• Sonuç bulunamadı

İLKÖĞRETİM 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIKLARI RESİMLERDE AİLE İÇİ YAŞANTILARININ RESİMLERİNE YANSIMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İLKÖĞRETİM 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIKLARI RESİMLERDE AİLE İÇİ YAŞANTILARININ RESİMLERİNE YANSIMASI"

Copied!
187
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ A.B.D RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİBİLİMDALI

İLKÖĞRETİM 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIKLARI RESİMLERDE AİLE İÇİ YAŞANTILARININ RESİMLERİNE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Tolga AKALIN

(2)

RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİBİLİMDALI

İLKÖĞRETİM 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIKLARI RESİMLERDE AİLE İÇİ YAŞANTILARININ RESİMLERİNE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Tolga AKALIN

Tez Danışmanı

Yrd. Doç. Dr. Yusuf Baytekin BALCI

(3)

ÖZET

İLKÖĞRETİM 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIKLARI RESİMLERDE AİLE İÇİ YAŞANTILARININ RESİMLERİNE YANSIMASI

AKALIN, Tolga

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI Tez Danışman: Yrd.Doç.Dr. Yusuf Baytekin BALCI

Ocak, 2008

Bu araştırma, ilköğretim 2. sınıfta okuyan 8-9 yaş aralığındaki 30 öğrenciye, “Ailemiz ve Biz” adlı uygulama çalışması olarak, öğrencinin iç dünyasının dışavurumunu sağlamak ve gerekli verileri elde etmek için planlanıp uygulamaya sokulmuştur.

30 öğrencinin yapmış olduğu resimler, uzmanlar tarafından yorumlanmıştır. Çocuklar belli bir yaşa erişinceye kadar, kendilerini sözle ifade etmede yeterli bir güce erişememektedirler. Çocuğun kendini sözle ifade edememe durumu, yetişkinler tarafından içi dönüklük olarak değerlendirilmektedir. Bu içe dönüklük, branş dersi ve sınıf öğretmenleri tarafından “başarısızlık” olarak da nitelendirilebilmektedir. Bu aşamada, öğrencilere en yakın olan sınıf öğretmenleri veya resim öğretmenleri tarafından, farklı bir yöntemle çocukların kendilerini ifade etmeleri ve içinde bulundukları ruhsal durumu dışa vurmaları sağlanmalıdır. Bu aşamada sessiz ama çok derinlere inebilen resim yöntemi, uygulamaya sokulmalıdır. Çocuğun iç dünyasını dışa vurmada, duygu ve düşüncelerini ifade etmede, yalın bir ifade aracı olan resmin rolü çok önemlidir.

Bu çalışmada amaç, çocukları incitmeden eğer varsa yaşadıkları sorunların kaynağına inebilmektir. Eğitimcinin bu süreç içinde, var olan sorunlara ulaşması, daha sonra oluşabilecek büyük sorunların önüne geçmesini sağlayacaktır. Eğitimcinin aileyi uyarması ve gerekli makamları harekete geçirmesi, aileyi bu konuda daha duyarlı olmaya itecektir. Çocuğun yanında yapılan tartışmalar veya daha büyük kavgaların “o daha bir çocuk anlamaz” düşüncesi, çocuğun yaptığı resimlerle çürütülmüştür. Çocuğun yaşadığı tüm aile içi sorunların, resimlere yansıdığı bilinmektedir. Öğrencilerin resimlerinde iç dünyalarını; renk, biçim veya şekillerle dışa vurduğu görülmüştür.

(4)

ABSTRACK

THE REFLECTİON OF FAMİLİ LİFE İN THE PİCTURES OF PRİMARİ SCHOOL SECOND CLASS STUDENT

AKALIN, Tolga

EDUCATION OF FINE ARTS BASIC SCIENCE BRANCH Thesis Advisor.Yrd.Doç.Dr. Yusuf Baytekin BALCI

January-2008

The research was planned and carried out to 30 students between 8-9 educating in the second class of primarry school as the study of “Our family and We” so as to provide expression their iner world and gather the necessary data.

The paintings which were done by the 30 students were interpieted by the experts. Until the children reach an age, they couldn’t get the enough power to express themselves orally. The situation in order not to be able to Express himself is considered as introversion. This introversion is alsa described as unsuccessfulness by the teachers. At this stage,it should beprovided by class teachers and painting teachers who are the closset to them that they can experess themselves and emational manner which they are in. And alsa at this stage, painting method which is silent but can go the deepest should be applied. Painting role which is a bare expression tool is very important in order to Express iner world, the emotions and thoughts of himself.

The aim of this research is to come down the sources of children’s problems without disturbing them. That the teacher reaches the existing problems during this time will provide to prevent further more important problems. Teacher’s warning the familly and having the necessary expert work an the problem will cause the familly to be more sensitive on the subject. The guarelligs and much bigger arguments near child and saying “He is achild and don’t understand” is disproved by the pictures done by that child. It is know that all the family problems which the child live with are reflected in their paintings. It was seen that the students express their iner world in their pictures by colours, from and shapes.

(5)

ÖNSÖZ

Annesinin uyuşturucu kullanmasından rahatsız olan altı yaşındaki Cassie, duvarlarında yarasaların sıralandığı bir mağara resmi yaptı. Oldukça yetenekliydi ve “resmin yansıttığı yaşam”, karamsarlık ve önsezi yüklüydü. Bu, çocuğun annesinin sürdürdüğü tehlike hayatı içeren korkularının dışavurumuydu.

Cassie’ye mağara ve içinde yaşayan yarasalardan bahsetmesini istediğimde şaşırmış göründü. Bir önceki terapisti, resimleri hakkında Cassie ile nasıl konuşacağını bilemediğinden, Cassie’nin resimleriyle iletmek istediği mesajı anlamasına yardım edecek değerli birtakım ipuçlarını atlamıştı. Cassie’nin yarasalarının onun için çok gerçek olduğunu fark ettim. Büyükannesi, Cassie’nin annesinin uyuşturucu etkisindeyken hayali yarasalar kovaladığını söyledi. Resimleri aracılığıyla Cassie yalnızca annesinin halüsinasyonlarını göstermekle kalmıyor, resmiyle kendi sesini duyurmak istediğini iletiyordu…! (Malchiodi.2005)

Beni böyle bir araştırmaya iten yukarda yazdığım hikâyeleştirilmiş anlatımdır. Okullarımızda bizden Cassie örneğinde olduğu gibi yardım bekleyen, sesini duyurmak isteyen yüzlerce sorunlu öğrenci kardeşlerimizin varlığını hepimiz bilmekteyiz.

Bu öğrencileri artık görmezden gelmeyip onların ailevi sorunlarını tespit edebilmeli ve gerekli yardımları yapıp ortadan kaldırmalıyız. Bu tip aile içi sorunların ve çocuğun içsel gerilimlerinin dışa vurumun da resim yapmanın etkili olduğu bilinmektedir. Bu öğrencileri aile içinde yaşadıkları sorunlardan dolayı yok olup sorunlu bireyler olmaya terk etmemeli onları bulup ülkemize kazandırmalıyız. Bende bu araştırmada resim yoluyla bu sorunların tespit edilebileceği kanısını gütmekteyim. Gerekli mercilerin bu tip araştırmaları desteklemeleri ve gerekli tedbirleri almaları dileğiyle araştırmamı tamamlamış bulunmaktayım.

Bu araştırmayı yaparken bütün bilgi, birikim ve deneyimlerini benden esirgemeyen değerli hocam ve danışmanım Yrd.DoçDr.Yusuf Baytekin BALCI’ ya

(6)

aynı zamanda bu tezi oluştururken her zaman motivasyonumu yüksek tutup beni cesaretlendiren hocam Yrd.Doç.Dr.Osman ALTINTAŞ’a araştırmalarımı yaparken yardımlarını ve zamanlarını esirgemeyen değerli arkadaşlarım Ümit TURANLI’ya Birgül COŞKUN’a ve Handan GENÇ’e en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Bu sancılı ve sıkıntılı dönemimde beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan ve her türlü desteği benden esirgemeyen değerli babam Ali AKALIN ve annem Yıldız AKALINA’ en içten teşekkürlerimi sunarım.

Tolga AKALIN Ocak-2008

(7)

İÇİNDEKİLER ÖZET ... i ABSTRACK ... ii ÖNSÖZ ... ..iii İÇİNDEKİLER ... v RESİMLER ÇETVELİ ... ix BÖLÜM I 1. GİRİŞ ... 1 1.1. Problem Durumu ... 1 1.2. Araştırmanın Amacı ... 2 1.3. Alt Amaçlar ... ….3 1.4. Araştırmanın Önemi ... 4 1.5. Varsayımlar ... 5 1.6. Kapsam ve Sınırlılıklar ... 6 1.7 Tanımlar ... 6 BÖLÜM II 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 8 2.1. EĞİTİM ... 8

(8)

2.3. AİLENİN TANIMI ... 10

2.3.1. Çekirdek Aile ... 11

2.3.2. Sistematik Olarak Aile ... 12

2.4. GÜNÜMÜZ YAŞAM SİSTEMİNDE AİLE ... 13

2.4.1. Türkiye’deki Aile Yapıları ... 15

2.5. SOSYALLEŞME YERİ OLARAK AİLE ... 16

2.6.ÇOCUKLARIN SOSYALLEŞMESİNE SOSYAL TABAKALARIN ETKİSİ ... 18

2.7. ÇOCUĞUN ETKİLEŞİM İÇİNDE BULUNDUĞU ORTAMLAR ... 21

2.7.1 Aile Ortamı ... 21

2.7.2. Aşırı Baskılı ve Otoriter Tutum ... 24

2.7.3. Aşırı Hoşgörülü Tutum ... 25

2.7.4. Dengesiz ve Kararsız Tutum ... 26

2.7.5. Aşırı Koruyucu Tutum ... 26

2.7.6. Güven Verici ve Hoşgörülü Tutum (Demokratik Üslup) ... 27

2.7.7. İlgisiz ve Kayıtsız Tutum ... 28

2.7.8. Okul Ortamı ... 28

2.7.9. Öğretmen Öğrenci Etkileşimi ... 31

2.7.10. Otoriter Öğretmen ... 33

2.7.11. Yumuşak- Serbest Öğretmen ... 33

2.7.12. Demokratik Öğretmen ... 34

2.8. SANAT EĞİTİMİ ... 34

2.8.1. Çocuk ve Sanat Eğitimi ... 36

2.9.ÇOCUK VE RESİM ... 37

2.10. ÇOCUK RESİMLERİNİN GÖRSEL ALGILAMA AÇISINDAN ÖZELLİKLERİ ... 38

2.10.1. Yapıcı Tipler ... 40

2.10.2. Görücü Tipler ... 41

(9)

