• Sonuç bulunamadı

RehberVarlýklarým “BirÖmürBöyle Geçti”

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "RehberVarlýklarým “BirÖmürBöyle Geçti”"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Bir Ömür Böyle Geçti”

Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in Anýlarý

Rehber Varlýklarýmýz Var mýdýr?

JALE GÝZER GÜRSOY ile sohbet

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Nihal Gürsoy Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Hayaller Gerçektir ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Bir Kitap:

“Bir Ömür Böyle Geçti” ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Yanlýþlýklar Komedyasý ... 18

Güngör Özyiðit

Jale Gizer Gürsoy

ile Sohbet

... 24

Nihal Gürsoy

Rehber Varlýklarýmýz Var mýdýr?

(Son Bir Kez)

... 36

John Edwards/Arýn Ýnan

Sarah’nýn Kurallarý

(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý)

... 39

Carol Bowman/Nelda Bayraktar

Aynadaki Yüz

ve Kendini Bilmek ... 43

Özer Baysaling Cilt: 39 Sayý:468 Aralýk 2007

(3)

Sevgili Dostlar

Gittikçe artýyor gibi görünen karanlýk, gerçek yolcularýný korkut- maz. Çünkü onlar ezelden istekli ve azimlidirler, çünkü onlar korku varken de yürürler ve o koyu bulutun bittiði yere varýrlar. Onlar yolcu olduklarýný, her yolun bir sonu olduðunu bilirler. Onun için güleryüzlü, onun için sabýrlýdýrlar, onun için yüreklerinin özünden mutlu yarýnlar çýkar. Aramýzda olmalarý, zamaný gelince bu dünyadan gidecek olmalarý onlar için fark etmez; çünkü aþýklarýn kaný her dem tazedir, hiç eskimez.

Þimdi gün kimlerin günüyse, unutmamalýlar ki, bir zamanlar da birilerinin günleri vardý. Her zaman varolmak, ne olursa olsun benim dediðim olacak, benimki en doðrudur diyerek gerekirse baskýyla, þiddetle, kan ve gözyaþýna sebep olarak deðil, kendine, kendi gönlüne, kendi doðru bildiklerine, kendi ile ilgili her þeye kulluk derecesinde dönük olmakla deðil, gerçeklerden ve doðrular- dan ayrýlmadan önce O’na, sonra O’nun kullarýna kul olmakla gerçekleþebilir. Kulluk kendini silercesine küçülmek demektir. Ele geçirdikleri fýrsatlarý, iktidarlarý sonuna kadar delicesine kul- lananlarýn, bunun için gözboyamacýlýðýna, sahteciliðe sarýlmak baþta olmak üzere her çareye baþvurup gerçekleri gizleyen, çarpý- tan, yanlýþ hedefleri iþaret eden yalancýlarýn halleri, gerçek doðru insanlarý tiksindirmekte, sonlarýndan korkmamalarý ise ürpertmek- tedir. Onlarýn ortaya saldýðý dehþet, üzüntü, ümitsizlik ve korku bulutu, bir köþeden hafifçe esmeye baþlayan küçük bir rüzgârla hemen daðýlýverecektir.

Hepinize mutlu, barýþ ve sevgi dolu, saðlýklý yýllar olsun.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

HAYALLER

GERÇEKTÝR...

Tahayyül esnasýnda

üzülüyoruz veya seviniyoruz, bu ruh hallerinin beden üzerinde kötü veya iyi tesirleri tabiatýyla olacaktýr.

Korkulu, üzüntülü bir þey düþündüðümüz zaman kalbimizin çarpmasý, bütün bedenimizin gerilmesi bunun açýk misalidir. O halde iyi tahayyüllerin bedeni teskin edici, saðlýk halini düzeltici, kötü tahayyüllerin ise bedeni rahatsýz edici, bozucu bir rolü ve tesiri var demektir.

Bu sebeple iyi tahayyül ve

düþüncelerle bedenimizi

beslememiz, onu canlý ve

sýhhatli tutmamýz mümkün

ve zorunludur.

(5)

Erdem - Konuþmala- rýmýzdan birinde

"Tahayyül yaratýcý melekedir" demiþtiniz.

Tahayyülün (imajinas- yonun) yaratýcý veya yapýcý meleke olmasýn- dan neyi kastettiðinizi anlayamadým. Evvelâ yaratýcýlýk Allah'a ait bir iþ deðil midir? Sonra hayale bu derece deðer veriþiniz nedendir?

"Ýnsan hayal ettiði nis- pette yaþar" diye bir söz vardýr. Ama bunu söyleyen, vakti hoþ geçirmek için tatlý hayal- ler kurmalý manâsýnda söylemiþtir.

Özden - Biz hayali bu manâda anlamýyoruz.

Genellikle hayal gerçeðin zýddý olarak kabul edilir. Gerçeklerin acý, sert ve çok kere ýstýraplý görünüþü onda yoktur. Hayal tatlýdýr, hoþtur. Ýsteklerin en fazla olduðu yöndedir. Kral olmak istediðimiz anda hayal dünyasýnda kral oluruz. Karunlar kadar zengin olmak istersek olur, debdebe ve tantana içinde yaþarýz, diye düþünülür. Oysa hayalin acý, ýstýrap verici korkulu þekilleri de vardýr. Pekalâ hýrsýzlarýn tuzaðýna

düþtüðümüzü, yýrtýcý hayvanlarýn arasýnda kaldýðýmýzý düþünerek korkulu anlar yaþayabili- riz. O halde hayali, genel bir ifade ile þöyle tarif edebiliriz: Çeþitli olaylar, vakalar ve haller içinde fikren yaþamak. Fakat içinde yaþanýlan bu hal ve olaylar da gerçekte yoktur, yani onlar da imajinatiftir (hayalidir).

Bu duruma göre tahayyül (imajinasyon) sadece zihni bir faaliyet olarak görünüyor.

Erdem - Benim esas sorduklarýma henüz cevap vermediniz. Ama onlardan önce, tahayyülü zihni bir faaliyet olarak tarif ettiniz, bunun beden üzerinde hiçbir tesiri yok mudur? Bunu öðrenmek istiyorum.

Özden - Beden üzerinde elbette tesiri vardýr. Madem ki tahayyül esnasýnda üzülüyoruz veya sevini- yoruz, bu ruh hallerinin beden üzerinde kötü veya iyi tesirleri tabia- týyla olacaktýr. Korkulu, üzüntülü bir þey

düþündüðümüz zaman kalbimizin çarpmasý, bütün bedenimizin ge- rilmesi bunun açýk misa-

lidir. O halde iyi tahayyüllerin bedeni teskin edici, saðlýk halini düzeltici, kötü tahayyül- lerin ise bedeni rahatsýz edici, bozucu bir rolü ve tesiri var demektir. Bu sebeple iyi tahayyül ve düþüncelerle bedenimizi beslememiz, onu canlý ve sýhhatli tutmamýz

mümkün ve zorunludur.

Erdem - Siz þu ifade- nizle imajinasyonu bir þifa kaynaðý olarak görüyorsunuz. Ýyi imaji- nasyonlar vücudu düzeltir, saðlýðý korur, kötü tahayyüller vücudu bozar diyeceðiz, buna göre. Halbuki iyi de olsa, kötü de olsa bütün tahay- yüllerin zararlý olduðu, insaný gerçeklerden u- zaklaþtýrdýðý, çalýþmaktan alýkoyduðu kabul edilir.

Buna ne diyorsunuz?

Özden - Esas zararlý olan þey, sadece tahay- yüllerle vakit geçirerek, bunlarý gerçek hayata uygulamamaktýr. Böyle sadece tahayyül içinde olma, bir nevi uyuþuk- luktur, çalýþmaktan ve gayretten uzaklaþmadýr.

Ama gerçekleþmesi ken- disince mümkün olan þeyleri tahayyül edip sonra da bu yolda gayret

(6)

sarf etmek büyük baþa- rýlarýn en baþ þartýdýr.

Bütün icatlar, bütün büyük eserler, romanlar, kompozisyonlar (beste-

ler) böyle tahayyüllerden doðmuþtur.

Hattâ daha ileri giderek tahayyülsüz bir baþarý

mümkün olamaz diyebi- liriz. Ama bu yapýcý, can- landýrýcý tahayyülle, tem- bellik ve uyuþukluk içinde býrakýcý tahayyülü

birbirinden ayýrmak lâzýmdýr. Bunun için gerçekleþmesi yakýn veya uzak imkânlarýmýz içinde

olmayan þeylerle zihni- mizi pek meþgul

etmemek lâzýmdýr. Yalnýz bu imkânlarýmýzý doðru tayin etmek de ayrý bir

problemdir.

Erdem - Hayal- lere çok kýymet verdiðinizi görü- yorum. Halbuki genellikle hayalle geçirilmiþ zamaný kaybedilmiþ zaman sayarýz. Bir iþ yaparken hayale dalana "dalga geçiyor" deriz. Bu, bu hayallerin hep- sinin o þahsa tesir mi ettiðini göster- mektedir?

Özden - Her çeþit hayalin insan bedeni ve ruhu üzerinde olumlu veya olumsuz bir tesiri vardýr. Fakat herhangi bir haya- lin etkisinin güçlü ve sürekli ola- bilmesi için onun bir baþýnýn, bir sonunun ve detaylý iþlenmiþ bir konusunun bulun- masý gerekir. Bir fikirden diðerine, bir konudan ötekine çaðrýþým zincirleri ile geçerek yapýlan bir tahayyül eksiklidir.

(7)

Aslýnda bu tarz tahayyül- lerin etkileri de derin ve sürekli olmayacaktýr.

Sonra baþlanýlmýþ bir iþin arasýnda o iþle alâkasý olmayan düþünce ve tahayyüllere dalmak, hem yapýlan iþin kötü olmasýna veya aksamasý- na, hem de zaman kaybý- na sebep olur. Yani bir saatte yapýlacak bir iþ, iki veya üç saatte yapýlmaya baþlar. Ýþte bu çeþit amaçsýz, baþýboþ hayaller zararlýdýr. Zihni, tek bir konu üzerine odaklayýp, onu bütün incelikleri (detaylarý) ile düþünmek büyük ve zor bir eylem- dir. Fakat çok faydalýdýr.

Erdem - Bu baþýboþ hayallerin içinde iyi ve tatlý konular bulunsa yine de zararlý mýdýr? Sonra neden tek bir konu üzerinde zihni odaklayýp, onun üzerinde hayaller kurmak zordur?

