• Sonuç bulunamadı

27 Temmuz 2013 ANKARA'NIN SUYUNDA KİRLİLİK SAPTANDI! KİRLİLİK GİDERİLENE KADAR MUSLUK SUYU İÇİLMEMESİNİ ÖNERİYORUZ! Kimya Mühendisleri Odası Ankara

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "27 Temmuz 2013 ANKARA'NIN SUYUNDA KİRLİLİK SAPTANDI! KİRLİLİK GİDERİLENE KADAR MUSLUK SUYU İÇİLMEMESİNİ ÖNERİYORUZ! Kimya Mühendisleri Odası Ankara"

Copied!
141
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

27 Temmuz 2013 ANKARA'NIN SUYUNDA KİRLİLİK SAPTANDI!

KİRLİLİK GİDERİLENE KADAR MUSLUK SUYU İÇİLMEMESİNİ ÖNERİYORUZ!

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30'da Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara'nın şebeke suyunda kirlilik saptadı. Sudaki Alüminyum miktarı izin verilenin dört kat üstünde. Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor. Sağlık Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi derhal önlem almalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir. Geçen yıl, 5 Temmuz 2012 günü yaptığımız açıklamada Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Geçen yıl yaşanan kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Bakanlık bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesini yazılı olarak bilgilendirdiğini Odamıza bildirmiştir (EK-2).

KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara'nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara'nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır. En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1):

Çankaya'daki bir noktada : 636.02 µg/L Yenimahalle'deki bir noktada : 593.10 µg/L Mamak'taki bir noktada : 745.98 µg/L

Etimesgut'taki bir noktada : 969.22 µg/L

İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre denetlenmektedir. Bu yönetmelikte alüminyum için belirlenen sınır değer 200 µg/L'dir. Yönetmeliğin 11. maddesine göre:

“Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır.

Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.”

Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir. Yüksek miktardaki alüminyumun özellikle sinir sistemi hastalıklarına yol açabildiği bilinmektedir. Ayrıca çocuklarda hafıza kaybı, öğrenme güçlüğü gibi ciddi sonuçları olabilmektedir. Kronik böbrek rahatsızlığı olanların durumlarını kötüleştirdiği bildirilmektedir. Ayrıca vücutta alüminyum birikmesinin çeşitli kemik hastalıklarına, eklem ağrılarına, kanda eritrosit yapımında bozulmaya ve bağışıklık sisteminde hasara yol açtığı saptanmıştır.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı. Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır. İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana kadar ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü ilan edene kadar Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu EKLER:

1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf) (Şubemiz ve Şubemiz internet sitesinden ulaşabilirsiniz.

2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf) Basın açıklaması internet sitesi bağlantısı:

http://www.kmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1140&tipi=3&sube=1

(2)

29 Temmuz 2013 SU KİRLİLİĞİNDE,

GÖKÇEK'İN AÇIKLAMASININ KIYMETİ YOK.

SAĞLIK BAKANLIĞI, SAPTADIĞI KİRLİLİĞİ AÇIKLAMALIDIR.

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden 29 Temmuz 2013 Pazartesi günü yapılan yazılı açıklamada şunlar belirtildi:

Açıklamamızın arkasındayız. Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı, Ankara'nın şebeke suyunda kirlilik saptamıştır. Raporlar Bakanlık arşivlerinde duruyor. Merkez ilçelerin önemli bir bölümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor. Sağlık Bakanlığı saptadığı kirliliği kamuoyuna açıklamalıdır.

Sudaki alüminyum kirliliği hakkındaki açıklamamıza Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'ndan itiraz geldi. Belediye Başkanı kirliliği kabul etmiyor. Çünkü ederse siyasi, hukuki ve cezai sorumluluğu doğacaktır. Geçen yıl yaşanan kirlilik de önce Belediye Başkanı tarafından inkar edilmiş, sonra Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilmişti (EK). Hiçkimse kendi davasının hakimi olamaz. Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı açıklamaların ve analizlerin ispat gücü yoktur. Çünkü kirliliği gidermesi gereken kendisidir.

Kirliği saptayan Sağlık Bakanlığı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı'dır. Raporlar Laboratuvar arşivlerinde durmaktadır. Bunu gizli tutmanın Ankaralılara bir yararı olmayacağı gibi açıklamak halk sağlığının korunması için kamu görevidir.

Kimya Mühendisleri Odası kirliliği öğrenir öğrenmez, Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarından temin edilen steril kaplarla, Sağlık Bakanlığının numune aldığı noktalarla aynı noktalardan, usulune uygun olarak numune almış ve analizleri Bakanlık Laboratuvarlarında yaptırmıştır. Sonuçlarını kamuoyuna duyurmuştur. Raporların çok daha fazlası Bakanlık Laboratuvarında bulunmaktadır.

Ankara'nın şebeke suları son günlerde alüminyum bakımından tartışmasız olarak kirlidir. İvedik Arıtma tesisi çıkışındaki sonuçların açıklanması tek başına anlam taşımamaktadır. Önemli olan suyun son tüketiciye ulaştığı noktadaki, yani musluğumuzdaki durumudur. Suyun temiz olmasından apartmanlarımızın önüne gelen kadar Ankara Büyükşehir Belediyesi sorumludur.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı. Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Sağlık Bakanlığını sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü ilan edene kadar Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu

EK: 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)

(3)

05 Aralık 2013 ATTIĞINIZ GAZIN ZARARLARINDAN MASKELERİNİZLE KORUNAMAZSINIZ!

Hükümet; yerli yersiz anayasal hak olan tüm barışçıl gösterilere gaz atarak insanların kentlerde sağlıkla yaşamasını engellemektedir.

Doğasına, suyuna, madenlerine, ağaçlarına, kentlerine, kültürel mirasına, parklarına, yani yaşam alanlarına ve özgürlüklerine sahip çıkan insanlar AKP hükümetinin baskıcı politikaları, gözaltılara tutuklamaları ile karşı karşıya kalmışlardır.

Yaşamımız hükümetin uyguladığı gaz politikaları ile tehdit altındadır. Yürüdüğümüz sokaklarda, hastanede, pastanede, çocuk parklarında, meydanlarda, adliye koridorlarında, apartman boşluklarında, metroda gaza maruz kalmanız içten bile değil.

Halkına zehirli gaz sıkan bir hükümetle karşı karşıyız. Kullanılan gazların tamamı kimyasal silahlar sınıfındadır. Meslek odaları tarafından kullanılan bu gazların Güvenlik Bilgi Formu (GBF) bilgilerini yetkili makamlardan istenmiş olduğu halde hala tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır.

Güvenlik güçlerinin barışçıl gösterilerde, müdahale için kullandığı gazlar insan sağlığına olumsuz etkin eden kimyasal maddelerdir. Hükümetin yersiz uygulamaları ile maruz kaldığımız gazlar üç şekilde sınıflandırılmaktadır.

Göz yaşartıcılar, Aksırtıcı kimyasal gazlar, Kusturucular

Eylemlerde kullanılan gazların kapsüllerinin incelediğinde, Türkiye`de OC, CR ve CS kısaltmalı gazların kullanıldığı görülmektedir.

Güvenlik kuvvetleri tarafından kullanılan bu gazlar, 1993 yılında imzalanan Kimyasal silahlar konvansiyonuna göre göz yaşartıcı gazlar sınıflandırmasına girmekte ve "kimyasal silah" olarak nitelendirilmektedir. Sözleşme uyarınca toplumsal olaylarda, kitlenin kontrolü amacıyla kullanılan biber gazı dahil olmak üzere kimyasal gazları silah olarak kullanmak kesinlikle yasaktır.

GAZLAR SAĞLIĞIMIZ ETKİLİYOR.

Gazın etkileri günler sonra ortaya çıkmaktadır sağlığımız yakından etkileyen ve telafisi mümkün olmayan gazların ortasındayız. Hükümetin barışçıl gösterilerde kullandığı gazların etkileri şöyledir.

Erişkinlerde ölümcül etkilere de yol açabilmektedir.

Astım hastaları ya da geçirilmiş akciğer rahatsızlığı olan yaşlı hastalarda gaza maruz kalım sonrası ölümler meydana gelebilmektedir ve ülkemizde de bu sebeple kayıt edilen ölümlü vakalar mevcuttur.

Biber gazının sağlık etkileri astım, zatürree, amfizem gibi solunum yolu hastalığı olanlarda, kalp sorunu olanlarda, tanı konmamış anevrizması olanlarda, çocuklarda, yaşlı ve bağışıklık sistemi yetmezliği olanlarda ve gebelerde daha belirgindir. Bu nedenle özellikle alerjik bünyeli kişiler, astım, KOAH ve benzeri solunum yolu hastalıkları olanlar ve kalp hastaları risk altındadır.

Göz yaşartıcı mühimmatın içerisinde bulunan CS maddesinin sağlığa zararlı olduğu ve ölümlere yol açtığı, Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığınca 2010 yılında saptanmıştır.

Başkent Dayanışması Bileşenleri olarak aşağıdaki önlemlerin derhal alınmasını hükümetin gaz atma politikalarının hemen durdurulmasını istiyoruz.

1. Zararlı olduğu ve ölümlere yol açtığı, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından açıkça saptanan CS maddesinin yurttaşlarımız üzerinde kullanılmasına derhal son verilmelidir.

2. İçişleri Bakanlığı stoklarındaki CS maddesini içeren fişek ve el bombaları imha edilmelidir.

