Türk DilleriAraştırmaları8 (1998): 15-28
Seyahat-name'den
Bir Atasözü
Robert Dankoff (Chicago) - Semih Tezcan (Bamberg)Evliya Çelebi Anadolu'daki seyahatlerininçoğunu17.yüzyılın kırklıve ellili
yıllarında yapmıştı.OsıralardaAnadolu'da eelaliisyanları yaygındı. Cela-lllerinçoğu, önceden devlet hizmetinde bulunmuş, sonra Osmanlı'yaisyan edip yanınaasker toplayarakbaşınabuyruk küçük beylikler kurmaçabasında
olan paşalardı.Bunlar kimi kez başkentibile tehdit edecek kadar güçlene-bilmekteydi. Celalilerekatılanların çoğu topraksızköylülerdi.İsyancı paşa
ların yanındaücretkarşılığıaskerlik yapan bu Anadolu köylüleri segbôn ve
sarıcabirlikleri halinde örgütlendirilmekteydi. Bunlardansarıcalarbir tarikat gibi örgütlenmişti;pirleri, müridleri vardı,örgüte bir törenle giriliyordu, kendilerine özgü ayinlerivardı.
Askeri ve hatta manevi yöndenmeşruiyetkazanmak arzusu göstermiş
olan sarıcalarıbazen adi haydutlardan fark etmek mümkün değildi.Kara
Haydaroğlu, Katırcıoğlugibi iyiceünlenmiş,çevrelerine korku salmış bazı
haydutlar da türemişti.Evliya Çelebi gibi durup dinlenmeden oradan oraya
dolaşıpduran bir gezginin er geç bunlardan biriyle karşılaşması
kaçınıl-mazdı. '
1647 KasımındaEvliya, Erzurum'da, akrabasıve Erzurum valisi olan Defterdarzade Mehmed Paşa'nın yanındabulunmaktayken Paşabu göre-vinden azledilip Kars'aatanır.Bu sıradaen ünlü eelali.başkakaynaklarda Vardar, Evliya'da ise Varvar Ali Paşa olarak geçen kişidir. Sivas valisi
olduğu sırada azledilmişolan bu paşa isyan etmiştir. Yaptığı zulümler yüzünden Deliİbrahim'eve bupadişahınbütünsaçmalıklarınaboyuneğip
haksız buyruklarınıyerine getiren veziriazam Hezarpare AhmedPaşa'ya
büyükhınç duymaktadır.Varvar, Defterdarzade'yi de kendisine katılmaya
çağırır.O da yeni görev yeri olan Kars'a gitmekten vazgeçerek asker top-layıp İstanbulüzerine yürümeye karar verir.
Evliya, bu celalilere karşı biryakınlık duyduğunu, onların bu girişim
lerine katılmış olduğunu gizlernemiştir. Paşalariçinulaklıkyapmakta,dahası
kendisi de yanına adam toplamaktadır.çorum ve Ankara'daayôn ile
gö-rüşüpDefterdarzade ve adamlarınınbu şehirlerdeüçer gün kalabilmelerini
sağlar.
Bu arada birkışgecesi Defterdarzade'rıinbirlikleri Çorumdan Ankara'ya geçerken San Alan mevkiindeşiddetlitipibastırır. Herkes bir yanadağılırve kendi canınınderdine düşer.Evliya da Defterdarzade kuvvetlerinden ayrı düşmüştür, yanındaki25 kişiyle kuytu bir dere içine saklanıptipinin
din-,/
mesini bekler. Ertesi sabah kar yağışı azaldığında sığınacakbir yer ararken köpek sesleri duyup bir konağa yaklaşırlar.Evliya ve adamlarınıngelmesi konaktakilerarasında telaş yaratmıştır.Birkaç kişiyalnayak atlanıp savuş
mak ister. Evliyatatlıdilleonları yatıştırıp kalmalarını sağlar.Ev sahibiyle ve kaçmak isteyen konuklarla sohbetebaşladıktansonra bunlannazıh eşkiyalar olduklannı öğrenir. Konuşa söyleşedost olurlar, fakat eşkiyalaryine de pek uzun kalmayıp konağıterk etmek isterler. BundansonrasınıEvliya Çelebi
şöyle anlatıyor:
Hemôn Beg yerinden kalkup elim öpüp "Ey imdi yigit sen kışdanbu eve
düşüp can kurtardin amma hakka ki sen de bizden ey] can kurtardin. Eger bu evinavitsınagirdigin gibi selam verüp atdan enmesen bitjcdrun
olsa bizden kurtılmazdut.Sen de bizi oda içindeateş başındadururken taife1] ile başsan biz de can kurtaramazdık. Allah senden ra?,ıola. Sen bize biz sana canbağışladıkvePaşagelmesinden haber verdin. Şimden
gerü bize bu evde kapanmakharamdır. Kalkıntaife silahlanın"dedükde cümlesi pür-silôh olurken hemôn Beg belinden bir güderi kemerçıkarup
"Şukemerdebeşyüz altundur. al bum kabül eyle. Lakin senden reciim oldur kim besbelli merdsin ve yigitsin ve tuz ekmek yedi1],2nan u nemek
hakkınbilirsin, deveyi gôrdün mi?" dedi. Hakir eyitdim "Yallôhi ve billahi ve taliahi kôçegin bile görmedim". Hemôn elin elime verüp
kulagıma sarıcalar sırrınsöyleyüp "Güm!" dedi. Hakirdahıpirsırrın işaret
edüp
cümle on iki yigit ile öpüşüp görüşüpBege koynumdan bir Kaya Sultanyağlıgıverüp cümlesi 'ale'l-fevrtarfetü'l-ıayniçreatlarınai 2
ey<eyi'iyi' yerine.