Özden - Baþýboþ ha- yallerin iyilerinin sadece süreksiz oluþlarýndan dolayý etkilerinin geçici olmasý gibi bir zararlarý vardýr. Yani ayný zaman içinde daha iyi bir netice almak mümkün iken hiç durmaksýzýn konu deðiþtirme yüzünden bir zaman kaybýna uðranýl-

maktadýr. Ama zihni belli bir idrak içinde ve belli bir amaç doðrultusunda devamlý kullanmak zor- dur. Zorluðu, devamlý bir gayret gerektirmesinden dolayýdýr. Çünkü zihnin spontan imajinasyonlar içinde akýp gitmesi onun doðasý gereðidir. Kendi haline kalan veya býrakýlan zihin bir ha- yalden diðerine atlar durur. Burada adeta akýn- týnýn peþinden koþar gibi veya rüzgâr hangi tarafa eserse o tarafa gider gibi kýsmi bir baþýboþluk vardýr. Bu baþýboþluk kýsmidir, çünkü bütün bu gidiþler de yine insanýn kendi hür iradesiyle olmaktadýr. Fakat her türlü çaðrýþýmlarýn, iç ve dýþ etkilerin çekiþ ve itiþ- lerine karþý koyup zihni devamlý bir konu üzerine çekmek, hiç þüphesiz devamlý bir irade faaliyetini zorunlu kýlar.

Belli bir amaca

yöneltilmiþ, bilinçli bir irade faaliyeti elbette daha zordur. Ýþte "bunun üzerinde kafa patlatmak lâzým" dediðimiz zihni faaliyetler veya

tahayyüller bu cinstendir.

Erdem - Baþýboþ denilen bu tahayyüller

zihnin normal halinin faaliyeti olduðuna göre, bunlar ruhun doðal faaliyeti demektir ve en faydalý olanýn da bu olmasý gerekmez mi?

Özden - Zihin faaliyeti elbette ruhumuza ait bir faaliyettir. Beyin onun sadece bir maþasý veya vasýtasýdýr. Tahayyül faaliyeti ruhun en büyük faaliyetidir. Ruh tecrübe ve düþünce faaliyeti ile, bu yöndeki kudretini geniþletir. Kudretinin geliþmesiyle tahayyül- lerini bilinçli olarak çekip çevirmeye alýþýr.

Biliyoruz ki küçük çocuklar bir noktaya devamlý bakamaz, bir konu üzerinde devamlý duramazlar. Bunun sebe- bi ruhun vasýtasý olan beynin henüz tam geliþmemiþ olmasýdýr.

Geliþmemiþ olan serbest ruhlarda da durum aynýdýr. Hür iradesini bi- linçli ve idrakli olarak kullanabilmek, ruhun tekâmülle kazanacaðý bir kudrettir.

(8)

Bir Kitap Bir Kitap

“Bir Ömür

“Bir Ömür

Böyle Geçti”

Böyle Geçti”

Prof. Dr

Prof. Dr . Süleyman . Süleyman Ateþ’in Ateþ’in Anýlarý Anýlarý

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

(9)

Dr. Süleyman ATEÞ'in anýlarýný anlat- týðý iki ciltlik yeni çýkmýþ bu kitabýn ilk önce Ýstanbul Üniversitesi Týp Fakültesi Fizyoloji Profesörü kardeþim Abidin Kayserilioðlu'ndan duymuþtum. Nasýl bulduðunu sorduðumda, henüz baþlarýn- da olduðunu ancak Hoca'nýn eðitim ha- yatýndaki yokluklarý, parasýzlýklarý ve tarife sýðmaz sýkýntýlarýný anlattýðý satýr- larý okurken içinin parçalandýðýný ifade etmiþti.

Ekim Ayý'nýn son günü Beylikdüzü'n- deki Tüyap Kitap Fuarý'na giderken lis- temin baþýndaki kitap buydu. Fuarda Hoca'nýn yayýnevi yoktu. Ama kýlavuzda pek çok dini yayýn firmasýnýn isimleri zaten vardý.

Diyanet iþleri baþkanlarýndan, Kuran'ý Kerim Türkçe Meali, 12 ciltlik Kuran Tefsiri ve 30 ciltlik Kuran Ansiklopedisi baþta olmak üzere, makaleleriyle bir- likte 100 esere imza atmýþ, Ýlâhiyat Fakültelerinde binlerce öðrenci yetiþtirmiþ, 5 yýldan beri Vatan Gazetesi'ndeki köþe- sinde her gün dinsel sorularý cevaplayan bu ünlü Hocamýzýn yeni çýkmýþ bu otobiyografisini her halde en görünür yerlerde sergilerler diye düþünmüþtüm.

Öyle ya, þimdiye kadar hangi din bil- gininin yaþamýný kendi aðzýndan din- lemiþtik ki?! Üstelik sayýn Ateþ'in fikir hayatý dümdüz geçmemiþti. Ýslâm Dinindeki atalarýmýzdan gelen ve þimdi düþünülmeksizin körükörüne kabul

edilen çok önemli yanlýþlarýn altýný bir bir çizmiþ; epeyce düþman ve bir o kadar da yandaþ kazanmýþtý. Yani ilgi çekmeye ve çok satanlar listesine girmeye aday bir kitaptý bu!..

Biliyoruz doðru söyleyeni dokuz köy- den kovarlar ama buralarý köy deðil ki!..

Ýnsanlarý aydýnlatmak için kitaplar basan yayýnevleri!.. Hepsini dolaþtým; yok, yok, yok!.. Sadece yok deðil, haberdar bile gözükmüyorlar. Anladým ki Hocayý yok sayma gayretkeþliði içindeler...

Ýçim isyanla dolmuþtu. Son girdiðim dini yayýnevindeki 30 yaþlarýndaki, aydýnlýk yüzlü görevliye içimi dökmek ihtiya- cýndan olacak doðrudan soru- mu yönelttim: "Hocayla ne alýp veremedikleri var bunlarýn da hiçbiri kitaplarýný satmýyor?!"

Ýki cümleyle tam 12'den mese- leyi özetleyivermiþti: "Hocanýn bilgisiyle baþ edemiyorlar.

Çareyi görmezliðe gelmekte buluyorlar!!!.."

Tebrik ve teþekkür ederek, bu sað- duyulu, aydýnlýk arkadaþla vedalaþtým.

Sanki siz görmezliðe gelince, herkesin de gözü kör olacak. Suadiye'de ilk girdiðim kitapçýda 600'er sayfalýk iki cildi bulup hemen okumaya koyuldum.

Ben Hocamýzý ve kitaplarýný yakýndan izleyen ve onlardan çok þey öðrendiðim- den kendisine þükran borçlu biri olarak bu 1200 sayfayý aþan otobiyografiyi gün- ler boyunca okurken büyük keyif aldým.

Ayrýca 13 yýl önce Kadýköy Göztepe'deki

(10)

evinde kendisiyle üç saat süren bir söyleþi yapmýþ, yakýndan tanýmýþ; nezaketi, inceliði ve alçakgönüllülüðü ile daha çok sevmiþtim. Dolayýsýyla benim bu anýlar- dan keyif almam doðaldý. Ama herkeste böyle olacak mýydý acaba?! Sayýn Ateþ, yaþantýsý boyunca, baþýndan geçenleri gün gün, hattâ bazen saat saat not ettiðinden ve bunlarýn pek çoðunu kitabýnda anlat- týðýndan kendisini ve çevresini tüm yön- leriyle tanýyýp anlama imkânýný buluyor- duk. Bu anýlardan bir deðil, birçok film senaryosu bile çýkarýlabilir gerçekten.

Ailesini, akrabalarýný, eðitim gördüðü okullarý, karne notlarýný, çalýþtýðý üniver- siteleri, konferanslarýný, seyahatlerini, hakkýnda çýkan yazýlarý, TV konuþ- malarýný, mahkemelerini, dostlarýný, düþ- manlarýný isim isim, gün gün sanki onun- la birlikte yaþýyorduk. Hocamýzýn düþünce hayatýna ve Kuran yorumlarýna böyle bire bir katýlmak isteyenler için çok büyük bir nimet doðrusu. Ama onu yakýn- dan tanýmayanlar; ikinci cildi geliþigüzel açarak aktardýðým þu satýrlardan sýkýl- mazlar mý acaba:

" 11 Eylül 1999 günü sabahleyin saat 6:00 da Ýzmir'e gitmek üzere Üsküdar'da- ki evimden ayrýldým. Muharrem beni araba ile havaalanýna getirdi. Saat 8.10'da havalanan uçak 9.15'de Ýzmir Adnan Menderes Havaalaný'na indi. Çýkýþ kapýsýnda beklemekte olan Dr. Abdullah Manaz, beni alýp Ýzmir Fuar alaný içinde bulunan TRT Ýzmir binasýna getirdi." (s:

427)

Dediðim gibi, film senaristleri için çok zengin bir malzeme ama bazý okuyucular için yük oluþturacaðýný sanýyorum.

BEN ÝSTEDÝM BÝR GÖZ...

Kitabý bitirmek üzereyken sayýn Ateþ'in 1975 yýlýnda Ankara Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisinde yayýmladýðý:

"Kuran'ý Kerim'e Göre Evrim Teorisi"

baþlýklý çok fýrtýnalar koparan maka- lesinin aslýný almak için kendi yayýnevine gittim. Üsküdar Baðlarbaþý'ndaki "Yeni Ufuklar Yayýnevi'nde" oðlu Muharrem Ateþ Bey bu makaleyi bulamadý. Ben ilgilendiðim diðer kitaplarý aldýktan sonra

Ahmet Kayserilioðlu, Prof.Dr. Süleyman Ateþ’le yaptýðý söyleþide.

Sevgi Dünyasý, sayý: 314 Þubat 1995

(11)

oðluyla "Hocamýz bu detaylarý bir kenara býrakarak, düþünce hayatýný, tartýþmalarýný ve yüzyýllar boyu dine karýþtýrýlmýþ garip hikâyelerden, masallardan, hurafelerden dini arýndýrma gayretlerini esas alan daha öz bir aný kitabý daha yayýnlamaz mý acaba" diye fikrimi paylaþmýþtým. Um- madýðým bir teklifi oldu: "Bunu öneren baþka dostlarýmýz da oldu ama, en iyisi siz bunu babamla paylaþsanýz" dedi ve hemen telefona sarýlarak üst kattaki babasýndan randevu aldý. Sevinçle yukarý çýktým. Ayný incelik ve nezaketle beni karþýladý ve hemen o makaleyi bilgisaya- rýndan bana postaladý. Ýleriki sayýlarýmýz- da hem o makaleden hem de Darwin'in evrim teorisi üzerinde kendi vardýðým sonuçlardan uzunca bahsedeceðim.

Hocamýza kitabý ve dinsel aydýnlanma, hurafelerle mücadele konusundaki bitmez tükenmez gayretlerinden dolayý tekrar tekrar teþekkür ettim. Daha öz bir kitap hazýrlanmasý teklifime de olumlu yak- laþtýðýný gördüm. Alçakgönüllülüðünü þuradan anlayýnýz ki biz onun öðrencileri düzeyinde iken montumu tutmaya kalkýþtý. Elinden zor aldým.

