• Sonuç bulunamadı

KoronaVirus KORONAVİRUS (COVID-19) SALGININ ÇEŞİTLİ HUKUK ALANLARINA ETKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KoronaVirus KORONAVİRUS (COVID-19) SALGININ ÇEŞİTLİ HUKUK ALANLARINA ETKİSİ"

Copied!
45
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KORONAVİRUS (COVID-19) SALGININ ÇEŞİTLİ HUKUK ALANLARINA ETKİSİ

KoronaVirus

(2)

İlk kez Çin’in Wuhan kentinde görülen, en sık görülen semptomu kuru öksürük ve yüksek ateş olan, nezle ve gribe benzeyen Covid-19 Koronavirüs, bilindiği üzere tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de derinden etkilemeye devam etmektedir. Bu kötü zamanlarda, işverenlerin önlem alma yükümlülüğünü önemi her zamankinden daha fazla arz etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilen bu hastalık nedeniyle, Dünya Sağlık Örgütü Genel Sekreteri tarafından alarm seviyesine gelinmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerektiği konusunda uyarılarda bulunulmuştur. Bu kapsamda, söz konusu salgın hukukumuzun çeşitli alanlarına etkide bulunduğundan, siz değerli danışmanlarımızın ve iş ortaklarımızın alması gereken tedbirlere ilişkin olarak bir bilgilendirmede bulunma ihtiyacı hâsıl olmuştur.

KORONAVİRUS (COVID-19) SALGININ ÇEŞİTLİ HUKUK

ALANLARINA ETKİSİ

(3)

A. SÖZLEŞMELER HUKUKU

Mücbir Sebep ve Beklenmedik Haller Kapsamında Değerlendirme

Pandemi sürecinin sözleşmelere etkisi noktasında özellikle şirketinizin imzaladığı sözleşmelerde mücbir sebep veya beklenmedik hallerin düzenlenip düzenlenmediğinin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır. Şöyle ki, mücbir sebepler, en basit ifadeyle önüne geçilmesine engel olunamayan hal anlamına gelmektedir. Borçlar Kanunu kapsamında net bir tanımı yapılmamış olan mücbir sebep halleri, günümüzde Yargıtay içtihatları doğrultusunda şekillenmiştir. Bu kapsamda, mücbir sebep sayılacak hallerde olayın kaçınılmaz, karşı konulamaz, öngörülemez olması ve taraflardan hiçbirinin sorumluluğunu yerine getiremeyecek olması (tarafların kusurunun bulunmaması) gerekmektedir. Beklenmeyen hal ise sözleşme ilişkisinde borçlunun irade ve davranışlarından bağımsız olarak, borçlunun borcunu ihlal etmesine kaçınılmaz biçimde neden olan olaydır. Dolayısıyla her mücbir sebep bir beklenmeyen haldir, ancak her beklenmeyen hal bir mücbir sebep değildir. Bir sözleşme ilişkisinde borcun ifasının er ya da geç ifa edilebilirliği söz konusu ise (diğer bir deyişle ifa edilemezlik hali süreklilik arz etmiyorsa) beklenmedik halden; sürekli bir imkânsızlık durumu söz konusu ise mücbir sebepten bahsetmek gerekecektir.

Bu noktada COVID-19 salgınını, sözleşmesel bir borcun ifasını sürekli olarak imkânsızlaştırıyor ise mücbir sebep olarak, geçici süreliğine engelliyor ise beklenmedik hal olarak yorumlamak gerekecektir.

Mücbir sebep olarak kabul edilebilecek bir olay, ifa imkânsızlığı veya kısmi ifa imkânsızlığı ile sonuçlanabilir. İfa imkânsızlığı; mücbir sebep sonucu borcun ifasının sürekli ve tamamen imkânsız hale gelmesidir. (Örneğin COVID-19 nedeniyle gündeme gelen üretim yasaklamaları kapsamında ithalatçı firmaların taahhüt ettikleri üretimleri yapamamaları ifa imkânsızlığı yaratacaktır) Kısmi ifa imkânsızlığı ise, borcun bir kısmı imkânsız hale gelmiştir. (Örneğin salgın nedeniyle gündeme gelen üretim yasaklamalarına başlanmasından önce üretime başlanmış olabilir ancak taahhüde konu miktarın üretimi yasak nedeniyle durdurulmuş olabilir. Bu durumda ithalatçı firmalarca gerçekleştirilemeyen taahhütler kısmi ifa imkânsızlığa konu olacaktır) İfa imkânsızlığı durumunda borçlu/taahhüt veren borcun tamamından, kısmi ifa imkânsızlığı halinde ise borcun ifa edilemeyen kısmından kurtulacaktır.

(4)

A. SÖZLEŞMELER HUKUKU

Mücbir Sebep ve Beklenmedik Haller Kapsamında Değerlendirme

Geçici süreliğine engel meydana gelmesi dolayısıyla oluşan Beklenmedik Halde ise borçlunun edimini yerine getirememesi “aşırı ifa güçlüğü” olarak nitelendirilmektedir. Aşırı ifa güçlüğü ile ifa imkânsızlığı arasındaki en temel ayrım; aşırı ifa güçlüğünde ifa imkânsız hale gelmemiş ancak çok güçleşmişken, ifa imkânsızlığında ifanın artık mümkünâtı kalmamıştır. Aşırı ifa güçlüğünün söz konusu olduğu hallerde buna maruz kalan taraf mahkemeye başvurarak sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanmasını talep edebilecektir. Böylece sözleşme bedeli, teslim süreleri, ürünlerin tedariki, cezai şartın azalması veya iptali mümkün olabilecektir. Hemen belirtelim, mahkemenin sözleşmeyi uyarlama imkânı bulunmuyorsa, tarafların sözleşmeyi feshetmeleri mümkündür.

Gerek beklenmedik hal gerekse mücbir sebep hali söz konusu olduğunda, buna maruz kalan tarafın özellikle de halin icabına göre süre uzatım talebinde bulunabilmek adına durumun ayrıntılarını, nedenlerini, sonuçlarını, öngörülen süresini ve bitimini, derhal karşı tarafa bildirmesi gereklidir.

Bildirimin gerekliliği, mücbir sebep veya beklenmedik hal durumunun ispatı açısından önemlidir. Şöyle ki, sözleşme kapsamında Covid-19’un, salgın hastalıkların ya da bir pandeminin mücbir sebep veya beklenmedik haller kapsamında sayılmamış olması, bu halin mücbir sebep olarak değerlendirilmeyeceği anlamına gelmediği gibi, sözleşmede sayılmış olması durumunda da kendiliğinden sonuç doğurmayacaktır. Bu noktada yapılacak bildirim önem taşımaktadır. Ancak önemle hatırlatmak gerekir ki Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca teker teker sayılan ve sayılanlarla sınırlı tutulan mücbir sebep halleri arasında bu düzenlemelere yer verilmemiş olması halinde, Covid-19 mücbir sebep hali kapsamında değerlendirilmeyecektir. Mevcut durumu bu haller kapsamında değerlendirmeden önce sözleşme kapsamındaki tüm alternatif ifa yöntemlerinin irdelenip irdelenmediğine yine dikkat edilmelidir.

(5)

Diğer yandan, COVID-19 salgını süresince ithalata veya ihracata konu ürünlerin üretimi ve sevkiyatına çeşitli kısıtlamalar getirilebilecektir. Bu noktada bu süreç içerisinde kurulacak yeni ticari ilişkilerde sözleşmeye konu ürünlerin herhangi bir kısıtlamaya tabi olup olmadığı, yabancı menşeili şirketin faaliyetlerinin karantina bölgeleri kapsamında gerçekleşip gerçekleşmediği detaylıca irdelenmelidir.

Dünya çapında yapılan bu pandemi alarmı geçinceye değin, uluslararası ticarette bulunacak/bulunmaya devam edecek müvekkillerimizin akdedecekleri alım-satım, tedarik, distribütörlük bayilik ve benzeri sözleşmelerinde Uluslararası Ticaret Odası (ICC) tarafından oluşturulmuş ticari taşımacılık (Incoterms) kurallarından birinin benimseyecek olmaları durumunda, doğabilecek riskleri minimize etmek adına belli tip kuralları kabul etmeleri yararlarına olacaktır. Şöyle ki; ürün ithal edecek müvekkillerimizin Incoterms kuralları arasından DAP (Delivered At Place/ Alıcının belirleyeceği adreste teslim) usulüyle teslim tipini tercih etmeleri; ürün ihraç edecek müvekkillerimizin ise EXW (satıcının işyerinde teslim) usulü teslim tipini seçip benimsemelerinde yarar vardır. Daha açık bir anlatımla; DAP tipi teslim belirlendiğinde, ürünler alıcı tarafından belirlenecek kendisine yakın bir adreste teslim edilebilecek; EXW tipi teslim belirlendiğinde ise, satıcının fabrikasından çıktığı gibi ürünler sevk edilecektir. Böylelikle gerek alıcı konumundaki müvekkillerimiz için ürün sevkiyatına ilişkin masraf ve sorumluluklar minimize edilmiş, gerekse ürünlerde tespit edilecek ayıba ilişkin sorumluluklar nezdinde yöneltilebilecek talepler satıcı konumundaki müvekkillerimiz için indirgenmiş olacaktır.

Akde konu ürünlere ilişkin hasar ve yarar söz konusu teslim anları itibariyle alıcıya geçeceğinden, teslim anında ürünlere ilişkin alıcı nezdinde ayıp muayenesinin yapılması kanuni bir zorunluluktur. Bu noktada teslim yerinin salgın nedeniyle karantina bölgesi ilan edilen noktalardan biri olmak üzere belirlenmesi halinde bu muayene yükümlülüğü de yerine getirilemeyebilecektir. Bu hususa da dikkat edilmesi gerekecektir.