SEYAHAT-NAME'DENBİRATASÖZÜ 17
süvôr olup "lfacıBaba ve Evliya Çelebi, seni Allahaışmarladık,Allah sizdenra;ıola" deyüpıabl-bôalarınurarakgetdiler.ı
Evliya Çelebi,HacıBaba diye sözünüettiğiev sahibininaslındabueşki
yalara yataklıkyapmaktaolduğunu sezinlemiştir. Eşkiyalargittikten sonra kendisine birçokarmağanlarvererek gönlünü almak isteyen "Sen gelme-seydin benim halim ne olurdu?" diye yaltaklanan ev sahibine kumazca soru-lar sorarak oradakarşılaştığı haydutlarınhepsininadlarını öğrenir.Beg de-diklerikişinin Karahaydaroğlu olduğunu anlar. Üstü kapalı tehditler savurup
Hacı Baba'yı sıkıştırarakondan daha fazla mal koparmayıda başarır. En sonundaEvliya'yıaramayaçıkmışolan Defterdarzade'ninadamları konağa
gelirler. Evliya,HacıBaba ve ailesiylehelalleşir,onlardan dostluklaayrılır.
Evliya Çelebi'nin büyük ustalıkla anlattığıbu harami hikayesinin ne
kadarı doğrudur,gerçektenolmuştur,ne kadan hayal ürünüdür, bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.Hepsi bile uydurma olsa, o dönem yaşamından
kesitleryansıttığına şüpheetmemek gerekiyor. Evliya Çelebi'ninbaşka hika-yelerini de dönemin genel sorunlanaçısındanele almakyararlıolabilir.
Evli-ya'rıınTürkedebiyatındahikayeci olarak yeri deayrıca uğraşılmasıgereken bir konudur. Biz burada sadeceEvliya'nın ustalıklabir dialog içineyerleş tirdiği:deveyi gördü1j mi? köçegin bile görmedim atasözü üzerinde durmak istiyoruz. Önce, bugün Türkiye Türkçesiyazı dilinde bulunmayan köçek-köşek sözcüğünün'deve yavrusu' anlarnmageldiğinibelirtelim
Osn.anlıca- Türkiye Türkçesi
Birçok Türk dilinde, Farsça ve Tacikçede kullanılagelenbu atasözünün bugün Türkiye'de halakullanılmaktaolup olmadığınıkesin olarak belirleye-medik. Özön ve Tülbendçi derlemelerinde: Deveyi gördün mü? Yanında giden küçüğünü bile görmedim biçiminde bulunmakla birlikte, bu derle-melere daha eski derlemelerdengirmiştir;köçeginiyerine de yanlışlıkla
kü-çüğünü okunmuş olması da derlemeleri yapanlarınbu sözü hiçbir zaman işitmemiş,sadeceyazılıbir kaynaktanaktarmış olduklannı kanıtlamaktadır." 3
4
EvliyüÇelebi,Seyahat-name,Bağdat Köşkü304, 354a, 29.satırve dev.; baskı:c. 2,İstanbul 1314(=1896),421-422; hikayenintamamı: 418-425.
Mustafa Nihat Özön, Ata Sözleri, İstanbul 1956, 94/2576 Deveyi gördün mü?
Yanındagidenküçüğünübile görmedim.Neredenalındığı gösterilmemiştir.Feridun
Fazıl Tülbendçi, Ata Sözleri,2İstanbul, 1977, 179/5117, Ahmed Vefik Paşa,
Başvurduğumuzyerel derlemelerde bu atasözünden sadeceKıbns'ta(galiba
yanlış anlaşılmışolan) birkalıntıbulabildik: GökçeoğluderlemesindeDeveyi gördün mü?d (=deyim)kısaltmasıyla verilmişve "Yolda gelirken tehlikeli
kişilerigördün mü?" cümlesiyleaçıklanmıştır.>Ancak buaçıklamanın doğ ruluğunapek ihtimal vermiyoruz. Sözün ikinci kısmınıneksikolduğunada dikkat edilmeli. İkinci kısım düştüktensonra sözünasıl anlamı unutulmuşve
Gökçeoğlu'nun verdiği anlamyakıştınlmışolabilir. Bunakarşılıkatasözünü oldukça eski bir atasözü derlemesinde ve kimi Osmanlıcametinlerde bulu-yoruz:
1) St. Peterburg Oguz-namesis (16. yy.?), varak 16b,satır 15: deve gördül) mi dese/erköşeginde görmedim de
2) Güvahi, Pend-name? (16. yy.), 1729. beyit: deve gördül) mi dese kimse satja
köşegindahi görmedüm de al)a8
Eyüboğlu, bu sözün edebiyatta kullanılmasıiçin 4 tanık gösteriyor.?
5 6
7
8
9
gösterilmiştir.Atasözü orada 141. sayfadabulunmaktadır.
M. Gökçeoğlu, Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü, Lefkoşa/İstanbul
1988, 85.
St. Peterburg Oguz-namesi'nin bir yayını vardır: Oğuzname. Çapahazırlayanı, müğeddime, lüğetveşerhlerinmüellifi: Samet Elizade. Bakı,1987.Yazıkki bu yayındoyurucu olmaktan çokuzaktır.AtasözlerininOsmanlıca değilde Azerbaycan Türkçesiimişgibi okunmuş olması, sayısızokumayanlışıve edebeaykın sayılan ' sözlerin (...) ile verilmesi bu kitabı yararlanılamaz hale getirmiştir. Böyleyken kitap Latin harflerine deaktarılmışve atasözleri Türk abecesine göre sıralanmıştır:
Oğuzname (Emsal-i Mehmedali) XVI. yy.da yazılmış Türk AtasözleriKitabı.
