• Sonuç bulunamadı

TURİZM VE ÇEVRE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TURİZM VE ÇEVRE"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TURİZM VE ÇEVRE

Çevre Sorunları ve Kirlilik

(2)

Ekosistem, Türler ve Doğal Kaynakların Yok Oluşu (Flora -Fauna Kaybı)

Belli bir ülkeye, bölgeye ya da yöreye özgü bitki örtüsü flora, yabanıl hayvan topluluğu da fauna olarak adlandırılır.

Flora ve fauna mikroorganizmalarla birlikte çevrenin insan dışında yer alan ve biyolojik zenginlik de denilen canlı ögelerini oluşturur. Çevre sisteminin kendi kendini yenilemesinde ve süregitmesinde temel öge biyolojik zenginliktir.

Doğal denge, evrende canlı ve cansız varlıkların bir arada birbirleri ile ilişkili bir şekilde bulunmaları fikrine dayanır. Doğada var olan her şey birbirleri ile ilişkilidir ve birinin diğerine göre önemleri ve fonksiyonları aynıdır. Ormanlar, bitkiler, dağlar, ovalar, atmosfer, gezegenler, hayvanlar ve bu arada insan bir bütünlük içinde ve birbirleri ile uyumlu bir şekilde varlıklarını sürdürürler. Bu varlıklardan birisinin yok olması genel dengeyi etkiler.

(3)

Doğada var olan bazı canlı ve cansız maddelerin, insanların ihtiyaçları için kullanıldığı bilinmektedir. Bunların doğal olarak kullanımı ekolojik dengeye olumsuz etkide bulunmamaktadır. Ancak zaman içinde bazı türlere müdahalelerin türlerin yok olmasına yol açtığı da bilinmektedir.

Ekolojik sorunların en az tartışılan ama en temel alanlarından biri tabiattaki bazı türlerin yok olması, bazı kaynakların tükenmesi ve giderek ekosistemi oluşturan unsurların yok olmasıdır.

Ekosistemde yer alan parçaların canlı ya da cansız bir kısmının yok olmasının ekosistemde veya yaşadığımız dünyada bazı olumsuzluklara yol açmaya başladığı bilinmektedir.

Bazı hammaddelerin tükenmesinin «büyümeyi» durduracağı iddialarını bir yana bıraksak bile, bu maddelerin yok olmasının ekolojik dengede hasara yol açacağı kesindir. Hele nasıl bir işlevi olduğunu dahi bilmediğimiz bazı canlı türlerinin yok olmasının henüz sonuçlarını bile kestiremeyiz.

(4)

Ormanlar

Ormanlar; doğal dengenin sürekliliğinde büyük rol oynayan, aynı zamanda yaşayan biyolojik varlıklar olmaları nedeniyle, tükenmeyen bir dinamizme sahip, en önemli doğal kaynaklardır.

Yürürlükteki Orman Kanunu, “Doğal olarak yetişen ya da emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları bulundukları yerleriyle birlikte orman sayılır.”

demektedir.

Ancak bu tüzel tanımlama ormanın tüm niteliklerini açıklamaktan uzaktır. Bilimsel olarak orman, bir ağaç topluluğu olmanın ötesinde “bitki örtüsü, hayvan ve mikroorganizmalar, mineral maddeler, hidrolojik ve mikroklimatik özelliklerle, aralarında madde ve enerji akımı bakımından ilişkiler bütününe sahip ağaç ve ağaççık” topluluğudur.

Dünyada ormanlar, kendi kendini yenileyen doğal kaynakların en önemlilerinden birisi olup, sanayileşme ve hızlı nüfus artışı sonucu aşırı yararlanma eğilimi ve yangınlarla tahrip olan orman alanları, giderek ihtiyacı karşılayamaz hale gelmektedir. Bunu önlemek ve orman kaynaklarından sürekli yararlanmak için devamlılığın sağlanması gerekmektedir.

(5)

Türkiye’de Ormanların Durumu ve Sorunları:

Türkiye’nin temel orman sorunu, ormansızlaşma olmaktadır.

Ormansızlaşma, ormanı oluşturan ögelerin bir kısmının ya da tümünün ortadan kalkmasıyla ormanın kendini yenileyebilir çevre-dizge olma özelliğini yitirmesidir.

Türkiye’deki orman sorunları şunlardır:

> Ülkenin içinde bulunduğu iklim kuşağı orman yetiştirilmesine yeterince elverişli değildir.

> Ülkenin tomografik ve morfolojik yapısının ormanların dağılışına ve yayılışına etkisi olumsuzdur. Ormanların çoğu belli bölgelerde (Doğu Karadeniz, Batı Anadolu, Toroslar) toplanmıştır.

