TASAVVUF
KİTABI
Hazırlayan
Cemil ÇİFTÇİ
KiTABEVi
Diş Kirası Kitapları: 8 Kapak: Minyatür İç Düzen: All-Graf
Baskı: Çalış Ofset
Cilt: Bayrak Matbaası İstanbul, Kasım 2003
ISBN 975-6403-18-7
©KITABEVI Çatalçeşme Sk. No: 54/ A Cağaloğlu-ISTANBUL
~ Ahmet Bengisu
Fatih Devri Pehlivanlan ve
GüreşTekkeleri .
CJ.atih'in kendisi
pehlivandı.-~nun
birnaz~yesi vardı.
J
''Erleri pehlivan olmayan bir ordunun kudreti vekıymeti
ol-maz." Bu sebepten dolayı Fatih'in ordularında pehlivan erierin ço- . , ğalmasına kıymet ve ehemmiyet verilmişti. Halkın pehlivanlığa
rağbet göstermesini temin maksadıyla Edirne' de bir pehlivan tek- kesi açtırılnuştı. Bu tekke Şeyh Şecaaddin'in,_Hallaç Baba'nın idar~
leri altında bulunuyordu. Şeyh Battal, Akşemseddin hadernesinden
Şeyh Ali de ordu içinde pehlivanlığı yaymakla tavzif edilmişlerdi.
Fatih zamanında son derece terakki eden topçu sınıfı sade bu peh- livanlardan teşkil ediliyordu. Bunlar gibi tir-endaz yani ok atıcılar da aynı pehlivanlar arasından seçilip yetiştirilmekte idi.
Şeyh Battal ile Akşemseddin'in ne kadar yararlı faliyetler göster- dikleri.rii anlayabilmek için Balyemez toplarını kullanan efrad hak-
kındaki söylentileri dinlemek kafi idi.
Rivayete bakılır~a 200 manda ile çekilen bu ağır topların gÜllele- rinin tekirii bir kaç nefer kucaklar, zahmet çekmeden topun ağzına yerleştirirlerdi. ·
Top arabalan çarnuriara battığı zamanlar, yanındakiler, manda- lara yardımda mühim bir amil olurlardı.
Padişah, namdar pehlivanlan hakkında pek kıskanç davranırdı.
Şecaaddin'in bir Bulgar pehlivanı ile güreşmesinde bunu izhar-et:.
rnekten hali kalmamıştı.
.:.[)3:3-
---~~~---
Bulgar pehlivanı, iri yan bir dağ azınanını andınyordu. Her hal- de Şecaaddin' den daha büyük bir cüsseye sahipti. İlk defa meydan- da Bulgar pehlivanı göründü.
Padişah, herifin iri cüsesini görür görmez, yanındakilere:
-Allah encamını hayreyleye, herif dağ azınanına benziyor! de-
miş ve sonra da yorumda bulunarak şunu ilave etmişti:
- Eğer Şecaaddin bunu yenerse, Bizans'ın zaptı bize müyesser olacak demektir.
Şeyh Şecaaddin meydana çıktığı zaman, hakikaten rakibinin ya-
nında bir çocuk gibi kalıyordu. Güreşmeden önce, padişahtan izin almak itiyadma uyarak:
- Ferman Sultanımındır! Dediği zaman, Fatih şunu söylemişti:
- Seni Allah' a emanet ettim Şecaaddin, hemen Allah bizi u tan-
dırmasıni
Şecaaddin ise bu söze şu cevabı vermekle iktifa etmiş:
- Himmet Allah' tan ... İnşallah bizi utandırmaz! Demişti.
Şecaaddin, herifin iriliğinden korkınuyar ve çekinmiyordu. O, birçok iri pehlivanlan görmüş, hepsinin nasıl kof çıİ<tıklannı, tecrü- beleriyle anlamıştı. Bizans'ın meşhur pehlivanı, Acem'in. Nasıri'si
ilh ... Hepsi bu kabildendi. Fakat hiçbiri de Şecaaddin'in karşısında
. on dakikadan fazla dayanamamışlardı. Bu Bulgar pehlivanı da tıp
kı onlara benziyordu. Eninde sonunda yıkılacak kof bir kabağı an-
dınyordu. Bunu bildiği için Şecaaddin' e bu yabancı pehlivanın iri cüssesi hiçbir korku vermemişti.
Güreş başladıktan birkaç dakika sonra padişahm endişesi de za- il oluyordu. Çünkü Şecaaddin gözle kaş arasında, nasıl bir oyun oy-
nadığını belli etmeden, bu iri cüsseli pehlivanı yere yıkıverdi ve üzerine çullandı.