Hazırlayan:Samed Alizade. EklerleYayına Hazırlayan:Ali Haydar Bayat.İstanbul 1992. Bu yayındakiril harflerinden Latin harflerine aktarma sırasında yapılan
yanlışlarlasözler büsbütün anlaşılmazhalegirmiştir.Burada üzerindedurduğumuz
atasözü,Elizadeyayınında98., BayatyayınındaSi. sayfada yeralır.
DahaPend-nôme'tıuıbilimsel biryayını yapılmış değildir. Hengirmenyayınında (Güvahi, Pend-nôme. Hazırlayan: Mehmet Hengirmen, Ankara 1983) çevriyazı
işaretleri kullanılmadığıgibi, nüsha farklan dagösterilmemiştir. Biz burada beyti buyayındaki numarasıylafakatçevriyazılıolarak veriyoruz.
Bu beyit köşek- köçek 'deve yavrusu' maddesinetanıkolmak üzere Tanıklariyle
Tarama Sözlüğü c. 4, 2704'te de yer almıştır (TDK, Ankara 1969). Dil tarihi
bakımındanilgi çekici bir sözcük olan köşek- kôçek 'deve yavrusu' üzerinde yeterince durulmuş değildir;bkz. M. Rasanen, Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen, Helsinki 1969,294; G. ClausonAn Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish,Oxford 1972,753
E. Kemal Eyüboğlu,On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler,İstanbul, c. 1: 1973. 69/50Deveyi gördün mü?
SEYAHAT-NAME' DENBİRATASÖZÜ 19
Bunlardan birincisi Güvahi'nin yukandaki beytidir, ikincisişudur:
3)Şabit,DIvan (17. yy. sonu):
Kaysa şordumkadern-i nakaya yüzsürdünmi
şive-i üştür
edüp
der deveyi gördül} milOEyüboğlu'nunüçüncü ve dördüncütanıkolarakgösterdiğiRefiki'nin ve
Hüzni'rıinparçalanndadoğrudan doğruyabu atasözü geçmiyor; Refiki'nin-kinde buna benzerbaşkabir atasözü.U Hüzni'ninkinde ise sadece bir tel-mihl- bulunmakta.
4) Süt-name (16. yy.). 1582yazındaÜçüncü Sultan Murad'ın şehzadesi Mehmed için yaptırdığıdillere destan olmuşsünnetdüğününüanlatan
Sür-name'de de bu atasözü ile ilgili bir kısım bulunmaktadır. Sur-nôme'uuı
Viyananüshasını yayınlamışolan Gisela Prochazka-Eisl tam bu kısımda
Viyananüshasıileİstanbul Topkapı Sarayı nüshası arasındaki farkınbüyük
olmasıyüzünden bukısmıher iki nüshadanalıpyanyana iki sütun halinde
LO
i i
12
Köçeğinibile görmedim.
Turgut Karacan (haz.),BosnalıAlaeddin Sabit, Divan. Cumhuriyet Üniversitesi
Yayınları,Sivas 1991,562(ebyôtarasında). Bağlamiçerisindeolmayıpmünferit
beyitolduğundantam olarakanlaşılmıyor.Karacan,haklıolarak Sabitdivanındaiki kere geçenşive-i üştür
et-
birleşikeyleminin bir deyimolduğunukabuletmişve iki veriyi 130'da "Atasözleri ve Deyimler" başlığını taşıyanaltbölümde vermiştir.Ancak genel sözlüklerde ve deyimsözlüklerindebulunmayan bu deyimin ne anlama
geldiğiüzerine bir şey yazmamıştır. Buna karşılıkKaracandeveyi gördül} mi
sözünün bir atasözü i durumsözü parçası olduğunufark etmediğinden bunu atasözleriarasında göstermemiştir.
Kaza belaşavar(görmedim bilmem)
*
Öğimsündeveyi yedendimişler.Eyüboğlu, D. Dilçin, EdebiyatımızdaAtasorleri. TDK, Ankara 1945, 79'dan almıştır,orada dörtlükşöyledir:
Kendin bilen ôdem gezer mi sersem
Öğütü başındaherkesin her dem Kaza, bela savar "Gôrmedim; bilmem" Öğunsündeveyi yedendemişler.
D. Dilçin, hakkındaherhangi bir bilgi bulunmayan Refiki'rıin İçelli veya Kayserili olabileceğinive 19. yy.dayaşamış olabileceğinitahminetmiştir,a.g.y. 70 ve dev. Aslında bu dörtlüğe yerleştirilmiş olan söz, 19. yy. derlemelerinde bulunan benzer bir atasözüne daha yakındır:Deveyi gördün mü? Yeden ôlsün.
Ekleme'ye bkz.