Son olarak, gerek bu tip sözleşmelerin karşılıklı olarak akdolunacağı firmaların üretim ve yönetim faaliyetlerinin gerçekleştirileceği bölgelerin; gerekse ürünlerin tesliminin kararlaştırıldığı bölgelerin salgından etkilenen karantina bölgeleri olup olmadığını değerlendirmek faydalı olacaktır.

Lojistik ve Uluslararası Ticaret Kapsamında

Değerlendirme

(6)

İdarelerce yapılan değerlendirmeler neticesinde, ortaya çıkan durumun

Yükleniciden kaynaklanan bir kusurdan ileri gelmemiş olması,

Yüklenicinin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesine engel nitelikte olması,

Yüklenicinin bu engeli ortadan kaldırmaya gücünün yetmemesi,

B. KAMU İHALE HUKUKU

02.04.2020 Tarih, 31087 Sayılı Resmi Gazetede “Covid-19 Salgınının Kamu İhale Sözleşmelerine Etkisi” Hakkında 2020/5 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yayınlanmıştır.

İlgili Genelge kapsamında 04.01.2002 tarih ve 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu (İstisnaları dâhil) ile bu Kanundan istisna edilen düzenlemeler doğrultusunda gerçekleştirilen ihaleler sonucunda imzalanan sözleşmelerde, Covid-19 salgını nedeni ile sözleşme konusu işin yerine getirilmesinin geçici veya sürekli olarak, kısmen veya tamamen imkânsız hale geldiğine ilişkin başvurular, yükleniciler tarafından bu durumun belgelendirilmesi sureti ile sözleşmenin tarafı olan İdareye yapılacaktır. İdarelerce bu başvurular 05.01.2020 Tarih, 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 10’uncu maddesi ve diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde incelenecek ve karar alınmadan önce Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınacaktır.

şartlarının birlikte gerçekleştiğinin tespit edilmesi üzerine yüklenicilere süre uzatımı tanınabilmesine veya sözleşmenin feshine karar verilebilecektir.

Bu kapsamda İdareler ile imzalanan sözleşmelerde mevcut konjonktür itibariyle yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumu söz konusu ise ilgili İdare’ye gerekli bildirimlerin zamanında yapılmasını öneririz.

(7)

C. BANKACILIK VE FİNANS HUKUKU

18 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen yeni ekonomik paket ile Korona Virüs salgınına kaşı alınması planlanan ekonomik önlemler açıklanmıştır. Akabinde küresel çapta yaşanan ve ülkemizi de etkilemekte olan Koronavirüs salgınının ekonomik yaşam üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla alınan önlemler doğrultusunda, kamu bankaları öncülüğünde başlatılan ve özel bankaların katılımıyla genişleyen yeni destek paketleri açıklanmıştır. Bu yeni destek paketleri kapsamında, iş dünyamızın nakit akışlarında yaşanabilecek bozulmaya karşı taksit, faiz ve anapara ödemelerinin ötelenmesi, kredi yapılandırması ve ilave limit tanınması gibi çeşitli imkânlar sunulmuştur.

Ekonomik önlemler arasında en önemli hususlardan biri olarak firmaların “kredi siciline devlet eliyle mücbir sebep notunun düşülmesi” dikkat çekmektedir. Temel olarak iş bu bültenin giriş kısmında mücbir sebebin sözleşmeler üzerindeki etkisinden bahsetmekle birlikte ileriki dönemlerde bankaların düzenlemeleri ve işlettikleri/işletecekleri faiz uygulamaları neticesinde mücbir sebebe bağlı olarak faizlerin iptali anlamında yeni uyuşmazlıkların ve akabinde davaların gün yüzüne çıkma olasılığı yüksektir. Bankalar tarafından gönderilen ihtarnamelere Covid -19’un Pandemi ve bununla birlikte getirdiği etkilerin mücbir sebep olduğu şeklindeki itirazların mutlaka yapılması gerekmektedir.

Yargıtay mücbir sebep değerlendirmesi yaparken somut olay bazında karar vermekte, olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümleri Yargıtay’ın değerlendirmesini büyük ölçüde şekillendirmektedir. Yargıtay’ın özellikle, her durumda basiretli davranması beklenen tacirler söz konusu olduğunda, sözleşmede mücbir sebebin ne şekilde tanımlandığına ve ne tür olayları kapsadığına oldukça önem verdiği görülmektedir. Bu konuda hükümet tarafından mücbir sebep şerhinin işlenmesi bir avantaj olarak görülmekte ve mahkemelerin işi kolaylaşmakla birlikte sözleşmedeki mücbir sebep hükümlerinin dikkatli değerlendirilmesi bu hususta önem arz edecektir. Borcu ifa edememe durumundaki borçluya karşı yasal girişimler başlatılması durumunda mahkeme nezdinde gerçekleştirilecek mücbir sebep savunmasında, bu düzenleme(mücbir sebep notu) içeriklerine göre karşı tarafın manevra alanını daraltmakta, savunma imkânlarını ve çerçevesini belirleyici olabilmektedir.

(8)

C. BANKACILIK VE FİNANS HUKUKU

Bununla birlikte, Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmelik ve Kredi Kartı İşlemlerinde Uygulanacak Azami Faiz Oranları Hakkında Tebliğ’de yapılan değişiklikler 28 Mart 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlandı. Buna göre,

• BDDK, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın görüşünü alarak bu tutarları dönem borcunun yüzde yirmisi ile yüzde kırkı arasında olacak şekilde belirlemeye yetkili hale geldi ve BDDK bu oranı 31 Mart 2020’de %20 olarak açıkladı. Bankalar BDDK tarafından belirlenen bu miktardan az olmamak üzere farklı bir asgari ödeme tutarı belirleyebilecek.

• Ayrıca, BDDK Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Bakanlık’ın görüşünü alarak yukarıdaki sınırlamaları değiştirmeye yetkili olacak.

Ayrıca, BDDK 31 Mart 2020 tarihli duyurusu ile bankaların 31 Aralık 2020 tarihine kadar kart borçlarını öteledikleri süre boyunca kart hamillerinden asgari tutar da dâhil olmak üzere alacaklarını talep etmeyerek ”ödemesiz dönemler” tanımlayabileceğini de açıkladı. Öte yandan, TCMB tarafından Tebliğ’de yapılan ve aşağıda listelenen değişiklikler 1 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe girdi:

• Uygulanacak aylık azami akdi faiz oranı Türk lirası cinsinden kredi kartı işlemlerinde %1,40 yerine %1,25 ve yabancı cinsinden kredi kartı işlemlerinde %1,12 yerine %1 olarak belirlendi.

• Uygulanacak aylık azami gecikme faizi oranı Türk lirası cinsinden kredi kartı işlemlerinde %1,70 yerine %1,55 ve yabancı cinsinden kredi kartı işlemlerinde %1,42 yerine %1,30 olarak belirlendi.

• Değişiklikler öncesinde kredi kartı işlemlerinde uygulanacak aylık azami akdi ve gecikme faiz oranlarının üç aylık aralıklarla düzenli olarak açıklanacağı öngörülüyorken, bundan sonra yeni oranlar aksine bir değişiklik olmadıkça yürürlükte olacaktır.

(9)

C. BANKACILIK VE FİNANS HUKUKU

Ayrıca, Kredi Garanti Kurumlarına Sağlanan Hazine Desteğine İlişkin Karar’da yapılan değişiklikler 30 Mart 2020 tarihli ve 31084 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Karar’da öngörülen parasal üst limitler yeniden belirlendi, kredi garanti aracılığıyla finansal kurumlara sağlanan destek artırıldı. Kararda yapılan bazı değişiklikler şu şekildedir;

• Karar kapsamına giren kredilerin tanımı genişletildi; bireysel krediler de destekten yararlanabilecek.

• Geçici Madde 6 kapsamında, Kredi Garanti Kurumları tarafından 31 Aralık 2020 tarihine kadar verilecek yeni kefaletlerde vergi dairesine ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na vadesi geçmiş borcu olmama şartı aranmayacak.

• Karar uyarınca Kredi Garanti Kurumlarının kefalet desteğinden yararlanabilecek her bir yararlanıcı için kefalet limitleri aşağıdaki şekilde yeniden belirlendi:

o Gerçek kişi yararlanıcılarda azami 100.000 TL

o KOBİ tanımını haiz Yararlanıcılarda azami 25 milyon TL yerine 35 milyon TL (Ancak eklenen geçici madde uyarınca bu limit 31 Aralık 2020 tarihine kadar azami 50 milyon TL olarak uygulanacak.)

o KOBİ tanımı dışında kalan tüzel kişi Yararlanıcılar için azami 200 milyon TL yerine 250 milyon TL (Ancak eklenen geçici madde uyarınca bu limit 31 Aralık 2020 tarihine kadar azami 350 milyon TL olarak uygulanacak.)

Tüm bunların ışığında, Finansal sözleşmelerin ve sözleşmelerde yer alan taahhütlerin şu anki mevcut duruma göre revize edilmesi ile vade uzatılması, ödemelerin ertelenmesi, taahhütlerde değişiklik hususlarının gündeme gelmesi olağan olacaktır. Nakit akışları ile ilgili yönetim olarak alacağınız önlemler, nakiti nereden ne şekilde sağladığınız bunun akabinde ödemesi yaklaşan borçlarınız ve vadelerini yeniden değerlendirmeniz önemli olacaktır. İleri aşamada ödenecek olan faizlerin akıbeti konusunda mücbir sebep doğrultusunda şimdiden önlemlerinizin alınması ve iş yapılan firmalarla karşılıklı istişareler bu dönemde yapılması gerekenlerin başında gelmektedir.

(10)

C. BANKACILIK VE FİNANS HUKUKU

Şirketlerin süreç içinde uyması gereken en genel hususlar şunlardır:

Çözümleyin : Covid -19 tarafından işgücünüze, müşterilerinize ve iş ortaklarınıza karşı yaratılan öncelikli tehditleri belirleyin.