SÜLEYMAN ATEÞ'ÝN KISA ÖZGEÇMÝÞÝ

Doðumu 1933 Elazýð merkez köy- lerinden biri. 5 yaþýndan beri sýrf dinsel eðitim alarak 8 yaþýnda hafýz oldu ve 20 yaþýna kadar deðiþik hocalardan sadece din eðitimi alarak geçen yýllar. Bu arada Arapça'yý da öðrendi ama hiç okul hayatý yok. Üstelik evli de. Nihayet yaþýný küçül- terek dýþarýdan ilkokul diplomasý alýp, 1953'de 20 yaþýndayken Elazýð Ýmam Hatip okuluna kaydoluyor ve her sýnýfý iftihar listesinin en tepesinde geçe geçe 7

yýllýk okulu birincilikle bitiriyor. Ýlâhiyat Fakültesi'ne girebilmek için dýþarýdan lise diplomasý da alýp 1964'de yine birincilik- le Ýlâhiyat Fakültesi'nden mezun oluyor.

Bunlarý sýralayývermek çok kolay ama, kitabýnda adým adým o bin bir yokluk ve eziyetlerle dolu yaþantýsýný izlerken, kar- deþim gibi, benim de yüreðim kaç defa acýlarla burkuldu bilemezsiniz. Ýþte Ýmam Hatip Okulu yýllarýndan küçük bir aný:

"... Eve taþýndýk. Ýþte biz, hayatýmýzýn en büyük çilesini bu evde doldurduk. Soba borularýmýz eskiydi. Baca iyi çekmez, tüterdi. Odunlarý da babam köyden haf- tadan haftaya söðütleri kesip getirirdi. Yaþ odunlar yanmýyor, evi duman kaplýyordu.

Sobayý yakýnca evin içi duman dolar, kapýyý pencereyi açsak soðuk. Açmasak dumandan boðulacaðýz. Eve gelenler

"Tilki mi çýkarýyorsunuz" diyorlardý.

Zaten yaþ odun yansa da doðru dürüst ýsýt- mazdý. Mutfak denen iki adýmlýk çardak da baþka bir Allah'ýn belâsý idi. Bir yaðýþ oldu mu tavandan sular damlar, mutfakta geçilecek yer kalmazdý. Oturduðumuz yöre de çok çamurlu idi. Evin içi her gün ayakkabýlarla gelen çamurlarla dolardý.

"(I/114)

Ne var ki yolda olana yol dayanmaz.

Teslimiyet, azim, çalýþma ve zekâsýyla her güçlüðün üstesinden gelip asistanlýk, doçentlik derken 1976-1978 yýllarý arasý bir buçuk yýl süren Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýna bile yükseliyor. Kimsenin suyuna gitmeyip doðru bildiðinden þaþ- mamasý; Bakanlardan gelen torpil kart- larýný herkesin önünde yýrtýp çöpe atmasý, en kýsa zamanda onu istenmeyen adam durumuna sokuyor. Ýktidar deðiþir deðiþmez de hiç sorup soruþturmadan suçlamalarda bulunup onu görevden alý- yorlar. Kendi tasarrufunda olmayan

(12)

deprem yardým harcamalarý için mahkemelerde süründürüyorlar. Yargýda aklanmasýna aklanýyor ama çektiklerini bir de ona sorun. 1979'da profesörlüðe yükselip kýsa bir Almanya serüveninden sonra iki ayrý etapta Suudi Arabistan'da 7 yýl tefsir bilimi profesörlüðü yapýyor.

Arada bir yýl Ankara Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi'nde ve Suudi Arabistan dönüþü Cezayir'de öðretim görevlisi olarak hizmet veriyor. Bu esnada da çeþitli ke- simlerden hasýmlar boþ durmuyorlar.

Arapça'dan çevirdiði "Hac Rehberi'ne"

kendisinden habersiz kýþkýrtýcý önsöz yazýp hacýlara daðýtanlar, bu önsözdeki yasa dýþý ifadelerden dolayý Hoca'yý yine mahkemelerde süründürüyorlar. Uzun uðraþlar sonunda suçsuzluðu kanýtlanýp beraat ediyor. Nihayet Temmuz 1988'de kesin dönüþ yaparak yurduna ve ailesine kavuþuyor. Samsun 19 Mayýs Üniversite- si'nde 7 yýl süren Tefsir ve Hadis Bölüm Baþkanlýðý ve Ýstanbul Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi'ndeki kýsa süren öðre- tim görevlerinden sonra erkenden emekliliðini isteyip, kendini tamamen kitaplarýna, yazýlarýna, konferanslarýna veriyor. Zaten en son okuduðumuz þu iki ciltlik anýlarý da bu dönemin mahsulü.

HOCAYI NÝYE

DIÞMALAMAYA ÇALIÞIYORLAR Aslýnda bilgisinden ve Ýlâhi Kitap'a olan sevgisinden, hayranlýðýndan kimsenin þüphesi yok. Ama gel gelelim geçmiþ yüzyýllarýn otorite kabul edilen Ýslâm bil- ginlerinin düþünce ve yorumlarýný, Kuran'ý Kerim'in öðretilerine göre yeni baþtan ele alýp, çaðdaþ bilgilerin ve aklýn ýþýðýnda irdelemeye yeltenmesi ve bazýlarýný gerekçelerini de açýkça ortaya

koyup kabul etmemesi, Sayýn Ateþ'in en büyük kabahati sayýlýyor... Hattâ aley- hinde, din adamlarýnca "Süleyman Ateþ, Ateþle Oynuyor" diye kitaplar bile yayým- lanýyor... Halbuki böyle yapmayýp suya sabuna dokunmadan yaþayýp gitse, bilgisi ve zekâsýyla bugün kimbilir, bu yükselen dalgada ne makamlarda görürdük onu.

Milletvekili, hattâ Bakanlýk koltuklarý Hocamýz için bir an meselesi olur, adý hepimizin dillerinde dolaþýrdý. O zaman, þimdi Amerika'nýn doðusundan batýsýna;

batýsýndan doðusuna gece gündüz deme- den týr kamyonlarýnda direksiyon sallayan büyük oðlu; þoförlük ne kelime, týr filo- larýnýn sahibi olurdu. Ortanca oðlu da holding'in baþýnda yayýnevlerini, ya da konfeksiyon fabrikalarýný yönetirdi. Bu kolay yolu seçerek, paraya para demeyen, el üstünde taþýnan nice cemaat liderlerini her gün görüp duymuyor muyuz?

Gerçi 800 yaþýndaki Mevlâna'mýz bizlere bu tutucularýn tamamen tersine bir yol öðütlüyordu:

Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoþ

Dünle beraber gitti cancaðýzým Ne kadar söz varsa düne ait Þimdi yeni þeyler

söylemek lâzým

Ama yenilikler getirdiði için onun da baþý az belâya girmemiþ, en içten duygu- larla sevdiði, gönül dostu, can kardeþi Þems'i, en yakýnlarý öldürüp elinden almakta duraksamamýþlardý.

(13)

Ýþte bu güncel cemaat kervanlarýna katýlmayýp; "Þimdi yeni þeyler söylemek lâzým" diye yola koyulmasýydý hocamý- zýn baþýný dertten derde sokan, ama eþ- yanýn tabiatý da bu deðil miydi gerçekte!..

Þair ne demiþ: "Zafer biraz da hasâr ister!.."

Dini, masallardan, hurafelerden arýn- dýrýp, akýl sahiplerinin gönüllerini ilâhi öðütlere ýsýndýrma çabasý içindeki Sayýn Ateþ'i, ateþ çemberine sokan konularý belli baþlý dört baþlýkta toplayabiliriz:

1- Evrim Teorisinin Kuran'a aykýrý olmadýðýný, Darwin'den çok daha önce Ýslâm Bilginlerinin evrimden bahsettik- lerini açýkça ortaya koymasý.

2- En baþta Bakara Suresinin 62. âyeti ve diðer benzer âyetlerin ýþýðýnda, cennet kapýsýnýn sadece Müslümanlara deðil, iyi iþler, hizmetler yapan diðer inanç sahip- lerine de açýk olduðunu söylemesi...

3- Buhari ve Müslim dahil 6 saygý duyulan kitaptaki (Kütüb-i Sitte) hadis- lerin de yanlýþ olabileceðini kitaplarýnda, konuþmalarýnda dile getirmesi.

4- Reenkarnasyon (olgunlaþabilmek için insanlarýn tekrar tekrar dünyaya gelmesi) inancýnýn Kuran'ý Kerim'e aykýrý olmadýðýný tefsirinde ortaya koymasý;

hattâ bazý âyetleri bu þekilde yorumla- masý.

Þimdi sizlerle Araplara Arapça öðrete- cek kadar Kuran diline vakýf olan Hocamýzýn bu büyük günahlarýndan(!) dolayý dini gruplarca nasýl dýþlandýðýnýn bazý örneklerini kitabýndan kýsa alýntýlar yaparak paylaþacaðým. Sonra da geçmiþte yaptýðým söyleþide, "reenkarnasyon"

üzerindeki uzun sohbetimizi sizlere yeniden aktaracaðým. Söyleþi teklifimi götürürken, yazýlarýmý kendisine oku- madan dergiye vermeyeceðimi hocamýza

söylemiþ ve aynen uygulamýþtým.

Gelecek sayýlarýmýzda Hocamýzýn diðer anýlarýný ve ilk üç maddedeki sakýncalý(!) düþünce ve yorumlarýný kitaplarýndan aktarýr ve üzerinde tartýþýrken; yeri geldikçe geçmiþteki söyleþimizden de alýntýlar yapacaðým. Hepsi de kendi kon- trolünden geçip matbaaya verildiðinden güvenle okuyabilirsiniz.

BAZI DIÞLAMA ÖRNEKLERÝ

* “07.02.1998 Cumartesi günü 3.30'da Dortmund (Almanya) Ýslâm Kültür Merkezi'nde konferans vereceðim; günler önce duyurulmuþ olmasýna raðmen ne hazindir ki -biz doðru dini öðretmek için dilimizle, kalemimizle- didinip dururken, çaðýn gerisinde kalmýþ, hiçbir çalýþmasý olmayan, kendisini tazelemeyen, Kuran düþüncesinden habersiz, tekrarcý, taklitçi bazý sözde din adamlarý, ikindi namazýn- dan sonra yapýlacak konferansý sabote etmek için konferans saatine mevlit koy- muþlar... Bir gün sonra (organizatörler) yukarýda sözü edilen benzeri zihniyetin sabotajýyla karþýlaþmýþlar; kendilerine salon verilmesi vaat edilmiþ iken sonra bir bahane ile bundan vazgeçmiþler.

“(....) Bizimle mücadele eden, sesimizin duyulmasýna perde olan bu Kuran'dan habersiz din adamlarý(!) gerçekte bize deðil, Kuran'a karþý çýkýyorlar. Allah'a andolsun ki böyledir! Çünkü biz yorum- suz, katmasýz ve atmasýz olarak yalýn Kuran'ý anlatmaya çalýþýyoruz. Onlar, doðrudan Kuran'dan verdiðimiz evrensel düþünceleri; çevreden doldurma gelenek- sel inanç kýrýntýlarýna aykýrý bulduklarý için bize karþý çýkýyorlar. Ama gerçekte Kuran'a karþý çýktýklarýnýn farkýnda deðiller. (II/367-368)

(14)

* “Konferansým 24 Ocak 1999 Pazar günü saat 13.30'da Dort- mund Türk Kültür Merkezi'nde olacaktý... Galiba müdür: "Sü- leyman Ateþ geliyor. Kültür Mer- kezi'nde bir konferans verecek"

diyor. Bunu duyan Din Ataþesi:

"Yahu onu niçin çaðýrýyorsunuz?

