• Sonuç bulunamadı

İSTANBUL'DA YAPILAN BAŞLICA ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İSTANBUL'DA YAPILAN BAŞLICA ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL'DA YAPILAN BAŞLICA ARKEOLOJİK

ARAŞTIRMALAR

Yazan: Rüstem DUYURAN İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü

Bugüne kadar İstanbul'da yapılmış olan arkeolojik araştırmaların en önem-lileri Sarayburnu ve civarında toplan-mış bulunmaktadır. Filhakika İstanbul' un ilk kuruluşundan beri meskûn olan bu saha, gerek toprak üstü, gerekse top-rak altındaki eserlerinin zenginlik ve tenevvüü itibariyle şehrin en başta ge-len mıntıkalarından birisidir. Bu sebep-le burası Prof. Prost'un plânında arke-olojik saha olarak gösterilmişti.

Mıntıkanın kuzey yarısının etrafı umumiyetle Suru-Sultani ile çevrelen-miş bulunmaktadır. Hâlen burada top-rak üzerinde görülen eski eserlerin ço-ğunu, başta Topkapı sarayı ve müştemi-lâtı olmak üzere,, Türk devri yapıları teşkil etmektedir. Gayri İslâmî eserler-den ayakta kalanların başlıcalarını Ste. İren kilisesi, Gotlar sütunu, deniz tara-fındaki surlar ve müteaddit sarnıçlar

teşkil eder. Arkeolojik kazılar netice-sinde bugüne kadar meydana çıkarılan çeşitli yapı kalıntılarından başka bu sa-hada toprak altında daha bir çok kıy-metli eski eserin mevcut olduğu şüphe-sizdir.

Mıntıkanın ikinci yarısını Alemdar caddesi - Yerebatan sarnıcı - Sokullu Mehmet Paşa camii üzerinden geçen hat ile Marmara denizi arasındaki saha teş-kil eder. Burada Bizans ve Türk devri âbidelerinin en kıymetlilerinden birçoğu sağlam olarak ayakta durmaktadır. Aya-sofya Müzesi, Sultan Ahmet, Küçükaya-sofya, Sokullu Mehmet Paşa, Firuz Ağa camileri, Ayasofya hamamı, İshak Paşa cami ve hamamı, İbrahim Paşa sarayı, Dikilitaşlar, Hipodromun aksamı - Sfen-done..-, Sultan Ahmet III. çeşmesi, Bi-zans sahil saraylarının bir kısmı ve sai-re.. Bu sahada Fetihten evvel Büyük İmparator sarayı, Senato, hamam ve saire gibi çeşitli âbidevi yapılar

bulun-duğundan toprak altında kıymetli arkeo-lojik kalıntılara rastlanmaktadır.

Yukarıda kısaca temas ettiğimiz bu mıntıka dahilinde şimdiye kadar yapılan arkeolojik araştırmalar hakkında toplu bir görüş sağlayabilmek maksadiyle ha-zırladığımız ekli haritada arkeolojik ka-lıntılar mikyaslarına uygun olarak gös-terilmiştir.

Şimdi haritada işgal ettikleri yer göz önünde tutularak I, II.. diye numa-ralandırdığımız bu kalıntıları sırasına uy-gun olarak kısaca gözden geçirelim:

I — 1913 yılında Gülhaneparkı tan-zim edilirken bazı eski eserlere rastla-nılmış ve bunlar Müzeihümayun Mü-dürlüğünün müsaadesiyle K. Wulzinger ve E. Unger tarafından tetkik edil-mişlerdir. Wulzinger yayınladığı kı-sa raporda ( 1 ) Arkeoloji Müze-lerinin kuzey batısına rastlayan sar-nıcı incelemektedir. Bu sarnıç, dör-der sütundan müteşekkil üç sıra ile dört bölmeye ayrılmıştır. Etraf duvarları tuğladan, sütun, kaide, gövde ve baş-lıkları ise beyaz prokonnesos mermerin-den yapılmıştır. Üzeri, tuğla kemerlere oturtulmuş yuvarlak kubbelerle örtülü-dür. Sarnıcın yüzölçümü: 17, 37 x 12, 37 m2., iç yüksekliği: 7 m. dir. Bir ma-nastır veya hamama ait olması muhte-mel olan sarnıç bugün temiz bir şekilde muhafaza edilmektedir (M.S. V. ci asır). Ayni yıl içinde yapılan araştırma-larda Sarayburnunda, Gotlar sütununun yakininde, batı tarafları sütunlarla sı-nırlanmış müteaddit hücreler ve diğer bir takım yapı kalıntıları meydana çı-karıldı (2).

Hücrelerin duvarları az yontulmuş moloz taşı ve tuğla hatıllardan yapıl-mıştır. Sıvaya rastlanılmadığı gibi yer-de döşeme izi yer-de mevcut yer-değildir. Bu sebeple burasının substruksiyon olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kalıntının

bir kiliseye ait olması ileri sürülmekle beraber bugüne kadar kesin bir neticeye varılamamıştır (3)

Bugün yıkı yerinde ayakta duran sütunlar ve bilhassa başlıklar in situ va-ziyette bulunmuş olmayıp etraftan top-lanmış ve sütunların üzerine yerleştiril-miştir.

II — Topkapı sarayının ikinci av-lusunda, 1937 yılında, T. Tarih Kurumu adına yapılan kazıda (4) evvelâ Kubbe-altı'nın biraz sağına rastlayan mahal araştırılmış ve burada bugünkü zeminin hemen altında 15 x 20 m. yüz ölçümün-de kalın duvarlı bir yapı kalıntısı bu-lunmuştur. Küçük bir kiliseye ait ol-ması muhtemel olan bu kalıntı M.S.Vci yüzyıl mahsulüdür. Kazı sırasında çe-şitli devirlere ait seramik parçaları ele geçmiştir, ki en eskileri protokorint va-zo parçalarıdır.