Kollan Bulgar pehlivanı sarmış olduğu halde göğiis y.kalan ya-
pıyordu. Altındaki dağ parçası ezildikçe ezilmeğe dayanamayarak inlemeye. başladı. Türk pehlivanının pençesinden ve çemberinden kurtulmak mümkün değildi. Kurtulmak için sarfettiği gayret, onu
--~---~~~---
biraz daha mengene içine sıkışhnyor, kurtulmak ümidini büsbütün azalhyordu.
Bulgar pehlivanı için vaziyet çok vahimdi. Ya Şecaaddin'in taz- yik eden göğsü allında kaburga kemiklerini kırdırtacak, yahut da:
-Pes!
Diye bağırarak güreşi terk eyleyecei<ti.
Bu manzarayı seyreden Fatih'in keyfine payan yoktur. Kendin- den geçmiş olduğu halde mütemadiyen:
- Varo~ Şecaaddin, Allah senden razı olsun!
Diye bağıriyor ...
Bunu duyan kalabalık halkta:
- Yaşa Şecaaddin! Ha biraz daha gayret!
Diyerek onu teşci ediyorlardı.
Fakat bu sırada beklenilmeyen bir hadise oldu.
Şecaaddin, Bulgatı bırakh, o da ayağa kalkh. Bu hareketin sebe- bini hiç kimse anlayamaıiuşh. Herkesin yüzünde bir yeis, bir nev- mieli peyda oldu. Fakat Şecaaddin'in bir sözü kalplere yeniden se- rinlik vermekte gecikmedi:
- Çok rica ederim, fazla bağırmayınız. Bu pehlivan büsbütün
şaşınyor. Onu biraz hava alsın diye mahsus bırakhm!..
Demek arhk Şecaaddin hasmı ile oynamaya başlamışh. Tıpkı ke- di fare ile oynar gibi iki pehlivan tekrar birbirleriyle kapıştılar. Fa- kat bti sefer halk daha sakindi. Şecaaddin'in kuvvet ve marifetinden daha emin olmuşlardı.
Bahtsız Bulgar pehlivanı, şimdi de birkaç dakika içinde' yere yu- .
varlandı. Bu sefer de hacağını Şeyh Şecaaddin'in demir pençelerine kaphrmaktan kurtaramadı. Türk pehlivanlarının meşhur oyunla-
rından olan baldır tazyiki başlamışh. Bulgar yine kıvranıyor, inli- yor, bağırıyordu. Şecaaddin'in tazyiki ise arhkça arhyordu.
Bulgaı' da yine takat kalmamışh. Şecaaddin onu tekrar bırakh.
Ve:
-535-
--~~----~--~~~---
-Ayağa kalk!
Diye seslendi. Fakat kim ve nasıl ayağa kalkabilecekti. Türk peh- livaru onun bacaklaİında ayağa kalkacak kuvvet bırakmadığı gibi Bulgar da da Ô hacağı kımıldatacak kudret kalmamıştı. Btinun için
Şec.aaddin'in "ayağa kalk" entirleri beyhude idi. Padişah ise bu ha- li ı;eyrederken kahkahalar savuruyor, yanındakilere,
-İşte Türk'ün gücü ve güreşi buna derler ...
Diyordu.
Nihayet Bulgar pehlivaru zorlukla ayağa kalkabildL Fakat ne ayakta duruyor, ne de yürüyebiliyordu. Bu sırada·şecaaddin'in ha- kemden yaptığı rica duyuldu:
-Onbeş dakika İStirahat verelim de pehlivan kendine gelsin!..
Galip pehlivanın bu ricası kabul edildi. İstirahat zamanmda Şe-
caaddin padişahm huzurunda idi. ·
- Padişahım diyordu. Güreş bizden geçmiş ama biz güreşten ge.çemiyonıZ!
Şecaaddin, o zamanlarda yaşı kırka yaklaşmış bir pehlivandı.
Fakat kuwet ve kudretin yaş lle hesap edilemeyeceğini gösteren en
canlı bfr pehlivandı.
Padişah gülerek şu cevabı verdi:
- Var~l Şecaaddin. Sende daha çok ekmek var. İnşallah İstan
bul'u.fethedersek oradaki tekkeyi sana açtıracağım!
- Varol Sultarum ... Hele şu güreşi hayırlısıyla bitirelim.