3. Yaralanma ve ölümlere yol açtığı saptanan göz yaşartıcı gazlar ve tozlar, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16/3-b maddesinde tanımlanan ‘maddi güç‘ tanımı içinden çıkarılmalı ve silah olarak tanımlanmalıdır.

4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. maddesi, kanuni şartları oluştuğu takdirde, ‘basınçlı su‘

kullanımına izin vermektedir. Basınçlı suyun içerisine kimyasal madde katılmasının ise kanuni dayanağı

(4)

yoktur. Toplumsal Olaylara Müdahale Araçları (TOMA) içerisinden yurttaşlara püskürtülen basınçlı suyun içerisine her türlü kimyasal madde katılmasına son verilmelidir.

5.Güvenlik güçleri tarafından kullanıldığı kabul edilen ve insan sağlığı üzerinde kalıcı olumsuz etkiler meydana getirdiği bilimsel raporlarla belirlenen Oleorcin Capsicum (OC) ve Chloro benzyli de nemalono nitrile (CS) gaz bombaları ve gaz fişeklerinin kullanımı; Anayasa`nın 5., 17. ve 56. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 2. maddesi ile teminat altına alınmış insanımızın maddi ve manevi varlığını geliştirme ve yaşama hakkını ihlal etmektedir.

Ayrıca söz konusu kimyasal silahların kullanımı; Anayasa`nın 34. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 10 ve 11. maddeleri ile teminat altına alınmış yurttaşlarımızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye ilişkin demokratik haklarının kullanılmasını da engellemektedir.

Kentlerde sağlıklı yaşamamız tehdit altındır. Yaşamımızın her alanında maruz kaldığımız gaza karşı savunmayı geliştirmek için bugün gaz tatbikatı yapıyoruz. 5 Aralık’ta gaza karşı maskeli yaşam günü ilan ediyoruz. Başkent Dayanışması olarak hükümetin gaz kullanımını ve sağlıklı yaşamak için alınması gereken önlemlerin içerisinde olduğu taleplerimizi 5 Aralık 2013 saat 12.00 de, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye temsilciliğine ileteceğiz

.

BAŞKENT DAYANIŞMASI OLARAK HÜKÜMETİ BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ.ATTIĞINIZ GAZIN ZARALARINDAN MASKELERİNİZLE KORUNAMAZSINIZ.

YAŞAMIN HER ALANINDA ATTIĞINIZ, İÇERİSİNDE KİMYASAL OLAN GAZIN ETKİLERİ DOĞADA PARÇALANARAK, HAVAYA SUYA TOPRAĞA YAYILMAKTADIR.

SİZİN ÇOCUKLARINIZ VE AİLELERİNİZ ATTIĞINIZ GAZLI HAVAYI BİR BİÇİMDE SOLUMAKTADIR. UNUTMAYINIZ.

ŞİMDİ, MASKELERİNİZİ ÇIKARTINIZ VE GERÇEK YÜZÜNÜZÜ AYNADA GÖRÜNÜZ.

ÇOCUKLARINIZI VE HALKINIZI ÖLDÜRMEYE, ZEHİRLEMEYE DEVAM

EDECEKMİSİNİZ?

SİZE ÖLÜMCÜL GAZLARINIZLA BAŞBAŞA BİR HAYATI SEÇİN BİZ YAŞAMI SEÇİYORUZ.

BAŞKENT DAYANIŞMASI OLARAK KENTŞERDE SAĞLIKLA VE İNSAN YAŞAM HAKKINI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ.

5 ARALIK’TA HERKESİ HÜKÜMETİN ÖLÜMCÜL KİMYASAL GAZLARINA KARŞI MASKELERLE DOLAŞARAK, HÜKMETİN MASKELERİNİ ÇIKARTMAYA DAVET EDİYORUZ.

BAŞKENT DAYANIŞMASI “BEN ANKARA”

www.baskentdayanismasi.org

ANKARA BAROSU, ANKARA CAZ DERNEĞİ, ANKARA FOTOĞRAF SANATÇILARI DERNEĞİ – AFSAD, ANKARA HALK TİYATROSU KÜLTÜR MERKEZİ, ANKARA SANAT TİYATROSU – AST, ANKARA TABİP ODASI, ANKARA ÜNV. İLETİŞİM FAK. MEZUNLARI VAKFI – İLEV, AOÇ HALK MECLİSİ, ASSIJ TÜRKİYE MERKEZİ, BARINMA HAKKI MECLİSİ, BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ (BDP) ANKARA İL ÖRGÜTÜ, BİRLEŞİK TAŞIMACILIK ÇALIŞANLARI SENDİKASI, CHP ÇANKAYA İLÇE, CHP ANKARA İL BAŞKANLIĞI, ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ, ÇİĞDEMİM DERNEĞİ, DEVLET TİYATROSU OPERA VE BALESİ ÇALIŞANLARI VAKFI –TOBAV, DEVRİMCİ 78 LİLER FEDERASYONU, DSP İL BAŞKANLIĞI, GAZİ ÜNİVERSİTESİ MEZUNLAR DERNEĞİ, HALKEVLERİ ,İŞÇİ PARTİSİ İL BAŞKANLIĞI, KAVAKLIDEREM DERNEĞİ, KESK ANKARA ŞUBELER PLATFORMU, KOLLEKSİYONCULAR DERNEĞİ, KORUMA VE RESTORASYON UZMANLARI DERNEĞİ – KORDER, KÜLTÜR SANAT SEN ANKARA, KÜLTÜR SANAT VE GÖÇ ETKİNLİKLERİ DERNEĞİ (ETHOS), KÜLTÜR TURİZM VE ÇEV. GAZETECİLERİ DERNEĞİ, MİMARLAR DERNEĞİ 1927, MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ, ODTÜ MEZUNLAR DERNEĞİ, ÖZGÜR TİYATRO, PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ ANKARA ŞUBE, SANAT KURUMU, TİYATRO ÖZGÜN DENEME, TİYATRO PEMBE KURBAĞA, TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODASI, TMMOB MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ, TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI, TOPLUMCU MÜHENDİSLER MİMARLAR MECLİSİ, TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ, TÜKETİCİYİ VE İKLİMİ KORUMA DERNEĞİ GENEL MERKEZİ, TÜRK MÜHENDİSLER BİRLİĞİ DERNEĞİ, YAYED, YAYGARA GÜNCEL SANAT İNSİYATİFİ, YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLERİ DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ, YEŞİLLER VE SOL GELECEK PARTİSİ, 100. YIL İNSİYATİFİ, 68'LİLER DAYANIŞMA DERNEĞİ.

(5)

27 Aralık 2013 İVEDİK ARITMA TESİSİNİN KAPASİTESİ KMO'NUN MÜCADELESİ SONUCUNDA

ARTIRILIYOR

Sağlık Bakanlığı Ankara'nın şebeke suyunda her yıl kirlilik saptadı. Kimya Mühendisleri Odası kamuoyuna duyurdu. Yıllardır sudaki kirliliği inkar eden Ankara Büyükşehir Belediye başkanı sonunda İvedik Arıtma tesisinin yetersizliğini kabul etti.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir. 5 Temmuz 2012 ve 27 Temmuz 2013 günlerinde yaptığımız açıklamalarla Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Ancak Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından inkar edilmişti.

27 Temmuz 2013 tarihli açıklamamızda şunları belirtmiştik:

“Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.”

Kimya Mühendisleri Odası bu açıklamayı yaptığında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı kirlilği inkar ederek Odamıza dava açacağını söylmişti. Aradan 5 ay geçmesine rağmen Odamıza açılan bir dava olmamıştır. Aksine Büyükşehir Belediyesi İvedik Arıtma Tesisinin kapasitesini %50 oranında artırmaya karar vermiştir. Bu kararda Odamızın etkili mücadelesinin payı büyüktür.

Ancak kapasite artışı yeterli değildir. Ankara Büyükşehir Belediyesince yapılan açıklamada İvedik arıtma tesisine Kesikköprü Barajından 3 adet ana isale hattı bağlantısı bulunduğu ifade edilmektedir. Oysa DSİ’nin 2005 yılında yaptırdığı Hirfanlı ve Kesikköprü baraj gölleri ve havzalarında kirlilik araştırmasında Kızılırmak suyunun Ankara’ya uygun olmadığı saptanmıştır. Öte yandan İvedik arıtma tesisinin teknolojisi Kesikköprü suyunu arıtmaya elverişli değildir. DSİ'nin, Odamızın ve konunun bütün uzmanlarının söylediği gibi Ankara'nın yeterli ve kaliteli su ihtiyacı Işıklı-Gerede sisteminin hayata geçirilmesinden geçmektedir.

Başkenti yönetmek bilimsel bakış, kent duyarlılığı ve öngörü gerektirir. Yetersiz kapasitede olduğunu bile bile arıtma tesisini büyütmeyen Büyükşehir Belediyesi yönetiminin sorumluluğu ortadadır.

Yurttaşlarımızın bu sorumluluğun gereğini takdir edecek bilinçte olduğuna inanyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu

(6)

01 Mart 2014 EN YÜKSEK HAVA KİRLİLİĞİ ANKARA’DA

Yıllardır açıklıyoruz;

Ç

evre ve Şehircilik Bakanlığının resmi ölçüm istasyonlarının verileri Ankara‘nın havasının kirli olduğunu ispatlıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın dün yaptığı açıklama ile Türkiye`de hava kirliliğinin en yüksek olduğu noktanın Ankara-Sıhhiye olduğu ilan edildi. Ankaralıların sağlığı tehdit altındadır. Bakanlık ve Büyükşehir Belediyesi kirliliğe son verecek önlemleri almalıdır.

Odamızın Ankara‘daki hava kirliliği değerlerinin halk sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığına ilişkin saptamaları yıllardır basın açıklamalarıyla kamuoyuna duyurulmaktadır. Ankara‘nın havasının yaz aylarında da kış aylarında da kirli olduğunu Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ölçüm istasyonlarındaki resmi verilere dayanarak ispatlamış; Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesini acil önlemler almaya davet etmiştik.

Bugüne kadar alınmış herhangi bir önlem bulunmamaktadır

Kirlilik sürmektedir. Geride bıraktığımız 2013 yılına ait Hava Kalitesi Haber Bülteni, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 28 Şubat 2014 tarihinde açıklanmıştır. Bu bültene göre Türkiye`de 2013 yılı boyunca en yüksek PM10 kirliliği Ankara-Sıhhiye istasyonunda ölçülmüştür. Türkiye`de yıl boyunca havası en kirli olan nokta burasıdır. Aynı şekilde Ankara-Demetevler de Türkiye`de en yüksek kirliliğin ölçüldüğü ilk on istasyon arasındadır.

Yine Bakanlığın bültenine göre PM10 kirleticisine ait Kısa Vadeli Sınır Değer 2013 yılı içinde Ankara`da toplam 683 kez aşılmıştır. PM10 kirleticisine ait Uyarı Eşiği 8 kez aşılmıştır.

Geçtiğimiz Ocak ve Şubat aylarında, PM10 adı verilen kirletici bakımından Kısa Vadeli Sınır Değer 171 kez aşılmıştır. Uyarı Eşiği 4 kez aşılmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Ölçüm İstasyonlarının Ocak ve Şubat 2014 aylarına ait değerler Çizelge 1‘de verilmektedir.

Çizelge 1. Ocak ve Şubat 2014 aylarında saptanan sınır değer aşımları Kısa Vadeli Sınır Değerin (100 µg/m3) Aşıldığı Gün Sayısı

Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliğinin 4. maddesinde Uyarı Eşiği şöyle tanımlanmaktadır: "Aşıldığında, nüfusun geneli için kısa süreli maruz kalmadan dolayı insan sağlığına bir riskin söz konusu olduğu ve ilgili yetkili merci tarafından acil önlemlerin alınacağı seviye".

Partikül madde kirleticisi (PM10), çapı 10 µm (mikrometre)‘den daha küçük olan toz zerreciklerini ifade eder ve tüm kirleticiler arasında en zararlı ve tehlikeli olanıdır. Solunum yolu ile alınan PM10 kirleticisine solunun sistemi direnç gösteremez, bu kirletici akciğerin derinliklerine kadar nüfuz eder.

PM10 kirleticisi, solunum yolu ile akciğere kadar ulaşıp, kanın içindeki karbon dioksitin oksijene dönüşümünü yavaşlatır. Bu da nefes darlığına neden olur. Bu durumda oksijen kaybının giderilebilmesi için kalbin daha fazla çalışması gerektiği için kalp üzerinde ciddi bir baskı oluşturur.

PM10 kirleticisi, bir yaşın altındaki bebeklerde solunuma ait ölüm risklerini artırır. Çocuklarda astım ve bronşite neden olur.

(7)

PM10 kirleticisinin fiziksel yapısı ve kimyasal bileşimi sağlık açısından oldukça önemlidir. Civa, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller içeren partikül madde kirleticileri sağlık açısından çok zararlıdır. Kanser yapıcı kalıcı organik kimyasalları (PAH, dioksin, furan gibi) içeren partikül madde kirleticileri sağlık açısından çok tehlikelidir. Birçok farklı bileşenden oluşmuş olan PM10 kirleticisi akciğerdeki nemle bileşerek aside dönüşebilir. Duman bileşenlerinde bulunan çinko amonyum sülfat, akciğerde sülfürik aside dönüşür. Kurum, uçucu kül, benzin ve dizel egzoz partikül kirleticileri, benzo (a) pyrene gibi, kanser yapıcı kirleticiler içerdiklerinden bu kirleticilerin uzun süreli solunması durumunda kanser yaptığı bilinmektedir.

Ankaralıların soluduğu havada sınırların üzerindeki miktarlarda bulunan PM10 kirleticisinin kimyasal bileşimi derhal açıklanmalıdır.

Sıhhiye bölgesinde sadece işyerleri değil büyük hastaneler de bulunmaktadır. Akciğer ve solunum sistemi hastalıkları nedeniyle bu hastanelerde tedavi gören yurttaşlarımız özellikle tehdit altındadır.

Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği kirlilikle ilgili önlemlerin ne zaman ve kimin tarafından alınacağını şöyle belirtmektedir: "Hava kirlenmesinin uyarı eşikleri seviyelerine ulaştığı yerlerde bölgesel özelliklere bağlı olarak uygulanacak önlemler, valilik tarafından belirlenir." Ankara Valiliğini Ankara‘daki hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki etkilerini ve hassas nüfus gruplarının alacağı önlemleri açıklamaya çağırıyoruz.

Hizmet için değil oy avlamak için yürütülen şehircilik politikaları Ankaralıların sağlığını tehdit eden noktaya gelmiştir. Ankara‘da yaşanan hava kirliliğinin başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi taşıt trafiğidir. Ankara`da metro inşaatını bitiremeyen Büyükşehir Belediyesi hem kenti bir trafik bunalımına sokmuş hem de başkentlilerin sağlığına yönelik tehditlere seyirci kalmıştır.

Kirliliğin başlıca nedenlerinden ikincisi artan kömür kullanımıdır. Yerli hammaddemiz olan kömürün konutlarda değil sanayi tesislerinde kullanılması tercih edilmelidir. Sanayi tesislerinin bacalarına filtre sistemleri takılarak zararlı gazların havaya salınması engellenebilmektedir. Oysa konutlarda bu mümkün olmamaktadır. Öte yandan kaçak yollarla şehre sokulan kalitesiz kömürlerin kullanımının kesin olarak engellenmesi gerekmektedir. Burada da görev Ankara Büyükşehir Belediyesine aittir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığını, Ankara Valiliğini ve Ankara Büyükşehir Belediyesini mevzuatla tanımlanan görevlerini yapmaya çağırıyoruz. Kirlilik görmezden gelinmemelidir.

Kimya Mühendisleri Odası bünyesinde kurduğumuz Hava Kalitesi Takip Merkezi yurttaşlarımızın hava kirliliği konusunda bilgilendirilmeleri için çalışmalarını sürdürmektedir.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu

(8)

BURSA ŞUBE

07 Nisan 2012

BOR MADENİ İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER BİZİ KAYGILANDIRIYOR!

Yapıdan sağlığa, enerji üretiminden fiberglassa kadar birçok sektörde kullanılan ve dünyada en fazla üretiminin ülkemizde yapıldığı bor stratejik bir madendir. Bilindiği gibi Türkiye, en çok bor rezervine sahip ülke durumundadır.

Bor Madenlerinin çıkarılması, işletilmesi ve pazarlanması ile ilgili olarak bugüne kadar birkaç yasal düzenleme yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir.

14.10.1978 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler hakkında kanun ile daha önce özel kişilere verilmiş arama ve ruhsatnameleri ve işletme haklarının devlet tarafından geri alınması düzenlenmiş, bor madenlerinin devletçe işletilecek madenler arasında olması kabul edilmiştir.

13.06.1983 tarih, 18076 sayılı Resmi gazetede yayınlanan “Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükeer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini “ düzenleyen 2840 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir. Amaç "2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun" la kamu kuruluşlarına devredilen maden haklarını yeniden düzenlemek” olarak belirlenmiştir.

15.06.1985 tarih 18785 sayılı Resmi Gazetede yayınlana 3213 sayılı Maden Kanunu ile 2840 sayılı kanun hükümlerinin saklı kalması kaydıyla, 2840 sayılı kanunun yürürlük tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin aranması ve işletilmesi bu kanun hükümlerine tabi olmuştur. Bunların ihracatına ait usul ve esasların bakanlar kurulunca tespit edileceği belirlenmiştir.

5 Haziran 2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazete yayınlanan; Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına İlişkin 5177 sayılı kanun ile bor madenlerinin aranması ve işletilmesi konusu aşağıdaki madde ile yeniden 2840 sayılı yasa ile belirlenen şekilde kabul edilmiştir. “MADDE 22.- Maden Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 2840 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce bulunmuş ve sonra bulunacak bor madenlerinin aranması ve işletilmesi 2840 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir.”

2840 sayılı kanun “Madde 2 - (Değişik birinci cümle:16/2/1994-3971/1 md.) Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi Devlet eliyle yapılır. Bu madenler için 6309 sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir.”

şeklindedir.

Halen yürürlükte olan haliyle Bor Madenlerinin arama ve işletme çalışmaları Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

2000-2001 yıllarında bor madenlerinin özelleştirilme çalışmaları gündeme geldiğinde de vurguladığımız gibi, 2840 sayılı yasa doğrultusunda Bor Madenlerinin Devletçe işletilmeye başlanması ile birlikte bor madenlerinin işletilmesi ve değerlendirilmesi amacı ile çok önemli adımlar atılmıştır.

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan arama ve rezerv tespit çalışmaları ile Türkiye’nin dünya toplam bor rezervlerinin %72 ‘sine sahip olduğu belirlenmiştir. 2012 yılında bor kimyasalları ve eşdeğeri ürün kurulu kapasitesi, 1.705.000 t/yıl miktarına erişmiştir. Dünya Fiberglass üretiminin önemli bir miktarının gerçekleştirildiği Uzakdoğu ülkelerinde hammadde olarak Türkiye’de üretilen dünyada cevher olarak başka bir alternatifi olmayan öğütülmüş kolemanit yani kalsiyum borat minerali kullanılmaktadır.

(9)

Yeni düzenleme çalışmaları ile mevcut kanunun aşağıdaki şekilde değişmesi talep edilmektedir;

“Madde 1- 10/06/1983 Tarihli ve 2840 sayılı “Bor tuzları, trona, asfaltit madenleri ile nükleer enerji hammaddelerinin işletilmesini, linyit ve demir sahalarının bazılarının iadesini düzenleyen kanunda değişiklik yapılmasını öngören kanunun” 2. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Bu madenlerin üretimi ve zenginleştirilmesi, Teknik, Ticari ve Ekonomik sebeplerle ürünün mülkiyeti teşekkülde kalmak üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir. Ancak üçüncü şahıslara gördürülecek işlerin 3 Yıldan fazla olması durumunda konuya ilişkin talepler yüksek planlama kurulu tarafından karara bağlanır.”

Yapılmak istenen düzenlemede; bor madenlerinin üretimi ve zenginleştirilmesinin, “Teknik, Ticari ve Ekonomik“ sebeplerle ürünün mülkiyeti teşekkülde kalmak üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir...” denilmektedir. Değişiklik ile ilgili genel gerekçede de “...“Temel faaliyet alanı olan üretim aşamasında günün teknolojisine uygun(?) üretim yöntem ve şekillerini kullanmak ya da ekonomik fayda sağlamak suretiyle kanun kapsamındaki madenlerden beklenen gelir(?) sağlanmış olacaktır. Böylece özellikle bor madeninde pazar payının azalması riski ortadan kalkacaktır…” ifadesi yer almaktadır.

Bor madenlerinin üretim ve zenginleştirilmesinde halen hiçbir teknik eksiklik ya da destek ihtiyacı söz konusu değildir. Bugün gelinen üretim kapasitesi, kurulan tesislerin mühendislik ve teknik yeterlilik durumu üst düzeydedir. Bu düzeye, yıllardan beri Eti Maden bünyesinde çalışanların geliştirdiği bilgi birikimi ile ulaşılmıştır. Üretim prosesi tüm dünyada uygulanan prosestir. Kullanılan tüm ekipmanlar da amaca en uygun ekipmanlar olarak seçilmiş ve imal edilmişlerdir. Kanunun gerekçesinde ve daha sonra yapılan açıklamalarda belirtildiği gibi, borun yüksek teknoloji ile buluşması için de Eti Maden’in teknik desteğe ihtiyacı yoktur. Yüksek teknoloji ile kastedilen bazı özel bor ürünlerinin üretimine zaten Türkiye’de ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu ürünler genellikle üreticileri tarafında tüketilen ve ticareti yapılmayan ürünlerdir. Kaldi ki, 2003 yılında kurulmuş olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü desteklemekte olduğu projeler ile bu alanda da çeşitli projeler sonuçlandırmış ve patent başvuruları yapma noktasına gelmiştir. Ticari potansiyeli olan özel bor ürünleri Eti Maden tarafından kendi araştırma olanakları çerçevesinde geliştirilmekte ve ticari boyutta üretilmektedir. Üretimine başlanmış olan Eidot-67, üretimi planlanmakta olan çinko borat ve yatırım çalışmaları başlamış olan sodyum bor hidrür buna en güzel örneklerdir.

Eti Maden’in ticari ve ekonomik açıdan da tesislerinin ya da rezervlerinin başka kuruluşlarca işletilmesine ihtiyacı yoktur. Bugüne kadar yapılageldiği gibi, Eti Maden tüm yatırımlarını kendi kaynakları ile gerçekleştirmektedir. Eti Maden bor ürünleri satışı 2010 yılında bir önceki yıla göre tutar bazında %43 artarak 647 milyon US$ olmuştur. Eti Maden dünya pazarında birinci sırada yer alırken, bunu kendi pazarlama stratejisini, kendi olanakları ve kendi çalışanları ile birlikte gerçekleştirmiştir. Bu konuda Eti maden’den daha geniş bilgi birikimi ve olanaklara sahip başka bir kurum ya da oluşumun olması söz konusu değildir.

Dünya bor pazarındaki dağılım itibariyle değerlendirme yapıldığında, 1980’li yılların ortalarında % 25 olan ülkemizin miktar bazındaki pazar payı 2010 yılında %40 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran ile Eti Maden 2005 yılından bu yana dünya bor pazarındaki liderliğini korumaktadır.

Bütün bunlara dayanarak söylenebilir ki, yapılmak istenen; uzun vadeli hizmet alımları adı altında ve aslında Eti Maden’den daha birikimli ve ekonomik olanaklara sahip olmayan kuruluşlar aracılığı ile işletilerek, özelleştirmenin gerçekleştirilmeye çalışılmasıdır.

Özet olarak, bor rezervlerini 1978 yılından bu yana kamu adına işletmekte olan Eti Maden;

Bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu yatırımlar ile Türkiye’nin bor teknolojisi konusundaki en deneyimli kadrosunu bünyesinde bulundurmaktadır,

Bor tesislerinin kurulması için gerekli mühendislik deneyimi ve tesislerin işletilmesi için gerekli üretim deneyimi açısından en iyi kadroya sahiptir,

Dünyadaki en büyük bor üreticisi ve en güvenilir bor ürünleri sağlayıcısıdır,

Son 5 yıldan bu yana %40,1 pazar payıyla Dünya bor pazarı lideridir.

Eti Maden’in bu konuma gelmesi sadece 30 yıl gibi bir sürede gerçekleşmiştir. Bu süre

içinde herhangi bir kurum ya da kuruluşun işletme, mühendislik, pazarlama, finans desteğine

ihtiyaç duyulmamış ve tüm gelişme kurumun kendi olanakları ile sağlanmıştır. Rezervlerin

işletilmesinden maksimum fayda sağlanmaktadır ve dünya pazarının en büyük payı Eti

Maden’e aittir.

(10)

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası olarak önerimiz; Hizmet alımı adı altındaki yasal düzenlemeler özelleştirmelere ön açacaktır. Kamuoyu, ilgili bakanlıklar tarafından da bor madeni ve bor ürünleri konusunda Türkiye’nin üretim kapasitesi ve teknolojisi hakkında doğru şekilde bilgilendirilmelidir.

Dünyada bor rafinasyonunda ve pazarlamasında lider kuruluş olan Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün çalışmaları 2840 sayılı kanun çerçevesinde devam etmelidir.

Çalışmaların sağlam temeller üzerinde devam edebilmesi için Türkiye, elde ettiği bor tecrübesini, ürün çeşitliliğini, üretim kalitesini, alanındaki bütün çalışanları ile daha da ileri götürerek uç ürün pazarındaki payını arttırmalıdır. Nihai ürün pazarı birincil hedef olarak belirlenip araştırma ve geliştirme çalışmaları, birçok ürünün hammaddesini oluşturan bor ürünlerinin kullanıldığı sanayi alanlarının geliştirilmesi teşvik edilmelidir.

Saygılarımızla,

TMMOB

Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Yönetim Kurulu

(11)

25 Haziran 2012 1. ULUSLARARASI - 14. ULUSAL TEKSTİL TEKNOLOJİSİ VE KİMYASINDAKİ

SON GELİŞMELER SEMPOZYUMU

Değerli Basın Mensupları,

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin, 26 yıldır her iki senede bir geleneksel olarak düzenlediği “Tekstil Teknolojisi ve Kimyasındaki Son Gelişmeler Sempozyumu”nun on dördüncüsü bu kez 08-09-10Mayıs 2013 tarihlerinde Tekstil Mühendisleri Odası Bursa Şubesi işbirliği ile ilk kez uluslararası olarak “İnovatif ve Uygulanabilir Teknikler” temasıyla Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesinde gerçekleştirilecektir.

Sempozyumda bu yıl;

 Tekstil Teknolojisindeki Yenilikler

 Tekstil Kimyası ve Terbiyesindeki Yenilikler

 Teknik ve Fonksiyonel Tekstiller

 İnsan, Çevre, Enerji, Ekonomi

 Standartlar

başlıkları ele alınacaktır. Bu başlıklarla ilgili olarak araştırmacılar, akademisyenler ve tekstil boya-yardımcı kimyasalları sektöründe faaliyet gösteren öncü firmaların değerli bildiri sunumları gerçekleştirilecektir.

Tekstil sektörü uzun yıllar istihdam, üretim ve ihracat bakımından etkin olmasına rağmen günümüzdeki küresel rekabet şartları altında her geçen gün giderek güç kaybetmektedir. Hem bu güç kaybını durdurmak, hem de dünya pazarlarına olan coğrafi konumu dolayısı ile ülkemiz için son derece önemli olan tekstil sektörünün sürdürülebilir güç sahibi olabilmesi için, bir yandan üretimde verimlilik ve kaliteyi artırması, diğer yandan da katma değeri yüksek yenilikçi ürünlere yönelmesi şarttır.

Tekstil sanayisinin ülke ekonomisi ve dünya pazarındaki etkinliğini sürdürmesi, bu etkinliğin yeni alanlara ve ürünlere yayılması; tekstil makineleri ve teknolojileri üretimiyle AR-GE çalışmalarına gerekli önem verilmesiyle ve dünya ölçeğinde marka haline gelmeyi sağlayacak yenilik ve farkındalıkların geliştirilmesiyle mümkün olacaktır.

Tekstil sektörü, inovasyonla biçimlenen bir vizyon ile bugünkü sıkıntılarını aşarak varlığını koruma ve güçlendirme donanım ve yetisine sahiptir. Bursa’nın kimliğine işlemiş olan tekstil sektörünün gelişmesi amacıyla devlet halk bütünleşmesini tesis ederek sektörü layık olduğu yere getirmek için üniversite sanayi meslek kuruluşları arasında oluşturulacak işbirliği ile tekstildeki sorunların çözümü noktasında tüm dinamiklerimize görevler düşmektedir.

Oda, araştırmacı ve sanayici şeklinde tüm sektör paydaşlarının katılımıyla gerçekleştirilecek olan bu etkinlikte, tekstil sektörünün acil çözüm bekleyen sorunları için çözüm önerileri içeren bir yol haritası elde edileceğine inanmaktayız.

Saygılarımızla,

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi TMMOB Tekstil Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

(12)

23 Temmuz 2012 KİRLENEN DOĞANIN SORUMLUSU SADECE KİRLETENLER DEĞİL, GEREKEN

DENETLEMEYİ YAPMAYAN ve GÖZ YUMAN YETKİLİLERDİR.

İlimiz merkez Yıldırım ilçesi sınırları içerisinden geçen ve Nilüfer Çayını besleyen en önemli kollardan biri olan Deliçay, her yanı çevre felaketleriyle dolup taşmaya başlayan ülkemizde ısrarla gündemimizde kalmaya devam ediyor.

“Deliçay kan akıyor!” manşetleriyle bir yanılgıyla gündemimize gelmiş olsa da, Deliçay’da akan kan olmasa da, mecazi anlamda Deliçay kan akmaya, kanamaya devam ediyor.

Bu konunun gündeme gelmesinin ve bizim çalışma başlattığımızı açıklamamızın üzerinden 15 gün geçti ve dün yaptığımız incelemede Deliçay’a halen atıkların kontrolsüz bir şekilde bırakılmaya devam ettiği gerçeği ile karşılaştık.

Bu süreç içerisinde bizler de almış olduğumuz numunelerin Tübitak-Butal’de yapılan analiz sonuçlarını aldık ve tablonun ne denli vahim olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleştik:

Bırakılan atık içerisindeki Toplam Katı madde miktarı olması gerekenin 3 katı üstünde,

Yağ ve gres miktarı limitlerin üzerinde,

Toplan Sülfür miktarı limitlerin 8 kat üzerinde,

Renk limitlerin 5 katından daha fazla üzerinde..

Bu değerlerin ne anlam ifade ettiği konusunu da dilerseniz maddeler halinde paylaşalım:

Öncelikle yağ ve gres gibi maddelerin fazla olması ilk olarak sudaki oksijeni tüketeceğinden sudaki canlı hayatını bitirecek ve aerobik(yararlı) bakteriler yaşayamayacağından su içerisindeki safsızlıkları bertaraf etme yeteneğini kaybedecektir.

Yüksek Sülfür, sülfat ile dönüşüm içerisinde olacak ve hem sudaki oksijeni tüketecek, hem de sülfat’ın toksik etkisi ile su kirlenmiş olacaktır.

Yüksek sülfür, hidrojen sülfür olarak uçacak ve ortamda son derece rahatsız edici bir koku oluşacaktır.

Yüksek miktarda olan toplam katı madde miktarı ise içeriğinin detaylı belirlenmesi gereken, ağır metaller içerme olasılığı taşıyan bir unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Yüksek renk suya güneş ışınlarının ulaşmasını azaltacak ve yine sudaki yararlı bakterilerden olan aerobik bakterilerin yaşama şansını azaltacaktır.

Sudaki aerobik bakterilerin ölümü, sudaki anaerobik (çürükçül) bakterilerin çoğalmasına neden olacaktır. Bu artık hem ortama çok ciddi koku salgılanmasını sağlayacak, hem de sağlık açısından son derece zararlı olan bir bataklık tablosunun oluşmasını sağlayacaktır.

Endüstriyel atık suların, doğru işletilen arıtma tesisleriyle uygun şekle dönüştürülmesi mümkündür. Arıtma tesisleri mutlaka doğru şekilde denetlenmeli, uygun çalışmayanlar için mutlaka yaptırımlar uygulanmalıdır.

Arıtma tesisleri sanayici için bir maliyet kalemi gibi görünmektedir. Devlet bu konuda teşvik sağlamalıdır ancak kaybettiğimiz doğanın bir maliyeti olamaz.

Deliçay yaşanılan çevre felaketlerinden sadece bir tanesinin adı. Deliçay örneğinde olduğu gibi onlarca kontrolsüz deşarjın var olduğunu çok iyi biliyor ve yetkilileri uyarıyoruz. Denetimsizlik doğamızı yok ediyor ve bunun sorumlusu göz yumanlardır.

TMMOB

Kimya Mühendisleri Odsı Bursa Şube Yönetim Kurulu A.

ALİ ULUŞAHİN Başkan

(13)

5 Aralık 2012 ENDÜSTRİDE DOĞRU SU YÖNETİMİ İLE DOĞAL KAYNAKLARIMIZ GERÇEK

SAHİPLERİ OLAN DOĞAYA VE CANLILARA GERİ DÖNÜYOR

Basına ve kamuoyuna,

Su tüm dünya için yaşamın kaynağını oluşturmaktadır. Birçok ülkenin ekonomisi su üzerine kuruludur.

Ülkemiz için de durum benzerdir aslında. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünya su kaynaklarının günden güne azalıyor olması, kaynaklarımızın verimli kullanımı konusunu ülkemizin gerçek gündemi arasında üst sıralara taşımaktadır.

Yeryüzünün üçte ikisinin sularla kaplı, ancak bu suların %97’sinin tuzlu su, yalnızca %3’ünün tatlı su olduğu ve bu yüzde 3’lük payın da büyük kısmının buzullar ve yer altı sularının oluşturduğu, dolayısıyla kullanılabilir su miktarının sadece %1 oranında olduğu, su konusunun geçtiği her platformda konuşulan ve ezberlene gelmiş bir bilgidir.

Su kaynaklarımızın verimli kullanılması, su şartlandırma teknolojilerinin en üst düzeyde çıkartılması ve konu ile ilgili mühendislik hizmetlerinin yeterli düzeyde sağlanması ile mümkündür.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası olarak bizler “Su kaynaklarının verimli kullanılması ve sürdürülebilirlik” teması ile ülkemizde ilk kez organize edeceğimiz “1. Uluslararası Endüstriyel Su Teknolojileri Sempozyumu ve Fuarı”nı 06 - 09 Aralık 2012 tarihlerinde Tüyap Bursa Fuar Merkezi’nde gerçekleştireceğiz.

Sempozyumda ele alınacak konular,

Su Hazırlama Sistemleri

Endüstriyel Su Sistemlerinde Korozyon

Endüstriyel Su Sistemlerinde Mikrobiyolojik Faaliyet ve Dezenfeksiyon

Endüstriyel Su Sistemlerinde Kireçlenme ve Depozitlenme

Ölçüm Teknolojileri

Endüstriyel Atık Suların Yeniden Kullanımı

Kimyasal Şartlandırma Teknolojileri

Endüstride Deniz Suyu Kullanımı

Endüstride Jeotermal Su Kullanımı

Bu sempozyum, sürdürülebilirlik anlayışı ile su kaynaklarımızın verimli kullanılması, doğru ve çevreci programlar ile şartlandırılması ve atık sularımızın en üst teknolojiler yardımı ile arıtılması konularında siz değerli katılımcıların bilgi ve teknoloji birikimlerini sanayicimiz ve meslektaşlarımızla buluşturmayı hedeflemektedir.

(14)

3 ETKİNLİK BİRARADA!

Etkinliğimiz; sempozyum, fuar ve ikili iş görüşmelerini aynı anda sunarak TÜYAP Fuar alanında 6- 9Aralık 2012 tarihleri arasında “İkili İşbirliği Etkinliği”nde katılımcıları bir araya getirmeyi hedefliyor.

Etkinlik, 31 ülkeden yaklaşık 36000 ziyaretçinin katıldığı Eleco, Metal İşleme Teknolojileri, Sac İşleme Teknolojileri ve Hırdavat ve İş Güvenliği Fuarları ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecektir.

KOSGEB tarafından desteklenen EEN Projesi kapsamında 51 farklı ülkeden firmalar ile iletişime geçilmiştir. İkili iş görüşmeleri sayesinde Türk firmaları ile uluslararası firmalar prestijli bir platformda buluşturularak yeni iş birliği fırsatları geliştirilecektir.Detaylı bilgiye www.ensutek.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Su ile ilgili standartlar, ASTM International –Standard Worldwide-‘dan katılacak davetli konuşmacı ve TSE tarafından yapılacak sunum ile masaya yatırılacak ve tartışılacaktır. Ankara ve Süleyman Demirel Üniversiteleri bünyesindeki Su Enstitülerinin ve diğer üniversitelerin ilgili bölümlerinden değerli akademisyenlerin de katılımı ile güçlenen etkinlikte

“ENDÜSTRİDE SU YÖNETİMİ İLE KAYNAKLARIN VERİMLİ KULLANILMASI”

konulu bir panel düzenlenecektir. Panelde Türkiye’de su yönetimindeki gelişmeler ve endüstriyel su yönetimine yönelik çalışmalar üzerine değerlendirmeler yapılarak konunun Zorlu Enerji’deki uygulaması katılımcılar ile paylaşılacaktır.

Etkinliğin üniversite, sanayi, sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarının, kısacası tüm paydaşların sanayide su tüketimini azaltarak doğaya ve halkımıza hizmet etmesi amaçlanmaktadır.

Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Ali ULUŞAHİN

TMMOB KMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu a.

Başkan

(15)

12 Aralık 2012 Suyumuzu yerel yönetim eliyle ticarileştiren ve “parası olmayan sağlıklı su içmesin”

anlamına gelen bu proje için Büyükşehir Belediye Başkanlığımızı uyarıyoruz.

Su Hayattır, Satılamaz !!!

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe dün basına yansıyan açıklamasında ambalajlı su yatırımını BUSKİ'nin 2013 yılı bütçesine aldığını duyurdu. Açıklamaya göre fabrika Kaplıkaya'da belediyeye ait 11,6 dekarlık alanda 5 bin 800 metrekare üzerine kurulacak ve kapasitesi 10 litre/saniye olacak. Kurulacak tesis Türkiye’nin üç büyük kapasiteli tesislerinden biri olacak.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’ye göre, Uludağ'ın su şebekesine verilen, mineralli kaynak sularını cam ve plastik ambalajlarda halkımızın sofralarına getirilecek. Bina ve şişeleme tesisleri yaklaşık 15 milyon liraya mal olacak belediye kaynak suyu tesislerinde şu anda piyasada olmayan 0,33 ile 0,50 ve 0,70 litrelik cam dönüşümlü ambalaj kullanılacak. Ayrıca 1 ve 1,5 Litre plastik şişe ile 19 Litrelik polikarbonat damacana ambalajlarda da su dolumu yapılacak.

Öncelikle Gürpınar kaynaklarından gelen su tüketilecek ardından Uludağ'ın zirvesinden Teferrüç'e kadar özel hatla indirilen Kırkpınarlar kaynakları da kullanılacak.

Açıklamaya göre tüketimin azaldığı dönemlerde kaynak suyu eskiden olduğu gibi şebekeye verilmeye devam edecek.

Bu durumda bizler bir kez daha uyarıyoruz.

 Bursa’mızda çeşmelerden akan su sağlıklıdır ve Bursa’mızın ambalajlı suya ihtiyacı bulunmamaktadır.

 Cam ya da polikarbonat malzemeden üretilmiş olması fark etmeksizin geri dönüşümlü ambalajla halkımıza sunulacak sular özellikle mikrobiyolojik açıdan son derece risk taşımaktadır ve bu durum tarafımızca defalarca açıklanmıştır.

 Çeşmeden akan suyun sağlıksız olması endişesi halkımızı ev tipi arıtma cihazlarına yönlendirmekte ve sağlık açısından son derece riskli olan bu sistemler halkımızca tercih edilir hale gelmektedir.

Halkımızı ev tipi arıtma cihazları kullanmamaları konusunda bir kez daha uyarmak istiyoruz.

 Bursa’mız, Uludağ’dan tüm Türkiye’ye su tedarik eden bir kent haline getirilmiştir. Ancak Uludağ’da su kaynaklarımız günden güne azalmaktadır. Özellikle yaz aylarında Uludağ’dan gelen dere ve akarsularımızın neredeyse tamamı kurumakta ya da debileri çok azalmaktadır. Bu sebeple Nilüfer çayı ve besleyen tüm kolları su olmadığından atık nehrine dönüşmektedir. Bu durum ve sonuçları defalarca raporlanmış insan sağlığı ve doğa açısından riskleri ortaya konulmuştur. Bu tesis için ayrılan 15 Milyon Lira kaynak Nilüfer çayını kirleten arıtma tesislerinin uygun deşarj limitlerine getirilmesi amacıyla kullanılmalıdır.

 Su kaynaklarımız sadece insanlar için değil, doğadaki tüm canlılar için gereklidir. Bu sebeple canlıları ve doğayı susuz bırak anlamında yapılan ambalajlı su tesisi projelerinden derhal vazgeçilmelidir. Ülkemizde su metalaştırılmıştır, suyun ticarileştirilmesine meşruluk kazandıran bu projeyi kabul etmiyoruz.

 Sağlıklı içilebilir suyu halkımızın çeşmelerinden akar hale getirmek belediyelerin ve devletin en temel görevidir. Belediyeler ticarethane değildir. Bursa’mızda Türkiye’nin en pahalı suyu çeşmelerimizden akmaktadır.

(16)

Her aileye içilebilir kalitede aylık 10m3 su ücretsiz verilmelidir.

“Bursa’da Su Çeşmeden İçilir” kampanyası ile çok yakın bir geçmişte tüm reklam panolarını kaplayan Büyükşehir Belediye Başkanı bugün neden ambalajlı su tesisine ihtiyaç duyduğunu açıklamalıdır.

Sn.Altepe’nin açıklamasına göre bu proje ile mineral açıdan zengin su ambalajlanacak ve sadece parası olan insanlar faydalanabilecek, çeşmelerden akan suyun kalitesi olumsuz etkilenecek veya su şehri olarak bilinen Bursa’mızın çeşmelerinden akan su bütünüyle kesilecektir. Eğer ambalajlı suya talep olmazsa bu su şebekeye verilecektir. Bu açıkça halkımıza ücretsiz su da yok demektir ki bu anlayıştan derhal vazgeçilmelidir.

Saygılarımızla,

BAOB – BURSA AKADEMİK ODALAR BİRLİĞİ TMMOB – BURSA İL KOORDİNASYON KURULU BURSA SU PLATFORMU

NİLÜFER ÇAYI TEMİZ AKSIN PLATFORMU

(17)

31 Mart 2013 14. ULUSAL & 1.ULUSLARARASI TEKSTİL TEKNOLOJİSİ VE KİMYASINDAKİ

SON GELİŞMELER SEMPOZYUMU

Değerli Basın Mensupları

Tekstil uygulamaları, teknolojiyi yöneten ve öncülük yapan mühendislik konuları içinde büyük ölçüde Ar- Ge’ye dayalı ve birden çok disiplinin uyumlu biçimde sonuca yönelik çalışmasını gerekli kılar.

Tekstil sektörü istihdam, üretim ve uluslar arası ticaret bakımından etkin olmasına rağmen, günümüz küresel rekabet şartları, ekonomik krizler, ortaya çıkan çevresel, sosyal ve etik sorunlar ile dönem dönem güç kaybetmektedir. Hem uluslar arası pazarların kesişimdeki coğrafi konumu hem de iplik üretim, dokuma ve örgü tesisleri devamında, kurulu 1500 civarında boyahane kapasitesi nedenleriyle, tekstilin, Türkiye için vazgeçilmezliği açıktır.

Güç kaybının önüne geçmek ve gelişimi sürdürülebilir kılmak için, üretimde verimlilik ve kalitenin artırılması, diğer yandan da katma değeri yüksek yenilikçi ürünlere yönelinmesi şarttır. Sektördeki teknik personel açığının giderilmesi için de, eğitimin, bu hedeflere yönelik olarak geliştirilmesi zorunludur.

Tekstil sanayisinin ekonomik anlamda dünya pazarlarında etkinliğinin sürdürülmesi ve bu etkinliğin, yeni alanlar ile ürünlere yayılması; ekonomik tekstil proses ve makineleri ile ilgili teknolojilerin üretimi, Ar-Ge çalışmalarına gereken önemin verilmesi ve dünya ölçeğinde marka haline gelmeyi sağlayacak yenilik ile farkındalıkların geliştirilmesiyle mümkün olmaktadır.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası tarafından 26 yıldır geleneksel olarak düzenlenen Tekstil Teknolojisi ve Kimyasındaki Son Gelişmeler Sempozyumu’nun 14 üncüsü, TMMOB Tekstil Mühendisleri Odası işbirliği ile bu kez uluslararası düzeyde “Yenilikçi ve Uygulanabilir Teknikler” ana temasıyla 08-10 Mayıs 2013 tarihlerinde Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Yerleşkesinde düzenlenecektir.

Bu sempozyum, “Tekstil Teknolojisi ve Kimyası” ile ilgili en yeni bilimsel çalışmalar, endüstriyel bilgi, deneyim ve sonuçların paylaşılması amacıyla, ulusal ve uluslararası uzman ile araştırmacıları ve uygulayıcıları, bir araya getirmeyi amaçlamaktadır.

Sempozyumun son günü yapılacak olan “Yenilikçi ve Sürdürülebilir Yaklaşımla Türk Tekstilinin Rotasının Belirlenmesi” konulu panelde değerli akademisyen ve sanayiciler ile sektörün durumu ve geleceği tartışılacaktır.

3 gün boyunca 3 salonda devam edecek sempozyumda akademik ve endüstriyel sunumların yanı sıra uluslararası düzeyde bilgi ve tecrübeleri ile tanınan Prof. Dr. XUNGAI WANG -Deakin University ve Ass.

Prof. LAURENT MONTES - IMEP-Lahc, çağrılı konuşmacı olarak yer alacaklardır. Üniversite, kamu ve birçok sanayi kuruluşunun destek verdiği sempozyumun gala yemeğinde ise Faruk Saraç Meslek Yüksek Okulu tarafından hazırlanan defile sergilenecektir.

Tüm sektör paydaşlarının sempozyuma katılımı bizleri onurlandıracaktır.

Detaylı bilgi için: www.textile2013.org Saygılarımızla,

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi TMMOB Tekstil Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

(18)

17 Nisan 2013 SIRADA HANGİ KİMYASAL KAZA VAR?

Değerli Basın Mensupları,

Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Laboratuvarı’nda yüksek lisans öğrencisi olan Hande Özyürek’in geçirdiği talihsiz kaza sebebiyle üzüntülerimizi bildirmek istiyoruz ve kendisine acil şifalar diliyoruz.

İddiaya göre Hande Özyürek yağ analizi yaptığı sırada elindeki tüpü düşürüp açığa çıkan hekzan gazının parlaması sonucu alevler arasında kalmış ve vücudunun %40’ında oluşan yanıklar sebebiyle yoğun bakıma alınmıştı.

Kolay alevlenir olarak sınıflandırılan hekzan gazı, laboratuvarda yağ çözücü olarak kullanılmaktadır.

Hekzan kolay alevlenebilir olmasının yanı sıra aşağıdaki sağlık risklerini de beraberinde bulundurmaktadır:

Heptan veya oktanın yağı daha iyi çözmesine ve sağlık açısından daha güvenli olmasına karşın hekzan kolay bulunur olması ve ucuz olması sebebiyle tercih edilmektedir.

Yağlı tohumlardan yağ çıkarmak için de kullanılan hekzan gazı, kuvvetli oksidanlar ile şiddetli tepkimeye girerek yangına ve patlamaya neden olabilir. Bu yüzden kabı sıkıca kapalı olarak kuru ve iyi havalandırılmış yerlerde, ısıdan ve tutuşmaya yol açabilecek her şeyden uzak depolanması gerekmektedir.

Aşağıda alınması gereken önlemler sıralanmıştır:

Hekzan buharı havadan ağır olduğu için, zeminde yayılarak uzak mesafelerde tutuşmalara neden olabilmektedir. Atmosfer sıcaklığındaki hava ile patlayıcı karışımlar oluşturabilir ve yangın durumunda tehlikeli yanıcı gazlar veya buharlar gelişebilir. Bu sebeple kullanılan laboratuvarda mutlaka çok iyi bir havalandırma sistemi bulunmalıdır.

Laboratuvarda bulunan tüm kimyasal malzemeler –düşük miktarlarda depolansa da- tehlike içerir. Hekzan, bunlardan sadece biridir, Hande Özyürek de bu kazazedelerden biri…

Bu sebeple kimyasal malzemelerle çalışmalarda alınması gereken güvenlik önlemleri hem akademisyenler hem de öğrenciler tarafından titizlikle uygulanmalıdır. Kullanılacak her bir kimyasal maddenin Güvenlik Bilgi Formları mutlaka incelenmeli ve bilinmelidir. Laboratuvar güvenliği ve çalışma kuralları konularında gerekli eğitimlerin ve altyapının sağlanması, teorik bilgilerin pratiğe dönüştüğü laboratuvarda öncelik olmalıdır. Alışılagelmiş yöntem olan “kazalara müdahale” yerine kazaları oluşturabilecek riskleri önceden tespit edip, gerekli tedbirleri alarak riskleri minimize etmek, kazaların oluşmasına fırsat vermemek konusunda çalışma yürütülmelidir.

Benzer kazaların yaşanmaması için öncelikle üniversitelerimizi ve tüm ilgilileri, çalışmalarını bu hassasiyette sürdürmeye davet ediyoruz.Saygılarımızla,

Ali ULUŞAHİN Başkan

(19)

GÜNEY BÖLGE ŞUBE

12 Mayıs 2012 BÜYÜK ENDÜSTRİYEL KAZALAR

Türkiye aktif bir deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır ve dolayısıyla sanayinin de büyük bir kısmı bu deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Bu sanayi kuruluşlarından herhangi birinin, olası bir depremde kimyasal patlama veya yangına sebebiyet verme riski çok büyüktür. Özellikle Organize Sanayi Bölgelerinde oluşacak patlama ve yangınlar, domino etkisi yaratıp kent için bir felakete neden olabilir. Bu durum, kazaların önceden alınacak tedbirlerle önlenebileceği de göz önüne alındığında sanayide kullanılan kimyasalların doğru depolanması, doğru kullanılmasının sağlanması ve tehlikeli kimyasalların envanterinin çıkartılması, olası birçok endüstriyel kazanın yaşanmasını engellemesi bakımından önem taşımaktadır.

Bilindiği üzere İlimizde üretim yapan tüm işletmelerde bir çok kimyasal madde kullanılmaktadır. Bu kimyasal maddelerin uygun kullanılmaması ve depolanmamasından dolayı ölümlü - maddi bir çok kayıplar ve çevre felaketi ( hava-su-toprak kirliliği ve bundan dolayı günümüzde bir takım öldürücü hastalıkların aşırı artması v.b.) vuku bulmaktadır.

Tehlikeli maddeler (kimyasallar) bulunduran kuruluşlarda büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve muhtemel kazaların insanlara ve çevreye olan zararlarının en aza indirilmesi amacıyla, yüksek seviyede, etkili ve sürekli korumayı sağlamak için alınması gerekli önlemler ile ilgili KMO’ya büyük görev düşmektedir.

Herhangi bir kuruluşun işletilmesi esnasında, kontrolsüz gelişmelerden kaynaklanan ve kuruluş içinde veya dışında çevre ve insan sağlığı için anında veya daha sonra ciddi tehlikeye yol açabilen bir veya birden fazla tehlikeli maddenin sebep olduğu büyük bir emisyon, yangın veya patlama olayı yani büyük kazalar sık sık vuku bulmaktadır.

Tehlikeli maddenin, güvenli bir yerde gerekli şartlar sağlanmış depolama alanlarında kimyasalların özelliklerine göre havada yayılma ve dağılma hızlarına göre ve birbirleriyle reaksiyona girmeyecek kimyasalların aynı alanda depolanması ve bulundurulan tehlikeli maddeleri veya tehlikeli maddeler kategorisini tanımlamak için yeterli bilgi,

Bulundurulan tehlikeli madde veya maddelerin miktarı ve fiziksel hali, tesislerde veya depolama yerlerinde yürütülen veya yürütülecek faaliyetler, kuruluşun yakın çevresinde bulunan ve büyük bir kazaya neden olabilecek veya bunun sonuçlarını ağırlaştırabilecek unsurların detayları,

Kimyasal maddenin buharlaşma-yayılma hızları, sıcaklığa duyarlılıkları ve Güvenlik Bilgi Formunda bulunan tüm özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir.

Büyük kazaların önlenmesi ile ilgili politikalar, Bu politika, uygun araçlar, yapılar ve yönetim sistemleri kullanılması ve çevre ve insanlar için yüksek seviyede bir koruma sağlayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Bunları en iyi şekilde belirleyecek meslek grubu ise KMO’dır.

Ali ÇELİK TMMOB

Kimya Mühendisleri Odası Güney Bölge Şube Başkanı

(20)

21 Mayıs 2012

BASINA VE KAMUOYUNA

Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte havuz kullanımı artmaktadır. Havuz kullanıcılarının havuza girmeden önce mutlaka havuz suyunun nasıl olduğu konusunda değerlendirme yapmaları gerekmektedir.

Havuz suyunuz berrak olabilir. Havuzun dibini görerek temiz denilmesi yanlıştır. Havuzun berrak olması havuz suyunun temiz olması anlamına gelmez. Havuz suyu kimyasal maddeler kullanılarak temiz tutulmaya çalışılır. Havuza giren herkes kimyasal madde çözeltisine girdiğini unutmamalıdır. Havuz kimyasalları doğru kullanılmadığı takdirde kanserojen özellik taşıyabileceği gibi astıma, ortakulak iltihabına, gözlerde ve vücutta kızarıklıklara neden olabilir. Ayrıca yeterli değerlerde kullanılmadığında göz, cilt ve çeşitli mikrobik rahatsızlıklarla karşı karşıya kalınabilir. Bu duyarlılık ile KİMYA MÜHENDİLERİ ODASI olarak Adana ve çevre illerde havuzlardan sorumlu kişilere 6 gün eğitim vererek HALK EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİ ile birlikte sertifikalandırmaktayız. Havuzların işletilmesi mutlaka ehliyetli kişiler tarafından yapılması gerekmektedir.

Bu bilince sahip olan odamız, 07-12/05/2012 tarihleri arasında Adana’da 34 kişinin katılımıyla bu eğitimi düzenlemiştir. Ayrıca Mersin Valimiz Sayın Hasan Basri Güzeloğlu’nun da destekleri ve konuya olan duyarlılığı ile 28 Mayıs 2012 tarihinden itibaren altı gün boyunca Mersin’in Erdemli ilçesinde tekrar Havuz Operatörlerine yönelik bu eğitimi Erdemli Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ile birlikte vermeyi planlamaktayız.