Daha kuzeyde, silâh Müzesinin önün-de, yapılan kazıda 3 5 x 2 1 m. yüzölçü-münde bir bazilika kalıntısı bulunmuş-tur. Zeminden bir iki metre aşağıda olan bazilika üç neflidir. Absidi içten yuvarlak dıştan üç köşelidir. Mimarlık durumu gözönünde tutulursa yapının ilk defa M.S.V. cı yüzyılda kurulduğu ve fakat sonradan bir kaç değişikliğe uğradığı anlaşılmaktadır. Kazı sırasın-da fresk, ve mozaik kalıntıları, sütun, başlık ve korkuluk levhaları ile çeşitli seramik ve sikkeler de ele geçmiştir ki, bunlardan kabili nakil olanları Arkeo-loji Müzelerine taşınmıştır.

Kazı sahası, çalışmaları müteakip tekrar toprakla örtülmüştür.

III — Topkapı Sarayının doğusun-da, Saray ile deniz surları arasındaki geniş saha evvelce (Manganlar mahal-lesi) adiyle anılmakta idi. 1921/23 yıl-larında bu sahada kazı yapan bir Fran-sız heyeti önemli eski yapıların

(2)

kalıntı-larını tespit etmiştir. Bunların başlıca-ları şunlardır (5) :

a) Manganlar sarayı: İmparator Basil I. tarafından (867/886) Şahsi ika-meti için inşa edilmişti. Komnen sülâ-lesinin kurucusu olan İmparator Alek-sis (1081/1183) bu sarayda ikamet et-miş ve burada ölmüştü. Fakat saray onikinci yüzyılın sonlarında, İmparator İsaak Anj devrinde tamamiyle terkedil-miş ve sütun ve kaplama gibi kıymetli iç tezyinatı sökülerek yeni kurulan ya-pılarda, ve bilhassa Velâherna sarayında kullanılmıştı.

Manganlar sarayının bugün geniş bir saha kaplayan ( 4 0 x 6 0 m2) subs-truksiyonlarmın her iki uzun kenarı kontrforlarla tahkim edilmiş ve yapı bir-birine muvazi dört uzun duvarla böl-melere ayrılmıştır. Orta bölme diğerleri-ne nazaran daha geniş olup büyük bir sarnıç hâline sokulmuştur. Hâlen sarnıç ve yan taraflarındaki bölmeler hemen hemen tamamiyle toprakla doludur.

b) St. Jorj kilise ve Manastırı: Manganlar mıntıkasında sarayın hemen kuzeyinde, İmparator Konstantin Mono-mak tarafından (1042/1054) yüksek bir temel üzerinde kurulmuştur. Bazı yazı-lara göre KıraL burada ölmüş ve bura-da gömülmüştür. Onikinci yüzyılbura-da bü-yütülen ve zenginleşen manastır, müte-akip yüzyıllarda, Fethe kadar, şehrin önemli dini merkezlerinden biri olmak sıfatını muhafaza etmişti.

Yapılan kazılarda kilise ve manas-tırın ayakta kalmış olan azametli sübs-trüksiyonları incelenmiştir. 80 x 28 m. karelik bir saha kaplayan bu substrük-siyonlarin kuzey tarafı kilise, güneyi de manastıra aittir. Kilise sübstrüksiyonu-nun üzeri yuvarlak kubbelerle örtülü-dür, iç kısımları sarnıç hâlinde kullanı-lıyordu.

Sahanın üçte ikisini kaplayan ma-nastırın alt kısmı da sarnıç olarak kul-lanılmakta idi. Manastır sarnıcının üze-ri iki üzün beşik tonozu ile örtülmüş ve bunlar da ayrıca kubbe ve kemerler-le takviye edilmiştir. İçi hemen tama-miyle boştur. Yüksekliği 10,35 m. dir.

Manastır yıkısının takriben 50 m. batısında 22x11,50 m2 yüz ölçümünde

ve kilise ile ayni istikamette bir sarnıç mevcuttur.

c) St. Sovör (Philantrope) manas-tırı ve ayazması: İmparator Nisefor-un kızı İren tarafından kurulan bu meş-hur manastırda bir çok hırıstiyan aziz ve azizlerinin rölikleri muhafaza edü-mekte idi. İmparator Aleksis Komnen

Manganlar sarayında öldüğünde cesedi St. Sovör kilisesinin altına taşınmış ve orada gömülmüştür. Manastırın yanında-ki St. Sovör ayazması da pek meşhur idi.

St Sovörün kalıntıları demiryolu ile deniz arasında bulunmaktadır. Kıs-men sahil surları üzerine oturtulmuş olan bu muazzam substrüksiyonlar de-niz tarafında 12,40 m. yükseklik arzet-mektedirler. Kazılar sırasında yapüan arkeolojik müşahedelerden anlaşıldığı-na göre bu alt kat inşaatta çeşitli devir kalıntıları mevcuttur. En eskileri M.S. II/VI. ci yüzyıllar arasına rastlayan bir burç ile duvar kalıntılarıdır. Fakat de-nize bakan kemerli ve birbirine paralel dört sıra taş beş veya altı sıra tuğla hatıllardan müteşekkil büyük cebhe (bu cephedeki büyük kemerin ortası X I V cü yüzyılda doldurulmuştur) ile üst katları taşıyan ayak, kemer ve tonozlar., umu-miyetle İmp. Aleksis'in devrinden (1081/1118) kalmadır. Yıkının içi halen boştur.