Dayanıklı Olun: Covid- 19 tarafından yaratılan iş kapanmalarına ve ekonomik daralma etkileri karşısında yakın dönem nakit akışınıza yönelik tehditleri belirleyin ve dayanıklılık oluşturun.

Toparlanın: Covid-19 evrimleştikçe ve ekonomik etkiler anlaşıldıkça, iş yapınızı hızlı şekilde eski haline getirecek detaylı iş planlarınızı hazırlayın.

Kurgulayın: Bu devamı olmama ihtimali yüksek dönüşümün sonunda yerleşmiş yapıların nasıl değişeceğinin ve kendinizi nasıl konumlandıracağınızı kurgulayın.

Dönüşün: Faaliyet gösterdiğiniz sanayide rekabetçi ortamın ve düzenleyici yasa ve kurumların/enstitülerin değişimlerine uyun.

(11)

D. YOLCU VE EŞYA TAŞIMACILIĞI HUKUKU

Pandemi sürecinin toplumsal etkisinin azaltılması amacıyla İçişleri Bakanlığı’nın 28.03.2020 tarihli genelgesi ile otobüs seferleri 28.03.2020 tarihi saat 17:00 itibariyle durdurulmuş ve şehir içi seyahatlere bir kısım istisnalar getirilmiştir. Anılan genelgeye göre, vatandaşların bulundukları şehirde kalmaları esastır. Ancak tedavi ihtiyaçları nedeniyle doktor kararıyla sevk edilen, birinci derece yakınları vefat eden veya ağır hastalığı olanlar ile özellikle son on beş gün içerisinde gelmiş olduğu yerde kalacak yeri bulunmayan vatandaşların şehirlerarası yolculuk yapması valilik iznine bağlanmıştır.

İller arasında seyahat etmesi zorunlu olan vatandaşlar, valilerin/kaymakamların koordinesinde oluşturulacak Seyahat İzin Kurulu’na başvurarak seyahat belgesi düzenlenmesi talebinde bulunacaklardır. Bu kapsamda Seyahat İzin Kurulunca, şehirlerarası otobüs seyahat izin belgesi verilenler tarafından yapılan başvurular dikkate alınarak otobüs seferi planlaması yapılması ve ilgililere bilgi verilerek yolculuğun sağlık denetimleri altında toplum sağlığı gözetilerek yapılması sağlanmaktadır.

28.03.2020 Tarihli genelge ile şehirlerarası toplu taşıma kapsamı dışında yer alan özel araç ve ticari araçlara ilişkin herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Bu kapsamda, pandemi sürecinde 28.03.2020 tarihli genelgede belirtildiği üzere, vatandaşların bulundukları şehirde kalmaları esası gözetilmek kaydıyla, özel araçlar ile seyahat etmelerinde ve yurtiçi şehirlerarası ticari mal taşıma faaliyetlerini devam ettirebilmelerinde hukuki bir engel bulunmamaktadır.

İçişleri Bakanlığı’nın 29.03.2020 tarihinde yayınladığı bir başka genelge ile 30 Mart 2020 tarihi itibariyle, İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde kayıtlı ticari taksilerin trafiğe çıkışlarında plakasının son hanesine göre bir gün tek ve bir gün çift plakalı taksilerin trafiğe çıkmalarına izin verilmiştir. İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki illerde ise aynı konuda karar alma yetkisi il valiliklerine bırakılmıştır. Bu kapsamda İstanbul’da feribot seferleri durdurulmuş ve İstanbul, Ankara ve İzmir’deki belediye toplu taşıma hizmetlerindeki araç sayısı yarıya indirilmiştir.

Tüm bakanlıklarca da açıklandığı üzere, salgın geçinceye değin sosyal mesafeyi korumak ve gerekli izolasyon tedbirlerini almak, salgının yayılmasına engel olacağından bu düzenlemelere uyulmasını, uyulmadığı takdirde çevrenin uyarılmasını öneriyoruz.

(12)

E. CEZA HUKUKU

Türk Ceza Hukuku’nda pandemi dönemlerini kapsayan ve uyulması gerekli bir takım yasal düzenlemeler yer almaktadır. Bulaşıcı hastalıklara ilişkin yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymama hali, Türk Ceza Kanunu’nun 195. maddesinde “Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmü ile düzenlenmiştir. Karantina tedbirinin yalnız karantinadan kaçmak değil, aynı zamanda karantina altında tutulan kişinin karantinadan kaçırılması veya kaçırılmasına yardım edilmesi, göz yumulması fiilleriyle de işlenmesi ihlal kapsamında sayılacaktır.

İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile 65 yaş ve üzeri ile bağışıklık sistemi düşük ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan vatandaşların ikametlerinden dışarı çıkmaları yasaklanmıştır. Uygulamada, söz konusu genelgeye aykırı davranan kişilere öncelikle Kabahatler Kanunu’nun 32. Maddesinde düzenlenen emre aykırı davranış nedeniyle 392,00 TL para cezası kesilmektedir. Para cezasına rağmen genelgeye aykırı davrananlara ise bir üst paragrafta açıklandığı üzere TCK’nın 195. Maddesi kapsamında kamu davası açılarak fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis cezası istenebilecektir.

TCK’nın 86. Maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçu “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...” şeklinde tanımlanmaktadır. TCK 195. Maddesinde düzenlenen karantina tedbirini ihlal etmek suretiyle bir başkasına hastalık bulaştıran failin, TCK 195. Maddesindeki cezaya ek olarak bir yıldan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılması da yasal olarak mümkündür.

Aynı şekilde pandemik hastalığını bir başkasına bulaştıran fail mağdurun ölmesi durumunda, kasten öldürme halinde müebbet hapis veya taksirle öldürme halinde ise iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ile cezalandırılabilmektedir.

(13)

E. CEZA HUKUKU

Diğer yandan Kamunun Barışına Karşı Suçlar başlığı altında ve TCK’nın 213. Maddesinde “Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü düzenlidir. Pandemik hastalığa sahip olup olmamasına bakılmaksızın, madde metnine uyacak şekilde halk arasında korku endişe ve panik yaratma kastıyla, belirli ve/veya belirsiz bir grup kişi için alenen sağlık tehdidi yaratan kişiler, iki yıldan dört yıla kadar hapis ile cezalandırılacaklardır. Bu suçun oluşması için tehdidin halkın hayatı, sağlığı, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından bir korku, endişe veya panik meydana getirmek amacıyla yapılmış olması gerekli ve yeterlidir. Pandemik hastalığın bulaştırılması hali ise şartları oluştuğu ölçüde, yukarıda açıklandığı üzere kasten yaralama veya öldürme suçları kapsamında değerlendirilmektedir.

TCK’nın 218. Maddesinde “Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” hükmü ile TCK 213. Maddesinde düzenlenen halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesini cezayı artırıcı sebep olarak düzenlemiştir.

Burada belirtilen suçların hiçbiri şikâyete bağlı değildir. Diğer bir deyişle, suç konusu fiili öğrenen Savcılık makamı resen soruşturmaya başlayacaktır.

Pandemi sürecinin ceza hukukundaki davalara etkisi “Dava ve İcra Takipleri” başlığı altında yer almaktadır. Bu açıklamalarımız doğrultusunda, salgın alarmı geçinceye değin yukarıda kısaca değindiğimiz suçların kapsamına girecek hal ve hareketlerden kaçınılmasını, buna uymayanların uyarılmasını öneriyoruz.

(14)

F. ŞİRKETLER HUKUKU

Bilindiği üzere, Türk Ticaret Kanunu kapsamında, anonim ve limited şirketler faaliyet dönemlerinin bitiminden itibaren üç ay içerisinde olağan genel kurul toplantılarını düzenlemekle yükümlüdür. Bu noktada birçok şirket genel kurul toplantısını düzenlemek ile ilgili çalışmalarına başlamış, Ticaret Sicil Gazeteleri aracılığıyla gerekli ilanları yapmış, ortaklarını bilgilendirmiş durumdadır. Ancak COVID-19 kapsamında yaşanan gelişmelerden sonra hem dünyada hem de ülkemizde ticaret hayatını etkileyen birtakım uygulama ve tedbirler alınmaktadır. Bu noktada şirketlerin olağan genel kurul toplantılarıyla ilgili olarak 20.03.2020 tarihinde Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Müdürlüğü tarafından 53382221 sayılı yazı ile bir duyuru yayınlanmıştır ve söz konusu duyuru uyarınca COVID-19 salgınının yayılmasının engellenmesi amacıyla özellikle şirket genel kurullarının yoğunlukla gerçekleştirildiği bu dönemde şirketlerin kurul toplantıları bakımından bazı tedbirler alınacağı belirtilmiştir.

Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan söz konusu duyuru kapsamda Türk Ticaret Kanunu ve şirket esas sözleşmesine uygun olarak yönetim organları tarafından daha önce toplantıya çağrılan anonim ve limited şirketlerin olağan genel kurullarının, (erteleme kararı alınması amacıyla genel kurulun toplanması beklenmeksizin) yönetim organları tarafından alınacak bir kararla iptal edilmesi imkânı tanınmıştır.

Bu bağlamda hali hazırda genel kurul çağrı ilanını yapmış, hissedarlarını bilgilendirmiş ve genel kurul gün ve saati belirlenmiş olan şirketler açısından toplantının, gerekli nisabın oluşup oluşmadığına bakılmaksızın, iptal edilebilmesi imkânı getirilmiş ve bunun yönetim kurulunun alacağı bir karar ile mümkün olacağı belirtilmiştir. Söz konusu kararın içeriğinde “COVID-19 (Koronavirüs) salgını nedeniyle, hastalığın ülkemizde yayılmasının önlenmesine dair alınacak tedbirlere yönelik tavsiyeler çerçevesinde anılan genel kurul toplantımız ileri bir tarihte yapılmak üzere __.__.__ tarihli ve ... sayılı Yönetim/Müdürler Kurulu Kararı ile iptal edilmiştir.” ifadesinin yer alması yeterli olacaktır.