Bu adam Yaþar Nuri Öztürk'ten daha tehlikelidir! Bunlarý cami- lere sokmayýn" diyor ve bizim konuþmamýza müsaade etmeme- leri yolunda münasebetsiz sözler söylüyor... Din hizmeti vermek için Türk Hükümeti'nin ata- masýyla Almanya'ya gelmiþ olan bazý din görevlilerinin yaptýklarý iþe bakýn. Allah bu adamlara insaf ve izân versin. Sanki gönül gözleri perdelenmiþ. Kuran düþüncesinin yayýlmasýna engel oluyorlar. Allah yolundan insan- larý bâtýl düþüncelere çeviriyor ve bu yaptýklarýný da din için yaptýklarýný sanýyorlar. Bir takým tekerlemelere takýlýp kalmýþ, okumayan, kendilerini yenile- meyen, bin yýl önceki düþünce- lerde bocalayýp, Allah yoluna engel olan bu insanlar, tam Kuran'ýn dediði gibi: "Dünya hayatýnda bütün çabalarý boþa gitmiþ olan ve kendileri de iyi iþ yaptýklarýný sanan kimselerdir."

(Kehf 104) (II/371-372)

* “(...) Bu yarým yamalak din adamla- rýnýn tutumu, Hz. Muhammed döne- mindeki çýkarlarý, liderlikleri; geleneksel din mevkilerine baðlý olan din liderlerinin

tutumuna uymaktadýr. Gerçekler ne kadar kanýtlarla anlatýlsa, geleneklerle þartlan- mýþ olan bu insanlar gerçeði kabul etmez- ler; saldýrýlarýný ve iftiralarýný sürdürür, insanlarýn hakký duymasýna da engel olurlar. Yaptýklarý telkinlerle halk nez- dinde hakkýmýzda kuþku uyandýran bu insanlar, kendileri okumadýklarý gibi, halkýn da kitaplarýmýzý okumasýna, kon- feranslarýmýzý dinlemesine engel oluyor- lar.

- Süleyman Ateþ mi? Býrak onu!

Sapýðýn tekidir.

- Sen onu dinledin mi? Hiçbir kitabýný okudun mu?

- Hayýr.

- O halde nereden biliyorsun sapýk olduðunu?!..

- Öyle söylüyorlar!..”

(II/392)

REENKARNASYON

“Diyanet Ýþleri Eski Baþkanlarýndan ve halen 19 Mayýs Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi Temel Ýslâm Bilimleri Baþkanlýðý görevini sürdüren Prof. Dr.

Süleyman Ateþ'le geçen yaz (1994) üç saat süren uzun bir sohbetimiz oldu.

Dergimizin okuyucularý Sayýn Ateþ'in 12 ciltlik "Yüce Kuran'ýn Çaðdaþ Tefsiri'nde"

reenkarnasyona olumlu yaklaþan ifadelerini yaptýðým aktarmalardan hatýr- layacaklardýr. Yaþadýðýmýz dönemde bu denli yetkili bir Ýslâm Bilgini'nin reenkar- nasyon olgusuna "Kuran'a aykýrý deðildir, hattâ mümkündür" hükmüyle yaklaþmasý ilk karþýlaþýlan bir olay idi. Gerçi Sayýn Profesör "Kesinkes böyledir" sonucuna vardýðýný ileri sürüyor deðildi; açýk kapý býrakýyordu. Ama en azýndan Kuran'da reenkarnasyonu dýþlayan bir âyetin bulun- madýðýný, bilâkis "Tekrar Doðuþ" diye

(15)

yorumlanabilecek pek çok âyetin mevcu- diyetini dile getirmesi; Türkiye'mizde geliþmekte olan özgür düþünce ortamýnýn soframýza sunduðu tatlý meyvelerden biri oluyordu. Nitekim hemen peþinden gelen Ýstanbul Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dekaný Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk, hiçbir açýk kapý býrakmayan kesin ifade- lerle Kuran'da reenkarnasyonun varlýðýný ortaya koymakta gecikmemiþti. Sayýn Öztürk'ün "Kuran'daki Ýslâm" kitabýndan yaptýðým alýntýlarla, reenkarnasyon konusundaki yorumlarýný hatýrlayacak- sýnýz, geçen sayýlarýmýzda sizlerle pay- laþmýþtým.

“Geçtiðimiz günlerde Kuran tefsirinin bir gazetenin armaðaný olarak verileceði haberi, yurdumuzdaki olumlu kýpýr- danýþlarýn yeni bir halkasýný oluþturdu.

Prof. Dr. Süleyman Ateþ'in 12 ciltlik

"Çaðdaþ Tefsiri'nin biraz kýsaltýlarak da olsa, tüm Milliyet okurlarýnýn kitaplýk- larýný süsleyecek olmasý ne hayýrlý bir geliþme aslýnda!.. Yýllardýr Türk aydýnýna,

"Hiç olmazsa bir Kuran çevirisi okusanýz, Ýslâm kültüründen ve onun nimetlerinden bu denli uzak kalmasanýz" diye rica edip duruyorduk. Türkiye'miz "okumadan inanan" ve "okumadan reddedenlerin" bir kör döðüþüne sürekli sahne olduðundan, bu ýsrarlý ricalarýmýzý býkýp usanmadan tekrarlýyorduk. Þimdi mazeret de kalmadý, hizmet ayaða geldi. En azýndan 300.000 eve modern bir Kuran Yorumu ulaþmak üzere. Öyleyse haydi okumaya;

kuþkusuz ki düþünerek, eleþtirerek, ir- deleyerek okumaya!.. Böylece gün gele- cek, "körlerin fili tartýþmasý" bitecek,

"görenlerin fili tartýþmasý" baþlayacak ve doðrularý bulmakta gecikmeyeceðiz...

“Prof. Dr. Süleyman Ateþ'le yaptýðýmýz sohbetin üç saat sürdüðünü söylemiþtim.

Aslýnda teybimden kelime kelime size aktarmayý çok isterdim ama, bu bir derginin çapýný çok aþar.Özetleyerek sun- maktan baþka çarem yok.

“AK- Sizin reenkarnasyon olgusuna müspet yaklaþtýðýnýzý, bunu Kuran'a aykýrý görmediðinizi, yayýnladýðýnýz tef- sirinizden biliyoruz. Kuran'da reenkar- nasyon reddedilmediði halde, Ýslâm bil- ginlerinin büyük çoðunluðunun bunu kabul etmemesini neye baðlýyorsunuz?

Hind'den gelen "tenasüh" öðretisi ile

"reenkarnasyonu" karýþtýrmalarýndan mý acaba?

“SA- Birçok sebebi var. Hind inanýþý olan "tenasüh'te" kötülükler yapmýþ insan ruhlarýnýn bir ceza olarak sonraki hayat- larýnda hayvan bedenlerinde dünyaya gönderildikleri ileri sürülür. Böylece hay- van bedenlerinde belki milyonlarca sene azap çekecek, sonra yeniden insan olmaya hak kazanacak "Devir" diye adlandýrýlan bu karamsar düþünce, Ýslâm aleminde en önce psikolojik yönden kabul görmemiþ ve haklý olarak reddedilmiþtir. Ayrýca Kuran'daki kýyamet ve sonrasýndaki dirilme (ba's) kavramlarýyla da baðdaþ- madýðý için tenasüh inancýna kesinlikle karþý durulmuþtur. Ama bugün modern reenkarnasyon düþüncesinin tenasühten çok ayrý bir þey olduðunu biliyoruz. Ýnsan ruhlarýnýn olgunlaþmak için dünyaya baþka baþka bedenlerde defalarca geldiði ve her geliþinde yine insan olarak yaþadýðý, hayvanlýða geri dönmediði, bilâkis gittikçe yüceldiði söylenir modern reenkarnasyonda. Gerçekten de dünyaya bir geliþle olgunlaþmanýn kolay olmadýðý, görülen bir hakikattir. Olgunlaþmak için dünyaya geliþler ile, tenasühteki ceza olarak hayvan þeklinde dünyaya geliþ arasýnda hiçbir aynýlýk yoktur. Tekrar

(16)

geliþin Ýslâm âleminde kabul görmeme- sinin bir diðer sebebi de, pekçoklarýnýn kýyametten sonraki dirilme olayýný sadece ruhani bir hayat olarak düþünmeleri ve bedensel bir diriliþin olmayacaðýna inan- malarýdýr. Ne var ki, ister bedenli, ister

bedensiz kabul edilsin kýyametten sonraki diriliþ ile, modern reenkarnasyonun öne sürdüðü dünyada deðiþik bedenlerde yaþamayý da bir tutmamak lâzým. Yani hem kýyametten sonraki hayatýmýz hem de dünyadaki reenkarnasyon mevcut ola-

(17)

bilir ve bu ikisi birbiriyle çeliþmez. Yalnýz dikkat edin, ben illâ reenkarnasyon vardýr demiyorum, mümkündür diyorum.

Kuran'da bu þekilde reenkarnasyonu destekleyen âyetler var. Ve ben tefsirimde bunlarýn hepsinden de bahsetmiþ deðilim.

Meselâ abese suresindeki þu âyetlere bakýnýz:

* “Kahrolasý insan, ne kadar da nankördür. (Allah) onu hangi þeyden yarattý? Nutfe (sperm'den). Onu yarattý, ona biçim verdi. Sonra ona yolu kolay- laþtýrdý. Sonra onu öldürdü, kabre koydu.

Sonra dilediði zaman onu yeniden diriltti.

(80/17-22)

“Dikkat ederseniz "diriltir" "diriltecek"

denmiyor da geçmiþ zaman kullanýlarak

"DÝRÝLTTÝ" deniyor. Yani olmuþ bitmiþ bir veya birkaç yeniden doðuþ anlatýlmak isteniyor. Buna benzer baþka âyetler de var. Meselâ Hadîd suresinin þu âyetine bakalým:

* “O gün münâfýk erkekler ve münâfýk kadýnlar (süratle cennete gitmekte olan) müminlere derler ki: (Ne olur) bize bakýn da sizin nurunuzdan alalým. Onlara:

"Arkanýza dönün de nur arayýn!" denildi.

(57/13)

“Bu âyette "Arkanýza dönün de nur arayýn" cevabýyla belki de "Dünyaya geri dönün ve orada inanýp hayýrlý iþler yaparak sizler de bizler gibi nurlanýp buraya gelin" denmiþ olabilir.

