• Sonuç bulunamadı

Zekat-Fitre nisabı ve günümüz ölçüleriyle yeniden tespiti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zekat-Fitre nisabı ve günümüz ölçüleriyle yeniden tespiti"

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ZEKÂT-FİTRE NİSABI VE

GÜNÜMÜZ ÖLÇÜLERİYLE YENİDEN TESPİTİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ Hüseyin VURAL

Enstitü Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri Enstitü Bilim Dalı : İslam Hukuku

Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Abdullah ÖZCAN

MAYIS - 2006

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ZEKÂT-FİTRE NİSABI VE

GÜNÜMÜZ ÖLÇÜLERİYLE YENİDEN TESPİTİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ Hüseyin VURAL

Enstitü Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri Enstitü Bilim Dalı : İslam Hukuku

Bu tez 22 / 05 / 2006 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Oy birliği ile kabul edilmiştir.

--- --- ---

Jüri Başkanı Jüri Üyesi Jüri Üyesi

(3)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Hüseyin VURAL 20.04.2006

(4)

ÖNSÖZ

Geçmiş dönemlerde para kazanma yolları sınırlı, alanları ise azdı. Fakat günümüzde çok çeşitli yöntemlerle ve farklı alanlarda para kazanılmakta ve servet sahibi olunabilmektedir. Bundan dolayı eski dönemlerde zekâta tâbi olan mallar sınırlı iken günümüzde çok çeşitlidir. Fakat bu çeşitli malların zekâta tâbi olup olmadığı mükellefler tarafından iyi bilinmemekte, âlimler tarafından ise tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Hz. Osman döneminden buyana bazı kalemlerde zekâtın sistemli bir şekilde devlet tarafından toplanmayarak bu ibâdetin edasının insanların kendi hür iradelerine bırakılmasından dolayı, bazı mükelleflerin bilmemesi, bazılarının ise zekât vermedikleri için günümüzde bu ibâdet sosyal alanda hakkıyla işlev görmemektedir.

Bu nedenle zekât ibâdetinin edası ile ilgili bir boşluğun varlığı ve çalışılabilecek bir alanın bulunmasından dolayı, günümüz gelişmeleri bağlamında yeniden incelenmesi maksadıyla İslam’ın şartlarından biri olan zekâtın nisabının bilimsel bir tez olarak yeniden araştırılmasının uygun olacağını düşündük. Metot olarak ilk önce zekât ile ilgili kavramları tanımlamaya çalıştık, fakat zekâtın nisâbını daha iyi anlayabilmemiz ve bu güne taşıyabilmemiz için günümüzde zekât ile ilgisi olabilecek modern kavramları da inceledik. Daha sonra ise zekât ve zekâtın nisâbının dini temellerine, taabbudî olup olmadığına ve Hz. Peygamber (s.a.v) ve Râşid halifeler dönemindeki durumuna değindik. Son olarak da günümüzde zekât ve fitrenin durumu ve bunlardaki nisâbın değişip değişmeyeceği konusunda söylenenlere ve elde ettiğimiz fikirlere yer verdik.

Konumuzun kaynaklarına gelince; bunların başında Kur’ân-ı Kerim ve hadisi şerifler gelir. Hadis kitaplarından özellikle Buhârî ve Müslim başta olmak üzere, İbn Mâce, Ebû Dâvud, Tirmizî, Dârimî ve Nesâî’nin sünenlerinden yararlanılmıştır. Bununla birlikte yararlandığımız eserlerden, İmam Mâlik’in el-Muvatta’ı, Şafii’nin el-Umm, Ebû Ubeyd’in el-Emvâl’i, İbn Hazm’ın el-Muhallâ’sı ve Serahsî’nin el-Mebsût’u, temel kaynaklarımız durumundadır. Ayrıca çağdaş fakihlerinden Kardâvî’nin Fıkhu’z-Zekât isimli eseri başta olmak üzere ülkemizin ilim adamlarından Yunus Vehbi Yavuz’un İslam’da Zekât Müessesesi, Mehmet Erkal’ın Zekât isimli eseri ve Hayrettin Karaman’ın İslam’ın Işığında Günün Meseleleri kitabı yararlandığımız eserlerdir.

Hüseyin VURAL 22. 05. 2006

(5)

ÖZET………...v

SUMMARY………...vi

GİRİŞ………..1

BÖLÜM 1: ZEKÂT ve FİTRE İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR………...4

1.1.Sadaka...4

1.2. Zekât……….5

1.3. Fitre...6

1.4. Nisap...7

1.4.1. Nisâb-ı ğınâ………10

1.4.2. Nisâb-ı İstiğnâ………10

1.5. Havâic-i Asliye………...11

1.6. Yoksulluk………12

1.6.1. Mutlak Yoksulluk………..14

1.6.2. Göreceli Yoksulluk………14

1.6.3. İnsani Yoksulluk………15

1.6.4. Ultra Yoksulluk……….15

1.7. Açlık Sınırı………..15

1.8. Yoksulluk Sınırı………..16

1.9. Asgari Ücret………16

BÖLÜM 2: ZEKÂT VE FİTRE YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN DİNÎ DAYANAKLARI………...18

2.1. Kur’an ve Sünnette Zekât………...18

(6)

2.1.3. Zekât ve Fitrenin İbadet Boyutu (Taabbudiliği) ……….20

2.1.3.1. Çocukların Mallarından Zekât Verilmesi Farzdır Diyenlerin Delilleri…...21

2.1.3.2. Çocukların Mallarına Zekât Düşmez Diyenlerin Delilleri………...21

2.2. İslam’ın İlk Dönemlerinde Zekât ve Fitre Nisâbı………...23

2.2.1. Hz. Peygamber Dönemi……….23

2.2.1.1. Hz. Peygamber Döneminde Zekât………..23

2.2.1.2. Hz. Peygamber Döneminde Fitre………...25

2.2.2. Hulefâ-i Râşidin Dönemi………...27

2.2.2.1. Hulefâ-i Râşidin Döneminde Zekât………27

2.2.2.2. Hulefâ-i Râşidin Döneminde Fitre………..28

BÖLÜM 3: GÜNÜMÜZDE ZEKÂT VE FİTRE NİSÂBI……….……..30

3.1. Zekâta Tâbi Malların Kapsamındaki Değişmeler………...30

3.1.1. Hayvanlarda Zekât ve Nisap……….31

3.1.2. Paralarda Zekât ve Nisap………..36

3.1.3. Ticaret Mallarında Zekât ve Nisap………...39

3.1.4. Sınaî Mallarda Zekât ve Nisap……….42

3.1.5. Hisse Senetleri ve Tahvillerde Zekât ve Nisap……….45

3.1.6. Binalar ve Nakil Vasıtalarında Zekât ve Nisap………47

3.1.7. Tarımdaki Gelişmeler ve Zekât………50

3.2. Zekâtın Gayesi Açısından Günümüzde Zekât Nisâbı……….52

3.3. Fitre Nisâbının Günümüz Şartlarına Göre Belirlenmesinde Ölçü………..55

3.4. Enflasyon ve Nisâp……….57

(7)

(8)

a.g.e : Adı geçen eser

A.Ş : Anonim Şirket

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı

DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü

KURAV : Kur’an Araştırmaları Vakfı

Nşr : Neşreden

r.a : Radıyallahu anh

s.a.v : Sallallahu Aleyhi Vesellem

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

thk : Tahkik

(9)

Kabul Tarihi: 23 Mayıs 2006 Sayfa Sayısı: VI (ön kısım) + 69 (tez) Anabilimdalı: Temel İslam Bilimleri Bilimdalı: İslam Hukuku

Zekât müessesesi İslam dininin beş temel esasından birisi olması hasebiyle önemli bir kurumdur. Bu kuruma tam anlamıyla işlerlik kazandırıldığı dönemlerde toplumdaki fakirlik problemine çare bulunmuş ve insanların sıkıntıları büyük ölçüde giderilmiştir. Günümüzde zekât müessesesi ile ilgili bazı uygulamaların “zamanın teğayyuru” prensibine bağlı olarak tam anlamıyla anlaşılmadığı görülmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde olmayıp daha sonraları ortaya çıkan malların mevcudiyeti ve o dönemde belirlenen nisap miktarlarının bu gün işlevsel olup olmayacağı gibi problemlerin ortaya çıkması bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu tezi; yeni ortaya çıkan malların zekâtla ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği, nisap miktarlarının değişip değişmeyeceği; nisabın modern ekonomi kavramlarıyla ilişkisi ve fitre miktarının güncel parasal değerinin ne olması gerektiği gibi konuları ele almayı hedeflemektedir.