2.11. ÇOCUK RESİMLERİNİN ÖZELLİKLERİ ... 43

2.11.1. Düzleme Özelliği ... 44

2.11.2. Tamamlama Özelliği ... 45

2.11.3. Boy Hiyerarşisi Özelliği ... 46

2.11.4 Saydamlık Özelliği ... 47

2.12.ÇOCUĞUN ÇİZGİSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ ... 48

2.12.1. Karalama Evresi (2-4 Yaş) ... 49

2.12.2. Şema Öncesi Dönem (4 – 7 Yaş) ... 52

2.12.3. Şematik Dönem(7 – 9 Yaş) ... 52

2.12.4. Gerçeklik (gruplaşma) Dönemi (9 – 12 Yaş) ... 53

2.12.5. Görünürde Doğalcılık Dönemi (12 - 14 Yaş) ... 54

2.13. ÇOCUĞUN İÇ DÜNYASINI DIŞA VURMADA RESMİN ROLÜ ... 55

2.14.ÇOCUK RESİMLERİNİ ANLAMADA FENOMENOLOJİK YAKLAŞIM ... 57

2.15. KİŞİLERARASI İLİŞKİLER YÖNÜNDEN ÇOCUK RESİMLERİ ... 58

2.15.1. Çocukların Ailelerini Çizdiği Resimler ... 59

2.15.2. Ev Resimleri ... 61

2.16. ÇOCUK RESİMLERİNDE ÇİZGİLERİN YORUMU ... 62

2.16.1. Özel Belirti Ve İşaretler ... 62

2.16.2. Büyüklük ... 63

2.16.3. Abartmalı Çizgiler ... 63

2.16.4. Eksik Bırakılan Çizgiler ... 65

BÖLÜM III 3.YÖNTEM ... 66

3.1. Araştırmanın Modeli ... 66

3.2.Evren ve Örneklem ... 68

3.3.Verileri Toplama Tekniği ... 68

(10)

BÖLÜM IV 4.BULGULAR VE YORUM ... 70 BÖLÜM V 5.SONUÇ VE ÖNERİLER ... 159 5.1.Sonuç ... 159 5.2.Öneriler ... 160

5.2.1 Milli Eğitim Bakanlığına Yönelik Öneriler ... 160

5.2.2. Yüksek Öğrenim Kurumlarına Yönelik Öneriler ... 161

5.2.3. Resim-İş(Görsel Sanatlar) Dersi Öğretmenlerine Yönelik Öneriler ... 162

KAYNAÇA ... 163

(11)

RESİMLER LİSTESİ

Yapıcı Tip Çocuğuna Ait Resim ... 40

Görüçü Tip Çocuguna Ait Resim ... 41

Karışık Tip Çocuğuna Ait Resim ... 42

Düzleme Özelliğine Ait Resim ... 44

Tamamlama Özelliğine Ait Resim ... 45

Boy Hiyerarşisine Ait Resim ... 46

Saydamlılık Özelliğine Ait Resim ... 47

Karalama Dönemine Ait Resim ... 50

Şema Öncesi Döneme Ait Resim ... 51

Şematik Döneme Ait Resim ... 52

Gerçeklik(gruplaşma) Dönemine Ait Resim ... 54

Görünürde Gerçeklik Dönemine Ait Resim ... 55

Resim No :1 ... 71 Resim No:2 ... 74 Resim No:3 ... 77 Resim No: 4 ... 80 Resim No:5 ... 83 Resim No6 ... 86 Resim No:7 ... 89 Resim No:8 ... 92 Resim No:9 ... 94 Resim No:10 ... 97 Resim No:11 ... 99 Resim No:12 ... 102 Resim No:13 ... 105 Resim No:14 ... 108

(12)

Resim No:15 ... 111 Resim No:16 ... 114 Resim No:17 ... 117 Resim No:18 ... 120 Resim No:19 ... 123 Resim No:20 ... 126 Resim No:21 ... 129 Resim No:22 ... 132 Resim No:23 ... 135 Resim No:24 ... 138 Resim No:25 ... 141 Resim No:26 ... 144 Resim No:27 ... 147 Resim No:28 ... 150 Resim No:29 ... 153 Resim No:30 ... 156

(13)

BÖLÜM I

1. GİRİŞ

Bu bölümde problem, amaç, alt amaçlar, önem, varsayımlar, kapsam ve sınırlılıklar ve araştırma raporunda kullanılan bazı terimlere yer verilmiştir.

1.1. Problem Durumu

Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu bize tanıtmaya yarayan bir ölçüt olduğu gibi, onun zeka, kişilik, yakın çevre özellikleriyle iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir ifade aracı olarak da büyük önem taşır (Yavuzer, 2005:12).

Çocuk bize resmiyle adeta kendisinin bir parçasını yansıtmakta, olaylar hakkındaki duygu, düşünce ve görüş biçimlerini dile getirmektedir. Çocuk için resim, dinamik bir faaliyet örneği ve yalın bir anlatım aracıdır (Yavuzer, 2005:13).

En basitinden resim yapmak biçimler, şekiller ve imgelerin çizgilerle anlatımıdır. Çoğunlukla bir tür çizim aletini kâğıt üzerinde iz bırakacak şekilde kullanmaktır ama kumda parmakla, hatta havada bile resim yapılabilir. Çocuklar için resim yapmak bir süreç hem de üretmektir (Malchiodi, 2005:53).

Normal bir çocuğun günlük yaşamda biriken gerilim ve sıkıntılarını atabileceği, içinde sadece kendisi için ayrılmış malzemelere ve bir yetişkine sahip olduğu, paylaşmak, işbirliği yapmak, düşünceli, kibar ve düzgün olmak zorunda olmadığı bir yer. Çocuk böyle bir yerde koşulsuz olarak saygı gördüğünü ve kabul

(14)

edildiğini bilerek duygularını hissedebilir ve düşüncelerini sonuna kadar ifade edebilir (Malchiodi, 2005:61).

Resim ve sanatsal faaliyetlerin diğer biçimleri, çocukların duygusal sorun ve gerilimlerini imgeleme yoluyla çözmelerine yardımcı olarak katarsis gibi deneyimlerin, sanatla tedavi sürecinin önemli bir parçası olduğunu düşündürmektedir. Örneğin kız kardeşine olan öfkesinin imgesini çizen bir çocuk, çatışmalı hislerini resim yoluyla anlatarak biraz rahatlayabilir (Malchiodi, 2005:157).

Çocuklara resim yaptıran birçok akıl sağlığı çalışanı, çocukların aile resimlerinin içerik, yerleştirme, figürlerin büyüklükleri ve resmi yapma süreci yoluyla aile dinamikleri üzerine bilgi ilettiklerine inanırlar. Aile resimleri, çocukların yalnızca kendileri için ne hissettiklerini değil, yaşamlarındaki önemli kişilerle olan ilişkilerinde kendilerini ve ailelerindeki sistemleri, hiyerarşileri ve sınırları nasıl algıladıklarını anlamayı artırdığı düşünülmektedir. (Malchiodi,2005:218).

Bu araştırma, çocukların ailelerinin resimleri aile danışmanlığı şeklinde ileri müdahalelere ihtiyaç olup olmadığını anlamaya yardımcı olabilir mi? Bu konuda bilgi edinmek amacıyla yapılmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

Araştırmanın amacı, “İlköğretim 2. Sınıf Öğrencileri, Yaptıkları Resimlerde Aile İçi Yaşam İlişkilerini Yansıtabilmekte midirler?” sorusuna yanıt aramaktadır.

Devamlı eğitim süreci halinde olan çocuklar, sosyal bir varlık oldukları için bulundukları çevredeki insanlarla, akrabalarıyla kültürel bir bağ oluşturmak ve onlarla sürekli bir iletişim halinde olmak zorundadırlar. Bu iletişimin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanmasında birinci derecede aile sorumludur. Aile içinde veya

(15)

çevresinde herhangi bir problem yaşıysan çocuğun davranışlarındaki değişim gözle görülebilir ölçüde olabilir.

Bu araştırma davranış bozukluğu olan çocuğun sorunlarının aile bireylerinin tamamı veya herhangi biriyle nasıl bir problem yaşadığını resimlerinde gözlemlenmesi ve analiz yöntemiyle oluşa bilecek sorunların önüne geçilmesidir bu amaçla, ilköğretim 2.sınıf öğrencilerinin aile içi yaşantılarının bir dışa vurum aracı olan resimle aktarıp aktaramadıkları bu tezin amacını oluşturmaktadır.

1.3. Alt Amaçlar

Araştırmada belirlenen alt amaçlar şunlardır:

1. İlköğretim 2. sınıf öğrencileri yaptıkları resimlerde aile bireylerini tanıtabilmekte midir?

2. İlköğretim 2. sınıf öğrencileri yaptıkları resimlerde aile bireyleri ile ilgili duygularını (mutluluk, hüzün, endişe, korku, kıskançlık vb.) yansıtabilmekte midirler?

3. İlköğretim 2. sınıf öğrencileri yaptıkları resimlerde aile bireyleri içindeki kendi durumlarını yansıtabilmekte midirler?

(16)

1.4. Araştırmanın Önemi

Resim yapmak çocuk için simgesel bir oyundur. Çocuğun bu oyunda ortaya koyduğu şey onun duygusal ve düşünsel yaşamıyla ilgili imgelerdir. Çocuğun uyum sağlaması gereken toplumsal, nesnel gerçekler dünyası ile, çelişkileri, istekleri, sevinç ve tedirginlikleriyle bir iç dünyası vardır. Birinciyi ortak anlatım aracı olan dil ile anlatabilen çocuk ikinciyi bu dil ile anlatamayabilir. Bu nedenle çocuğun çocuk sanatı olarak adlandırılan bu ilk kendiliğinden simgesel anlatımları çevreyi, toplumu kısaca nesnel gerçekleri, benimseme ile “ego” nun dışavurumunun bir bileşkesinden başka bir şey değildir.

Özetle çocuk resimlerine ruhbilimsel ve gelişimsel, boyuttaki yaklaşımlarda yer alan görüşler doğrultusunda;

Çocuk resimleri çocuğun nesnel dünya ile kurduğu ilişkinin ve o çevreyi değiştirme yolundaki yaratıcı eylemin bir göstergesidir.

Çocuğun çizgileri onun tüm yaşantılarının bir göstergesidir. Onun çok yönlü gelişimini bu resimlerde görmek olasıdır.

Çocuk resimleri düzenleyici, bütünleyici bir işleve sahiptir. Çocuğun iç dünyası ile dış dünyası arasındaki uyum sorununda bu resimler bir boşalma aracı, aynı zamanda bir tanı belgesidir.

