• Sonuç bulunamadı

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ EDS-101 TÜLAY KAYA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ EDS-101 TÜLAY KAYA"

Copied!
257
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ

EDS-101

TÜLAY KAYA

(2)

EĞİTİMİN TARİHSEL TEMELLERİ

Tarih ve Eğitim= Eğitim Tarihi

Avrupa’da Eğitimin tarihsel gelişimi

Türkiye’de Eğitimin tarihsel gelişimi

Eski Türkler, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi

Cumhuriyet Döneminin tarihsel gelişimi

(3)

GİRİŞ

Eğitimin en önemli işlevlerinden birisi kültürün aktarılmasıdır.

Eğitim tarihiyle kültürün gelecek nesillere aktarılma yolları ve yöntemleri incelenir.

Eğitim tarihi bize kültürü aktarma işleminin veya işlevinin nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi verir. Böylece, geçmişten günümüze eğitimin ve eğitim anlayışının geçirdiği değişim ve dönüşümleri öğrenerek, bunlardan dersler almayı ve aynı hataları yapmamayı sağlar.

(4)

Ayrıca, eğitimin tarihsel temelleri günümüzde eğitimde var olan sistem, yapı, işleyiş ve temel uygulamaların tarihsel arka planını ve gelişimini öğrenebilme fırsatı verir.

(5)

Yazının icadından sonra eğitim amaçlı yapılan etkinliler hakkında bilgiler mevcut olup bu bilgiler de eski uygarlıkların tarihiyle sınırlıdır.

Bir başka görüşe göre, eğitimin tarihi, bir bireyin ailesiyle yaşamaya başlaması ve ailenin ona bir şeyler öğretmeye başladığı tarihe kadar iner.

(6)

Eğitimde geçmişte yapılan çalışmaları anlama, bugünkü çalışmalarla karşılaştırma ve eğitim biliminin bugünkü durumunu; dün, bugün ve yarın boyutları açısından değerlendirme bakımından eğitimin tarihsel evrimini incelemekte büyük yarar vardır.

(7)

Eğitimin tarihsel temellerinin incelenmesi; geçmişte eğitim alanında ne gibi etmenlerin söz konusu olduğunu, neler yapıldığını, hangi düşüncelerin egemen olduğunu ortaya koymaktadır.

Eğitim tarihinin başlangıç noktasını belirlemek güçtür.

Binbaşıoğlu’na (1982) göre eğitim aslında insanlık kadar eski olmasına rağmen, ne zaman ve nasıl başladığına dair kesin bir bilgi yoktur.

(8)

Eğitim alanını daha iyi tanıyabilmek, eğitimde gerçekleştirilen gelişme ve atılımları daha iyi anlayabilmek ve eğitim sorunlarının nedenlerini kavrayabilmek için eğitimin tarihsel temellerini incelemek gerekmektedir.

(9)

Eğitim tarihi, eğitimsel geleneğin köklerini, geçmişteki toplumsal ortamın koşullarına göre değerlendirerek günümüze yansıtmaya çalışan bir bilim dalıdır.

Eğitim, gerek sistem gerek içerik olarak kendini yenilerken eğitim tarihinin bulgularından yararlanır.

(10)

EĞİTİM TARİHİ

Geçmişte eğitim, öğretim ve öğrenme konularında neler yapıldığını, kimlerin neler yaptığını. Eğitimdeki yaklaşım, yöntem ve tekniklerin nasıl bir gelişme ve değişme çizgisi izlediğini, ve bu gelişme ve değişmelerin neden kaynaklandığını açıklamaya çalışır.

(11)

Türkiye’de olduğu kadar başka ülkelerde de eğitim alanındaki gelişmelerin neler olduğunu nasıl tarihsel bir çizgi izlediğinin, hangi programların hangi gerekçelerle oluşturulduğunun ve bunlardan hangilerinin başarılı, hangilerinin başarısız olduğunun bilinmesi eğitim politikalarının oluşturulmasına ışık tutmaktadır.

(12)

(İLKÇAĞLARDA EĞİTİM)

AVRUPA'DA EĞİTİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ ESKİ YUNAN UYGARLIĞI

Eski Yunan uygarlığı, Batı uygarlığının temeli ve esin kaynağı olmuştur.

Pedagoji, eski Yunancadan günümüze ulaşan bir sözcüktür.

Örneğin; çocuklarla ilgilenen, onları gezdiren ve okula götüren kölelere pedagog adı verilirdi.

Eski Yunan’da halk, köle ve asiller olmak üzere ikiye ayrılmıştı.

(13)

Eğitim yalnızca asillere özgüydü.

Başka bir ifadeyle, köylü, kadın ve köleleri kapsamamıştır.

Asiller, söylev verme, güzel konuşma, oyun ve beden eğitimi gibi etkinliklerle uğraşırken

Öteki tüm işler kölelerce yapılırdı.

Müzik ve beden eğitimi gibi iki temel öğe üzerine temellenen eski Yunan’da eğitim,

(14)

toplumsal sınıf olgusuna dayalı biçimde yürütülmüş; soylular, din adamları ve savaşçılardan oluşan üst sosyal sınıfa giren kişilerin çocuklarının eğitim gereksinimlerinin öncelikle karşılanması yoluna gidilmiştir.

Isparta’da eğitimin amacı, devlete hizmet edecek, onun işine yarayacak ve bedence güçlü ve kuvvetli asker yetiştirmekti.

Gençleri yetiştirmede özellikle şu noktalara dikkat edilirdi:

1) Savaşa elverişli bir nesil yetiştirmek amacıyla kuvvetli ve devamlı bir beden eğitimi,

2) Manevi ve özellikle ahlaki eğitim.

(15)

Eğitim ile İyi vatandaş yetiştirmeyi amaçlamıştır.

Eski Yunan kültüründe bu dönemde Atina ve Isparta şehir devletleri ön planı çıkmıştır.

Bunun yanı sıra, Atina şehir devletinin zayıflamasıyla birlikte M.Ö.

3. yüzyıldan itibaren Roma devleti güç kazanmaya başlamıştır.

(16)

ROMA DÖNEMİ

Roma’da aile eğitimi ön planı çıkmaktadır.

Baba oğluna okuma yazmayı, Roma kanunlarını, tarihini, geleneklerini ve savaşa yönelik fiziksel eğitimi öğretirken, anne kızına ip eğirme, dikiş gibi becerileri öğretiyordu.

(17)

Eğitimin temel özelliği, söyleve (hitabeye) önem verilmesidir.

Roma , eski Yunan kültüründen etkilendiği için Romanın eğitiminde de iyi vatandaş yetiştirmek amaçlanmıştır.

