• Sonuç bulunamadı

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE BAŞVURULMASINDA VE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARININ UYGULANMASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE BAŞVURULMASINDA VE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARININ UYGULANMASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE

BAŞVURULMASINDA VE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARININ

UYGULANMASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR

Taşkın ÇELİK

Uyuşmazlık Mahkemesi Raportörü

Ankara

19 Eylül 2013

(2)

2

İÇİNDEKİLER 1

I- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ 2

II- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ'NİN GÖREVLERİ 3

III- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARININ NİTELİĞİ 4

IV- UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR 5

A- Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru Sırasında Karşılaşılan Sorunlar 5 1- Olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasını isteme halinde, tebliğ

tarihi ve başvuru süresinin başlaması sorunu 5

2- Görevsizlik kararı verilmesi ve re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine

başvurulması 5

3- Önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin

edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması 6 4- Adli yargı yerince, görevsizlik kararının, itiraz yolu açık olmak

üzere verilmesi 6 B-Uyuşmazlık Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasında

Karşılaşılan Sorunlar 7 1- 2560 sayılı Kanun uyarınca kurulan İSKİ, ASKİ vb. gibi

kuruluşlara karşı açılan davalar 7 2- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar

Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca verilen idari para 8 cezasından kaynaklanan ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davalar 3- Türk Telekom A.Ş.’ne karşı açılan davalar 9 4- Taahhüt ve kefalet senedinden kaynaklanan davalar 10

5- İmar planından kaynaklanan ve kamulaştırmasız el atma şeklinde

açılan tazminat davaları 11 6-2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunundan kaynaklanan

tazminat davaları 13 7- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası

Kanununun yürürlük tarihinden önce, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ve bunların yakınlarının

açtıkları davalar 15 V- SONUÇ 17

(3)

3

I- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ

Ülkemizde 1868 yılında Danıştay'ın kurulması üzerine, idari yargı ile adli yargı arasında çıkacak görev uyuşmazlıklarının giderilmesi görevi Danıştay'a verilmişti.

Cumhuriyet döneminin başlarında idari yargı sistemi kurulurken, idari yargı ile adli yargı düzeni arasında çıkacak görev uyuşmazlıklarını giderecek bir merci kurulması düşünülmemiş; fakat uygulamada ortaya çıkan ihtiyaç nedeniyle 1945 yılında Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuş; 1961 Anayasası ile de bir Anayasal kuruluş haline getirilmiştir.

1961 Anayasası’nın 142. maddesinde bağımsız yüksek mahkeme olarak yerini alan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görev alanı, ceza alanında doğan görev ve hüküm uyuşmazlıkları da dahil edilerek genişletilmiş ve Ceza Bölümü, halen yürürlükte bulunan 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un kabul edildiği 1979 yılında faaliyete geçmiş; 2592 ve 5219 sayılı Yasalar ile Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu'nda bazı değişiklikler yapılmıştır.

1982 Anayasası’nın “Yargı”yı düzenleyen Üçüncü Bölümünde; Yüksek Mahkemeler arasında sayılan Uyuşmazlık Mahkemesi; Anayasanın 158. maddesiyle, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili, bağımsız bir yüksek mahkeme olarak görevlendirilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, yargı ayrılığı ilkesinin ortaya çıkardığı görev uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle kişilerin askıda kalan hak arama hürriyetlerinin gerçekleşmesini sağlayan; hüküm uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle de hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan hukuki engelleri gideren; yargı erkini paylaşan diğer yüksek mahkemelerden Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararlarını kaldırıp onların yerine hüküm tesis edebilen özel yetkili bir yüksek mahkeme, dolayısıyla, hukukumuzda kesin hükmü ortadan kaldırabilen tek yargı organıdır.

ll-UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ'NİN GÖREVLERİ

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun incelendiğinde; Uyuşmazlık Mahkemesi'nin görevlerinin “görev uyuşmazlığı”, ve

“hüküm uyuşmazlığı” olarak ikiye; görev uyuşmazlıklarının da kendi arasında biri

“olumlu görev uyuşmazlığı”, diğeri “olumsuz görev uyuşmazlığı” olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir.

a)Kanun’un 10 ila 13. maddelerinde “olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma”

hususu düzenlenmiştir. Bu durum, açılan bir davada, başka bir yargı düzeninin görevine

(4)

4

girdiği iddiasıyla yapılan görevsizlik itirazının, mahkemece reddi üzerine; görev alanı korunmak istenen yargı düzeni içinde yer alan Başsavcının, görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi'nden istemesiyle ortaya çıkmaktadır.