Mevcut durum itibariyle henüz hissedarlarını genel kurul toplantısına çağırmamış, toplantı gün ve saati belirlememiş olan şirketler açısından ise genel kurul toplantısının hesap döneminden itibaren üç ay içerisinde yapılması gerekliliğinin esnetildiğini söylemek mümkündür.

(15)

F. ŞİRKETLER HUKUKU

COVID-19 salgının önüne geçmek ve salgını durdurabilmek amacı ile sosyal mesafe ve izolasyon tedbirleri kapsamında getirilen bu düzenlemelerin uygulamasının nasıl olacağı da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu nedenle genel kurul kararının iptali ile ilgili alınacak yönetim kurulu kararının Ticaret Kanunu’nun 390/4 maddesi uyarınca, fiziki katılıma gerek olmadan elde dolaştırma yöntemi ile alınması önerilmektedir. Bilindiği üzere söz konusu madde uyarınca, anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinden herhangi birinin fiziki toplantı yapılması isteminde bulunmaması durumunda, yönetim kurulu kararları, kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı, karar şeklinde yazılmış önerisine, en az üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebilir. Aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olması bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartıdır. Bu noktada onay imzalarının bulunduğu karar ve belgelerin tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması veya kabul edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi kararın geçerliliği için önemlidir.

Yukarıda da belirtildiği üzere elden dolaştırma yollu ile alınacak yönetim kurulu kararlarının üye tam sayısının çoğunluğu ile alınması gerekmekte olup üyelere e-mail yahut farklı bir yöntem ile gönderilen kararın her bir üye tarafından basılarak ayrı ayrı imzalanması ve imza sayfalarının yönetim kurulu karar defterinde birleştirilmesi mümkündür. Böylelikle fiziken toplantı yapılması riskinin de önüne geçilmiş olunacaktır. Hemen belirtelim, genel kurul toplantıları aşağıda bahsetmiş olduğumuz elektronik ortamda kurulan sistem haricinde videokonferans, telekonferans vb yöntemlerle yapılmamalıdır.

Şayet şirket elektronik genel kurul donanımına sahip değil ise toplantı fiziken yapılmak zorundadır.

Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı duyuru uyarınca, elektronik genel kurul sistemini kullanan ve genel kurul toplantısı gerçekleştirmek isteyen şirketlerde salgının önlenmesi amacıyla asgari düzeyde pay sahibinin katılımı ile fiziki ortamda toplantı gerçekleştirilmesini teminen, pay sahiplerinin genel kurul toplantılarına fiziki ortamda katılımda bulunmaksızın elektronik ortamda katılım sağlayabilecekleri hususunda takdirlerini kullanmaları tavsiye olunmaktadır. Bu çerçevede esas sözleşmelerinde kurul toplantılarının elektronik ortamda gerçekleştirilmesine imkân tanıyan bir hüküm yer almayan şirketlerin, bu dönemde gerçekleştirmeyi planladıkları toplantıları “Elektronik Genel Kurul Toplantı Sistemi” ve “Elektronik Yönetim Kurulu Sistemi”

üzerinden gerçekleştirilebilmelerine imkân tanınmaktadır.

(16)

F. ŞİRKETLER HUKUKU

Şirketlerin, bu imkândan Merkezi Kayıt Kuruluşu Anonim Şirketinden destek almak suretiyle faydalanmaları mümkündür. Bu sayede elektronik ortamda kurul gerçekleştirilmesine imkân tanıyan hükme ilişkin şirket esas sözleşmesi değişikliği bir sonraki genel kurul toplantısında gerçekleştirilebilecektir.

Dolayısıyla söz konusu duyuru elektronik genel kurul sisteminin şirketler tarafından kullanılmasına, bu konuda Merkezi Kayıt Kuruluşundan destek alınmasına, mevcut şirket esas sözleşmelerinde hüküm bulunmasa dahi, Ticaret Bakanlığı tarafından tanınan fırsat sayesinde konuyla ilgili esas sözleşme değişikliğinin bir sonraki genel kurul toplantısında yapılasına imkân tanınmaktadır.

Toparlayacak olursak, genel kurul toplantılarının fiziken gerçekleştirilmesi bir zorunluluk değildir. Ertelenmesi mümkün olan toplantıların mümkün mertebe salgın süresince daha ileri bir tarihe ertelenmesi Ticaret Bakanlığı’nca da önerilmektedir. Şayet Ticaret Bakanlığı’nca yayınlanan duyuru sayesinde toplantı gündemi, karar alınmasını zorunlu kılan maddeler içermiyor ise ertelenmesinin yahut yukarıda da belirtildiği üzere fiziki katılımın minimumda tutulacağı ve hak sahiplerine elektronik ortamda katılma imkânının sağlanması zorunluluğunu ortadan kaldırmayacak şekilde yapılacak toplantıların elektronik ortamda yapılmasının önü açılmıştır.

Son olarak, belirtmekte yarar bulunmaktadır ki, şu sıralar ticaret sicil gazetesinde tescil başvurusunda bulunan ya da bulunmayı planlayan şirketlerin, salgın nedeniyle normalden daha uzun bir süreliğine tescil başvuru inceleme safhası yaşamaları olasıdır. Söz konusu gecikmelerin önceden gözetilmesini öneriyoruz.

(17)

G. BİRLEŞME DEVRALMALAR

Birleşme devralma projeleri, ana hatlarıyla sıralı etapları içermektedir. Taraf müzakerelerinin gerçekleştirilmesi, yatırım tekliflerinde bulunulması, centilmenlik anlaşmalarının veya niyet mektuplarının imzalanması, hedef şirkette hukuki, finansal ve vergisel incelemelerin yaptırılması, inceleme sonucu gerekli raporların oluşturulması, oluşturulan raporlar doğrultusunda tarafların kendi özelinde gerçekleştirecekleri istişareler, karşı tarafla yapılan istişareler, sözleşme dokümanlarının oluşturulması, sözleşmelerin karşılıklı şekilde müzakere edilmesi, imzaların atılması, gerekli izinlerin alınıp bildirimlerin yapılması, kapanış genel kurul toplantısının icra edilmesi ve payların devri ile ticaret sicil müdürlüklerinde gerekli tescil ve ilanların gerçekleştirilmesi şeklinde özetlenebilir.

Henüz hedef şirket, hukuki inceleme safhasında ise; Covid-19’un hedef şirketi mali açıdan olumsuz etkileyip etkilemediği değerlendirilmelidir. Hedef şirket süreçten olumsuz etkilendiyse özellikle iş ve vergi hukuku bakımından herhangi bir mevzuat ihlali yapılıp yapılmadığına ayrıca bakılmasında fayda vardır.

Bilindiği üzere birleşme devralma projelerinde şirketler, aralarında hisse devir sözleşmesini imzaladıkları andan sonra, payların devrinin gerçekleştirileceği genel kurul toplantısının (diğer bir ifadeyle kapanışın) gerçekleştirilmesine değin ara dönem olarak da adlandırılan bir döneme girmektedirler. Bu ara dönem süresince hisselerin devri için çeşitli resmi kurum ve kuruluşlardan (belli eşiklerin üzerinde cirolara sahip şirketler için Rekabet Kurumu’ndan alınması gereken izinler, halka açık şirketlerde yapılacak pay devirlerinde Sermaye Piyasası Kurumu’ndan alınması gereken izinler; hedef şirketin genel merkezinin kiracı konumunda olduğu durumlarda kiralayana yapılması gereken bildirimler veya şirketlerin yürürlükte bulunan ticari sözleşmeleri kapsamındaki taahhütleri arasında sermaye yapısında meydana gelebilecek değişiklikleri sözleşmesel ilişki kurduğu taraflara bildirim yükümlülükleri gibi) kimi izin ve bildirimlerin yapılması gerekebilmektedir. Salgın nedeniyle pek çok özel ve kamu kurum ve kuruşlarına evden çalışma, esnek çalışma gibi farklı çalışma düzenleri getirtildiğinden; bu izin ve bildirimlerin zamanında alınabilmesi planladığı şekilde yürümeyebilecektir. Öte yandan, işlem neticesinde ticaret sicil gazetesinde tescil ve ilan edilmesini gerektiren mecburiyetlerin de salgın nedeniyle gecikmeli yapılabileceğini hatırlatmak isteriz.

(18)

G. BİRLEŞME DEVRALMALAR

Öte yandan, akdedilecek sözleşmelerin mevcut piyasa koşulları çerçevesinde önemli olumsuz etki veya mücbir sebep halinden etkilenip etkilenmediği de değerlendirilmelidir. Mücbir sebebe ilişkin detaylı açıklamaya yukarıda yer vermiş olduğumuzdan, bu noktada “önemli olumsuz etki” hakkında kısaca bilgilendirmek isteriz.

Esaslı olumsuz etki, hedef şirketle ilgili olarak, şirketin işi, faaliyetleri, varlıkları, yükümlülükleri ve özvarlıkları üzerindeki önemli nitelikte bir olumsuz etkiyi ifade eder. Tıpkı mücbir sebep gibi sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle öngörülemeyen, bu tarihten sonra ortaya çıkan ve/veya değişen, ilgili endüstri/sektör ve genel ekonomik ve politik şartlarda oluşabilecek her tür değişiklik veya gelişimler de dâhil olmak üzere, hedef şirketin ticari iş ve operasyonları, işleri ve mali durumu üzerinde meydana gelen her tür esaslı maddi etki yaratan durumu ifade eder. Bu etki neticesinde ortaya çıkabilecek herhangi bir hata ve gecikmeden, hedef şirket konumundaki müvekkillerimizin sorumlu tutulmayacağını da sözleşmelerinde açıkça düzenlemekte fayda bulunacaktır. Covid- 19’un maddi olumsuz etki niteliğini haiz olup olmayacağı, performansı etkileyen durum ve uyuşmazlık konusu özelinde irdelenmelidir.