Romalı düşünürler, bireysel eğitimi ön plana çıkardıklarından bu dönemde eğitimde insanın bireysel gelişimine önem verilmiştir.

(18)

ORTA ÇAĞ

Ortaçağ, Yunan ve Roma kültüründen sonra gelerek, Aydınlanma çağına kadar uzanan yaklaşık bin yıllık bir dönemi kapsar.

Bu çağ Antikçağ ile Rönesans arasında bir geçiş dönemi olarak kabul edildiğinden Ortaçağın başlangıç noktası batıda Hıristiyanlık dininin doğuşudur.

Aynı dönemler içerisinde Doğuda ise Müslümanlık gelişmiştir.

(19)

Hıristiyanlığın etkisiyle eski Yunan ve Roma’nın eğitim anlayışı değişmiştir.

Kiliseler ve din adamlarının etkisiyle tüm orta çağ boyunca yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi eğitimde de dini eğilimler egemen olmuştur.

Bu dönemde iyi bir eğitimci yetişmemiştir.

(20)

Ortaçağ Avrupa’sında Skolastik Düşünce, ( her şeyi din kurallarına göre açıklamaya çalışan, insan aklının yaratıcılığını reddeden dogmatik düşünce.) Manastır Okulları, Şövalye Eğitimi, Meslek Birliklerinde Eğitim ve

Üniversitelerin Kurulması eğitim alanın en belirgin unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır.

(21)

Böylece eğitimde dini bir anlayış egemen olmaya başlamıştır.

Daha önceleri iyi vatandaş yetiştirmek olan eğitimin amacı, Hıristiyanlığın yoğun etkisiyle dindar bireyler yetiştirmek olarak değişmiştir.

Din ve tanrı merkezli bir eğitim anlayışı gelmiştir.

(22)

RÖNESANS DÖNEMİ

1348 yılında Floransa’da ilk üniversite kurulmuş,

Özellikle matbaanın icadı, bu dönemin eğitim anlayışının yayılmasında etkili olmuştur.

Rönesans düşüncesi orta çağın dogmatizmi ve skolastik düşüncesine karşı çıkarak insana değer vermiştir.

Hollanda’da Erasmus’un ortaya attığı hümanist (insancıl) eğitim anlayışı, Avrupa ülkelerinde yaygınlaşmıştır.

(23)

(YENİÇAĞ’DA VE AVRUPA’DA EĞİTİM ) RÖNESANS VE HÜMANİZM HAREKETİ

15. yüzyıldan sonra kilisenin etkisinin azalmasıyla, insan hayatında Tanrı kavramından ziyade bireyin kendisi kavramı ön plana

çıkmıştır.

Bu nedenle eğitimin merkezine birey alınmış ve bireyin iyiye, güzele yönelme potansiyelinin onu her yönden geliştireceğine inanılmaya başlanmıştır.

(24)

Bu görüşlere Hümanizma Hareket denmiş ve İtalya’da başlayan Rönesans döneminin başlangıcı olmuştur.

Kısaca, Rönesans, yeniden doğma; Hümanizm ise gerçek insan eğitimi veya sadece insanlık demektir.

Rönesans hareketleriyle bilim ve sanatta görülen köklü reform hareketleri eğitimi de çok yönüyle etkilemiş ve eğitim alanının yeniden şekillenmesine neden olmuştur.

(25)

Rönesans eğitiminin temel özelliklerinden birisi bireyi ve bireysel gelişimi ön plana çıkarmasıdır.

Daha önce kilisenin baskısıyla oluşan bilgilerin sorgulanmadan ve doğrudan kabul edilmesi düşüncesi, bu dönemde yerini bilimsel gelişmelerin de etkisiyle akılcı ve bilimsel bir düşünceye bırakmıştır.

(26)

Antik Yunan’a ait eserler okullarda yeniden ele alınmış ve incelenmiştir.

İnsanın çok yönlü gelişimi amaçlanarak, dini söylemlerin etkisi giderek azalmıştır.

Bu dönemde ayrıca eğitim veren okul çeşidi artmıştır.

Böylece aynı anda insanın çok yönlü gelişimine olanak veren farklı türdeki okullar faaliyet göstermeye başlamıştır.

(27)

J.J. ROUSSEAU

1712-1778 Rousseau, çocuğun toplum baskısından uzak, özgürce yetiştirilmesini; çocuğun bireysel özelliklerine saygı gösterilmesini ve onların ilgilerine göre eğitilmelerini istemiştir.

Rousseau’nun peşinden giden John Basedow onun görüşlerini uygulamaya çalışmış;

Rousseau’nun ‘aşırı bireyci’ görüşünü, ‘topluma uyum gösteren birey yetiştirme’ görüşü ile birleştirerek bireyle toplum arasında denge kurmaya çalışmıştır.

(28)

ENDÜSTRİ ÇAĞI (YAKINÇAĞ)

Endüstri çağı olarak bilinen 19.yy, Avrupa ülkelerinin tarıma dayalı üretimden endüstriye dayalı üretime geçtikleri bir dönemdir.

Endüstrileşme, toplum yaşamının her aşamasında olduğu gibi eğitimde de köklü sayılabilecek değişikliklere neden olmuştur.

Kitle eğitimi,eğitimin çalışma yaşamının gereksinimlerine göre yeniden düzenlenmesi, ulus devlet ve liberal ekonomi kavramları öne çıkmıştır.

(29)

Yakın Çağda ortaya çıkan bilimsel ve teknik gelişmeler sonucunda kömür, petrol, buhar gibi yakıtlarla çalışan çok verimli üretim

araçları kullanılmaya başlandı.

Bu durum, üretimin artmasıyla birlikte tekelleşmenin oluşmasına yol açtı.

İngiltere’den tüm Avrupa’ya yayılan ve işçi sınıfının oluşmasına yol açan bu değişime Sanayi Devrimi adı verilir.

(30)

TÜRKİYE’DE EĞİTİM 4 başlık altında toplarsak;

Eski Türkler

Selçuklu

Osmanlı

Cumhuriyet dönemi

(31)

ESKİ TÜRKLERDE EĞİTİM

Türklerin ilk anayurdu Orta Asya’dır.

Türklerin tarihi M.Ö 3. yy’a kadar derinleşmektedir.

Orta Asya da sırayısla Hunlar Göktürkler ve Uygurlar olmak üzere 3 büyük Türk devleti kurulmuştur.

Orta Asya’nın coğrafi koşulları orada yaşayan Türklerin yaşam biçimlerini etkilemiştir.