Bu çalışmayı yaparken günümüzde kullanılan yoksulluk sınırı, asgari ücret, açlık sınırı gibi birtakım modern kavramları da ele alarak konumuza ışık tutmaya çalıştık. Zekât ve fitrenin bu günkü durumunu belirleyebilmek için ilk uygulamaları bünyesinde bulunduran Asrı Saadetteki örneklerine baktık. Çalışmamızda mezhep ayrımı gözetmeksizin günümüzde uygulanabilme şansına sahip olan örneklere ve fakihlerin çoğunluğunun üzerinde ittifak ettikleri görüşlere ağırlık verdik.

Sonuç olarak mali bir müessese olan zekâtın hiçbir kuruma benzemediğine, başlı başına kendisi içinde bir bütün olduğuna, günümüzde ortaya çıkan çeşitli kurumlarla zekâtın fonksiyonunun yerine getirilemeyeceğine ve değişebilir yönlerinin bulunmasına rağmen büyük çoğunluğunun taabbudi olduğuna dikkat çekmeye çalıştık.

Bu çerçevede Havâic-i Asliye meselesinin halledilmesiyle nisap miktarlarının Hz. Peygamber’in (s.a.v ) belirlediği ölçülerde kalabileceğine ve fitre miktarında ise limitleri düşük tutmanın verenleri çoğaltacağına ve alanların daha çok ihtiyaçlarını giderebileceği sonucuna vardık.

Anahtar kelimeler: Sadaka , Zekât, Fitre, Nisap, Fakirlik

(10)

Sakarya University Insitute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis Title of the Thesis: The quorom of alms and their distribution as pab lishing them in todays criterion

Author: Hüseyin VURAL Supervisor: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ÖZCAN Date: 23 May 2006 Nu. of pages: VI (pre text) + 69 (main body) Department: Basic İslamic Science Subfield: İslamic Law

Alm is an important institution by means of being one of the five pillary of the İslamic faith. By the time it had been put into effect in daily life completely, so many problems of human being were fulfilled and the illness of powerty was eridicated. However, in our age the institution of alm hasn’t been known in the real meaning and it hasn’t beenworked as it deserves and desired. For instance, the possessions that were nonexist during the period of prophet Mohammed but appeared after him caused problems about identifying the real amount of quorom whether they are functional or not today.

The purpose of studying this theory this theory is to be able to find an answer to the questions related to our worries that have led to be questioned such as the connection between alm and possessions which have appeared recently, whether the quorom amounts will change or not, the relation of the quorom with modern concepts and what should be the equal payment value to the amount of alm for today.

Studying on the theory we have tried to be sensible as much as possible by considering the some contemporary concepts related to today, such as powerty limit, minimum wage. While doing this we have been able to try to consider the position of alms in today’s world. İn our study we have tended to search fort he change of its being put into practice in our age by mostly the comman opinions of İslamic legists and fagihs without discriminating any races.

As a result of it, we have found that, the institution of alm is unique and has no real equalance when compared to other institutions; we also have convinced that it can’t be possible to put into practive the functions of alm by means of other institutions that exist in today’s world despite their changable aspect.

İn this respect, the amount of quorom should remain the same amount as the prophet Mohammed described it before, but the amount limit should be lowered so as to increase the givers and meet the demand as much as possible.

Keywords: Charity ,Alms, al-fitra, al-nisab, Poverty,

(11)

GİRİŞ

Çalışmanın Amacı

Toplumu oluşturan fertlerin toplum üzerinde hakkı olduğu gibi, toplumun da fertler üzerinde hakkı bulunmaktadır. Bir binanın tuğlaları gibi toplumu oluşturan fertler, üzerlerine düşen vazifeyi yapmazlarsa toplum dağılır, anarşi çıkar ve fertler birbirine düşer. Bahsettiğimiz bu görev sosyal dayanışmadır. Sosyal dayanışma; sosyal yardım, sosyal güvenlik, manevî yardım ve iktisadî yardım gibi karşılık beklemeksizin yapılan yardımlarla sağlanır.

Toplumun huzuru ve bekâsı için aslında sosyal dayanışmayı her din ve toplum bir şekilde gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Fakat İslâm dini bu konuya ayrı bir önem vermiş, sosyal yardım âyet ve hadislerle teşvik edilmiştir. Mesela; Bakara sûresinin 83.

âyetinde şöyle denilmektedir. “Ve bir vakit İsrail oğullarından şöyle söz almıştık:

"Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve biçarelere de iyilik yapacaksınız. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin. Sonra pek azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.” Yine Bakara sûresinin 148. ayetinde “… Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın…” ve 158. ayetinde “…Her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah mükâfatını veren ve her şeyi bilendir.” buyrularak gönüllü olarak sosyal yardımda bulunmaya teşvik edilmiş ve hep hayra koşması istenmiştir.

Ancak bununla kalınmayarak bir sosyal güvenlik kurumu olan zekât ibadet olarak emredilmiş ve kesinlikle yerine getirilmesi istenmiştir. Bakara suresinin 110. ayetinde Allahu Teâlâ “ Namazı doğru kılın, zekâtı verin…” buyurmuştur. İslam toplumunda yaşayan insanların sosyal güvenliğini sağlamak açısından zekât çok önemli bir görev yapmış ve kurumlaşarak günümüze kadar gelmiştir.

Günümüzde tüm sosyal sigortalar pirim esasına dayanır. Ne kadar çok pirim yatırırsanız o kadar çok aylık alırsınız. Kim az ödemişse ihtiyacı çok olsa da az aylık alır. Zaten ihtiyacı çok olanlar pirim ödeyemezler veya az öderler. Fakat durumu iyi olanlar fazla aylık almak için yüksek pirim öderler ve yüksek maaş alırlar. Yani mevcut sistemler her zaman olduğu gibi zengini daha zengin yapmakta, fakire ise fazla bir katkısı

(12)

olmamaktadır. İslam’ın sosyal yardım anlayışı ise prim esasına bağlı değildir, ihtiyacı olan herkese ihtiyacını giderecek şekilde destek olmayı amaçlar.

İslam, fakirliği çözüm isteyen bir problem ve onunla mücadele edilmesini gereken bir afet sayar. Fakirliği yok etmede sadece sadaka ve bağışlara bağlı kalmakla yetinmez.

Sosyal yardım meselesi batı devletlerinde ilk defa 1941 senesinde fertlere sosyal yardımı gerçekleştirmek üzere İngiltere ve Amerika’nın Atlantik Paktını.

imzalamalarıyla gündeme gelmiştir.1

İslam toplumunda yükümlüler her fakirden sorumludur. Fakirin durumunu düzeltmek ve onu toplumda belli bir seviyeye getirmek hedefindedirler. Sadaka-i fıtrın, nisap miktarı mala sahip kadın, erkek, hür, köle ve büyük-küçük her Müslüman üzerine vacip olduğunu belirten hadislerden çok önce, nübüvvetin ilk yıllarından itibaren Kuran’da açların doyurulması, fakirlere, miskinlere, yetimlere, yolda kalmış çaresizlere Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için teberrüken yardımda bulunulması mükerrer ayetlerde tavsiye edilmiştir. Muhtaç olana yardım Kur’ân ve sünnette İslam’ın sık sık vurgu yapılan temel ilkelerindendir. Bu anlamda fıtır sadakası, bir taraftan müminin Allah’ın hoşnutluğunu kazanmasına, diğer taraftan da yoksullara gıda desteği sağlanmasına vesile olmaktadır.

Çalışmanın Önemi

Zekâtın günümüzde anlaşılması gereken pek çok yönü bulunmaktadır. Meselâ Hz.

Peygamber dönemindeki zekât nisaplarının günümüzde fonksiyonel olup olmadığı, bugün bu nisap miktarlarını değiştirme imkanımızın olup-olmadığı, havâic-i asliye dediğimiz temel ihtiyaç maddelerinin neler olduğu, bu temel ihtiyaç maddelerinin nisâbın dışında tutulup tutulamayacağı, açlık sınırı, fakirlik sınırı, asgari ücret gibi modern verilerle nisâbı belirleyip belirleyemeyeceğimiz ve Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde olmayıp günümüzde ortaya çıkan mal çeşitlerinde zekâtın gerekip gerekmeyeceği gibi konular, ilmi aşıdan birer problem olarak önümüzde durmaktadır.

Nisap meselesi bu problemlerin en önemlilerinden biridir. Günümüzde bu konu ilim adamları tarafından çeşitli bilimsel platformlarda ele alındığı ve aydınlatılmaya

1 Kardâvî, Fakirlik Problemi Karşısında İslam, s. 144

(13)

çalışıldığı müşahede edilmektedir. Bununla birlikte konu yeterince işlenmediğinden, kaynaklar ışığında günümüz anlayışına göre gelişen şartlar çerçevesinde bir yüksek lisans tezi kapsamında ele alınmasının yararlı olacağını düşündük.