ç) St. Mari Hodegetria kilise ve ayazması: Kazı sahasının batısında gö-rülen kalıntılar, İmparatoriça Pulkheria tarafından (450) de kurulumuş ve son-ra İmpason-rator Mihal devrinde (842/67) restore edilmiş olan meşhur Ste. Mari Hodegetria kilise ve ayazmasına aittir-ler. Kilisenin içinde Meryem'in sağlı-ğında bizzat St. Luc tarafından resme-dilmiş olup şehri koruduğuna inanılan mucizevi bir Meryem-İkonu muhafaza ediliyordu Ayazması da pek şöhretli o-lup bilhassa körleri iyi ederdi.

Kazılar sırasında, ayni aks üzerin-de olmak üzere iki yapı kalıntısı bulun-muştur ki, bunlardan doğuda bulunanı-nın dış duvarları tuğladan mamûl olup içe doğru altı yuvarlak absit teşkil et-mektedirler. Yapının üzeri vaktiyle or-tada büyük bir kubbe ile örtülüydü. Ab-sitleri ise altı tane yarım kubbe örtüyor-du. Dış duvarlar bugün iki metre yüksek-liğe kadar ayakta kalmışlardır. Bunların ortasında in situ vaziyette üst üste mev-zuu iki havuz görülmektedir. Alttaki tuğladan mamûl olup yuvarlak absidli-dir. Bunun üzerine bilâhare beyaz pro-konnessos mermerinden altı yuvarlak nişli ikinci bir havuz yapılmıştır.

Havuzlu yapıya bitişik olan ikinci yıkı, etrafı yarım daire şeklinde portikle çevrili bir atrium kalıntısıdır. Plân iti-bariyle Adalet sarayı inşaat yerinde meydana çıkardığımız yarım daire şek-lindeki portikli yıkı ile büyük bir ben-zerlik arzetmektedir. Fakat burası,

hâfir-lerin de tebarüz ettirdikleri gibi, henüz tamamen kazılıp incelenmemiştir.

Manganlar mıntıkasının batı tara-fını sınırlayan müteaddit sarnıçlar mev-cuttur. Bunlardan barut deposu olarak kullanılanı iyi bir şekilde korunmuş o-lup Hâfirler tarafından incelenmiştir

(Plân: Demangel res. 99). Takriben 1 5 x 1 5 m. yüzölçümünde ve 9 m. 35 cm. derinliktedir. İçerisine yirmi bir ayaklı bir merdivenle inilmektedir. Üzeri 9 sütun tarafından taşınan gayri müsavi büyüklükte kubbelerle örtülüdür.

Manganlardaki kazılar sırasında mi-marlık ve heykeltraşlığa ait bir çok e-serler ve mebzul miktarda çanak çömlek parçası ele geçmiş ve bunlar Arkeoloji Müzelerine taşınmıştır. Heykeltraşlık eserleri içinde en önemlisi, hiç şüphesiz ki, Manganlar sarayı ile St. Jorj manas-tırı arasındaki sarnıç içinde bulunmuş olan Meryem kabartmasıdır (Müze. Env. No. 3914). Bilâhare bazı mimarlık par-çaları (meselâ: Demangel. res. 194 ve 157) Ayasofya Müzesine nakledilmiştir.

IV — Ste. İren kilisesi ile Suru Sul-tanî arasındaki sahada Ayasofya Müzesi Müdürlüğünce kazılar yapılmıştır (1945-50). 1946 yılında yayınlanmış olan kısa raporda (6) kalıntıların birinci Ayasof-ya kilisesine aidiyeti ileri sürülmekte ise de kazıların rapor ve plânları henüz

tam olarak yayınlanmamıştır Bu sebep-le kalıntıları genel olarak tarif eden bir yazıyı tercüme etmekle yetiniyoruz ( 7 ) : Yapılan kazılardan Bizans devrinde, Aya-sofya ile Ste. İren arasındaki geniş sa-hanın boş kalmadığı ve burasının bir çok yapılarla dolu olduğu anlaşılmıştır. Bu yapılar her iki anıtın birbirleriyle ne gibi münasebetleri olduğunu da göster-mektedir. Ayasofyanm ekosnarteksinden doğruca Jüstinien devri yapısı olan portikli bir avluya geçiliyor. Bu avlu-nun ortasında bir kuyu ve arslan başiy-le süslü bir yalak bulunuyordu. Sonra buradan bir kapı vasıtasiyle doğruca Ste. İrenin atriumuna geçiliyordu. Ka-züar sırasında ayrıca bir veya iki Roma devri tapınak kalıntısına rastlanmıştır. Bunlardan birisi muhtemelen, üzerine kısmen Ste. İrenin inşa edilmiş olduğu, Afrodit tapınağıdır. Diğer konstrüksi-yonlar idantifiye edilmemişlerdir.

Portikli avlunun duvarları fresk-ler'le (bunlardan birisi altı şahsı mu-savver bir Deisis freski olup çok geç devir mahsulüdür) süslüdür. Taban ise doğu tarafında opus sectile biçiminde mermer mozaikle kaplıdır ki, bunların

(3)

sonradan bir çok defalar elden geçtiği anlaşılıyor.

Ste. İrenin içinde yapılan sondajlar-da M. S. I. ci yüzyıl mahsulü olup muh-temelen Afrodit tapınağı aksamından olan mühim bir mozaik parçası bulun-muştur Mozaik siyah beyaz renklerle işlenmiş meander ve diğer jeometrik şekillerle süslenmiştir. Ayrıca pek çe-şidli seramik de ele geçmiştir. Kalıntı-lar hâlen görülebilir vaziyettedir.