> Yüzyıllar boyu orman alanları tahrip edilmiş, bunların yerlerini makilik, çalılık almış ya da buralar tümden çıplaklaşmıştır.

> Artan nüfusun ormana olan baskısı olumsuz olmaktadır.

(6)

Milli Parklar

Milli park, genelde ender olarak bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri korumak amacıyla yapılan bir düzenlemedir.

Milli parkı belirleyen özellikler sıralanarak şöyle tanımlanabilir:

• Fiziksel yapısının insan kullanımından zarar görmemiş olduğu, barındırdığı çevre dizgeleriyle, bitki ve hayvan türleriyle, jeomorfolojik alanları ve barınakları ile bilimsel, eğitsel değerlere sahip dinlenmeye olanak sağlayan doğa güzelliklerinin bulunduğu,

• Alanın barındırdığı değerlerin korunabilmesi için gerekli yönetsel önlemlerin alındığı,

• Alanın özelliklerinden ziyaretçilerin yararlanabilmesine olanak sağlayacak bir yapının kurulduğu yerlere milli park denilir.

Milli parkların ilk kez 1956 yılında Orman Kanunu ile tüzel düzenleme konusu yapıldığı görülmektedir. 1983 yılında çıkarılan Milli Parklar Kanunu temel düzenlemeyi yapmıştır. Bunların yanı sıra Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanununun tabiat varlıklarının korunmasını zorunlu kılan 6. madde (a) fıkrası ile koruma kurulları kararlarına belediyelerin uyma zorunluluğunu getiren 57. madde (f) fıkrası ikinci cümlesi de, doğal varlıkların korunmasını dolaylı olarak düzenlemektedir.

(7)
(8)

Çayır ve Meralar

Bitki örtüsünün bir diğer türü de çayır ve meralardır. Çayır ve meralar hayvan otlatma açısından önemli alanlardır. Ancak yararını bu konuyla sınırlı sanmamak gerekir. Çayır ve meralar toprak üstü örtüsü olarak toprağı korur, suyu tutar, kaynak sularını toplar ve bu nedenle su toplama havzası işlevini üstlenir. Yaban hayvanlarına ve av hayvanlarına barınak olarak faunayı besler. Ülke genelinde büyük kentlerin ve endüstri merkezlerinin kirlettiği havayı temizleyen alanlar olarak, hava kalitesinin korunmasına da katkıda bulunur.

Ülkemizde çayır ve meraların hızla bozulması, azalması sonucunda, hayvan otlatma, kaba yem sağlama işlevlerini yerine getirmelerine yol açmış, aşırı otlatma etkisiyle de çayır ve mera ıslahı gibi sorunlar gündeme gelmiştir.

(9)

Sulak Alanlar

Konuya ilişkin kapsamlı temel düzenleme 1998 yılında çıkarılan 4342 sayılı Mera Yasası ile gerçekleştirilmiştir. Yasanın amacı, daha önce değişik yasalarla belirlenmiş ya da geleneksel olarak kullanılagelen mera, yaylak, kışlak, kamuya ait otlak ve çayırların köy ve belediye tüzel kişiliklerine tahsisi ve kullanım kurallarının belirlenmesidir.

Yasa ayrıca, söz konusu alanların kiralanmasını, tahsis amacının değiştirilmesini de düzene bağlamaktadır. Buna göre maden ve petrol arama, turizm, toprak ve sel kontrolü, gen kaynaklarının korunması, kamu yatırımlarının gerçekleştirilmesi amacıyla ilgili bakanlığın istemi, Maliye Bakanlığı’nın ve valiliğin uygun görüşü ile meraların kullanım amacı değiştirilebilir.

Sulak alanlar, yüksek organik madde üretimi, oksijen üretimi ve çevrede nem oranını dengelemesi bakımlarından önemli bir konuma sahiptir.

Sulak alanlar, derinlikleri 6 metreyi geçmeyen geçici ya da sürekli su alanlarıdır. Suları acı ya da tatlı olabilen sulak alanlar, göl, kanal, sazlık, lagün, denizlerin gelgit bölgeleri gibi yerlerde oluşur.

(10)

Endemik Bitkiler

Yeryüzünün yalnızca belli bir bölgesinde yetişebilen bitkilere endemik bitki denilmektedir. Türkiye dünyanın en zengin floraya sahip ülkelerinden biridir.