Resim yapmak için duygusal, algısal, ussal boyutlarda işlem yapan çocuğun resim çalışmaları ussal gelişmeye fırsat oluşturur. Soyut düşünmeye giden yolu açar. Bu yolla öğrenmesi güçlenir.

(17)

Kişinin iç dünyası ile dış dünya arasındaki uyum sorununda anlatım araçları önemli rol oynar. Bir anlamda kişinin bilinçaltı süreçlerinin gizli, içsel yapısında yer alan ilişkilerin, çatışmaların, uyumsuzluğun ya da uyumun görünür hale gelmesi, anlaşılması ve yorumu anlatım yolu ile olur. Çocuk resimleri işte bu anlatım yollarından biridir.

Resim faaliyeti sırasında birey, konu seçimi ve yorumlamasıyla bize salt bir resim örneği vermemekte, resimden de öte bilgiler sunmaktadır. Çocuk bize resmiyle adeta kendisinin bir parçasını yansıtmaktadır.

Bu bilgiler ışığında çocukların resimlerine aile yaşantılarının olumlu veya olumsuz etkisi var mıdır varsa bunlar nelerdir? Sorusuna cevap aranacak ve ortaya konulacaktır.

1.5. Varsayımlar

1. Çocukların aile içi yaşantılarını, resim yoluyla yansıttıkları varsayılmaktadır. 2. Çocukların, aile bireyleri ile ilgili duygularının resim yoluyla yansıttıkları varsayılmaktadır.

3. Çocukların aile içindeki kendi durumlarını resim yoluyla yansıttıkları varsayılmaktadır.

4. Araştırmada oluşturulan çalışma grubunun örneklemi, ilköğretim kurumlarının evrenini oluşturduğu varsayılmıştır.

5. Araştırmada kullanılacak uzman değerlendirmelerinin, öğrencilerin geliştirdikleri tutumları ölçme yeterliliğine sahip olduğu varsayılmaktadır.

(18)

1.6. Kapsam ve Sınırlılıklar

Bu çalışma;

1. Bu çalışma ilköğretim 2.Sınıf öğrencileriyle sınırlandırılmıştır.

2. Bu çalışma ilköğretim 2.Sınıf’lara ayrılan resim dersi saatiyle sınırlandırılmıştır.

3. Elde edilen bulgular sadece uygulamanın yapıldığı dönemi kapsayacaktır.

1.7 Tanımlar

Katarsis: Geçmişte olan gerilimli anları, azaltmak için uygulanan psişik tedavi. Boşalım süreci içinde kişi yalnızca yaşantılarını anımsamakla kalmayıp sorunun kaynağı olan olayı duygusal açıdan da yaşar. Katarsiz bir psikoanalitik tedavi yöntemi olarak bireysel ve grup psikoterapilerinde kullanılmaktadır ( zargan.com/sozluk).

Aile Danışmanlığı: Aile terapisi terimi, başlangıçtan beri oldukça geniş kapsamlı bir kuramsal yönelimi belirtir anlamda kullanıla gelmiştir. Bu kuramın temel aldığı fikir, psikiyatrik bozukluğun insan ilişkileri ile açıklama veya düzeltilmesinin mümkün olduğu varsayımıdır (psikolojikdanisma.net).

Davranış Bozukluğu: Davranış bozukluğunun temel özellikleri başkalarının temel haklarına saldırıldığı ya da içinde olunan içinde olunan yaşa uygun olarak başlıca toplumsal değerlerin ya da kuralların hiçe sayıldığı, tekrarlayıcı bir biçimde ve sürekli olarak görülen bir bozukluktur.

(19)

Davranış bozukluğu olan kişiler, diğer insanların duygularını, arzu, istek ve beklentilerini umursamazlar ve empati yapamazlar. Saldırgan bireyler, belirsiz ortamlarda diğerlerinin niyetlerini düşmanca ve tehdit edici olarak algılarlar. Saldırgan tepkiler verip, bu tepkilerinde de haklı ve mantıklı olduklarına inanırlar (www.hastarehberi.com).

Nesnel Gerçeklik: Genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen ve olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her şeyin bir nedeni olması ya da her şeyin bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi (http://tr.wikipedia.org).

Ego: Bireylerin her zaman kendi çıkarlarına uyan şeyi yapmalarının doğru olduğunu savunan doktrin(http://tr.wikipedia.org).

(20)

BÖLÜM II

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Kavramsal çerçeve iki ana bölümde incelenmiştir. İlk bölümde eğitimin tanımı ve alt basamaklarına genişçe yer verilmiştir. İkinci bölümde aile ve okul kavramı, ailenin çocuk üstündeki etkileri incelenmiş ve okul ortamında çocuğun psikolojik gelişimini nelerin etkilediğine genişçe yer verilmiştir. Resim çocuğun iç dünyasını dışa vurmada etkilimi? Aile içinde çocuk kendini nerde görüyor? Aile içi huzursuzlukları resim yoluyla dışa vurabiliyor mu? Sorusuna cevap aranmaya çalışılmıştır.

2.1. EĞİTİM

Oxford lügatında, eğitim şudur: Eğitim gençleri ve çocukları yetiştirme sürecidir. Kendilerini hayatta yapacakları işlere hazırlamak için gençlerin ve çocukların ve hatta yetişkinlerin sistemli bir eğitimden ve öğretimden geçirilmeleridir. Eğitim aynı zamanda gizli güçlerin işlenerek geliştirilmesi, karakterin şekillendirilmesidir (Nirun, 1994:33).

Hiç şüphesiz ki eğitim bir toplumun yeniliklere ve çağdaş uygarlığa ayak uydurmasının en önemli araçlarından biridir. Birey yaratıcılık ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesinde, kendini ifade etmesinin sağlanmasında eğitimin rolü tartışılmaz. Eğitim insana yapılan uzun vadeli bir yatırımdır (Özsoy, 2003;25). Eğitim yaşamın herhangi bir aşamasında, o ana kadarki davranış değişikliklerinin tümü ya da birikimi demektir (Özsoy, 2003:26).

(21)

Eğitim, fiziksel uyarımlar sonucu, beyinde istendik biyo-kimyasal değişiklikler oluşturma süreci şeklinde tanımlanabilir (Sönmez, 2001:2).

Bireyin bedensel, duygusal, düşünsel ve sosyal yeteneklerinin kendisi ve toplumu için en uygun şekilde gelişmesi oluşumudur. Kısaca bireyin her yönüyle bir bütün olarak kendisi ve toplumu için en uygun düzeyde geliştirilmesi sürecidir (Yeşilyaprak, 2004:2).

2.2. KÜLTÜREL SİSTEM AÇISINDAN EĞİTİM

Kültür, bilgiyi, imanı, sanatı, ahlakı, hukuku, örf ve adeti ve insanın toplumun bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün maharet ve alışkanlıkları kapsayan karmaşık bir bütündür (Kafesoğlu,1983:2). Kültür, insanın insana ve maddeye karşı tavır alışını belirleyen bir bütündür (Erkal, 2000:123).

“Sosyolojik açıdan eğitim” konusunun hareket noktası sosyoloji ve sosyolojik ölçülerdir (Erkal,1987:93).

İnsanları sosyal temaslara ve sosyal grupları teşekküle, şekillendirmeye, yani insanları bir davranış şekli içinde bir arada tutmaya zorlayan sosyal ilişkiler, kan bağları, mesken yakınlıkları ve bedensel karakteristikler ve daha birçok alakalar ile zihinsel ve ruhsal durumlarda içerik kazanırlar (Nirun, 1994:64).

Toplum bir örgüdür, bir ağ gibidir. Bu ağın içinde insanlar bir arada yaşarlar. İnsanlar aynı yerde (ailede, meskende, okulda, iş yerinde) aynı zamanda sosyal faaliyetlerini sürdürürken bir bütünlük içindedirler.

Eğitim, toplumun sosyal kurumlarından bir tanesidir. Her çocuk belirli bir aile içinde doğar, belirli bir sosyal tabakanın dilini ve görgü kurallarını öğrenir, bir köy veya şehir ortamında büyür, ilkokulda ve öğretim sisteminin diğer okullarında

(22)

okur. Küçük çocukluk yaşlarından itibaren çeşitli arkadaş çevreleri içine girerek oyunlarını bu çevreler içinde oynar, sohbet eder, bu gruplarla bütünleşir. Bütün bunlar insanların ve özellikle yeni yetişen nesillerin içinde yaşadıkları bu ortamlar, çocukları ve gençleri hayatın amacı, önyargılar ve değer hükümleri, tutumlar, vaziyet alışlar, bütün düşünce ve davranış yönlerinden etkiler, yönlendirir ve kalıplaştırır. İşte burada kısaca değinilmeye çalışılan toplum ile eğitsel yetiştirme arasındaki karşılıklı ilişkileri, bağlantıları ve etkilemeleri inceleyen bilim dalına Eğitim Sosyolojisi denir (Ergün,1994:1).

Eğitim, insana yapılan en verimli ve etkili, uzun vadeli bir yatırımdır: çünkü ekonomik, toplumsal ve politik sistemle ilgili yani kültürel sistemin tüm öğelerini kurup işleten, onaran, bozan, yıkan, yeni yapılar bulan, yaratan, tüm bunları değerlendiren insandır (Sönmez, 2002:55).

Kültürler arası çözümleme, özellikle aile ve ailede sosyalleşme gibi konular için gereklidir. Sosyalleşme, insanın sosyo-kültürel bir ortamda gelişmesi olduğuna göre, bu ortam sosyalleşme ile ilgili çalışmalarda yer almalıdır. Aile ise hem bu gelişme ortamını, hem de daha geniş sosyo-kültürel ortamın bir parçasını oluşturması bakımından önemlidir. Ailedeki temel süreçler de, ancak onun içinde bulunduğu sosyo-kültürel bağlamda anlam kazanır. Ailedeki süreçlerin çeşitliliği geniş çevredeki çeşitlilikle paralellik gösterir (Kağıtçıbaşı,1996:72).