(32)

HUNLAR DÖNEMİNDE EĞİTİM

Hunlar yerleşik yaşamı olmayan, göçebe halinde yaşayan ilk Türk topluluğudur.

Yerleşik bir yaşamı olmayan Hunların, sınırlardan gelecek saldırılara karşı uyanık, güçlüklere karşı dayanıklı, sorumluluk sahibi, disiplinli, itaatli, yürekli ve cesur olmaları gerekmiştir.Eğitimde bu özelliklere sahip birey yetiştirmeyi amaç edinmiştir.

(33)

Bunların yanı sıra hayvancılık, dokumacılık, madeni eşya yapımı ve el sanatları Hunlarda eğitimin temel konuları arasında yer almıştır.

Bu anlamda mesleki eğitime önem vermişlerdir.

Devlet yönetimlerinde ve sosyal yaşamlarında töre önemli yer tutmuştur.

(34)

Töreye göre hakana itaat etme, yiğit, cesur ve cömert olma ana-baba ve büyüklere karşı saygılı olma, küçükleri koruma ve sevme, bağımsız ve özgür olma, yoksul ve

güçsüzün yanında olma, sözünde durma,

dayanışma,paylaşma ve danışma istenilen özelliklerdir.

Töreye göre çocukların güçlü ve iyi birer asker olmalarının yanı sıra onlara, toplumun benimsediği bu davranışların kazandırılması da eğitimin önemli işlevlerindendir.

(35)

GÖKTÜRKLER DÖNEMİNDE EĞİTİM

Göktürklerinde yaşam biçimi Hunlarınkinden farklı değildir.

Bu yüzden eğitim anlayışları benzerlik göstermektedir.

Göktürklerde de eğitim töre gereğince gerçekleştirilmiştir.

(36)

Ancak, Göktürklerin 38 harfli bir alfabeye sahip olmaları, onların örgün bir eğitime sahip olduklarını düşündürmektedir.

Göktürklerde, Orhun Yazıtları’nda belirtildiği gibi, eğitime egemen olan temel değerler, bilgelik, alplik,kahramanlık,bağımsızlık ve halkın mutluluğunun sağlanmasıdır.

(37)

UYGURLAR DÖNEMİNDE EĞİTİM

Göktürkler gibi Uygurlarda bir alfabeye sahiptirler.

Uygur alfabesi adı verilen bu alfabe ile Uygurlar yazılı eserler vererek zengin bir edebiyat oluşturmuşlardır.

Okur-yazarlık ve bilgi düzeyleri bakımından Göktürklerden daha iyi durumdaydılar.

(38)

Uygurlar, kentlere yerleşerek yerleşik yaşama geçmişler ve eski Türk inanışlarını bırakıp Manihaizm dinini kabul etmişlerdir.

Uygurlar yerleşik yaşama geçmeleri ve din değiştirmeleri bakımından Göktürklerden ve hunlarda farklı özellikler göstermişlerdir.

Uygurlarda ayrıca sözlü töre bilgisi yerini zamanla yazılı bilgilere bırakmıştır.

(39)

ESKİ TÜRKLERDE GENEL OLARAK EĞİTİMİN ÖZELLİKLERİ

Orta Asya’daki coğrafi koşullar, Türklerin yaşama biçimi ile eğitim anlayış ve uygulamalarını etkilemiştir.

Eski Türklerde eğitimde yiğitlik, cesaret, bilgelik, kahramanlık, itaat önemli değerler olarak benimsenmiştir.

(40)

Eğitim yoluyla hem bilge hem cesur olan alp insan tipi yetiştirmeye önem verilmiştir.

Eski Türklerde çocukların eğitiminde töre önemli rol oynamıştır.

Töre, çocukların güçlü ve iyi birer asker olarak yetiştirilmesini ön görmüştür.

(41)

SELÇUKLU DÖNEMİNDE EĞİTİM

M.S 840 yılında Karluk Türkleri, Uygurların egemenliğine son vererek Karahanlı Devleti’ni kurmuşlardır.

Türkler bu dönemde din olarak İslamiyet’i kabul etmişlerdir.

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte yaşam biçimlerinde köklü değişiklikler olmuştur.

(42)

İslam dininin okumaya, bilgiye, bilime ve bilim adamına büyük değer vermesi,

Karahanlılar döneminde bilim ve kültür yaşamının gelişmesine yol açmıştır.

Semerkant, Taşkent, ve Buhara gibi kentler birer kültür merkezi olmuş;

Farabi, İbni Sina, Biruni, Kaşgarlı Mahmut ve Ahmet Yesevi gibi kimi önemli kişiler yetişmiştir.

(43)

MEDRESELER

Selçuklu döneminde, medreseler kurulmuş örgün eğitim kurumlarıdır.

İlk medrese 1040 yılında Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açılmıştır.

Bunu Alparslan döneminde,1067’de açılan Nizamiye Medreseleri izlemiştir.

(44)

Hızla genişleyen imparatorlukta;

1. memur gereksinimini karşılama,

2. islamiyeti yeni benimseyen Oğuzların inançlarını pekiştirme,

3. dönemin aşırı mezhep propagandalarına karşı koyma ve

4. din adamı yetiştirme,

5. yoksul ve yetenekli öğrencileri topluma kazandırma

gibi nedenler, medreselerin hızla yaygınlaşmasını sağlamıştır.

Not: medreselerin programlarında dinsel, yazınsal, felsefi derslerin yanı sıra pozitif bilimlere de yer verilmiştir.

(45)

KÜTTAP= İLKÖĞRETİM

Selçuklular medreselerin yanı sıra ilköğretim düzeyinde de kurumlar açmışlardır.

Küttap adı verilen bu kurumlarda, okuma-yazma, aritmetik gibi temel bilgiler öğretilir ve din eğitimi gerçekleştirilirdi

.

Küttaplar genellikle camilere bitişikti.

Medreseler ve küttapların dışında Selçuklular, şehzade ve sultanlara danışmanlık yapmak, onlara eğitim vermek amacıyla deneyimli hocalardan yararlanmışlardır.

(46)

Şehzade ve sultanlara danışmanlık yapanlara atabek adı verilirdi.

Bu kişiler şehzadelerin yanında görevlendirilir ve onlara her konuda rehberlik ederlerdi.

Atabeklik çok önemli bir görevdi ve atabek, yüksek bir statüye sahipti.

(47)

AHİLİK

Selçuklular döneminde ortaya çıkmış önemli bir eğitim kurumu da Ahilik’tir.

Ahi, kardeş anlamına gelen bir sözcüktür.