Bilmem görmem duymam çok kaza savar
*
Malümatyüzünden çekme zahmeti.Bu parça da D. Dilçin'in aynıeseri, 147'denalınmıştır.Dilçin, Hüzni'nin 19.
yayınlamıştır.Biz burada daha uzun veayrıntılıolanİstanbul nüshasındaki kısmı alıntılıyor, anladığımızıbugünün Türkçesi ile deveriyoruz.U Chicago Üniversitesi Kütüphanesi'ndeTopkapı Sarayı nüshasınınbir mikrofilminin
bulunması bize okuyuşlarda birkaç düzeltme yapabilmek olanağı verdi. Mikrofilmde varak numaraları görünmediğinden ancak tahmini' olarak bu
kısmın 83a ve 84b'de yeraldığınısöyleyebiliyoruz. 83b ve 84a'da yer alan iki minyatürde bukısımda anlatılanları canlandırmaküzere develerin geçişi resmedilmiştir. Ancak resmedilenlerSur-namemetninde anlatılandeve fi-gürleri değil, gerçek develerdir. Bu,nakkaşların ya da onlara bu sayfalara
nasılbir resim yapacaklarınısöyleyen görevlinin metni dikkatle okumamış olduğunugösteriyor.
dii A'rabt ôverden-i timşal-inôkeha-yitiizf(Bedevikılığına girmiş iki
kişininArabi deve figürleri getirmeleri): OL esnada iki herif-i lubet-ba: ve zarif-i nükte-perda: birer nôke timşôlinpeydôve deve peykerlerin hüveyda
edüp
(o sıradaiki şaklaban soytarıortaya birer deve figürü çıkarıp bunlarıhavaya kaldırıp) envti:-ıhiciirilubeılerve esnaf-ı tiizf mehiiretler eyleyüp (türlü türlü Hicaz oyunları Arap maharetleri gösterip) "Araba ve 'Aceme
şalü"deyü temiim kômrôni ile("Arap ve Acem sofraya buyursun!"14 diye
neşe saçarak) biri niikeyi hevdeci ile yudar kısmıiken o katardan idügin belürtmeyüp(biri deveyi üzerindeki mahfe ile birlikte yutanlardan 15olduğu
halde, onlardan olduğunubelli etmeksizin) riist geldügine "devegôrdünmi" deyüişareteder(her önüneçıkana "Deve gördün mü?" diye sorup) ve biri,
şive-i şiitüre mukayyıddüşüp şütür-mürgl 6abiakların takınup(öteki deve taklidi yapmaya koyulup!" devekuşu tüylerilftakınıp) şoruımasınegsük 13 14 15 16 17 18
Gisela Prochazka-Eisl, Das Sütname-i Hümavün. Die Wiener Handschrift in Transkription, mit Kommentar und lndices versehen, İstanbul 1995. Alıntılanan kısımProchazka-Eislyayınıs. 29'da yeralmaktadır.
Prochazka-Eisl,Sür-nôme yazarının adıbelli olmayan birdivan katibiolduğunu (bkz.önsöz)ve Viyananüshasındaeserinyazarıve müstensihihakkındahiçbir bilgi bulunmadığını(s. 31) bildirmekte, fakat daha sonra Viyananüshasınınsonundaki mesnevinin sonuncu beytine göre yazarın adının İntizami olduğu sonucunu çıkarmaktadır(s. 32).
Bundan sonraki sözeilişkinolarak anlamak gerekiyor: "Arap, Acem sofraya buyur-sun, kim deveyi mahfesi ile yutacaksa yutsun!"
BugünkullanılandeveyiIıavuduylayut-deyimiylekrş.
Yazmadaesre ile;şutir-mürgokunacak biçimde harekelenmiştir,
şive-i şütüre mukayyıd düş-,Sabit'teştve-i üştüret- olarak geçen bu deyimi (lO. dipnota bkz.) böyleanlamamız doğrumu?
SEYAHAT-NAME'DENBİRATASÖZÜ 21
etmeyüpgahı üştürlikgiihimülayemet eder(somurtmasımeksik etmeyip kahinatçılıkeder,19kahyumuşak başlılıkgösterir) ve bi'l-cümle olheyôkil-i cebel20 timsal veeşôkil-i sehab-mişôlün tudakları-) çfn(22 dibôcatabanları
rümi bazlan-baca benzer (ve bütün odağgibi figürlerin ve bulutuandıran şe
killerindudaklarıÇin ipeklisine ve tabanlan Anadolu bazlamasma-' benzer) anlardah: zikrolınannôkelerle çapükliklerin24 enciima ve mehôretlerin
itma-ma erişdirüp (onlar da sözü edilen develerle hünerlerini sona erdirip) bdde'd-duômuhaşsalü'l-meramolup bu ebyatıvird-i zebôn eylediler
(dua-larımokuduktan sonra meramlanmhasıledipşubeyitleritekrarladılar)... 5) Evliya Çelebi, Seyahat-name, yukarıdabir kısmının çevriyazısı
verilen hikaye (17. yy.).
Azerbaycan Türkçesi
Deve gördün? Gığında gormedun.ô "Deve gördün mü?Dışkısını da gör-medin". (Sana "Deve gördün mü?" diye soracak olurlarsa, "Dışkısımbile görmedim" diye cevap vereceksin!)
Deve gördün? -Heçizini de gôrmedim.ts"Deve gördün mü? Hiç, izini de görmedim".
Türkmence
Al} düyeni gôrdiinmi? Gôremagam, bilemagam'O "Ak deveyi gördün mü?
19 20 21 22 23 24 25 26 27
Dialectal and Foreign Words in the Seyahat-name,Harvard University 1991, 10. üşıürlik et- burada müliiyemet et- deyiminin karşıt anlamlısıolarak 'inatçılık etmek'anlamında kullanılmış olmalı;devenininatçılığı meşhurdur.
ba'nın noktasıeksik; bu yüzden Prochazka-Eisl cilokumuş.
Prochazka-Eisltuduqları. Prochazka-Eisl çebini.