b) Olumsuz görev uyuşmazlığı, Kanun’un 14 ila 16. maddelerinde düzenlenmiştir. Adli, idari ve askeri yargı yerlerinden en az ikisinin, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada, karşılıklı birbirlerini görevli saymalarından dolayı, kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin, ya da kesinleşmiş olması durumunda ortaya çıkan bir uyuşmazlık türüdür.

c) Kanunun 19. maddesiyle, olumsuz görev uyuşmazlığı nedeni ile davaların sürüncemede kalmaması ve görevli yargı yerinin belirlenmesi için, yargı yerinin Uyuşmazlık Mahkemesi'ne doğrudan başvurması amaçlanmıştır. Burada, görevsizlik kararı üzerine, kendisine gelen davayı inceleyen mahkeme; davanın kendi görev alanına girmediği, ilk görevsizlik kararı veren yargı yerinin görevi içinde olduğu kanısına varırsa, görevsizlik kararı vermeyerek, görevli yargı yerinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurabilmektedir.

d) Kanunun 20.maddesiyle, temyiz incelemesi yapan yargı mercilerinin uyuşmazlık mahkemesine başvurmaları hususu düzenlenmiştir. Bu başvuru yolu, daha önce Uyuşmazlık Mahkemesi'nce görevli yargı yeri belirtilmemiş olan bir davada temyiz incelemesi yapan yüksek mahkemenin, davanın o davaya bakan mahkemenin görevi dışında olduğu kanısına varması halinde, incelediği kararı bozacak yerde, incelemeyi erteleyerek yargı yerinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurması şeklinde gerçekleşmektedir.

e)Kanun’un 17.maddesinde, olumlu görev uyuşmazlığı tanımlanmıştır. Adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda; bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması durumunda bu tür uyuşmazlıkların oluşacağı belirtilmiştir.

f) Kanun’un 24 ve 25. maddelerinde “Hüküm Uyuşmazlığı” düzenlenmiştir.

Adli, askeri ve idari yargı yerlerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflardan en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan durumlarda hüküm uyuşmazlığının doğacağı kabul edilmiştir.

(5)

5

g) Kanun’un, “Kararlar arasındaki çelişmelerin giderilmesi” başlıklı 30.maddesinde de, Uyuşmazlık Mahkemesi Bölümlerinin kararları arasındaki çelişmelerin, Genel Kurulca verilecek ilke kararları ile giderileceği hükmüne yer verilmiştir.

lll-UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARININ NİTELİĞİ

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 29.maddesinde, Bölümlerin ve Genel Kurulun kararlarının kesin olduğu; 30. maddesinde ise, görev konusundaki ilke kararlarının; Uyuşmazlık Mahkemesini ve bütün yargı mercilerini, hüküm uyuşmazlıkları dolayısıyla verilecek esasa ilişkin ilke kararlarının ise yalnız Uyuşmazlık Mahkemesini bağlayacağı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ile mevzuat hükümlerine bir bütün olarak bakıldığında; Uyuşmazlık Mahkemesi'nin gerek görev, gerek hüküm uyuşmazlığı konusunda verdiği kararların kesin olduğu, ilgili yerleri ve kişileri bağladığı;

geciktirilmeksizin uygulanması gerektiği görülmektedir. Buna göre, kararlara karşı kanun yollarına başvurulamayacak ve düzeltme istenemeyecektir. Uyuşmazlık Mahkemesi'nin görevli saydığı mahkeme, -göreve ilişkin kurallarda değişiklik olması durumu hariç- yeniden görevsizlik kararı veremeyecektir.

lV- UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR

Bu konuyu iki başlık altında irdelemek mümkündür: Bunlardan birincisi, dava dosyalarının Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gelmesinden önceki aşamaya ilişkin sorunlar;

diğeri ise Mahkeme kararlarının uygulanmasına yönelik sorunlardır.

A-Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru Sırasında Karşılaşılan Sorunlar

1- Olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasını isteme halinde, tebliğ tarihi ve başvuru süresinin başlaması sorunu:

2247 sayılı Yasanın 12.maddesinin ilk fıkrasında; “Görev itirazında bulunan kişi veya makam, itirazın reddine ilişkin kararın verildiği tarihten, şayet bu kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden, itiraz yolu açık bulunan ceza davalarında ise ret kararının kesinleştiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye

(6)

6

yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha dilekçeyi itirazı reddeden yargı merciine verir.”

Hükmüne yer verilmiştir.

Olumlu görev uyuşmazlığının başvuru koşullarından biri olan bu hükümdeki; 15 günlük sürenin, tebliğ tarihinden başlayarak hesap edilmesi, bazen hak kaybına neden olabilmektedir. Özellikle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunundaki süre hesabının, tebliğ tarihinden sonra başlaması nedeniyle, tarafların süre hesabında yanılgıya düştükleri görülebilmektedir. Ancak, TBMM’de görüşülmeyi bekleyen Mahkememize ilişkin Yasa tasarısında, bu kural değiştirilerek, genel uygulamaya uygun düzenleme yapılmıştır.