2.3. AİLENİN TANIMI

Her insanın fizik ve duygusal gereksinimleri vardır. Fiziki gereksinimler kolayca tanımlanırken, duygusal olanlar açık değildir. Aile insanların karşılıklı seçimleriyle fiziki ve duygusal boyuttaki gereksinimlerini doyurucu bir şekilde karşılayabildiği sosyal bir yapıdır (Gökdağ, 1999;47)

(23)

Aile bir temel kurum ve aynı zamanda bir temel grup olarak, yüz yüze ilişkilerin oluştuğu, birincil karakteri ile kader birliğine dayalı biyo-psiko-sosyal birim olarak da fertlerine temel şahsiyet(kişilik) kazandıran bir sosyal bünyedir. Aile temel kurumu içinde fertler temel şahsiyetlerini(kişiliklerini) kazanırlar (Nirun,1994:105). Toplum yapısında ve sosyal sistemin işleyişinde ailenin de bir müessese olarak önemli yeri vardır. Bilindiği gibi aile, nüfusu yenileme, milli kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği bir müessesedir. Anayasamızın 41. Maddesine göre, Türk toplumunun temeli ailedir. Aile bir vasıta olduğu için değil, tabii ve gaye olduğu için ferdin mutluluğunun, üzüntülerinin ilk paylaşıldığı birim olduğu için temeldir (Erkal, 2000:88) .

2.3.1. Çekirdek Aile

Çağdaş toplumlarda, yeni evlenen çiftler genellikle baba evinden ayrılarak yeni bir evde yaşamaya başlarlar. Oysa bundan yüz, iki yüz yıl önce yeni evliler, damadın ya da gelinin ailesin yanında otururlardı. Anne, baba, kızlar, damatlar, oğullar, gelinler ve torunların aynı çatı altında yaşadığı böyle ailelere geniş aile deniyordu. Bu gelenek, tarıma dayalı geleneksel yapısını koruyan birçok toplumda bugün de sürmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Aile).

Sanayileşmiş çağdaş toplumlarda, özellikle kentlerde geniş aileler yerini giderek küçük ailelere bırakmıştır. Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan bu küçük ailelere çekirdek aile denir. Çekirdek aile, yalnız birey sayısıyla değil yapısıyla da geniş aileden çok farklıdır. Çekirdek aile, kentlerdeki yaşam ve üretim koşullarına bağlı olarak doğmuştur. Kırsal kesimde aile, çoğu kez bütün bireylerin birlikte çalışıp birlikte ürettikleri ekonomik bir birimdir. Ama aile kentlerde bu özelliğini yitirir. Aile bireyleri, üretimin aile dışında yapılmasından dolayı, ev dışında çalışarak bağımsız hale gelirler. Bu durum, geniş ailedeki katı alt-üst ilişkilerini ortadan kaldırır ve ailede daha eşitlikçi ilişkilerin oluşmasını sağlar.

(24)

Çocukların bilgi ve beceri edinmelerini, toplumla bütünleşmelerini sağlama işlevini üstlenen aile, bireyin geleceğinin güvencesi olmaktan da çıkar

( http://tr.wikipedia.org/wiki/Aile).

2.3.2. Sistematik Olarak Aile

Sistem olarak aile, uyum içerisinde yaşamak üzere bir araya gelmiş, birbirleriyle ilişki içerisinde olan bireylerden oluşan bir yapı olarak tanımlanabilir (Gökdağ,1999: 44).

Aile sistemini oluşturan bireylerin iki ortak özelliği vardır: Birincisi, amaçlanan uyuma ulaşmak ve sürdürmek için, aile bireyleri birlikte ve birbirleriyle ilişki içerisinde hareket ederler. İkincisi, bir üyedeki davranış bozukluğu, bir başka üye yada üyelerin davranışını nedeniyle ortaya çıkar ve tüm sistemi etkiler (Gökdağ, 1999:43).

Aile sistemi, onu oluşturan bireylerin matematik toplamından ibaret olmayıp o bireylerin kendi aralarında etkileştiği anlamına gelir. Bu şu demektir: Her hangi bir aile bireyi; diğer aile bireyleriyle olan ilişkisi bilinmeden anlaşılmaz. Bunun terapödik anlamı; bireyin tek başına değil, yaşamındaki ilişkileriyle birlikte; özellikle aileleriyle ilişkileri içinde görülmesi gerektiğidir. Dolayısıyla bütünlük, sistemin parçaları arasındaki bağımlılık demektir. Bu ise bütünün, kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazla ve daha farklı bir şey olduğunu söyleyen Gestaltt anlayışını simgeler. Böylece aile, kendisini oluşturan bireyler ve bu bireylerin birbirleriyle olan ilişkisi olarak tanımlanabilir (Gökdağ, 19994:44–45).

(25)

2.4. GÜNÜMÜZ YAŞAM SİSTEMİNDE AİLE

Toplumun temel unsuru olarak aile her geçen gün önemini artıran, sosyal bilimcilerin ilgilerini üzerinde toplayan bir durum kazanmaktadır. Bu ilgi, endüstri sürecine giren toplumlarda kendiliğinden doğmaktadır. Aile bir sosyal grup olarak küçülmüş, fakat kurum olarak güçlenmiştir. Toplumun sosyal yapısı değişirken, ailenin de değişen sosyal yapısında, sosyal ve kültürel rollerinin daha çok güçlendiği gözlenmiştir. Toplumun sosyal ve kültürel temelleri aile içinde beslenir. Aile kurumu sosyalizasyon sürecinin kaynağı durumundadır. İnsanın kazandığı duygu, düşünce, inanç ve davranışların kökleri ailedir (Nirun, 1994:19)

Psikologlar çocuklar için “sosyal olmayan varlık” derler. Çocuğu “küçük bir vahşi” kabul etmeleri de bundandır. Doğrusu çocuk toplumsallığı henüz kazanmamıştır. Hatta ergenlik dönemine kadar çocuğun sosyal duyguları çok yüzeyseldir (Gövsa, 1998;123). Doğumdan itibaren çocuk, etrafını saran fiziki ve sosyal çevreye uyum mücadelesi verirken en büyük desteği anne ve babasından alır. Bütün okullar formal eğitim gereksinimlerini karşılamakla sorumlu iken, aile etkili ve gerekli bir eğitim aracıdır (Cole ve Cox, 1986:130)

Bir toplumsallaştırma aracı olarak aile yalnızca çocuğa, genel kültürün parçalarını aktarmakla kalmaz, aynı zamanda toplum içinde kendi toplumsal konumlarına birinci derecede bağlı olan özel parçaları da aktarırı. Toplumun önemli bir birimi olan aile, kendi içinde özel bir kültürel içerik ve kimlik taşıyan özgün bir konuma sahiptir. Ayrıca bu konum, çocuğu öteki kümelerden ayrımlaştırarak ona özel bir kimlik de kazandırır. Örneğin, doktor ya da çiftçi olan bir çocuğa, bu konuma uygun kültürel değerler aşılanır. Ona uygun bir kimlik verilir (Eklin, 1995:68).

Aile yapısındaki bazı değişmelere rağmen, aile bir sosyal müessese olarak varlığını ve önemini korumaktadır. Ailenin zamanla geçirdiği yapı değişikliği onun sosyal değişme süreci içinde gösterdiği bir farklılaşmadır (Erkal, 2000:92).

(26)

Ailenin kutsallığı ve mahremiyeti sayesinde, endüstri düzeni ailenin özüne fazla etki yapmamıştır, çünkü aile aynı zamanda bir “referans grubu”

Nüfusun büyük bir kısmının tarımsal alanlardan koparak, kentlere yerleşikliğe geçme süresi ile oluşan kentleşme olgusu, bu toplumlardaki hızlı toplumsal değişmelerin somut görüntülerinden biri haline gelmiştir (Önür, 1999: 149)

Türkiye’de de şehirleşme ve tarım dışı faaliyetlerin artmasını, kır bölgelerinden şehirlere olan akımı ve nüfusun şehirli niteliğinin kır nitelikli nüfusla başa baş hale geldiğini, hatta şehirli nüfusun oran olarak kırsal nüfusu geçtiğini de hesaba katarsak, ülkemizde şehirleşme ve sanayileşme süreci ile aile yapılarının küçüldüğünü belirtebiliriz. Kır bölgelerinde nüfus artışının şehir bölgelerine göre yüksek olması, tarım arazisinde ekilebilir toprakların sınırına erişilmesi, tarımda makineleşme, ulaştırma ve haberleşme ağının doğurduğu sosyal değişmeler, diğer faktörler gibi, Türk ailesindeki eğilimi ortaya çıkarmaktadır. Bu eğilim sonucu geleneksel geniş aile daralmaktadır. Nitekim bağımlılık oranı da(her bin kişinin bakmakla görevli olduğu nüfus) azalmaktadır. Ancak, aile daralmakla beraber, Batı toplumlarında olduğu gibi, yaşlı ana va baba, sakatlar ve on sekiz yaşını geçen kız ve erkek çocuklar aile dışına itilmemekte, koruyucu kanatlar altında tutulmaktadırlar. Aslında, aile fertlerini korumanın aile muhiti ve benzeri kuruluşlar içinde düşünülmesi bizim örf, adet ve geleneklerimize daha uygundur (Erkal, 2000: 93).

Toplumsal sınıflarda yukarıya çıkıldıkça çocuğun değeri artıyor. Ana baba çocuktan bir şey beklemeden onun geleceği için tüm yatırımları yapıyor. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi düştükçe, aile ortamının da çocuğun zihinsel gelişimi açısından olumlu özellikler azalmaktadır (Aydın, 1991:74)

Aslında her sınıftan insanın özlemi bir üst sınıfa atlamak, onların yaşamlarına öykünmek, varlıklı semtlere taşınmak, çocuklarını varlıklı aile çocuklarının gittiği okullara gönderebilmektir (Yörükoğlu,1983:161).

(27)

Aile toplumsal yaşam ile ilgili en küçük sosyal birim olarak, toplumun tüm özdeksel ve tinsel zenginliklerinin kuşaktan kuşağa geçmesinde önemli role sahiptir. Ailenin var oluş nedenlerinden birkaçı denetim, bireylerin korunması ve sosyalizasyonudur (Gökçe, 1984: 147).

2.4.1. Türkiye’deki Aile Yapıları

Türklerde Aile en önemli bir unsurdur. Bütün kültürel ve sosyal değerleri bünyesinde toplar. Kültürü nesilden nesile aktarır. Manevi bağlar ailede çok kuvvetlidir. Orta Asya’da yaşayan Türkler göçebe hayatı sürseler de “boy” büyük ailenin ilk kademesi idi. Boy’un bir “lakabı” yani bir soyadı vardı. Ana soyundan olan boylar olduğu gibi sonraları baba soyundan olan boylara da rastlanmıştır. Eski Türk ailesinin adı Batı Asya Türklerinde, yedinci göbeğe, Doğu Asya Türklerinde ise dokuzuncu göbeğe kadar sürdürülürdü. Ziya Gökalp’e göre aile yuva, ocak, soy, boy sırası ile gelişim göstermiştir. Mehmet Eröz’e göre kültürdeki inanışlar, adetler, kurallar bütünü ile klan ailesinden gelişmiş ve yaşatılmıştır ( Nirun, 1986:95).