Krş.Tarama Sözlüğü471 bazlamac maddesinde Lami'I ÇeieoiuinŞerefü't-i,ı san'ındangösterilen veri: [devenin]dudaklarıçinidibôca vetabaniarıtürki bazla-maca benzer.Deve tabanınınekmek gibi yumuşacık olduğunuanlatanfıkralıbir atasözüvardır:BerlinOgur-nômesı,varak 28a,satır7 ve dev, birgôzsiizideve dep-miş. "hay şomunlavuran kardaş,li'llôhi te'ala (8) birdahıçaur!"demiş."hay 'ak-lunbaşuna denşür,neceşomun,seni deve(9)depdi"demişler."vay belum!"demiş.
Prochazka-Eisl çôpikliklerin
Ali Asghar Mujtehidi, Azerbaijanian Prov -rbs, Piedmont 1984, 168. E. Hüseynzade, Atalar sözü, Bakı1985, 247.
A. Kuliev, A. Annanurov, G. Kulieva(yayınlayanlar),Kratkiy frazeologiçeskiy slovar' russkogo i turksmenskogoyaukcv,Aşkhabad1963, 132.
Türkmenyazıdilinde bulunmayan gôremagam vb.<görenim yak hem<görenim
Gördüğümde yok, bildiğimde yok"
Özbekçe
Tuya kürdingmi. yu~"Deve gördün mü, yok"; şöyle açıklanmıştır:üziniheç narsa kürmagan, bilmagan kilib kursatiş lozimligini ta'kidlaş uç un
işlatiladigan matal "kendini hiç bir şey görmemiş, bilmemiş birisi gibi göstermek gerektiğinivurgulamak için kullanılanatasözü"; kullanılışını
göstermek üzere şu örnek verilmiştir:[Bakkal:
J ...
İloci bulsa yamatga-ningizni aytmang, koyib-netib yürmasin tagin. tuya kiirdingmi -yu~,vassalom. (Oybek, Kutlug Kon)28[Bakkal:] "Mümkünseyamattığınızı söy-lemeyin, sizi tekdir falan etmesinsakın. Kısacası:Deve gördün mü? -Yok" (Aybek, Kutlu Kan). Aynısöz, Özbekçeninaçıklamalıfrazeoloji sözlüğünde "iizini kürmaganga, bilmaganga çikarmok'olarak açıklanmıştır.29Birbaşka derlernede yukarıdakibiçimin yanında: Tuya kürdingmi, yil~, biya kiir-dingmi,yu~,biçimi de yeralmaktadır;30(biya 'kısrak'). MeslektaşımızProf. Ingeborg Baldauf, atasözünü Kuzey Afganistan'da hem Özbekçe, hem de Türkmenceyi anadili olarak bilen ijalmurad Bahrari'denderlemiştir: a~te'a kiirdiıjnu?ya/j"Ak deve gördün mü? Yok".
Kırgızca
töö kôrdünbü? -ı-Cok. Rusçaya şöyle aktarılmıştır:moya khata s krayu (bukv. verblyuda videl? Net)31 "beni ilgilendirmez (kelimesi kelimesine: deve gördün mü?Hayır)"
Uygurca
tôgdkôrdüıjmü,yok "Deve gördün mü, yok" için verilen açıklama şudur: ôrin! heçndrsd kôrmigdn, bilmigiin kilip körsitişlazimlikinitiikitldşüçün kullinilidu "kendini hiç bir şey görmemiş, bilmemişbirisi gibi göstermek gerektiğinivurgulamak içinkullanılır". Şöyle örneklendirilmiştir:Agar
kar-şilikçikmisa, asita - asita kendytuv alarmiz: navada pitnd - pasat kozgildigan bolsayığışturuvetip, tôgii kordunmü; yok dap tursak kandak bolar? Buninğa
28 29 30 31
Ürbek Tiliningİzohli Lugati, Moskva 1981, c. I, 420c kürmok maddesi.
Şavkat Rahmatullayev, Uzbak Tilining İzohli Frazeologik Lugati, Taşkent 1978, 237.
Üzbek {fal/f. Makallari(yayınlayanlarT. Mirzayev, B. Sarimsokov), Taşkent 1988,
c.2,911797ve921798.
SEYAHAT-NAME'DENBİRATASÖZÜ 23
sizkandak~araysiz?32 "Eğer karşıkoyma olmazsa, yavaş yavaş işi geniş
letiriz.Şayetfitne fesatkaynaşmaya başlarsa işi toparlayıp 'deve gördün mü? yok!' diyecek olursak nasılolur? Siz buna nasıl bakarsınız?" Aynı söz, Uygurca-Rusça sözlükte şöyle açıklanmıştır: glukh i nem, niçego ne videl i ne shşal-' "hem sağınm, hem de kör, ne bir şey gördüm ne de bir şey işittim".
Farsça
Farsçada şotordidi nadidiveşotordrdrnabiçimleriyle bugün de yaygın
olarak bilinen bir sözdür, atasözü derlemelerinde yer alır. Logamama-ye
Dehhodô'daşotor 'deve' maddesinde verilmiştir:34şotor drdınadidi-yani didarü nadida angiir(Deve gördün mü? Görmedin, yani görülmüş olanı görülmemişfarz etmek). Tanıkolarak ~abaTahir'den(11. yy.)şudubeyti
verilmiştir:
az iinrüzıki môrii ôfaridi begayrazmasiyatçizi nadidi
l]odiivaruliibehakk-ehaştu çôrat
zema beggarşotor dıdı nadıdı
"Bizi yarattığın günden beri (bizden) günahtan başkabir şey görmedin. Ey Tann! Sekiz ile dördünün (=on ikiimamının) hakkıiçingörülmüş olanı görülmemiş farz ederek bizden geç! (= bizi affet!)". Atasözü aynı örnekle
Dehhoda'nınatasözleri derlemesinde de yeralmış, orada aynca içinde bu atasözüneişiira(telmih) bulunan bir beyit degösterilmiştir.ô>
Murad Avrang, Baba Tahir' in ilahileri hakkında yazdığı kitapta, bu dubeytidehaştu çiirdeyiminikullanmış olmasından dolayıBaba Tahir'inŞii olduğusonucunavarmaktadır.36Avrang,şotor dıdınaaidideyimının nere-den geldiği üzerine önceleri bir şey bulamadığım, fakat günün birinde
32 33 34 35
36
Uygur TilininİzahlikLugiti, Beycin 1991, c. 2, 363ıtoga maddesinde).