Zekâta tâbi mallardaki değişimler ile nisâbı farklı boyutlara taşımanın günümüzde çok önemli sonuçlar doğuracağı açıktır. Bir yardımlaşma unsuru olarak zekât müessesesi fonksiyonel hale getirebilir ve insanlara anlatılabilirse toplumda var olan açlık, yoksulluk, sosyal güvenlik ve adalet gibi problemlerin büyük ölçüde halledilebileceği kanaatini taşımaktayız.

Çalışmanın Metodolojisi

Konuyu Çalışırken ilk olarak konu ile ilgili kavramları sözlük ve ıstılah anlamları ile birlikte verdik. Daha sonra bu kavramların konumuz ile olan bağlantılarına değindik.

Tezimizdeki tüm konularda ilk olarak fıkıh bilginlerinin mesele ile ilgili görüşlerine yer verdik. Özellikle bu görüşlerde cumhurun ittifak ettiklerine değindik. Konuların sonlarında kendi değerlendirmelerimizi yaptık. Yeri geldiğinde konu ile ilgili ayet ve hadisleri dipnotlarda belirtmeye çalıştık. Son olarak sonuç bölümünde ulaştığımız verileri özet olarak yazmaya gayret ettik.

(14)

BÖLÜM 1: ZEKÂT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Bu bölümde zekât ile ilgili bazı temel kavramların anlamları üzerinde duracağız. Bu kavramlar: Sadaka, zekât, fitre, nisap, nisab-ı ğina, nisab-ı istiğna, havâic-i asliye, yoksulluk, açlık sınırı, yoksulluk sınırı ve asgari ücrettir.

1.1. Sadaka

Sadaka ve zekât aynı anlama gelmektedir. Bunlar ayrı ayrı kelimeler olsalar da temelde her ikisi de aynı şeye isim olarak verilmiştir.2 Sadaka sıdk (doğruluk) kökünden türemiştir.3

Sadaka: “İnsanın malından Allah hakkı olarak gerekli yerler için ayırdığı mali yükümlülüktür.” Allah’a sadâkatle bağlı olma anlamını taşıyan “ ق ” kökünden türetilmiş bir kavramdır. Sadaka farz ve nafile olmak üzere iki kısımdır. Farz olan bölüme “zekât” adı verilir.4

Sadaka’nın zekât anlamında kullanıldığını Kur’ân-ı Kerimde ve hadisi şeriflerde müşahede etmekteyiz.

Kur’ân-ı Kerim’de Tevbe suresi 60. ayette: “Sadaka” (zekât) ancak şunlara verilir:

Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar) köleler, borçlular, Allah yolunda ve yolcular. Allah tarafından böyle farz kılınmıştır. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”5

Sadaka kavramının hadislerde zekât anlamında kullanıldığına Muâz hadisini örnek verebiliriz: Hz. Peygamber (s.a.v), Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken şöyle dedi:

“Zenginlerin mallarından alınıp fakirlerine verilmek üzere Allah’ın (c.c) onlara sadakayı farz kıldığını bildir.”6

2 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye, s. 218

3 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 41

4 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 367

5 Tevbe, 9/60

6 Buharî, “Zekât”, 1

(15)

Gördüğümüz gibi burada sadaka zekât anlamında kullanılmıştır. Şöyle de söyleye biliriz: Her zekât sadakadır. Fakat her sadaka zekât değildir. Çünkü sadaka çok geniş bir kavramdır. Farz olan zekâtı içine aldığı gibi herhangi bir fakiri doyurmayı veya giydirmeyi de içine almaktadır.

1.2. Zekât

Zekât sözlükte: temizlik, artma, bereket ve övme gibi anlamlara gelir. Bir şeyin saf olanına da zekât denir.7 Zekât “gelişme” ve “artma” anlamlarına geldiği için Arapça’da

“ekin gelişti, arttı” anlamında “ ع ا آز ” denir. Malın bir miktarının verilmesine de zekât denmiştir. Çünkü o dünyada malın artmasına ve âhiret’e yönelik sevap verilmesine sebeptir. Kişiyi günahlardan temizlediği için zekâtın temizlik anlamı da vardır.8 Zekât “آ -ءآز -اآز -آز ” kökünden türetilmiş isimdir. Kişinin malını temizlemek için malından ayırdığı miktara da zekât denir.9 Kur’ân-ı Kerim’de

“…Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte onlar, mallarını kat kat arttırmış olanlardır.”10 “Şüphesiz sadaka (zekât) veren erkeklere, sadaka (zekât) veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat arttırılır ve onlara şerefli bir mükâfat vardır.” buyrularak zekâtın artma özelliğine işaret edilmiştir.11

“Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlemiş olasın…”12 buyrularak da zekâtın temizleme özelliğine işaret edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v)’de

“…Allah kabul ettiği hurma değerindeki sadakayı dağ gibi oluncaya kadar; sizin küçük bir tayı büyütüp beslediğiniz gibi büyütüp geliştirir.”13 buyurarak sadakanın malı arttıracağına işaret etmiştir.

O halde kişi zekâtını verdiğinde malı artar ve bereketlenir. Kendisi de manen temizlenir.

Zaten zekâtın malı artırma, bereketlendirme ve kişiyi günahlardan temizleme özelliği olduğu için ona zekât denmiştir.

7 İbn Manzur, Lisânu’l-arab, XIV, 358

8 Serahsî, el-Mebsût, II, 149, Nesefi, Tılbetut-talebe, s. 39

9 Feyûmî, el- Misbâhü’l- Münîr, I, 254, Feyrûzabadi, el-Kâmusul-muhît, s. 1667

10 Rum, 30/39

11 Hadid, 57/18

12 Tevbe, 9/103

13 Buharî, “Zekât”, 8

(16)

Zekât kavramının terim olarak anlamı ise: Belirli bir maldan, belirli miktar bir malın, farz bir ibadetin edası için belirli kişilere verilmesidir.14

Çağdaş fakihlerden olan Kardâvî şu şekilde tarif etmiştir: Yüce Allah’ın belirli şartları taşıyan zengin kişilerin malından alınarak, layık olanlara verilmek üzere farz kıldığı belirli miktardaki mala zekât denir.15

Ömer Nasûhi Bilmen ise daha farklı olarak şöyle tarif etmiştir: Zekât “bir malın muayyen bir miktarını muayyen bir zaman sonra müstahak olan bir kısım Müslümanlara Allah Tealâ’nın rızası için tamamen temlik” etmekten ibarettir. Zekât Allah kullarının kulluklarındaki sadakatlerine delalet ettiği için ona sadaka da denmiştir. Sadaka anlam olarak zekâttan geniştir. Nafile ve vacipleri de kapsar. Ancak zekât nafile kapsamındaki mali yardımları ihtiva etmez. Zekât vermeye tezkiye, verene de müzekkî denir.16 Zekât hicretin ikinci yılında ramazan orucundan sonra zenginler üzerine farz kılınmıştır.17

Zekât maddî hayatın ıslahına yönelik malî bir yükümlülüktür. Kur’ân’da zekât farz kılınmadan önce de mal bağışında bulunmaktan bahsedilmiştir. Bununla zorunlu yükümlülük olmaksızın muhtaçların ihtiyacını gidermek ve açıklarını kapatmak amacıyla tamamen gönüllü olarak hayır amaçlı harcama yapmak, yoksullara ihsanda bulunmak kastedilmiştir.18

1.3. Fitre

Sözlükte “yaratmak, icat etmek; kesmek, yarmak, ikiye ayırmak” manalarına gelen “

 ا” kökünden türeyen “ ” kelimesi, oruca son vermeyi, orucu açmayı (iftar) ifade eder. Bundan dolayı Ramazan bayramına  ا  denildiği gibi Ramazan ayını yaşamanın, onun mükâfat ve bereketinden faydalanmanın bir şükran belirtisi olarak

14 Mevsîlî, el-İhtiyar, I, 106

15 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 37

16 Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, s. 331

17 Erkal, Mehmet , Zekât, s. 48

18 Bk. Maun, 107/2-3, Fecr, 89/17-18, Müddessir, 74/38-46

(17)

verilen sadakaya  ا  (sadaka-i fıtır) veya  ا ةآز denilir. Bu tamlama kısaltılmış olarak ا ve Türkçede fitre şeklinde kullanılmaktadır.”19

Fitre Ramazan orucunun da farz kılındığı hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Kardâvî bunun hikmetinin oruçluyu boş ve çirkin sözlerden temizlemek, fakiri ihtiyaç zilletiyle bayram günü dilenmekten kurtarmak olduğunu söyler.20

Sadaka-i fıtrı vermek gerektiği birçok hadis-i şerifte belirtilmiştir. Örneğin bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır. “Hür veya köle, erkek veya kadın her müslümana hurmadan bir sâ‘ veya arpadan bir sâ‘ olmak üzere fıtır sadakası vermek farzdır.”21

Diğer bir hadiste de “Büyük veya küçük, hür veya köle her müslüman’a fitre vermek farzdır”22 buyrulur.