Türk ailesinin özellikleri arasında kan akrabalığına dayanması ailede eşlerin üçte biri akrabadır. Ancak, son senelerde sosyal akrabalık-arkadaşlık, komşuluk vb. oranı da yükselmektedir ve akraba evliliği sosyal temas artışı, ulaştırma ve haberleşmenin etkinliği ile azalmaktadır. DPT’nin Türk Aile Yapısı Araştırmasına (1992) göre % 17,7’dir. Diğer özellikler arasında pederi olması, kadının söz hakkı da, dıştan evlenme, tek eşlilik, mülkiyette kadının söz sahibi olması, bazı batı toplumlarından farklı olarak “bağımlılık-beraberlik” anlayışı da sayılabilir. Aile yapımızın bir özelliği de %63 oranında çekirdek aile oluşudur (DPT,1998).

Parsons’un çocukların sosyalleşmesi ve yetişkinlerin şahsiyetlerini olgunlaştırmada özelliklerini taşımakta diye tarif ettiği çekirdek aileyi ülkelere göre farklı değerlendirmek durumundayız (Erkal, 2000:94). Türkiye’deki aile durumlarını şöyle belirleye biliriz:

(28)

Büyük şehir bölgelerinde yoğun bir şekilde rastlanan karı-koca ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelen çekirdek aile,

Şehirleşen nüfusta görülen istihdam imkânlarının, alt yapılı hizmetlerinin yetersizliği ve dayanışma eksikliğinden doğan sosyal çevreye uyumsuzluğun doğurduğu veya koruma amacına dönük destekli çekirdek aile,

Aile reisinin kendi ana babası veya bunlardan biri ile bekar kardeşlerin veya aile reisinin karısının bu tür yakınlarının veya akrabalarını barındıran gelenekçi geniş aileye göre, biraz daha küçülmüş olan geçici aile,

Özellikle büyük şehir bölgelerinde az da olsa sosyo-patolojik hallerin doğurduğu çözülen aile. Bu aile tipi de, dul eş ve çocukları içine alan parçalanmış aile ve tamamlanmamış aile şeklinde görülebilir (Erkal, 2000:94).

Ailenin görevinin en önemli kaynağı, “aile içi dayanışma” dır solidairete (fedoalite), endüstri toplumunda sosyal huzur ve güven faktörleri aile içinde desteklenmektedir. Endüstri toplumlarında, ferdiyetçiliğin gelişmesine mukabil aile içindeki solidarite, aile bireyleri arasındaki “Biz Duygusu” ihtiyacını artırmaktadır.

2.5. SOSYALLEŞME YERİ OLARAK AİLE

Toplum olarak değerlendirdiğimiz fert sosyal gruplardan meydana gelen insan topluluklarında sosyal sistem, sosyal ilişkilerden ve sosyal müesseselerden örülmüş bir ağ gibidir. Toplum olarak adlandırılan bütün içinde her müessesenin varlığı bir anlamda o müessesenin yerine getirmekle yükümlü olduğu göreve dayanmaktadır. Toplumun sosyal yapısını meydana getiren müesseseler ve bunların fonksiyonları dolayısıyla sosyal sistem ahenkli bir şekilde işleyebilmektedir. Sosyal

(29)

sistemde zamanla denge ve ahenkli işleyişten uzaklaşılsa dahi, sistemin bütüncü özelliği dolayısıyla tekrar ve yeni dengelere varılabilmektedir. Bu yönelişte sosyal ihtiyaçlara cevap veren ve sistemi işleten müesseseler kaynakları tahrip etmeden yenileştirilebilir ve çağdaşlaştırılabilir (Erkal, 2000: 88).

Herkes kendi anne-babasının mensup olduğu ve kendisinin de içinde yetiştiği sosyal sınıf ve tabakanın normlarını, rol beklentilerini, değerlerini, inançlarını öğrenir ve benimser. Bu durum bilhassa alt sosyal tabakalarda yetişmiş çocukların okul başarılarında kendini gösterir (Ergün, 1994: 40).

Sosyalleşme, başkalarının ilgi ve ihtiyaçlarını kabul edip saygı göstermeyi de çocuklarda bir özellik olarak yerleştirmeye çalışır. Başkaları yetenek ve beceri yönünden ne kadar zayıf olsa bile onların haklarını, ihtiyaç ve çıkarlarını tanımayı ve saygı göstermeyi çocuklara ancak sosyalleşme öğretebilir (Ergün,1994: 41).

Aile çocukların hayatındaki ilk ve en önemli sosyalleşme yeridir. Rene König, aileyi kişinin ikinci doğumu sosyal-kültürel doğumu yaptığı yer olarak gösteriyor. Sosyalleşme ailenin önemi o kadar büyüktür ki, birçok araştırmacı sosyalleşmeyi ailedeki ve aile dışındaki olarak ikiye ayırır; bu, birincil ve ikincil sosyalleşme olarak da söylenir. Birincil sosyalleşme genellikle küçük çocukların aile içindeki sosyalleşmesi olarak ele alınırken, ikincil sosyalleşmenin büyük çocukluk ve gençlik dönemi arkadaş grupları içinde, okulda, meslekte kitle iletişim araçlarının etkisindeki sosyalleşme olarak alt bölümlere ayrıldığı görülmektedir (Ergün, 1994: 41).

Geleneksel ve çekirdek aile yapısı içinde bireyler toplumsallaşma süreciyle, toplumun üyesi haline gelmektedir. Toplumsallaştırma iki yönlü işleyen bir süreçtir. a) Psikoloji b) Toplumsal olmak üzere, Psikoloji yönü; kişilik kazanımı ve evreleri söz konusu olmaktadır ki, bu süreçte çocuk mizacını karakterini ve duygusal gelişimini öne çıkaran öznel deneyimler kazanılmaktadır. Böylelikle soya çekime dayalı özellikler, yaşanılan toplumsal çevrede dengelenmektedir. Toplumsal yönü ise, aileye bir kültür belirli bir gruba ulusa uyarlanması süreci olup çocuğun temel

(30)

gereksinimlerinin giderilmesi biçiminden, bilimsel entelektüel düşünme kalıplarına kadar, değişen içerikteki yetişkin eylemlerine hazırlanma süreci olmaktadır (Sürür,1999: 150,151).

Geçmiş ile çağımız arasındaki hızlı toplumsal değişmeler çekirdek ailenin sosyalleştirme çalışmalarının önemini hiçbir şekilde azaltmamıştır. Aile, eskiden olduğu gibi, çocuğun ilk sosyalleşme yeridir. Çocuğun küçük yaşlarda geçirdiği bu sosyalleştirme anne-babası ile münasebetleri ve özleşmesi sayesinde olmaktadır. Çocuk ilk davranış kalıplarını orada görür; bilgi, duygu ve davranış yeteneklerini ilk defa orada öğrenir, kazanır. Çocuk şahsiyetinin özü ve dolayısıyla “sosyal kaderi” aile içinde uygulanan sosyalleştirme amaçları, metotları ve üsluplarıyla belirlenir. Ailenin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel durumu onun sosyalleştirme çalışmalarını mutlaka etkileyecektir. Ailenin büyüklüğü, çocuğun kardeşleri arasındaki yeri, anne-baba arasındaki iktidar ilişkileri, ailedeki ölümler, boşanmalar, çocuğun öz veya üvey oluşu, babanın ve annenin genel ve mesleki eğitim durumu, ailenin aylık geliri, oturduğu ev, tüketim imkânları, evde bulunan kitle iletişim araçları v.s. aile içinde çocuğun sosyalleşmesini etkileyecektir (Ergun, 1994: 43).

2.6. ÇOCUKLARIN SOSYALLEŞMESİNE SOSYAL TABAKALARIN ETKİSİ

Büyümekte olan bir çocuğun gelişimi çeşitli biçimlerde olmaktadır. Fiziksel olarak uzayan, ağırlaşan, güçlenen çocuk bunların yanı sıra yürüme, konuşma, yazma, bisiklete binme, daha ileriki yaşlarda da cinsel etkinlikler vb. yetiler kazanır. Zihinsel olarak da şiir ezberleme, matematik sorularını çözme, aşkı hayal etme, kendisine bir meslek kazandıracak becerileri edinmeye dönük olarak bilgilenir. Öte yandan utangaç, alçakgönüllü, cesur, inatçı, tutumlu, cana yakın, sevecen vb. özellikler taşıyan kendine özgü bir kişilik de geliştirir. Ama bireysel gelişiminin

(31)

bütün bu aşamaları bireyin, içinde yer aldığı toplumdaki işlevlerini açıklamada yeterli değildir (Elkın, 1995: 9)

İnsan, sosyal davranışa uygun olarak, insanı, insan yapan nitelikler kazandığı zaman şahsiyetini elde eder, yani toplum içinde bir yeri, itibarlı, geçerli bir pozisyonu bulunur. Şahıs denildiğinde, artık kendi sosyal statüleri ve kendi sosyal rolleri olan kişi hatıra gelir (Nirun, 1994: 77)

Sosyal statüler, toplum içinde sosyal pozisyonlar anlamına gelir. Sosyal pozisyonlar ise gayeye uygun düştükleri takdirde organizasyon içinde yerlerini alırlar. Demek ki, şahıs statüleri toplum içinde sosyal pozisyon haline dönüşür. Sosyal pozisyonlar da sosyal organizasyonun birimleri olurlar. Şu halde, sosyal statü toplumda bir sosyal mevkii aksettirir (Nirun,1994: 77)

“Sosyal tabaka” dendiğinde kişilerin mesleklerini, yaptıkları üretim işini, aylık ve yıllık geliri, eğitim düzeyi, oturulan semt veya yer gibi özellikleri bakımından teşkil edilen topluluk kategorileri kastedilmektedir. Farklı sosyal tabakalardaki insanların farklı vaziyet alışları, yaşama biçimleri, davranış kalıpları ve alt kültürleri vardır (Ergün,1994;44).

Aile geliri, bir kimsenin alacağı eğitimin sadece miktarını değil, aynı zamanda çeşidini de etkilemektedir. Yüksek gelirli ailelerin çocuklarına daha fazla eğitim verme olanakları vardır. Bu yüzden onların hazırlanması birçok yıllara ve daha pahalı okulları gerektiren mesleklere özenmeleri daha fazla olasılık içerisindedir. Ana babaların mesleksel konumlarıyla çocuğa verilen eğitim miktarı arasında doğrudan bir ilişkinin varlığını kabul etmeliyiz. Bu konuda şu orantıyı söyleyebiliriz: Ana babaların mesleksel düzeyleri ne kadar düşükse, çocuklarına sağladıkları eğitim de o derece azdır (Tezcan,1994;138).