E. Necib, Uygurçe-Rusçelugeı,Moskva 1968, 319.
Logamama-ye Dehhodô, Tahran, 1993-94, c. 9, 12480.
cAll Akbar Dehhoda,Amşalva hikam, Tahran (tarihsiz, yaklaşık 1940), c. 2.
1018. Vali-yeDaşt-bayazi'ye (yaşadığıyy.?) ait beyitşöyledir:
ay hicr zegammakaşvolira
*
üradıdınadidabaşı.haştu çar 'sekiz ile dört' deyiminin 'on iki imam'anlamına geldiğiLogamama-i Dehhodô, Tahran, 1993-94, c. 14, 20763'te de belirtilmektedir.
Mardüh-e Kordestaniadlıbilgin biriiyatu'ilahınkendisine bu deyimi açık
1ayan bir hikaye anlattığını bildiripşuhikaye yi nakleder: Birisi, birArab'ı
deve çalarken görür. Arap ondansırrınıkimseye söylememesini ister, "Sana deve gördün mü? diye soracak olurlarsa görmedim diyeceksin" der.37
Üç atasözü derlemesinde de benzeraçıklayıcıhikayeler yer almıştır. Bunları yayınlanış sıralarınagöre özetleyerek veriyoruz:
1)ŞeyhSa'di bir gün kaçan develer görür. Biraz sonra da develerin
pe-şindeolan devecileryetişipondan develeri görüp görmediğinisorarlar. De-velerin hangi yönegittiğini söylediğihalde dayak yiyen Sa'dişubeyti okur:
Sadiyô' çandlJorıçüb-eşotorbônônrü
gar beporsand kiatdtşotorigüyına38
"Ey Sa'di! Daha ne kadar devecilerin sopasınıyiyeceksin?Eğer sana 'Deve gördün mü?' diye sorarlarsa 'Yok!' de".
2) Yürüdüğü yoldan daha önce geçmişbir devenin ayak izlerine bakan Sa' di, bir taraftaki izlere kara sineklerin, öbür taraftakilere sirke sineklerinin
üşüşmesindendevenin birtarafına şıra, öbürtarafınasirke yüklenmiş
oldu-ğunuanlar. Deveninçöktüğüyerde birisiihtiyacınıgidermek içinçömelmiş,
kalkarken de elini yeredayamıştır. Sa' di el izinden deveyi sürenin birkadın olduğuve hamileolduğuiçin elini yeredayamış olduğusonucunuçıkarır.Az sonra deveciler gelip ondan kervanın kaybolmuşbir yolcusunu
sorduk-larındaSa'dibütün bu belirtileri sayar. Deveciler onun söylediklerinindoğru olduğunutasdik eder, ama deveyi vekadını görmemiş olduğuna inanmayıp
dayak atmayabaşlarlar,o zaman Sa'dişubeyti söyler: Sddiya çandlJorıçüb-eşotordôranrii
mitavôn kar-enazar kardşotor dMı? 0039
"Ey Sa'di! Daha ne kadar devecilerin sopasınıyiyeceksin? Olmasa da olurdu. Deve gördün mü? Yok!".
37
38 39
Morad Avrang,Sorudaha-ye Biibii Tahir-e Hamadôni(üzerindebaskıyeri veyılı
yok) 211-212.
Thomas Roebuck,A Collection of Proverbs and Proverbial Phrases in the Persian and Hindoostanee Languages,Calcutta, 1824,283/1375.
Ca'farŞahrr,Kand u namak. Zarbu'l-maşalha-ye tahriini bezabiin-e muhôvara
SEYAHAT-NAME'DENBİRATASÖZÜ 25
Emir HusrevDehlevi'rıin Heşt Bihişt'indebenzer bir hikaye bulunmakta ise de orada böyle bir atasözü yoktur.s?
3) Haım derlemesinde atasözü üzerinde daha genişçe durulmuştur.t!
Orada atasözüşotor dıdı?na biçimi ve "Say that you did not see the camel, and relieve yourself of all commitments" yorumuyla verilir, şu hikaye
anlatılır:Halkarasındaünlü şairSadiolduğusöylenen bir bilge kişiçölden geçerken izlerden aynıyoldan daha önce bir devenin geçtiğini anlar. Bir yoncatarlasına vardığındabir taraftaki yoncaların yenmiş,öbür taraftakilerin
yenmemiş olduğunufark eder, devenin bir gözünün kör olduğu kanısına
varır. Az ötede devenin çöktüğüyerin izini görür, yanındada birkadının ayak izlerivardır.Deve üzerindekinin birkadın olması gerektiğini düşünür.
O sırada yanınabir adam gelip oralarda bir deve görüpgörmediğinisorar. Sadi, bütün bu belirti ve ayrıntıları anlatınca adam onun hayvanı çalmış, kadınıda saklamış olduğunu sanıp şairidövmeye başlar.Böylelikle Sa'di, keskin zekası yüzünden başına iş açmış olur; ona deve gördün mü, diye soran adama sadece 'hayır' demiş olsaydı,busıkıntıya düşmeyecekti.