“Reenkarnasyonu kabul ettiðimiz tak- dirde, elbette ölen kiþilerin ruhlarýnýn, dünyaya tekrar gelmeden evvel, öte âlemde bu dünya hayatlarýnýn muhase- besini yaptýklarýný, eðer suçlarý varsa bunun azabýný çekip belki 50-100-200 sene sonra dünyaya döndüklerini düþün- memiz doðru olur. Bütün bunlarda Kuran'a aykýrý bir nokta görmememe rað-

men ben reenkarnasyona tam kanî olmuþ deðilim doðrusu. Çünkü tarih boyunca Ýslâm Bilginleri (Cumhur) kabul etmiyor bunu. Onlara göre insanlar kýyametten sonra ancak âhiret hayatýnda birdenbire dirilecekler, dünyada deðil.

“AK- Ama sizin de ifade ettiðiniz gibi, reenkarnasyon ile kýyametin ve âhirette dirilmenin birbiriyle çeliþkisi yok ki!.. Biz kýyamete kadar olan dönem içindeki - Kuran'ýn anlatýmýyla buna "Berzah döne- mi" diyebiliriz- insan ruhlarýnýn deðiþik dünya hayatlarýndan bahsediyoruz sa- dece. Bu "Berzah Dönemi" de sonsuza kadar devam edecek deðildir. Kýyametin kopmasý ile bitecektir ve sonrasýnda da Kuran'ýn bahsettiði mahþer, sorgu, ödül ve ceza hayatý baþlayacaktýr. Yani reenkar- nasyon inancýnda, kýyamet ve âhirette dirilme kabul edilir. Bunlarýn her ikisi de, reenkarnasyon da, kýyamet sonrasý Âhiret hayatý da vardýr ve bunlar birbirini izleyen ayrý dönemlerin büyük gerçekleridir.

Aralarýnda bir çeliþki yoktur. Ayrýca kelimeler arasýnda kaybolmadan olayý kuþbakýþý görmeye çalýþýrsak, ilâhî adalet ve maksadýn gerçekleþmesi açýsýndan da, reenkarnasyon gerçeðinin büyük önemi vardýr. Küçük yaþta ölen çocuklar, tüm hayatýný akýl hastanesinde geçirenler, kültür birikimi olmayan yerlerde ömür tüketenler nasýl olgunlaþacaklar bu kýsýr hayatlarýyla?! Yüce Yaratan'ýn Rab'lik, terbiyecilik, eðiticilik sýfatýyla bunu nasýl baðdaþtýrabiliriz? Bizler çocuklarýmýzý sýnýflarý geçire geçire; ilkokul, orta, lise, üniversite... okuldan okula geliþtire geliþ- tire yetiþtiriyoruz da, en büyük eðitici olan Yaratan'ýn bunu yapmasýný niçin doðal karþýlamýyoruz?!

“SA- Ben buna karþý deðilim, biliyor- sunuz. Ama hâlâ tam tatmin olmuþ deðil-

(18)

im. Meselâ sadece insanlar deðil, hayvan- lar da, bitkiler de var çevremizde. Peki onlar ne olacaklar, iþte bunlarý düþünüp tam cevaplandýramýyorum. Ahmet Bey, sen ne dersin bu konuda?

“AK- Hocam, siz benden daha iyi bilirsiniz, Kuran'da onlarýn "ayrý ümmet- ler" olduklarý söylenir.

Örneðin hayvanlarý ele alalým.

Henüz onlarýn bizler gibi muha- keme edici, yeni þeyler bulucu akýllarý yok ama, duyularýndan gelen sinyalleri algýlayan, hafý- zalarýnda depolayan ve az da olsa öðrenmelerini saðlayan bir zekâlarý olduðu muhakkak. Tabii ki bizden geriler. Ama onlar arasýnda bile zekâ yönünden farklýlar var. Yani onlar da geliþiyor. Kýsa zamanlarda hýzla geliþerek bizler gibi akýl sahibi olacaklar ve bizim aramýza gele- cekler demiyorum. Aramýzda kolay kapatýlamayacak büyük fark var. Ama "ayrý ümmetler"

olarak onlarýn da çok ilerdeki zamanlarda ayrý dünyalarda akýl sahibi olacaklarýný ve bizler gibi olgunlaþma basamaklarýnda yükseleceklerini düþünmemiz zor olmaz. En büyük terbiyeci olan Rabbimiz önümüze bir sonsuz zaman ve çevremize de bir son- suz evren koymuþ. Bitkiler ve hayvanlarýn gelecekteki hayat- larý için bu sonsuzluklar içinde nice geliþme imkânlarý mutlaka hazýrlanmýþtýr diye düþünüyo- rum.

“SA- Evet, Kuran'da cennette insanlarýn yanýsýra bitkilerin ve hayvanlarýn da var- lýðýndan bahsedilir. Demek ki onlarýn da devam eden bir hayatlarý var. Kendi yol- larýnda yürüyorlar.

“AK- Hocam, tekrar konumuza dönmek ve Kuran'da reenkarnasyona aykýrý diye yorumlanan bazý âyetler hakkýnda kendi düþüncelerimi söylemek istiyorum.

Örneðin Kuran'da Müminun (23. sure) suresinde peygamberlere eziyet eden, baþlarýna belâ olan zalim kiþilerin ölüm- lerinden sonra dünyaya tekrar dönmek ve yararlý iþler yapmak talebinde bulunduk- larý anlatýlýr. Yaratan'ýn bu kiþilere cevabý kesin bir "Hayýr'dýr!.." "Önlerinde tâ dirilecekleri (kýyamet) güne kadar bir BERZAH (engel, perde) vardýr" (100.

âyet) denerek onlarýn defterlerinin ka- patýldýðý ve reenkarnasyon imkânýnýn ellerinden alýndýðý ifade edilmektedir. Bu yasaðýn herkese deðil, sadece bir Resul'ün yanýnda veya Resul'ün mesajýný duyup anlayabilecekleri bir dönemde yaþadýklarý halde, ona yandaþ deðil, karþý durarak ellerine geçen büyük olgunlaþma fýrsatýný heder eden kiþilere ait olduðunu bazýlarý nedense düþünmek istemiyorlar ve Allah'ýn tekrar dünyaya gelmeyi herkese yasakladýðýný öne sürüyorlar. Bence âyet, genel deðil, özeldir; yani "tahsisî âyet'tir".

Nitekim bunun bir benzeri olan Fâtýr (35.

sure) Suresinin 37'nci âyetinde bu kiþi- lerin dünyaya geri dönme isteðine niçin

"Hayýr!.." dendiðinin gerekçesi þöyle anlatýlmaktadýr: "Onlar orada: 'Rabbim bizi çýkar, (önce) yaptýðýmýzdan baþkasýný yapalým' diye feryat ederler. Öðüt alacak olanýn, öðüt alacaðý kadar bir süre yaþat- madýk mý sizi? Size bir uyarýcý da geldi.

Öyle ise tadýn (azâbý), zalimlerin yardým- cýsý yoktur" Demek ki belli bir ömrü

(19)

yaþamýþ olduklarý ve uyarýcý bir peygam- berin öðütlerinden yararlanma imkânýna kavuþtuklarý halde bunlarý boþa harcayan- lar ve zalimlik edenlerin dünyaya dönüþ kapýsý kapatýlmaktadýr. Öyleyse bu durumda olmayanlarýn dünyada tekrar yaþamalarýný engelleyecek bir hüküm söz konusu deðildir.

“SA- Aslýnda onlar için bile, yani

Firavun, Ebu Cehil gibi cehen- nemlik kiþiler için bile ebediyen orada kalacaklarýna dair bir ku- ral yok Kuran'ý Kerim'de. Kýya- metten sonraki cennet ebedidir ama, cehennem sürelidir ve bir sonu vardýr. Hattâ Muhiddin-i Arabi Füsus-ul Hikem'de cehen- nem halkýnýn bir süre sonra oradaki azaptan artýk etkilen- meyeceklerini ileri sürmektedir.

“AK- Yaratan'ýn sonsuz merhametinden de bu beklenir Hocam. Konuyu kapat- madan önce size reenkarnasyonu bilimsel olarak kanýtlayan bizzat görgü tanýðý olduðum bazý deneylerden bahsetmek istiyorum (Burada tanýk olduðum ekminezi deneylerini uzunca anlattým).

Ayrýca harika çocuklar, fobiler, rüyalar ve geçmiþ hayatlarýný hatýrlayan, örneðin Adana-Antakya yöresindeki çocuklar da reenkarnasyonun bilimsel kanýtlarýdýr.

“SA- Evet ama niçin Adana-Antakya yöresinde de baþka yerlerde deðil?

“AK- Baþka yerlerde de oluyor ama, Adana-Antakya yöresinde yaþayan önem- li sayýdaki bir topluluk reenkarnasyona

inandýklarý için bu tür çocuklarýn sözleri- ni ciddiye alýyorlar. Yani olayýn üstüne sünger çekmeyip, araþtýrmaya koyuluyor- lar. Oralarda çok görülmesinin bir baþka sebebi daha var. Aslýnda geçmiþ hayatý hatýrlamamak temel bir kuraldýr. Ne var ki sýrf insanlara bir delil olsun, onlarý düþündürsün diye "Ýlâhi Düzen" bazý çocuklarý eski hatýralarýyla dünyaya gön- deriyor. Öyleyse olayý ciddiye alacaklarýn arasýna bu çocuklarýn daha çok gönde- rilmesi gerekmez mi? Bence bu sebepler- den reenkarnasyon olaylarýna oralarda çok rastlanýyor.

“SA- Okuduðum kitaplarda ben de bu tür çok olayla karþýlaþtým. Bir Arap der- gisinde okumuþtum: 1921 yýlýnda Hindistan'da geçen bir olay. Hastanede hemþire olarak çalýþan bir kýzýn kendisine hasta olarak gelen eski hayatýndaki kocasýný nasýl tanýdýðý anlatýlýyordu. Hattâ eski hayatýndaki köylerine götürüldü- ðünde geçmiþteki akrabalarýný, komþu- larýný bir bir nasýl teþhis ettiðinden de uzunca bahsediliyordu.”

Gelecek sayýda: Cennet kimsenin tekelinde deðildir.

(20)

Shakespeare dünyayý büyük bir tiyatro sahnesine benzetir. Ve yaþanan olaylarý düþünenler için komedi, hissedenler için trajedi olarak niteler.

Yanlýþlýklar Komedyasý

Güngör Özyiðit, Psikolog

(21)

Shakespeare Türkiye'de yaþasaydý

"Yanlýþlýklar Komedyasý'ný" yazmaya gerek duymazdý. Çünkü burada o oyun her zaman doðal olarak oynanýp duru- yor. Ve basýn da buna ayna tutuyor.

TÜRK OLMAK KOLAY DEÐÝL

"Sabah" Gazetesi'nden Yavuz Donat'ýn köþesine aldýðý þu olay Türkiye'den baþka nerede yaþanabilir?!

Nazi Almanyasý'ndan kaçýp

Türkiye'ye sýðýnan Yahudi asýllý Alman hocalardan biri Ýktisat Fakültesi'nde ders veriyor. Gördüðü ilgiden hoþnut.