V — İstanbul Alman Arkeoloji Ens-titüsü adına 1935 yılında Ayasofyanın batı avlusunda yapılan kazılarda (8) :

a) Ayasofyanın eksonarteks duva-rından takriben 18,5 metre batıda, yani Jüstinien devri atriumunun hemen orta-sında, yapılan kazıda, bugünkü avlu ze-mininden 3,6 m. derinlikte 6 basamak üzerine yükselen bir portik meydana çıkarılmıştır. Portiğin derinliği 5,5 m. dir. Ön sütun sırasından üç sütun kai-desi in situ vaziyetinde bulunmuştur. Portiğin zemini Jeometrik motifler ar-zeden renkli mozaikle süslü idi. Kazı sırasında beyaz mermerden mamul baş-lık, epistil kirişleri, saçak kornişleri, arşitravlar, ve kilit taşları gibi yapının üst kısımlarına ait mimarlık parçaları ele geçmiştir ki, bunlardan arşitrav blok-larının üzerleri oniki Havvariyi temsil eden kabartma kuzularla süslenmiştir.

Hâfirin vardığı kanaate göre bu portiğin, İmp. Jüstinien'den evvelki yani 404 yangınından sonra inşa edilmiş o-lup açılış resmi 415 yılında yapılmış olan Teodos devri Ayasofyasına ait ol-ması lâzımdır. Ancak hâfirin bu tarih-leme ve adlandırılması son yıllarda bazı itirazlara uğramış bulunmaktadır.

Jüstinien devri atriumu üzerinde yapılan araştırmalardan varılan sonuca göre atrium avlusunun etrafı portiklerle çevrili idi. Portiklerin arka duvarlarının renkli mermer levhalarla kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Atriumun ortasında yapılan araştırmalarda burada bulun-duğunu yazılı kaynakların bildirdikleri çeşme ve büyük mermer havuzdan (Kantharos) hiç bir iz bulunamamıştır. Kazı sahası hâlen açıktır.

VI — Oxford Üniversitesi Profesör-lerinden S. Casson'un Başkanlığı altın-daki İngiliz heyeti 1927/28 yıllarında Hippodrom'un çeşitli yerlerinde bazı ka-zı ve sondajlar yapmıştır (9) :

a) İlk olarak Hip. un batısında, bu-günkü Fazıl Paşa sokağı ile Üçler çeş-mesi arasındaki boş arsada kazı yapıla-rak Hip. un bazı gradenlerini taşıyan sn-bstrüksiyonlar meydana çıkarılmıştır.

Ayrıca duvarların arasındaki moloz için-de birçok Türk ve Bizans seramiği ve M.S. 400/1400 yılları arasında tarihle-nen çeşitli sikkeler bulunmuştur.

b) Yukarıdaki kazı mahallinin batı-sındaki arsada yapılan araştırmada Hip. un üçüncü duvarı ve Sfendone'nin alt kısımlarındaki odalara benzer bir ma-hal kısmen açılmış ve plânı alındıktan sonra tekrar kapatılmıştır.

c ) Hipodromun ortasındaki Spina'-nın kalıntısını bulmak maksadiyle İmp. Profirojenet ve İmp. Teodos Dikili taş-ları civarında ve Hip. un mihverini di-kine kesecek şekilde üç tranşe açıldı. HeV üç tranşede de ayni sonuç alınmış, yani bugünkü Sultan Ahmet meydanı seviyesinden Hip. un esas zeminine in-mek için 4,5 metre kalınlıkta bir moloz tabakasının kazılması gerekmiştir. Bu tabaka içinde bilhassa 15/17 ci yüzyıl-lar mahsulü yüksek kaliteli Türk sera-miği ile Ming porselen parçalarına rast-lanmıştır. Bizanten kalıntılar Hip. un zeminine yakın seviyede bulunmuştur. Fakat bütün bu araştırmalarda esas gaye olan Spina'nin mevcudiyetine delâ-let eder bir ize rastlanmamıştır. Bu yüzden Hâfirler İstanbul Hip. unda ya-zılı kaynaklarda görülen, Spina'nin ha-kikatte mevcut olmadığı kanaatine var-mışlardır. Ancak Hâfirlerin raporların-da ileri sürdükleri bu kanaat, son yıl-larda itirazla karşılanmış ve İstanbul Hip.nun da Röma'daki Circus Maximus-da olduğu gibi bir Spina'ya mâlik oldu-ğu -yazılı belgelere dayanılarak- ispata çalışılmaktadır (10). Filhakika tranşe-lerin sağ ve sollarında ne gibi iztranşe-lerin saklı olduğu evvelden kestirilemiye-ceğine göre henüz açılmamış olan bu kısımlarda yapılacak sondajlar neti-cesinde mevcudiyeti kuvvetle ileri sü-rülen Spina'nin izlerine rastlamak mümkün olabilirdi.

ç) Hip. un kuzey - doğu nihayetin-de, Sultan Ahmet türbesinin bitişiğin-deki boş sahada yapılan araştırmalarda bugünkü zeminden 0,50 m. aşağıda tuğ-ladan örülmüş ve taş hatıllarla takviye edilmiş yapı kalıntıları ve bu arada sik-keler, seramik parçaları ve nihayet be-yaz mermerden mamûl nereid ve dolfin kabartmaları ve kitabeli kaideler bulun-du. Kitabeli kaideler kalıntıların İmp.. Septim Sever devrinde yapılmış olup Nika isyanında tahribe uğradığı ve son-ra sekizinci yüzyılda tekson-rar kullanıldığı bilinen Zeuksip hamamlarına ait olduk-larını ispat etmeğe yaramışlardır. Zira Teb'li şair Hristodoros Hip. nun

yanın-daki Zeuksip hamamlarından bahseder-ken burada bulunan çeşitli heykeltraş-lık eserlerini anlatmakta ve Hekuba ile Aischines'in statülerini de zikretmekte-dir.