Haım, şunot veaçıklamalarıdaeklemiştir: 1)Bu söz,insanın başını der-de sokacak gereksiz, bilgiççeyanıtlarvermek konusunda biruyarıdır, dahası insanın tanık olduğukimi şeyleriinkar etmesinisalıkvermektedir. 2) Sözün
şotordidi? nadıdıyanbiçimi devardır,bu "Deve görmüşolsan dahi, görme-dim de" olarakanlaşılmalıdır.Buna göreatasözü, bir talepten vazgeçme ya da bir suçun bağışlanmasıkonusunda ricada bulunma için dekullanılabilir.
3) BufıkranınSa'di ileilişkilendirilmesi şubeyittendolayıdır:
Sddiya çand hortçiib-eşotorbônra mitavan goft zeavval kişotor dıdına
"Ey Sa'di! Daha ne kadar devecinin sopasınıyiyeceksin?İşin başından 'Deve gördün mü? Yok!' diyebilirdin." Ancak bu beyituydurmadır.
GerçektenHaırn haklıdır,Sa'di'nin eserlerinde böyle bir beyit geçmez.e-Sadece Büstan'daki bir hikayedeşair, bazıdurumlardainsanın gördüğünü
40 41 42
Amir Ijusrov-i Dihlavi,Haşt bihişt. Yay. Ca'far Eftibar, Moskva 1972. Söz konusu hikaye buyayındas. 88 vedevamındayeralır.
S.Haım,Persian-English Proverbs,Tahran 1956,275.
Bize bunu.Sa'di'rıineserlerini bir kez daha tarayarak teyideden Chicago Üniversitesi
görmemiş saymasını öğütlemiş,ancak burada herhangi bir atasözü
kullan-mamıştır.O
Tacikçe
Şuturrodidi - neM "Deveyi gördün mü - hayır?"
***
İlkolarak Baba Tahirdivanında(11. yy.) geçenatasözünün, önce Fars-çada ortayaçıkmış,bu dildenkomşuTürk dillerine yayılmış olması müm-kündür. Sözün DoğuTürkistan'dan Anadolu'ya kadar bilinmesi, bu ya-yılmanın çok eski olması gerektiğiniortaya koymaktadır.Öteki ihtimal atasözünün Türk dillerinden İranidilleregeçmiş olmasıihtimalidir, böyle
olmadığını kanıtlamakmümkün olmadığındanbu ihtimal de kesinlikle reddedilemez. Türk dilleriyleİranidillerarasındakiortakatasözü,deyim ve
birleşikeylemler üzerine çok geniş kapsamlı bilimselaraştırmalarabüyük gereksinmevardır.
Atasözünü açıklamakiçin İran'dahalk arasında anlatılanhikayelerin sonradanuydurulmuş olduğu anlaşılmaktadır.
Bozkırve çöllerlekaplıbütün ülkelerdeolduğugibi Orta Asya, İranve Anadolu'da da deve, bir yandan en dayanaklı yük ve binekhayvanı,öte yandan etinden, sütünden, yünündenyararlanılanbir hayvan olarak büyük öneme sahipti. Bu önernin yanısıra, devenin gerek vücutça gerekse huyca dikkati çeken birçok özelliğede sahip olması, bu hayvanla ilgili pek çok atasözü ve deyimin ortayaçıkmasınayolaçmıştır. Yukarıdaele almış
oldu-ğumuz atasözü (durumsözü) devenin şuözellikleriyle ilgili olsa gerek: I)
Büyüklüğü: Deve gibi koskoca bir hayvanı görmüşolup da "görmedim" demek, inkarcılıktakesin kararlı olmayıifade ediyor. 2)Yalnız başına ot-lamayabırakılması. İran'da,Kermanyakınlannda çölortasındaotlayan de
43
44
Büstan, 7.bölümdeki "Hintli ile güzelkız"hikayesinin sonunda:
az ônşonatin pandbardüştam
*
degar didanôdidaangüştamBilge şöyle çevirmiştir: "O biçimsiz işten şu nasihatı kazandım: Gördüğümü görmemişgibiolacağım" (ŞeyhSadi-iŞirlizi,Bostan veGülistan. Tercüme: Kilisli Rifat Bilge,İstanbul 1987baskısı,233.
Ya.1.Ka1ontarov,Zarbumasal vamakolhoitocikivamukoisai üzbekiionho, 286.
SEYAHAT-NAME'DENBİRATASÖZÜ 27
velergörmüştük. Yakınlardahiç kimse yoktu. "Bu develerbaşıboşmudur, sahipsiz midir?" diye sorduğumuzda şoförlerimiz şöyle açıklamıştı:"Develer
otlatılırken başındakimse bulunmaz; bazen sahiplerinden oldukçauzaklaşa
rak uzun süre kendibaşlarınaotlar, sonra geri dönerler. Normalolarak deve kaybolmaz ve çalırımaz;herkes kendi develerini tanır, başkasınındevesini
alıp götürmez". Ama yine de deve'nin bile kaybolduğudurumlar olduğu anlaşılıyor.Bu durumda sahipleri, deveyi görmesi muhtemelkişilere:"Deve gördün mü?" ya da "Deveyi gördün mü?" diye sorduklarında "Hayır!"
ceva-bını alırlarsa,bunuinkarcılık,birçokkişiden aynıolumsuzcevabı aldıkla
rındaise sözbirliği ederek inkarcılık saymışolsalar gerek. İşte: Deve gördün mü? Yok!durumsalatasözü,koskoca bir deveninkaybolduğu, her-kesin de "haberim yok"dediğiböyle bir durumu karikatürize etmektedir.