Ahilik, mesleki ve dini nitelikte bir lonca kurumu olup küçük esnaf, sanatkar, usta, kalfa ve çıraklara meslek öncesinde ve meslek içinde yetişme olanağı sağlayan bir meslek eğitimi sistemidir.

(48)

OSMANLİ DÖNEMİNDE EĞİTİM

Gerek Selçuklu gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim; devlet işlerinden ayrı, vakıflara bağlı bir hizmet olarak yürütülmüştür.

Osmanlı İmparatorluğu’nda dört farklı kurumdan söz edilebilir.

Sıbyan Mektepleri

Medreseler

Enderun Mektepleri

Acemi oğlan Kışlaları

(49)

SİBYAN MEKTEPLERİ

(50)

MEDRESELER

(51)

ENDERUN MEKTEPLERİ

(52)

ACEMİ OĞLAN KİŞLALARİ

(53)

İlk Osmanlı medresesi, 1330’da Orhan Bey zamanında İznik’te yaptırılmıştır.

Bursa’da II. Mehmet’in yaptırdığı “Yeşil Medrese”,

Edirne’de II. Murat’ın yaptırdığı “Darülhadis” ve “Üç Şerefeli Medrese”,

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı “Fatih Külliyesi”,

Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptırdığı “Süleymaniye Külliyesi”

üniversite niteliğinde “prestij”(saygın) medreselerdir (Uygun,2010).

(54)

TANZİMAT DÖNEMİNDE EĞİTİM (1839-1877)

Tanzimat, Batının ilim, eğitim, teknik ve sosyal meselelerdeki gelişmişliği karşısında, Osmanlı devletinin kendisini yenilemesi ve kendisine bir çeki-düzen vermesi yolundaki gayretlerinin tamamı olarak da ifade edilebilir.

Bu dönemde, aydın kesimi Osmanlı devletinin derlenip toparlanması, Batıdaki gelişmelere ayak uydurabilmesi için çeşitli fikirler ortaya attı .

(55)

Tanzimat, Osmanlı devleti için, her şeyden önce, düşünce alanında büyük bir yenilik getirmekteydi.

Fermanın hazırlanmasında Avrupa’da yayılmış bulunan hukuk ve devlet anlayışına ait düşüncelerden geniş ölçüde faydalanılmıştır.

16 mart 1848 ilk Öğretmen okulunun kuruluş tarihi

(56)

Modern anlamda ilk merkezî ve taşra eğitim örgütü bu dönemde kurulmuş ve günümüze kadar esasını muhafaza etmiştir.

Temmuz 1879’da Nezaret (Bakanlık) merkez örgütü, öğretim basamaklarına göre daireler halinde düzenlenmiştir:

Mekâtib-i Âliye,

Mekâtib-i Rüşdiye,

Mekâtib-i Sıbyaniye,

Telif ve Tercüme,

(57)

Matbaalar. 1882’de Telif ve Tercüme Dairesinin yerine Encümen-i Teftiş ve Muayene geçmiş ve bu, bir sansür organı olarak çalışmış ve yayın işlerine de bakmıştır. Cumhuriyet döneminde, 1926’da oluşturulan Talim ve Terbiye Dairesi’nin ve bugünkü (1983-2000’li yıllar) adıyla bilinen Tâlim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının temelleri 1882’ye kadar yani Tanzimat dönemine kadar götürülebilir.

(58)

MUTLAKİYET VE MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM (1878-1918)

Osmanlı Devletinin ilk anayasası olan Kanuni Esasi’ye eğitimle ilgili önemli maddeler girmiştir.1876

Bir çok meslek ve sanat okulu açılmıştır.

ilk kez özel eğitim alanında bir girişim olmuş,sağır,dilsiz ve körler için bir okul açılmıştır.

Genel eğitimde ve okulların yaygınlaşmasında önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Ortaöğretim düzeyinde kızların eğitiminde gelişmeler sağlanmıştır.

(59)

Bu dönemde yetiştirilmek istenen insan tipi, Tazimatın “Osmanlıcılık” idealine bağlı, dindarlık, itaatkârlık, Padişah Abdülhamit’e

sadakat vs. özellikleri güçlendirilmeye çalışılan bir insan tipidir.

Eğitimin amaçları, ders kitapları, programlarda buna özen gösterilmiştir.

Programlardan hayata dönük ve bazı başka dersler çıkarılmış,Din ve Ahlâk derslerinin saatleri arttırılmıştır.

Öğretmenliğin meslekleşmesine ilişkin bazı önemli hukukî düzenlemelere başlanıldığı görülmüş.

Ordunun eğitimi Alman subaylarına teslim edilmiştir.

(60)

Bu dönemde genelde üç tür okul sisteminden söz edilebilir.

Bunlar;

1. Geleneksel okullar (medreseler, sıbyan (iptidaî) mektepleri, vb.),

2. Batı tesirinde açılan devlete bağlı okullar (rüştiyeler, idadiler, askeri mektepler vb.),

3. Müslüman olmayan cemaat teşkilatları ile yabancı misyon ve hükümetlere bağlı okullar (azınlık, misyoner ve yabancı okullar gibi).

Bu tür bir yapılanma, İmparatorlukla birlikte Osmanlı eğitim sisteminin çöktüğünü göstermektedir.

(61)

CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM (YENİ ÇAĞDA)

Cumhuriyet döneminde eğitim, M. Kemal Atatürk’ün görüşleri ve onun inkılâplarının nitelikleri doğrultusunda gelişmiş ve yeni bir yapıya kavuşmuştur.

Osmanlı gerileme dönemindeki çökmüş ve amaçsız eğitim politikalarına yeni bir yön verilerek “Millî Eğitim”in temelleri daha Kurtuluş Savaşı yıllarında atılmaya başlanmıştır.

“Millî Eğitim”in ne olduğunu doğru anlayabilmek için de Atatürk’ün eğitimle ilgili görüşlerini ve inkılâplarını iyi okumak gerekir.

M. Kemal Atatürk’ün görüş ve inkılâpları doğrultusunda 1973 tarih ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu Temel İlkeleri çerçevesinde bütünsel bir tanıma kavuşmuştur.

(62)

1923-1938 Atatürk döneminde eğitim sistemimizde nitelik yönünden görülen önemli gelişme ve düzenlemeler bugünkü eğitim sistemimizin temelini ve ana çatısını oluşturmuştur.

15 yıl içinde Türk eğitimine nitelik yönünden de yeni bir biçim vermiştir. Atatürk döneminde Türk eğitim sisteminde gerçekleştirilmiş olan niteliksel gelişme ve değişikliklerden en önemlileri şunlardır.