Bu durumda müslüman olan herkesin üzerine (büyük, küçük, fakir, zengin, hür, köle, erkek, kadın) sadaka-i fıtrı verme yükümlülüğü vardır.

1.4. Nisap

Nisap kelimesi sözlükte; bir şeyin aslı ve kaynağı anlamındadır. Fıkıh terimi olarak ise;

zekâtın farz olması için malın ulaşması gereken miktarı, zekât mükellefi olmanın başlangıç noktası, kaynağı, hareket noktası olarak tanımlanır.23

İslam dininde zenginliğin ölçüsü olan nisap Hz. Peygamber tarafından devede 5, koyunda 40, gümüşte 200 dirhem,24 tarım ürünlerinde ve meyvelerde 5 vesk25 olarak belirlenmiştir. Sığır nisâbında tartışma olmakla birlikte Nesaî ve İbn Mâce’nin Sünen’inde geçen hadislerde Muaz b. Cebel “Resûlullah (s.a.v) beni Yemen’e gönderdi ve her 30 sığırda 2 yaşında erkek ya da dişi bir düve, her 40 sığırda ise 3 yaşına basmış

19 Feyruzabadî, el-Kâmusul-muhît, s. 587, Yavuz, Yunus Vehbi, “Fitre”, Dia, XIII, 160

20 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, II, 918

21 Müslim, “Zekât”, 12; Buharî, “Zekât”, 70, İbn Mace, “Zekât”, 21

22 Müslim, “Zekât”, 13

23 İbn Manzur, Lisânu’l-arab, I, 761

24 Buharî, “Zekât”, 38

25 Buharî, “Zekât”, 4

(18)

bir sığır almamı emretti.” diye söylemiş26 olması sığırdaki nisâbında Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından belirlendiğini söyleyenlerin delilidir. Bununla birlikte, İbn Hazm bu bilgilerin sıhhatine inanmamakta ve sığırlardaki nisâbın Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından değil, bilahare sahabe tarafından belirlendiğinde ısrar etmektedir.27

Altının nisâbına gelince, bunun hakkında Hz. Peygamber (s.a.v)’den açık bir delil vârid olmamıştır. Fakihler altının nisabının 20 miskal olduğunu belirtmiş, her 20 miskalde yarım miskal zekât vermek gerektiğini bildirmişlerdir.28

Ebû Zehra ise her 20 dinar altına yarım dinar zekât gerektiğini sahabelerin söylediğini belirtmektedir.29 Buradaki ölçü de, muhtemelen o zamanki 200 dirhem gümüşe denk olan altının 20 miskal olmasıdır.

Fakat İbn Mâce’de râvi İbrahim bin İsmâil zayıf olduğu için hadisin isnadının zayıf olduğu bildirilmekle birlikte altının nisâbıyla ilgili şöyle bir hadis de mevcuttur.

Abdullah bin Ömer, Hz. Aişe’den rivayetle şöyle bildirmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v) her 20 dinardan ve bundan fazla meblağdan yarım dinar ve 40 dinardan bir dinar zekât alırdı.”30

Belirlenen bu miktarlar günümüz ölçüleriyle; tahılda 653 kg,31 gümüşte 595 gr. ve altında 85 gramdır.32

Tahıl ve meyve nisâbı konusunda, Ebû Hanîfe’ye göre yerin bitirdiği mahsullerin azında da çoğunda da zekât gerekir. İbn Abbas ve Ömer bin Abdülaziz’e göre ise yerin bitirdiği baklagillerden 10 demete 1 demet zekât gerekir. Ancak Cumhura göre yerden biten mahsullerde de nisap olmalıdır. Delil olarak “5 vesk’ten az şeylerde sadaka (zekât) yoktur”33 hadisine dayanmaktadırlar.34

26 Nesaî, “Zekât” 8, İbn Mace, “Zekât”, 12, Şafî, El-Um Zekât, 6, Dârimî, “Zekât”, 5, Muvatta,

“Zekât”, 12, Tirmizî, “Zekât”, 5

27 İbn Hazm, VI, 16

28 Mevsilî, el-İhtiyar, I, 118, İbn Mâze, el-Muhîtul-burhani, II, 246

29 M. Ebu Zehra, İslam’da Sosyal Dayanışma, s. 162

30 İbn Mace, “Zekât”, 14

31 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 373

32 Kardâvî, a.g.e. I, 260-261 33 Buharî, “Zekât”, 4

34 Kardâvî, a.g.e. I, 150

(19)

Belirlenen bu nisap miktarları üzerinde günümüzde birtakım tartışmalar yapılmakta, kişilerin bu miktarlarla zengin sayılıp sayılmayacağı, bu miktarların birbirlerine denk olup olmadığı, nisap miktarının değiştirilip değiştirilmeyeceği konularında ihtilaf edilmektedir.

Bazı âlimler nisâbın bir yıllık geçime denk olduğunu savunmaktadırlar. Meselâ: Şah Veliyyullah ed-Dıhlevî küçük bir ailenin, eşlerden ve bir hizmetçi ya da bir çocuktan meydana geldiğini; 5 vesk hurma ve tahılın da bu ailenin bir yıllık gıda ihtiyacını karşılayacağını söyler.35

Ahmet Tabakoğlu, Yunus Vehbi Yavuz, İbrahim Paçacı ve Hamdi Döndüren gibi bazı ilim adamları ise; aslî ihtiyaçlara bir yıllık geçim için gerekli olan gıdayı dâhil etmekte ve ancak ondan sonra nisâba malik olmakla kişinin zekâtla mükellef olacağını belirtmektedirler.36

Bizim bu çalışma ile edindiğimiz kanaate göre nisap meselesi havâic-i asliye ile beraber düşünülerek halledilmesi yerinde olur. Havâic-i asliye bir yıllık ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak çözülebilirse, nisap miktarları Hz. Peygamber’in (s.a.v) belirlediği ölçülerde kalabilir.37 Bu konuya yeri geldiğinde tekrar değineceğiz.

Havâic-i asliyeye bir yıllık ihtiyaçlar şartlar çerçevesinde dâhil edilmelidir. Çünkü artık günümüzde ihtiyaçlar yıllık hesaplanmazsa insanlar darda kalabilirler. Mesela; Bir ailenin düzenli bir geliri olmasa, sadece tarım ya da meyvecilik yaparak para kazanıyor olsa, eline yılda bir ya da iki kez para geçmiş olacaktır. Bu para nisap miktarına ulaşıyor olsa bile, bu ailenin yıllık ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan zekât vermesi gerektiğinin söylenmesi makul değildir. Çünkü ailenin eğitim ve sağlık gibi masrafları için bu para gerekliyse bu durumda bu aile sıkıntıya düşer. İslam kimseye sıkıntı vermek için değil, sıkıntıları ortadan kaldırmak için gelmiştir. Bir yıllık ihtiyaçları karşılayacak miktardaki mala sahip olmakla kişi zengin olmaz.

35 Şah Veliyyullah ed-Dıhlevî, Huccetullahi’l-bâliğa, II, 131

36 Zekât Nisâbı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal Değerinin Belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı, Müzakere Notları, Mudanya, 27.9.2004

37 Döndüren, Hamdi, “Nisap, Para ve Gelir Dağılımı” adlı makâlenin tartışmalarından, Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal değerinin belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı,Mudanya, 27.9.2004

(20)

Zekât Müslümanların zengin olanlarına farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken “…zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere mallarına Allah’ın (c.c) sadakayı/zekâtı farz kıldığını onlara bildir”38 diyerek bunu belirtmiştir.

O halde insanlar yıllık ihtiyaçları dışında Hz. Peygamberin (s.a.v) belirlediği nisap miktarlarından her hangi birine sahip olmakla zengin olurlar ve zekâtla mükellef olurlar.

Nisap; nisâb-ı ğınâ ve nisâb-ı İstiğnâ olmak üzere iki bölüme ayrılır.