Tasarının yasalaşması halinde, sorun çözülecektir.

2- Görevsizlik kararı verilmesi ve re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması:

2247 sayılı Yasanın 19. maddesinde, görevsizlik kararı verilerek kendisine gelen dosyayı inceleyen mahkeme, eğer görevsiz olduğunu düşünüyor ise, ara karar niteliğindeki bir kararla Uyuşmazlık Mahkemesine başvurabilmektedir. Mahkeme başvuruyu yaparken karar numarası almamaktadır. Gönderme kararında ayrıca, Uyuşmazlık Mahkemesinin kararına kadar, incelemeyi ertelediğini de belirtmesi gerekmektedir.

Yasal durum bu şekilde olmasına karşın, genellikle Sulh Ceza Mahkemelerince bu hususa uyulmadığı görülmektedir. Anılan Mahkemelerce, bakılan davada hem görevsizlik kararı verilerek kararın kesinleşmesi beklenmekte, hem de dava dosyası, daha sonra Re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesince, mevzuatta gösterilen yönteme uymamakta ise de;

görev hususunun kamu düzeninden olması gözetilerek, Mahkemelerin yaptığı başvurular kabul edilerek, işin esası incelenmektedir.

3- Önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması:

2247 sayılı Yasanın 15 ve 19. maddelerinde, tarafların istemi üzerine veya mahkemenin doğrudan başvurusu halinde, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyasının da temin edilerek Uyuşmazlık Mahkemesine gönderileceği hususları düzenlenmiştir. Yasada açıkça belirtilmesine rağmen, Mahkemelerce, zaman zaman yalnızca kendilerine ait dava dosyasının gönderilmesiyle yetinildiği görülmektedir. Bu durumda, Uyuşmazlık Mahkemesi, noksanlığı tamamlayarak, incelemeye geçmesi için, dava dosyasını Mahkemesinden istemektedir. Bunun ise zaman ve emek kaybına neden olduğu, karar verilmesini geciktirdiği açıktır.

(7)

7

4- Adli yargı yerince, görevsizlik kararının, itiraz yolu açık olmak üzere verilmesi: 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34. maddesinin ikinci fıkrasında,

“Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir” denilmiş, 223. maddesinin onuncu fıkrasında, “Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır” düzenlemesi yer almıştır. 232.

maddenin altıncı fıkrasında ise, “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, Uyuşmazlık Mahkemesince, uyuşmazlığın incelenebilmesi için, 2247 sayılı Yasa’nın 1 ve 14. maddeleri uyarınca, yargı yerlerince verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri dışında ayrıca, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 9.12.1931 gün ve E:1931/12, K:1931/48 sayılı kararında da belirtildiği gibi yargı yolunu değiştirmeye yönelik görevsizlik kararlarının temyize tabi oldukları açıktır. Buna karşılık, ceza davalarında; Mahkemelerce verilen görevsizlik kararının, mevzuata aykırı olarak, itiraz yolu açık olmak üzere verilmesi nedeniyle, bu kararların kesinleşmesinden söz edilmesine olanak yoktur.

Bu şekilde Uyuşmazlık Mahkemesine yapılan başvuruların; yöntemine uygun olmaması nedeniyle reddedilmesi ve dava dosyasının Mahkemesine iade edilmesi, hakkın yerine getirilmesini geciktirmektedir.(Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümü’ne ait 1.7.2013 gün ve E:2013/19, K:2013/22 sayılı karar)

B- Uyuşmazlık Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasında Karşılaşılan Sorunlar

Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasanın 158. maddesiyle görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili, bağımsız bir yüksek mahkemedir. Gerek görev uyuşmazlığı, gerek hüküm uyuşmazlığı konusunda verdiği kararlar kesindir. İlgili yerler ve kişiler yönünden bağlayıcı olan Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının, geciktirilmeksizin uygulanması zorunludur.

Yasal durumun böyle olmasına karşılık, yargı organlarının bazen Uyuşmazlık Mahkemesinin içtihatlarının aksi yönünde kararlar vermeye devam ettiği görülmektedir.

(8)

8

Bu konuya ilişkin olarak, Mahkememizin içtihatları ile diğer yargı yerlerince verilen bazı kararlardan örnekler vermek mümkündür;

1- 2560 sayılı Kanun uyarınca kurulan İSKİ, ASKİ vb. gibi kuruluşlara karşı açılan davalar:

20.11.1981 gün ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca kurulan İSKİ Genel Müdürlüğü ya da bu Kanuna eklenen Kanunlarla kurulmuş olup, 2560 sayılı Kanuna tabi bulunan ASKİ, SASKİ vb. Genel Müdürlüklerine karşı, genellikle temiz su veya kanalizasyon borusunun patlaması nedeniyle, davacıların ev veya işyerlerinde oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle dava açıldığı görülmektedir.(Örneğin Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk Bölümüne ait 05.04.2010 gün, E: 2009 / 184, K: 2010 / 76 sayılı karar)

Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince verilen kararlarda; öncelikle davalıların, 2560 sayılı Kanun kapsamında Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı kuruldukları, kuruluş Kanununda belirtilen su ve kanalizasyon işlerini yapmakla görevli bulundukları, müstakil bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz birer kuruluş oldukları belirtilmektedir. Mahkeme bu belirlemeden sonra, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı gerekçesiyle; görev uyuşmazlıklarının idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiğine karar vermektedir.

Mahkememizce verilen bu kararlar, Danıştay tarafından da benimsenmektedir.

Buna karşılık, Yargıtay’ın; davalı kuruluşları tacir olarak kabul ettiği, davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklandığından bahisle, Uyuşmazlık Mahkemesinin, benzer konularda verdiği kararlarının aksine, uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı olduğu yönünde kararlar verdiği görülmektedir.( Örneğin, Hukuk Genel Kurulunun 3.10.2007 gün ve E:2007/4-597, K:2007/694; 7.H.D.nin E:2007/1110, K:2007/1177 sayılı kararları)

2- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca verilen idari para cezasından kaynaklanan ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davalar

(9)

9

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü; gerek 506 gerekse de 5510 sayılı Kanun uyarınca verilen idarî para cezalarına karşı açılan davalarda görevli yargı yerinin idare mahkemeleri olduğuna karar vermektedir. Buna karşılık, kurum alacaklarının tahsilinde ise, 6183 sayılı Yasa hükümleri uygulanmak suretiyle düzenlenecek ödeme emirlerine karşı açılacak davalarda, 506 sayılı Kanunun 80. ve yine aynı şekilde; 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi hükmü gözetilerek İş Mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermektedir. (Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne ait 21.5.2012 gün, E:

2012 / 138, K: 2012 / 120; 14.1.2013 gün, E:2012 / 120, K:2013 / 2 sayılı kararlar)

Uyuşmazlık Mahkemesince, görev uyuşmazlıklarının çözüm yerinin adli yargı olduğu yönünde kararlar verilmesine karşın; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, (8.10.2009 gün ve E:2006/2388, K:2009/1774; 19.11.2009 gün ve E:2007/2211, K:2009/2381 sayılı kararlarında olduğu gibi) idari para cezalarının tahsiline ilişkin uyuşmazlıkların çözümündeki görevli yargı yeri ile kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsiline ilişkin uyuşmazlıkların çözümündeki yargı yerinin birbirinden ayrıldığını; bu konudaki görevli yargı yerlerinin farklı yasa maddelerinde düzenlendiğinden bahisle;

uyuşmazlıkların çözüm yerinin idare mahkemelerine ait olduğu yönünde ve Mahkememiz içtihatlarının aksine, kararlar vermektedir.

3-Türk Telekom Anonim Şirketi’ne karşı açılan davalar:

Türk Telekom A.Ş.’nde görev yapmakta iken, 406 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun uyarınca Kamu Kurumlarına atanan davacılar tarafından;

maaş nakil bildiriminin düzeltilmesi, uğranılan maddi kaybın tazmini istemiyle Türk Telekom Anonim Şirketi’ne (A.Ş) ne karşı çok sayıda dava açıldığı görülmektedir.

Açılan bu davalarda Uyuşmazlık Mahkemesi; öncelikle, Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin tamamı Hazineye ait bulunan hisselerinin % 55’inin, 14.11.2005 tarihli itibariyle satılmış olduğunu; bu tarihten sonra anılan Kuruluşun kamu kuruluşu niteliğinin ortadan kalktığı saptamasını yapmış; daha sonra ise, idari yargıda kural olarak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nu uyarınca, ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabileceğini belirtmiştir. Buna göre Mahkeme, iptali istenilen işlemin tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olduğunu, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz edilemeyeceğinden bahisle; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varmıştır.

(10)

10

Uyuşmazlık Mahkemesince, 14.11.2005 tarihinden sonra tesis edilen işlemler sonucunda açılan davalarda, istikrarlı biçimde adli yargının görevli olduğuna karar verilmektedir.

Bu karar, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşlarda kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğuna, bu kuruluşlardaki kamu hisselerinin % 50’nin altına düşmesine kadar olan süreçte, yine idari yargının görevli olduğu ancak, özelleştirmenin tamamlandığı andan itibaren çözümde özel hukuk hükümlerinin uygulanacağı yolundaki İlke Kararına da uygun düşmektedir.

Buna karşılık Danıştay’ın, bu tür uyuşmazlıklarda başlangıçtan itibaren, Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının aksine içtihat oluşturduğu görülmektedir. Danıştay bu kararlarında; Türk Telekom A.Ş.’nin, imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetini yürütmekle görevli ve yetkili kılındığını, diğer özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak, kimi kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olduğunu, 406 sayılı Yasa hükümleri ile, kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ile ilgili olarak bazı kamusal görevler yüklendiğini kabul etmektedir. Bu bağlamda Danıştay’ın, anılan Şirketin, belirtilen görevleri kapsamında tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğunu ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğunu belirterek, uyuşmazlıkların esasını incelediği görülmektedir. (Örneğin, Danıştay 5. Dairesinin;

18.11.2011 gün ve E:2011/3977, K:2011/6639; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 7.4.2011 gün ve E:2011/55, K:2011/205 sayılı kararları)

Öte yandan, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi son zamanlarda verdiği kararlarında, Uyuşmazlık Mahkemesiyle paralel olan içtihadını değiştirmiştir. Anılan Daire, son kararlarında; gerek yasal düzenleme ve gerekse sözleşme hükümleri dikkate alındığında, davalı kurumda özelleştirme öncesi kapsam dışı olarak çalışan ve 399 sayılı KHK hükümlerine tabi olarak ücreti belirlenen davacıların, özelleştirme sonrası çalıştıktan sonra nakledildiği tarihe kadar kamuda aynı statüde çalışanlar için getirilen özlük haklarından yararlandırıldığını, nakil edildiklerinde haklarının korunmasının amaçlandığını; davacıların kapsamdışı olarak kamuda çalışmış gibi sayıldığını belirterek; belirtilen uyuşmazlıklarda daha önce esasa yönelik kararlar verildiğini ifade etmiştir. Anılan Daire daha sonra, Danıştay İdari Dava Daireleri’nin 07.04.2011 gün ve 2011/55-205 sayılı kararından sonra uyuşmazlığın adli yargı yerinde görüleceği konusunda yeniden değerlendirme yapılması

(11)

11

gerektiğini belirtmiş; Danıştay İdari Dava Dairelerinin gerekçelerinin Dairelerince de benimsendiğini; davacılara yönelik tesis edilen işlemlerin idare hukuku alanında hukuki sonuçlar doğurduğunu, ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerinin, özlük ve parasal haklarının belirlendiğini, söz konusu işlemlerin kamu personeli hakkında ve idare hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde olduklarını, idari işlemlerle ilgili uyuşmazlığın ise adli yargı yerinde değil, idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği görüşünü benimsemiştir. (Örneğin, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 1.10.2012 gün, E:2012/27087, K: 2012/32352; aynı gün ve E:2012/27071, K:2012/32336 sayılı kararları)

4- Taahhüt ve kefalet senedinden kaynaklanan davalar:

Bu tür davaların genellikle, üniversitelerde araştırma görevlisi olarak görev yapmakta iken, eğitim görme amacıyla başka bir üniversiteye gönderilen, bu nedenle mecburi hizmet yüklenerek kendilerinden taahhüt ve kefalet senetleri alınan, bilahare istifa ederek veya diğer bir sebeple kadrosu ile ilişiği kesilen davacılar tarafından; hesaplanan borcun ödenmesine ilişkin İdarece tesis edilen işlem ile taahhüt ve kefalet senedinin iptali istemiyle açıldığı; bu davalarda davacıların, genellikle mecburi hizmet yükümlülüğünün kaldırılmasını da istedikleri görülmektedir.

Bu davalarda Uyuşmazlık Mahkemesince; taahhüt ve kefalet senedi ile davacı ve kefilleri tarafından tek taraflı olarak imzalanarak idareye karşı taahhütte bulunulduğu;

davanın, taahhüt ve kefalet senedi uyarınca mecburi hizmet karşılığının tahsili amacıyla davacı hakkında düzenlenen işlemden kaynaklandığı belirtilerek; uyuşmazlığın, taraflar arasında yüklenme ve kefalet senedinden doğan alacak-borç ilişkisi nedeniyle özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu yolunda kararlar verilmektedir(Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 4.5.2009 gün ve E:2008/400, K:2009/115; 03.05.2010 gün ve E:2009 / 216, K:2010 / 106 sayılı kararları)

Aynı konulara ilişkin olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 7.6.2006 gün ve E:2006/18-371, K:2006/361 sayılı kararında; düzenlenen yüklenme senedi sebebiyle ödenen tazminatın istirdadı amacıyla açılan davanın, taraflar arasındaki borç-alacak ilişkisinin yüklenme senedinden kaynaklanması, kamu görevlisinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle idare tarafından kamu gücüne dayanan, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilmiş bir işlem bulunmaması sebebiyle, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde görülmesi gerektiği görüşüyle, Uyuşmazlık Mahkemesiyle paralel bir içtihadı benimsemektedir.

(12)

12

Buna karşılık, bu konuya ilişkin davaların görüldüğü Danıştay 8.Dairesi ile Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun; 2547 sayılı Yasa kapsamında davacılar hakkında tesis edilen, örneğin araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitim-öğretim için yurtdışına gönderilmesindeki amaç göz önünde bulundurulduğunda, davacıların bu taahhüt ve kefalet senedini idare ile eşit düzeyde olarak, istekleri ve özgür iradeleri ile imzaladığından söz edilemeyeceğini, ortada özel hukuk alanını ilgilendiren bir uyuşmazlığın bulunmadığını belirterek; İdarece kamu gücüne dayanılarak ve tek taraflı irade ile kurulan taahhüt ve kefalet senedinde yer alan mali yatırımların uygulanmasına ilişkin işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde; iptal davaları kapsamında idari yargının görevli bulunduğu düşüncesiyle; Uyuşmazlık Mahkemesinin içtihatlarından ayrıldığı görülmektedir. (Örneğin, Danıştay 8.D’nin 3.5.2005 gün, E:2005/1077, K:2082; Danıştay İDDK’nun 15.11.2002 gün, E:2002/557, K:2002/809 sayılı kararları)

5- İmar planından kaynaklanan ve kamulaştırmasız el atma şeklinde açılan tazminat davaları:

Çeşitli kamu hizmetlerine tahsis amacıyla imar planlarına işlenen ve kamulaştırılacak alan olarak ayrılan, ancak uzun yıllar boyunca, kamulaştırması yapılmayan taşınmazlara ilişkin olarak, taşınmaz mal sahiplerinin açtığı çok sayıdaki davanın Uyuşmazlık Mahkemesinin önüne geldiği görülmektedir.

Bu konuda, taşınmaz mal sahibi olan davacıların, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 kararını dayanak göstererek, taşınmazlarına kamulaştırmasız el atıldığından bahisle ve kamulaştırmasız el atma bedelinin tahsili istemiyle Asliye Hukuk Mahkemelerinde dava açtıkları görülmektedir.

Bu davalarda, davalı idarelerin; uyuşmazlıkların imar mevzuatı çerçevesinde, imar planından kaynaklanan tazminat davası olduğu, uyuşmazlıkların idari yargı yerlerinde çözüleceği yolundaki görev itirazları, çoğunlukla davaya bakan Asliye Hukuk Mahkemelerince reddedilerek görevlilik kararları verilmektedir. Görev itirazları reddedilen İdarelerin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvurması üzerine dosya Danıştay Başsavcısına gönderilmektedir. Anılan Başsavcının da; uyuşmazlığın, davalı idarelerin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca, İdari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri gerektiği düşüncesiyle

(13)

13 olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı görülmektedir.

Bu konuya ilişkin olarak Uyuşmazlık Mahkemesinin, (taşınmaza fiilen el atılmadığı, plan kapsamında bir tesis yapılmadığı hallerde) davanın konusunu; davalı idarece 3194 sayılı Kanun uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planında yer alan davacıya ait taşınmazın bedelinin tazmini olarak belirlediği görülmektedir. Mahkemenin belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan bu davaları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiğine, dolayısıyla Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevlilik kararlarının kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.

Ancak, davalı idarelerce, Uyuşmazlık Mahkemesinin, bu konudaki istikrarlı ve çok sayıdaki kararlarının, Asliye Hukuk Mahkemelerine sunulmasına karşılık, bu kararlara uyulmamaktadır. Anılan Mahkemelerin, 16.05.1956 tarih ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararından; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 sayılı kararından bahisle; istimlak işlemlerine girişilmeksizin idare tarafından taşımazına el atılan kişinin ilgili kamu tüzel kişiliği aleyhine el atmanın önlenmesi veya el atılan taşınmazın mülkiyetinin kamu tüzel kişiliğine devri karşılığında tazminat davası açabileceği; Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin istikrarlı kararlarında da, bu tür davaların kamulaştırmasız el atma davası olarak adli yargıda görülmesi gerektiğinin kabul edildiği gerekçeleriyle, Uyuşmazlık Mahkemesi içtihadına direnç gösterdiği ve davalıların görev itirazlarını reddettikleri görülmektedir.

6-2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunundan kaynaklanan tazminat davaları:

Geçmiş yıllarda, kamu kurumlarına ait motorlu araçların kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında yol açtıkları ve bir kamu görevlisinin ya da diğer şahısların yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan; hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazalarından; bir toplu taşım aracında, bilet almak suretiyle yolculuk eden kişinin, trafik kazası nedeniyle uğradığı zarardan ya da karayolundaki trafik ışıklarından, yol üzerindeki rögar kapağının yerinde olmamasından veya diğer yol kusurlarından dolayı uğranılan zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında; adli ve idari yargı yerlerinin kararları ile Uyuşmazlık Mahkemesi kararları arasında farklılıklara rastlanabilmekteydi.

(14)

14

Buna ilişkin olarak; Uyuşmazlık Mahkemesince idari yargı yerleri görevli kılındığı halde, adli yargı yerinde görülen bazı davalara örnek vermek gerekirse:

Uyuşmazlık Mahkemesi; kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, kamu tüzelkişilerine karşı açılan tazminat davalarında; idarenin, hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına hükmetmiştir. Aynı nitelikte olup da, askeri hizmete tahsis edilmiş aracın kaza yapması ve asker kişinin zarara uğraması halinde de, görevli yargı yeri Askeri Yüksek İdare Mahkemesi olarak belirlenmiştir.(Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 1.7.2004 gün ve E: 2004/42, K:2004/45 sayılı kararı)

Hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda adli yargı yerleri kendilerini görevli görmekteydi. Aynı şekilde, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de, bu tür davaların, haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkin bulunduğu gerekçesiyle, adli yargı yerlerinde görülmesi gerektiği görüşündedir.(Örneğin, anılan Dairenin 7.10.2003 gün ve E:2003/5812, K:2003/11295 sayılı kararı) Ancak Uyuşmazlık Mahkemesi, hemzemin geçitte trenin otomobile çarpması sonucunda doğan zararların, tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesince tazminine yönelik olarak açılan davalarda, idarenin hizmet kusuru esasına göre görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğuna karar vermiştir.(Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 4.10.2004 gün ve E: 2004/48, K:2004/56 sayılı kararı)

Görevli mahkemenin belirlenmesinde yaşanan bu tür sıkıntıların giderilmesi amacıyla Kanun koyucu 2918 sayılı Yasada değişiklik yapmıştır. 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14.

maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.(…)” hükmü ile, bu Yasadan kaynaklanan sorumluluk davalarında adli yargı yeri görevli kılınmıştır.

(15)

15

Söz konusu Yasa değişikliğinden sonra, hemzemin geçitlerde meydana gelen kazalardan kaynaklı tazminat davaları, Mahkemenin önüne gelmemektedir.

Buna karşılık, karayollarında, belediyelerin görevinde bulunan bir hizmetin kusurlu işlemesi nedeniyle oluşan trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarına İdare Mahkemelerinde ve Danıştay’da bakılmaya devam edilmektedir. Ancak Uyuşmazlık Mahkemesi; Yasadaki değişiklikten sonra, istikrarlı bir biçimde; 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin benzer bir konuda İdare Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararlarını gözeterek, oluşan trafik kazaları nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğuna hükmetmektedir.(Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün, 1.7.2013 gün, E:2013 / 431, K:2013 / 1069 sayılı kararı)

7- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlük tarihinden önce, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin-ve bunların yakınlarının- açtıkları davalar:

Çoğunlukla, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin tedavileri nedeniyle oluşan fark tutarının ödenmemesi üzerine veya Emekli Sandığına tabi anne veya babasından dolayı aylık alanlara ilişkin tesis edilen işlemlerden kaynaklanan davalarda, Uyuşmazlık Mahkemesi ile Yargıtay arasında içtihat farklılığı bulunduğu görülmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, bu konularda verdiği kararlarda öncelikle; 31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun, devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tuttuğunu, 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesinin, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar verdiğini; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapıldığını ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1.

ve Geçici 4. maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar

(16)

16

(memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağının hüküm altına alındığını, 5754 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin iptali istemiyle açılan davanın Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E:2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedildiğini belirtmiştir.

Mahkeme; daha sonra, 5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesinin, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırdığını ancak; söz konusu kararın Uyuşmazlık Mahkemesinin önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde bir gerekçeye dayandırdığını ifade etmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi; Anayasa Mahkemesinin anılan Kararında; 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanların, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklarını, bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edeceğini; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağını ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esasların uygulanacağını; ihtilaf halinde de adli yargının görevli bulunacağını; buna karşılık 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceğinin açık olduğu hususuna yer vermiş olduğunu; T.C.

Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu tür uyuşmazlıkların çözümünde esas alınacağının tartışmasız olduğundan bahisle; “…mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği;

ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu

(17)

17

Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.” demek suretiyle, görev uyuşmazlıklarını çözmektedir.( Örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün, 1.10.2012 gün, E:2012/61, K:2012/192; 24.12.2012 gün, E: 2012/284, K: 2012/295;

13.5.2013 gün, E: 2012 / 499, K:2013 / 638; 1.7.2013 gün, E: 2013 / 1051, K:2013 / 1206 sayılı kararları)

Buna karşılık; Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin, bu tür uyuşmazlıkların görev noktasından çözümünde karma bir yol benimsediği ve Uyuşmazlık Mahkemesinin kararlarından ayrıldığı görülmektedir. Anılan Daire kararlarında; Emekli Sandığı iştirakçileri açısından görevli mahkemenin belirlenmesinde, tedavinin başladığı tarih esas alınarak; pasif sigortalılar için tedavisi 15.10.2008 tarihinden önce başlayan sigortalılar ile bunların hak sahipleri yönünden idari yargının, tedavisi anılan tarihten sonra başlayanlar yönünden adli yargının (iş mahkemelerinin) görevli olduğu; aktif olarak çalışmasına devam edenler yönünden ise, sağlık sigortası açısından Sosyal Güvenlik Kurumu’na devir tarihlerine göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan asker ve sivil personel ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerden tedavisi 15.10.2010 tarihinden, diğer kamu görevlileri ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişiler yönünden tedavisi 15.01.2010 tarihinden önce başlayan sigortalılar ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişiler yönünden idari yargının, tedavisi anılan devir tarihlerinden sonra başlayanlar yönünden adli yargının (iş mahkemelerinin) görevli olduğu sonucuna varmak suretiyle görevli yargı yerlerini belirlediği anlaşılmaktadır.(Örneğin, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin, 3.4.2012 gün, E:2012/4782, K:2012/6586;5.10.2012 gün, E:2012/7615, K:2012/17582; 12.10.2012 gün, E:2012/18625, K:2012/18686; 22.03.2013 gün, E:2013/1726, K:2013/5541 sayılı kararları) Uyuşmazlık Mahkemesi’nin istikrarlı kararlarına karşın, Yargıtay’ın bu uygulaması devam etmektedir.

V-SONUÇ

Dava dosyalarının Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmesinden önceki aşamada, bazı mahkemelerce 2247 sayılı Yasadaki usul kurallarına ve Mahkemenin emsal nitelikteki kararlarına uymada yeterince özenli davranılmadığı görülmektedir. Yerel mahkeme kararlarında tekrarlanan önemli yanlışlıklar, başvurunun reddedilmesiyle sonuçlanabilmektedir. Dosya içeriğine ilişkin noksanlıklar ise Uyuşmazlık Mahkemesi’nce tamamlanmaktadır. Bu durum, zaman kaybına ve kararın gecikmesine neden olmaktadır.

(18)

18

Diğer taraftan, uygulamada, görev uyuşmazlığı dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilen dosyalarda, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararlarına, ilgili Mahkemelerce uyulmasına karşılık, benzer uyuşmazlıklarda, Mahkeme içtihatlarına aykırı olarak, davaya bakma ya da bakmama yoluna gidildiği, adli ve idari temyiz mercilerinin de Uyuşmazlık Mahkemesinin kökleşmiş kararlarını dikkate almadan karar verdikleri görülmektedir. Bu durumun, Uyuşmazlık Mahkemesinin Anayasal görevinin ve işlevinin etkisiz kılınması sonucunu doğurduğu, görevli yargı kolunun belirlenmesi bakımından hukuki istikrarsızlığa sebep olduğu ve gerek davanın tarafları gerekse de yargı organları/çalışanlarının

Referanslar

Benzer Belgeler

(Ek cümle: 1/7/2006-5538/29 md.) Belediye sınırları il sınırı olan Büyükşehir Belediyelerinde il çevre düzeni planı ilgili Büyükşehir Belediyeleri

34 Bulur, A.: Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Arabuluculuk Yöntemi (http://www.arabulu- cu.com).. maddesi ile güvence altına alınmıştır 36. Bu madde uyarınca:

Geri verilmesi istenen yabancı kişi için geri verilme istemine konu olandan başka bir suç nedeniyle tutuklu olarak Devletçe kovuşturma yapılmakta veya kesinleşmiş ve

herne kadar Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın hizmet ku- suru esasına göre idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle bu davalı yönün- den

Uyuşmazlığa konu edilen konut satış sözleşmesinin incelenmesinden, idareye tek taraflı olarak ayrıcalıklı üstün hak ve yetkiler tanımayan sözleşmenin, yukarıda

FİKRİ VE SINAİ MÜLKİYET HAKLARININ İHLALİNDE, TAZMİNAT VE HAKSIZ REKABET DAVALARINA GENEL BAKIŞ. FİKRİ MÜLKİYET HAKLARININ İHLALİNDE MADDİ VE MANEVİ

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi

O L A Y : Diyarbakır Valiliği Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünce yapılan denetimler sırasında, 63……… plaka sayılı araç sürücüsü davacı adına,