Onbeş dakika geçmişti. Bulgar pehlivaru o gün bir kere daha gü-
reş tutmaya razı alamıyor, güreşe ertesi gün devam edilmesini rica . ediyordu. Keyfiyet padişahm huzurunda bulunan Şecaaddin' e söy- lendi. Koca pehlivan hemen razı oldu:
- İstediği gibi yapalım. Yarma kadar biraz iyileşir ...
Ertesi günü meraklı halk tekrar meydaru doldurmuştu. Padişah
da gelip ·çadırına yerleşti. Fakat güreş saatı geldiği halde Bulgar pehlivani meydanda yoktu. Padişah küplere biniyor: ·
---~~~---
- Bre nerede O herif! Bulun, getirin şunu!
Diye bağınyordu:
Bütün Edirne kazan olmuş, herkes birer -kepçe haline girmişti.
Bulgar pehlivanını aramadık delik, deşik bıraknuyorlardı. Fakat bü- tün bu araştırmalar beyhude oluyordu.
Nihayet Bulgar pehlivanının o•gece yola çıkarak kaçtığı haberi
alındı. Demek oluyordu ki, Bulgar pehlivan ."yiğitliğin bir şartı da
kaçmaktır!" sözüne uygun hareket etmişti. · ·
Bu haber meydanda bekleyen halka bildirildiği zaman başta pa-
dişah, herkes kahkahala:rla ·gülüyor:
- Koca Bulgar muhakkak topallaya topallaya ' kaçtı.
Sözleri meydaill dolduruyordu. Hatta şakayı sevenler daha ileri giderek:
"Şu Şecaaddin pehlivanda hiç merhamet yokmuş! Herifi topa!
bırakmakta ne mana vardı sanki!.." · ·
· Diyorlardı.
Bu kaçış halkı günlerce eğlendiren bir mevzu
halini
almıştı.Hallaç Baba'nın Mağripli Pehlivan ile Güreşi
Tantanası çok uzaklardan gelen bir pehlivanın Türk illerinde de adı duyulmağa başlandı. .
- Mağripli pehlivan!
Bu pehlivanın karşısında: Arab'ın Acem'm, Hind'in pehlivanlan pes demişler, kendisi ile güreşrnek cesaretini gösterememişlerdi.
Mağripli, Türk illerinde kudretli, azametli pehlivanların bulun-
duğunu duyunca, oraya gelmek, onlan da yenmek sevda~ına kapıl
dı ve Rum diyanna şöhreti dünyada duyulmiış Mağripli pehlivanın geleceğini kendisi gelmeden yaydırmışh. Dahası da va~dı:
Mağripli büyük bir cüı' et göstermiş, Anadolu' daki Türk pehli- vanlanna onlarla alay eder mahiyetieki ya.?:ilarla dolu rnekhiplar dahi yazdınp göndertmişti.
\;,
Bu mektupların birinde şöyle bir cümle vardı:
-537-
---~~~~---
-Pehlivan adı, pehlivanlara layıkhrl!..
Yani herif düpedüz Türk pehlivanlanyla eğleniyor, bunlann birer hamlede yıkılacak çoluk çocuktan ibaret olduğunu zannedi- yordu.
Fatih, bütün pehlivanlarını toplıyarak müşaverede bulundu.
Türk pehlivanlan mektupta yazılan şeylere gülüyorlar ve şöyle di-
yorlardı:.
- İçimizde en yaşlı olan Hallaç Baba' dır. Evvela hele bir onqn ile güreşsin!
Nihayet uzun süren görüşmelerden sonra evvela Hallaç'ın Mağ
ripli ile güreş yapmasına karar verildi.
Güreş padişalun huzurunda büyük bir kalabalık önünde başla
dı. Mağripli meydana kükremiş bir aslan gibi çıkmış, havalan titre- ten bir nara attıktan sonra:
- Yallah; yallah!
Diye çırpınmağa, meydancia dolaşmağa başlamışh. Ayaklarını
davul zurnanın pehlivan tempolarına o kadar iyi uyduruyordu ki, onun bu halini seyred~er herilin ezeldenberi Türk pehlivan musi- kisi sedalan arasında yetiştiğini sanıyorlardı. ·
Hallaç Baba ise, sakin ve emindi.
Ni.Jıayet ilkelense başladı. Ah bu hain ilk elense ... Mağripli'nin
bütün hayal ve ~tlerini temelinden sarsh. Daha o anda Hallaç Ba- ba herifi yıkınış ve alhna alıvermişti. İki dakika geçmeden de Mağ- ripli'nin sırtı yere geliverdi. ·
Herif neye uğradığını şaşırmışh. Ayağa kalkan Hallaç Baba:
- Hesap aksine çıkh pehlivan!