1.4.1. Nisâb-ı Ğınâ

“Ğına” sözlükte zenginlik anlamına gelir.39 Zekât vermekle yükümlü olma ve zekât almanın haram olduğu mal miktarına nisâb-ı ğınâ denir.40 Aynı zamanda bu miktarda malı olan bir kimsenin kurban kesmesi ve sadaka-i fıtır vermesi de gerekir.41

Yani yukarıda belirttiğimiz Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından belirlenen nisap miktarlarındaki bir mala sahip olmakla nisâb-ı ğınâ gerçekleşmiş olur.

1.4.2. Nisâb-ı İstiğnâ

Sahip olduğu malı nisâba ulaşmamakla birlikte, evi, eşyası, arsası vb. mallarının bulunması ve bunların değerinin nisâba ulaşması halidir. Böyle birisinin zekât vermesi gerekmez fakat zekât alması haram olur.42

Nisâb-ı ğınâ ve nisâb-ı İstiğnâ ayrımı fakirlik ve zenginlik arasında olan bir ayrım değil;

Zenginliğin kendi içinde olan bir ayrımdır.

Fakihler bu ayrımı, zekât almaya mâni teşkil eden zenginlik ve zekât vermeyi gerektiren zenginlik olarak da ikiye ayırmışlardır.43

Bu sebeple nisâb-ı ğınâ’yı zekât vermeyi gerektiren zenginlik, nisab-ı istiğnâyı ise zekât almaya mani olan zenginlik olarak anlayabiliriz.

38 Buharî, “Zekât”, 1

39 İbn Manzur, Lisanu’l-arab, XV, 135

40 Beşer, Faruk, İslam’da Zenginlik ve Fakirlik Kavramı, s. 23-24

41 Tabakoğlu, Ahmet, “Nisap, Para ve Gelir Dağılımı”, Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal Değerinin Belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı, Mudanya, 27.9.2004

42 Beşer, Faruk, “İslam’da Zenginlik ve Fakirlik Kavramı, s. 23-24

43 Kardâvî, Fıkhu’z- zekât, II, 550

(21)

1.5. Havâic-i Asliye

Havâic-i asliye dediğimiz asli ihtiyaçlar; kişinin kendisini veya başkasını, hakiki veya hükmi manada yok olmaktan kurtarmak için muhtaç olduğu şeylerdir. İnsanı hakiki helakten kurtaran şeyler; nafaka, oturulacak evler, savaş aletleri, soğuktan ve sıcaktan koruyacak elbiseler şeklinde sayılabilir. Hükmi helak ise insanın yok olmasına yol açacak aşırı borçluluk halidir.44

Hanefilere göre asli ihtiyaçlar, oturulacak ev, içindeki gerekli olacak eşyalar, binek hayvanı, ilim için olan kitaplar, sanat ve meslek aletleri, borç karşılığı olan mal elbiseler ve gıda maddeleri olarak sıralanabilir.45

Havâic-i asliye zamanın, çevrenin ve şartların değişmesiyle değişir.46 Mesela;

günümüzde zaruri ihtiyaçların başında, cehaletten kurtulmak yani eğitim gelmektedir.

Çünkü cehalet manevi bir helak ve korkunç bir beladır. Bir diğer bir zaruri ihtiyaç ise kişinin kendisi ve aile fertlerinin tedavi masraflarıdır. Çünkü tedavi görmemek kendini öldürmek ve kendini tehlikeye atmak anlamına gelir.47Nitekim Yüce Allah “…

Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın...48” buyurmaktadır.

Asli ihtiyaçlar kişiden kişiye farklı olabilir. Mesela; sağlık harcamalarını havâic-i asliyeden kabul ettiğimizde hasta olmayanlar için bu harcama söz konusu değildir. Yine dört çocuklu bir ailenin eğitim ve gıda giderleri iki çocuklu bir ailenin veya hiç eğitim gideri olmayan ailenin havâic-i asliyesi aynı olmayacaktır.

Mehmet Erdoğan havâic-i asliyeyi biraz farklı olarak anlatırken şunları zikretmiştir.

Havaic-i asliye: “Ev sahibi olmak veya kirasını verebilecek güçte olmak, araba sahibi olmak ya da toplu taşıma araçlarından yararlana bilme imkânına sahip olmak, bir yıl yetecek kadar gıda maddesine veya yıl boyunca bunları satın

44 Mevsilî, el-İhtiyar, I, 100, Kâsanî, Bedâi’, II, 11Kardâvî, a.g.e, I, 151

45 Kardâvî, a.g.e. I, 152, Erkal, Mehmet, Zekât, s. 78

46 Kardâvî, a.g.e. I, 153

47 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, II, 576

48 Bakara, 2/195

(22)

alabilecek bir maaşa sahip olmak, iş makineleri, meslek icrası için gerekli araç gereçler, kişinin ekmek teknesi olan teçhizat vb. şeylerdir.”49

Havâic-i asliye farklı şartlarda farklı olacağı için, belirlenirken farklı verilere dayanılmalıdır. Mesela ülkemiz için yoksulluk sınırı belirlenirken kullanılan veriler göz önüne alınarak havâic-i asliye belirlenebilir. Bunlar yiyecek ve içecekler, gaz ve diğer yakacaklar, ev eşyası, sağlık, ulaştırma, haberleşme, eğlence, eğitim hizmetleri, spor gibi şeylerdir. Bu açıklamalar ışığında havâic-i asliyeye sahip olmayan kişileri zekât almaya hak kazanmış fakir ve miskin konumunda olan yoksul kabul edebiliriz. Zira ülkemizde DİE’de yoksulluğu insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları olarak tanımlamıştır.50

1.6. Yoksulluk

Yoksulluğun tanımı herkesin üzerinde ittifak edeceği şekilde henüz yapılmamıştır. Her kuşak, her coğrafya ve her fert farklı özelliklere sahip olduklarından dolayı yoksulluk tanımları da farklı olmuştur.51

Sözlükte yoksul, yokluk içinde olan, geçim sıkıntısı çeken, muhtaç, fakir diye tanımlanırken, yoksulluk, yoksul olma hali, fakirlik, zaruret diye tanımlanmıştır.52 DİE’nin tanımına göre yoksulluk, “İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur.”53 Adı geçen kurum bunu dar ve geniş anlamda olmak üzere ikiye ayırmakta; dar alamda yoksulluğu, açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu diye tanımlarken, geniş anlamda yoksulluğu; gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmak olarak tarif etmiştir.54

49 Erdoğan, Mehmet, “Zekât Nisabının Amacı Dikkate Alınarak, Günümüz Hayat Standardına Göre Yeniden Belirlenmesi”, Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal Değerinin Belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı, Mudanya, 27.9.2004

50 www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/YOKSL/140404.doc, 29.04.2005

51 Bağdadioğlu, Necmiddin, “Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye’deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düşen Görevler” , Yoksulluk, I, 232

52 Doğan, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, s. 1149

53 www.die.gov.tr/yillik/24_Gelir.pdf, 06.12.2005

54 www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/YOKSL/140404.doc, 29.04.2005

(23)

Yoksulluk denilince aklımıza genellikle zenginliğin karşıtı olan fakirlik, açlık, yokluk, muhtaçlık, hayatla sürekli mücadele, hayatta kalabilme savaşı, temel ve zorunlu ihtiyaçları yeterince karşılayamama, gelirden mahrum olma ve geçici veya kalıcı fakr u zaruret gelmektedir. Siyasî ve sosyo-ekonomik yönden yoksulluk, temel maddî ve sosyo-kültürel ihtiyaçlar bakımından asgari hayat standardının altında kalmayı ifade eder. Buna göre, bir ülkede ortalama gelir seviyesinin altında bir gelire sahip olanlar yoksul kabul edilirler.55

Bu durumda günümüz anlayışına göre kişilerin, herhangi bir şeye ihtiyaç duyup onu elde edememeleri, yoksul kabul edilmelerini gerektirir.

Halbuki bireyin sahip olduğu mal varlığı, bir ülkenin ortalama gelir seviyesinin altında olabilir, fakat geliri ihtiyaçlarına yetiyorsa yine de yoksul kabul edilmemelidir. Bu itibarla havaic-i asliyeye sahip olmayan insanların yoksul kabul edilmesi daha doğru olacaktır. Çünkü İslam fıkhında ihtiyaç fazlası mala sahip olan kişilerin bu malları nisaba ulaşıyorsa zengin kabul edilirler.56

DİE yoksulluk sınırını belirlerken tüketim harcamalarını esas almaktadır. Bunlar da:

Gıda ve alkolsüz içecekler; Sigara, tütün ve alkollü içecekler; giyim ve ayakkabı, konut, su, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar, ev eşyası, sağlık, ulaştırma, haberleşme, eğlence, eğitim hizmetleri, lokanta ve oteller ile çeşitli mal ve hizmetler olmak üzere 12 guruptur.57 Görüleceği üzere, böyle bir kıstasın İslam fıkhı tarafından aynen benimsenmeyeceği açıktır.