Ýstanbul'u da çok seviyor. Ve burayý vatan olarak benimsiyor. Bununla da kalmýyor, Türk vatandaþý olmak için baþvuruda bulunuyor. Bütün bürokratik iþlemler tamamlandýktan sonra, Alman profesör Türk vatandaþlýðýna kabul ediliyor. Bizlerden biri gibi oluyor yani. Derken ay sonu geliyor. Hoca Ýktisat Fakültesi'nin muhasebesine maaþýný almaya gidiyor. Bir de ne görsün? Maaþý azalmýþ, eskisinin dörtte birine düþmüþ. Adam ayný adam, iþ ayný iþ. Peki bu nasýl bir iþ? Bu

düþüþün nedenini sorduðunda þöyle bir yanýt alýyor:

"- Hocam eskiden Alman'dýnýz.

Yüksek maaþ ödüyorduk. Þimdi Türk'sünüz... Türk olmak kolay mý?!"

BAKANA BAKIN

Hediye, verdiðimiz kiþiyi sevin- dirmek ve onun tarafýndan sevgiyle hatýrlanmak için verilir. Eski Milli Savunma Bakaný Vecdi Gönül, seçim- lerden sonraki Bakanlar Kurulu toplan- týsýnda, baþta Baþbakan olmak üzere bütün bakanlara birer tane tabanca hediye etmiþ. Toplam deðeri 46 bin YTL olan bu silahlarýn faturasýný kim

(22)

ödemiþ orasý pek belli deðil. Bu ilginç haberi köþesine taþýyan "Hürriyet'ten"

Mehmet Y. Yýlmaz olayý garipseyerek þöyle diyor:

"Benim kafama takýlan þey 'Bakanlar Kurulu hatýrasý' olarak verilecek hediye aranýrken akla tabancanýn gelmiþ olmasý. Bireysel silahlanma sevdasýnýn bu topluma ne acýlar çektirdiði bir sýr deðilken üstelik. Oysa çok daha deðerli ve iþe yarar armaðanlar bulmak da bu ülkede o kadar zor olmamalý. Deðerli bir kitap, bir küçük kilim, iyi kalite bir kalem... Sayýsýz armaðan bulunabilirdi, bakanlar emeklilik günlerinde o hedi- yeye bakýp bugünleri hatýrlasýnlar diye.

Ama herhalde 'tabanca' en son akla gelecek hediye olmalýydý. Çünkü

tabancasý olanlarýn hatýrlayacaklarý gibi, silah ruhsatýný veren polis yetki- lisi, ruhsatý imzalayan mülki amir, o son iþlem sýrasýnda hep þunu söylerler:

Allah kullanmayý nasip etmesin!

Birisine hediye verirken 'hiç kullanma- masýný dileyeceðiniz' bir þeyi seçmek, doðrusunu isterseniz bana çok garip geldi."

MAÐRUR VE MAÐDUR

Türkiye'deki yanlýþlýklar çoðu kez Shakespeare'in bile hayal gücünü aþý- yor.

Ramazanda insanlara yardým etmek, o yolla sevap kazanmak güzel bir gelenek. Ve özendirici bir örnek. Ne

var ki, iyilik usûlünce yapýl- malý. Hiç karþýlýk bekleme- den, gösteriþe kapýlmadan, ihtiyacý olana, ihtiyacý gönülden verilmeli. Ýyiliðin ne kadar gizli olursa, o denli makbul olacaðý bilinmeli.

Ýyilik yapýlanýn onuru gözetilmeli. Ýyiliði en iyi þekilde yaptýðýmýzda hayýrlý olacaðýmýz bilinmeli.

Ýþte size iyiliðin nasýl yapýlmayacaðýný gösteren ve basýna yansýyan tersine bir örnek:

Yardým Sevenler Derneði Erzurum Þubesi, Ramazan yardýmý için ilginç bir yön- tem uyguluyor. Baþkan Þadi Zaimoðlu, yardým almaya gelenleri sýnavdan geçiriyor.

(23)

Önce "Fatiha Suresi'ni' okutuyor.

Okuyabilenler, içinde yað, tuz, þeker, salça, pirinç ve makarna bulunan tor- bayý alýp gidiyorlar. Okuyamayanlar ise eli boþ, boynu bükük evlerine dönüyor- lar. Erzurum Müftü Vekili Mustafa Baydar "Ýnsanlarý rencide etmemek gerek" diyerek uygulamayý eleþtiriyor.

Evet, iyilik yaparken ayrým gözetmeksizin, sadece ihtiyaçlar gözönünde bulundurulmalý. Ve iyilik, yapaný maðrur, yapýlaný maðdur etmemeli.

MAHLÛKAT YA DA YARATIKLAR Müftülüðün yaðmur duasý için þu þekilde bir çaðrýda bulunduðu

bildiriliyor: "Çoluk çocuk herkes, tüm mahlûkat duaya katýlsýn!"

Oysa Allah'ýn akýl vererek baþýný taç- landýrdýðý, tüm yaratýklarýndan üstün kýlýnarak onurlandýrdýðý varlýða yaratýk deðil, ÝNSAN denir.

KUVVACI NÝKÂHI

"Akþam" Gazetesi'nden Engin Ardýç yazýyor:

"Eskiden devrim nikâhý vardý ya, örgüt lideri, ya da en kötü ihtimalle mahalle sorumlusu kýyardý nikâhý"

dedikten sonra, fanatikliðin de bir evrim geçirdiðine deðinerek, yeni moda nikâhtan söz ediyor:

"Þimdi de 'kuvvacý nikâhý' çýkmýþ.

Kuran ve kýlýca el basýp yemin ediyor- larmýþ. Bu þekilde, boþanmalar da aza- lýyormuþ. Yemin metnini okuyun da

zihniniz açýlsýn: 'Türk anadan, Türk babadan doðmuþ, soyunda dönme olmayan Türk oðlu Türk'üm ben,...

(Babadan doðulmaz hemþehrim, o ancak Hollywood güldürülerinde olur.)"

Ýnsanýn sorasý geliyor: Nikâh, iki kiþi arasýnda bir sözleþme, akit. Buna dini, imaný, milliyeti, ýrký karýþtýrmanýn gereði ne?!

ÝNSANLIK ÖDÜLÜ

Ýyi ki hayat, yalnýz yanlýþlardan ibaret deðil. Ýnsana insanlýðýný hatýrla- tan olaylar hayatý dengeliyor, güzel örnekler hayatý daha güzel ve yaþan- maya deðer kýlýyor.

Ýþte gazeteleri süsleyen bir haber:

'Dünya Fair Play Ödülü Hilal'in' 2006 Dünya Fair Play Baron Coubertin Büyük Ödülü bizim oldu.

Fransa'da toplanan jüri, ödülü, Trabzon'da yapýlan Okullararasý Kros Birinciliði'nde, ilk sýrada koþarken, hemen arkadaki rakibi düþünce, dönüp onu kaldýrarak ambulansa taþýyan 12 yaþýndaki Hilâl Coþkuner'e verdi. Hilâl:

"Benim için çok büyük bir gurur. Tüm madalyalardan daha deðerli" dedi.

Hilâl yaþýyla küçük, ama insanlýk onuruyla taçlanan baþýyla büyük bir insan!..

HARÇLIÐINI HAYRA HARCAYAN RABÝA

10 yaþýndaki Ýzmir'li Rabia da, Büyükanýt Paþa'ya tüm Türkiye'yi

(24)

gururlandýran þu mektubu yazýyor:

"Sayýn Paþam, bu Ramazan Bayramý'nda büyüklerimin el öpme hediyesi olarak vermiþ olduklarý para- larý biriktirdim. 50 liram oldu. Bunlarý Mehmetçik Vakfý'na verilmek üzere gönderiyorum."

Bu mektup Büyükanýt Paþa'nýn göz- lerini yaþartýr. O da teþekkürleri ile bir- likte, küçük Rabia'ya, bir dizüstü bil- gisayar hediye eder.

FATMANA ANAOKULU

Sakarya Valisi Nuri Okutan, hayatýný eðitime, çocuklarý okutmaya adamýþ.

Ve eðitime katkýlarýndan dolayý Vehbi Koç Vakfý'nýn 100 bin dolarlýk ödülünü almýþ. Gerisini "Hürriyet'ten" Yýlmaz

Özdil'in kaleminden okuyalým:

"Soyadý üstünde, Okutan... Vehbi Koç Vakfý, 100 bin dolarlýk ödülünü, eðitime katkýlarýndan ötürü Vali Okutan'a verdi. Anasýnýn ak sütü gibi helâl. Güle güle harcasýn diye verildi.

Ne yaptý Vali Okutan? Kendisine ve- rilen bu parayý, kendisi ve ailesi için harcamadý. Tek kuruþuna dokunmadý.

Okul yaptýrýyor, okul... 100 bin dolarý baðýþladý. Ýsmi, Fatmana Anaokulu...

Nuri Okutan'ýn anacýðýnýn ismi.

Oðlunun ödül aldýðýný duyduðunda, Isparta Eðridir'deki Fatma ana "Bilirim, benim oðlum, o parayý çocuklara har- car, demiþti. Haklýydý. Þimdi cennetten seyredecek okulun açýlýþýný... Çünkü Fatma ana, evlâdýnýn ödül almasýndan kýsa süre sonra vefat etti, maalesef."

(25)

Ne mutlu böyle evlâtlar doðuran Fatma analara... Ve ne mutlu Nuri Okutan gibi hayýrlý evlâtlara, iyi insan- lara. Dünya böyle yüz insandan birinin yaptýðý iyiliklerle ayakta duruyor.

MÝDE VE ORGANLAR

Aslýnda her insanýn dünyada bir yeri ve deðeri var. Týpký bedendeki her organýn, bedenin saðlýðý için bir yeri ve iþlevi oluþu gibi. Ýnsanlar yaþarken bir- birinin deðerini bilirlerse insanlýk bedeni çok daha saðlýklý olur.

Eski çaðlardan Titus Livius'un aktardýðý "Mideyle Organlar" masalý bunu ne güzel anlatýr:

"Eskiden bütün organlar, þimdi olduðu gibi, tam bir uyum

içinde deðilmiþ. Her birinin kendi düþüncesi, kendi dili var- mýþ. Hepsi özen göstererek, çaba harcayarak mide için çalýþmaktan, midenin ortada kendisine sunulanlarýn tembel tembel tadýný çýkarmasýndan ötürü gücenikmiþler; bu nedenle aralarýnda anlaþmýþlar: El aðýza yiyecek götürmeyecek, aðýz bunu almak için açýlmaya- cak, diþler aralarýna alýp da çiðnemeyecekmiþ. Bu öfkeyle mideyi açlýkla terbiye etmek isterlerken, bütün bedenle bir- likte kendileri de gücünü yitir-

miþ, bitkin düþmüþler. Böylece midenin de boþ durmadýðý, bedenin bütün kesimlerine aldýðýnýn karþýlýðýný vererek, yediðini sindirip damarlara eþit biçimde kan daðýtmasý

sayesinde sað olduðumuz ve saðlýklý kaldýðýmýz ortaya çýk- mýþ..."

