• Sonuç bulunamadı

Orlıaniye Matbaası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orlıaniye Matbaası"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A’ilede terbiye [ Devanı ve hitanı ] Jules Cesar’m tahlili

Fena FiIIahiuıiz | Kıtta ] Uğursuz bir gezinti [Şi‘ir] Kördüğüm [Şi‘ir]

Dr. Le Bön la mülakat

Mevlâtıa Celâleddin, mütefekkir ve şa‘ir Amelî Kuhiyyat [Konferaıısl .1, M. Duyan Dr. AB. DJ. Dr. AB. Dj. Ebnbekir Hazini S. İzzet [•'• Lefevere Türk Ocağı Dr. G. Le Boıı 1

Orlıaniye Matbaası

(2)

GARBE DOÖRU

Bu nefis mecmuanın 2 inci sayısı pek güzel miinderecat ile çıkdn Kâzıtne Sevin Bey oğlumuzu tebrik ve mecmu’ayi okuyucuları­ mıza tavsiye ederiz.

P E B S E F O N

Ictıhadin sa’ir yazıcılarından Salih Zeki Beyin yeni bir manzumesi, uzun nefesle ya­ zılmış bir manzumesidir.

Ey şi’rin giil yüzlü ilham kızları ! Ey şi’re renk veren, ruh veren güller : Verin o sönmeyen al yaldızları

Bir yeni ilhamda yansın gönüller .

K ıt’asile başlıyor, İlhamları mütecanis, ve zengindir. Ba'zı ahenk içtihadına iştirak et­ miyoruz ren k v e r e n derken ren k iıı k sı te- leffuz olunmak için ıkınmak lâzım geliyor. Biz şi‘ir lisanınım ipek gibi yumuşak ve sağ­ lam ve musademesiz akaıı berrak bir akar su gibi akub gidici isteriz.

Ey şi're renk veren ruh ver güller. Yerine:

E y ş i’re renk o la n r u h , olan güller demekle bu sıkıntılar za’il olur.

Bu nuktayi genç sair ve nazımlara bir türlü anlatamadım.

P a u l V erlain e:

De la musique avant toute ebose :

Mısra'ı ile başlayan ve a rt p oétiq u e adli , enfes ve « didactique» şi’rinde - man­ zumesinde demiyorum ..- şi’r sanatının bütün inceliklerini göstermiştir. Bunları görmek için bir pencereye, sonrada parlak gören gözlere muhtacız .

S. Zeki Beyin gayet nefis ve resimli ola­ rak basılmış 94 sahifelik bu esatiri ınenzume- si hususi bir mekale de tahlil olunmaya lâ­

yıktır ve bunu ilk fırsat da yapmalıyız. Tam bir güzellikle güzel parçalar çoktur.

D ü n y a bir jjörülınetH k alo ti h estelork on .

Mısra’i gibi nazik ve kuvvetli parçalar, birer pırlanta halinde kitabın bir çok sahne­ lerinde yaıımakdadır . Okuyucularımıza hara­ retle tavsiye ederiz.

üsktidarda M. Enver Beye:

Makine ile yazılmayan yazıları okuyamivo- ruz.

Mülkiye mektebinde Erziruınlu Hikmet Beye Urfiden aldığınız beyt enfes ve bundan mülhem manzumeniz de kiymetli olacak fakat okuyamadık « dactilographie » bir suret gön­ derin.

Adana da MıPallim inektin müdürü Fevzi Beye: 47 nüsha letihad 28-x-1930 tarihinde te'ahhüdlü gönderildi, bir «collection» dalıa göndermek imkanı hasıl oldu mektubunuzu bekliyoruz .

Erzirumda Murad Beyefendiye: 15 nüsha Akli Selim 5 paket olarak posta ile gönderil-, iniştir. Vusulunu bildirmenizi rica ederiz.

Meraşda Ceııab Ferruh Beye: Abonman tecdid bedeli geldi 320 de hitam bulacak.

Elazizde: H. R. Bey braderiıııize : Mersul gelmişdir teşekkür.

Eskifoçada Mu‘amıner Beye: Abonnement geldi, tecdid edildi. 328 de hitanı bulacak. •

Melek Sabrı Hanımefendiye:

8 . L a g e r lo f dan tercümenizi aldık te­ şekkürle gelecek nüshaya dere edeceğiz.

Büyük adada Ferit Beye T a b lo güzel dere olunacak.

Glisero fosfatlı Şark Malt

Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu Telefon : İstanbul, 78

“Içtihat„ın 23 ve 24 üncü sene­

lerinin kolleksiyonlârı

Birkaç tam kolleksiyon var,

her senenin kolleksiyonu için

2 12 lira gönderenlere ta‘ahud-

lü olarak gönderiyoruz.

23 iincü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­ ha olarak tamdır ]

(3)

I C T I H A D

Türkçe ve Fransızca

İL M İ, EDEBİ, İK TİSADİ

N o :310

Seneliği [24Nuşhâ] T ürkr ye için 2 1/2, Âlâ kâğ'd- lısı 5 Liradır İDAREHANESİ Cığaloğlunda İçtihad

Evi-Tarihi Te'sisi: 1904 — Genève. Yirmi altıncı sene 1 Kâmmievel 1930 Pour un an: 2 Dolars

Edition spéciale: 3 Delà’s.

A D R E S S E "Idjtihad,, Constantinople Téiéph: St. 865 xxvième ANNÉE 1 Décembre 1930 DİN NOKTASINDAN

A’İLEDE TERBÎYEl* 1

]

— Mab’ad ve hitanı

—-Bizinı terbiye sistemimiz, bir taratan ço­ cuğun anlamayacağı şeyleri mihaniki' olarak çocuğun kafasına sokmakdan ve diğer taraftan tedkika yaklaşa bileceği mevzuTardan zekâsıni uzaklaşdırınakdaıı ibaret olan tenakuzlarla doludur.

Fakat 51. Menar l i‘tiraz ederek diyecek ki çocuk babasının Ftikadiııi annesinin yahud büyük annesinin Ptikadi karşısına muhalif o- larak çikarabiluıemelidir. »

— Bunda ne mahzur vardır? A’ile içinde her şey hakkında da’ima küçük ihtilâflar, ge­ çici pıunakaşalar vardır ki a’ileniıı güzel ahen- gine asla mani4 olmaz; en muhiuı ve en gayri kat‘î mes’eleler nıevzu'ı batış olduğu vakit iş başka durlu olurmu?

Şüblıesiz, aldandıkları vakitde bile ebe­ veynin sözlerine inanmakdan ‘ibaret olan ih­ tiramdan bir az gayb etmesi çocuk için daha iyidir. Çok şiikiirki ebeveyne hürmet, bunla­ rın asla yanılmayacaklarına 1‘tikad etmek asla değildir, [Bunlar temamen ayri ayri şeyler - dir] Çocuk erkenden içtihadını kullanır. Önün­ de bulunduğu az çok mutezad iddi alardan hakikati ayırmak çocuğa öğretilebilir.

Ona hazır bir muhakeme vermeye çalışmak yerine kendi muhakemesi uyandırılabilir.

Esasî olan çocuğun ruhunu ateşlendirmek den mutaassıblaşdırınakdan ictiııab etmelidir; melekeleri ahenkdarbir suretde inkişaf etmek, için çocuk sükûne muhtacdır. Çocuk rüzgâr darbelerine ve kasırgaya maTuz olmaması lâ­ zım gelen nazik bir fidandır. Bundan dolayı onun zulmet içinde yalıudi dinî efsanelerin varını ziyası içinde tutulması lazım "gelmez

[*] Başı 308 inci nüshada

çocuğun ihtiras [Passion] ve teassub teşevvü­ şünden esirgemek için yegâne çare her mev­ zu4 [convenu] dinin haricine koymak, her şeyi soğuk kanlılıkla feylesofaııe mu‘ayene etmeye, mes’eleleri nefsulemirde oldukları gibi ya'ni meşkûk ma'nali basit mes’eler olarak telekki etmeye alıştırılmalıdır. [1]

Çocuğun hürriyeti fikriyyesini [«Spontonéi- té inllectuelle»m ] uyandırmak için ona şöyle söylemek en eyi olandır: benim i4tikadım bu merkezdedir, böyle inaddığımın sebebleri de şunlardır; ihtimal ki yanılıyorum, Annen ya­ hud diğer fulan kimse başka şeye inanıyor,ve buna inanmak için eyi kötü onunda bulduğu sebebler vardır. — Bu suretle çocuk bu pek nadir olan şeyi, vicdan hürriyetine hürmet et­ mek hasletinin kazanır . Ebeveyni için besle­ diği hürmeti bunların mütemessîk olduklarını gördüğü muhtelif akidlere de te4alluk eder ve küçük yaşından itibaren, samimî ve muhake- ıneli her Ptikadm en yüksek derecede hürmete şayan oldu günü öğrenir.