Bir ülkede kazanılan ekonomik değerlerin onu kazananlara adil bir biçimde dağıtılmaması, yoksulluğu artıran önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani gelir dağılımı ile yoksulluk arasında sıkı bir ilişkinin varlığı göze çarpmaktadır.58

Yoksulluğun çeşitleri üzerinde ittifak edilmiş olmamakla birlikte bazı kurumlarca birtakım değerler göz önünde bulundurularak ulaşılan tanımlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

55 Seyyar, Ali, “Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele”, Yoksulluk, I, 40

56 Kâsanî, Bedâi’, II, 15

57 www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/YOKSL/140404.doc, 29.04.2005

58 Bağdadioğlu, Enis, “Yoksulluk Sınırı ve Asgari Ücret” Yoksulluk, III, 111

(24)

1.6.1. Mutlak Yoksulluk

Yoksulluğun en belirgin ve en klasik şeklidir. Açlık, organizmanın yeterli enerji alamadığında hissettikleri ve bu hissettiklerini yansıtmasına verilen isimdir. Mutlak yoksulluğun önlenemez bir sonucu olan açlık, asgari hayat standardı veya açlık sınırının çok altında sürdürülen bir durumdur. Mutlak yoksulluk, İnsan onuruna yakışır bir şekilde temel ve zorunlu ihtiyaçların karşılanamaması halidir.59

DİE’ye göre Mutlak yoksulluk, birey veya hane halkının yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur.60

Dünya Bankası, Günlük geliri 2400 kalori besini almaya gücü yetmeyen insanları mutlak yoksul olarak tanımlamıştır. Mutlak yoksulluk sınırı, ülkelerin gelişmişlik seviyelerine göre değişmektedir. Yeterli derecede beslenebilmek için, az gelişmiş ülkelerde bir kişi günde en az 1 Dolara sahip olması gerekirken, bu rakam Türkiye’nin de dâhil edildiği, doğu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduğu gurup için, 4 Dolar, gelişmiş sanayi ülkeleri için 14.40 Dolar olarak belirlenmiştir.61

1.6.2. Göreceli (İzâfi) Yoksulluk

DİE’ye göre bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olmaları durumudur.62

Bu tanıma göre toplumda genel gelir düzeyinin altında kalan kişiler göreceli yoksul olarak kabul edilirler. Yani diğerlerine göre yoksul demektir.

Bireysel boyutuyla göreceli yoksulluk, bir kimsenin, diğer bir kimseye göre daha az gelir elde etmesiyle meydana gelen bir durumdur. Toplumsal boyutuyla göreceli yoksulluk, toplumun genel hayat standardına, bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur.

Göreceli fakirler tamamen gelirden yoksun olmaktan ziyade, dar gelirli olan insanlardır ve ortalama refah seviyesinin altında gelirleri vardır.63

59 Seyyar, Ali, “Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele”, Yoksulluk, I, 41, www.denizfeneri.org.tr/icerik.asp?icerik=YOKSTANIM, 25.04.2005

60 www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/YOKSL/140404.doc, 29.04.2005

61 Seyyar, Ali, “Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele”, Yoksulluk, I, 41,

62 www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/YOKSL/140404.doc, 29.04.2005

63 Seyyar, Ali, “Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele”, Yoksulluk, I, 42

(25)

1.6.3. İnsani Yoksulluk

“ İnsanın sağlık hizmetlerine, temiz su kaynaklarına, eğitim hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun bir yaşam sürme hakkı ve ‘sürdürebilirlik’ kriterlerine dayalı olarak, yeni fırsat ve seçenekleri kullanabilmek için gerekli altyapının varlığı ya da yokluğu ile belirlenen yoksulluk kriteridir.”64

1.6.4. Ultra Yoksulluk

Gelirinin hepsini harcamasına rağmen, mutlak yoksulluk kriterinde esas alınan günlük 2400 kalorinin ancak %80’ini karşılayabilenler Ultra yoksul kabul edilirler. Eğer bunların durumları beş yıldan fazla aynı şekilde devam ederse, durumlarının düzeltilmesinin olanaksız olduğu varsayılarak bu duruma düşenler “kronik yoksul”

olarak tanımlanır.65 1.7. Açlık Sınırı

Açlık sınırı dediğimiz para miktarının hesaplanmasında, “Öncelikle kişinin veya hane halkının yaşamını sürdürebilmesi için günlük asgari alması gereken kalori miktarına ve bu kaloriyi alabilmesi için yapması gereken gıda harcaması dikkate alınmaktadır.”66 İşçi sendikaları ise, açlık sınırını; dört kişiden oluşan bir ailenin yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için yapması gereken asgari gıda harcamasına göre belirlemektedir. DPT ise bunu; günde kişi başına yeterli düzeyde beslenebilecek kaloriye göre tespit etmektedir.67

Memur-Sen’in Ağustos 2005 tarihli araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 623YTL 71Ykr olarak tespit edilmiştir.68

Yani 4 kişilik bir ailenin giyim, barınma gibi diğer ihtiyaçları hariç sadece yeterli ve dengeli beslenebilmesi için 623 YTL 71Ykr’a sahip olması gerekmektedir.

64 www.denizfeneri.org.tr/icerik.asp?icerik=YOKSTANIM, 25.04.2005

65 www.denizfeneri.org.tr/icerik.asp?icerik=YOKSTANIM, 25.04.2005

66 Bağdadioğlu, Enis, “Yoksulluk Sınırı ve Asgari Ücret”, Yoksulluk, III, 111

67 Seyyar, Ali, “Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele”, Yoksulluk, I, 41-42

68 Yenişafak Gazetesi, 07.10.2005

(26)

Bu durumda olan insanların zekât verme ve alma ile ilgili durumlarını ileriki bölümlerde ele alacağız.

1.8. Yoksulluk Sınırı

İşçi sendikalarına göre: 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ( asgari geçim haddi ) gıda, giyim, sağlık, barınma, eğitim-kültür, ısınma, aydınlanma, ulaşım, haberleşme, temizlik, spor, tatil, çevre ve su, ev eşyası gibi vazgeçilmesi mümkün olmayan 14 zorunlu harcama kalıbına göre belirlenmektedir.69

Buna göre Memur-Sen’in Ağustos 2005 itibari ile yapmış olduğu araştırmaya göre yoksulluk sınırı 1.894YTL 42YKr olarak tespit edilmiştir.70

1.9. Asgari Ücret

Resmi makamlarca, işçinin mübrem/elzem ihtiyaçları göz önünde tutularak tespit edilen saat başına en düşük ücrettir.71

Ya da asgari ücret ödenmesi zorunlu olan en az ücrettir. Asgari ücret belirlenirken işçilerin geçim şartları, enflasyon hedefleri, ülkenin ekonomik durumu göz önünde bulundurulur. Asgari ücret yönetmeliği; asgari ücreti “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür vb.

zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” biçiminde tanımlamaktadır. Asgari ücret tespit komisyonu geçim koşullarını hesaplaması için DİE’ye görev vermiş, DİE de tek işçi için bu tutarı Aralık 2004 itibari ile 422.059.064 TL olarak belirlemesine rağmen, adı geçen kurum yinede asgari ücreti 2005 yılı için net 350-YTL olarak belirlemiştir.72

Değerlendirme

Günümüzde kullanılan yoksulluk sınırı, açlık sınırı, asgari ücret gibi ölçütler İslam’ın sosyal güvenlik kurumu olan zekât müessesesinin bir dalı olan nisap meselesiyle karşılaştırıldığında temel farkın şu olduğu görülecektir:

69 http://www.harb-is.org.tr/default.asp?id=10&ACT=5&content=68&mnu=10, 06.12.2005

70 Yenişafak Gazetesi, 07.10.2005

71 Doğan, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, s. 72

72 www.alomaliye.com/asgari_ucr_tespit_kom_karari_2004_2.htm, 29.04.2005

(27)

Asgari ücret ferde göre belirlenmekte ve kişinin ailesi hesaba katılmamaktadır.

Belirlenen bu rakam dört kişilik bir ailenin açlık sınırının bile altındadır. Bu parayla normal bir yaşam sürmek mümkün değildir. İslam bu durumda olan insanlar için zekât’tan bir pay ayırmıştır. İslam toplumunda bu durumda olan insanlar kendi başlarına bırakılmayıp, İslam fıkhının oluşturduğu sosyal kurumlar tarafından desteklenmektedirler. İslam’da temel ihtiyaçlar zekâttan muaftır. Temel ihtiyaçlar ise ferde göre değil, ailenin yıllık ihtiyacına göre hesaplanmaktadır. Ayrıca İslam toplumu bireyleri bu seviyeye çıkarmakla mükelleftir.