BÝRLÝKTEYKEN GÜLMEK Ýnsan, baþta saðlýk olmak üzere, bir þeyin deðerini onun yokluðunda daha iyi anlar.

Haþmet Babaoðlu, bir hastane ziyareti dönüþünde tanýk olduðu bir olayý bizimle de paylaþýr:

"Hastaneden çýkarken binanýn giriþin- deki tek aydýnlýk ve hareketli bölüm olan kafeteryaya baktým. Kalabalýktý.

Masalar doluydu. Çaylar içiliyordu.

Refakatçiler ziyaretçilerle koyu bir sohbete dalmýþtý. Orta yaþlý, çok yorgun yüzlü bir adamýn biraz daha genç, baþý örtülü bir kadýna þöyle dediðini iþittim:

'Ýyileþecekmiþ. Ama sen iyi olacan mý bakalým ona karþý? He? Burda ona aðlýyon, peki evde gülücen mi?'"

"Bu sözler beni bile sarstý" diyor Babaoðlu. Kimi sarsmaz ki?! Ve kim bu sözden gerekli dersi almaz ki?!..

(26)

Nihal Gürsoy

Jale Gizer Gürsoy

ile sohbet

(27)

Nihal Gürsoy - Jale Haným, sohbe- timize geçmiþ olsun diyerek baþlamak istiyorum. Hasta yataðýnýzda bizleri kýrmadýðýnýz için þimdiden çok

teþekkür ediyorum. Görüþmemizin pek çok kiþinin dileði ve isteði olduðundan daha önce söz etmiþtim, size hepsinin çok selâmlarý ve sevgileri var. Daha önce sohbetimizin bir kiþisel gösteriye dönüþmemesi konusunda ýsrarcý olmuþ- tunuz daha ziyade ana yaþam ilkeleri üzerinde durmak istediðinizi söylemiþ- tiniz. O nedenle ben sözü size býrakýyo- rum efendim.

Jale Gizer Gürsoy- Ben de memnun oldum geliþinizden, elbette paylaþmak istediklerim var. Dergiyi takip ediyo- rum zaten.

Yeniçað'dan sýklýkla bahsediliyor þimdilerde, Yeniçað'ýn getireceði yeni- liklerden ve yeni yaþam biçimlerinden.

Bu konuda deðiþik görüþler ve yorum- lar mevcut, elbette ki farklý yaklaþýmlar olabilir ancak bunlar ortak temel pren- siplere ve ana yaþam ilkelerine sadýk kalýnarak uygulamaya konulmalýdýr.

Yeniçað'ýn bizlere getireceði neler ola- bilir diye düþünmüþ ve kendime sor- muþumdur çoðu zaman. Yeni bir bilinç düzeyi ve buna baðlý olarak geliþen yeni bir yaþam misyonu doðrultusunda öncelikle baðýmsýzlýk ilkesinin mutlak bir þekilde uygulanýyor olabilmesi gerekiyor. Baðýmsýz birey, baðýmsýz toplum ve ayný zamanda uyumlan- abilme sanatý. Bu ikisini bir edebilmek, hem baðýmsýz kalmak, hem de çevreyle uyum içerisinde olabilmek aslýnda mümkün olan bir þey ama bizler çoðu zaman, kavramlara farklý anlamlar yük- lediðimiz için baðýmsýz denildiði zaman, baþýboþ gibi düþünüyoruz, iste-

diðini yapan, burnunun doðrusuna giden gibi düþünüyoruz. Baðýmsýzlýk en büyük sorumluluktur aslýnda.

Baðýmsýzlýk ne diye sorarsanýz, baðým- sýzlýk eþittir sorumluluk diyebiliriz.

Hem birey olarak, hem toplum olarak sorumlu yaþayabilmek. Bazen insanlar aralarýnda tartýþýyorlar, bireyci ya da toplumcu olarak bölünüyorlar, ben þaþýrýyorum. Bireyci olmadan toplumcu olamazsýnýz. Toplumcu deðilseniz, bi- reyci de deðilsiniz. Birinde sürü olmak ihtimali var, diðerinde ise paramparça olmak. Bu ikisini bir edebilmek gerekiyor. Pek çok þey var ikisi bir edilecek, onlardan bir tanesi de bu. Bir insan baðýmsýz deðilse sorumlu da ola- maz. Çünkü ben baðýmlýysam, baðýmlý olduðum kiþinin dediðini veya istediði- ni yapmak durumundayým.

Düþünmeden, anlamaya çalýþmadan uygulamaya kalkacaðým, ben o zaman sorumlu bir insan deðilim. Çünkü ruh- sal vecibelerimi (yapmam gerekenleri) bilmek ve yapabilmek için çevreden baðýmsýz olmak gerekmektedir. Dolayý- sýyla biz, birbirimizin baðýmsýzlýðýna çok saygýlý olmak zorundayýz. Ayný zamanda çok uyumlu olmamýz lâzým.

Çünkü uyumlu olmadýkça bütünün gücünü tezahür ettiremeyiz. Ne kadar ayrýlýkçýysak, ne kadar hizipçiysek, ne kadar zürriyetçiysek o kadar zayýf ve çaresiziz. Ne kadar ego kademesindeki bir hürriyetten söz ediyorsak, o kadar elimizi kolumuzu kendimiz kelepçeli- yoruz diyorum. Bu herkesin bildiði bir gerçek ama tatbikatta hiç bilinmiyor gibi yaþanýyor. O nedenle bazen "ben"

denildiði zaman "hangi ben?" diyorum, çünkü, bir Jale var kiþiliðine son derece önem veriyor. Bu Jale kiþisel kademe,

(28)

ego kademesindeki benlik bilincidir.

Ego ise kýsýtlýdýr, ben ve baþkasý diðer taraflardadýr. Asýl ben'in karþýsýnda ise bir baþkasý yoktur. Ýþte bu ben'e ulaþ- mak, iç özgürlüðümüzü yakalamak gerekmektedir.

Baþka neler düþünüyorum? Bir de þöyle bir þey var "caným diyor bir kiþi olarak ben ne yapabilirim ki?" veya

"Dünya son derece kötüye gidiyor, bir baþýma ben ne yapa- bilirim ki?" Bu son derece hak- sýz bir sözdür, son derece yan- lýþtýr ve son derece deðiþtirilme- ye açýk bir sözdür. Çünkü bir kiþi dediðimiz zaman her bireyin içinde o "asýl ben" varsa eðer, o sonsuz enerjiyle temas

halindedir, birleþim halindedir ve sonsuzdan beslenme gücüne sahip demektir. Þu halde eðer doðru isek, dürüst isek, samimi isek çünkü yalan burada çok büyük bir enerji kaçaðý yapýyor, halsiz býrakýyor. Eðer samimi ve dürüst olarak bütünü öngörü- yorsa "dünya nereye gidiyor?

Ben yanýlýyor muyum?" diye düþünüp kendisini sorguluyorsa o zaman onun çevresinde muaz- zam bir enerji alaný oluþuyor.

Öyle bir enerji alaný ki

dünyanýn ta öbür ucundaki ben- zeri enerjilerle baðlantý kura- biliyor açýk seçik olarak, yüzünü hiç görmese de, ömür boyu hiç tanýmasa da.

Onun için Dost, eskiden "þu konuda þu konuda çalýþýnýz" dediði zaman bazý arkadaþlar, "meslekten deðiliz ki, koskoca laboratuarlar bu iþ için çalýþýp, milyarlar harcayýp, bir þey bulamaz- larken, biz mi becereceðiz?" diye son derece sakat bir düþünceye saplanýp kalýrlardý. Oysa, orada yapýlacak düþünce faaliyetinin nerede, neyi harekete geçireceðini hiçbirimiz bile- meyiz. Þu halde eðer vatan tehlikede ise, bazýlarýmýza göre çok büyük bir tehlikede. O zaman ne yapacaðýz ki eðer kendimize güvenmezsek, kime ve neye sýðýnabiliriz ki kurtarýcý olarak.

Kendimize güvenmezsek hiç kimseden bize hayýr yoktur. Böyle fikirleri hemen bir kenara býrakmak gerekir. "Ya istik- lâl, ya ölüm" sözü boþ bir gevezelik deðilse, inanýlarak söylenmiþse, o inancý bugün göstermek zorundayýz.

Silahlara sarýlarak mý? Hayýr! Elbette ki deðil ama inanmadýðýnýz bir þeyi yapmamak, eyvallah dememek, doðru bulmadýðýnýz hiçbir þeyi yapmayarak kararlý davranmak, her þeyi böylece deðiþtirmek mümkün olur. Bir þey var morfolojik rezonans diye. Bir adada bir maymun bir þey yapmayý öðreniyor, buluþ gibi. Bunu öðrenenlerin veya bilenlerin sayýsý belli bir yüzdeyi bul- duðu zaman oradaki tüm maymunlarýn bu iþi öðrenmiþ olduðu görülüyor.

Birdenbire bir deðiþiklik oluyor.

Yukarýdan da bir bilgi geldiði zaman

"ben duydum da, duymadým da" diye- rek mazerete gerek kalmýyor. Bir süre sonra herkese ulaþýyor. Bununla da kalmýyor bir süre sonra uzak adalara, maymunlarýn yüzerek gidebildiði baþka adalara da ulaþýyor. Böylece ayný tür maymunlarýn bu bilgiyi bildiði ve

(29)

öðrendiði görülüyor. Ýletiþim böyle bir þey. Artýk internet çaðýndayýz.

Mükemmel bir sistem içindeyiz.

Nihal Gürsoy - Jale Haným, yaþam ilkelerine daha sonra devam etmek ister misiniz? Sanki yoruldunuz biraz, isterseniz biraz sohbet edelim.Meselâ spiritüel bilgilere nasýl ilgi duymaya baþladýnýz?

Jale Gizer Gürsoy - Ben kiþi olarak hiç önemli deðilim. Þu anda söyleye- ceðim þeyler suni olur. Ne beni akset- tirir, ne de karþýmdakini tatmin edebilir.

O zaman, çocukluðumdan bu yana bunlar konuþulmuþ olsa idi, doðal ve samimi olurdu.

Nihal Gürsoy - Gerçeðe mümkün olduðunca yaklaþabiliriz, elbette ki olduðu gibi o günlerin içinde olmamýz mümkün deðil. Ulu çýnarlardan biri olarak, birçok kimseye örnek oluþtura- bilecek bir yaþam öykünüz var. Ýnsan- larýn buradan alacaklarýnýn çok önemli olduðunu düþünüyorum.

Jale Gizer Gürsoy - Küçüklüðüm- den beri yaþadýklarýmý tam olarak aksettiremeyeceðimden çekiniyorum.

Benim ailem, mevki, þan, þöhret, para sahibi bir aile deðildi. Kendi halinde mütevazý insanlardýk. Babam subaydý.

Anneannemden ve annemden aldýðým ilk tesirlerin çok önemli olduðunu görüyorum. Çünkü, þimdi bakýyorum da doðru bulmadýðým pek çok þeyi, bana daha o zamanlarda çok sýký bir þekilde öðretmiþler. Hiçbiri sofu deðil- di, evde namaz kýlýnmýyordu.