Zeuksip hamamları kazılarında bu-lunan kabili nakil eserler Müzeye taşın-dıktan sonra duvar kalıntılarının üzeri tekrar kapatılmıştır.

d) Ayni heyât Bayazıtta hâlen ön kısmı yıkılmış olan Simkeşhane binası-nın iç avlusunda yaptığı kazıda İmp. Teodos II. ye ait tâkı zaferin kaidesin-den mühim bir kısmını meydana çıkar-mıştır. Fakat bu saha haritamız hu-dutları dışında kaldığından tabiatiyle haritada iaşaretlenmemiştir.

VII — 1939 yılı Kasım ayında Sultan Ahmet meydanının kuzey - batısındaki tevkifhane binası yıkıldığı sırada üzer-lerinde fresk kalıntıları bulunan bazı Bizanten duvarların görülmesi üzerine, bu yerde, İst. Alman Ark. Enstitüsü ta-rafından 1942 yılında kazı yapılmış ve Ste. Öfemi Martiryonuna aidiyeti anla-şılan yıkı meydana çıkarılmıştır (11). Hâfirler, Martyrion binasının daha ev-velce profan bir maksatla kullanılmış olduğunu doğru olarak teşhis etmiş ol-makla beraber yapının müstakil bir bi-na olmayıp Portikus semirotunda'nin et-rafını çevreleyen yapı heyeti mecmua-sının bir parçası olduğunu - etrafı açıl-madığı için haklı olarak- görememişler-dir. Bu hakikati aşağıdaki maddede sö-zü geçen kazılar sırasında anlamış ol-duk.

VIII — 1950 yılının haziran ayında Sultan Ahmet meydanının batı tarafına rastlayan Adalet Sarayı inşaat yerindeki molozların kaldırılmasına başlandığı sı-rada eski İstanbul'un birçok önemli ya-pılarının bulunduğu bilinen bu geniş sahada, kalıntıların herhangi bir tahribe uğramadan tetkik edilebilmelerini temin maksadiyle, toprak nakliyatını büyük bir dikkatle takibe başlamıştık. Bir müd-det sonra, beklediğimiz gibi, ilk kalıntı-lara rastlanılması üzerine Maarif Ve-kâletinden tahsisat istenilmiş ve kalın-tılar ilmî bir şekilde topraktan temizle-nerek plân ve krokilerinin alınması mümkün olmuştur. Çalışmalar Arkeo-loji müzeleri adına bu satırları yazanın başkanlığındaki bir heyet tarafından yürütülmüştü. Kazıların sonuçları kısa-ca şöyledir:

a) VII ci maddede sözü geçen Ste. Öfemi martyrionu önündeki porticus semirotunda tamamiyle topraktan te-mizlenmiş ve portiği çevreleyen yapı

(4)

ka-lıntılarının büyük kısmı meydana çıka-rılmıştır. Merkezini Martyrion'un teşkil ettiği bu yapı heyeti mecmuasının vak-tiyle Hippodrom ile Mese caddesi ara-sında bulunduklarını yazılı belgelerden öğrendiğimiz Lausos ve Antiohos sa-raylarından birisine ve galip ihtimalle sonuncusuna ait olduğu anlaşılmıştır.

Bu büyük yapının tahribinden sonra enkaz üzerinde veya kısmen eski yapı-nın aksamından faydalanılarak kilise, hamam vesaire gibi çeşitli yapıların in-şa edildikleri tespit edilmiştir.

b) İnşaat sahasının Sultan Ahmet meydanına bakan kısmında, İbrahim Pa-şa sarayı ile Firuzağa camii arasındaki kesimde, Hippodromun Batı tarafındaki oturma sıralarından sekiz sıra (takriben oniki metre uzunluğunda) in situ vazi-yette bulunduğu gibi oturma sıralarını taşıyan kalın duvarın (1,83 m. genişlik-te) yetmiş metrelik bir kısmı meydana çıkarılmıştır Ayrıca daha arkada ol-mak üzere tuğladan inşa edilmiş ayaklar, kemerler ve Hippodrom'un üst oturma sıralarına çıkışı sağlayan beyaz mermer-den mamûl merdiven de bulunmuştur.

c) Hippodrom kalıntılarıyle Marty-rion arasında çok orijinal bir plân ar-zeden bizanten bir hamam yıkısı ve son-radan büyük bir havuz haline sokuldu-ğu anlaşılan ön tarafı yarım daire şek-linde bir portikle süslenmiş yuvarlak bir yapı ve bunun arkasında bazı sarnıçlar tespit edilmiştir.

ç) Kazı sahasının muhtelif yer-lerinde açtığımız tranşelerde ana top-rağa kadar inildi ve bazı tranşeler için-de, ana toprağa çok yakın bir tabaka a-rasında, Hellenistik ve Roma devirleri-ne ait seramik parçaları ile pişmiş top-raktan mamûl figürinler bulundu. Marty-rion'un doğusundaki moloz tabakası içinde ise beyaz mermerden mamûl - Ro-ma devri - heykeltraşlık parçalarına rastlandı, ki bunların içinde en önemlisi 46 Sm. yüksekliğindeki bir triton hey-keline ait olanıdır.

Adalet Sarayının birinci kısmı in-şa edilirken Martyrionu çevreleyen ka-lıntılardan bir kısmı kaldırılmıştır. Hâ-len Hippodrom tarafına bakan kalıntı-ları yerli yerinde ziyaret etmek imkânı mevcuttur (12).