(19)

H. AİLE HUKUKU

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve gittikçe artan vakalarla gündeme gelen Covid-19 salgını sebebiyle uzun süren karantina veya evden çıkmama durumları ailelerin de yaşamını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu süreçte eşlerin dar ve kapalı alanda uzun süre vakit geçirmeleri şiddetli geçimsizliklerin ve aile içi şiddetin, dolayısıyla boşanmaların artışı açısından önemli bir risk oluşturmaktadır. Eşler arasında Müşterek hanede uzun bir zaman geçirmek durumunda kalan eşlerin, evde farklı şeylerle uğraşmaları, birbirlerinin davranışlarına odaklanmalarına engel olur ve ilişkilerini korur. Eşlerden birinin hastalığa yakalanması durumunda diğerinin hastalığa ilişkin tedbirleri mutlaka uygulaması ve hastalıkla mücadele sırasında eşine destek olması önemlidir.

Eşlerden birine Covid-19 salgınının bulaşması durumunda hastalanan eşin, gerekli tedbir ve tedavilerden kaçınması ya da hastalanan eşin tedavi sürecinde gereken özenin gösterilmemesi boşanma nedeni kabul edilebilir. Bu durumda hasta olmayan eş, diğer tarafın tedavi için gerekli özeni göstermediğini, bu durumun kendi sağlığını da tehlikeye attığını gerekçe göstererek boşanma davası açabilecektir. Hastalanan eş ise bu süreçte eşinin yanında olmadığını ve tedavi için gereken özeni göstermediğini gerekçe göstererek boşanma davası açabilecektir.

Tüm bunların yanı sıra şu günlerde görülmekte olan boşanma davaları ile kesinleşmiş boşanma kararları kapsamında ödenmesi gereken nafakalar bağlamında; 22.03.2020 tarihli, 31076 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Covid-19 salgın hastalığının yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında 30.04.2020 tarihine kadar icra ve iflas takipleri durdurulurken (detaylarına Dava ve İcra Takibi başlıklı kısımda değinmekteyiz), nafaka alacaklarına ilişkin alacak takiplerinin 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nda istisna tutulduğunu bilgilerinize sunarız. Bu nedenle nafaka alacaklarına ilişkin icra takiplerine ilişkin iş ve işlemler aynen uygulanmaya devam edecektir. Ayrıca, nafaka borcunun ödenmemesi halinde nafaka borçlusu hakkında 3 aylık tazyik hapsi uygulaması da devam etmektedir.

(20)

İ. DAVA VE İCRA TAKİPLERİ

26.03.2020 Tarihli ve 7226 numaralı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a eklenen Geçici 1. Madde ile Koronavirüs salgını dolayısıyla yasal hak kaybının önlenmesi amacıyla, yasal sürelerin 30 Nisan 2020 tarihine kadar durdurulmasına karar verilmiştir.

Bu kapsamda, dava açma, icra takibi başlatma, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda taraflar bakımından belirlenen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler, 13.03.2020 tarihinden itibaren 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuştur.

İcra takipleri ve haciz işlemlerine ilişkin olarak 22.03.2020 tarihinde 31076 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Covid-19 salgın hastalığının yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında icra ve iflas takipleri de 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Bu düzenleme ile ülke çapında başlatılmış ve devam etmekte olan tüm icra ve iflas takipleri, hangi aşamada iseler o aşamada duracaktır. Diğer bir ifade ile açılmış icra dosyaları var olmaya devam edecek, yapılmış hacizlerin hepsi kalacak ancak yeni talepler icra edilemeyecek, haciz işlemi yapılamayacak, ve satışlar gerçekleştirilemeyecektir. Dolayısıyla 22.03.2020-30.04.2020 tarihleri arasında yeni icra ve iflas takibi başlatılması mümkün olmayacaktır.

Kanun ile durdurulan bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren (01.05.2020) işlemeye başlayacaktır. Durma süresinin başladığı tarih (İcra takipleri için 13.03.2020 veya Dava ve diğer yasal süreçler için 22.03.2020) itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler ise durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacaktır.

(21)

İ. DAVA VE İCRA TAKİPLERİ

Anılan Kanun, uzatılan sürelere ilişkin bazı istisnalar da getirmiştir. Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri; CMK’da düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler ve HMK’da düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler işlemeye devam edecektir. Aynı şekilde konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları ise durma süresince devam edecektir.

Arabuluculuk Daire Başkanlığı da 16.03.2020 tarihinde karar alarak; başlamış olan ve yeni başlayacak görüşmelerin, tarafların şehir dışında olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yolu ile yapılması gerektiği ve arabuluculuk görüşme tarihlerinin mümkün olduğunca yasal arabuluculuk süresi sonuna doğru düzenlenmesi yönünde karar almıştır.

Adalet Bakanlığı’nın 17.3.2020 tarihli kararı ve 26.03.2020 tarihli, 7226 numaralı Kanun kapsamında, ülke genelindeki tüm mahkemeler, tarafların mazereti aranmaksızın, duruşma tarihlerini 30.04.2020 tarihinden sonraki tarihlere ertelemektedir.

Kanun, salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı’nın söz konusu durma süresini bir seferliğine ve altı ayı geçmeyecek şekilde uzatabileceğini ve düzenleme kapsamını daraltabileceğini belirtmektedir.

Bu itibarla, hukuki, cezai ve/veya alternatif süreç içerisinde yer alan tüm özel ve tüzel kişilerin, değişkenlik gösteren yasal süreleri bizlerin desteği ile takip etmeleri, olası hak kayıplarının önüne geçecektir.

(22)

J. İŞ HUKUKU

Korona virüs (COVID-19) salgını kapsamında işçi – işveren ilişkisi çerçevesinde, iş ilişkisinin devamı bakımından uzaktan çalışma, ücretli/ücretsiz/toplu izin uygulaması, kısa çalışma ödeneği uygulaması, telafi çalışması yapılması gibi yöntemlere başvurulabilmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu md. 14/4 düzenlemesi uyarınca uzaktan çalışma, işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir. Salgının hızlı şekilde yayılmasının önlenmesi bakımından uzmanlar tarafından önerilen ilk tedbir sosyal mesafe ve izolasyon olup yapılan işin doğası gereği fiziki olarak işyerinde bulunması zorunlu olmayan çalışanlar uzaktan çalışma modeline geçirilebilmektedir. Uzaktan çalışmaya geçişte uzaktan çalışma yapılacak sürelere ve çalışma şekline ilişkin olarak işyerinde ilan yapılması ve bu ilana istinaden işçilerden yazılı onay alınması yerinde olacaktır.

26.03.2020 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 7226 Sayılı Kanun md. 41 düzenlemesi ile 4447 Sayılı Kanun’a eklenen Geçici md. 23 düzenlemesine istinaden, işveren Covid-19 sebebiyle Kısa Çalışma Ödeneğine başvurabilmektedir. Kısa çalışma başlama tarihinden önceki son 60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde 450 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olan çalışanlar, Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasından yararlanabileceklerdir. “3 yılda 450 gün ila son 60 gün” şartı, İŞKUR tarafından ödeme anında denetlenecek olup çalışana ödeme bunun sonucuna göre yapılacaktır. Kısa Çalışma Ödeneğine hak kazanan işçinin son 60 günü kesinti olmaksızın farklı işyerindeki çalışmalarının birleşiminden de oluşabilmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu md. 53/1 uyarınca işveren nezdinde en az 1 yıl çalışmış olan ve yıllık ücretli izne hak kazanan işçiler bakımından bu süreçte yıllık ücretli izin kullandırılması yoluna gidilmesi de mümkündür. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre işverenin yıllık ücretli izin kullanılma zamanını belirlemesi işverenin yönetim hakkı kapsamında değerlendirilebilir. İşverenin bu hakkını iyi niyet kuralları çerçevesinde kullanması ve yıllık izin kullanılacak tarih aralığını işçiye yazılı olarak tebliğ etmesi gerekmektedir. Bunun yanında işverenler, işçilerin yıllık ücretli izin günlerinden düşmeksizin ve herhangi bir ücret kesintisi yapmaksızın işçilere izin kullandırabilirler. Bu uygulamada da işverenlerin izin verilecek tarih aralıklarını personellere yazılı olarak tebliğ etmesi uygun olacaktır.

(23)

J. İŞ HUKUKU

Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği md. 10 düzenlemesi uyarınca, işverenin Nisan ayı başı ile Ekim ayı sonu arasındaki süre içinde, işçilerin tümünü veya bir kısmını kapsayan toplu izin uygulayabilmesi mümkün kılınmıştır. Dolayısıyla salgın kapsamında Nisan ayından itibaren bu uygulamaya gidilmesi de mümkündür. Bu uygulamaya gidildiğinde işveren, izin kurulu izin çizelgelerini, toplu izne çıkacak işçiler aynı zamanda izne başlayacak ve izin süreleri ile yol izni isteklerine göre her işçinin izin süresinin bitimini gösterecek biçimde düzenler ve ilan eder.

4857 sayılı İş Kanunu’nda yalnızca istekleri üzerine kadın çalışana analık izninin bitiminden itibaren ve 3 yaşından küçük bir çocuğu evlat edinen eşlerden birine 6 ay süreyle ücretsiz izin verilmesi ve yıllık iznini işyerinin bulunduğu mahal dışında kullanacağını belgeleyen çalışana 4 güne kadar ücretsiz yol izni verilmesi durumları bakımından ücretsiz izin uygulaması düzenlenmiştir. Bunların yanında taraflarının yazılı olarak anlaşması halinde ücretsiz izin uygulaması ile iş sözleşmesinin askıya alınması da mümkündür. İşverenin çalışanın rızası olmaksızın çalışanı ücretsiz izne çıkarması Yargıtay içtihatları kapsamında iş sözleşmesinin eylemli feshi olarak nitelendirilebilir. Bu sebeple 4857 sayılı İş Kanunu md. 22 düzenlemesi uyarınca çalışana ücretsiz izin verilebilmesi için işveren tarafından çalışana yazılı bildirimde bulunulması ve 6 iş günü içerisinde çalışandan bu hususta yazılı olarak onay alınması gerekmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu md. 64 düzenlemesi uyarınca, zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren dört ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Salgın sebebiyle çalışılmayan günler bakımından telafi çalışması yaptırılması halinde bu kapsamda yapılan çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmayacaktır.