Orta katmandan olan aileler, okula çok düşkündürler. Bu aileler, toplumsal konumlarını yükseltmenin tek yolu olarak, çocuklarına yükseköğrenim vermenin gerekli olduğu kanısındadırlar. Bu yüzden, çocuklarının öğrenimi için onlara daha iyi

(32)

olanaklar hazırlarlar; çocuklar, ailece sürekli olarak, daha çok çalışmaya, daha çok başarıya itilirler (Başaran, 2000:183).

Alt katmandan olan aileler, çoğunlukla, okulun kendilerine yararlı olacağı kanısında değildirler. Okul bu tür ailelere çocukların zorunlu olarak gönderildiği ama sonu gelmeyeceği için, işe yaramaz bir yer olarak düşünürler. Hele kızların okula gitmesinde hiç yarar görmezler. Okula göndermekle çocuğun aileye yapacağı yardımdan, ailenin yoksun kalacağını düşünürler (Başaran, 2000:183).

Sosyal tabakaların çocukların sosyalleşmesine etkisi, sosyal tabakaların daha baştan ailenin vaziyet alışlarına, davranışlarına, problem çözmede, hoşgörüde, çocuk yetiştirme tekniklerinde, beslenmede, konuşmada alabildiğine etki etmesi şeklinde görülür. Çocuğun ailesinin mensup olduğu sosyal tabaka, onun başarı motivasyonunun yönünü belirler, dil başarılarını arttırır veya azaltır (Ergün, 1994: 44)

Samuel Eisenstadt, sosyalleşmenin çocukluk döneminde, çocuğa bakan kişi veya kişilerle çocuk arasında başladığını; çocuğun sağlıklı gelişimi, gelecekte üstleneceği rollerde başarılı olabilmesi için bu bağların çok sağlam kurulması gerektiğini belirtmektedir. Burada, yetişkinin şahsiyeti ve çocuğu yöneltme biçimi de önemlidir. Gerçi aileler çocukların büyünce ne olacaklarına dair bir çok hayaller kurarlar, bu hayallere çocukları da katarlar ama ailelerin çocuğun geleceğini etkilemesi bu yöndeki heveslendirmelerden çok ailenin sosyo-ekonomik yapısı tarafından belirlenir. Ama aile içinde babanın ve annenin mesleği; çocukların gelecekte alacakları rolleri, girecekleri meslekleri etkiler (Ergun, 1994:45)

(33)

2.7. ÇOCUĞUN ETKİLEŞİM İÇİNDE BULUNDUĞU ORTAMLAR

Bitkiler doğanın birer parçaları olduğu gibi, çocuklar da doğanın birer parçalarıdır. Çocukların olumlu ya da olumsuz yetişmeleri, içinde bulundukları ve geliştikleri ortamın durumuna bağlıdır.

Bitki yetiştiren bir çiftçi, hiçbir zaman yetiştirdiği bitkilerin biçimi, dalı, yaprağı, birbirlerine ya da öteki bitkilere benzeyip benzememesi üzerinde durmaz ve o yolda emek çekmez. Onun düşüncesi, bitkinin bol ürün vermesidir. Bunun için toprağı işler, gereğince gübreler, yabancı otlardan temizler, hastalıklara karşı ilaç verir, zamanında ölçülü olarak budama yapar. Su ile yapılan tarım ise, gerektiğinde ölçülü olarak su verir. Becerebildiğince doğal afetlere karşı tedbir alır. Hava durumu da uyumlu olursa çiftçi, bol ürün alır (Gündüz,1974: 13)

2.7.1 Aile Ortamı

Aile, insanın gelişmesinde birinci düzeyde önemlidir (Kağıtçıbaşı, 1996:61). En küçük toplumsal grup olarak aile, içinde bulunduğu toplumun tüm özelliklerini taşır. Toplumun kültürel değerlerinin aktarılması ve okul öncesinde çocuğun toplumsallaşmasında önemli etkendir (Kırkıncıoğlu,1999:25).

Winch aileyi toplumsal yapı içinde yer alan küçük sosyal sistem olarak nitelendirmiştir. Yeryüzünde insanların çoğu ailelerde yaşar, toplumlar da ailelerden meydana gelmiştir. Ailenin çocuğa etkisi daha doğumdan önce başlar. İnsanın hayatında seçme özgürlüğüne sahip olamayacağı tek şey ailesidir (Kırkıncıoğlu,1999:25).

Aile; gerek çekirdek aile, gerekse geniş aile yapısında olsun, sosyal yapısı ve biçimiyle çocukların üzerinde etkilidir. Her iki aile tipinde de bireylerin birbirlerine

(34)

karşı görev ve sorumlulukları vardır. Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini kazandığı yerdir (Bilgin ve Aydın, 2004:39).

Bütün anne babaların isteği iyi ve başarılı çocuklar yetiştirmektir. Bu, çok önemli bir yaşam biçimidir. Aileler çocuklarıyla ilgili hoş sözler işittiklerinde, çevrelerinden, yakınlarından iltifatlar aldıklarında çok mutlu olurlar, gurur duyarlar. Bu bir yerde onların başarısının değerlendirilmesi ve ödüllendirilmesidir (Özalp,2005: 27)

Çocuğun kişiliğinin gelişmesinde etkili olan çevre kurumları arasında en önemli olanı ailedir. Hiçbir kurum sağlıklı bir ailenin yerini tutamaz (Dirim, 2003:18). Sağlıklı bir ailede ilişkiler sevgi, saygı ve güven üzerine kurulmuştur. Anne babanın birbirlerine karşı davranışları çocuğun gelişmesinde önemli bir etkendir. Çünkü çocuk genellikle aile bireylerini model alarak sosyalleşir. Çocuk anne babasını ideal, kusursuz kişiler olarak görür. Anne babanın birbirlerine karşı sevgisiz ve güvensiz tutumunu görmek onu düş kırıklığına uğratır (Dirim, 2003:23).

Aile çocuğun tüketici olarak sosyalleşmesinde en etkili olan gruplardan biridir. Çünkü çocuk doğduğu andan itibaren aile ortamında aile bireyleri ile etkileşim içindedir (Babaoğul vd., 1999:93).

Aile çocuğun şekillenmesinde o kadar kalıcı bir etkiye sahiptir ki ilerde düzeltilmesi imkânsız şekiller oluşturur. Böylece aile kavramının ne denli önemli olduğunu görmüş oluruz (Kırkıncıoğlu, 1999:25).

Çocuğun doğumdan sonra ilk sosyal çevresi ailedir. Davranış modellerini çocuk burada bulur, yaşar ve öğrenir. İyi-kötü, doğru-yanlış, günah-sevap ve diğer toplumsal değerler burada kazanılır. Ayrıca çocuğun fiziksel ihtiyaçları olan barınma, korunma, beslenme, uyku, giyinme, oyun burada karşılanırken psikolojik ve sosyal ihtiyaçları olan güven, sevme, bağımsızlık, bir gruba ait olma, sorumluluk, iş başarma, belirsizlikten korunma, kuralları öğrenme, saygı, hakları ve ödevleri, mülkiyet hissini ilk defa bu kurumda, öğrenir ve tatmin eder (Kırkıncıoğlu, 1999:25).

(35)

Çocuk için duygusal yönden önemli olan ona bakan ve bütün ihtiyaçlarını karşılayan insanlardır. Çocuğun sevgi potansiyeli 0-2 yaşta hızla dolmaktadır. Hayat boyu dağıtacağı bu duygu sıcak sevgi dolu aile ortamından alınır. Kişiliğin sağlıklı temeli burada atılmaktadır. Sevgi ile büyüyen çocuk hayata güvenmeyi ve diğer insanlara sevgiyle yaklaşmayı öğrenir. Temel güven duygusu böyle bir aile ortamında gelişir, olgunlaşır ve hayat boyu devam eder (Kırkıncıoğlu,1999:26).

Aileler, çocuklarının tüketici olarak sosyalleşmesinde direk ve dolaylı etkilerde bulunmaktadır. Direk olarak aileler çocuklarının belirli faaliyetlerini yasaklayarak, tüketicilikle ilgili konularda öğütlerde bulunarak tüketim kararlarıyla ilgili çocuklarıyla karşılıklı görüş alışverişinde bulunarak, davranışlarıyla çocuklarına örnek olarak ve çocuğun kendi tecrübelerinin sonucu öğrenmelerine izin vererek etkili olmaktadırlar (Dursun,1993:35,36). Aileler çocuklarından kendilerini bir model gibi kullanmalarını ve sonuçta da tüketicilikle ilgili tutum, beceri, değer ve davranışları öğrenmelerini beklemektedir. Ailenin çocuğa pozitif teşvikleri sağlaması etkin tüketicilik davranışlarının gelişmesine katkıda bulunabilmekte, negatif teşviklerin, cezaların verilmesi ise çocukların tüketicilik bilgisini geliştirmelerini engellemektedir (Babaoğul vd.,1999:93).

Çocuğun evinde yaşadığı problemler başarıyı olumsuz yönde etkiler. Kardeş problemi, anne-baba anlaşmazlığı vb. sorunlarla karşılaşan çocuğun, okulda bunlardan kurtulup kendisini derslere vermesi beklenmemelidir (Oktay,1996:35). Uyumlu ilişkiler içinde, güvenli bir aile ortamında sevgi ve anlayışla büyüyen çocuk olgunlaşır, kişilik kazanır, kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenir. Sevildikçe güven duygusu pekişir, desteklendikçe öz saygısı artar. Anlayış gördükçe hoşgörülü olmayı, sorumluluk aldıkça bağımsız davranmayı öğrenir (Bilgin Aydın, 2004:39).

Çocuğun problemli bir çocuk olmasında en önemli elemanlardan biri de anne-babadır. Her şeyden evvel bu iki elemanın birbirini çok sevmeleri, birbirlerine karşı saygılı olmaları çocukların ruhi gelişmeleri için sıhhatli bir vasat hazırlar. Çocuk birbirlerine karşı kuvvetli bağlarla bağlı, sosyal bünyemizin en kuvvetli

(36)

elemanları olan karı- kocadan, yani ana-babadan en çok muhtaç olduğu iki şeyi budur: Sevgi ve himaye. Ruhen sıhhatli çocuk evin içinde bunları emniyette hisseden çocuktur. Hem sosyal, hem hissi, hem ekonomik güvenini bu iki insanda bulan çocuk bu güvenini devam ettirebildiği müddetçe mesuttur. Bu güveni kaybederse, çocuk problemli çocuklar arasına girer. Anne-babanın kendisine gösterdikleri sevginin hiçbir şekilde tehlikeye girmesine veya paylaşılmasına razı olmaz (Berktin,1970:69).