Anneannem dahi, bir sebepten býrak- mýþtý namaz kýlmayý. Ama Ýslâmiyet'te- ki yüce ahlâkýn icabý olan öðretileri çok sýký bir þekilde telkin etmiþlerdi.

Kul hakký gibi temel prensiplerin

üzerinde çok durmuþlardý. Daha sonra Bedri Ruhselman Bey ile tanýþtým.

Nihal Gürsoy - Nasýl ve nerede tanýþtýnýz Dr. Bedri Ruhselman ile?

Jale Gizer Gürsoy - Babam vete- riner subaydý. Babam Türkiye'de ilk hayvan hastanesini açan, Veterinerlik Fakültesi'ni açan kiþidir. Biz ailece Afganistan'a gitmiþtik, Bedri Bey de doktor olarak oraya gelmiþti.

Biliyorsunuz Çanakkale Savaþý'na git- meye kalkýþmýþ, Atatürk ile bir karþýlaþmasý olmuþtur. Keman tahsil etmiþtir. Spiritüalizm ile de çok ilgiliy- di. Anlattýðý konular bana çok ilginç gelmiþti.

Nihal Gürsoy - Spiritüel konulardan mý söz ediyordu genellikle veya konuy- la ilgili kitaplar mý öneriyordu?

Jale Gizer Gürsoy - Tam aradýðým þeylerden söz ediyordu. Ben pek konuþmazdým. Annem ve babama bu konulardan söz ederken ben bir köþede dinliyordum. Annem ve babam sorular soruyorlardý ama konuyla en çok ilgile- nen ben oldum sanýyorum.

Nihal Gürsoy - Kaç yaþlarýndaydýnýz o zamanlar?

Jale Gizer Gürsoy - On iki - on üç yaþlarýndaydým. Sözünü bitirip kalk- maya çalýþýrken, yeni bir þeyler sorulur, tekrar oturup anlatmaya baþlardý. Daha sonra Türkiye'ye geldik, Bedri Bey de geldi. "Ruh ve Kâinat" kitabýný çýkardý, okudum. Doðrusu çok tatmin etti beni.

Arada sýrada aile dostu olarak gelirdi giderdi. Sohbetler ederdik. Daha sonra diðer kitaplarýný da okudum.

Vefatýndan sonra Bedri Bey ile çok ir- tibata geçenler oldu. Ben böyle bir þey yaþamadým. Saðdan soldan birkaç mesaj geldi ama bilemiyorum ne

(30)

derece gerçektir. Biliyorsunuz bir vasiyeti var, noterde onun da mahiyeti hakkýnda hiçbir þey bilmiyorum, herkes gibi ben de merak ediyorum.

Nihal Gürsoy - O zamanlar, yani Afganistan'da iken yanýnýzda medyum- larla deneyler yapýyor muydu Bedri Bey?

Jale Gizer Gürsoy - Metapsiþik Cemiyetinde iken baþladý medyumlarla deneylere, daha sonralarý yani.

Nihal Gürsoy - Rahatsýzlýðýnýz nasýl baþladý Jale Haným, kalp romatizmasý diye biliyorum ben?

Jale Gizer Gürsoy - Dört, beþ yaþlarýnda iken baþladý bu kalp roma- tizmasý. Aslýnda bir çocuk hastalýðýdýr ama doktorlar pek bilmiyorlardý o zaman. Demir gibi, çelik gibi bir bünyem varmýþ ki dayanabildim.

Aldýðým ilaçlarý bir duysanýz kanýnýz donar.

Nihal Gürsoy - Ýngilizce'den Türkçe'ye pek çok çeviriniz var, spiri- tüel kitaplara, ruhsal konulara yönelik.

Ýngilizce'yi nasýl öðrendiniz? Evde ken- diniz çalýþarak mý? Yoksa bir öðretmen nezaretinde mi öðrendiniz?

Jale Gizer Gürsoy - Bir, iki öðret- menim oldu tabii. Ama açýk söyleye- ceðim çok ciddi bir çalýþmam olmadý tabii. Yabancý okullara gitmedim.

Ondan sonra, BBC' yi çok dinledim, yabancý kanallarý çok dinledim. Bazý kelimeleri ve anlamlarýný nerede ve ne zaman öðrendiðimi bilmeksizin çok geniþ bir kelime daðarcýðým var. Öyle ki Amerikalýlar ve Ýngilizler þaþýrýyor- lar bu kelimeleri bilmeme. Týbbi yazýlarý, felsefi yazýlarý büyük bir rahatlýkla tercüme ediyorum, ama gün- cel gazete tercümelerini yapamam,

hukukla ilgili tercümeleri yapamam.

Konuþmak için biraz antrenman ve zamana ihtiyacým oluyor fakat

çevirirken Türkçe okur gibi çevirebili- yorum. "Okuduðun þey Türkçe mi?

Ýngilizce mi?" diye soruyorlar çoðu zaman. Hem okuyup, hem de çevire- biliyorum anýnda.

Nihal Gürsoy - Çevirdiðiniz kitaplar içinde sizi çok etkileyen, yol gösteren kitaplar oldu mu?

Jale Gizer Gürsoy - Yol gösteren demeyeyim ama, çok yaþayarak hisse- derek çevirdiðim bir kitap oldu "Ben O'yum". "Hak Erenler" ise Halil Cib- ran'ýn beni en çok etkileyen kitabýdýr Nihal Gürsoy - Ruhsal konularda yazýlmýþ pek çok kitap var, sizin bu

Jale Gizer Gürsoy’un tercüme ettiði çok sayýdaki kitaplardan bazýlarý

(31)

konularda yazýlmýþ kitaplara ait çeviri- leriniz de mevcut ayrýca, getirdikleri- nizle birlikte yýllar içinde kendi süzgecinizden geçirerek elde ettiðiniz bir bilgi birikiminiz var bu konulara yönelik. Anlatýlanlarla, bildikleriniz arasýnda bir mukayese yapýyor

musunuz zaman zaman gerçeðe yaklaþ- mak açýsýndan?

Jale Gizer Gürsoy - Hayýr, çünkü yazarýn yazdýklarýnýn arkasýnda ne düþündüðünü bilemediðim için böyle bir mukayese (kýyaslama) yapmýyorum.

Yalnýz, bazen þu çok dikkati çekiyor, yeryüzü ve gökyüzü diye biribirinden çok ayýrýyorlar. Sanki toprak, çok aþaðýlara ait, katlardan oluþan bir þey gibi anlatýlýyor. Bana sorarsanýz toprak, göðün yedinci katý kadar önemli ve kutsaldýr. Çünkü spiritüel yaþam, bulunduðun ortamda spiritüel gerçek- leri dile getirmek ve yaþamaktýr.

Spiritüel yaþam Nirvana'da gerçekleþir, astral ortamda bulunur diye bir þey yok. Bir çiftçi bunu yapabilir, kendi halinde bir yaþam süren insan bunu bulunduðu ortamda gerçekleþtirebilir ve spiritüel bir yaþam sürebilir.

Spiritüel Materyalizm diye bir kavram var, insanlar bunu spiritüalizmanýn bir gelir kaynaðý olarak kullanýlmasý diye düþünüyorlar, bence öyle deðil.

Spiritüel materyalizm, spiritüel gerçek- leri yine kendi icat ettiðimiz dünyevi yasalar içine sokup bozmak, çarpýtmak- týr. Bu da bir baðnazlýk türü oluyor.

Belli düþünce kalýplarýndan

vazgeçmemek, düþünceyi geliþtirdikçe baþka formlarýn þekillenmesi yerine oraya uymayanlarý atmak oluyor.

Bugün týbbi gerçeklerde de ayný þey- leri görüyoruz. Eðer týp kendi kalýplarý-

na uymayan bir tedavi metodu ile karþýlaþýrsa kaldýrýp atýyor. "Bunu bugünkü bilimle açýklayamýyoruz, bir süre rafa kaldýralým, araþtýralým"

demiyorlar.

Þifa ile tümörler kayboluyor, beyin tümörleri de dahil emarla veya baþka yollarla iyileþtiðinin delilleri var, tespit- leri var. Bunu görüyorlar fakat izah edemedikleri için kabul etmiyorlar.

Yeni bir bilgi geliyor onu yerleþtirecek yer bulamýyorlar çünkü önceki delillere uymuyor. Yeni baþtan tekrar her þeyi ele alýp düþünmek, araþtýrmak yerine yeniyi atýyor.

Ýþte burada da spiritüel materyalizm olarak anlatmaya çalýþtýðým þeyin bir örneði var. Bu da bilimsel baðnazlýk oluyor.

Hiç kimse, kimseye bir þey öðretemiyor biz ancak birbirimizin içinde olaný harekete geçirebiliyoruz.

Paylaþýmda böyle bir nimet var ki pay- laþtýkça çoðalýyor ve bereketleniyor.

O nedenle hiçbir zaman öðretmen olmayý tercih etmedim, öðrenci olarak hepimizin çok öðrenecekleri var ve bir- birimize çok yardýmcý olabiliriz.

Öðrenci kalmayý istiyorum. Bana en güzel komplimanlarý yapan bir arkadaþým var. Grafiker kendisi Yurdagün Bey, bana þöyle söylüyor:

"Jale Haným, ben sizin bütün konuþ- malarýnýzý dinliyorum, hattâ banda da alýyorum ama zannetmeyin ki bütün fikirlerinizi beðeniyorum, hayýr. Ben kendi düþüncelerim için kapý açýyorum böylece" der. Ýþte en güzel yardýmlaþ- ma. Kitaplarda da böyledir. ""En güzel kitap nedir?" derseniz kitabý kapatýp kendi düþüncelerinize daldýðýnýz kitap- týr" demek isterim.

Referanslar

Benzer Belgeler

Göllerin, istek üzerine süresi uzatılacak şekilde, 15 yıllığına özel şirketlere kiralanacağı belirtiliyor.Burada "göl geliştirme" adı verilen faaliyet,

İstanbul'da yaşayan Tokatlılar, Yeşilırmak Tozanlı çayı üzerinde yapılmak istenen 5 HES projesine karşı Taksim'de yürüyü ş düzenledi.Yeşilırmak Tozanlı

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

,ldy"ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

savunurken, TOKİ ise hazırladığı raporda "plan notu değişikliğinin Gül-Keleşoğlu konsorsiyumunun satın aldığı parseller için geçerliyken Bahçe şehir

Erzincan'ın İliç ilçesinin çöpler köyünde altın çıkarmaya hazırlanan çokuluslu şirketin, dönemin AKP'li milletvekillerini, yerel yöneticileri ve köylüleri gruplar

Öte yandan, hemen her konuda "bize benzeyeceksiniz" diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklar ını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm

İstanbul'un ulaşım sorununu çözmek adına Kadir Topbaş'ın büyük proje olarak sunduğu metrobüs, şubat ayı sonunda Anadolu yakas ına erişecek.. Bir "tercihli