Avrupa kıta florası 12.000 dolaylarında, Türkiye florası ise 9.000 dolaylarındadır. Avrupa ülkelerinin en zengin endemik bitkiye sahip olanlarında 2.750 endemik bitki türü varken, Türkiye’de bu sayı 3.000’i bulmaktadır. Endemik türler uluslararası ölçütlere göre birkaç kategoride toplanmıştır. Buna göre endemik türler; tükenmiş, tehlikede, zarar görebilir, bilinmeyen, yetersiz bilinen, tehlike dışı, ender ya da baskı altında olarak sınıflandırılmıştır.

Fauna

Fauna belli bir yere özgü yaban hayvan topluluğudur. Fauna tanımı, belli bir alanla sınırlı olabileceği gibi belli bir zamanla da sınırlanabilir.

Örneğin bazı hayvanlar belli bir alana mevsimlik gelirler ve bu durumda yaz faunası, güz faunası olarak adlandırılır.

(11)

Fauna bilimsel açıdan olduğu kadar ekonomik bakımdan da büyük değer taşır. Ekonomik kaynaklar arasında önemli bir yer tutan fauna, milli parkları, sulak alanları zenginleştiren önemli bir peyzaj ögesidir. Faunanın asıl önemi, florada olduğu gibi genetik kaynak olmasından ileri gelmektedir.

Türkiye, coğrafi yapısı, iklim koşulları, florasının niteliği nedenleriyle zengin bir fauna barındırmaktadır. Çevre bilimsel koşullardan kaynaklanan özelliklerin yanı sıra, Anadolu'nun büyük göç yolları üzerinde olması, onu kuş göçlerinin odak noktası yapmış, özellikle yırtıcı kuş göçlerinin temel yolu olmuştur.

• Faunaya İlişkin Sorunlar: Türkiye’de faunanın karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar kirlenme, bozulma ve avcılıktır. Kirlenme kentsel ve endüstriyel atıklar ile tarımsal mücadele ilaçlarının aşırı kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Atıklar hava, su ve toprak alıcı ortamlarından oluşan faunanın yaşam ortamını yaşanılır olmaktan çıkarmakta, hayvanlar göçmek ya da ölmek ikilemiyle karşılaşmaktadır. Ayrıca tarımsal mücadele yapılan yerlerde de aşırı ilaçlama hedeflenen türün dışındaki fauna için de bir çevre kıyımına (ecocide) dönüşmektedir.

(12)

Hayvanların yaşam ortamlarının bozulması, çayır ve meralarda olduğu gibi yaşam ortamının niteliğinin bozulması ya da alanların yok olması, buralarda yaşayan faunayı olumsuz etkilemektedir.

Ülkemizde bilinçli ve av belgeli avcının sayıca az olması bilinçsizce sürdürülen avcılığın ön plana geçmesi, su ve kara faunasına büyük zarar vermektedir.

Düzensiz avlanma, üreme mevsimlerine dikkat etmeme, yaban kuşlarının yumurtalarından yararlanma avlanmadan kaynaklanan temel sorunlardır.

Endemik Hayvanlar

Endemik hayvan türleri, yalnızca belirli yerlerde yaşayan hayvan türlerini ifade eder. Endemik hayvan türleri, endemik bitki türleri ile kıyaslanırsa, sayıca daha az oldukları görülecektir. Bunun nedeni de hayvanların bitkiler gibi belli bir yere bağlı olmamasıdır. Türün dinamikliği arttıkça endemik olma özelliği de azalacaktır.

Türkiye’deki endemik yaban hayvan türlerine ait örneklerden bazıları şunlardır:

Anadolu yaban koyunu, alageyik, yaban keçisi, pars, ceylan, Abant alabalığı.

Ayrıca yaban olmayan Ankara keçisi, Ankara kedisi, Van kedisi gibi endemik türlerden de söz edilebilir.

(13)

Kültürel Kirlilik

Kültürel çevre, insan eliyle üretilmiş olan çevredir. Çevresel değerler arasında yer alan canlı ve cansız doğal çevre değerleri, insanın tarih boyunca geliştirdiği uygarlıkların ürünü olan kültürel çevre ile bir bütün oluşturur.

Kültürel çevre de su, hava, toprak, flora-fauna gibi kirletilebilen ya da yitirilebilen bir çevredir. Bir başka anlatımla, yaratılmış olan kültür, yaşayan kültürün yıkıcı ya da bozucu etkisiyle karşı karşıyadır.

İnsanın tarih boyunca yarattığı kültürel değerlerin fiziksel çevreye yansımış olan görüntüsü tarihsel çevre olarak tanımlanmaktadır. Tarihsel çevrenin korunması ise oldukça eskidir.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'na göre: “Kültür varlıkları, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan, yer üstünde, yer altında ya da su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.”

Sitler tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olan değerlerdir.

(14)

Var oldukları çağların sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi olayların geçtiği yerler sit olarak adlandırılmaktadır.