Çocuk koşulsuz sevgi ister. Sevginin temel taşı kabul duygusudur. Sevildiğinden emin olan çocuk istenmedik davranışlarda bulunmaz. Anne babalar çocuklarına olan sevgilerini, onlara zamanlarını vererek gerçekleştirmelidirler. Çocuk, toplumsal değerlere ve güvene ancak böyle bir ortam içinde erişebilir (Bilgin ve Aydın, 2004: 40)

Anne babalar, çocuklardan bekledikleri davranış modeline uygun bir davranış içinde olmalıdırlar. Anne babanın tutumu, gelişmekte olan çocuğa model oluşturacağından kişiliğini etkiler. Anne baba tutumlarını altı ana başlık altında toplaya biliriz.

2.7.2. Aşırı Baskılı ve Otoriter Tutum

Otoriter anne-babalık çocukla tartışmadan, anlaşmadan, pazarlık yapmadan, onun isteklerini dikkate almadan, anne-baba tarafından belirlenen kural ve emirlerin çok katı bir şekilde uygulanmasıdır (Ekşi,1990).

Çocuğun kendine olan güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir tutumdur. Geleneksel aile yapımızda bu tür tutuma sık sık rastlanmaktadır. Bu tutumda, anne baba katı bir disiplin uygular. Çocuk, her kurala uymak zorunda bırakılır. Anne ve babadan birisi ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk sessiz, uslu, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık; küskün, silik, çekingen, başkalarının kolayca etkisinde kalabilen, aşırı hassas bir yapıya sahip olabilir. Baskı altında

(37)

büyüyen çocuklarda genellikle, isyankar davranışlarla birlikte, aşağılık duygusu gelişebilir (Aydın, 2004:47).

Otoriter tutumda çocuğun bağımsız davranışlarının engellenmesi, çocuğun kendisini başkalarına bağımlı hissetmesine neden olur. Sevgi, ilgi ve şefkatin esirgenmesi çocuğun kendisine olan güven duygusunun gelişmesini engelleyerek pasif, ürkek, utangaç, çekingen, başkalarına bağımlı bir kişilik yapısı geliştirir. Özellikle sık uygulanan ceza çocuğu dıştan denetimli bir kişi yapar. Başkaları ile iyi ilişkiler kurmasını engeller. Kendilerine ceza veren anne-babalarına karşı öfke, kızgınlık gibi duygular geliştirmelerine neden olur. Bütün bunlar da çocuğun çevreye uyumda bazı sorunlar yaşamasına neden olabilir (Çağdaş ve Seçer, 2002:69)

2.7.3. Aşırı Hoşgörülü Tutum

Sıkı tutumun aksine disiplin yok denecek kadar gevşek bırakıldığı tutumdur. Çocuğun olumsuz davranışları hoşgörüyle karşılanır. Çocuk yanlış olduğunu bile bile o davranışta ısrar eder, yineler. Anne baba belli kurallar koymuş olsalar bile kararlı bir tutum içinde olmadıklarından çocuğa uygulatamazlar (Dirim, 2003:29)

Genellikle orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde ya da çocuğun kalabalık yetişkinler grubu içinde yetişen tek çocuk olması halinde bu tutuma sıklıkla rastlanır. Böyle bir ortamda çocuk, ailede inisiyatif sahibi tek kişidir ve onun isteklerine diğer aile bireyleri kayıtsız şartsız uyarlar. Bu tür ailelerde çocuklar, anne ve babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar, yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip, zamanla ev dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan bir birey haline dönüşürler. Bu çocuk, daha yaşamlarının ilk günlerinden itibaren her türlü gereksinimlerinin karşılanacağı ve isteklerinin buyruk niteliği taşıdığı beklentisi geliştirmişlerdir. Bu çocuklar, yetişkin olduklarında da toplumun vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar. Okul kuralları

(38)

karşısında hayal kırıklığına uğrarlar ve kolay uyum sağlayamazlar (Bilgin Aydın, 2004:47)

2.7.4. Dengesiz ve Kararsız Tutum

Bazı aileler çocuğa karşı bazı kurallar koymuşlardır. Ancak bu kuralların uygulanmasında ısrarcı değillerdir. Ya da anne babanın tutumları farklıdır. Babanın koyduğu kuralı anne, annenin koyduğu kuralı baba bozabilir. Cezalarda da farklı tutumların uygulandığı ailede çocuk ne zaman, nasıl davranacağını veya cezalandıracağını kestiremez. Hangi durum çıkarına uygunsa öyle davranır (Dirim, 2003:30).

Anne babanın, çocuğun yanında birbirlerini eleştirmeleri, birinin olumlu yaklaşımına diğerinin olumsuz tutumu ya da taraflardan birinin çocuğu kayırması, çok sık rastlanan örneklerdendir (Bilgin ve Aydın, 2004:47).

Bir diğer dengesizlik ve kararsızlık örneği; anne veya babanın çocuğa sözünü dinletmek için önce yumuşak tonda konuşması, ardından sesini yükseltmesi, çocuğun isteğini hala yerine getirmemesi durumunda dövmesi, ardından da diz çöküp özür dilemesidir. Bu, önceleri çocukta bazı iç çatışmaların, huzursuzlukların, ardından da dengesiz ve tutarsız bir yapının oluşumuna neden olabilir (Bilgin ve Aydın, 2004:47)

2.7.5. Aşırı Koruyucu Tutum

Genellikle anne-babaların yaşlılık döneminde dünyaya gelen çocuklar, en küçük çocuklar, bir evin tek kızı ya da oğlu olan çocuklar, fizik olarak kardeşlerinden daha güzel ve daha başarılı olan çocuklar daha çok korunurlar (Çağdaş ve Seçer, 2002:62).

(39)

Ana babanın, çocuğu gereğinden fazla kontrol etmesi ve özen göstermesi anlamına gelir. Bunun sonucu olarak çocuk, başkalarına aşırı bağımlı, güvensiz, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir. Bu bağımlılık çocuğun yaşamı boyunca sürebilir ve aynı koruyucu tutumu gelecekte eşinden bekleyebilir. Daha çok anne çocuk ilişkisinde ortaya çıkan bu aşırı koruyuculuğun ardında, annenin duygusal yalnızlığı yatmaktadır. Aşırı koruyucu anne, çocuğuyla öylesine bütünleşir, ona öylesine kalkan olur ki; sekiz dokuz yaşlarındaki çocuğu kendi eliyle besler, kendi yatağında uyutur. Bu tür davranışlarıyla çocuğuna olan sevgisini dile getirdiğini, ona yardım ettiğini sanır. Ama gerçekte kendi yalnızlığını ve mutsuzluğunu onarmaktadır (Bilgin ve Aydın, 2004:48).

2.7.6. Güven Verici ve Hoşgörülü Tutum (Demokratik Üslup)

Ana- babalar sonul yetkileri ellerinde tutarken ve uyulacak kuralları koyarken, çocuklara ve ergenlere de farklı olma, kendi davranışının sorumluluğunu üstlenme ve daha fazla karar verme olanakları verilir. Disiplin, katı cezadan çok, akıl yürütmeyi ve açıklamayı içerir (Gander ve Gardiner, 2004:445)

Bu tutumu benimseyen anne-babalar, çocuklarına koşulsuz sevgi gösterirler. İlişkileri karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanır. Çocuklarının bağımsız hareketlerini desteklerler. Çocuklarının bağımsız, kendi kendilerine yetebilen kendi kendini denetleyebilen bir kişi olması için çaba gösterirler. Çocuklarının dıştan denetimli bir kişilik yapısı geliştirmeleri yerine, içten denetimli bir kişilik yapısı geliştirmelerini sağlarlar. Her konuda çocuklarına iyi bir model olurlar (Çağdaş ve Seçer, 2002:70).

(40)

2.7.7. İlgisiz ve Kayıtsız Tutum

Bazı anne babalar çocuklarıyla ilgilenmez, ihmalkâr davranırlar. Çocuğu kabullenmekte zorlanırlar. İstenmeden dünyaya getirdikleri için ona farkında olmadan düşmanca duygular besler, reddederler. Doğal olarak da çocuğa disiplin uygulayamazlar. Ailenin bu ilgisizliği öncelikle çocuğun bedensel sağlığını olumsuz etkiler, hastalıklara karşı direnci azalır (Dirim,2003:30).

İlgisiz anne babayla büyüyen çocuk başkalarıyla da iletişim kurmada zorlanır. Kendinden küçük ya da zayıflara düşmanca duygulara sahip, sinirli, saldırgan bir tutum geliştirir (Dirim,2003:30).

2.7.8. Okul Ortamı

Okul, bağımsız bir topluluğun faaliyet gösterdiği, yetişkinler hayatına katılmak isteyenlere rol dağıtımı yapılan ve bu çalışmaları yürütebilmek için rol farklılaşması esası üzerine kurulu bir sosyal kurumdur (Ergün,1994:145).

Çocuğun hayatında aileden sonra, ikinci toplumsal kurum okuldur. Çocuğu yavaş yavaş okul vakti gelmeden okula alıştırmalıdır. Aksi takdirde çocuk okula başladığı zaman okul sendromu yaşar. Çocuğu okula hazırlamak için, okul hakkında onun olumlu duygu ve düşünceler beslemesine yardımcı olmalıyız. Annenin çocuğa kızdığı zaman “okula gitsen, kurtulurum, seni öğretmene söyleyeceğim” gibi sözler, çocuğun okula karşı olumsuz duygular beslemesine sebep olur. Okula gitmeyi çocuğun evden atılması, annenin onu terk etmesi şeklinde algılar. Okuldan nefret eder, öğretmene karşı olumlu duygular besleyemez. İkinci kardeşin gelişi de aynı zamana rastlarsa, okul onun için nefret edilecek, atıldığı bir yer olarak algılanır. Okul çocuk için büyüme, gelişme anlamına gelmeli ve çocuk okula gitmeyi büyük bir arzu ile istemelidir. Bu da tamamen ailenin bu konudaki yaklaşım ve davranışlarına

(41)

bağlıdır. Çocuğun zamanının büyük bir bölümünün geçeği yer olan okulun çocuk için cazip bir yer olarak algılanması, eğitimin kalitesi için önem taşımaktadır (Kırkıncıoğlu,1999:42-43). İlkokul, çocuk için yepyeni bir sosyal çevredir. Okul uyulması gereken kuralların bulunduğu, tanımadığı akranlarının ve öğretmenlerinin var olduğu; başarmak zorunda kaldığı öğrenim sorumluluklarının taşındığı aileden oldukça farklı bir çevredir. Bain’in iddia ettiği gibi “Çocuk, okula başladığı zaman ya hayatın ilk altı senesindeki başarılı sosyal yaşamın ürünlerini toplar, ya da bu senelerdeki başarısız ilişkilerden dolayı güçlüğe uğrar.” (Yavuzer,1980: 41)

Okul da tıpkı aile gibi yetişkinler tarafından yönetilen bir kurum olarak tanımlanabilir. Ancak aileden farklı olarak okulda roller belirli kurallara dayanmaktadır. Çocuk her yıl başka bir sınıfa devam ettiğinden öğretmenlere yakın kişisel ilişkiler kuramamaktadır. Gelişimdeki değişken akışına karşılık eğitime başka açıdan da bakılabilir. Şöyle ki okulda sınırlı bir izlence uygulanmaktadır. Dolayısıyla da çocukla tümüyle ilgilenilmemektedir (Elkın,1995:80).

