terör olaylarından dolayı turizmde yaşanan durgunluğun etkilerini azaltmak için Şubat ayında “Turizm Acil Eylem Planı” açıklanmıştır. Başbakan Binali Yıldırım tarafından Eylül ayında Diyarbakır’da açıklanan “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Cazibe Merkezleri Programı, Yatırım ve Destek Hamlesi” ile işsizlik, düşük gelişmişlik, düşük ihracat, yüksek göç oranı ve mülteci sorunlarına çözüm sağlayacak yatırımların bölgeye çekilmesi hedeflenmiştir. Dolardaki yükselişi ve Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri masaya yatıran Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun (EKK) 2 Aralık’ta yapmış olduğu toplantı sonrasında üretim, istihdam ve ihracat alanlarında yaşanan sıkıntıları azaltmak için bir dizi tedbir alınmıştır.

2016 yılında Türkiye ihracatının bir miktar toparlanmakla birlikte pozitif bir gelişime geçememesinin ardında ise Rusya ve Irak gibi pazarları açıklayan jeopolitik yansımaların yanı sıra global talepteki yavaş seyrin de etkili olmayı sürdürdüğü bilinmektedir.

Diğer taraftan 2017-2019 OVP’deki rakamlara bakıldığında kamunun önümüzdeki iki yıllık süreçte harcama ve yatırımları artırarak özel yatırımları teşvik etmeye ve ekonomik büyümeye ivme kazandırmaya çalışacağı anlaşılmaktadır. Hükümetin ayrıca ekonomik büyümeyi canlandırmaya yönelik genişleyici maliye politikasını bütçe disiplininden olabildiğince az taviz vererek uygulamaya çalıştığı görülmektedir. Hükümet yurt dışındaki başarılı uygulamaları örnek alarak Türkiye’nin ekonomik kalkınma hedeflerine daha hızlı ulaşmasına yardımcı olabilecek bir varlık fonu kurma kararı almıştır. FED’in 2017 yılında vereceği faiz kararları bütün gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye ekonomisi üzerinde de bir miktar baskı oluşturabilir.

(22)

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 20

Ancak Türkiye’nin hem ekonomik yönetişim kapasitesi hem de özel sektörünün dinamizmi bu baskıları aşacak güçtedir.

4. KAYNAKÇA

- https://home.kpmg.com/tr/tr/home/insights/2017/01/bakis-5.html

- https://home.kpmg.com/tr/tr/home/media/press-releases/2017/01/2017-dunyanin-toparlanma-yili.html - SETA 2016’da Türkiye

- Deloitte Ekonomik Görünüm Aralık 2016

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye ekonomisi küresel ticaretteki zayıflık, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ve ciddi jeopolitik risklerin gölgesinde 2016 yılının ilk yarısında önemli

Ömer HALİSDEMİR, 15 Temmuz askerî darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı'na girmeye çalışan Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Semih

Ortaya çıkan bu tez çalışması literatür taramasında 15 Temmuz 2016 Darbe girişiminin başarısız olmasında medyanın rolü üzerinde alan araştırması yapması ve

Kasım 2012 ayında gerek Euro bölgesi gerek 27 üyeli AB’nde sınai üretim hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0.3 oranında daha düşük

Kasım 2012 ayında gerek Euro bölgesi gerek 27 üyeli AB’nde sınai üretim hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0.3 oranında daha düşük

Kasım 2012 ayında gerek Euro bölgesi gerek 27 üyeli AB’nde sınai üretim hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0.3 oranında daha düşük

2012 yılı üçüncü üç aylık döneminde gerçekleşen GSYH büyümesi ekonomik faaliyet alanları itibariyle dikkate alındığında, önceki yılın aynı dönemine

Böylece; 2015 yılı Ekim ayında dış ticaret açığı, bir önceki yılın aynı ayına göre %42,5 azalmış ve 2015 yılının en düşük seviyesi olan 3,6 milyar dola-