Demekle iktifa etti. Çünkü oyun, Hallaç Baba lehine üç dakika
sürmüş tü.
Arhk Mağripli'nin ne olduğunu söylerneğe lüzum yok. Tarihin
dediğini kaydedelim: ·
1. Mehmed Seyfi Efendi, Okname' den.
---~~~---
"Ertesi sabah, herif gözden nilian oldu. Ve bir daha namı ve şa
m işitilmedi2 ...
İstanbul' daki Pehlivan Tekkeleri
Pehlivanlığa son derecede ehemmiyet veren Fatih İstanbul'un fethinden sonra, Pehlivan Şecaaddin' e verdiği vaadi unutmamış ve ilk defa, Küçükpazat da, Unkapanı yolu üzerinde, Servi fınnı karşı
sında Pehlivan Şecca Tekkesini yaptırıluştı.
Rtvayetlere göre o zamanlar bu tekkede 250' den fazla pehlivan yatmak.ta ve Pehlivan Şecca gibi üstadlardan pehlivanlık dersleri al- makta ve talim görmekteydiler.
Diğer bir tekke de Zeyrek Yokuşu dib~de Pehlivan Nimur tek-·
kesi idi. Dördüncü Mehmet zamanında dahi bu tekkenin mamt.rr bir halde bulunduğunu ve tekke şeyhinin Baba Hasan adında eski bir pehlivan olduğunu Evliya Çelebi yazar3.
Bu devirlerde Şecca Tekkesine eski penhlivan tekkesi deniyordu.
O zamanın tanınmış şairlerinden Necati Bey bu tekke civarında
medfund ur.
Bunlardan başka Kasımpaşa' da da Tekke-i Tır-endazan vardı.
Burada hem okçuluk, hem de pehlivanlık öğrenilirdi. Bu tekkeyi de Bayezit Veli inşa ettirmişti. Dördüncü Murat burasını tamir ettir-
miştir. O zaman Müsahip Silahdar Mustafa Paşa eliyle tamir ettiri- len bina hakkında söylenen tarih şu idi:
"Himmet-i abad cedid oldu bina-i tekkegah."
Kasımpaşa semtinin o devirlerde bir pehlivan yatağı olduğuna diğer bir delil de, Kasımpaşa Hamarnı'nın pehlivanlara has bir ha'- mam olmasından anlaşılır. Bunun gibi Atmeydanı Hamarnı da peh-.
livanlara ve süvarilere mahsus bir hamamdı. Kemankeş Hamarnı.
da yine pehlivanlarla atıcılara tahsis edilmişti.
Bu tekketerde ders alan pehlivanlar, bedava yerler, içerler, pehli-
2. Okname'den.
3. Evliya Çelebi; c. I, s. 583.
-:5.1.9-
---~---~~~---
vanlık öğrerıi:Cler, üstad olduktan sonra, güreş izinini başpehlivan
lar meclisinden merasim ile dualarla alırlardı.
Bii tekkelerde kazanlada yemekler kaynar, yalnız tekkenin sa- kinlerini değil, tekkeye gelen misafirleri de beslerlerdi. Fatih ve Ba- yezit Veli bu tekkelere çok zengin vakfiyeler bırakmıştı. Hele dör- düncü Murat'ın ilave ettiği vakfiyeler zikre şayandır. Yam bir pehli- van bu tekkelerde adamakıllı yiyecek, beslenecekti, öyle de olurdu.
Bu tekkeler, diğer tekkeler gibi birer tembelhane değil, fakat ül- keye arslanlar gibi, kuvvetli varlıklar yetiştiren birer yuva idi. '
Fatih zaman zaman bu tekkeleri ziyaret eder, pehlivanların hal ve ha tırlarını sorar, nelere ihtiyaçlan olduğunu öğrenirdi. Ve derhal
noksanlannın ortadan kaldınlmasını emir ederdi.
Onun gibi dördüncü Murat da bu tekkeleri asla ihmal etmezdi.
Buna rağmen sonralan birçok padişahlar bu işe de kayıtsız kal- . .
dılar, bir zamanlar Fatih'in gözbebeği mesabesinde olan Pehlivan Şecca Tekkesi, dördüncü Murat zamanında, çoktan bir harabe hali- ne girmiş ve tekkeye artık ''Eski Pehlivan Tekkesi" adı konmuştu.
(Vakit, 24, 25, 26 Ağustos 1953, s. 2)