Uygulamada telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini (11 saat) aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olmamalı, tatil günlerinde ise telafi çalışması yaptırılmamalıdır.

(24)

J. İŞ HUKUKU

4857 sayılı İş Kanunu md. 25/III düzenlemesinde, işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan bir zorlayıcı nedenin (mücbir sebebin) ortaya çıkması halinde, işverenin bir haftalık süre geçtikten sonra iş akdini haklı nedenle feshedebileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında sel, kar, deprem gibi doğal olaylarla ulaşımın kesilmesi, salgın hastalık nedeniyle bölgenin dışına çıkışın yasaklanması, sokağa çıkma yasağı, karantina altına alınma gibi durumlar iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi kapsamında zorlayıcı sebep olarak değerlendirilmiştir. Ancak, henüz resmi olarak bir karantina kararı alınmadığından ve belirli sektörler dışında işyerlerinin kapatılması söz konusu olmadığından zorlayıcı sebep gerekçe gösterilerek iş sözleşmesinin işveren tarafından feshinin yasallığı ve uygulanabilirliği henüz belirsizdir. İş akdinin bu şekilde feshedilmesi halinde işçinin kıdem tazminatının ve ek olarak madde metninde belirtilen bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücretin işçiye ödenmesi gerekmektedir. Ancak, işçi lehine yorum ilkesi gereği makul sürenin beklenmesi gerekmekte olup Covid-19 salgını açısından bu sürenin 3 hafta olarak dikkate alınması yerinde olacaktır. Bu durumda sadece ihbar süresinin beklenmesine ya da işçiye ihbar tazminatı ödenmesine gerek olmayacaktır.

Salgın kapsamında iş akdinin geçerli nedenle feshedilebilmesi için işletme gerekleri, ekonomik güçlükler ve bunlara ek olarak mevcut salgından dolayı sektörün olumsuz şekilde etkilendiği ileri sürülebilir. Ancak, feshin son çare olması ilkesi gereği, olası bir uyuşmazlıkta esasen işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinin kesintisiz şekilde devam ettirilmesi gerektiği ve bu gerekliliğe yönelik olarak tüm tedbirlerin alınmış olmasına rağmen olumlu bir sonuca ulaşılamamış olması durumu fesih işlemini geçerli hale getirecektir.

Korona virüs (COVID-19) salgını kapsamında iş akdinin zorlayıcı ya da geçerli nedenle sona erdirilmesi bakımından

değerlendirmeler şunlardır:

(25)

J. İŞ HUKUKU

Kitlelere nüfuz eden deprem, yangın, sel, heyelan gibi öngörülmeyen, önlenemeyen afetler mücbir sebep olarak sayılmaktadır. Bu doğa olaylarının yanı sıra, salgın hastalıklar da mücbir sebep olarak karşımıza çıkıyor. Covid-19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiş olması sebebiyle salgın bir hastalık olarak mücbir sebep kapsamında kalmaktadır. Geçmiş yıllarda dünya çapında birçok can kaybına neden olan domuz gribi, Yargıtay kararlarıyla iş kazası sayılmış olup Covid-19’un da belirli kriterler çerçevesinde iş kazası kabul edilmesi mümkündür. Bu kapsamda, iş yerinden aldığı görevle Covid-19’un nüfuz ettiği bir bölgede görevlendirilmesi sonucu ya da iş yeri içindeki çalışma arkadaşlarının taşıyıcılığı ile Covid-19 bulaşan bir işçinin durumu, kayıtlara iş kazası olarak geçebilecektir.

Bununla birlikte uzaktan çalışma kapsamında çalışacak personellerin evlerinde görevlerini ifa etmeleri sırasında iş ile ilgili geçirecekleri kazalar da iş kazası olarak değerlendirilebileceği için işverenlerin bu konuda çalışanları bilgilendirmeleri oldukça önemlidir. Uzaktan çalışma yöntemini tercih edecek işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışanlarını bilgilendirmeleri ve bu bilgilendirmelere ilişkin olarak çalışanların yazılı onaylarını almaları yerinde olacaktır.

Korona virüs (COVID-19) salgını sebebiyle hastalığa yakalanma durumu ya da uzaktan çalışma yapılması sırasında

meydana gelebilecek kazaların belirli kriterler çerçevesinde iş kazası sayılması mümkündür.

(26)

K. SAĞLIK

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (“Kurum“), COVID-19 salgınının önlenmesi için çeşitli tedbirler almıştır. Bu kapsamda ilk olarak, ürün tanıtım temsilcilerinin faaliyetlerine sınırlamalar getirilmiştir. Şöyle ki; Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmeliğin; 5. Maddesi “Tanıtım, bu Yönetmelik kapsamındaki ürünlerin hekim, diş hekimi ve eczacıya tanıtım faaliyetlerini kapsar.” ve “Sağlık meslek mensuplarına yönelik tanıtım;

“Hekim, diş hekimi ve eczacılara ürün tanıtım temsilcileri tarafından ziyaret yapılarak, gerçekleştirilir.” Hükümlerini ihtiva etmektedir. Buna göre;

Kurum, ikinci bir bilgilendirmeye kadar ürün tanıtım temsilcilerinin (Reprezant), sağlık mensuplarına yönelik tanıtımlarının ve/veya ziyaretlerin durdurulmasına karar vermiştir. İşbu süreçte, Ürün Tanıtım Temsilcileri, tanıtım faaliyetlerini elektronik ortamda e-posta, video konferans, telekonferans vb. şekillerde yapabileceklerdir.

Bununla birlikte; Kurum tarafından, bu süreçte yürütülen klinik araştırmalar ile ilgili alınacak önlemler de belirlenmiştir. Söz konusu önlemler temel olarak klinik araştırma merkezlerinin yükünü azaltmayı ve gönüllülerin güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Şöyle ki; araştırmanın niteliği göz önünde bulundurularak gerekli görülmesi durumunda araştırmanın geçici olarak durdurulması (yeni gönüllülerin araştırmaya alınmasının durdurulması veya araştırmanın uygulama safhasında olan gönüllülerin tedavisinin kesilmesi) veya araştırmanın erken safhada sonlandırılması mümkün olabilecektir. Araştırmanın yürütülmesi sırasında veya araştırma ürünü geliştirilmesiyle ilgili gönüllü güvenliğini etkileyebilecek yeni bir durumun ortaya çıkması halinde, gönüllüleri koruyacak acil güvenlik önlemlerinin destekleyiciler ve/veya araştırma ekibi tarafından uygulanması gerekecek, bu güvenlik önlemleri etik kuruldan onay ve Kurumdan izin alınmadan uygulanabilecektir. Bu süreçte alınacak önlemler nedeni ile normalden fazla protokol sapması yaşanabileceği, geçici süre ile bu ihlallerin Kurum’a ve Etik Kurul’a bildirilmesine gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Ancak her halükarda ihlaller kayıt altına alınmaya devam edilecektir. Merkez yerinde izleme faaliyetleri ertelenebilecek ve/veya araştırma merkezinin durumuna göre yeniden planlanabilecektir.

(27)

K. SAĞLIK

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na ve klinik araştırmalarda gizlilik ilkelerine tabi olmak kaydıyla merkez yerinde izleme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi mümkün değil ise, uzaktan izleme faaliyeti de gerçekleştirilebilecektir. Gümrük engelleri, karantina/izolasyon gibi olası senaryolar nedeniyle araştırma merkezlerine yeterli sayıda ürün sağlanabilmesi için araştırmada kullanılan ürünlerin son kullanma tarihleri göz önünde tutularak fazladan stoklanmasına izin verilecektir. Ürünlerin gönüllülere ve tedavi merkezlerine teminini kolaylaştırmak adına birtakım ilave kolaylıklar da getirilmiştir. Örneğin bu süreçte gönüllüler yerine akrabalarının araştırma merkezinden ürünleri alması sağlanabilecektir.

Gönüllü vizitelerinin mümkün olanlarının ertelenmesi; uygun olan durumlarda telefon vizitesinin tercih edilmesi veya gönüllü vizitesinin evde yapılması öngörülmüştür. Tüm önlemlere rağmen gönüllünün tedavisinin/takibinin yapılabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılırsa gönüllünün araştırmadan çıkartılması gerekecektir. Bu süreçte araştırmacı toplantıları, eğitim toplantıları ve etik kurul toplantılarının elektronik ortamda yapılmasına karar verilmiştir.

Kuruma yapılacak klinik araştırma başvurularında fiziksel evrak sunulmasına gerek bulunmamakta olup tüm evraklar elektronik imza ile elektronik ortamda sunulabilecektir. Kurum son olarak COVID-19 salgını sürecinde eczanelerde alınacak tedbirleri de belirlemiştir. Şöyle ki; eczane sahibinin veya mesul müdürünün enfekte olması, temaslı takibinde olması veya 65 yaşının üzerinde olması halinde bir başka mesul müdürün eczaneye nezaret edecektir.