Pek yakından bir çocuk tanırım ki bu tumi üzere terboye edildiğinden dolayı da’ima mem­ nu ve müteşekkir olmuşdur.

Ne beşerin ne dünyanın akibeti, mukadderi hakkında bir kelime’i şehadete beuzeyeu hiç­ bir ietihad arz olunmadı ; dininin kana,atleri, f«certitude»lerij yerine ona ancak mümkinat- taıı ve metafizik in ihtimallerinden bahsolundu.

[1] Çocuk için teşevvüşün en büyük sebebleri ara­ sında,şunu göstereliııubabası hür diişününceli [libre pen­ seur j dir . Validesi «catholique dir [Ya‘ni mu'tekid din­ dardır] çocuk kilisede dini vazifelerinini yapmayanların cehenneme gideceklerinin söylendiğinin işidir : çocuk şu halde düşünür ki eğer babası ölürse bir daha asla gör­ meyecek meğer ki onunla beraber çehennme gide , bu takdirde de vâlidesini bir daha görmeyecek. Yokluğa ya‘ni öldükten sonra temamen yok olmaya inanmak daha az elim ve daha perişan edici olurdu. —- İlâve edelim ki bu hususda protestan rahibleriıım çoğu ba husus İngilterede ve Miittehidei Amerikada catholique rabiblerden daha azm ute‘assib değillerdir.

(4)

On üç buçuk yaşına doğru takdiri ezeli [ Destinée ] mes’elesi ansızın karşısına çikdı. Akrabasından pek sevdiği bir ihtiyarın öltimii bu yaşda ber mu’tad düşünülebildiği dereceden çok ziyade düşündürdü; fakat felsefi Ptikadlari kendisine baliğeıı ma beleg el verdi; kendi hesabına, ölümü pek yakından ve birçok ker- reler görmüş olduğu halde, bu felsefî Ftikad- lar ona hala el vermekdedir. Mes’elede ekse­ riya ehemmiyeti olan bu misali beşeri ve şah­ sî bir tecrübe olarak zikrediyorum.

Hulâsa, bir çocuğa ölümden nasıl halis et­ melidir? Cesurane cevab veririm, büyük bir kimseye halis olunur gibi ; ancak miicerred [abstrait] ve şibhi [ consret ] lisan farkı müs­ tesna. Bittabi1 çocuğu artık oldukça müdrik, on yaşım geçmiş fırıldağından, yahud bebe­ ğinden başka şey düşünmeye kabiliyetli farz ediyo­

rum şu kanaatteyim ki o zaman artık ona karşı reculane bir lisan kullanmalı bu mudhiş mes'eleler

hakkında bize en ziyade varid görünen şeyi bildirmelidir. Natüralist akidelerine mütemayil olan, hür dîişünücü [ Le libre-penseur = hur endiş], oğlnna veya kızına derki ölüm, şübhe- siz vücudun bir inhilali, bir dağılmasıdır. Ta­ biatın sağır hayatına bir avdetdir, ebedî isti­ halenin başlamasıdır. Bizden yaptığımız ey ilik kalır, eyi amellerimizle ve büyük fikrimizle insaniyetde yaşarız. Ebediyeti ruh [ölmezdik] hayatın tenasüliilü [ «Féeondité>'Sidir] [*]

Spritualist ona ruh ve cisim ayri ayri şey­ lerdir ve ölüm bir kurtuluş [ruhun cisim kay- dinden kurtulmasıjdır, dır.

Pantheist, yahud monist üç bin senelik eski sözü tekrar eder: «Tat twain asi»: Sen bu son ve modern çocuk gene brakman gibi eşyanın sathi altında esrarengiz bir vahdet olduğuna ve bu vahdet içine girfib eriyebileceğiııe inanır

Hulâseî kelâm, Kant felsefesine salik olan baba vazifede hayati hazini mutekaddim ve mutefevvik bir şey olduğunu , vazifeyi idrak etmenin kendi ebedivyetini idrak etmek oldu­ ğunu anlatmaya çalışir.

Bu vech ile çocuğa her kes ictihadınin mutlak hakikat olduğu iddiasından her halde ictinab ederek kendi ictihadlarıuı söyleyecek d ir . İnsanca, ya‘ni bir insana yapılan yolda mu'amele edilen çocuk, erkenden, hiç an'ane- v î dinden, hiç bir değişmez akideden iktibas etmeksizin kendi kendine bir i‘tikad vapmayi

.... ... - - —

----[*] Ölürüz biz fakat hayat ölmez .

Şu‘le fanidir i}ti‘al ebedî. A. D.

öğrenir; anlar ki hakikaten mukaddes i‘tikad, hakikaten muhakeme ve mülahaza edilmiş, hakiketen şahsi olan i'tikaddir. Ve yaşı ilcrile- diği vakit, zaman zaman mechulun [IncoıınuJ nun dicretiııi his ederse, daha iyi hasse] [Seııs] ierin hiç bir teallüku olmayan,yalnızmiifekkirede meveud olan bu dicretin hiç bir tehlikeli ciheti yokdur: bunu his eden çocuk, filosoflar ve arif [Sage] ier yapılan kunıaşdan olacakdır.

J. M. Ouyau

«Shakespeare» dramlarından:

JULES CESAR’İN T A H L İL İ

Tiirkçeye tercümesi 1908 de intişar eden bu dram 1601 tarihinde yazılmıştır. Shekspeare kadim tarihten ve bilhassa Roma tarihinden bir çok dram mevzu‘u alınıştır. T r o ilııs v e

C ressitla , C o r io lo n , A n tio ııe v e ( ,1e- o p a tra gibi... Fakat bu cins ibda‘larının için­

de şaheseri J u le s C esa r dır.

Bu dramın hakiki kahramanı Briitüs diir. Briitüs hakiki ve muhlis bir cumhuriyetçi en- muzecidir. Jules Cesar’m istibdada, diktatör­ lüğe temayül ettiğini görüyor ve cumhuriyetin, umumi hürriyetin tehlikeye düşmekte olduğu­ na kanakıt getiriyor. Briitüs hamiyetle mümtaz necip bir a ilenin evladıdır. Memleketin mü­ nevverleri, memleketin istibdat altına düşmek tehlikesinden kurtarılmasın Brütüs'üıı asalet ve teşebbüsünden bekliyorlar, Kendisine im­ zasız mektuplar geliyor, Bunda: « B riitü s , soıı u y u y o r s u n , K o ııın y.onoirlor iç in d o , u y a n k im O k lu ğ u n u g ö r , K o n in k a la c a k n ıı.? S ö y le , v u r , h a k k ı y e rin e g e tir . B r ü lü s s e n u y u y o r s u n , u y a n ! .... me'alinde tahrik ve teşvik ibareleri bulunuyor.

Briitüs Coşarın evladı gibidir. Brütsün Cesar'a şahsî muhabbeti vardır. Fakat Briitüs bu muhabbetin sesini susturuyor, ve onu hür­ riyete feda etmiye karar veriyor.

İlk sahnede gizli ittifakın, başlıca reisi Brütfis olan giz i i cemiyetin teşekkül ettiği gö­ rülür. İdealist, samimi, olan Brütüs'fin yanın- da aııif Cassius görünür. Cassius de pek muh­ telif seciyede kimselerle muhat bulunur, dra­ mın psikolocyaî alakası Brütüsün Cesar'ı öl­ dürmeye karar verdiği ve kalbî hissiyatile yapmıya mecbur olduğu mübareze anında ve

(5)

bilahare avam nasırı verdiği mü tezat ve ınüte- nakız kararlardadır. Daha ilk sahnede his olunurki Roma’da bir bihuzıırluk vardır, ve her ne kadar Antoine’ın kendisine verdiği ta ­ cı reddetmişse de bu reddin tarzında görülen eda ve ratiedda ile Cesar zan altına düşmüş­ tür. Cesar'da hakimi mutlak olmak hissi be­ lirmiştir. Yavaş yavaş Brütüs’iin etrafındaki daire sıkışır, etrafında toplananlar çoğalır, dostları ve Caton’un kızı olan zevcesi Portia tasavvurdan fi‘le geçmiye Btirüs’ü teşvik eder­ ler. Nihayet Ayan meclisinde Cesar yirmi hançer darbesile öldürülür. .Son hançeri, Brü- tıis, Cesar'ın ma‘nevî evladı olan Brütiis, ha­ vale eder. Cesar, Brutusu su’ikasdcilar arasında görünce :

lîr ıılu s sen de mi ?

der ve artık müdafaadan vaz geçer. Cesar m bu sözü meşhur ve tarihîdir. Brütiis m ütea­ kiben halkın huzuruna çıkar », samimi ve temiz bir vatandaş olarak filinin saiklerini izah eder ve amelinden şahsi hiç bir mü­ kâfat beklemediğini söyler . Romalılara hürriyetlerini iade ettiğine ve kendilerini is- tipdadla esaretten kurtarmış olduğuna kani4 bulunur. Halk Brüttis’ü alkışlar ve bunlardan biri: - Brüt üs" (i Kayser yapalım..,-, diye ba­ ğırır. Bunu müte'akip Antoiııe da khalka bir hitabede bulunmak için Brütüs’deıı müsaade ister. Brütiis buna ıııüsa4ade etmek basiretsiz­ liğinde ve saflığımla bulunur. Felaket bu an­ da hazırlanmıya başlar ve gittikçe büyür. An- toiııe ancak cenaze alayını terti]) etmek için söz istemişken bir takına kurnaz, imali ve ri­ yakâr, miiheyyiç sözler söyler ve halk nihayet Brütüs’ii ve arkadaşlarını vatan haini ilân eder­ ler. Bunlar, bir saat evvel kendilerini alkışhyarı bu Romalıların gazabından kurtulmak için kaç- ırııya mecbur olurlar. Avamı ııasın bir dalda dıırmazlığı hiç bir zaman burada olduğu kadar iyi anlaşılmamış ve bu kadar müstelıziyane bir surette tasvir olunmamıştır.

Briitüs hitabesinde ezcümle şu sözleri söy­ ler: (1)

i,_Romalılar Hemşehriler, Dâ£vamı dinle­ yiniz. Sükût edinizki beni dinliyebilseııiz. Be­ nim namusuma inanınız. Benim namusuma ri­ ayet ediniz, tâki bana inanabileniz, fz’an ve idrak mahkemenizde benim hakkımda hüküm veriniz ve iyi hükmetmek için idrakinizi

uyan-(1) Makaledeki Jules Cesar’a ait parçalar kendi ter- cümelerimdendir.

diriniz. Eğer bu cemaatte Cesarın müşfik bir dostu varsa ona bildiririnıki Bürüdiis’ün Cesar'a olan muhabbeti kendisinin muhabbetinden az değildi. Öyle ise niçin Briitüş, Cesar aleyhine kıyam etti diye sorarsa işte cevabım: Cesar'ı az sevdiğimden değil fakat Komayı daha çok se- • viyorduın. Cesar’ı berhayat görerek cümlenizin esir olarak ölmenizi, cümleten hür yaşamak için Cesar’ı ölmüş görmiye tercih edermiydiniz? Cesar bahadirdi. tebcil ederim. Hüsııi tali' sahibidi, muvaffakiyetlerinden dolayı memnu­ num. Beni seviyordu, ona ağlayorm, Fakat haris oldu’ Hürriyeti öldürmek istedi, öldürdüm. Bu suretle şecaatine tazim, tahinin yaverliğine memnuniyet, dostluğuna göz yaşları,hırsına da

ölüm.Bir esir ol­ mak istiyecek ka­ dar sefil burada kim var ? Eğer böyle birisi varsa söylesin zira ben ona hakaret et tim . Bir Romalı olmayı istemeye­ cek kadar burada sersem kim var ? Eğer öyle bir a- daııı varsa şeyle­ sin zira ben oııa hakaret ettim . Vatanını sevme­ yecek kadar deni burada kim var? Öyle biri varsa söylesin, zira ben ona hakaret itdim. Bir cevabe iııtizaren duruyorum. Roma’nın selâmeti için en iyi dos­ tumu ölbürdüm. Vatanım ölümüme muhtaç olduğu anda a.yuı hançeri kendim için saklıyo­ rum..,.

Antoiııe m meşhur hitabesinden

: - «Eğer göz. yaşlan varsa dökmeye hazır olun (Cesar’ın mantosunu gÖsterir)cümlenzi bu mantoyu tanırsınız. Cesar’ın bu mantoyu ilk defa giydiği giinıi hatırlıyorum. Bir yaz akşa­ mı, çadırında idi,. Nervienleri ita‘at dairesine aldığı gündü. Bakınız şurasını Casssius’ün han­ çeri deldi.Cesar’a Casca nasıl geniş yara açmış görünüz. İşte pek sevgili Brütiis, hançerini buraya sapladı ve mel’un hançerini çekerken bakınız kan bu kadar zalimane kati edenin bizzat Briitüs olduğunu göya öğrenmek içiıı

(6)

dişarı fırlıyarak Brütüs’ii mel’un hançerini nereye kadar takib etmişolduğuna dikkat edi­ niz, zira Brütütüs,ma‘lumunzdurki.Cesar’ın sev­ gilisiydi. Siz, Cesar onun ne kadar müşfikane seviyordu, siz hükmediniz. Bu ceriha onun için cerihaların en zalimanesi oldu, zira alice­ nap Cesar, Briitüs tarafından haııçerlendiğiııi görünce hâinlerin bazularmdan daha kuvvetli olan küfraııini'met onun mağlubiyetini ikmal etti. O zaman âli kalbi yaralandı, yüzünü mantosu ile sararak kanile mülemma4 olan Pompé heykelinin önüne düştü.. A! ne sukut!.. ’Vatandaşlarım o zaman siz ve ben her birimiz aynı darbe ile yere serildik. Halbuki kanlı, cinayet başımızın üzerinde muzaffer oldu. Oh!, şimdi ağlıyorsunuz, görüyorum. Rikkatin kud­ retini hissediyorsunuz.

Saf yürekler. Acaba yalnız mantonun yara­ larını görmeklemi ağlı­ yorsunuz. Buraya bakı­ nız . - Cesar'ın cesedini göstererek-îştegörmek- de olduğunuz, hainler tarafından parçalanmış olan Cesar’ın kendisi..

Saf dostlar samimi dostlar..

fr ~ T t '

y

FENA F IL L A H İM İZ

A si bir la n P u y ız z u lm e tu iJ a lu la , F u tııh i n ıe h a b b e t p iş u v a s ıy iz , E z e l, eb ed a y n ı n a y m e d ir , bizleı* lîıı v a h d e t ııa y iıım bir ııe v a s iy ız .

15 Eylül 1924 AB. Dj.

tekevvün edebilir. Bununla beraber Briitüs Cesar’ın haris olduğunu söyliyor ve Briitüs naınusi miicessmdir. Cümleniz bilirsiniz ki Percal’de kendisine üç def‘a hükümdarlık tacı takdim etdim. üç defasında da redetdi, bu lıarisliktenmi idi ? Ve şüphesiz Briitüs na­ muslu bir adamdır.Brütiis’ün söylediğini takbih etmek için asla söylemiyorum. Fakat bildiğimi söyliyorum . Yaktile cümleniz Cesar'ı seviyor­ dunuz ve muhabbetiniz sebepsiz değildi. Bugün onun cenazesi üzerinde ağlamanıza mani1 olan sebeb nedir? Ey kuvvei temyiziye .. Sen hapı ervahın yanından firar ettin ve insanlar mu­ hakemelerini kaybettiler. Bana karşı rahim olunuz. Kalbim şurada şu tabutda Cesar'la beraberdir, kalbimi tekrar kendime avdet

etti-rineeye kadar

tevek-►

[

1

4

4

4

1

Nagihani bir isyan seline sizi atan ben olmayayım , Bu fi‘- li yapanlar namuslu insanlardır. Bunu yapmak için ne şahsî husumetleri vardı,heyhat, bilmem. Akil ve erbabı namusdurlar ve şüphesiz size ba'zı esbabı mucibe dermiyan ederler. Dostlar, ben yüreklerinizi desise ile avlamaya gelmiyorum*

Ben Briitüs gibi hatib değilim, Fakat tanıdı­ ğınız veçhile basit, açık yürekli, dostunu sever bir adamım. Cesar’dan bahstmek müsaadesini bana verenler bunu biliyorlar. Cesar’ın yara­ larını, zavallı sakıt ağazları gösteriyorum ve benim için söylemeyi onlara bırakıyorum.

kuf ediyorum , »

Brütüs’ii ve ordusunu Şardes’da sonra Maki- doııyada Philippes’de tekrar buluruz- Harb başlar , Brutus ordusu mağlub olur hezimetten sonra Cassius Brütüs intihar ederler. İmprator August olacak genç Octave ilk defa Antoiııe, ve Lepide ile « T r iu ıııv ir a t » yı ya‘ni üç reisli hükümeti teşkil ederler.«Shakespeare»m Antonve ve Cleopatra dramında« 1608» Antoiııe tekrar görülür.

Jules Cesar’ın başlıca hatları bundan iba­ rettir. Sahne âleminin ebedî şahinşahı olan ve dünya durdukça böyle kalacağında şübhe olmıyan Slıakespeare'in diğer dramlarının tah­ lillerini de gelecek nüshalarda yapmıya çalı­ şacağım.

Heybeli ada - 2 Eylül 1950 Necib Brütüs, Cesar'ın haris olduğunu söy­

ledi. Eğer iş öyle idiyse bu vahim bir kusur­ dur. Cesar bu kusurunun cezasını kemâli şiddetle çekdi. Brütüs namuslu bir adamdır. Onun müsaadesile Cesar’ın cenaze alayında nutuk irad etmeğe geldim. Cesar benim dos- turudu, bana karşı sadık ve âdil oldu, fakat Brütüs hadis olduğunun söyliyor ve şiibhesiz Brütüs namuslu bir adamdır. Cesar Roma’ya bir sürü esir getirdi,bunlardan alman fidye’ine- catlar hazine‘i milleti doldurdu. Bu hususdarnı haris göründü? Fakirler inlediği vakit Cesar ağlaidı. Hırs daha taş yürekli bir ta'biatda

D r. A b d u lla h D jev d ct

ŞiMr

UftURSUZ BİR GEZİNTİ [*] Bir sabah, Bursanın Çekirgesinde, Yatdığım otelde uyandım erken, Düz, yeşil kırlarda gezeyim derken, Dağların uzayan mor gölgesinde. Bilmeden tutduğum taşlı bir çığır Büküle, biiküle hayli yükseldi;

(7)

Yorgunluk duymadım, etraf güzeldi; Tarlalar başladı bilince bayır. Niyyetim buradan artık dönmekdi. Uzakdan gördügiim ulu bir çınar [ 1 ] Gözümü, gönlümü kendine çekdi;

Uzatdım yolumu oraya kadar. Ne hoçdu çınarın apraş gölgesi, Yapraklar içinde kuş civıltısı, Gülüyor sanılan kaynağın sesi. Pek yavaş esen bir yel iniltisi! Ansızın yanıma bir çocuk geldi, Çenesi çıbanlı, yanağı soluk, Altları moraran gözleri donuk; İliç bir şey demeden yere çömeldi. Giydiği yalınız bir kısa gömlek Yırtıkdı önünden, başdan aşağı, Yok idi bir ipden bile kuşağı; Kanadı kırılmış çıplak bir melek! Baş açık, bereli ayaklar yalın, Saçları güneşten ağarıp solmuş, Tepşiruıiş dudaklar, kırışmış alın, Beş, altı yaşında ihtiyar olmuş! — Ne hgcet sormaya - anası olsa, Bu yırtık gömleği dikerdi elbet Hatta pek fakir bir babası olsa Olmazdı bu kadar acı musibet. Anladım bu çocuk mutlaka öksüz, Anası, babası, kimsesi yok, aç, Ekmeğe, ilaca, her şeye muhtaç; Ah, dedim, şu tâli‘ 11e zâlim, yüzsüz!

Çıkarıp cebinden iki bisküvi,

Verdim bu aç, hasta, çıplak meleğe. Hacetini var bunu hiç söylemeğe? - İlk defa gördügii bu meçimi şeyi Tretdtit ederek aldı, kokladı, Evirdi, çevirdi dikkatle bakdı, Segrîyen dilile uçdan yokladı; Gözünde bir sevinç, şimşeği çakdı:

A! dedi ne eyi, ne' tatlı ekmek! Gözünü yaşaran gözüme dikdi. 1

(1) Bu ağaç ve punar İnkaya köyünün yanındadır

Yazık ki bisküvi okadar idi. Alırsın ekmekle, şeker deyerek Uzattım çocııga bir mikdar para:

Ben, dedi, istemem boyalı kâgat, Ötekinden varsa cebinde, ara,

Ondan ver bir daha, bunu yırt, yırt, at-Yok, dedim, gel, ara. - Cebimi laçdım- Gözünfin şimşeği o ande söndü,

Yağmuru başlarken arkaya döndü. Ben artık durmadım oradan kaçdım.

Ebubekir Hazim

KÖR D Ü Ğ Ü M

I

Gelmiyor kuşlar dile, Ufukların hiiznile, Kırklı esmer akşam: Puta benziyor bu gam. Ağaçlar bir heyula Serhoşlar sanki hâlâ... Bastığım yer uçurum, Orada yakılamaz mum.

II

Yollar metruk bir levha, Boyanıyor siyaha Saklayınız bu rengi, Görünmesin ahengi; Hududsuz denizlerin. Bilseydiniz o cengi, Ardımdan bu izlerin, Koşardınız mezara! / III Hasretimiz bahara Lâkin, aldattı toprak Vermeyip bize kaynak, ■ Yılların göz yaşından

Kuzum yok, fakat halise O mezarın taşından.

Yalandır bu hâdise: Hayat, bir kör düğümdür. Hakikat öldüğümdür.

(8)

Dr. GUSTAVE LE BON’LA M Ü LÂKAT Frédéric Lefèvre — Mehmet Lebib

Maba’d ve hitam

Bu kumbarayı bir kırabilsek, elimize büyük bir servet geçecek !

— Laboratuvar taharriyatmı neden bırakdınız ?

— İyi vallahi !.. İflasa yakın bir vaz’ iyette idim . Bu gün ilim tecrübelerin­ de kullanılan aletlerin fiyatını bir öğren. şeniz, titrersiniz ...

Ey yalnız bir defter bir mürekepli kalemden başka şey’e ihtiyacı olmayan edipler.!

Birkaç sene daha taharriyata devam edersem, dilenme raddesine düşeceğimi his edince masrafı kesdim. Dilenmek bir filosof için bile ağır bir şeydir! La- boratuvarıını Dyon şehrine hediye ettim. Parmaklarını hamızda yakmayı gözünü Mikroskopta bozmayi artık benden da­ ha gençlere terk ediyorum.

Bunun üzerine ihtiyar ustada ma'ruf (terbiye ruhiyatına) dair suvaller sor­ dum.

— Bu kitabı bilhassa memaliki Ecnebiyede büyük bir te’sir bıraktı, de­ di Almanya, İngiltere, İskandinavyalI pédagogie muharrir ve müderrisleri t a ­ rafından hürmetle karşılandığımı görün­ ce ben bile çok def‘a hayretden kurtu­ lamamıştım. Halbuki Fransadaki resmi pédagogie mehafıli, meslekten olmayan birinin terbiye işlerinde mukaddes ma- bade girmesini fena nazarla görmekte idi!

— Kitabınızın üstündeki bir tahşiye; « Terbiye n eş‘uru, gayrimeşTıra geçirmek san'atıdır» diyor; bu sözler ese­ rinizi telhis eder gibi gözükmiyor mu?

S ü v a r i k u m a n d a lım ın c e v a b ı v e dü d ü k

«Versaillesda karargâh kuran bir süvari bölüğünde tanıdığım bir kumandan ve

bu kumandanın da bir atı vardı.Hayvan

garip bir huy kapmış dı ne vakit bir lokonıatif düdüğü işitse şahlanırdı ta­ biî zabit kırbaç darbelerini esirgemiyor, lâkin hiç bir şey para etmeyordu hay­ van yola gitmemekte inad ettiğinden çarınaçar ahıra dönmek lâzım geliyor­ du; ben hayvanı ucuzca elde ettim.

İlk bindiğim gün atı, Lokomotifin geçmesine az bir zaman kala tren yo­ luna yakin bir yere götürdüm ve eğer­ den inerek yuları elime aldım.Sonra Lo­ komotif düdüğünü öttiirmeye başlayın­ ca hayvana bir küçük şeker parçası verdim. Bunu miite'adid dehalar tekrar­ ladım. Az bir zaman sonra hayvanı dâ uyandırmak istediğim tedaü [Association des idées] kat’iyetle elde edilmişti; bey­ girim, şüphesiz ki şöyle düşünüyordu : «..düdüğün sesi de buğün pek tatlı bir şey olmuş... Eski sahibimin elinde dü­ düğün sesi sırtıma kırbaç ineceğini ha­ ber verirdi... şimdi ise şeker yiyeceğimi ifade ediyor ! »

— Ben tebessüm ederek ustada «hayvanı kumandana i'ade ettinizmi» diye sordum.

- Hiç edermiyim? hayvanı huyun­ dan geçirdiğimi bile söylemedim.» Gay­ ri meşru'un meşura ne kadar takaddüm ettiğini göstermek için size bir misal daha vereyim. Bilâahre bildiğiniz gibi parlak bir mevki'e irtifa eden Kaymakam Maud’Ruy de o vakitler Jonvilli de bu­ lunuyordu. Bir gün taburundaki asker­ lerden biri nöbet başında ani olarak çıldırıverdi. Her tarafı yıkıp kırıyor, elindeki dolu silâhile yaklaşanları teh- did ediyordu. Herkes endişe de idi. Be­ nim talebem olduğunu m aka m i iftiharda söylemekten çekinmeyen Kaymakam mecnuna yaklaştı ve dik dik yüzüne bakarak «selâm dur» kumandasını verdi. Asker bir an için aydınlanan şu'urile amirinin sözünü tutarak hazır ol vaz’i- yetine;geçti bununda üstüne kaymakamın

(9)

silâh omuza ! kumandası ta‘kip etti. Bir kaç mümasil talim hareketile de amir, mecnun asker üzerindeki hakimiyetini tekrar te’sis edebildi.

Buhran ber taraf edilmişti » *

* *

M. Güşatave Le Bon u tekrar kendi kitaplarına a’it vadilere şevke çalıştım. Bu eserlerden başlıcalarınııı hemati bü­ tün lisanlara tercüme edildiği malûm­ dur . «Geçen gün eserlerimden birinin bir tercümesini göndermişler. Bunun ne lisanı olduğunu bulamadım. Nihayet ( Fince ) olduğunu keşf edebildim. Ne yapayım Fince bilmemek ayıp değil ya!»Bir müddet evvelde bir hindli müsafir gelmişti, (Dünya müvazenesinin bozulması) ünvanlı eserimi hindceye çevirmiş, tercümeden de, 25 bin frank kazanmış hatta kitabı satın alamayan­ lara, bir (Rupia) mukabilinde kiralamak- da bile imiş... dedi

Bundan sonra doktor Gustave Le Bon bana resimlerini bilzat yaptığı iki ese­ rini gösterdi bunlardan biri evvelce 30 franga satılan ve bu gün ¡500 franga elde edilemeyen (ArabMedeniyeti), diğe­ ri de eski kitapçılarda, ancak (2800) fı_ ranga bulunabilen (Hiııd abideleri) idi. Birinci kitap, üstadı arablar arasında bir peygamber şöhretine is’ad etmiştir . ( El Ezher ) de bir kitabi mukaddes gibi tedris o'unurmuş .

«Esasen harp sonu felesfesine tahsis ettiğim son eserlerim hana dünyanın her tarafından samimî eilerin uzatılma­ sına sebeb oldu. Bu eserlerde harbi miite'akip dünyaya musallat olan sıkıntı ları izaha , tedavi yollarını tavziha ça­ lıştım , istikbal haklı olduğumu göste- cek mi ?.

Bu söz üstüne 82 yaşındaki muhata­ ba baktım. Onda lâ yankatb çalışan bir mefkûreniıı bütün kudreti niimayandı.

O keşfivatı, ve içtimaiyyat vadisinde ki nazeriyyelerile asrına tekaddüm edi­ yordu.

Mülakatın sonuna doğru iistad bana. «— Şimdi«Felsefei Tarih»e a’it bir ese­ rin tashihlerini yapmakla meşğulıım»de­ di. (Nietzscheenne) muharriri Lesueur’un kızı Madame G. Chariot bu işde yardım- cımdır. İşte Paris e geldim mi, bu kol- tuktuktan asla bir yere kımıldanmam.

Hava iyi olursa ara sıra Morens’deki köşküme gidlip biraz saf hava alırım. Burada külliyatım ya‘ni

Bibliothèque

de philosophie

scientifique

kitabları arasında rıeşr edilmesi teklif edilen kitapların müsveddelerini okurlar... Ben düşünür, yazdırır... veya yazarım; her ne suretle olursa olsun boş durmam.»

Uzun beyaz sakalı ile bir peygam­ beri andıran bu ihtiyarın sesi daima va- zih, kehaletin bütün kudretini taşıyan bir insanın ki kadar canlı idi.

İlim ve çal şma insanı muhafaza eder !

Bildi

M EVLÂNA M ÜTEFEK K İR VE ŞAİR [*]

Maba'id

binaenaleyh diyebilirim, ki o müda- fa'ayi size yazdıran ve o şi‘ri söyleteten mutlaka ruhi m evlâna idi; onlar o nevi tutiyani Hindustan ma'nadırlarki muvafık buldukları ayma ardından şekerrizi ma­ arif olurlar...»

Mevlâna

nın tahsili ve sureti tederrusii hakkında malûmat yokdur; fakat M ev­ lâna nın eyi Rumca bildiği ve kütübii Yunaniyeden bol bol istifade ettiği şüb- hesizdir ve kendisine

Rumi

lakabının verilmesi sedebi bu milletin lisanındaki tam ve mükemmel ilmidir. I

I * ] Türk ocağında verilmiş konferans: başı 3)9uncu mısha’da .

(10)

Onun yüksek felsefiyat Ve iimiyyatmdan bu gün bahsedecek değilim, o işi daha geniş ve dah miitahammil bir zaman ve mekânın vurud ve husulüne ta'lik etme­ ye mecburum: 750 sene evvl (Konya) da gurub eden bu zekâ güneşinin maverayı mezardan gelen eş‘asına tahammül edecek gözler hâlen bile azdır.

Bu asrın, şüphesiz en büyük filesofların- dan olan ve «Cina’iyyat, Criminoiogie» namile adeta yepyeni bir ilmin vaz'ı ad edilen

(Lombroso)

nuıı vaz‘ ve ihya ettiği nazariyat ve ahkâm, Hazreti üs­ tadın

ı*> o1-; j ¿r o* " [’] jj*l f-t-'îhr" o' beytinde icmal olunmuştur.

o"' w

beytinde ise

Lavoister

niu « Rien ne se perd, rien ne se cree» principini asır­ larca evvel te’yid ve terennüm etmişdir. Şimdi Hazreti Mevlânanın güzelliğe ve namütenahiliğe müştak ve bu iştiyak ile mest ve pür istiğrak olan ruhi şa‘iri- yetine nazarımızı çevirelim ; mütefekkir ve şa‘ir Mevlânanın asi ve asil terceınei hâl ü kali bunlardır. Ben buniara/M -

nıesti’i Mevlâna

dedim bunlar bir mesti’i ruhanî ve fikrî nağmeleridir. Söyleyen ya’nud söyleten Mevlâna Celâleddini Ru- mîdir. D inleyelim :

D ilm e s in M ev lâ n a

Semâ kâsesinde, ey allah, Güneşin altun şarbını içiyorsun; giceleri Zümrüd- den bir kâse içinde Kamerin ziyalarını içiyorsun; ben, muhayyilemin miişa‘şa‘ bir eseri san'ati olan traşîde bir Elmas

[*j «Canî adam, anasının rahminde caııî olarak vüeud bıılur ve canilerin simalarında, hallerini mu‘arrif ve S ty « jm a te denilen a‘razı cismaııiye ve sabiteler! vardır.» Bir Hadisişe- rif dahi «Sa‘id adam daha ana rahminde iken sa‘id dir.» me’alindendir. Ab. l)j.

kâse içinde senin şarâbı fikretiııi içiyo­ rum, Allah, Allah! senin ruhunu içiyorum.

*

Güneşin kalbi çarpıyor, iştiyaklarla yanarak çarpıyor, deniz, geniş deniz, iş­ tiyaklarla kabararak bir yürek gibi he­

lecanda.

İştiyaklarla dopdolu olan yüreğim, çarpıyor, tazallüm edîyor ve ağlıyor.

Güneş senin ruhundur, şu‘a‘ları senin ruhunun ateşleridir, ey mehabbet, ezelî m eahabbet!

Zerrin yildızlar senin fikirlerindir, se­ nin fikirlerinin zerrin gubarlarıdır. Ey ■ mehabbet, ezelî mehabbet!

Yaz rüzgârı senin nefesindir, senin dudaklarının nefhasıdır. Ey mehabbet, ezelî m ehabbet!

Aşk akîn çiçekler senin tahassürle­ rindir, seniu nazarların ve buselerindir, ey mehabbet, ezelî mehabbet!

Kadın... kadın, en ulvî çiçekdir, buse­ lerinin en hararetlisidir. Ey mhabbet,ezelî mehabbet!

*

Minarenin başında bir müezzin gi­ bi, kamer, semada terennüm ediyor; aşı- kı kâmilleri çağırıyor, ibadete davet ediyor; kamer ,bağirarak herkese: Uya­ nınız! «mahabbet büyüktür; seviniz, se­ vininiz! Cümleniz yanınız!» diyor.

Gece ma'şukamdır; gece, bana, bür hasret arzı vüeud eder. Umman, gece­ nin solgun kalbinin in’ikâs ettiği aynadır.

Ruhlar ikişer ikişer devr ederler,Jruh lar baş dönmesine tutulmuşlardır, ruh lar muhabbet girdibadına düşerler.

Avalim, muhabbet gitdsbadı içinde yuvarlanarak götürülür.

Dalgalar, meftün ve müsahhar, mü- habbetle gümbürdeyerek kamere doğru

(11)

‘AMELÎ RUHÎ Y YAT [*]

M Ü T E R C İM İN İFADESİ: Üsdadım:

Zamanımızın kararsızlıkları demek olan

“Les Incertitudes de l ’Heure Présente,, ismini verdiği bu küçük kitab hakikaten bir ‘a m e li p s ik o io c y a d ır .

Her bahsi müte'addid ve büyük se.hi- feler işgal eden kitabları okumaya ve o uzun yazılar içinde cevheri müessir ayır­ maya zemanımız insanının tahammülü kalmamışdır.

Zemanın en yanıcı ve yakıcı m es’ele- lerine dâ’ir ve her biri bütün bir kitab feyz ve kudretinde “vecize* lerden müte­ şekkil olan bu kitab fikrî bir ihtiyacı tatmin ediyor; millî ‘irfanımiz, pek çok olan, huzn engiz boşluklardan birini dol­ duruyor.

A sr im izin N u su sı F e ls e f iy e s i, D ü n v e Y arın , A m e li R u h iy y a t , aynı sis­ tem ta kib edilerek yazılmış olan bu üç kitab asrın içtima‘î, ruhî, felsefî en mü­ him m es’elelerini kısa cümlelerle icmal ve ihtiva etmiştir •

(K u h -ü l- Ekvnııı).( Ruh-ül - Cemahir), (Avrupa Harbinin Tarihî ruhisi); bu üç ki­

tab ise içtimai, ruhî ve felsefî basmamızın m er’î ufkunu genişletmiştir.

Evet Paris de münteşir La İte m ir

B le u e mecmuasının 19 haziran 1923 ta­ rihli nüshasında münderic ve (Gustave Le Bon ) a aid bir tetebbu’nam em de söyle­ diğim veçlı ile Doktor G iisla v e Le B on psikolociayı tecdid ve'ulumi müsbete mertebesine î'lâ etmiştir ,

Beşerî Fizyolocyada G liuıdr K onıarıl m mu'azzam fütuhatını Gustave Le Bon Psikolociyada yapmışdır. Fiziolocya gibi, “Psychologie„dahi tecrübe ile,nüşahede ve erkem ile laboratoire m esá is ile inkişaf ve

[ * ] Kitab şeklinde basılmaya başlıyaıı bu mühim ki­ tabın mukaddtme ve methalde bir kaç bahsini dere edeceğiz.

tekâm ül etm ekde olan bir ilm olm uşdur, Ahiren tercüme ve neşretmiş olduğum “İlmî Ruhî Içtima1tt[ Ruh-ül-Cemahir ],dé- mokrat şi‘ar vasfile tavsif olunan hayallerin mu8ahheri olanlar üzerinde şifakâr bir te’sir icra etmiş ve eserleri mahsus olmuşdur. « Antiseti ıue» devalar hekim likde , ve bilhassa tebabeti cerrahiyyede ne ise İçtimaî hayatda da G u sta v e Le Bon un İçtimaî ve psikolocya,i eserleri odur: batıl fikirler , ham hayaller, en mühlik mîkroblardan dahamı az tahribkârdırlar? Dostluğu ve teveccühile müftehir olduğum hekimin kitabiarını türkçeye nakl etm ekle edasına kendimi m ükellef bildiğim İlm î vergimi m em leketim e verm ekde oldnğu- ma k a il ve bu suretle müsterih oluyorum.

Ruhu hasenatının tebessüm de iğtida eden ve seyyi’atmı duşı nedam etinde ta­ şıyan bir insan için bir ni'metin şükrünü eda etm ek yeni bir ni‘m ete na’il ol­ maktan daha büyük bir mazhariyyet ve sa’adetdır. Cehl ve ta'assub mübtela- larııım beni tekfir etm elerine mani1 ola­ madım; fakat bana kim se kâfiri ni‘met diyem edi. Zemanımm ve memleketimin bir kaç yüksek zekâ ve vicdanlarının takdir ve muhabbetine mazharım. Bu da olmasaydi benim büyük muhabbetim, se­ ven ve acıyan bir ruha müktazı nur ve narı yalnız başına verirdi. Zulm elzede ve zul- m eizade avamın ve zalim avam friblerin beni kâfir göstermelerinden mahzun de­ ğilim.

Hakkın nezdinde “Eyi kâfirin,, “fena mü’min „ den ziyade makbul olduğuna imanımın ber kemal olması bana yetişir:

Traînant après moi mon fantôme je m’en vais disparaître comme Un soleil couché dans la mer! [ * J

[ * ] Tercümesi:

Zilli münevverimi arkanı sıra siirükliyerek, denizde bata» bir güneş gibi gözden nihan olacağım.

(12)

diye bilm eye ruhunda kudret his etmiş olmak bir fanı için az sa‘adetmidir?

27 Mayıs 1924 letihad Evi Dr. AB. Dj. Hamiş

«Amelî ruhiyat«da klasik bir “Psikolocya„ kitabı bulmayı umanlar tahminlerinde ya- nilmış olacaklardır. Türk diline öyle bir kitabı nakletm eyi mürad etmedim. Bu işi başkaları görüyor.

H öfdinigm , Sepencer in, W. James in, v. s. nin kitablarını “ Talim ve Terbiye h ey ’eti „tercüme ettirmekdedir, ve ya etti- recekdir. Bunları Jüzumsuz addetmek bizden uzakdır. Fazla yükselm eğe ve fazla derin gitm em eye i'tina ederek vücude getirmiş olduğum, ve ikinci d e f a “ T e’elif v e Tercüme encümeni,, tarafından ta b e t­ tirilmiş olan « D im afj v e m c le k û tı a k li- y e n in h ıîz ıs s ılıh a v e îiz io la e y a s ı» adlı kitabım bu n evi4 eserleri de ihmal etm e­ diğime yaşayan bir delildir . Elimizdeki kitab tarzında hulasetül hulasa psikoîocyaî fikirleri sınıf sınıf tertib v e c e m ‘eden eserle­ rin, tekrar ediyorum,zemanımız ve bilhassa

bizîer için çok faydalı olduklarına kana’- atim hasıldır.

A m eli R u h iy y a t

ferdî ve m a’şeri hayatımızda, ruhumuzu ve yolumuzu tenvir edecek olan umumî psikolocya, sosiyolocya v e biyolocya mah­ sulatının cevheri mu’essirlerinden müte- şekkildir;küçük kıt'ada basılarak, her za­ man her cebde bulunması istihdaf olun- muşdur.

Taze yumurta, cismanî ğıda i'tibarile ne ise A m e li R u h iy y a t m vecizeleri de ruhî ğıda noktai nazarından o dur.

Bu vecizelerin her biri ‘A m elî ve fikrî hayatımızda nuranî ve mugaddi birer fazilet ve ni’met kiymetindedir.

Q uinine varken kınakına kabuğundan istifade etm eye çalışmak zamanında de­ ğiliz . Bize elzem olan ruhdur , hazm

olunmaya isticnas olunmaya âmâde prin-

ciplerdir-9 Temmuz 1ciplerdir-926 Yakacık AB. Dj.

Dr. Gustave Le Bun nun bu kitabi hak­ kında Fransada çıkan gazete ve m ecm ua­ lardan müfrez bazı fıkralar :

Şerh ve izahına mecmuamız da birçok def‘alar gayret edilmiş felsefesinin kıym et ve ehem m iyeti kari’lerimizce ma‘lûmdur.

“Psychologue„un [Ya‘ni Dr.Gustove Le Bon un] derinliğini,ilminin vüs'tini, nazar­ larının isabetini, beyan tarzının metin ve ba‘zan tatlı bir suretde istihza âmiz olan şivesini karilerim iz bilirler.

Kari’1er, burada [ya'ni “Am elî Ruhiyat,, da] zamanımızın felsefe [Sagesss] lerinih en nafi'i olan bu felşefeyi, vecizeler şek­ linde ve belki nazarı en cazib bir tarzda mütekâsif olarak bulurlar.

Siyasî hayata, harblere, inkılablara, terki teslihata, beynelm ilel münasebetlere, hukuk ve ahlâka, istibdadın yeni şekille­ rine,terbiyeye,kavm lerin hayatında şu‘urlu, şu‘ursuz te ’sirlere, cihanın felsefî nazarla görüşüne da’ir mülâhazalar, hep zikr ve iktibas olunmaya değer.

La Revue Bleue

* * *

Dr. G. Le Bon un yeni kitabını okur­ ken, her zeman olduğu gibi şedid bir haz duydum; Çünki mülahazalarının her biri hakikat ihtiva ediyor- Mü’ellif,m edeniyet­ lerin seyrlerine istikamet veren dinî, siyasî, içtima‘î i’tikadları ve Tarihe klavuzluk èden hissî ve sirrî mantıkları ortaya koy­ makla iktifa etmiyor, ayni zemanda bize hücum, bizi muhasara èden derdlere karşı kullanılacak devaları da gösteriyor.

. . • Her vecizesi bir fikirler tarzı teksifi olan ve bütün bir kitab vücuda getirmeye muktazi levazımı verebilen bu hayraniyet verici cildde her satır, hirzi can edilm eye ve nazarı dikkata arz olunmaya layıkdır.

Professeur Albert Robin

(13)

Ahlâkî, siyasî, iktisadi avakibile harb, bizi öyle bir teşevvüşe batırdı ki endişe­ lere tu‘ma olmakdayız ve vaz'iyeti haliy- yemizin dıcret engiz m cs’elesi üzerinde müfekkire mu‘annidane mıhlanıb kalma- kdadır.

Dr. G- Le Bon izah ediyor ki ilimlerin yeni inkişafı Tarihin ihtidalarından beri, insanlrrm ‘amellerini sevk ve idare eden hissi, sirri ikalara tem am en zıd olan bir takım İktisadî icabat doğurmuşdur. V e bu zıddiyyet hali hazır muvazenesizliğinin sebeblerinden biridir.

Dr- Gustave Le Bon, te ’kîd ediyor ki devrimiz, vaktile cihanı idare etmiş olan irsî te’sirler ile, ilmî keşiflerden mutahassıl icâbat arasında irticac ètmekdedir.

R o la n d de L a res (Le Mtin d'Anvers)- *

* *

Derin bir mütefekkir olan G. Le Bon un yeni bir kitabı da’ima èyi bir ni'metdir, èyi bir hüsni

tali'dir-Bu kitab bilhassa zevk va lezzetle okunacak; çünki zem anı hazırın şü’ununu ve devri hazırı bu kadar karışık ve dic- ret engiz kılan m a’nevi kuvvetlerin müna­ zaralarım hikemî cümleler şeklinde teksif etm ekdedir.

Mü’ellifin m a’şari psikpîocyaya te'alluk eden husuşatdaki bi manend salâhiyeti, yaşadığımız zamanın büyük ‘amillerine da’ir bihude tahfiflerde bulunmaksızın dermeyan etdiği re’ylere müstesna bir kıy­ m et vermekdedir.

Bu salâhiyyet, ferdalara a ’id mantikî manzarlar olan enzar ( Pronostics ) 1ar dermeyan edebilm esine de müsa'id olmak-

dadır-JOURNA SAVOIR *

* *

Bu kısa mülâhazalar mecmuasında Dr. G. Le Bon devrimizi bi huzur eden büyük vak‘alar ve “ Sa'eti hazırane- nin istikrarsızhkları„hakkında

mütala'alerı-ni toplamişdır. harbler, i'tifaklar, hayat, hukuk, ahlak, dinler felsefeler, v. s. hak- kmdaki mülâhazalar hakikaten yükşek birfadlü kem al [Sgesse] evradıdır. Bütün insanlar bu felsefeyi anlayabilselerdi hayat artık m a‘kul bir şeybilir.Fakat bizzat G. L eB on un dediği gibi “ kavmlerin hayatlarını alt üst eden büyük hadise­ lerin nasıl doğduğunu anlamak istenildiği vakit hissî ve sirri kuvvetlerin, akli kuv­ vetlere hakim iyyeii hatırdan çıkarılma­ malıdır.

jean de Gourmont — (Mercure de France )

* * *

Dr. G. Le B onun “ Sa'eti haziranın kararsızlıkları „ adile neşr ettiği son ki- tabdan müfrez işte bir sade hakikatler demeti:

“Politikada bi tarafhk gayri mümkin- diri çünki bi taraf kimse bütün fırkaların hatta mensub olmuş olduğu fırkanın ken­ di aleyhine dönmüş olduğunu görür.»

* >■ * *

Kavmler kendilerinin galiblerine faik- oldükları kana'atinde bulunurlarsa, mağ- lubiyyetde arzı teslim iyyet etm ezler [yani mağlub olduklarına kail olmazlarjBina’en aleyh bir Germen intikam alma teşebbü­ sü müstakbel Tarihin en kat’î hadiselerin­ den olarak nazarı i’tibara alma bilir.,,

* * *

Cihanı hazırın muvazenesizlik halinde, “terki teslihat,, ta'biri esaretin müradifidir.

* * *

“Kavmler bilhassa ümidlerle yaşarlar, inkılâb yapmadan başlıca maksad, kuvvetlerini kayıbedcn eski ümidlerin yerine yenilerini ikam e etmekdir.„

* * *

Muhtelif kavmler arasındaki kîn ne kadar şedid olursa olsun hiç bir zaman bir kavmin siyasî fırkaları arasındaki kîn kadar şiddetli olmaz.,,

* * *

(14)

Fazla kudretli bir müttefik ba'zan açık- dan açığa bir düşmandan daha korkunç- dur.» P a u l A la in (L e R a d ic a l)

* * *

Mazinin o ansiklopedik, yani her nevi‘ ma'lûmatı hiuhit ve muhtevi dimağların­ dan birini tasavvur etm ek istediğimiz ze- man mutlaka hatıra Dr G. Le Bon gelir. Tarih, Psikolocya, Felsefe,Fizik.. Gustave Le Bon bunların cümlesine infazı nazar etdi.

Sahesini değişdirmekle fa’aliyeti, taze hayat buldu. Bu calibLmerak adam belki en merak edilecek, en cazib ilim adami- dır. B ence bundan daha güzel sena yok- dur. Merak ediş, anlamak merakı zekâ­ nın en âli şeklidir.

Size sorarım, hem halk girdibadı için­ de bir nev’“Mysticisme„ ortaya koyan„Ru- h-ul-Cemahir„i,hem de yeni “DoktörFaust,, un ya ‘nı “G.LeBon,, un madde ile éner­ gie arasında - ta’bir caiz ise - bir köprü atdığı o “Evolution de la Matière„i ancak o yaza bilirdi. Pek bi karar şanlı sukutı hayaller ve dicret engiz tehdidîerle pek mahmul ve muhat olan bu m es’eîeier “Gustaye Le Bon,, u lâkayd birakamadi.