1-) Öğretimi Birleştirme Yasası’nın 3 Mart 1924’te kabulü ile eğitim düzenimizdeki mektep medrese ikiliği ortadan kaldırılmış ve Türk eğitim sistemi Millî Eğitim Bakanlığı’nın denetimine alınmıştır.

2-) Türk eğitim sistemine yeni biçim vermek amacıyla yapılan çalışmalara katılmak ve görüşleri alınmak üzere dünyaca tanınmış eğitimciler Türkiye’ye davet edilmiştir.

(63)

3-) Millî eğitim sistemimizi yeniden örgütlendirmek amacıyla 22 Mart 1926’ta maarif teşkilâtına dair kanun çıkarılmış ve Öğretimi Birleştirme Yasası ile Millî Eğitim Bakanlığı’na verilmiş olan tüm eğitim hizmetlerinin nasıl ve ne biçimde yürütüleceği bir esasa bağlanmıştır. Ayrıca 10 Haziran 1933’te Millî Eğitim Bakanlığı Merkez Örgütü’nün organlarını, görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen 2287 sayılı yasa çıkarılarak Bakanlık Merkez Örgütü, modern örgütlenme ilkelerine göre yeniden düzenlenmiştir.

4-) Modern eğitim görüşlerine göre hazırlanmış yeni öğretim programları 1926 yılından itibaren uygulamaya konulmuştur.

5-) Daha önce ücretli olan orta öğretim, 1926-27 ders yılından itibaren 822 sayılı yasa ile ücretsiz olmuş ve böylelikle gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının da orta öğretime devam etmeleri teşvik edilmiştir.

(64)

6-) İlkokul ve orta dereceli okul öğretmenlikleri yasalarla bir esasa bağlanmış ve hangi niteliklere sahip kimselerin öğretmen olabilecekleri belirlenmiştir. 1926-1927 yılından itibaren orta öğretim okullarında da karma öğretim yapılması kararlaştırılmış, böylelikle kız ve erkek öğrencilerin bir arada öğrenim görmeleri gerçekleştirilmiştir.

7-) 1 Kasım 1928 tarihinden Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında çıkarılan 1353 sayılı yasa ile şimdiye kadar eğitim sistemimizde kullanılan Arap harfleri yerine Latin alfabesinden alınmış yeni Türk harfleri kullanılmaya başlanmıştır.

(65)

8-) Ülkemizin ihtiyaç duyduğu yüksek vasıflı insan gücünü yetiştirmek amacıyla yurt dışına devlet hesabına gönderilecek öğrenciler hakkındaki 1416 sayılı yasa, 10 Nisan 1929 tarihinde kabul edilmiş ve bu yasa çerçevesinde teknik alanlarda mühendis ve yabancı dil, tarih, coğrafya, matematik, resim, müzik ve beden eğitimi alanlarında öğretmen olarak yetiştirilmek üzere çok sayıda öğrenci Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine gönderilmişlerdir.

9-) Türk dili ve Türk tarihi ile ilgili araştırmaları yapmak ve bu konularda bilimsel çalışmaları yürütmek üzere 12 Nisan 1931 ‘de Türk Tarih Kurumu ve 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulması gerçekleştirilmiştir.

(66)

Atatürk ilkeleri Türk Millî Eğitimi’nin temel prensiplerinin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır.

Atatürkçü felsefenin cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık ilkeleri 1936 yılından itibaren okul programlarına da girerek eğitimde yapılan yenilikleri yönlendirmiştir.

Nitekim Cumhuriyetçilik fikri eğitimde özgür düşünceyi ve özgür vicdanı engelleyen unsurları kaldırmıştır.

Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi ile Türk millî eğitimi millî bir nitelik kazanmıştır.

Halkçılık, dilde yenileşmeyi, azınlık eğitiminden bütüncül bir eğitime geçişi ve eğitimde okulculuk anlayışı haricinde halk eğitimini gerçekleştirmiştir.

Devletçilik ilkesiyle Türk eğitiminin ihtiyacı olan devlet işletmeleri kurulurken, buraların insan gücü ihtiyacı da devlet tarafından karşılanmıştır.

Dinin yalnız devlet ve siyasetten değil bilim, sanat ve eğitimden ayrı tutulması laiklik ilkesiyle gerçekleşmiştir.

İnkılâpçılık ise bütün ilkelerin teminatı ve hareket noktası olmuştur

(67)

KÖY ENSTİTÜLERİ

Osmanlı devleti döneminde yüzlerce yıl göz ardı edilen, kendi yazgısıyla baş başa bırakılan, sadece asker ve vergi toplanacağında akla gelen ve ülke nüfusunun da %80ini oluşturan özverili Türk köyü ve köylüsünün, ancak Cumhuriyet Döneminde Atatürk’ün yaklaşımlarıyla saygın değerinin farkına varılmıştır.

(68)

Atatürk, Türk köylüsünü Türk tarihinde ilk kez ‘milletin efendisi’

statüsüne yükseltmiştir.

Böylece Atatürk, Türk köylüsünü, gerçek anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin en saygın yurttaş topluluğu olarak ilan etmiştir.

Devletteki genel anlayışın olumlu yönde değişmesi, onun yaşam düzeyinin iyileştirilmesine hemen yansımamıştır.

Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin neredeyse tüm köyleri, yılların ihmaline dayanan ciddi bir yoksulluk ve cehaletle karşı karşıyaydılar.

(69)

Yoksulluk sorununun kökeninde de, mevcut kültürel yapıdan kaynaklanan sorunlar, ekilebilir tarımsal alanların yetersizliği, verimsizliği, çağın gerisinde kalan üretim teknolojilerinin kullanılmakta oluşu gibi faktörler yatmaktaydı.

Özellikle köylünün üretim gücü eğitimsizlik nedeniyle geliştirilememişti.

Köylü kalkınmadan ülkenin kalkınamayacağını Atatürk ve tüm yönetim kadroları çok iyi bilmekteydi.

Köylüye ancak çağdaş bir eğitim verilerek köyün ve köylünün sorunları çözülebilirdi.

(70)

Aklını bilimin ilke ve yöntemlerine göre kullanan yurtsever bir öğretmen kadrosuna ihtiyaç vardı.

Mustafa Necati’nin zamanında 1927-1928 öğretim yılında Kayseri Zencidere’de ve Denizli’de iki öğretmen okulu kuruldu. Fakat bu okullar etkili olamadılar ve kısa bir süre sonra kapatıldı.