(28)

K. SAĞLIK HUKUKU

Öte yandan, belirlenen pandemi tedbirleri, eczane içerisinde hastalığın bulaşmasını önlemek adına gerekli tedbirlerin de alınmasını da öngörmektedir. İşbu tedbirler ise aşağıdaki gibidir:

Eczanelerimizde çalışan personelin eldiven, maske ve el dezenfektanları kullanmasına özen gösterilmesi,

Hasta ile direkt temasın en az seviyeye indirgenerek mesafenin 1,5-2 metre ile sınırlı tutulması, gerekli görüldüğü durumda şerit çekilerek uzaklığın korunması,

Nöbet hizmetinin mümkünse kepenk, banko vb. arkasından verilmesi,

Koruyucu içerikli ilaç ve tıbbi malzemelerin stok seviyelerinin düzenli olarak kontrol edilmesi, Eczane ortamının periyodik şekilde havalandırılmasına özen gösterilmesi,

Eczane içerisinde hasta temasının bulunduğu tüm alanlar ve eşyaların (post cihazı, kapı kolu, raf vb.) dezenfekte edilmesine özen gösterilmesi,

Klima filtrelerinin temizliğine dikkat edilmesi,

Covid-19 şüphesi bulunan hasta olması halinde, 112'nin aranması ya da hastanın en yakın hastaneye yönlendirilmesi.

Covid-19 salgını nedeni ile 2020 yılı Mart ayına ait yeşil ve kırmızı matbu (elektronik olmayan) reçeteler, 2020 yılı Nisan ayı reçeteleri ile birlikte İl Sağlık Müdürlükleri’ne teslim edilebilecektir.

Ayrıca "Kronik Hastalıklarda Reçetesiz İlaç Temini" kapsamında girişi yapılan reçeteler sistemde elektronik reçete kapsamında sayılacaktır.

(29)

L. İŞVERENLERİN ALABİLECEKLERİ SAĞLIK TEDBİRLERİ

İşverenlerin, öncelikle iş yeri hekimi ile varsa İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurulu ile bir araya gelerek alınacak önlemlerin ve atılacak adımların belirlenmesi gerekmektedir.

İşverenlerin çalışanlarını bilgilendirme yükümlülüğü kapsamında, Covid-19 ile ilgili broşürler hazırlanmalı, eğitimler verilmeli, çalışanlar alınan tedbirler konusunda aydınlatılmalıdır.

Şirkette tokalaşma/sarılma vb. yakın temasları sınırlanabilir, çalışanlara bu konuda dikkat etmeleri gerektiği konusunda uyarılar verilmelidir.

Özellikle yemekhane, kantin, ortak kullanılan tuvalet gibi çalışanların bir arada bulundukları ortamların hijyeni düzenli olarak sağlanmalı ve iş yeri düzenli olarak gün içinde havalandırılmalıdır.

Çalışanlara el dezenfektanı ya da aynı işlevi gören kolonya (minimum %60 alkol içeren) vb. sağlanmalı, hali hazırda var olanların sayısının yeterliliği gözetilmelidir. Tuvalet ve lavabolara bilgilendirici afişler ile farkındalık yaratılması gerekmektedir.

Mümkünse çalışanların ateşi düzenli olarak ölçülmeli, solunum yolu sağlığı sağlanması için kâğıt mendil ve tıbbi maske çalışanlara dağıtılmalı ve kullanılmasının sağlanması gerekmektedir. Kullanılan maske ve mendiller için çöp ve atık kutular temin edilmelidir.

Genel temizlik arttırılmalı, mümkünse çalışma alanı dezenfekte edilmelidir. Yüzeyler hijyenik hale getirilmeli, genel temizlik artırılmalıdır. Masalar, telefonlar, klavyeler kapı kolları, musluk başlıkları, tırabzanlar, tutamaklar vb. sık sık temizlenmelidir.

İşverenler, şirkette çalışanların zaruri olmadıkça bir araya gelmelerini engellemelidir. Zorunda olmadıkça toplantı yapmamak, yapılacak toplantıları kısa ve az kişi ile sınırlı tutmak veya toplantıları video konferans aracılığı ile yapmak önerilmektedir.

Şirket bünyesinde gerçekleştirilecek etkinlik, seminer, gibi bütün toplu faaliyetlerin Nisan sonuna kadar iptal edilmesi önerilmektedir.

Çalışanlara servis araçları sağlanarak toplu taşıma kullanılmasının önüne geçilebilir. Kullanılan servis araçlarındaki öncelikle şoförlerin, mümkünse tüm çalışanların maske takması önerilmektedir.

(30)

M. TAHKİM VE ALTERNATİF UYUŞMAZLIK ÇÖZÜM YOLLARI

Doktrinde tahkim bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişi veya kişilere bırakmaları ve uyuşmazlığın bu özel kişi veya kişiler tarafından incelenip karara bağlanması şeklinde tanımlanmaktadır.

Covid-19 salgını boyunca şirketinizin imzalamış olduğu ve yürürlükte bulunan sözleşmeleriniz kapsamında taraflar arasında doğabilecek uyuşmazlıkların çözümünde tahkim şartı koşulmuş olabilir. Şayet herhangi bir uyuşmazlık tahkim yoluyla çözümlenecek ise, mevcut konjonktür itibariyle gerek karantina ilan edilmiş bölgelere tahkim heyeti ve (gerektiğinde) tarafların ulaşımı, gerekse bu bölgelerde tahkim yargılamalarının yürütülmesi sırasında meydana gelebilecek gecikmeler göz önünde bulundurulmalıdır. Söz konusu yargılamaların uzaktan erişim ile yapılıp yapılamayacağını da irdelemek faydalı olacaktır. Süreç içinde, bu kapsamda bir önerinin karşı tarafa iletilmesi mümkündür. Aksi durumda, yerel mahkemelerde yaşanan duruşmaların keşiflerin bilirkişi incelemelerinin ertelenmesine ilişkin gecikmeler tahkim ve sair uyuşmazlık çözüm yollarına da yansıyacaktır.

On-line tahkim uygulaması ilk etapta 2002 yılında Cenevre’de Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomi Komisyonu tarafından düzenlenen Online Uyuşmazlık Çözümü Forumu’nda gündeme gelmiştir. Sonrasında farklı uluslararası tahkim kuruluşlarınca farklı şekillerde Online Tahkim usulleri uygulanmaya başlanmıştır.

Fakat belirtmek gerekir ki, Online Tahkim usulü aşağıda kısaca detaylarına yer verileceği üzere, dünyada belli tahkim kuruluşları nezdinde ve bir kısmında sadece belirli konulardaki uyuşmazlıklarda uygulanmakta olup, şimdilik tahkim sözleşmesinde belirlenecek olan usulün bu uygulama alanları ile sınırlı tutulması gerekmektedir.

Online Tahkim yargılaması, henüz yalnız Uluslararası Ticaret Odası (“ICC”), Amerika Tahkim Birliği (“AAA”) ve Dünya Fikri Mülkiyet Organizasyonu (“WIPO”) tarafından uygulanmaktadır. Uygulamada en çok müracaat edinilen ticaret odalarından ICC bazında on-line tahkim uygulaması, yine ICC tarafından kurulmuş olan DocDex isimli program üzerinden yapılabilmektedir. Bu programda belgelere ilişkin kredi uyuşmazlıklarını ele alan bir tahkim sistemi mevcuttur. Bu tahkim sisteminde tüm süreç elektronik ortam üzerinden yürütülebilmektedir. Bu sayede, üç farklı ülkeden hakemlerin aynı dosya üzerinde kolaylıkla çalışması mümkün olmaktadır. Bu tahkim türü ile bütün süreç elektronik ortam üzerinden yürütülmektedir. Dolayısıyla bu usul ile pek çok uyuşmazlığın evlerden çözümlenmesi mümkün olabilecektir.

(31)

N. GAYRIMENKUL HUKUKU

Koronavirüs salgınından vatandaşları korumak ve salgının yayılmasını önlemek amacıyla ülkemizde de birtakım önlemler alınmaktadır. Bu doğrultuda İçişleri Bakanlığı tarafından bazı işletmelerin faaliyetlerinin geçici bir süreliğine durdurulmasına karar verilmiş, bazı işletmeler ise mevcut salgın nedeniyle satışlarının olağanüstü düşmesi, ürün tedarikinin sağlanamaması gibi nedenlerle faaliyetini kendi inisiyatifiyle durdurmuştur. Her iki ihtimalde, faaliyetini durduran işletmelerin mevcut kira sözleşmelerinin son durumu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre değerlendirilecektir.

Covid-19 salgınının, işyeri kira sözleşmeleri bakımından kiracının kira bedeli ve ortak gider bedeli ödeme borcu ile kiraya verenin kiralanan yeri sözleşmeye uygun bulundurma yükümlülüğüne doğrudan etkileri olmuştur. 26.03.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un “Geçici Madde 2” hükmüne göre“1/3/2020 tarihinden 30.06.2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.”

Hüküm, çatılı-çatısız işyeri ayrımı olmaksızın bütün işyeri kira sözleşmelerinde uygulama alanı bulacaktır. İşyeri kira sözleşmeleri haricinde kalan diğer kira sözleşmelerinde kira bedelinin belirlenen süre içinde ödenmemesi konusunda mevcut düzenlemede bir değişiklik bulunmamaktadır. Bu noktada önemle belirtmekte fayda var ki, hüküm kira bedellerinin ödenmemesine ilişkin değildir, ödenememesi durumunun fesih ya da tahliye sebebi olmayacağına ilişkindir. Açıktır ki, kiracının kira ödeme borcu sözleşme süresince devam edecektir.

Türk Borçlar Kanunu, kiracının temerrüdü halinde kiraya verene sözleşmeyi feshetme hakkı tanımıştır. Kiraya veren, bu hakkını kullanabilmek için kiracıya, konut ve çatılı işyeri kiralarında yazılı olarak en az 30 (otuz) gün, diğer kiralarda 10 (on) gün süre vermeli ve bu sürede de kiracı bedeli ödemediği takdirde sözleşmeyi feshedebilecektir. Bu çerçevede mevcut düzenleme bu şekilde olmakla birlikte, 7226 Sayılı Kanun’un “Geçici Madde 2”

hükmüne göre, 01.03.2020 ile 30.06.2020 tarihleri arasında işyeri kiralarında, kira bedellerinin ödenmemesi halinde, kiraya veren bu hükümden yararlanamayacak ve kira sözleşmesini feshedemeyecektir.