IX — Sultan Ahmet camiinin do ğusunda, Arasta mevkiinde, İkinci Ci-han Savaşından evvel ve sonra olmak üzere Walker Trust (St. Andrevvs üni-versitesi - Skoçya) tarafından kazılar yaptırılmıştır. İlk kazıları J.H. Baxter'in başkanlığındaki heyet (1935/38),

ikinci-leri ise D.T. Rice'ın başkanlık ettiği he-yet icra etmiştir (1952/54).

Kazılarda büyük imparator saray-larına ait olduğu anlaşılan mima-rî kalıntılar ve çok önemli döşeme mozaikleri meydana çıkarılmıştır (13). Büyük bir avlmın etrafını çevreleyen portiklerin döşemelerini teşkil eden bu mozayiklerden bilhassa kuzey doğu por-tiğinin döşemesinde bulunanı hemen ta-mamiyle muhafaza edilmiş olup hâlen de yerli yerinde bırakılmış, (Portiğin uzun-luğu 66,50 m., genişliği 10.00 m. dir) ve üzeri bir çatı ile örtülerek muhafaza al-tına alınmıştır. Diğer portiklerde bulu-nan ve ancak parçalar halinde ele geçen mozaiklerde Arasta kemerlerinin altında muntazam bir şekilde yerleşti-rilmek suretiyle burası (Mozaik Müzesi) namı altında halkın istifadesine arzedil-miştir. Umumiyetle arslan, kaplan, ge-yik vesaire gibi av sahneleri ve balık tutma, süt sağma ve çocukların çember çevirmesi gibi., günlük hayattan alınmış sahneleri büyük bir maharetle tasvir eden mozaiklerin zemini beyaz taşlar-dan yapılmış olup figürleri de Pembe, kırmızı, yeşil, sarı, kahverengi, lâcivert, gri, siyah vesair renkli taşlarla işlen-mişlerdir.

X — Sultan Ahmet meydanı ile Marmara denizi arasındaki geniş saha

(İshak paşa ve Can kurtaran mahalle-leri) 1912 yılında büyük bir yangın fe-lâketine uğramış ve sahayı kaplayan ah-şap evlerin hemen hepsi yanıp kül ol-muştu. Bu mıntıkada büyük imparator sarayları ve diğer önemli eski yapıların kurulu olduğu göz önünde tutularak Th. Wiegand'ın başkanlığı altında bir heyet tarafmdan araştırmalar yapılmıştır (1918). Heyet, toprak üzerinde görüle-bilen kalıntıları incelediği gibi yangın yerinin muhtelif yerinde yaptığı son-dajlarla toprak altındaki kalıntıların mühim bir kısmını da plân ve fotoğraf-larla tespit etmiş ve çalışmalarının ne-ticelerini büyük bir eser halinde yayın-lamıştır (14).

Marmara sahilinde Çatladı kapı mın-tıkasındaki kalıntılar, bugün de görül-düğü üzere, oldukça iyi bir şekilde mu-hafaza edilmiş olduklarından bunların tetkiki daha etraflı olmuş ve kesin olarak adlandırılmışlardır: Sahil Sarayları -Bukoleon. Ancak daha yukardaki teras-larda bulunanlar umumiyetle eski yapı-ların substrüksiyonyapı-larını teşkil ettikle-rinden - Heyet başkanının da belirttiği gibi- Büyük Saraylar hakkında mevcut yazılı malûmat ile karşılaştırılarak

bi-rer bibi-rer adlandırılmaları mahzurlu gö-rülmüştür. Kat'î adlandırılma bütün sa-haya teşmil edilecek sistemli kazılardan sonra mümkün olabilirdi. Bugüne ka-dar burada sistemli kazı ancak yukarı-daki maddede kısaca anlattığımız İngi-liz heyetleri tarafından yapılmıştır. Za-manla yangın sahasının mühim bir kıs-mı kârgir binalarla örtülmüş bulun-duğundan bundan böyle geniş çapta ka-zı yapmak imkânı hemen hemen ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Şahsî kanaatimiz olarak şunu belirt-mek isterdik ki bu sahada arzu edildiği şekilde geniş çapta kazı yapmak imkânı mevcut olsa idi, İmparator saraylarını teşkil eden ve asırlar boyunca birçok tadilât ve tamirata maruz kalan irili ufaklı yapıların durumunu kesin olarak tespit etmek yine de mümkün olamıcaktı. Zira, bilindiği üzere, buradaki ya-pılar İstanbul'un fethinden çok evvel, onikinci asrın başından itibaren, tamir görmemeye başlamış ve Lâtin istilâsın-dan (1204) sonra tamamiyle terkedilmiş-ler, duvarları, sütun başlıkları, oymalı ve işlemeli taşları., başka yapılarda kul-lanılmak üzere öteye beriye taşınmışlar, bodrumları moloz ve süprüntü ile dol-muştu. O kadar ki Fetih sırasında bü-tün bu saha hakikaten hazin bir man-zara arzetmekte idi...

Yukarıda sözü geçen kitapta ayrıca Ayasofya'nın güney doğusunda yapılan tevkifhane binasının temel kazıları sı-rasında meydana çıkan ve Mamboury tarafından plânları alman kalıntılar - bunlar Magnaura sarayı ve Senato ka-lıntıları olarak adlandırılmış ve harita-mıza da ayni şekilde işlenmişlerdir- ile Yerebatan Sarnıcı ve Hippodrom'un bilhassa Sfendone kısmı hakkında yapı-lan incelemelerin neticeleri yer almak-tadır_

Yazımıza son vermeden evvel, ince-lediğimiz sahanın dışında kalmakla be-raber, enteresan malzemenin bulundu-ğu şu kazıları da okurlarımıza hatırlat-mağı faydalı buluyoruz:

1) Bayazıt'ta Üniversite inşaat sa-hası dahilinde yapılan derin toprak haf-riyatında Bizanten yapı kalıntıları, na-dide bir imparator başı, ve Byzantion şehrinin nekropolüne ait çeşitli mezar stelleri bulunmuştur. Kıymetli bir kol-leksiyon teşkil eden bu steller hâlen Ar-keoloji müzelerinde hususî bir salonda teşhir edilmektedir (15).