Bu yüzden insanların temel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmeyen hesaplamalar nisâbı belirlerken bir ölçü olarak kullanılmasa yeridir.

(28)

BÖLÜM 2: ZEKÂT VE FİTRE YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN DİNÎ

DAYANAKLARI

2. 1. Kur’ân ve Sünnette Zekât

2.1.1. Kur’ân’da Zekât

Zekâtı, Kur’ân-ı Kerimde, Mekke ve Medine döneminde zekât diye ikiye ayırmak uygun olur. Çünkü Mekke döneminde zekât verilmesi istenmekle birlikte bunun hangi mallardan ve hangi ölçülerle verilmesi gerektiği ve nerelere verileceği bildirilmemiştir.

Mesela Allahu Teâlâ “O halde yakınlığı olana da hakkını ver, yoksula da yolcuya da…

Allah’ın rızasını isteyenler için o daha hayırlıdır; kurtuluşa erenler de işte onlardır.

İnsanların mallarında artsın diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz; Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise, kat kat malı arttırır”73 buyurarak mutlak anlamda zekât verilmesi gerektiğini bildirmektedir.

Kardâvî, Mekke dönemindeki zekâtın mutlak olduğunu, belli bir miktarla kayıtlanmadığını, Müslümanların imanına ve aralarındaki kardeşlik duygusuna bırakıldığını, bunun az bir mal vermek olabileceği gibi çok mal harcamayı da gerektirebileceğini söylemektedir.74

Zekât bilinen şekli ile (belirli miktar ve ölçüleri olan, verilecek mallar ve yerler belirlenen zekât) hicretin ikinci yılında Medine de farz kılınmıştır. Bu dönemde Kur’ân- ı Kerim zekâtın vacip (farz) olduğunu açıkça ve emir kipiyle ilan ediyor ve verilmesi gerektiğini açık bir şekilde istiyordu. Ayrıca Allah ve Resulü hangi mallardan, hangi ölçülerde ve nerelere verileceğini açıkça bildiriyordu.

Allahu Teâlâ “Namazı doğru kılın, zekâtı verin, kendiniz için her ne hayır yapıp gönderirseniz, Allah yanında onu bulursunuz. Her zaman Allah bütün yaptıklarınızı görüyor.75” buyurarak zekâtı açık bir şekilde emretmiş ve “sadaka ancak şunlar içindir:

Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, kalpleri İslam’a ısındırılacaklar (müellefe- i kulûb), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle

73 Rûm, 30/38-39

74 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 60-61

75 Bakara, 2/110

(29)

farz kılındı. Allah her şeyi bilendir hüküm ve hikmet sahibidir”76 buyurarak verilecek yerleri hiç kimseye bırakmadan bizzat kendisi düzenlemiştir. Yine Allahu Teâlâ

“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler.77 buyurarak zekât verenleri övmüş, “ Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır”78 buyurarak da insanların yaptıklarını başa kakmamalarını ve zekât verme adabını insanlara öğretmiştir.

Bütün bunlardan sonra zekâtını vermeyenleri, fakirlere yardımcı olmayanları, servetlerine servet katıp biriktirenleri ve kendinden başkasına faydalı olmayanları;

“Altın ve gümüşü biriktirip Allah rızası için etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele.

Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün alınları, sırtları ve böğürleri onlarla dağlanacak, bu kendiniz için biriktirdiğinizdir; biriktirdiğinizi tadın bakalım, denecek”79 buyurarak uyarmakta ve korkutmaktadır.

Diğer dinler de hayır yapmayı ve fakirlere yardımı tavsiye etmiştir, fakat İslam’ın dışında hiçbir din bu emre uymayanlara hukuki müeyyideler getirmemiştir. Bu sebeple İslam’ın bu açıdan ayrıcalığının olduğu söylenebilir.

2. 1. 2. Sünnette Zekât

Bilindiği gibi Kuran-ı Kerim İslam’ın ilk müracaat kaynağı olması hasebiyle çoğu zaman sadece genel kaideleri ve umumi prensipleri ihtiva eder. Sünnet ise Kur’an-ı Kerim’in açıklaması ve tatbiki mahiyetindedir. Kuran’ın müphem bıraktığını tefsir, mücmel yerlerini tafsil, mutlak olanlarını takyid ve umumi yerlerini de tahsis eder.

Fakat Hz. Peygamber (s.a.v) bütün bunları kendi tasarrufu olarak değil, Allah’ın bilgisi dâhilinde onun rızasına uygun olarak yapar.80

76 Tevbe, 9/60

77 Tevbe, 9/18

78 Bakara, 2/263

79 Tevbe, 9/34/35

80 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 69

(30)

Hz. Peygamber (s.a.v) Muaz b. Cebel’i (r.a) Yemen’e göndermiş ve onların üzerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere bir sadaka (zekât) görevinin bulunduğunu bildirmiştir.81 Buradan zekâtın farz olduğunu anlıyoruz.

Ancak Kur’ân-ı Kerim zekât verilecek malların asgaride ne kadar bir miktara ulaşması yani, nisaplar konusunda bir şey söylememiştir. Nisapları sünnet belirlemiştir.

Buhari’de geçen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) nisâbı deve de 5, koyunda 40, gümüşte 200 dirhem82 olarak belirlemiş, değişik zamanlarda da diğer nisaplar belirlenmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) “Binek atı ve sahip olduğu köleden dolayı müslüman’ın zekât vermesi gerekmez.83” buyurarak nelerden zekât alınmayacağını da açıklamıştır.

2.1.3. Zekât ve Fitrenin İbadet Boyutu ( Taabbudîliği )

İslam âlimleri zekât hakkında; namaz ve oruç gibi salt bir ibadet midir? Yoksa yoksul ve düşkünlerin zenginler üzerindeki maddi bir hakları mıdır, diye ihtilaf etmişlerdir.

Bazıları zekâtın sadece fakirin hakkı ve malın bir görevi olduğunu düşünerek çocuğun malına da zekât düşer demişlerdir. Ashap’tan Hz. Ali, İbn Ömer, Cabir, Hz. Aişe, Fukaha’dan da İmam Malik, İmam Şafii, Süfyân-ı Sevrî, İmam Ahmed b. Hanbel, İshak, Ebû Sevr ve daha birçokları bu görüştedirler. Bazıları da zekâtın salt bir ibadet olduğunu düşünerek ve çocuğun mükellef olmadığını göz önüne alarak çocuğa zekât düşmeyeceğini söylemişlerdir. Tabiîlerden; İbrahim en-Nehaî, Hasan-ı Basrî ve Said b.

Cübeyr bu görüştedir. İmam Ebû Hanîfe ise “Çocuğun malı olup yerden çıkan mallara zekât düşer, diğerlerine düşmez” demiştir.84

81 Buharî, “Zekât”, 1

82 Buharî, “Zekât”, 38

83 Buharî, “Zekât”, 46, Ebu Davud, “Zekât”, 11, İbn Mace, “Zekât”, 15, Tirmizî, “Zekât”, 8, Nesaî,

“Zekât”, 16

84 İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid , I, 245

(31)

2.1.3.1. Çocukların Mallarından Zekât Verilmesi Farzdır Diyenlerin Delilleri

a) “Namazı dosdoğru kılın zekâtı verin.85” “ Mallarından onları temizleyip arındıracak zekât al!”86 ayetleridir. Bu ayetlerin lafzı büyük küçük herkesi kapsayacak şekilde umum ifade etmektedir.

b) Hz. Peygamber (s.a.v) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken “Onlara, Allah’ın, zenginlerden alınıp fakirlerine verilmek üzere sadakayı (zekâtı) farz kıldığını bildir!”87 demiştir. Bu hadis de umum ifade etmekte olup büyük küçük herkesi kapsamaktadır.

c) Zekâtın namaz ve oruç gibi bir ibadet olduğunu ve çocuklara gerekmediğini söyleyenlere karşı; evet zekât bir ibadettir. Bunu inkâr etmiyoruz. Fakat malla ilgili olduğu için diğerlerinden farklı bir ibadettir. Vekaletle yerine getirilebilir ve çocuğun yerine velisi verebilir.88

Şafii mezhebine göre de yetişkine gerektiği gibi çocuğa da zekât vermesi gerekir.89 İmam Şafii’nin çocuğun namaz kılmasını ve oruç tutmasını gerekli görmeyip, zekât vermesini gerekli görmesi bu ibadeti diğerlerinden farklı algıladığını ortaya koyar.