(32)

N. GAYRIMENKUL HUKUKU

Türk Borçlar Kanunu’nun 352’nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, kiracının bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilecektir. Bu düzenleme ile kiraya veren, özellikle uzun süreli kira sözleşmelerinde, sürekli olarak borcunu zamanında ödemeyen kiracıya karşı, kira süresinin sonunu beklemeksizin tahliye imkânına sahip olacaktır.

7226 Sayılı Kanun’un “Geçici Madde 2” hükmüne göre, 01.03.2020 ile 30.06.2020 tarihleri arasında işyeri kiralarında, kira bedellerinin ödenmemesi üzerine, kiraya verenlerce TBK m.315 hükmü anlamında yapılacak ihtarlar neticesinde kiracı, verilen süre içinde kira bedelini ödemiş olsa bile yapılan bu ihtar, TBK m. 352 /f.2 anlamında bir haklı ihtar olarak değerlendirilemeyecektir. Dolayısıyla belirlenen zaman dilimi içerisinde yapılmış olan ya da yapılacak olan ihtarlar, haklı ihtar olarak kabul edilemeyecek ve kiraya verenlere “iki haklı ihtar” nedeniyle tahliye davası açma imkânı sağlamayacaktır.

Ancak hatırlatmakta fayda var ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, 7226 Sayılı Kanun Geçici 2. Maddesi, kira bedellerinin ödenmemesinin önünü açan bir hüküm değildir. Dolayısıyla kira sözleşmesi devam ettiğinden, kiracı, kiraya verene kira bedeli borçlusu olmaya devam edecektir. Bu durumda alacak hakkına sahip olan kiraya veren ödenmeyen kira bedellerini faizi ile birlikte talep edebilecektir. Ancak, yukarıdaki konu başlıklarımız altında da değinildiği üzere, 2279 Sayılı 22.03.2020 tarihli İcra ve İflas Takiplerinin Durdurulması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararı’na göre (22.03.2020, RG 31076) “Ekli ‘İcra ve İflâs Takiplerinin Durdurulması Hakkında Karar’ın yürürlüğe konulmasına, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 330 uncu maddesi gereğince karar verilmiştir. Anılan karar ile, 30.4.2020 tarihine kadar nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere, yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ve bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınmamasına karar verilmiştir. Buna göre, kiracının kira bedelini ödemede geciktiği durumda, kiraya veren en erken (belirtilen sürenin uzatılmaması ihtimalinde) 01.05.2020 tarihi itibariyle takip başlatabilecektir. Bu durumda kiraya verenin ödeme emri haricinde ihtar göndermesinin hukuki yararı olmayacaktır. Zira, ihtar ile verilen sürenin sonu itibariyle işyeri kiralarında sözleşmeyi feshedemeyecek olup, bütün kira sözleşmeleri açısından da ödenmeyen kira bedelinin ihtar ile talep edilmesi durumunda kiracının verilen sürede kira bedelini ödememesinin herhangi bir yaptırımı olmayacaktır.

(33)

N. GAYRIMENKUL HUKUKU

Covid-19 salgını yüzünden, pek az insanın evlerinden çıkması nedeniyle satışlarında büyük kayıp yaşayan dükkân kiracısının kirasını ödemekte çektiği güçlük, aşırı ifa güçlüğü olarak değerlendirilebilir. Bu durumda kiracı, ilgili dönem süresince geçerli olacak şekilde, kira bedelinin uyarlanmasını talep edebilir. Söz konusu dükkânın bir alışveriş merkezlerinde yer alması ve alınacak idari tedbirler kapsamında alışveriş merkezlerinin kapatılması halinde artık ilgili döneme ilişkin bir ifa imkânsızlığının mevcut olduğu ileri sürülebileceği değerlendirilmektedir.

İş yerlerinin, İdarenin tavsiye kararlarına dayanarak yahut Covid-19 salgını sebebiyle işyeri sahiplerinin inisiyatifleriyle geçici olarak kapatmaları halinde, işyerlerinin kapalı olduğu günler için kira ödeme borcu aynı şekilde devam edecektir. Bu durumda da halin icabına göre, aşırı ifa güçlüğü hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilir. İş yerlerinin, idarenin aldığı karar ile geçici olarak kapatılması halinde, bu durum hem kiralayan hem de kiracı bakımından ifa imkânsızlığı oluşturacaktır. Böyle bir durumda, ilgili dönem boyunca kiracının kira ödeme yükümlülüğünün devam etmeyeceği söylenebilir.

Son tahlilde, somut olayın özelliklerine göre uygulanacak hükümler değişiklik gösterecektir. Ancak belirtmekte fayda var ki, kiracının kira ödemekten kaçınması ve akabinde yasal yollara başvurulması halinde sürecin uzayacağı açıktır. Covid-19 salgını kaynaklı sıkıntılara zamanında çare olmayacağı, ayrıca taraflar arasındaki ticari ilişkiye zarar vereceği dikkate alınmalıdır. Bu bakımdan, sürecin dostane yollarla başarıyla yönetilmesi sadece tarafların gelecekteki ilişkilerinin korunması ve sürekliliği için değil, aynı zamanda Covid-19 salgınının önlenmesine ilişkin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesini de kolaylaştıracaktır.

(34)

O. KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KANUNU

Kişisel verilerin hukuka uygun olarak işlenmesi ve bu konuda alınan herhangi bir önlemin hukukun genel ilkelerine uygun olması, bu çerçevede kişilerin temel hak ve özgürlükleri açısından geri döndürülemez zararların ortaya çıkmaması önemlidir. Özellikle COVID-19 virüsüne karşı alınan önlemler kapsamında gerçekleştirilen kişisel veri işleme faaliyetleri gerekli, amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olmalıdır. Bu konuda alınan kararlar, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere halk sağlığı kuruluşlarının veya diğer ilgili kurum ve kuruluşların rehberliği ve / veya talimatları çerçevesinde olmalıdır.

Şirketler olarak kurumlar tarafından alınan kararların düzgün bir şekilde takip edilip dikkatlice uygulanması personellerimizin sağlığı açısından önem arz etmektedir.

Kişisel Verileri Koruma Kurulu, 31.01.2018 tarihli ve 2018/10 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kurulu Kararı ile " Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Veri Sorumluları Tarafından Alınacak Yeterli Önlemler" ile özellikle özel nitelikli kişisel verileri nasıl işlenmesi hakkındaki yöntemleri belirlemiştir. İlgili Kurul kararına https://www.kvkk.gov.tr/Icerik/4110/2018-10 adresinden ayrıca ulaşılabilmektedir.

Sağlık ve cinsel hayata ilişkin özel nitelikli kişisel veriler, kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından açık rıza aranmaksızın aktarılabilecektir.

Kural, halk sağlığını, önleyici tıbbı, tıbbi tanı, tedavi ve bakım hizmetlerini, sağlık ve finansman planlaması ve yönetimini korumak amacıyla sır saklama yükümlülüğü altındaki şahıslar veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından işlenmesidir. Bu nedenle, kişisel verilerin işlenmesi, açıkça izin alınmaksızın yasal gerekliliklerle ilgili konularda yalnızca İşyeri Hekimleri, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları tarafından gerçekleştirilmelidir.

(35)

O. KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KANUNU

Aynı zamanda Kişisel Verileri Koruma Kanunun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbâri faaliyetler kapsamında işlenmesi halinde Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Bu çerçevede, şu anda şiddetli ve durdurulamaz şekilde ilerleyen Covid-19 nedeniyle, kamu güvenliğini ve kamu düzenini tehdit ettiğinden kişisel verilerin Sağlık Bakanlığı ve iş bu madde kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşları tarafından işlenmesinin önünde de bir engel bulunmamaktadır.

Kişisel Verileri Koruma Kurumu Covid-19 ile Mücadele Sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilinmesi Gerekenler adı altında bir kamuoyu duyurusu yayınlamış olup, konuyla alakalı olarak aşağıdaki şekilde sık sorulan sorulara yanıt hazırlamıştır:

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu kapsamda 2002 sonraki süreçte 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu uyarınca ilan edilen korunan alanlarda (Tabiatı Koruma Alanı, Milli Park, Tabiat Parkı ve Tabiat Anıtı)

Size güzel bir tatil yaşatmak için uğraşan Atlantis personeli ve onların yardımcısı meslek eğitimi alan gençler, çocuklarınız, hepimiz kocaman bir hoşgeldiniz diyoruz..

Yapılan çalışmalar, COVID-19 hastalarına tedavi ve bakım veren cephede sağlık hizmeti sağlayıcılarının anksiyete, depresyon, uykusuzluk ve stres gibi

• - İkincil travmayı önleme: Ev ortamında çocukların COVID-19 pandemi süreciyle ilgili gereğinden fazla görsel ve işitsel uyaranlara (medya, sosyal medya vb.)

e) İç kontrol faaliyetlerinin nesnel risk yönetim analizlerine göre belirlenmiş en riskli alanlar üzerinde yoğunlaşmasını sağlamak olarak belirtilmektedir. Harcama

ozde$letgtirmi$ gah$anlar, hrmalan igin birkag pahali reklam alacrndan daha fazla reklam yaparlar, aynca iyi birer halkla iliEkiler galmasrnrn da birer

Teklif vermeye davet edilmeyenlere davet edilmeme gerekçeleri yazılı olarak bildirilir. İşin niteliğine göre rekabeti engellemeyecek şekilde 40 ıncı maddeye uygun olarak

b) Şube Müdürlüğüne bağlı birimlerin; 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 04/01/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu,