• Sonuç bulunamadı

Orlıaniıje Matbaası l

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orlıaniıje Matbaası l"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

l

[ İÇİNDEKİLER

Ba‘zı harbler na kabili ictiııab istikbalin din yokluğu

Lord Byroıı

12 yaşında heykeltraş Bahtımın Tarihi [K ıtta] A. Mile. X ( Sonııet) Baykuş [Şi‘ir]

Tıb fakültesinde ‘ilmi ‘ayb Bal ayi ( Tenkid )

Solmayan güzellikler ‘Ameli Ruhiyyat’dan Dr: G. Le Bon J. M. Guyau M. Des Granges Ebubekir Hazini Dr. AB. Djevdet Gabriel Valensi Dr: Kaya letihad M. Ferid Şa‘irler Dr. G. Lc Bon

Orlıaniıje Matbaası

(2)

İçtihada gönderilen kitablar:

KALB HORMANU M E S ’ELESİ

Prof: Dr: Kemal C e n a b Beyin aslî

bir tedkik eseridir. T a bibler için ihti­

m a m l a o k u n a c a k bir mekaledir. Aylık

T ib g a z e t e s i n d e n müzfrezdir.

RÜZGÂRLAR

M. Fikret Beyin şi'irleri m e c m u 'a s i-

dır; güzeldir, güzel basılmışdır. Va'ad

ediyor.

DİN ve AHLÂK

M u ‘allim Lutfi Efendinin eyi bir ki­

tabıdır. Einde hürriyyete ve sadeliğe

d o ğ ru gider. Bu hareket dinde te k â ­

müldür.

BİR KADIN SÖYLÜYOR

Yaşar N a be Beyin I I I sahifelik bir

romanıdır. Ş iir le r in d e d a h a kuvvetlidir.

Ç o k nefis basılmışdır.

*

POSTA KUTUSU:

İlahiyyat fakültesi talebe sinde n Silis-

treli H. Sadık efendiye:

Tarihi İslâmiyet in 1 inci cildi kal­

m am ışdir. Hakkı P a ş a hükümeti bu ki­

tabın Türkiyeye dühulünii m e n ’etmişdi.O

s ır a d a M ısırdan İstanbul g ü m r ü ğ ü n e g e l­

miş olan 4 s a n d ık Tarihi islâmiyyet i

hifzedilmek üzere R o m a n y a ’d a mukim

arkadaşım Dr. T e m o Beye g ö n d e r m e y e

m e c b u r o lm u ş d u m .O d a bunları Kösten.

cede İslâm mektebinin m a h ze ninde bifz

e d i y o r d u .1918 sene sinde köstence de Kral

C a m i i hatibi ve elyevm İstanbulda bir m e ’-

m uriyyetde b u lu n a n Kemaleddin Efendi,

ki Darülfünun ilâhiyyat müderrisi Şere_

feddin Efendinin kardaşıymış, bu dört

s a n d ı k 1 inci cild Tarihi islâmiyyet i

Kruni v u s t a ’ı ve engizision şi‘ar karanlik

bir s a ’ikle yakmışdır.İşte linçi cildin bulun

m am asının sebebi budur. Dikkat etmeli

ki bu tavda adamların eline kuvvet g e ­

çerse yalnız kitablarımızı değil bizleri

de diri diri y ak a rlar.

Dya rbekir T ü rk ocakları müfettişi

B e y e : M e k tu b u n u z geç geldi derci

gelecek n ü s h a y a kaldı, m a 'z u r görün.

ETİZAR

Müsteşrik Dr. Prof. K. Sussheim

Efendinin g e ç e n nüsham ıza dere edilen

mekalesi bir çok tertib sehvile ç ık m ış-

dır. Bunu m ü s a h h a h bir suretini g e le ­

cek

n ü s h a m ız a , yetişmediği takdirde

316 num ara lı içtihada, tekrar k o y ac a­

ğız i'tizar ederiz .

Glisero fosfatlı Şark Malt

Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir. Deposu Ekrem Necip ecza deposu

Telefon : İstanbul, 78

“İçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene

lerinin kolleksiyonları

Birkaç tam kolleksiyon var,

her senenin kolleksiyonu için

2

1/2

lira gönderenlere ta‘ahud-

lü olarak gönderiyoruz.

23 üncü sene kolleksiyonu 16 sahifeli 24 nüshadır; 24 iineü senenin kolleksiyonu 21 nüs­ ha olarak tamdır]

(3)

P o u r un an: 2 Dolars

Edition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S S E "Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNÉE

1 Février 1931

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No: 314

Seneliği [24Nushâ] Türki­ ye için 2 1/2, Âlâ kâğıd-

Iısı 5 Liradır

w İDAREHANESİ

Cığaloğlunda İçtihad Evi Tarihi Te'sisi: 1904 — Genève. Yirmi altıncı sene 1 Şubat 1931

NİÇİN BA’Zl HARBLER NA KABİLİ

İ Ç T İN A B D IR ?

Cem‘iyyeti akvam henüz mahrum göründüğü «Autorité»ye ve sükûha malik oluncaya kadar ta ‘arruza oğradıkları takdirde bu büyük cem­ iyetin edebileceği himaye hakkında kavmle- rin kuruntularını izale etmek faydalıdır.

Hakem, terki teslilıat, emuiyyet fomülleri pek tehlikelidir. Tabi‘atı beşer henüz değişmemiş olduğundan Tarihin dersleri da’ima tatbik olu­ nabilir kalnıakdadır . Silâhsız yahud na kâfi bir suretde silâhlı bir kavmin ne olduğunu bu dersler göstermekdedir.

* * *

Devamlı bir sulha iki kat‘i sebeb , uzun müddet, mani‘ olacakdır:

Birincisi şudur ki, ba‘zı harbler na kabili ictinabdır; İkincisi şudur ki, harblerin ekseri, mağlûb taraf için olduğu kadar galib taraf için yıkım ise de yine ba‘zı harbler vardır ki galib cihet harbden , sulhu te’min edecek ol­ duğu feva’ide faik feva’id elde eder .

Evvela ictinab edilmesi kabil olmayan harb- leri nazarı iHibara alalım :

Bir kavnı diğer bir kavın tarafından hücu­ ma ma‘ruz olduğu zaman ister istemez, bir lıarb na kabili ictinabdır. Fransız- Alman mu­ harebesi, Fransamri Suriyede, Merakişde de­ vam etdiği harb, vaktile Rusya ile Japonya arasındaki harb zemanımızda Türkiyanm Yu- nanistana karşı harbi ictinab olunması kabil olmayan harblerdendir. [1]

[1] üstadın bu makalesinin intişarından bir kaç sene evvel ya‘m mütecaviz ve müte‘arriz yunanilerle Anado- luda çarpışmakda ve hürriyet ve istiklâlimizi ve toprağı­ mızı mudafa'a etmekde iken « sen ki pacifistsin Anado_ lu harbi hakkında ne düşünüyor sun » sualini soran bir kari’in mektubuna (İctihad) ın açık muhabere sütununda [ İctihad No 148 ] şu cevabı vermişdim:

Biz sulhiler muharebenin aleyhindeyiz,

V unan - Türk mücadelesinin misali göste­ rir ki, bir harb hem na kabili ictinab, hem de galib için pek fa’ideli olabilir :

Bu harbin menşe’i malumdur. Cihan harbi Britanya impratorluğunu div endam bir suret­ de büyütuıüşdü. Mezapotamya, Filistin, Alman afrikası, v.s. eline geçmişdi. Şarkda kalemrevi hükümeti Avrupada olduğu gibi her gün tevssu1 ediyordu .

Bu futulıatı itmam için , Asyanın anahtarı olan (İstanbul)u fütuhatına ‘ilâve etmek lâzım­ dı. İşte o zamanlarda Loyd George un « ci­ hanın bir kısmını temdin etmek vazifesini, « lutfi subhanî İngiliz ‘ırkına verdi » Sözü tevsik edilmiş görünecekdi.

Lutfi subhaniııin bu takdirini hayyizi fi‘le çıkarmak için Tiirkleri Avrupadan sürmek ve

İsta n b u l u zayıflığı kendisini, kolayca İngil­

terelim eli altında tutacak olan bir kavme işgal etdirmekden başka bir şey kalmıyordu. Yu­ nanistan bu vazife ile tavzif olundu.

Bu akibetden kurtulmak için tfirkler (Lon- drajya bir seri mürahhaslar gönderdiIer.Bilâha- raLausanne da üç ay aleddevam istihzakâr söz­ lerine katlanacak olan nazır, bu mürahhasları huzuruna kabul etmeye bile razı ölnıadı.

Hiç bir kavın kendisini son nefesine bu kadar yakın görmemişdir. Britanya topları ve altunu ile mu'avenete mazhar olan yunaniler ( İstan­ bul ) üzerine yürümek saatma intizaren ( İz­ mir ) i ve türkiyanm bir kısmını işgal ediyor­ du. ( Ankara ) ya mücavir dağlık eraziye

mudafa'anın değll;hiç bir zaman müda­

fa a n ın aleyhinde bulunmadık, Harb­

den hiç bir tara f için eyi bir netice

çıkmayacağına k a n ta tım ız la ,

hak

ve vazifei m u d a fta y ı tanımamız ve

mukaddes görmemiz arasında asla te~

nakllZ yokdur

. [29 Haziran 1922]

(4)

556ä

İÇTİHAT

tahassun eden müslümanlar na ümid bir va- z'iyyetde görüniiyorladı,

Bununla beraber vazMyyet na ümid değildi. Bir Generalin mehareti vaz‘iyyeti tamamen değiş-

dirdi. Gerek mühimmat ve gerek mevcud mik- darı noktasından hasmin donunda bulunan bir ordu ile İzmir üzerine yürüdü, yunanileri kahkari bir hezimete uğratdı ve son neferlerine kadar yunanı toprağından def‘etti.

Pek az zaferler bu kadar Pcazengiz netayiç vermişdir. Müslümanlar nazarında Yunanistan değil, hakikati halde, İngiltere de ve bir az da Avrupa mağlub oluyorlardı.

Türkiya ya karşı hiç bir memleket asker göndermeyeceğini bildiklerinden, sulhu imza etmek için Lausanne- a gelmiş olan Ankara murahhasları, galibler edasile tekellüm etdiler ve (İstanbul) un îngilizlerden tamamen tahli­ yesi, kapitülasyonların terki, v. s. gibi ihtimal verilmez mutalebeleriııe serfuru etmek lazım geldi. Mutalebelerinin cümlesi kabul olundu.

Lausane münakaşaları ‘âlemi islamda mu­ azzam bir tenir yapdı . İngiliz hükümeti - nin sabık reisi , haklı olarak , şu satırları yazıyordu:

«Bu sulh şimdiye kadar İngiltereııin imza etmiş oldu­ ğu sulhnamelerin en ziyade ba-isi zül olanıdır. Uzun dört harb senesi esnasında Britania lılarm kendilerinden almiş oldukları şeylerin hemen hemen cümlesini Türkler tekrar elde etdiler. Hükümetin haricî siyaseti üzerinde bu keyfiyyet, silinmez bir lekedir. »

İtalya gazeteleri dahi Lausanne sulhu hak­ kında ayni ictihadda bulundular .

L ’İd e a N a z io n o le gazesi şu satırları yazıyordu:

Bütün garb devletleri Türkiyanın önünde az çok tes­ lim oldular. Avrupa — daha doğrusu Avrupayi ve garbı temsil eden İngiltere — Yunan hezimetini kendi hezi­ meti gibi kahul etmek hatayi fahşini irtikâb etdi.Türkle- rin küçük mevzi1 î zaferi önünde cihanşümul zaferini sil­ di, kemalistler [*] tarafından Ankara «Misakı Millî» si­ nin kendisine emredilmesine muvafakat etti. Türkiyayi Anadolu dağlarına atan Sèvres muahedesinin aşikâr mübalegesinden, doğrudan doğruya Lausanne m uahede­ sinin aşikâr zilletine geçdi.»

Bir Tali‘in birdenbire istikametini değişdirme- sini intaç eden bu zafer, zamanımızda mağlubu kadar galibi de haıab etdigi için lıarblerin fa- ’idesiz olduğunu iddi‘a eden ekonomistlere karşı

• m j »w ■ ■ ıı 1« ıı » » ! — ı, ı,ıı m rt* ılaPM O .»ı— « r n m u m » * » ■»

[*j Kelime ve ibarelerin aslına sadakati kâmile iltizam edılmişdir . AB. Dj.

ekseriya [mekamı i‘tirazda] dermeyan oluna- cakdır.

Ekseriya böyledir [ya‘ııi harb mağlubu kadar galibi de perişan eder] fakat her zaman böyle değildir. İzmir zaferi oîmasaydi bu gün tiirklerin hali ne olurdu. Avrupanın daha bir kaç sene evvel nazarı istihkarla gördüğü Ja ­ ponya, küçük kavm, bu gün en büyük devlet lerle müsavat da’iresinde muamelede bnlunu- yorsa, bir kaç sa‘at zarfında Rus donanma­ sını Toutshima da , imha ve dünyanın en büyük bir impratorluğunu tezlilkâr bir m u a­ hede imza etmeye mecbur etmiş olduğundan değilmidir?

Kadim zamanlarda da olduğu gibi yeni za­ manlarda da, zafer, bir kavının kuvvetinin kat‘i termometresi kalmakdadır.

*

* *

Nakabili ictinab yahud hemen hemen na ka­ bili ictiııab harbler arasına son harb dahi ko­ nabilir. Bu harb, Ingilterenin kendisile payla­ şamadığı Hegemanyanııı fethi için almanya tarafından sarfedilen eehdi temsil eder.

Münhasıran Fransanın imdadına yetişmek için harbe girmiş olduklarını dermeyan ve (Fransayı) nankörlükle mu'ahaza ettikleri za­ man ba‘zı İngiliz ricali, bu mubarezenin hakikî menşe’ini tamamen unutmuşlardır.

M. Lloyd George şu sözleri söylediği vakit İngiliz efkârına vazıhan tercüman oluyordu:

Eğer İngiltere, insanca ve paraca bu kadar fedakâr­ lık yapmasaydı fransanın hali ne olurdu? Bugün Alman- yamn bulunduğu halde bulunurdu . »

Bu sözü söyleyen zat , Fransa ezilmiş ol­ saydı Alıııanyanm derhal Ingiltere üzerine , kendisi için Fransadan daha tehlikeli rakib olan Ingiltere üzerine atılmayacağına hakikatan inanabilirini ?

Almanyanın Ingiltere lıakkındaki hakiki hissiyatı imparator ikinci Wilhelm in mülâha­ zatı atiyesinde pek ziyade barizdir:

«Fransa» ile bir uzlaşmayı te’emüml etmişdim . Kendi İstifadesi için dünyayı müsadere etmek isteyen İngiltere - nin hâslarına mani1 olmak için , menfa'ati nmumiye namına , Fransa ile kâfi derecede kuvvetli berri bir blok teşkil etmek isterdim . »

M. Loyd George pek ‘ala bilir ki harb baş­ ladığı anda, en faallerinden bulunduğu bazı miiteneffiz Devlet rüculleri, lngilterenin bitaraf kalmasını arzu ediyorlardı.

(5)

etme-şeydi ve Anvers üzerine yürüyerek doğrudan doğruya Ingiltere menafi‘ini tehdid etmeseydi, Ingiltere, şübhesiz. mücadeleye iştirak etmeye- cekdi.

Bu ayni nazır ve vatandaşlarından bir çoğu Fransanın imdadına tngilterenin gelmiş oldu­ ğuna kani‘ görünüyorlar.

Henüz gayri muayyen çok senelerden sonra! büyük harbin menşe’lerini bi taraiane tetebbü* etmek miimkin olduğu zaman müverrihler hiç şıibhe yok , göreceklerdir ki zevahire rağmen biRakis Ingiltrenin imdadına yetişen Fransa ol- muşdur. O zaman Avrupanın çarpışmasını, Al­ manya ile Ingiltere arasında bir hegemonya ınübarezesi olarak nazarrı i‘tibara alınacakdır. Fransanın Belçikanııı ve diğer memleketlerin mübarezeye karışmış olmaları sadece iki büyük rakibin, cihan ticaretine hâkim olmak isteyen iki büyük rakibin yolu üzerinde bulundukların­ dan olmuşdur. Harbin yalnız netayici mu'ayene ve tedkik olunursa,şübhesiz olarak görülür ki İngiltere, zi kudret tehdidinin büyüdüğünü his etdiği bir rakibini, Fransa sayesinde mağlûb etmişdir. Kezalik (Fransa) nın sayesindedir ki Alman «Hegemonya»sına varis oldu, ve bizzat Lord Curzoıı un parlamentoda beyanatına na­ zaran, Ingilterenin her tahayyül edebileceği derecenin fevkine çıkan bir muazzam impra- torluk olmaya muvaffak oldu.