2) Haliç'in nihayetinde, Silâhdara-ğa elektrik fabrikasının karşısında ya-pılan araştırmada Roma devrine ait

(5)

muh-telif heykel ve portreler bulunmuş ve bunlar Arkeoloji müzslerine nakledil-mişlerdir (16).

3) Saraçhane başında, Belediye Sa-rayı inşaat sahası dahilinde yapılan kazı-lar sırasında kıymetli döşeme mozaikleri-ne rastlanmış ve eserler Arkeoloji müze-lerine taşınmıştır (17).

(1) —• K. Wulzinger : Byzantinische Substruksionsbauten Konstantino pels (J. d. I. 1913, sah. 390) Karş.: A. Schneider: Byzanz, Ber-lin 1936, sah. 89.

(2) — E. U n g e r : Archaeologischer An-zeiger, 1916, sah. 1

(3) — A.M. Schneider: Yukarda adı ge-çen eser, sah. 90

(4) — A. Oğan : 1937 yılında T. Tarih Kurumu tarafından yapılan Topkapı Sarayı hafriyatı: T.T.K. Belleten 1940, sah. 317.

(5) — R. Demangel - E. Mamboury: Le

Quartier des Mangans, Paris 1938

(6) — M. Ramazanoğlu: Sentiren ve Ayasofyalar manzumesi, İstanbul 1946.

(7) — E. Mamboury : Stamboul Touris-tique, İstanbul 1951, sah 288.

(8) — A. M. Schneider : Die Grabung im Westhof der Sophienkirche zu istanbul, Berlin 1941.

(9) — S. Casson - D.T. Rice : Prelimi-nary report upon the excavations carried out in the Hippodrome of Const. in 1927, London 1928 ve Seconde report , London 1929.

( 1 0 ) — C . A . Mango: L'Euripe de l'Hip-podrome de Const., Revue des Etudes Byzantines 1950, sah. 180. ( 1 1 ) — A . M . Schneider: Grabung im

Bereich des Euphemia-Marty-rions zu Konst., Archaeologischer Anzeiger 1943, sah. 255. Bulunan yapı ve freskler hakkındaki sa-yın okurlarımıza evvelce bilgi vermiştik:

R. Duyuran : Ste Euphemia Mar-tyrionu, Arkitekt dergisi 1947, sah. 24.

(12) — R. Duyuran: İstanbul Adalet Sarayı inşaat yerinde yapılan ka-zılar hakkında ilk rapor İst. Ar-keoloji Müzeleri yıllığı, 1952, sh. 21. İngilizcesi: ayni yıllık, sah. 33, İkinci rapor, ayni yıllık

1953, sah. 21, İngilizcesi, sah. 74.

R. Duyuran: İstanbul Adalet Sa-rayı inşaat yerindeki yeni kazı-lar. (Türk Arkeoloji Dergisi 1956,

sah. 34).

Ö. Koyunoğlu: İstanbul Adalet Sarayı inşaat yerinde bu-lunan Bizans seramiği, (Ayni yıl-lık 1952, sah. 39. İngilizce tercü-mesi vardır.

(13 — G . Bret - W. J. Macaulay - R. B.

Stevenson: T he Great Palace of

the Byzantine Emperors, London 1949.

D.T. Rice: Excavations, by the Walker Trust (St. Andrews) on the site of the Great Palace, Türk Arkeoloji Dergisi 1956, sah. 11. Son kazılarda bulunan mo-zaikler için karşılaştır: The Illus-trated London News No. 6047, 1955, sah. 462-63.

(14) — E. Mamboury - Th. Wiegand Die Kaiserpalaste von Konstan-tinopel, Berlin 1934.

(15) — N. Fırath: Cahiers archeolo-giques, 1951, No. 5.

(16) — Z . Başak: Silâhtarağa kazası, İstanbul Ark. Müzeleri yıllığı 1949, sah. 43 Ve ayni yıllık: 1952, sah. 51. İngilizcesi ile be-raber.

(17) — R. Duyuran: Belediye Sarayı mo-zaikleri, Arkitekt dergisi 1955, sah. 166.

r

İ n ş a a t ç ı l a r !

giren yere rutubet girmez.

İnşaatlarınızda sızan sulara ve ıutubete karşı mayi toz halinde beyaz Antihidro tecrit maddelerini kullanınız.

B e k i m a

Yenişehir, Serdarömer Cad. No. 49 Beyoğlu — İstanbul

(6)

PRINCIPAL ARCHEOLOGICAL RESEARCHES CARRIED OUT IN İSTANBUL

The most important areheological rese-arches carried out in so far in istanbul have been concentrated in and around Sarayburnu. This area which has been inhabited from the very early times of the foundation of the city has very rich material both underground and above ground compared to other parts of the city. The northern side of this district is surrounded by the Ottoman-Walls. At present the majority of the monuments here above ground are Tur-kish, and the most important of them is Topkapı Sarayı and its environs. Of the monuments that remain f r o m the pre-Turkish period the most important ones are the city walls along the sea, the church of St. irene, the column of the Goths and numerous cisterns. Apart from the architectural remains that have been revealed by archeologi-cal excavations there is no doubt that a great number of very valluable mo-numents are stili underground.

The second section of this area is the district betvven the Sea of Marmara and the line which passes through Alemdar street - Yerebatan Cistern - and the Mosque of Sokullu Mehmet pasha. In this ares a great many monuments of the Byzantine and Turkish period are intact and stili standing: Museum of the Hagia Sophia, the Mosques of Sultan Ahmet (Blue Mosque), Küçük Aya-sofya (the Church of St. Serge and Bac-chus), Sokullu Mehmet Pasha, Firuz Aga, baths of Ayasofya, Ishak Pasha Mosque and its baths, sections of the Hippodrome - Sphendone, Columns.. -, the Fountain of Sultan Ahmet III, some parts of the Byzantine palaces (Buco-leon) on the shore, ete. There are many important archeological remains stili underground owing to the fact that be-fore the Conquest this was the district which contained the Great Palace of the Byzantine Emperros, the Senate, Baths ete..

This area which we have so briefly deseribed is shown on the appended

map, \vhich has been prepared with the view of giving a general picture of the archeological researehes carried out there.

Here follovv the results of various excavations in turn ( 1 ) :

I — The excavations done at the time of rearranging Gulhane-Park (1913) The cistern and the remains of the Church of St. Demetrius? which were revealed in these excavations are stili visible (1-3).

II — The excavation conducted in the courtyard of Topkapı Sarayı on be-half of the Turkish Historical Associa-tion (1937): The remains of a Byzantine Church, and a great number of cera-mics of different periods (the oldest Protocorinth sherds were found. The excavation area is at present covered up (4).

III — French excavations in the district of Manganes (1921/23): The remains of the Manganes Palace, the Clıurches of St. Georges, St. Savious and St. Marie Hodegetria were investigated and the removable architectural details and statues have been set up into the Archeological Museums. A t present a great portion of the excavation area is open to view (5).

IV — The excavation carried out on behalf of the Hagia Sophia - Museum next to St. irene (1945-50): Remains of Byzantine buildings (First Hagia So-phia?), Roman mosaics were found. The area is stül open (7).

V — The Exeavation carried out by the German Archeological Institute in the Western courtyard of Hagia So-phia (1935): Architectural remains be-t i ) This secbe-tion is a precis of be-the Turkish text. The numbers in parenthe-sis placed after the very brief deserip-tion of each excavadeserip-tion corresponds to the index number in the Turkish text. Our readers will be able to find there the name of the publication of each ex-cavator.

lieved to be of the period of Hagia So-phia of Theodosius II have been found. The excavation area is stili visible (8).

VI — The excavation carried out in the area of the Hippodrome by the S. Casson expedition (1927/28): The researehes shed new light on the cons-truction of some section of the ancient Hippodrome, as well as on the remains of the Zeuxippos baths on the north-eas-tern side of the Hippodrome. This same expedition also excavated the arch of Theodosius II in Bayazıt and therefore not shown on this map ( 9 - 1 0 ) . Most of these places are now cowered up.

VII — The excavations carried out on behalf of the German Archeological Institute in the West of the Hippodrome (1942): The architectural remains of St. Euphemia martyrion and some wall fres-coes were found. The excavation area is stili open (11).

VIII — The excavations carried out on behalf of the Archeological Museums of istanbul at the area of rebuilding the Palace of Justice (1950/53): The area round the Martyrion of St. Euphe-mia was completely revealed and it was understood that this area was a very large portion belonging to the Palace of Antiochus. Besides this arcades, steps and vvalls belonging to the vvestern portion of the Hippodrome were found. Some of the remains are now stili visi-ble (12).

IX — The excavationss by the Wal-ker Trust (St. Andrews) on the site of the Great Palace (1935/38 and 1952/54): In the lower part of the Sultan Ahmet Mosque in the district of Arasta archi-tectural remains of the Great Imperial Palaces were found. The area whieh was surrounded by porticos and which stili contains floor mosaics in situ is specially valuable. At present this area is open to the public under the name of Mosaic Museum (13).

Referanslar

Benzer Belgeler

DİSK Ankara Bölge Temsilciliği, KESK Ankara Şubeler Platformu, TMMOB Ankara İKK, Ankara 78’liler Derneği, EMEP, ÖDP ve TKP Ankara il örgütleri, Halkevleri ile Yurtsever

Polyester kılıfın ay sonuna kadar tamamlanacağını ifade eden sözcü, başarılı olmas ı halinde aynı sistemin hasar gören üçüncü ve dördüncü reaktör binalarına

Karaköyde Tünel caddesinde, köşe başında evvelce üç ayrı binadan ibaret olan bu mahalde bir bodrum, 7 kat, bir asma, bir de çekme kattan ibaret olan bina önce imâr

 Rovai (2003), uzaktan eğitimi bırakan öğrencilerin oranının %50’den fazla olduğunu söylemektedir. Uzaktan eğitimde, geleneksel öğretim kadar etkili bir

Seçim Yapma Karar verme Akademik Yetenek Ailesel Durum Okul ve Okul Dışı Yaşantıları Özel Yetenekler İlgiler Fiziksel Özellikler Kişisel Nitelikler ve Benlik Tasarımı

Bu yüzü kullanamam, bu sesi, bu elleri Hokka burunlar aldım dik göğüs uçları Şarkılarımı sattım da aldım, çiçeklerimi Üç paralık duyguları derin dondurucuda

Sarı (2005), Öğretmen adaylarının değer tercihlerini belirlemek amacıyla yapılan bu araştırmada, öğrencilerin değer tercihleri önem sırasına göre, siyasi, genel ahlak,

Araştırma sonuçlarına göre; benlik saygılarının, sahip olduğu değerler ölçeğinin alt boyutları ile ilişkisine bakıldığında; sırasıyla güç, başarı,