Soru ve yanıttan oluşan iki parçalı atasözümüzün çeşitli dillerdeki
varyantlarınınhepsini birden gözdengeçirdiğimizdesoruyusoranındayanıtı
. verenin de aynı kişi olması gerektiği anlaşılmaktadır.Deveyi gördün mü? Yok! diyen yakarşısındakine sıkıbir tenbihte bulunmak isteyen, onuağzını
çoksıkı tutmasıiçin uyarandır.Bu takdirde: "Sakınha! Hiçbirşey söyleme-yeceksin!"anlamınagelmektedir. Ya da kendisine birşey sorulduğunda nasıl davranacağınıbildirenkişidirbu sözü kullanan. Bu takdirde: "Kaygılanma!
Ben bu konuda hiçbirşey söylemeyeceğim"anlarnma gelmektedir.
Şimdi yeniden Evliya'nınharam! hikayesine dönelim. Evliya bu iki
parçalıatasözünü iki kişi arasındabir dialogadönüştürmüşve sanıyoruz asıl kullanılışınınötesine geçen biçimde bir ant içme töreninde söylenen sözler
kılığına sokmuştur. Evliya'rıınmetnindeKatırcıoğlu"Deveyi gördün mü?" demekle "Bize rastlamış olduğunukimseye anlatmayacağınayemin eder misin?" diyeEvliya'yıant içmeye zorluyor. Evliya da önceİslamiyetreyemin edilirkenkullanılanvallôhive billahi ve tallôhiformülünü bunun ardmdan da atasözünün ikinciparçasının varyantlarındanbiri olanköçegin bile görmedim cümlesini söyleyerek yeminetmişoluyor.
İki parçalıbir atasözünü böylecanlıbir sahne yaratmak için kullanmak ancak Evliya Çelebi gibi bir sözustasının aklınagelebilirdi.
Ekleme: Benzer atasözü ve deyimler
Deveyi sormak, deveninkaybolması,görülmemesi,çalınmasıüzerinebaşka
atasözü ve deyimler devardır.Bunlararasından,ortayaçıkışlarının yukarıda
Deve gördün mü? Yeden olsün. (Ne bilirim ne gördüm, deveyi yeden ölsün).45 Aksoy şöyle açıklamıştır: "Şu iş üzerine bir şey biliyor musun,
tanıklıkeder misin diye sorsalar, tanıklıketmek şöyledursun, böyle bir
şeyinsöz konusuolmasına karşı bulunduğumusöylerim".46
Ne deveyi gördüm ne deveciyiFl Türk atasözü derlemelerinde yer al-mayan bu sözün Redhousesözlüğüne girmiş olmasıilgi çekicidir. Bamberg Üniversitesi ArapçaokutmanıDr. Abdulhalim Racab, "Bu aramızda kalsın!"
anlamına kullanılanIii ahada ra'a'l-camala valii'l-cammdl"Kimse ne deveyi gördü ne deveciyi" sözününMısır'da halkarasındaoldukçayaygın olduğunu
bildirdi. Ancak klasik Arapça atasözlerini bir araya getiren eski derlemelerde olsun, bugün Mısır'da,Suriye'de ve başka Arap ülkelerinde kullanılan
atasözlerini toplayan modem derlernelerde olsun, bu sözerastlanmıyor.
Tüyeni kürmegen, tüymenikürmes (Tatarcart'' "Deveyi görmeyen düğ
meyi görmez". Herhangi bir açıklama verilmemiştir. Belki: "Deve gibi kos-koca bir hayvanı görmeyen (ya da gördüğünü inkar eden)insanın düğme
gibiufacıkbirşeyin farkına varmasıhiç mümkündeğildir" anlamına?
deve yapmak Aksoy'un 'birininparasını, eşyasınıkendine mal etmek' olarak açıkladığr'?bu deyim için Steuerwald üçdeğişik, anlam verir:50 1. etwas heimlich beiseiteschaffen (z.B. Fremdesgut) 'bir şeyi (örneğin baş kasınaait bir malı) gizlice ortadankaldırmak';2. heimlich essen, naschen 'gizlice yemek, kimse görmedenatıştırmak';3. hinters Licht führen 'aldat-mak, göz b o y a m a k ' . ,
deveyi havuduyla yuımak 'herkesin gözü önünde büyük hırsızlık
yapmak, yasalolmayanbüyük yarar sağlamak'P!
45 46 47 48 49 50 51
Kimi 19. yy. derlemelerinde bulunan bu atasözü yukarıda10. dipnotta verilen
Refiki'rıin şiirinde: Öğünsundeveyi yedendemişlerbiçiminde geçiyor.
ÖmerAsımAksoy,Atasözleri ve DeyimlerSözlüğü,c. 2, 596/3879 (TDK Ankara 1976).
J. W. Redhouse,A Turkish and English Lexicon, Constantinople 1890, 929: (i saw neither camel nor camel driver)iknow nothing about it.
Nekıy İserıbet,TatarljalıkMekal'lere, c. 1, Kazan 1959,820/6840.
Ö.A. Aksoy, a.g.y. c. 2, 596/3883; Doç. Dr. Mehmet Ölmez, söz konusu deve yapmakdeyiminin Uçhisar' da(Nevşehir)deve dizrnek/düzmekbiçimiylekullanıl maktaolduğunubizebildirmiştir.
Karl Steuerwald,Türkçe-Almanca Sözlük,Wiesbaden 1972,220devemaddesinde. Ö.A. Aksoy, a.g.y. c. 2, 596/3886.