Hemen hemen na kabili ictinab harbler lis­ tesine yakında artık besleyemiyecek olduğu fazla nüfusun Amerika toprağına Muhaceretine mümane‘at etmesinin neticesi olarak Müttehidei Amerika ile Japonya arasında tahaddiis edecek müstakbel mübarezeyi de dahil etmek lâzımdır

Nüfusun fazla sür'atle artmasının neticelerini mütala‘a ederken bu bahsa ‘avdet için vesile

bulacağız, Dr, G. Le Bon

İSTİKBALİN DİN YOK LUĞU H

L’IRRELIGION DE L’AVENIR

YAZAN: j. M. GUY AU

Kimsenin bizi işitmediğine, bizimle uzakdan kimsenin ‘alakadar olmadığına, cihan mahlu- katının fesih bir yalnızlıkla muhat olduğuna inanmaya razı olmak güçdür. Allah, ilk ve son 8a‘etin da’iına hazır olan dostudur, bize her tarafda refakat eden, başkalarının bizi ta'kib

[*] Baş tarafı 310, 312 ve 313 üncü İctihad lardadır.

edemedikleri yerde bile, ölümde bile yanımızda bulduğumuz bir dostdur.

Artık mevcud olmayad ve sevmiş olduğu­ muz kimselerden kime bahs etmeli? Etrafımız­ da bulunanlardan ba'zıları, onları [yani o sev­ gili ölüleri] pek az tehattur ederler, ba‘zılan ise tanımamışlardır bile; Fakat bu İlâhi ve her tarafda hazır ve nazır zatda ölümün da- ğıtdığı cem‘iyyetin tekrar teşekkül etdiğini his ederiz. In e o V iv im ııs , onda artık ölemeyiz.

Bu nokta’i nazarda , dini hissin mevzVu olan Allah, artık yalnız bir vasi ve bir efen­ di gibi görünemez: bir dostdan daha eyidir; hakiki bir babadır.

Evvela pek küçük çocuklar babalarını ta­ savvur etdikleri gibi, Allah, haşin ve kadiri - kül bir babadır. Çocuklar babalarının her şeye kadir olduğuna, mu‘cizeler yapdığını kolayca inanırlar : Onun bir sözü dünyayi yerinden oynatır ;

F i a t

l u x ! aydınlık olsun! derdemez

güneş doğar onun nehy etdiği bir şeyi yapmak ‘ıkabı mucib olur. Çocuklar babalarının ikti­ darlarını onlara karşı ‘aczlerile ölçerler . Daha sonraları fa‘ik bir kavrayiş husule geldi; insan büyüdükçe, Allahı büyüdü , ona daha ahlakî bir seciye verdi: bu Allah bizimkidir. Bir kur­ bandan [ bir fedakârhkdan ] sonra onun bir tebessümüne muhtaciz , onu düşünmek bize kuvvet olur.

Bu hususda erkekden daha gene olan kadın, bahusus kadın, göklerde bulunan Allaha daha zizade muhtaç oldu. Allahımız elimizden alın­ dığı, semavi vesayetden bizi kurtarmak iste­ nildiği vakit kendimizi birden bire yetim bu­ luruz. Hazreti Isa nın, ölümü, müfekkire’! be­ şerî hür kılacak olan muhtazir Allahın bu bü­ yük timsalinde derin bir hakikat görülebilir [*] Bu yeni ‘azab dramı yalnız vicdanda cereyan eder,bununla beraber az dilhıraş değildir, insan hiddetlenir, ölen bir baba düşünüldüğü gibi uzun günler o düşünülür. Va‘d olunan necat [Délivrance] dan ziyade kayb edilen himaye ve merbutiyyet his olunur.

Cariyle, o garib ve bedbaht deha zevce­ sinin kendi ellerde ve birâzda yüreğile hazır­ ladığı ekmekden başka bir şey yiyemezdi: Cümlemiz ayni haldeyiz; her gün muhabbet ve şefkatle karışık bir ekmeğe muhtacız;

Ken-[*] Burada söylenmek murad olunan şudnr : Haz­ reti ‘İsa, Allah olarak ölmekle dünyayı, her halde mü­ fekkireyi Allahdan ve onun vesayet ve tehakkûmunden kurtarmış oldu. A. D .

(6)

İÇTİHAT

dişinden böyle bir ekmek alacağı perestide bir ele malik olmayanlar bu ekmeği Allahla­ rından, İdeallerinden, hülyalarından isterler. Müfekkireleri için kendilerine bir a’ile yaparlar, na mütenahi içinde bir yürek ihtira4 ederler .

Şübhesiz, ihtida’! ekvamda himaye ve mu­ habbet ihtiyacı ictima'îsi de yüksek olmamışdır. Üluhiyyetlere atf olunan vesayet vazifesi ev­ vela,hayatın az çok ‘adi kazalarına hasr olun­ du. Bil’ahere bu vesayetin mevzu‘u ma‘nevi âzâdlık oldu ve mezarın maverasına kadar bile ittis4 etdi.

O zaman himaye ve merbutiyyet ihtiyacı nihayet insanın ve ‘alemin mukaddes mes’ele- leriue temas etdi. Bu vech ile dir ki esasında hemen hemen fizikî olan din, bir metafizike müncer olur. Bitmedi 5570 Garb fikriyyatı

LORD BYRON

Tercüme’i hali

George Gordan , L ord B yron İngiliz şairlerinin büyüklerindendir aslı normand olan bir meşhur ailedendir.

Babası servetini batırmışdı, fakat amcala­ rından William Byron, 10 yaşında çocuk By- rona servetini ve Lordlar kamarasındaki ma­ kamını terk etdi.

George, hastalıklı doğmuşdu, Walter Scott gibi bir ayağı topaldı. Tahsilini Harrow «Col­ lege» inde yapdı; sonra C a m b rid g e Darülfü­ nununda bitirdi. îta‘etsiz ve ba‘zan korkunç idi; daha o zaman kendisini memleketinde «arzu edilmez»kılacak mağrur seciyesini,‘ismet furuşluğa karşı istihkarını gösteriyordu.

Daha Darülfünunda bulunnuğu senelerde zamanın hadiselerde ‘alakadar bir çok şiirler yazmışdı; bunlardan ba‘zıları pek aslî idi. Bun­ ları 1807 de H o n r s o f ld lııe s s ya‘ni Boş

sa‘atlar ‘unvanile neşr etdi . E d im bur {[

M ecm u 'a sı nın sahibi bu eser hakkında ha­

şin ve istihzalı bir makale neşr etdi. Byron

İ sk o ç y a lı m ü n e k k id le r v e İn g iliz şa - ‘ir le r i adlı şedid birhicviyye ile cevab verdi.

Isbati rıişd eder etmez Lordlar kamarasında mekamını işgal etdi; fakat pek az zemaıı sonra M. Hobhouse ile birlikde uzun bir Seyahete çıkdı. Portekiz İspanya, Yunanistan

Türkiye memleketlerini ziyaret ederek yapılan bu seyahet II ar al od u n s e y a lıe tı adlı

büyük manzumesinin ilk iki mekanesinde hikâye olunmuşdur.Çanak kal‘a boğazını yüzerek geçdi, üç sene gaybubetden sonra avdet etdi. Lordlar kamarasının müzakerelerine ‘alakadar olmaya başladı ve bu meclisde muvaffakiyetle bir kaç nutuk irad etdi. Sonra H arlod un seyalıeti nin ilk iki mekamesini neşr etdi.Bundan sonra daha küçük manzumeler geldi: Gâvur A by-

dos u n n iş a n lısı, C o rsa ire, L a ra gîbi.

O zaman İngiliz cemiyetinin ma‘budu idi. Gü­ zelliği, ayni zamanda hem «mélancolique»hem istihzakâr olan dehası her kesin muhabbetini yahud merakını celbediyordu.

Hiç bir zaman evlenmeyeceğine 50 İngiliz lirasına bahsa tutuşmuşdu.

Miss Isabelle Millbaııkaraşt geldi ve 1815 senesi Kânuni sanisinin 2 sinde izdivaç etdi. Evvelâ mesud olan bu izdivaç,aradan çok geç­ meden bozuldu. Lady Byron, şüphesiz zevci­ nin dehasını takdir etmemek hatasında bulun­ arak artık şa‘ir yazmak itiyadını terk etmeye karar verib vermiyeceğiııi şa'irden soruyordu. Fakat Lord Byron’un daha vahim hataları vardı. Buhatalarının tahattur olunabilenlerinin en kü­

çükleri müsrifliği, borçlan, yüksek İngiliz cemiyetlerince hicab engiz olan eksantrikli kleridir. Bir kız çocukları dünyaya geldi . Adını Ada koydular. Babası perestiş ediyor­ du, ondan ekseriya miiteheyyic lisanla balıs eder. Fakat, Byron zevcesinden ayrıldı ve 25 nisan 1816 da İngi[tereyi terk etdi ve yeni se­ yahete çıkdı,bu seyahetın hikâyesi Chiltl H a-

r o k l’un s e y a h a ti nin III üncü ve IV üncü

mekamesini işgal eder. v Artık memleketini bir daha tekrar görmiyecekdi.

Bu defa H e lg ig ııe den Rin sahiller indenîsviçreden, îtalyadan geçer , Y e -

n işe de uzun müddet ikamet eder , burada

bütün ziyafetlerin en mergub musafiri olur . Bir şehirden diğer sehire geçer biribirini mü- t.ea‘kıb R a v en n e, de H o m e da, Pise de

G èn es de ikamet eder. M anfred i C h illo n ın a h lm su nu, Mazeppa yi, D on d u a n ı v.s.

yi yazar. Italyan hürriyeti ve ittihadı için çalışan Carbonari cem‘iyyeti hafiyyesine girer. T a‘kib olunduğunu, arkasında hafiyye bulun­ duğunu his ediyordu. Türk iropratorluğuna •‘isyan etmiş ve bir istiklâl harbi açmış olan Yuııanistana gitmeye karar verir 1824 de îtalyayı terk eder ve Yunanistanın Missolongi

(7)

şehrine çıkar; orada hunımayi habiseye tutu­ lur ve 19 nisan 1824 de vefat eder; vefat et- diği vakit 36 yaşında idi. Cenazesi, İngiltere- ye nakl olunmuşdur. L o rd B y r o n un son demleri, uşağı F l e t c h e r tarafından pek mü- heyyic ve sade bir lisanla hikâye edilmişdir, bu muheyyic tasvir Büyük şa‘irin Amtdee Pichot tarafından fransızcaya nakl edilen külliyatinın başında bulunur.

Gelecek iki nüshamızda Byron un eserlerini tahlil edeceğiz.

ÇOCUKLUK HATIRATI

12 YAŞINDA BİR IIEYKELTRAŞ

MABA‘D VE HİTAM

Hüseyin, o güne kadar hiç görmediğim pek beşfış bir simâ ile ellerini oğuşdurdukdaıı sonra beni kucakladı.

—Haydi, dedi in, çocuğu götürelim de anneme gös­ terelim, bak nasıl beğenecek. Bebek lüzumu kadar ku­ rumuş , iktiza eden yerleri ve ayrıca ya -

pılıp yapışdlnlınış olan burunile kulakların bitişikleri mühürlenmiş olduğundan naklinde beis yokdu. Üstünde Kur'an sahifelerinin yal­ dızlı, durakları, çiçekleri mühürlenen rniistat.il tahta üzerine yatırarak bizim eve götürdük. Validem yalız değildi. İkisi İstanbullu memur karısı ve o zamanın münevver kadınlarından olmak üzere beş, altı hanımla beraber avluda asma çardağının altında oturnyorlardı. Ben Iliiseynden evvel girdim ve: «Bakınız, size ne getiriyoruz» dedikden sonra Ilüseyne yol ver­ dim. Hanımların cümlesi birden "Ay> ay, ölü çocuk!» deye bağrışdılar ve/görmemek için bâzıları arkalarını çevirdiler, ellerde gözlerini kapatdılar. Hanımların korkularını izale etmek için «Bu ölü değil, uyuyan bir çocuğun res­ midir.» dedim. «Hayır, hayır, öyle uyuyan çoc.ukmu olur? rengine baksanıza, ölü, ölü» deye çığlıklarına devam etdiler; nihayet vali­ dem Heykel’in yanma gelip ölü cocuk olma­ dığına şehâdet ederek Hanımların korkusunu izâle etdi . O zaman ben ancak on yaşında

bir çocuk olduğum için bu heykel bakkmdaki takdirime bir kıymet verilemez,hattâ bu gün bile pek beğendiğim bir tablo, bir heykelin şehkâr olması lazım gelmez isede, böyle akıllı, uslu beş, altı Hanımın (ölü çocuk) deye bağrışma­ ları heykeltıraş Hiiseyinin her halde hayrete layık bir muvaffakiyetine kâfi bir delildir.

Hüseyin babasından korkduğu için bu-şeh- kârı bana vermek istediysede küçük hemşirem hanımların çığlıklarından tevahhuş ederek ağ. ladığı için annem kabule müsaede etmedi.

Zavallı heykeltıraş bu pek meşru zâdei zekâsını bir veledi zinâ gibi babasının görmemesi için nerede saklayacağını bilemiyordu; bir çok düşıindükden sonra mtinâsib bir yer buldu. Bir kaç sene evvel ansızın ölmesi bu fakır âilenin bircik servet menbamı kurutmuş olan sarı ineğin metruk ahırını hatırladı; ölü bebeği oraya defti etmeye karar verdik; fakat toprak

âltına. gömmeye kıyamıyarak ine­ ğin yemliğine ya­ tırıp orada bul- duğmuz kuru ot, ağaç yaprakları bakayası ile ört -

dik .

Bir müddet sonra babamın me’mûri- yeti Antalya ve oradan Niğde Tahrirat müdürlü­

ğüne tavil olundu. Üç buçuk sene sonra Antalya’ dan Niğdeye avdet ederken İsparta'dan geçdik; tik işim Hüseyni aramak oldujevlerine koşdum, iki odalı ev yıkılmış , altındaki küçük ahırın -yemliğine (bebek îsa) gibi yatırdığımız balçık çocuk da şiibhesiz ezilmiş , bahçedeki ağaçlarde hep kesihnişdi.

Şu hazin manzara karşısında çok ağladım, babam da pek mütessir oldu; bu zavvallı âilenin nereye gitdikleriııi tahkik etdi.

Matbu kur’âıı ve cüzlerinin isbart.aya ithâli memnûiyyeti muhafaza edilemeyerek bunların ücuzlığıdan dolayı yazmalara rağbet ve binaen aleyh bu sanatle geçinenlere iş ve ekmek kal­ madığı için Aydın dahilide ismi mechûl bir köyde ki akrabalarının yanma hicret etdikleri bfiyiik bir lıtizn ve esefle anlaşıldı....

yalnız câhil , fakır anaların , babaların değil,âlim cahil,fakir,zengin hepimizin takdirsiz likleri yüzünden kim bilir İspartalı Hüseyin gibi nadir fikirli nekadar tiirk çecukları,

mernle-T mernle-T mernle-T

BAHTIMIN TARİHİ

Yanar ruhumda bir gizli harıkm nur ü nariüe

Ne âteşler yanarsa hasretin kalbi veda'mda ;

Okursun bahtımın Tarihini ey nazre’i şefkat

Ziyasından ölen bir yıldızın son iltimahnda.

2 Haz. 1928 AB. Dj-

(8)

İÇTİHAT

ketimize ve ttirkliiğe şeref verecek Türk da­ hileri böyle heder olup gitmişler ve hatta el- yevm gidiyorlar da bizim haberimiz yok!!

Hiiseyinin fevkalâde yaradılmış bir çocuk olduğunu mahallede bilmiyen yokdu, fakat onu himaye etmek,yahud hükümete ettirmeye çalışmak, kimsenin hatırına gelmedi.Bir mahal­ lede, bir köyde, böyle fevkalâde bir çocuğu o mahalle, o köy ahalisi, mektep bulunan yerlerde dikkatli hocalar tanırlar, bunları a- raylp bulmak, itina ile yetişdirmek, meselâ Türk ırkı ile hiç bir münasebeti ve tiirklüğe ait hiç bir şeref mirası bulunmayan ecnebi bir heykeltraşın iki üç bin sene evvel yaptığı bir heykeli veya kırığını bir çok külfetle top­ rak altında arayıp bulmak müzeye ııakl et- mekden daha kolay daha mühim, daha İnsanî ve bittabi' daha nafidir.

Ebubekir Hazım

SON

A MADEMOISELLE X...

Douce autant que la n u it, qui nous remplit [d’ivresse, Avec vos yeux profonds, votre geste léger,

Vous avez la langueur et la délicatesse Des instants paresseux ou l'on aime rêver. ^otre esprit erre-t-il, o belle ténébreuse, ^ ers des pieux inconnus, des horizons lointains, Ou du monde réel évocatrice heureuse,

Allez-vous célébrant des charmes plus certains?. En encens captivant de vous toute s’exhale, Rêveur, votre regard a l'éclair de l'opale, Et j’aime en contempler la limpide couleur. •le vois dans ce regard le Léthé qui s’écoule ,

Vous m’inspirez l’oubli des clameurs de la foule, L’oubli du temps qui fuit,l’oubli de la douleur.

GABRİEL VALENSİ

5572

B A Y K U Ş . . .

Gene bir baykuş ötdü komşumuzun damında , Mezarlığın ihtiyar , beli bükük çamında . . Uyukhyan serçeler girdiler birbirine ! Daha matem çekmeden köyden ayaklarını Toprak daha silmeden kanlı dudaklarını Genemi mersiyeler . . Şen şarkılar yerine ?

*

Köy haşyetle örperdi düşündü derin derin Baykuş bayrakdarıdır felâketin , kederin ; Kim bilir ne canlara kıyacak ecel gene ? Henüz yanğııı yerinde küller var yığın yıgin , Henüz kalbi helecan içinde ortalığın ;

Ölüm hangi başlara uzatacak el gene ?.

t

Bir gölğe ayaklandı mezardan çıkar gibi Bir kahkaha fırlatdı yarları yıkar gibi Kara donlar geyinmiş alevden ‘asası var . . Kemikdeıı bir çanak var elinde kanla dolu Tutdu meydana çıkan ısırganlı dar yolu .. Peyinde zelzeleler., şimşekler, kasırgalar !.

t

Kim bilir kim yanacak bu sefer ateşine , Ne tabutlar takacak hortlak gene peşine , Matemin bestesidir işitdiğim kahkahlar ! Kim bilir ne ocaklar sönecek bu seferde Ufuklar gene zulmet., gene kan perde perde.. Rabbim! dogmıyacakmı beklediğim sabahlar?

Dr. Kaya 30 Teşrini evvel 1930

TIB EAKÜ LTESİNDE İLMİ ‘AYB

MÜDERRİS Dr. KEMAL CENAB B.

İlim d a ’iresinde k alm ak şartile Arab-

ların

y a ‘ni ‘a y b örtücü vasfile mut-

tasıf olmaya lüzum yokdur. G ünlük a r ­

kadaşlarımız ez cümle C u m huriyyet g a ­

zetesi, 26 - 1 - i 931 tarihli n ü s h a s ın d a

ve sahibi Y u n u s Nadi Beyin imzası al­

tında, m ü n a k a ş a m e v z u 'u n u bir

(9)

müşer-rih gibi keserek, biçerek teşmüşer-rih etdi. Bu

k a d a r t a n n a n bir h a disenin mahiyyetini

p ek mücmel olarak olsun kari’lerimize

arz etmeliyiz:

T ıb fakültesinde talebe için m ü k e m ­

mel bir « Physiologie» kitabı yazdırıl­

m a k ve basdırılmak için darülfünun büdce-

sinden tahsisat veriliyor; böyle bir kitabı

y a z m a y a ehliyyeti, şimdiye ka d a r neşr

etdiği türkce ,fra nsız ca, a l m a n c a e se rlerde

müsellem olan ve senelerden beri « P h y si­

ologie» tedris ede n Dr. M üderris Ke­

mal C e n a b Beye bu iş havale edilmek

lâzım gelirken, Fakülte reisi olan zat

Meclisi müderrisinin r e ’yini almaksızın

diğer bir müderrisle bir mu'allime bu

işi tevcih ediyor; fakat tevcih, vecih ol-

mıyor: Kitab yazılub beş altı forması

d a basılıyor.

Kendi ihtisasına ‘a ’id böyle bir kitabı

g ö rm e k istemek k a d a r tabi'i bir şey

olmaz; Kemal C e n â b Bey ilk üç matbu'

formayı bulub okuyor. Kitapı anlaşılmaz,

zabt ve sebkten m a h r u m ‘İlmî hatala rla

ma'lül buluyor. Kitabdan fıkralar ve

b a'zan sahifeler a la r a k neşr e d iy o r.

Hakkı t e ’lif ve ehe mm iyyetli mesarifi

tab'iyye verilerek basılan kitabın, hiç bir

kafanın t e h a m m ü l e d e m e y e c e ğ i m a n a ­

sızlıklarla dolu o ld u ğ u faş ediliyor. Bu

g e n ç ve tecrübesiz müelliflerin te rc ü ­

m e d e de rüsuhları o lm a d ığ ın d a n , netice

i'tibarile, sa'yleri beyaz sahifeleri ka r a rt­

m ak ve bir çok yüzleri k ızar tm a k olu­

yor. Bizim D a rü lfü n u n u m u z d a ve bilhassa

fakültelerin en kuvvetlisi olan T ıb F a k ü l­

tesinde bu k a d a r acemi hocaların bu­

lu n m a sın a muttali' o lm ak d an , bütün tıb

ocağı, bütün doktorlar m a h c u b oldu.

Bir « Physiologie » müderrisile yine tıb

fakültesinin

bir mu'allimi tarafından

te ’lif ve Devlet h i s a b ı n a tab' edilmiş

olan bu b e d b a h t kitabın 1 6 m c ı s a h i-

fesinden şu satırları ‘a y n e n alm akla

iktifa ediyoruz:

« Bu tarzı rüiyete [*] göre her h a y a t ­

lar m ev cu t yek d ig er in d e n m u a y y e n bir

individıı, h u su sî bir espbce o lara k a y r ı­

lır: fakat b u n la r d a birbirine benzerler.

Hayatı müştereke ( Vie C o m m u n e ) ,

u n s u r î hayat, hayatın esaslı hadiseleri,

hayattır.»

Bir fakülteye bir mu'allim alınırken,

bir mu'allim e Professör lük rütbesi

verilirken bir ese rler ve ehliyyet tedkıki

vardır.Bu tedkik yapılırken as la hatır gönül

m e s ’elesi yokdu r.H a lb u k i m a ' h u d kitabın

müellifi Professör e, Professörluk ‘unvanı

verilmesine Prof. Dr. Kemal C e n a b Bey

dahi ı e ’y vermişdir. Bu g ü n a h ı, kendisi

ve arkadaşları işlememelidi .

İctihad

Darülbedayi’de

« BAL AYI » ve « GÖLGE »

Bir otelde, kabadayı amcasına güvenerek bir Tunus gediği ariyan bir arnavut güzeline tutulan bir kocanın aynı yerde kaynanası ve zevcesile karşılaşmasını ve bu tesadüf karşı­ sında bir birlerinin hakikî hüviyetlerini sak­ lamak isterken düştükleri gülünç vaz’iyetieri göz önüne getirin, ve bu vak'ayı mübalağalı hareketler ve gülünç lakırdılarla şişirin ve bir kaç komik tip ilâve edin., işte « Bal a y ı» mn mevzuu.

Eserin adaptesioııu güzel, tiplerde yabancı­ lık yok, mükâlemeler bazaıı uzun olmakla beraber sadedir, fakat şimdiye kadar bir çok kuvvetli ve güzel eserler seçmiş olan I. Galip Beyin emek vermeğe katlandıktan sonra «Bal­ ayı» nda bu zahmete değer ne kıymet bulduk­ larını anlamak kabil değildir. Bu vodvilden sonra A. Muhtar beyin bir Italyan eserinden naklettiği « Gölgo » ye gelince: bu eser yalnız bu mevsimin değil tiyatromuzun belli başlı kıymetlerinden biridir ve ne kadar yazık ki ancak iki def‘a temsil edilmiştir.

Şöhret ve muvaffakiyet sahibi bir ressam [*] Yazılış ‘aynendir.

(10)

5574 İÇTİHAT

olan kocasına bütün kalbile bağlanmış ve altı sene bir şezlong üstünde götürüm ve hasta bir kadın olan « Şefkat » - Neyrc neyir il. ' kocasını o kadar seviyor ve sevildiğine öyle inanıyor ki kocasının kalbini başka bir kadına veremiyeceğine emindir. Fakat uzayan hastalık ve ümitsizlik içinde ressamın karşısına zevce­ sinin mektep arkadaşı genç bir dul çıkıyor, bu gizli hayattan bir de çocuk oluyor. Şefkat, başta doktor olduğu halde hiç kimsenin bek­ lemediği bir mucize olarak iyi oluyor; işte bu zaman belki bir sürperizdeıı ziyade içinde bir­ iken şüphe ve merak saikile kocasının atölye­ sine gidiyor, gördüğü çocuk resimleri nihayet uyuyan çocuk ona hakikati anlatıyor rakibe- sile de karşılaşıyor * temiz hassas, bir gölge gibi yaşameğa razı bir kalp için arka arkaya kaç yara ?

O kocasını nasıl tasavvur etmiş o ona nasıl mukabele etmiştir? mektep arkadaşının ihaneti, nihayet bir anne olamamak aczi ve iztirabi... İşte eserin bütün ruhu bu; badbat kadın bu vaziyei karşısında ne yapabilir? Evvelâ İzzeti nefsin; sonu gelmiyen aşkın isyan ve hicranı kocasına verakibesine hakim görünmek arzusu; fakat beride bir masumun hayatı karşısında duyulan teredüt.. Zavallı bir ruhun bütün bu duygulan bir çağlıyan gibi gâh yüksek kaya­ lardan sert, haşin dökülüyor gâh düz kru>rfu bir yatakta akıyormuş gibi sakin ve hazin bir teslimiyet... önu zaten herkes hasta bilmi­ yor mu? o yine bir gölge gibi yaşamağa da razı; fakat yıkılan kalp artık hiçbir şeyle şifa bulamaz, o kadar ki bunu müellif te düşün­ mek istememiştir. Eserin en kuvvetli şahsiyeti (Şefkat)tı ve bu rol N.Neyir H.tarafından müelli­ fin hayalindeki aslı kadar canlı ve hisli temsil edilmiştir, bu rol karşısında ötekilerin şahsi­ yetleri biraz silik kalmıştır. Şefkati sevdiği veya kıskandığı bile pek iyi belli olmıyaıı « Nihat» rolü ihtimal yanlış bir telakki ile çok gülünç temsil edilmiştir, böyle ince ve ruh tahlillerde dolu bir eserde bu kadar mü­ balağa temsilin ahenk ve tesirini bozuyor. Bununla beraber bizi sürüklemesi ve ruhlara hâzin bir sızı verebilmesi için ( Şefekat) kâfi­ dir ve bu intihap ve muvaffakiyetinden dolayı Dariilbedayi tebrike lâyıktır.

Mehmet Ferit

Solmayan güzellikler

¿ y ,JJ J J ? ,

. 1 ~ y .5—- o ^ jÇ>

T e r c ü m e s i : Hanği tarafa gitsem

söner, çirağ kokusu gelir ; g a lib a bu

yer bir vakit a ş k d a n ölenlerin mezarı

olmuşdur.

t

ys. cy ıS? “TbCy

■ y s O* »'j

T ercüm esi : Senin ve benim evimi­

zin bir olduğu ve a r a m ız d a ayrılık’yolu

b u lu n m a d ığ ı z a m a n ne hoşd u !

t

• (/‘i- jV fjb. f--— ^

T e r c ü m e s i : Bir iş Allahın elile gö ­

rülmezse kendimiz Allahın yerine g eç er

işimizi kendimiz bitiririz.

j U j t ' j ıl> 0 ^ w 1 y - U - J m e ö — * ■»

\ o. k-k-:

Bir avuç su derin uykuyu t a rm a r

eder. Alemi yıkmak için bir d a m l a göz

yaşı yetişir.

a

C— V CrJ

w».m» a» ,» j>

-Bu z e m z e m e hiç ş u ‘ur eseri değil -

dir, bir kaç söz söyledim, söylediğim -

den haberim yok.

Aiusi que la vertu l’Art se sent généreux : Lorsque je vois le beau, je voudrais être deux.

j. M. OUYAU

Tercüm esi : Fazilet gibi SaıFat da

kendisini cöm erd his eder .

G ü zel i

(11)

‘Â M E L Î R U H Î Y Y A T

Şükûhe mazkar bir itıkılâb fırkası, diğer fırkaların bütün gayri memnunlarını etrafında kolaylıkla toplar . Bolşeviklik ile müslümanlık arsında hiç bir müşterk seciyye bulunmadığı halde bolşevikler kendilerine (İ ra n ) da vc ( Türkiye ) de mezhebdrşlar toplamakdadirlar.

VI

İNKILÂBI.ARIN NETİCELERİ

Bir inkılâbın ilk Safhası, kavmlerın haya­ tını idare eden iktisadi icabat ile çarpışmaya hasr edilir, aradan çok geçmeden, tecrübe bu icabatın iradelere hakim olduğunu isbat etdi- ğinden eski nizam [organisation ] yeni isim­ lerle arzı vücud eder. Rus inkılâbı ister iste mez bu veeh ile nihayet bulacakdır.

Hayalperest [ Rêveur ] lerin hiç bir ibda4 kuvvetleri yokdur ; fakat ba‘zan ‘azim bir tahrib kudretine malikdirler. Onların dağıtıcı, eritici te’sirîeri altında) zemanın bin müşkilatla inşa etdiği te’sisat, son derecede bir sür4 alle tar ü mar olur,memleketlerini barbarlığa irca4 etmek için komünistlere üç ay kifayet etdi.

a

Miibdi4 bir muhayyile , ihtiraT hazırlar Laboratoire bu ihtira‘ 111 çevrelerini tesbit eder, darussana‘a, ihtira1! bütün insanların müte- neffi4 olduğu terakki unsurlarına tahvil eder. Rus komünistleri tarafından münevverlerin katli'âm edilmesi, istifade etmekde oldukları keşfiyyat ve ihtira‘m bu sureti tevellüdünden Cumhurların 11e kadar bî haber olduklarını gösterir, «bolşevisme») ınesa'isine veçhe ta ‘- yiıı edebilecek meüfekkireden mahrum işçinin düşebileceği sefalet derecesini meydana çıkardı.

*

Inkılabkâr bir ideal hakkaııiyyete 11e kadar muvafık olursa olsun yine mutlaka kanlı harb- ler bahasına zafere destres olur. Kanun huzu­ runda müsavat prensipi te’sis ve ba‘zı sınıf­ ların imtiyazlarını ilga etmek için Avrupada

yirmi sene süren kanlı mücadeleler lâzım oldu.

«

Bir inkilâbkâr hükümet , ancak bir kaç pişüvanın istibdadı altına düşmek şartile paydar olur.

*

İnkilâblar hiç bir zaman çok devam et-* ınezler; çünki çok geçmeden dünyaya hâkim olan icabatı iktisadiyye ve ictima‘iye ile tesa- diim ederler.O zaman ııazariyecilerin açzini gö­ rerek cumhur, onlardan yüz çevirir; bu saf­ haya vasıl oluncaya kadar bir cok harabiyyetler \ ücude gelir. Rusya bu gün bunun tecrübesini yapıyor.

£

İnkilâblar, inkilâblardan sonra mu‘ammer kalan rü’esanm bacılarını zenginletir; fakat in- kilublar,inkilâbları fi‘le çıkaran cumhurların bilâ istisna sefaletini artırır; bu hakikate kitle’i nasm ‘aklı ermediğinden inkilâbcı pişüvalar dünyayı uzun müddet hercümerc edebilirler.

a.

Her zamanın inkilâbcı meclis [Assemblée] leri gösterir ki müta'assıblar muhaliflerini muttariden katli ‘ama ‘arz etmekden başka bir usuli ikn‘ henüz keşf etmemişlerdir.

*

Yeni inkılabcılarm çoğu, bilmeksizin, hürriyyete değil esarete talebkâr olurlar . onlarca hiirriyyet, en küçük sözleri kerametler olan bir hüdaveııde ita'at şeklinde anlaşılır Yeni iııkılabların cümlesi bir müstebid , bir Autocrate, bir fa‘ali matyürid yaratmakla niha­ yet bulur.

Müsavatsızlık teşneliği, tabi‘atı beşerin 11a - kabili taklil , kat‘i bir ihtiyacı görünüyor . «guillautin»den kurtuIaıı(Conventionnel)lerin ne kadar atş ve hararetle Napoléon dan asalet unvanları reca etdikleri ma'lumdur. Bunları nice katli ‘anılara sevk etmiş olan müsavat emeliı demek ki hakikatda kendi lehlerine bir müsavatsızlık arzuyi şedidinden başka bir şey değildi. Zaten Tarih, müsavatın hükümran

(12)

ol-İÇTİHAT

muş olduğu bir memleket henüz zikr etmemiş- dir. Yeni inkılabcı fırkalar reislerinin ba husus Rus Comunisme reislerinin ahaliye yapdıkları hakareti hiç. bir zaman, hiç bir dere beyi kö - îelerine reva ğörmemişdir . Bolchevist dikta- teurler iktidar mevki‘ine gelir gelmez matbu‘at lıürriyyeti , amelenin günde sekiz sa‘atdaıı fazla çalışmaması usuîi , ârayi umumiyye ile intihab, hep ilga olundu ve amele alel‘ade bir esir oldu.

*

Nihayeti emirde ‘amillerinin ta'kib etdiği neticelere temamen muhalif neticeler tevlid etmemiş olan inkılabların misaline Tarih de hemaıı heman hiç tesadüf olunmaz.

*

Bolşevik inkılabı, inkılablarla istihsal edilen maksadların , ta'kib edilen maksadlardan ııe kadar ayrılabileceğini en iyi gösteren inkılab- lardandır. Sulh va‘d ederek muzaffer oldu ve aradan çok geçmeksizin bütün komşulariyle harbe girişdi.«MiIitarisme»iilga etmek isteyordu, mütekaddim idarelerin cümlesinden daha sert bir idare’i ‘askeriyye te’sis etdi; milkiyet hak­ kını lâgv etmeyi iddi‘a ediyordu, henuz ma‘ - şeri bir milkiyyetden başka bir milkiyyet tanı­ mamış bir memleketde ferdî milkiyyetden başka bir şey vücude getirmeye muvaffak olmadı.

a

Milk sahibi olmuş olan Rus köylülerinin azim mıkdarına ve milkiyyetin maliklerde tevlid etdiği zihniyete nazaran iddi‘a olunabi- lirki yakında Rusya,dünyanın en az Socyalist ihtiva eden memleketi olacakdır.

*

Devamlı ıslahat, bir inkılabdan değil, fikir­ lerin derin bir tahavvıilü neticesi olarak hasıl olur.

*

Inkilâblarm tarihlerinden alınan bütün derslere nazaren politikada müfritlik[Extremisme] in zaruri ‘akibeti, içinde hükmünü icra etdiği medeniyyeti tahrib etmek ve anarşi ve diktatör­ lük vücude getirmekdir.

a

5576

Paydar bir muvazenet kazanmak için bir kavme çok seneler, ve bu muvazeneti gayb etmek için ise pek az zaman »lâzımdır.

Üçüncü balıs

B e y n e lm ile l m ü naseb at v e ittifa k la r

I

BEYNELMİLEL MÜNASEBETLER

■ .

£

L eni zamanların kanunu, milletlerin tesa-nüdü olmak lâzım gelirken cihanın üzerinde şedid bir kin kanad germekdedir. Milletler ara­ sında, ‘ayni milletin muhtelif sınıfları arasında, ve her sınıfın siyasî fırkaları arasında hükmünü süren hep kindir. Terabıtı ekvam [Inteedepen- dence des peuples] belki nihayet kavmlerî yekdiğerine miitesanid kılacak olan bir emri zaruridir. Fakat şimdiki halde te’siri sıfır kalmamak dadı r.

*

Kavinler arasında kin,zimamdarlar arasında ‘itimadsızlık, zemanımız siyasetinin büyük Psikolocya'î zenberekleri olmuşdur. (Almanya) tarafından bir hücum vuku‘u halinde(Amerika) ile (İngiltere) nin müdahale etmek v‘adinde bulunmaları sulhu müstakbeli şüblıeden vareste kılacak olduğu halde bunu yapmayarak ınus - takbel sulhdaıı feragat etdikleri görüldüğü zaman bu hissiyatın şiddetinin derecesi tah­ min olundu.

*

Eğer ferdler, münasebetlerinde, kavmierin yekdiğeri arasındaki su’i nazar ve emniyetsiz­

lik kadar su’i nazar ve ‘ademi emniyetle ha­ reket etselerdi, hiç bir cem'iyet devam ede­ mezdi.

*

Dahilde vatandaşlar arasında ittihad, ha- ricde müttefikler arasında ittihad, devamlı bir sulhun yegâne temeli olarak kabul olun- muşdur. Kavmin kavme ve ‘ayni memleket içinde bir sınıfın diğer sınıfa karşı kini nıa'at- tessiif isbat edar ki ani hazırın muhterisane ilcaları karşısında, bedihi fakat uzak menfa­ a tle r kuvvetsiz kalır.

(13)

Menfaatler arasındaki ihtilâfa rağmen ferd- ler arasındaki dostluk paydar olabilir. Kavm- ler arasında dostluk meııfa‘atlerde iştiraki temsil etdiğiııden menfa‘atler yekdığerlerinden uzaklaşdikdan sonra bu dostluk mu'ammer olamaz. Bu m£aşeri psikolocya prensipi, bir ittifakın mümkin olan imtidad müddetini t ‘a- yin eder.

Dünya bu gün « impérialiste nationalisme» ( y‘ani fütuhatcı milletcilik [*] ile beynelmi­ lelcilik arasında irticae etmekdedir. Nasyona- lisnı, içtimai tesanüdle, vatanperestlik dinini istilzam eder. Beynelmilelcilik tesanüdün yerine sınıfların mücadelesini ikame ederek bir kavmı, gerek dahilî muharebelere, gerekse haricî is­ tilâlara karşı tahaffuzdan ‘aciz kılar.

*

Yalnız ekvama temasukünü veren natio­ nalisme, ya‘ni milliyyetcilik bir hissi tabiî teş­ kil eder. Fakat bizzat bu hissin kuvveti, ek­ seriya kendisini mütefarruz împeriyalizme [müte‘arruz fütuhatculuğa[ tahavvül etdirir. O zaman împeryalizm dahilî harblerin yerine haricî harbleri ikame eder .

&

Kavmler arasındaki kin ne kadar şiddetli olursa olsun kiç bir zaman bir ve ‘ayni kav­ inin siyasî fırkaları arasındaki kin kadar şedid olmaz.

Memleketlerin mukadderatını sevk ve idare eden politikacılar, bir milletin nef'inin diğer bir millete iras edilen zarar üzerine mtisses olmadığını keşf etdikleri zaman, dünyanın ve memleketler arasındaki münasebetlerin siması değişecekdir. O vakit zimamdarlar, gözlerini karartmaya devam eden hegemonya ihtiya­ cından vareste olacaklardır.

*

[*] İmperialist müliyyetciliği bu gün İtalyada hâkim olan « Fasctstlik » temsil eder. ‘A- C.

Beynelmilel politikada mükerrer toplu iğne darbeleri, nihayet top darbelerini doğurur.

II

ik t is a d i k u v v e t l e r

Yeni zamanlarda milletlerin mukadderatını t‘ayin eden artık ilahların iradeleri değil, İk­ tisadî kanunlardır.

i .

Bir ‘asır evvel Geolocya’î bir hercü mere cihanın bütün kömür ve petrol ma‘adinlerini tahrib etseydi bu vak'ahiç büyük bir neticeyi da‘i olmazdı; ‘ayni vak‘a bu gün hadis olsaydı şümendüferlerin, darüssana1 alarm işlemesi der­ hal dururdu. Medeniyyetlermizin tedennisi bu keyfiyyetden netice olarak hasıl olurdu. Bu günki dünyayı,hali sabıkından bir uçurum ayı­ rıyor.

*

Nutuklar,konferanslar,bizzat kanunlar dün­ yayı kolları arasında kıs kıvrak tutan iktisadi icabatı yenemez. Ya bu kanunlara intibak et­ mek, yahud helâk olmak zaruridir

&

İlmî hakikatler kolayca te’essiis eder, çünki bunlar zekâya hitab olunur. İktisadî hakikat­ ler, hissiyatla ve İçtimaî mevhumlarla tesadüm etdiğinden ancak harabiyyet engiz tecrübeler­ den sonra kabul olunur. (Rusya) nın harabiyeti bunun en taze misalidir.

t

İktisadî ve İçtimaî meselelerde, efkârı umumiyeyi ve bnndan sadır olan müessesatı menafM, t ‘ayin eder.

*

Usullerini [ Doctrine lerinijmuhafazada men­ f a a t buldukları müddetçe İngilizler, Libre echangiste,y‘ani«Serbest mîibadele»ci,Amerikalı lar,« Protectionist» [y‘ani gümrükde yerli mal­ ları himaye usulinin mürevvici ] kalacaklar­ dır.

İL

Uzanan bir harbde öyle bir zaman gelir ki galib ve mağlub ‘aynı derecede perişan

(14)

oldu-5578

İÇ T İH A T

ğundan mağlubdan istenebilecek tazminat ga­ libin giriftar olduğu zayi’atı asla ta‘viz edemez.

t

İşsizlikden en ziyade muztarib olan mem­ leketlerin, kambiolan yüksek memleketler olduğu kemali isabetle dermeyan olunuıuşdur. Kambionun yükselmesi, müşteriler için,emti‘amn

fiatlannm‘azim bir tereffü‘ü hüküm ve tesirinde- dir. Bu emti‘a o zaman satılamaz olur ve bun­ dan ise darüssana4alarm kapanması ve işsizlik netice olarak hasıl olur. [*]

*

Harici istikrazlarla yaşayan bir kavm, ala­ cağının te’minatını murakabe etmeye mecbur olan dayinin ister istemez vesayeti altına düşer.

&

Fakir bir millete çok bore verebilecek kadar zengin olan bir millet, nihayet bu fakir milleti, bir zaferi askerînin yapabileceğinden daha ziyade sıkı bir suretde hükmü altına

alır-t

Bir memleketin serveti, istediği kadar çı­ karılabileceği garantisiz banknotlarda değil , zıra‘at ve senayi‘de mekindir.(Almanya ne tar­ lalarını ne da‘russena‘alarmı zayi‘ etmediğinden

parasının hemen hemen kafesinin zayi1 etmesine rağmen hemen hemen harbden evvelki kadar zenğin olmakdadır .