J.J. Brousson (Excelsior)

Bilgilerimizin hali hazırında, eski içti- m a‘î mesned [armature] leri tezelzüle uğ­ ratmış olan hercm erelerden sonra hu­ kuk, ahlak, müessesat ve bahusus m ede­ niyetlerin seyrine rehberlik etmiş olan ve bu seyre halâ rehber olmakda devam eden dinî, şiyasî içtirna'î i’tikadlar hakkın­ da ne fikirler edinilebilir?,,.

Bu m es’eîelerı ta'mik etm ek ve bun­ lara cevab verm ek için bir çok cildîer iktiza ederdi.

G. Le Bon hususî vaki'a [cas] ların m en’şei bulunan ve şimdi düsturlar ha­ linde ifadesi mümkin olan esası princip- ler meydana çıkarmak istedi.

Louis Payens (Patrie)

Bu kitabı teşkil eden mülahaza [ Re- marque ] 1ar o kadar tefekkürlerle dolu­ dur ki kari’leri derinden derine düşündü­ rür, o kadar ziyâdar dır ki kari’ bunları okurken, kendi k en d in e: “ne kadar doğru!,, der ve, kari’ düşündükçe bunların isabeti­ ne, doğruluğuna nufuz eder.

G- Le Bon un trâşide düsturlar halinde ifade etdiği bu hakikatler hiç de, alel'ade hakiketler deyillerdir. Bil'âks ekseriya mu- tedavil efkâra mühallifdırler. İhtar ve ikaz­ larında peygam berane bir seciye vardır.

A d o lp h e B r isso n (Les Annales)

*

* *

Asrımızda ictima’ı sukut ve su ü d - ların, ihtirasların, ictihadların ve i'tikadla- rın ‘âmillerini en eyi anlayan ve ba husus en eyi tahlil eden, fransız hekimi Dr. Gus- tave Le bon dur- Büyük İngiliz gazetesi TIMES yeni fransanın en mümtaz mü- teolmak üzere H. Poinsare yi , G. Le Bon ve Bergson u zikr ve psikolocyayi tecdid ederek, layemut Claude Bernard m fizyolocyayi, ii â etmiş olduğu müsbet ‘ilimler mertebesine yükselten Gustave Le Bon un kitablarım dikketle mütalâ‘a etm eyi D evlet recullerine tavsiye ediyor. Bu mümtaz mütefekkir, hiç şübhe yok, cinanm muhat olduğu karanlık gicenin haricine biraz çıkmamıza müsa'id olan m eşalelerden biridir.

(Revue Bleue) ı9 iuin 1923 Dr. AB.Dj § Kıymetli bir velimizin ‘AMELÎ RUHİYYAT mii- tcreccimine ziyadar bir mektubu : [aynen]

24-1-29 Bristol Hoteli

Pek muhterem ve fadil üstadım efendim, Zatı âlinizi ilk ziyaretimde,bir münase­ betle psychologi^ue silahların topdan, tu- fenkden çok daha kuvvetli ve müessir olduklarını ve bu silahların isti‘mali saye­ sinde muntıka’i idarem dahilinde ba'^ı ha­ valide kıt‘atı askeriyye bulundurmak lü­ zum ve zaruretinin za’il olduğunu ‘arz et- mişdim.

İmtiyaz sahibi : Dr.Abdullalı-üjevdet

(15)

Kuruş Akli selim(Eski harflerle) 527sahifeli 100 Aklı selim ( yeni Türk harflerile )

548 sahifeli 135

Ruhulekvam(eski harflerle)274 sahife 100 Diin ve Yarın ( » » )254 » 100 İlmi ruhi içtimaî()) » )2g7 » 50 Adabı müaşeret rehberi (Resimli, eski

harflerle) 509 sahifeli 150

Dilmestî’î Mevlana ( Eski harflerle) 50 Bir zekâyi feyyaz(Eski harf ve resimli) 25 Mekârimi ahlakiyye ve din (Eski harf­

lerle 74 sahifelik 25

Harb ve sözde eyilikleri(Eski h a r f­

lerle) 219 sahifelik 100

Asırların panoramsi ( Eski harflerle,

re sim li) sahifelik 100

Felsefei istibdad ( Eski harf) Alfierinin,

resimli 272 sahifeli 50

Rubajyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. ( Eski harflerle, resimli,

453 sahifeli 100

Avrupa harbinin psikolocyası ( Eski harflerle, resim li) 708 sahifelik 100 Bankalar ve muamelatı ( Eski harf­

lerle) 89 sahifelik 50

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli caddesinde «karagöz» ittisain- de. Kit'aparmı hem metin bir sııretde, hem mutedi fiatla cildletmek isteyenle­

rin miice lidhanesidir. M. Ü TÜ C İY A N

Çinkoğrafhanesi

Fincancılarda Kalifidi Hanında

Dr : Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıt'alar bu unvanla yakında basılmaya başlaya- cak.Dörtde üçü intişar etmemiş ve kitab şeklinde basılması bir çok zevat tarafından

arzu oulnmuş bu mütekâsif ma‘nalı kıt'aları, takriben 200 sahifelik bir güzel cildde toplu bulacaklarını bunları takdir edenlere haber veriyoruz. Kalın ve eyi kâğıd üzerine basılacak ve fiatı bir lira olacakdır.

Tarif de publicité dans

M djtihad »

Ltq 1 pour chaQue 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ “Idjtihad« . soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1' "Idjtihad,, dan lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, » titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

« İctihad »in bulunduğu yerler: Kadı k ö y ü n d e

uvekkitlume caddesinde

Tütüncü

Caîeı* E fen d i,

Köprü üzerinde

M. K em a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

Ni ko E fen d i D ükkan ları.

Diş Tabibi

Mehmet Rifat B.

Cağaloğlu kapalı Furun karşısında her

gün hasta kabul eder. Telefon: İstanbul 264

(16)

İsb m b u k la l i c j o j j l ı ı İ s t i k l a l ca d d e si

n d e ,

469

nıımerııda

La («rande Librairie llondi.ıl o

Müessesesine müracaat ediniz.

Ş a rk ı k a rilim en lıü yiik v e ç c ş id lc r l e n e y i in tilıa b

edilm iş

kilaplıan esidiı*

Telefon: Beyoğlu: 27lo

Türkiye

SANAYİ ve MAADİN BANKASI

Fabrikalarına ait

Veril M allar Pazarı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipekliler ve döneme - likler, yün'üle-, battaniyeler, kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kalın bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdan ve perakende olarak satılır.

Kephalgiııe

Osıııaııh Bankası

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için müessirdir. Öksürük ve boğaz hastalıkları

OxymeiUhol

l'erra udi ıı

Pastillerini alınız.

Aprahanı Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres

Telefon: Stanboul, 2827 Diş tabibi

Muallim

||. HAHİ İT IS.

Muayenehanesi

Beyoğlunda Liorarire Mondiale karşısında Telefon B. 725

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36

lürkiyeııin her şehrinde şubeleri v a rd ır.

Adabı Muaşeret rehberi

( SA V O IR Yİ VUR )

Dr. Abdullah Djcvdet Beyin bu yeni kitabı mühim bir ihtiyacı tatmin ediyor. 500 küsür sahifalı ve resimlidir.Fi. 150 kutuş cildlisi 175

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Emrazı dahiliye

Beyoylu Venedik Sakayı

Aro.

à

Cum’a ve> cumartesinden başka hergün

2,5 dan 7 ye kadar. Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon

: />. 4707

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Soruların cevap- larını, her sorunun hemen altında ayrılan yere yazınız. Ba¸ska yerlere veya ka˘gıtlara yazılan cevaplar

Soruların cevap- larını, her sorunun hemen altında ayrılan yere yazınız. Ba¸ska yerlere veya ka˘gıtlara yazılan cevaplar

Soruların cevap- larını, her sorunun hemen altında ayrılan yere yazınız. Ba¸ska yerlere veya ka˘gıtlara yazılan cevaplar

Cauchy nin Yo˘ gunla¸stırma

Anneleri küçük kardeşten 24 yaş büyüktür... İkinci durakta 123

(2) homogen sisteminin s¬f¬r çözümü düzgün asimptotik kararl¬ise, bu durumda lineer olmayan (1) sisteminin s¬f¬r çözümü

Yüksekliği seni geçen ve üzerine gölge yapan herşey «semâ»dır (böyle adlandırılır).. 

• Eş değer eşya: İşlem görmüş ürünlerin imali için ithal eşyanın yerine kullanılan, aynı ticari kalitede olan, aynı teknik özellikleri taşıyan ve aynı sekiz