Okulla aile arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Okula başlayan bir çocuğun okuldan sıkılması, okulu sevmesi, öğretmenlerinin davranışlarına gösterdiği tepki biçimi vb. durumlar büyük ölçüde onun aile durumuyla, ailedeki tutum ve yöneltilerin niteliğiyle yakından ilgilidir. Okula giden çocuk aynı zamanda aile üyeliğini de sürdürmektedir. Bu da her iki kurumun birbiriyle çatışmasını, uzlaşmasını ya da çatışma ve uzlaşmanın birlikte yürümesine neden olmaktadır (Elkın,1995:80).

Okula başlama yepyeni bir dünya dünyanın başlangıcı olması nedeniyle, çocuklarda farklı birtakım tavırların oluşumuna neden olur. Bazı çocuklar özel bir ilgiye ihtiyaç duymayabilir. Okul, hem toplumun bir parçası, hem de kendi başına bir toplumu oluşturur. Okul da aile gibi çocuğun sosyalleşmesinde çok büyük önem taşımaktadır (Yavuzer,1980:42).

Okul, çocuk için topluma açılan bir köprüdür. Ancak çocuk, olumlu bir aile ortamından gelmişse okula kolay uyar. Çocuğun okulda bazı sorunları görülürse çok

(42)

kez bunun kökü aileye dayanır. Bunun için çocukların eğitiminde okul-aile işbirliği zorunludur (Gündüz,1974:39).

Çocuk aile içinde sonsuz serbest bir hayata sahiptir. İstediğini yapar ve çoğunlukla yaptırır. Okulda ise durum başkadır. Çocuk kendine saygı duymayı, güvenmeyi, başarıya olan ihtiyacını okulda doyurur. Öğrenme ayrıca bir topluluğa ait olma gereksiniminden doğar. Çocuk okulda kabul görme, beğenilme, bir şeyler başarma duygusunu tatma ve takdir edilmeyi ister. Çocuk psikolojisinden anlayan bir öğretmen çocuğun bu ihtiyaçlarını giderir. Öğretmen, öğretim metotlarını ustalıkla kullanmalı, tüm çocukların yeteneklerini tanıma yoluna gitmelidir. Öğrenmede yardımı yetersiz olan öğretmen çocuğun ruh sağlığını bozar. Çok işlenen yaygın hatalardan biri de bazı bilgi ve becerilerin çocukların beyin, sinir ve organlarının henüz o işi yapacak olgunluğa ulaşmadan verilmesidir. Bu gibi hallerde çocuklarda sinirlilik, dengesizlik ve hırçınlık görülür. Öğrenmek istediği halde öğrenememek çok engelleyicidir. Öğretmenlerin ve ana babaların hoşuna gidememek bir gerilim yaratır. Devamlı bir gerilim benlik saygısını zedeler. Sınıfta duyulan gerilim okul dışında kavgalara neden olur. Küçük bir çocuğun okulda beklenmeyen bir güçlüğe uğramasında çoğunlukla duygusal bozuklukların işe karıştığı görülür (Kırkıncıoğlu,1999:42).

Eğitimin verimliliği, okulun içinde bulunduğu çevrenin olanaklarının etkin biçimde kullanılmasıyla mümkündür. Bunun için öğrenci başarısı üzerinde etki yapan aile, arkadaş grubu ve toplumsal çevre arasında koordinasyon sağlanmalıdır. Araştırmalar aile ve okul da verilen eğitim aynı amaçlar doğrultusunda olduğunda, yani evdeki eğitimin okulda, okuldaki eğitim evde desteklendiğinde öğrencilerin daha başarılı olduğunu ortaya koymuştur (Özden,1999:15).

(43)

2.7.9. Öğretmen Öğrenci Etkileşimi

Planlı ve programlı bir eğitimde eğiten ve eğitilen kişi vardır. Eğitimin temel öğesi öğretmen ve öğrencidir. Öğretmenlik günümüzde yüksek öğrenimi gerektiren bir meslektir. Bu meslek; genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyonla sağlanır. Öğrenme, öğrencinin kendisi tarafından elde edilen bir şeydir. Öğretmenin görevi, çeşitli öğretim teknik ve yöntemlerinden yararlanarak, çocuğun öğrenim yaşantısını düzenlemek ve istendik davranışların öğrenci tarafından kazanılıp, kazanılmadığını değerlendirmektir (Kırkıncıoğlu,1999:43).

Öğretmen- öğrenci ilişkilerinde öğretmenin bir iktidar ve otoritesi vardır; bu, öğretmenin rolünün gereğidir. Öğretmen, okuldaki öğrenme faaliyetlerini düzenleyen, öğrencileri belli bir düzen içinde tutan; baskı, zorlama, övme, ödüllendirme, bilgi üstünlüğü gibi yollarla verimli ve karşılıklı etkileşim durumu yaratabilen kişidir. Bu şekilde öğretmen öğrencilerine istediği davranış şekillerini kazandırabilir. Öğretmenin iktidarı sosyal roller içinde yasalaştırılmıştır ve önemli çatışma durumları çıkmadıktan sonra öğrenciler tarafından tepki ile karşılanmaz (Ergün,1994:147).

İlkokul döneminde çocuk için en önemli konu ana babası dışında büyüklerle, özellikle öğretmenleriyle özdeşim yapabilmesidir. Bu nedenle ilgili ve anlayışlı bir öğretmenin öğrencisi olmak bir çocuk için büyük bir mutluluktur. Bu ilişkinin sağlıksız olduğu durumlarda çocuğun hem ruh sağlığı, hem de öğrenimi olumsuz etkilenebilir. Öğretmen çocuğun tüm ruhsal sorunlarını çözemez, çözmesi de beklenemez. Ancak bir öğretmenin çocuğun ruhsal uyumunu düzeltebilecek gücü olduğu gibi, bozabilecek gücü de vardır. Bir öğretmen, yeteneği orta bir öğrencisini destekleyerek başarılı da kılabilir, zeki bir çocuğun güvenini sarsıp başarısız duruma da düşürebilir. Bu nedenle öğretmenin olumlu yaklaşımı, anlayışı ve desteği öğrencilerin başarısını da, ruhsal uyumlarını da iyiye götürür. Öğretmen aile işbirliği de öğrencilerin başarı ve toplumsal uyumlarını destekleyici bir etkendir. Öğrenciler

(44)

başarılı olmak için başarıya yönelmezler. Öncelikle ana babalarının ve öğretmenin beğenisini kazanmak için başarmaya çabalarlar. Bu nedenle evde ve okulda, ilgi, destek ve iyi bir öğrenim ortamı bulan çocuk, yeteneğini sonuna kadar kullanıp geliştirebilir (Yörükoğlu, 1990:28,29).

Çocuğun hayatında aileden sonra gelen ikinci toplumsal kurum okuldur. Okulda onu etkileyen en önemli faktör öğretmendir. Çocuğun ruhsal gelişimi açısından özdeşleştiği kişi anne babasından sonra, öğretmendir. Özdeşleşme; kişinin bilinç dışı olarak kendisine örnek seçtiği kişiye benzeme, onun gibi davranma, onun gibi konuşma, onun gibi giyinmesine denir. Çocuk için öğretmen, anne yerine geçen ikinci kişidir. Erkek öğretmen ise babadır. Okula başlama çocuğun hayatında bir dönüm noktası sayılır. Çocuğun ailesi onu hazırlayarak okula balatmışsa, onun için o gün bir şok değil bayram gibidir. Yine de ilk gün çocuğu okula bırakıp gitmek doğru olmaz. Çocuğun ilk gün krizini kolay atlatması için, biraz bekleyip, durumun kavranması, şokun hafif atlatılması sağlanır. Öğretmenin çocukla karşılaştığı ilk gün çok önemlidir. İyi bir öğretmen bu karşılaşmanın çocuk için ne denli önem taşıdığının bilincindedir. Onu bütün şefkati, güler yüzü ve cana yakınlığı ile kabul eder. Çocuğun gözünde öğretmen; her şeyi en iyi bilen, yapan en bilgili örnek insandır. Öğretmen, öğrencinin şekil almasında, gelecekteki mesleğinin oluşmasında, yeteneklerinin ortaya çıkmasında, ömür boyu onu etkileyen kişidir (Kırkıncıoğlu,1999:44).

Öğretmen öğrenci arasındaki ilişkileri şöyle sıralayabiliriz: Arkadaş öğretmen

Anne öğretmen Otoriter öğretmen Demokratik öğretmen

Referanslar

Benzer Belgeler

After reviewing the results using the ELECTRE method, it was determined that the calculation results can be used by visitors and the general public to decide the location or

“1882 yılında, O tarihlerde İzmir’e bağlı bulunan Çal’da doğmuştur. Çal’m ileri gelenlerinden Osman Efendi’nin oğludur. İlk öğrenimini burada tamamlayan

mızda C.burnetii IgG pozitifliği düşük yapmış kadınlarda (%27.8), normal doğum yap- mış kadınlara (%9.1) oranla daha yüksek bulunmuş, ancak bu fark istatistiksel olarak

Toraks tomografisinde de mediastende milimetrik boyutta lenf nodları ile sağ akciğerde alt lobda belirgin volüm kaybına neden olan ve intermediate bronşu ob- litere eden

On bir, on iki yaşlarında çok sevimli bir çocuktu. Siyah saçları gözlerinin üstüne dökülmüş, kara kara parlayan gözlerinin içi gülüyordu. Sırtında da kendisi

İkinci  aşamada  konuyu  görüşmek  üzere,  toplantının  sorumluluğunu  üstlenmiş  olan  eski  yönetim  kurulu  üyelerimizi  ve  hesaplarını  denetlemiş 

Şafiî (204/820)’nin er-Risâle’siyle başlayan bu süreç, zaman içerisinde gelişerek ve zenginleşerek devam etmiştir. Bu süreç içerisinde İslâm bilginleri dünya hukuk

Birliğinden Natürmort' Bedia