2.1.3.2. Çocukların Mallarına Zekât Düşmez Diyenlerin Delilleri

a) Sünnetten getirdikleri delil; “Üç kişiden kalem (sorumluluk) kalkmıştır. Ergenlik çağına gelinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uykudakinden ve akıllanıncaya kadar deliden”90 kalemin kalkması demek bunlara sorumluluk yoktur anlamındadır.

Kardâvî bu iddiaya cevap olarak şöyle demektedir: Evet çocuğun şahsi olarak sorumluluğu yoktur. Fakat zekât ibadeti şahıslara değil, mallara vaciptir. Vekâletle yerine getirilebilir. Veli çocuğun yerine verebilir.91

b) Zekâtın da namaz gibi bir ibadet olduğunu, ibadetlerin ise çocuklara farz olmadığını92 söylemektedirler.

85 Bakara, 2/110, Nur, 24/56

86 Tevbe, 9/103

87 Buharî, “Zekât” 1

88 Kardavî, Fıkhu’z-zekât, I, 115

89 İbn Mahmud el-Üsrûşeni, Ahkâmus-Sığâr, s. 30

90 Tırmizî, “Hudud”, 1, Ebu Davud, “Hudud”, 16

91 Kardâvî, a.g.e. I, 115

(32)

Bize göre zekât gerekir diyenlerin delilleri daha güçlü gözükmektedir. Bu durumda, zekât bir ibadettir. İslam’ın beş şartının içinde zekât vermek de olduğuna ve Müslüman olmayanlara, âlimlerin ittifakı ile zekât vermek gerekli olmadığına göre biz zekâtın ibadet olduğunu anlıyoruz. Fakat zekâtın da her bakımdan namaz ve oruç gibi olması gerekmez, zekât malla ilgili bir ibadettir. Çünkü onu da diğer ibadetler gibi kabul edip çocuktan zekât almaz isek bu durum sosyal adaleti gerçekleştirme bakımından fakirlerin aleyhine bir durum olur. Aynı zamanda zenginler arasında haksız uygulamalara sebep olur. Günümüzde dev şirketler çocuklara miras kalabilmekte, zaten bu gün şirket yönetimleri mal sahiplerinde olmamakta onların vekalet verdiği işin ehli yöneticiler tarafından yönetilmektedir. Bu yüzden birinden zekât alır diğerinden almazsak haksızlığa sebep olmuş oluruz. Ayrıca İslam devleti zorunluluk olmayınca ek vergiler koymayacağına göre bu servetlerden hiçbir şey alınmamış olacaktır. Bu yüzden Müslümanların büyük küçük hepsinin malından fakirin hakkı olan zekât alınmalıdır.

İmam Şâtıbî şu önemli kaideyi dile getirmektedir: “ Mükellefe nispetle ibadetlerde asıl olan onların taşıdıkları anlamlara (illetlere) bakmaksızın onlarla kullukta bulunmaktır.

(yani taabbudîliktir.) Muamelelerde ise asıl olan onların içerdikleri manaları esas almaktır.”93

Bu kaideye nispeten, zekât her ne kadar namaz ile birlikte ibadetler bölümünde zikredilse de aslında yalnızca bir ibadet değildir. Müslümanların mali işlerinden olması nedeniyle ibadetten daha çok muamelat kısmına dâhildir. Bunun delili; Fıkıh kitaplarında, el-Harâc, el-Emvâl, el-Ahkâmu’s-sultâniyye ve es-Siyâsetü’ş-şer‘iyye…

gibi mali ve idari konularla ilgili kitaplarda işlenmiş olmasıdır. Fakat böyle olması zekâtla ilgili bütün hükümlerin taabbudî alanın dışında olmasını da gerektirmez. 94 Yunus Vehbi Yavuz da bu konuda özetle şöyle söylemektedir:

Zekât konusu bir yönüyle temel taabbudî bir olgudur, fakat başka bir yönü ile ekonomik hayat ve piyasa şartları ile çok yakından ilgilidir. Çünkü bu ibadetin konusu maldır.

92 Kardâvî, a.g.e. I, 106-107

93 Şâtibî, el-Muvafakat, II, 300

94 Kardâvî, Fıkhu’z-zekât, I, 30

(33)

İnsanın bu ihtiyaçları ve mali değerleri ise değişmez değildir. Belki sosyal yapıdaki değişime paralel olarak her zaman değişme ve gelişme eğilimindedir.95

Faruk Beşer de bu konuda : “ Zekât ve fitre ağırlıklı olarak bir ibadettir. Taabbudî taraflarının daha fazla olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.”96 şeklinde söylemiştir.

Biz de bu konuda Faruk Beşer’e katılıyor, zekât ve fitrenin bir ibadet olduğunu, fakat diğer ibadetler gibi olmadığını, tamamında değişiklik yapılamasa bile içtihada açık yönlerinin bulunabileceği kanaatini taşımaktayız. İçtihat edilebilecek ve edilemeyecek yönleriyle alakalı bilgiler tezimizin müteakip bölümlerinde ele alınacaktır.

2. 2. İslam’ın İlk Dönemlerinde Zekât ve Fitre Nisâbı

2.2. 1. Hz. Peygamber (s.a.v) Dönemi

2. 2. 1. 1. Hz. Peygamber (s.a.v) Döneminde Zekât

Kur’an-ı Kerim diğer ibadetlerde olduğu gibi zekât verilmesi gerektiğini ve verilecek yerleri bildirmiş fakat nisâp miktarlarını bildirmemiştir. Değişik mallardaki nisap miktarlarını ve hangi mallardan zekât verileceğini Hz. Peygamber (s.a.v) bizzat kendisi belirlemiştir. Buna daha önce de işaret ettik.

Hz. Peygamber nisâbı hayvanlardan olan; devede 5, Koyunda 40, gümüşte 200 dirhem,97 tarım ürünlerinde ve meyvelerde 5 vesk98 olarak belirlemiştir. Sığırların nisâbını bizzat Hz. Peygamber (s.a.v)’in belirleyip belirlemediği konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Ancak İmam Şafiî’nin el-Umm99 adlı eserinde ve Nesâî’de100 Hz.

Peygamber’in (s.a.v) belirlediğine dair nakiller mevcuttur. Fakat bu rivayetleri İbn Hazm sahih bulmamaktadır. İbn Hazm şöyle der: “ Bizim için bu rivayetler delil teşkil etmez. Çünkü açık bir nass bulunmadan şer‘î bir hüküm konamaz. Bizde kabul ediyoruz

95 Yavuz, Yunus Vehbi, “Açılış Konuşması” Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal Değerinin Belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı. Mudanya, 27.9.2004.

96 Beşer, Faruk Beşer, “Nisap Para ve Gelir Dağılımı” adlı makalenin tartışmalarından, Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Güncel Parasal Değerinin Belirlenmesi Konulu Tartışmalı İlmi Toplantı Mudanya, 27.9.2004.

97 Buharî, “Zekât”, 38

98 Buharî, “Zekât”, 4

99 Şafii, el-Um, “Zekât”, 6

100 Nesâî, “Zekât”, 8

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu iddialara karşın GM’in savunması şu şekilde: Benzinli motor hiç bir şekilde tekerleklere güç vermiyor, sadece akünün doluluk oranı % 25’e düştüğünde otomatik

Keriman Hanım'a göre eşi, Halk Müziği konusunda çok hassas, iyi bir eş ve iyi bir baba.. Hak ettiği

Olgunun, s›tman›n endemik oldu¤u bölgelerde yaflama- mas› ve seyahat öyküsü de bulunmamas› nedeniyle kan transfüzyonuna ba¤l› bir s›tma olgusu olabilece¤i

Therefore several body part measurements have been suggested as a surrogate for tracheal width for accurate ETT size prediction reported that epiphyseal transverse diameter of

On the basis of the results presented herein, we recommend that patients with type CE3B hydatid cysts that are >9 cm in diame- ter and/or cases of multipuncture

As­ lını ararsanız, dar boğazda sıkışıp kalan rejimin ta ken­ disidir.» Şu son haftanın içyüzünü, kişisel ilişkiler arasın­ daki küçük

Radikal bir toplumsal kuram, dünya ulus-devlet sistemini, ye­ niden yapılandınlmamış Marksist bir gelenek içinde çalışanlar için mümkün olandan daha yeterli bir

Bir bilgisayardan randıman almak için onun sağladığı bütün olanakları kullanmakla, onu bir daktilo gibi kullanmak arasında nasıl büyük bir fark varsa, kenti çağdaş