Maarif Vekili Dr. Reşit Galip, 1933 yılında köyün kalkındırılması çalışmalarına tekrar hız verdi. Bu çerçeve de bir ‘’köy işleri komisyonu’’ oluşturdu. Fakat bir türlü kalıcı çözümler bulunamadı.

(71)

İsmet İnönü’nün döneminde ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve ilköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un katkılarıyla ‘Köy Enstütileri’ kuruldu.

Köy Enstütileri 1939 yılının sonlarına doğru açılmaya başlandı.

17 nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasayla da resmen kuruldular.

Kapatıldıkları 1954 yılına kadar Köy Enstitüleri 16bin dolayında öğretmen yetiştirdi.

Köy Enstitüleri, Cumhuriyet Dönemi Türk eğitim sisteminin en önemli öğretmen yetiştirme projesidir.

(72)

20. YY DA AVRUPA’DA VE TÜRKİYE’DE EĞİTİM

1918 yılında Franklin Bobbitt, eğitimde ilk defa

“program” kavramını kullanmış, yayınladığı “Eğitim Programı” isimli eseriyle eğitimi felsefeden bağımsız bir alan olarak düşünmüş ve eğitim programının hazırlanması ve programın öğeleri üzerinde durmuştur.

(73)

KARL MARX (1818-1883)

1920’lerde Amerika’da bireysel eğitim kavramı ön plana çıkarken, Sovyetler Birliği, Çin ve doğu bloku ülkelerinde Marx ve Lenin’in önerdiği sosyalist eğitim modelleri kabul görmüştür.

(74)

RALPH TYLER

1949 yılında Ralph Tyler halen günümüz program geliştirme araştırmalarını etkileyen görüşleri içeren “Eğitim programı ve öğretim” adlı kitabını yayımlamıştır.

(75)

BURRHUS FREDERİC SKİNNER (1904-1990)

1950’lerde deneysel psikoloji alanında kaydedilen gelişmeler ve bunların öğrenme üzerindeki etkileri Skinner tarafından

“Programlı öğretim”in geliştirilmesine yol açmıştır.

(76)

1957’de Sovyetler Birliğinin uzaya Sputnik uydusunu göndermesi, başta Amerika olmak üzere Avrupa ülkelerini, eğitim sisteminde yenilikler ve değişiklikler yapmaya sevk etmiştir.

1970’li yıllarda Bloom’un Tam Öğrenme Modeli ortaya çıkmıştır.

1980’li yıllardan itibaren günümüze kadar ise yapılandırmacılık (constructivism), çoklu zekâ, bağlamsal öğrenme, beyin temelli öğrenme, yaşam temelli öğrenme gibi çeşitli öğrenme kuramlarının etkileri görülmekte olup, bu kuramlara uygun öğretim faaliyetleri ile öğrenci merkezli öğrenmenin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

(77)

TÜRKİYE’DE

1997 yılında ortaokul düzeyindeki bütün okullar kaldırılmış ve ilköğretim kesintisiz ve zorunlu olarak 8 yıla çıkarılmıştır.

2004-2005 eğitim-öğretim yılından itibaren, kademeli olarak öğretim programlarında “İlk ve en kapsamlı eğitim reformu”

olarak lanse edilen yenileşme ve düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.

Bu programlarla birlikte, az bilgi öz bilgi görüşü ve sarmallık ilkesi temel alınmış ve yapılandırmacı öğrenme teorisi başta olmak üzere aktif öğrenme, çoklu zekâ gibi güncel öğrenme teorilerinden faydalanılmıştır.

7 Haziran 2005 tarihinden itibaren liseler dört yıla çıkarılmıştır.

(78)

EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ

Genel anlamı ile felsefe, inanç ve değer sistemlerinin oluşmasını sağlayarak, bireylerin yaşamları boyunca karar verme süreçlerini ve yaptıkları tercihleri belirler.

İnsanlar felsefe aracılığıyla kendilerini çevreleyen dünyayı ve neyin kendileri için önemli olduğunu anlamaya çalışırlar.

Felsefe, eğitim üzerinde de önemli etkileri olan uğraş alanlarından biridir.

(79)

FELSEFE NEDİR?

Günümüze kadar “felsefe nedir” sorusunu pek çok filozof cevaplamaya çalışmıştır. Ancak hala tam olarak ortak kabul görmüş tam bir tanım yoktur.

Felsefe sözcüğünün ilk kez Antik Ege'de Samos'lu matematikçi düşünür, Pythagoras(Pisagor) tarafından kullanıldığı belirtilmektedir. Kavramın etimelojik kökenine bakıldığında, Grekçe philos (bilgelik) ve sophia (sevgi) sözcüklerinden meydana geldiği görülür. Bilgelik sevgisi anlamına gelir.

(80)

Bazı kaynaklarda;

Felsefe, hikmet sevgisi,

Filozof (feylesof), hikmeti seven,

Hikmet, bilgelik,

Bilgelik ise insanın kendi varlığını anlaması anlamlarında kullanılır.

Felsefe kimileri için “bütün bilimlerin kendisinden türetildiği bir kaynak” kimilerine göre de “yaşama dair bilgeliktir”. Felsefe soru sorma, varlığı sorgulamadır.

(81)

Platon’a göre felsefe, bir gerçeklik olan idelerin akılla kavranmasıdır. Filozof, sıradan insanın üstünde olan gerçeğin bilgisine sahip bir bilgedir.

Jaspers’e göre felsefe sürekli bir arayış ve sorgulamadır.

Russell’a göre bilmediklerimiz üzerinde düşünmektir.

Deleuze’e göre felsefe bir yaratma ve kurma edimidir. Yarattığı şey ise kavramlardır.

Bergson’a göre, felsefe saf biçimde etrafımıza bakma kararımızdan başka bir şey değildir.

(82)

Felsefede cevaplardan çok sorular önemlidir. Çünkü cevaplar değişse de sorular aynı kalır.

Thomas Kuhn “Evren kare bulmacaya benzer. Nasıl soru sorarsan öyle cevap alırsın” der. Fakat bu durum, soruların değişmeyeceği anlamına gelmez.

Zamanla sorulan sorularda, sorgulamalar sonucunda değişebilir.

Felsefenin tek değilse de en tipik soruları "nedir?" “niçin”

sorularıdır.

(83)

Bir şeyin ne olduğunu sorar felsefe. "İnsan nedir?", "Bilgi nedir?",

"Adalet nedir?", "İnsan hakları nedir?", "Devlet nedir?"...gibi.

Doğru nedir? bilginin kaynakları nedir?; “güzel, çirkin, iyi, kötü, özgürlük, adalet vb nedir?” sorularına da cevap aramaya çalışır(Sönmez, 2005).