*

Bu günün malî mes'eleleriniıı halli ancak zamanın te'sirile beraber tedkik edildiği takdirde mümkün olur. Zamanın muavenetile en mu‘azzam borç arzu edildiği kadar küçük olur zamanın kudreti üzerine müessesi tertibat!,[Combinaison] u ancak ma‘şeriyet[Colledvit6]ler lıayyizi fi‘le çı­

karabilirler. Çüııki hayatları gayri ınahduddur.

t

[*] İngiliz kambiosunun yüksekliği yüzündendir ki İngiliz emtkası harbi umumiden evvel olduğu derecede satın alınamıyor ve İngiliz istihsalât ve ¡‘malâtı az sürü- le bildiğinden bu istihsal ve ¡‘malâtı yapan İngiliz ‘ame­ lesi işsiz kalıyor. İşsiz ‘amele mikdarı bu gün İngilte- rede her yerden ziyadedir ve İngiltere müşkil bir vaz‘iy- . yetdedır . A. Dj.

Kambio bir devletin doğrudan doğruya itibarına dünyanın derece’i i'timadını gösterir. Bir barometre yahut lâ‘alettayin bir ölçü aleti nasıl sabitleşdirilemezse kambio dahi öylece sabit kılınamaz. Ivaınbionm irticadan ezcümle Btimadın irticaclarını meydana çıkarır.

İL

Yevmiyeleri artırmak için bir grev, lıaki- katda ‘amele ile patron arasında bir ıııübarezeyi değil, ‘amele ile halk arasında bir ıııübarezeyi temsil eder. Filhakika bir grevin nıuvaîfakıy- yetle tekevvün eden fiyat terffu‘ünü halk te’diye eder. Halkın grevciler tarafını iltizam etmesi şundan dır ki hadiselerin bir az uzak netice- _ lerini anlamayan, ma‘şeriyetler kabiliyetsiz­ dirler.

*

Dünyayı idare eden gayri ıner’i energieler, ancak husule getirdikleri mer’i bir neticeler ile ma‘luın bir kuvvei tabi‘at olan elektriğe benzetilebilir.

III

MÜSALEHANAMELER VE SİYASÎ

KONGRELER

*

Bir maşeriyyetin kararı ekseri ahvalde re’yini başkalarına kabul etdirecek kuvvetli bir şah- siyyetin kararını temsil etmeseydi,selâhiyyetdar şahsiyyetlerin hal edemediği mes’eleleriıı sureti hallinin ma‘şeriyyetler tarafından keşf oluna­ bilmesi fikrinin hata alud olduğu çokdaıı teslim olunurdu. Bu halde ma‘şeri farz olunan hal ve fasl, nefsül’emrde, şahsı bir karardan başka bir şey değildir.

*

Devlet adamlarının kongrelerde serd etdik- leri prensiplerle siretlerine rehber olan prensip­ ler arasında pek az münasebet vardır. Sulh konferansları esnasında İngiliz diplomatlarının ruhuna, itiraf edilmiyen, şu üç prensip hakim oldu:

( 1 Britania müstemlekâtını çoğaltmak. (2 Fransanm fazla kuvvetli olmasına maııi* olmak.

(3 Fransaya denk gelmek için Aluıanyayi kâfi derecede kuvvetli brakmak.

(15)

Knruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 salıifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerile) 135 Rahib "Meslier„in Vasıyyetnamesi 20 RuhulEkvam (eski harflerle) 274sahife 100 Dün ve Yarın( „ » ) 254 » 100 İlmi ruhi içtimai) » » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150 Dilmesti’i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle)

74 sahifelik 25

Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 sahifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli ) sahifelik 100

Felsefe’i Istibdad ( Eski harf) Alfierinin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - ercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100

Persefon 75

Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 100

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve izler 50

Dimağ ve Melekâtı ‘akliyye 200

İngiliz Kavmi 150

Bir filozofun ‘i’irleri 75

Cumhuriyet Mücellidhanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde. Ki­ taplarım hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesidir.

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son snelerde yazmış olduğu kıt‘alar bu ‘unvanla basılmaya başladı. Dörtde üçü intişar etmemiş ve kitab şeklinde basılması bir çok zevat tarafından arzu olunmuş bu mütekâsif ma‘nah kıt‘alar, takri­ ben 160 sahifelik bir güzel cildde toplu bulu­ nacak. Müstakil şahsiyyetleri Ftibarile her kıta­ ya bir sahife tahsis olunmuşdur. Bunları tak­ dir edenlere haber veriyoruz. Kalın ve eyi kâğıd üzerine basılıyor, fiatı bir lira. A‘la kâğıdl ı imzalı malıdud nüshanın fiatı 2 liradır.

Tarif de publicité dans

M djtihad»

Ltq 1 pour chaque 3 centimètre de hauteur dans les colonnes de 1’ "Idjtihad». soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon.

“İctihad„ın satıldığı yerler

Kadı k ö y ü n d e

uvekkithane caddesinde

Tütüncü

C afer E fen d i,

Köprü üzerinde

M. K em a l E fen d i,

Büyük Ada da iskele başında Tütüncü

M. ÜTÜCİYAN

Çinkoğrafhanesi Fincancılarda Kalifidi Hanında

N ik o E fen d i

(16)

j0 fF Bütün (,(classiquey> kitaplarla diğer neşriyatı ve mekteb levazımınızı almak için

İsta n b u ld u B e y o ğ lu İ stik lâ l c a d d e si

n d e,

4 0 9

numerııda :

La Grande Librairie Mondiale

M ü e sse se sin e m ü r a c a a t ediniz.

Ş a r k ı k a rib ln en bü yük v e ç e ş id le r i e n e y i in tib a h e d ilm iş k ita p h a n e sid ir .

Telefon: Beyoğlu: 2710

Türkiye SANAYİ ve MAADİN BANKASI

Fabrikalarına ait

Yerli Mallar Pazarı

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon: İstanbul, 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipeklibr ve döneme likler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar , şallar , ipekli mendiller, ince ve kalın

bezler , metin ve zarif bavul, çanta , kunduralar vesaire topdaıı ve perakende olarak satılır.

Hereke Mensucat Fabrikaları mamulatı

Satış mahalleri:

Y aln ız to p d a ıı I le r c k e d e F a b r ik a m e r k e zi, İstân bu l v e A n k a ra da

Yerli Mallar Pazarları

P e r a k e n d e iç in İsta n b u l'd a B a h ç e kapıda b irin ci vak if ban a ltın d a

Yerli Mallar Pazarı

Ankarada Çocuk Sarayı caddesinde

Y erli m a lla r p a z n r iie İsta n b u l v e sa ir v ilâ y e tle r d e k i bilT ıım im k u m a şç ı m a ğ a z a la r ın d a n v e te r z ile r d e n ta lep e d in iz.

Kephalginc

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi ağrı için

müessirdir.

Öksürük ve b o ğ a z hastalıkları

Oxymenthol

P E R ItA U D İN Pastillerini alınız.

Apraham Ekşiyan

Kerestecilerde No. 412

Dépôt de bois de construction en tous genres Telefon: Stanboul, 2827

anlı Bankası

Banque Ottomane

Sermayesi 10 Milyon İngiliz lirası Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36

Türkiyenin her şehrinde şubeleri vardır.

Dr Yorgi Fotaki Mavromatis

Em raz ı dahiliye

Beyoğlu Venedik Sokağı No. ô

C u m ’a ve cu m a r te sin d e n b aşk a he r g ü n

2,5 d a n 7 ye kadar.

Ç a r ş a n b a günleri parasızdır.

Telefon: p. 4 707

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

HL60 cells and UCB CD34+ cells were cultured with different concentrations of ATO for up to three weeks and examined for changes of cell cycle.. We found that ATO (< or = 5

Bu sergi Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.

Koçak (2013) tarafından 211 branş öğretmeni ile yapılan ortaokul yönetici- lerinin sosyal iletişim becerilerinin öğretmen motivasyonuna etkisinin araştırıldığı

Toplum böyle bir anlayış açısından ortaya konur, örneğin savaş yılla­ rının güç ekonomik koşulla­ rının yol açtığı ekmek kıtlı­ ğını konu edinen

Hor şeyi kolay kolay beğen- ıniyen, yahut evvelâ beğenir görünüp de hatır için "fikir değiştiren Haindi Tanpmar, tabii güzel hanımların gru- punda;

C, B’nin “biz bu say›lar› bulamayaca¤›z” cümlesinden sonra flu flekilde düflünür: “ B ikimizin de say›lar› bulamayaca¤›ndan emin oldu¤una göre say›lar›n ikisi de

(Cümlesi) demeyip (büyük ço­ ğunluk) diyişim şundan ileri ge­ liyor ki, aüeler bazan • oğullannm müstakbel karışım yıllarca evvel kendi aileleri içinden,

Emel Sayın’ın yanı sıra Türk Sanat Müziği’nin ünlü isimlerinden Muazzez Abacı, Adnan Şenses, Seçil Heper, Mustafa Sağyaşar ve Yılmaz Morgül de Safiye Ayla’yı