Sağlığımızı tehlikeye atmamak için tüm havuzlardaki operatörlerin mutlaka bu eğitimlere katılarak bilinçlenmeleri gerektiğini kamuoyuna bildiririz.

Sağlıklı havuz sularının olması dileğiyle…

Saygılarımızla

Ali ÇELİK Şube Başkanı

(21)

09 Nisan 2013

Kimya Mühendisleri Odası’ndan “Temiz Havuz Atağı”

(Kimyasallar bizim işimizdir…)

Kimya Mühendisleri Odası Güney Bölge Şubesi yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte her yıl olduğu gibi

“Temiz Havuz Atağı” projesi başlattı.

KMO Güney Bölge Şube Başkanı Ali Çelik ve KMO Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep İl Temsilcilerimiz halk sağlığını çok yakından ilgilendiren havuzların sağlığa uygun hale getirilmesi için yoğun çalışma içerisindedirler.

Hava sıcaklıklarının artması ve mavi bayraklı plajların azlığı nedeniyle bölgemizde halkımızın serinlemek için en çok tercih ettiği yerler havuz olmaktadır.

Havuzların suyunun berrak olması ve dibi görüldüğü için temiz denilmesi büyük bir yanlışlıktır.

Havuzu berrak ve temiz tutmaya çalışmak bir takım kimyasal maddeler kullanılarak mümkündür. O nedenle havuza giren herkes kimyasal madde çözeltisine girdiğini unutmamalıdır.

Havuz sularında kimyasallar doğru kullanılmadığı takdirde kanserojen özellik taşıyabileceği, astıma, ortakulak iltihabına, gözlerde ve vücutta kızarıklıklara neden olabileceği gibi göz, cilt ve tedavisi oldukça güç çeşitli mikrobik rahatsızlıklara da neden olabilir.

O nedenle, Havuzların bakımı ve sorumluluğu mutlaka ehliyetli kişiler tarafından yapılması gerektiği için

“Kimya Mühendisleri Odası” olarak Adana ve çevre illerde havuzlardan sorumlu kişilere Halk Eğitim Müdürlükleri ile birlikte altı gün eğitim vererek sertifikalandırmaktayız.

Mesleki sorumluluğun bilinciyle, Kimya Mühendisleri Odası Güney Bölge Şubemiz Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep illerinde yüzlerce kişiye Havuz Operatör Eğitimi vererek bilinçlendirilmiş ve sertifikalandırılmıştır.

Özellikle ülkemiz turizmden büyük pay alması nedeniyle turistlerin ve halkımızın sağlığını tehlikeye atmaması için yasa gereği havuz operatörlerinin bu eğitimlere mutlaka katılmaları kendileri ve halk sağlığı için gerekmektedir.

Kanun ve Yönetmelikler karşısında suçlu duruma düşülmemesi için havuz suyu hazırlanmasından sorumlu elemanların bu eğitime katılmalarının gerekli olduğunu ve yönetmeliklerde belirtilen talimatlar gereği yaz boyunca yapılacak denetimlerde kurallara uygun olmayan havuz ve sorumluları hakkında Sağlık Müdürlükleri tarafından 24.04.1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince cezai işlem yapılacağını da sorumluluk taşıyan kişilere bildirmeyi görev sayıyoruz.

Saygılarımla.

Ali ÇELİK Şube Başkanı

(22)

İSTANBUL ŞUBE

29 Nisan 2012 HAYDARPAŞA HALKINDIR, SATILAMAZ!

Tarih boyunca zorba iktidarlar, zapt ettiği topraklar üzerinde daha öncesinde yaşayan halkların tüm toplumsal ve tarihsel belleklerini yok etmek için yoğun çaba harcamışlardır. Daha sonraki aşamalarda ise halkın elinde olan değerler ve varlıklar üzerinde saldırılarını yoğunlaştırmışlardır. Kültürleri, halkları, inançları yok etmek için sürdürülen bu saldırılar, 20. yüzyılda yoğunlaşmış, 21. yüzyıl kapitalist modernite ile de had safhaya ulaşmıştır. Kapitalist modernitenin getirdiği bu vahşet ortamında, iktidarlar sömürü araçlarını yoğunlaştırmışlar ve kamunun elinde bulunan ve değeri olan her şeyi, sermaye sahiplerine peşkeş çekmek üzere değiştirip dönüştürmeye hatta yok etmeye başlamışlardır.

Bunun için, kapitalist modernitenin finans merkezlerinden biri olmak üzere, sermayenin sofrasına konan İstanbul’un tüm kamusal alanları belli bir plan dahilinde satılmaya başlanmış, şehirde yaşayan yoksul halkın yaşam alanlarına karşı resmen savaş açılmıştır. Bunun adına “Kentsel Dönüşüm” diyerek, halkın elinden alma çabalarını yine halka iyi göstermeye çalışan sermaye ve onun çıkarlarını korumakla görevli devlet mekanizması, AKP Hükümeti öznesi ile büyük bir “Kentsel Rant” peydahlamıştır. Bunun adı açıkça “YAĞMA” dır. Bizler halkın ortak alanlarının gasp edilmesine, sermaye ve uzantıları tarafından yağmalanmasına izin vermeyeceğiz.

3. Köprü Projesi, Taksim Projesi, Galataport Projesi, Haydarpaşa gibi halkın onayından geçmeyen projelerle halkımızın elinden alınmaya çalışılan tüm alanlarımızı korumak için mücadele etmemiz önemlidir. Tüm bu projelerin adı kısaca “TALAN PROJESİDİR”. Haydarpaşa Projesi, kentin hatta ülkenin genelindeki dönüşüm projesinin pilot uygulamalarından biridir.

Hükümet, İstanbul özelinde 1/100000’lik çevre düzeni planı, imar planı değişiklikleri ile sermayeyle kol kola, emekçiler için kenti yaşanmaz hale getirmektedir. Bu dönüşümler halk için değil halka karşıdır.

Yoksullar dönüşüm projeleriyle evlerinden edilip, borçlandırılarak şehir dışına itilmektedir. Mahallelerin yok edilip site hayatının özendirilmesi ile tek tip bir yaşam tarzı dayatılmaktadır.

Haydarpaşa ile ilgili kayıtlarımıza ilk giren gelişmeler 2004 yılında yaşanmıştır. Daha o tarihlerde Marmaray Projesi’nin tamamlanmasıyla Haydarpaşa Garı’nın işlevini yitireceği söyleniyordu. Bu, halkı kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. En son 1 Şubat 2012 tarihinde Haydarpaşa’ya gelen tüm ana hat tren seferleri sonlandırılmıştı. Bugün itibariyle Pendik-Gebze arası banliyö tren seferlerine de son verecekler. Ve böylece Haydarpaşa’nın trensizleştirilerek yalnızlaştırılmasının ve yağma projelerinin son aşamasına gelmiş olacaklar.

Bizler Haydarpaşa Dayanışması bileşenleri olarak, haftalardır buraya gelerek sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Haydarpaşa Gar ve Liman ile çevresi hakkındaki yağma proje (Haydarpaşa Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı) geri çekilinceye, Haydarpaşa Gar ve limanın endüstriyel işlevini sürdürmesinin önündeki engeller kaldırılıncaya kadar Haydarpaşa Gar merdivenlerinde oturma eyleminde tepkimizi göstermeye devam edeceğiz.

Haydarpaşa Dayanışması olarak, toplumsal belleğimizde önemli bir yeri olan Haydarpaşa Garı, Limanı ve yakın çevresinin yağmalanmasına izin vermeyeceğimizi yineleyerek, tüm halkımızı Haydarpaşa’ya sahip çıkmaya çağırıyoruz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

Toplum Kent ve Çevre İçin “Haydarpaşa Dayanışması” adına

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha açık bir ifadeyle, sosyal değer (tüketicilerin otomobillerinden ötürü bulundukları çevrede/toplumda gördükleri saygı ve itibar ile sosyal statü artışı

 Kararı uygulama: Çocuk verilen seçeneklerden sonra sınıra uymamaya devam ediyorsa hemen sonuçlarına katlanması

• Oda Çalışma İlkeleri ışığında, birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme anlayışı ile mesleğin geliştirilmesi ve korunması; üreten,

Sağlıkta Kalite, Akreditasyon ve Çalışan Hakları Dairesi Başkanlığı 39 Gösterge Adı Eksiksiz Doldurulan Beyaz Kod Olay Formu Oranı. Gösterge Kodu

Ankara Tabip Odası, Ankara Barosu, çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Elektirik Mühendisleri Odası Ankara Şube, Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube, Şehir

Çizelge 1’in incelenmesi neticesinde İpek 607 çeşidine 200 gray doz uygulanmış tek bitkilerden, lif inceliği bakımında 12, lif mukavemeti bakımından 13, lif

Kamu kesiminde çalışan üyelerin, özelde kendi işyerlerine özgü sorunlarını (Yemek, servis, kreş v.s.) ve genel olarak tüm teknik elemanları ilgilendiren

Daha sonra ayrıntıları belirtileceği üzere, üretim ve ihracatıyla Afyonkarahisar’ın ve Türkiye’nin ekonomisinde önemli bir yeri olan mermer sektöründe katma değeri