Bu sorular ışığında felsefenin ana konularının varlık (ontoloji);

bilgi (epistomoloji) ve değerler (aksiyoloji) olduğu söylenebilir.

(84)

Felsefe aynı zamanda bir dünya görüşüdür, yaşama bakış açısıdır.

Evreni bütünüyle yakalama çabasıdır.

Titus’un da dediği gibi “felsefe evrene ve yaşama karşı bir vaziyet alıştır” bu nedenle dünyada ne kadar insan varsa o kadar felsefe vardır denilebilir.

Felsefe, çevremizdeki dünyayı nasıl algıladığımız ile ilgili değer ve inanç sistemlerimizi ve bizim için önemli olan şeyleri nasıl tanımladığımızı da gösterir.

(85)

Bir bireyin felsefesi onun öğrenmeleri ile orantılı olarak gelişir.

Açıklayacak olursak; öğrenmeyle birey “içinde bulunduğu evreni ve evren içindeki konumunu yeniden tanımlar”.

Birey dünyada öğrenme sonucunda elde ettikleri ile vardır. Ne kadar biliyorsan hayatta o kadar varsındır. Aynı şekilde öğrenme insanın hayatına anlam katan bir süreçtir.

(86)

Öğrenme, sürekli değişen bir çevrenin bulunduğu bir ortamda yaşamını sürdürebilme çabasıdır.

Çoklu değişkenler içinde dünyayı algılama şeklimiz, alışkanlık ve tutumlar kazanmamız, belli bir dili konuşabilmemiz, çevreye tepki vermemiz, hayatı anlamlı hale getirmemiz öğrenmeyle gerçekleşir.

Gerçek öğrenme insanın özünde var olan bir şeydir.

(87)

Öğrenme sayesinde daha önceleri hiç yapamadığımız şeyleri yapabilmeye başlarız. Öğrenme yoluyla dünyayı ve yaşamın yaratıcı sürecin bir parçası olan kapasitemizi genişletiriz.

Görüldüğü gibi bireyin felsefesi geçirdiği öğrenme yaşantılarıyla ilişkilidir.

(88)

EĞİTİM İLE FELSEFE İLİŞKİSİ

Eğitim felsefesi; eğitime yön veren, amaçları şekillendiren ve eğitim uygulamalarına yol gösteren bir disiplin yada sistemli fikir ve kavramlar bütünüdür.

Eğitimi bir bütün olarak ele alan ve kültürün vazgeçilmez bir ögesi biçiminde düşünen, özenli, eleştirici ve yöntemli çalışmaların bütünüdür.

Bilginin elde edilişi, bilginin aktarımı, ahlak eğitimi, sanat eğitimi bireylerin toplumsallaştırılması ve benzeri konular eğitim felsefesini ilgilendirmektedir.

(89)

Bunların yanında MEB’in izlediği eğitim politikasının temelinde TC’nin eğitim felsefesi yatmaktadır. Ayrıca bakanlık makamına gelen kişilerin ve öğretmenlerin felsefi görüşleri, eğitim uygulamalarını bir biçimde etkilemektedir.

Bir insan eğitime ilişkin düşüncelerini açıklarken neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyebiliyorsa, bu kişinin eğitime ilişkin bir görüşü var demektir.

Bu görüşler bireyin öğrendiği gerçeklere dayanır.bireyin eğitime ilişkin bu görüşlerine o kişinin eğitim felsefesi denir.

(90)

FELSEFENİN KONULARI

Varlık sorunu

Bilgi sorunu

Değerler sorunu

(91)

VARLIK SORUNU (ONTOLOJİ)

Var olanla, var olacak olanları inceleyen felsefenin disiplin alanlarından biridir. Sorularının en önemlisi Arkhe nedir?

sorusudur. Yani tüm var olanların başlangıcı, ilk tözü nedir sorusuna yanıt aramaktadır. Bu soruya filozoflar kendi felsefi pencerelerinden yanıt bulmaya çalışmışlardır.

Descartes–Tanrı; Hobbes–Madde; Spinoza-Tanrı ya da doğa;

Marx–Madde; Dewey–Değişme; ve Sartre-İnsan” olarak yanıtlar.

(92)

Ayrıca ontolojide sorulan diğer sorulara örnek olarak gerçek, insan, ruh, varlık nedir var mıdır, yok mudur? Evren akıllıca bir düzen içinde midir? Olaylar düzen içinde mi meydana geliyor yoksa rastlantısal mı? şeklinde verilebilir.

Bu sorulara verilen cevaplar önemlidir. Çünkü bu yanıtlar insan anlayışını da etkilemektedir.

(93)

İnsana bakış açısı eğitimde çok önemlidir.

Eğer insan Tanrısal bir varlık olarak ele alınırsa, eğitim insanı Tanrıya ulaştırma süreci; doğal ve toplumsal bir varlık olarak düşünülürse, bu kez doğa ve topluma uyum sağlama süreci;

sürekli değişen ve gelişen bir varlık olarak düşünülürse, eğitim değişmeyi ve gelişmeyi denetleme süreci; insan diyalektik bir varlık olarak ele alınırsa, eğitim üretimde bulunma süreci şeklinde tanımlanabilir.

Eğitim nasıl tanımlanırsa eğitim sistemi de ona göre kurulur.

(94)

BİLGİ SORUNU (EPİSTEMOLOJİ)

Bilgi sorunuyla ilgilenen bir felsefi disiplin olup, bilginin ne olduğu, kaynağı, doğru, yanlış, bilinemez, mutlak ya da göreceli oluşu, türlerinin neler olduğu gibi sorulara cevaplar aramaktadır.

Bilgi ile doğrudan ilişkili bir diğer kavram da “bilme”dir.

Epistemoloji bilme olayının nasıl gerçekleştiği ile de ilgilenir.

Bilme, özne ile nesne arasında bir bağ kurma olarak tanımlanabilir.

(95)

Bu etkinlik sonucu ortaya bilgi konur. Ve sorular genişletilebilir:

gerçek bilinebilir mi, bilginin niteliği nedir, mutlak (yüzde yüz kesin) bilgi var mıdır? İşte bu sorulara verilen yanıtlar eğitim sistemini etkiler; hedefler içerik, eğitim ve sınama durumları ona göre düzenlenir.

(96)

Gutek (2001)’e göre epistemoloji, öğretim ve öğrenme yöntemleriyle yakından ilgilidir.

Sözgelimi bir İdealist, bilme ve öğrenme sürecini zihinde gizli olarak bulunan düşüncelerin çağrıştırılması olarak tanımlar.

Dolayısıyla buna en uygun öğretim yöntemi; öğretmenin soru sorarak, öğrencinin o an zihnindeki gizli düşünceleri biçimlendirerek bilgi edinmesini sağlama yöntemi olan Sokratk diyalogdur.

(97)

Görüldüğü gibi, bilgi ve bilgi edinme sürecine verilen felsefi anlam, eğitim ve öğretimin niteliğini belirlemektedir.

(98)

DEĞERLER SORUNU (AKSİYOLOJİ

)

Aksiyolojinin alt kategorileri etik ve estetiktir. İnsanın yapıp etmelerini inceler; bu tür davranışların dayandığı ilkeleri ve değerleri araştırır.

Bu disiplin ahlaklı, ahlaksız, iyi, kötü, saygılı, özgürlük, tutsaklık, erdem, erdemsizlik, mutsuzluk, güzellik, çirkinlik, vicdanlılık v.b.

nedir? Var mıdır, yok mudur? Varsa neden var, nasıl kaynaklanır sorularını yanıtlamaya çalışır.

Bu sorulara verilen yanıtlar da eğitim sistemini etkiler ve değiştirir (Sönmez, 1994).

(99)

Etik, insan eylemlerine ve ahlaki değerlere felsefi bir bakışla yönelir; estetik ise, sanatta ve doğada güzelliği irdeler. Dolayısıyla, aksiyoloji bir “değer” araştırmasıdır.

Eğitimcilerin bir rolü de, öğrencilerinde değerler oluşturmaya çalışmaktır (Gutek, 2001).

Öğrencilere hangi etik ve estetik değerleri kazandırmalıyız? Bu sorunun yanıtını vermeye sosyolojik bir kültür çözümlemesiyle başlamak doğru olabilir.

(100)

Toplumsal yapının ortalama değerleriyle evrensel değerlerin ne ölçüde çakıştığını belirlemek gerekir.

Asıl amaç, insan için ‘anlamlı’ değerlerin ne olduğunu bulmak olduğuna göre, insanın özünün ne olduğu, insanın değeri, insan hakları gibi kavramlar eğitim felsefesinin aksiyolojik boyutunu oluşturmada yol gösterici olacaktır.

(101)

TEMEL FELSEFİ AKIMLAR

İdealizm

Realizm

Naturalizm

Pragmatizm

Varoluşçuluk

(102)

İDEALİZM (ÜLKÜCÜLÜK) 19.YY

İlkçağ Yunan düşünürlerinden beri var olan idealizm, dış dünyadaki varlıkları düşüncenin ürünü veya düşüncenin bizzat kendisi olarak kabul eder.

Duyu organlarımızın verdiği bilgi, aldatmacadır.

Dış dünya, duyumlarımızdan başka bir şey değildir; algılarımız yok olursa dış dünya da yok olur.

(103)

Nesneler ancak bizim varlığımızla ve düşüncelerimizle vardırlar.

Bu felsefi akım gerçekliğin temelde ruhsal ve düşünsel olduğunu ileri sürer.

Maddeciliğin yani materyalizmin karşıtı olan bir felsefe olarak da bilinir.

Felsefe tarihinin her çağında birçok düşünür tarafından temsil edilen idealizm, eğitimde genellikle kendi kendini gerçekleştirme olarak savunulur.

(104)

İnsan, bilgi depolayan bir canlı varlıktan daha fazla bir şeydir.

Gerçek bilgi sadece aklın ürünüdür; çünkü esas gerçek, fizik alemde değil aklın içindedir.

Eflatun idealizmin babası olarak görülmektedir. Eflatun: insan duygularının algıladığı gerçeğin; gerçeğin kendisi olmayıp onun bir gölgesinden ibaret olduğunu savunur.

İdealizme göre insan akıllı bir hayvandır. Bedeni nesneler alemine, ruhu ise idealar alemine aittir. Bedeni ölümlü ruhu ise ölümsüzdür.

(105)

İdealist eğiticiler insanın değerini çok yüksek görürler ve eğitimle bunun daha da yükseleceğine inanırlar.

Eğitim uzun vadede insanda yüksek değerler oluşturmalıdır. İnsan kendisi karar verebilmeli, kendiliğinden hareket etmeli, yaratıcılığını ve aklını tam olarak kullanmalıdır.

İdealist eğitimde sağlam ve kültürlü bir kişilik geliştirmek çok önemlidir.

En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir.

(106)

Öğretmen öğrenciyi etkilemekten ziyade onun kişiliğinin veya özünün kendi kendine gelişimini sağlayacak ortamı hazırlamalıdır.

Eğitim, sosyal bir ortam içinde meydana gelir.

Okul toplumsal kurumlardan birisidir ve toplumun genel havasını yansıtır. Okul, öğrencilerde tutum ve vaziyet alışları geliştirecek, geçmişin olumlu değerlerini onlara kazandıracaktır.

İdealizmin bu soyut yönünün yanı sıra Marx’tan gelişen tarafı ile bir de somut, maddeci yönü vardır(Ergün,1996).

Referanslar

Benzer Belgeler

Öğretmen  yetiştirmede  gelişmeler  1974’te  lise  sonrası  iki  yıllık  Eğitim  Enstitülerinin  kurulmasıyla  devam  etmiş,1983’te  YÖK  ile 

Türklerin eğitim tarihi, tarihi bilinen ilk Türk toplumları ile başlar.. birçok devlet kurmuş ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. İlk Türk toplumları olarak Hunlar,

      Türklerin eğitim tarihi, tarihi bilinen ilk Türk toplumları ile başlar. Tarihte Türkler birçok devlet kurmuş ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. İlk

 Uzaktan Eğitim, geleneksel öğrenme- öğretme yöntemlerindeki sınırlılıklar nedeniyle sınıf içi etkinliklerin yürütülme olanağı bulunmadığı durumlarda

 Toplum tarafından kurulan eğitim kurumu, toplumun bireylerine milli ideolojiyi, toplumsal değerleri, toplumun hedeflerini kazandırarak onları var olan anayasal

İstendik davranışların kazandırılabileceği bir ortam hazırlama Sınıf içerisinde olumlu eğitim ortamı oluşturma Öğrencilerin özgüveninin artmasını sağlama

      Türklerin eğitim tarihi, tarihi bilinen ilk Türk toplumları ile başlar. Tarihte Türkler birçok devlet kurmuş ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. İlk

• İslami eğitim; temizlik, cömertlik, başkalarına iyilik yapma, kanaatkâr olma gibi erdemler, öğretim süresi içinde yapılan törenlerle.. çocuklara