Koruma ve korunma, taşınmaz kültür varlıklarında; koruma, bakım, onarım, restorasyon, işlev değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında; koruma, bakım, onarım ve restorasyon işlemleridir. Koruma alanı taşınmaz kültür varlıklarının korunmaları ya da tarihi çevre içinde korunmaları gereklilik taşıyan korunması zorunlu alanlardır. Değerlendirme, kültür varlıklarının gösterilmesi, düzenlenmesi, kullanılması ve bilimsel yöntemlerle tanıtılmasıdır.

Türkiye’de Kültürel Çevrenin Genel Görünümü

Ülkemizdeki kültürel çevre, geçmiş dönemlerde ortaya konmuş tarihsel çevre ile çağdaş kültürel çevreden oluşmaktadır. Ancak koruma etkinlikleri söz konusu olduğunda, tarihsel çevre asıl olduğundan burada tarihsel çevrenin görünümü betimlenecektir.

Tarihsel çevre açısından çok zengin olan Türkiye, pek çok arkeolojik alanlara ve tarihsel çevreye sahiptir.

(15)

Arkeolojik alanlar tarihsel dönemlere göre,

• Prehistorik (tarih öncesi),

• Eski Çağlar (Hitit, Frig, Urartu vb.),

• Antik Dönem (Yunan, Helenistik, Roma) olmak üzere üç kümede toplanır.

Tarihsel çevre ise, tarihi dönemlere göre yine üç kümede toplanabilir.

Bunlar, sırasıyla,

• Ortaçağ (Bizans, Selçuklu ve Beylik Dönemleri),

• Yeniçağ Osmanlı (Erken 16. yüzyıl sonrası, klasik 16., 17., 18. yy., geç dönem 19. ve 20. yy.),

• Erken Cumhuriyet (1945'e kadar).

(16)

Tarihsel çevreyi betimlemek için, bulunduğu yere göre ikiye ayırıp, kentsel yerleşmeler içinde ve kentsel yerleşmeler dışında yer alan tarihsel çevrelerden söz edilebilir. Kent içinde olanlar kentsel sit, anıt ya da tek yapı düzeyindedir.

Kent dışındakiler ise arkeolojik sit niteliğindedir. Bununla birlikte kent içinde de arkeolojik site rastlanabilir.

Kültürel Çevreyi Koruma Sorunları

Kültürel çevrenin korunmasına yönelik toplumsal bilincin yeterince gelişmemiş olması, kentleşmenin hız kazanması ile kentsel arsa rantının çok yüksek düzeylere ulaşması, ekonominin yapısal nedenleriyle taşınmazların spekülasyon aracı olması, kültürel çevreyi korumak, onarmak için yeterli kaynak bulunmaması ile de birleşince, kültürel çevreyi korumak oldukça güçleşmektedir.

Tarihsel çevreyi korumayı güçleştiren sorunları, nicelik ve uygulama sorunları olarak iki kümede toplamak olanaklıdır:

• Niceliksel sorunlar, korumaya aday çok sayıda yapı olmasından kaynaklanmakta, bu denli çok yapının koruma konusu olması zaman ve para açısından güçlük yaratmaktadır.

(17)

• Uygulama sorunlarının başında deneyimsizlik, projelendirme hataları, yapım hataları gibi teknik yetersizlikler gelmektedir. Konunun tek sorumlusu bu nedenler olsaydı, zaman içinde bunların geliştirilmesi, üstesinden gelinmesi sağlanabilirdi. Oysa bunların dışında ekonomik, toplumsal, tüzel ve siyasal nedenler korumayı kısa vadede gerçekleştirilmeyecek ölçüde güçleştirmektedir.

İmar baskısının tarihi doku üzerinde kendini duyurması, miras sistemi, korumanın kaynağının nasıl sağlanacağı, bu konudaki düzenlemeleri sürdürecek belli bir örgütün bulunmaması aşılamayan sorunlar olarak görünmektedir.

Kültürel çevreyi korumaya yönelik temel yasa, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’dur. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ile Koruma Kurulları Yönetmeliği, yerel yönetimlerin kuruluş yasaları, kültürel çevre yönetiminde görev ve yetkileri belirtmektedir.

(18)

Kuraklık ve Açlık

İnsanlık tarihin çeşitli dönemlerinde iklim değişiklikleri dolayısıyla, büyük felaketlerle karşı karşıya kalmıştır.

Kavimler göçü diye bilinen büyük göç, Mezopotamya ve Harran uygarlıklarının tarihin bir döneminde yok olması bu felaketlere örneklerdir.

Bilim adamları ekolojik bazı dönüşümlerin iklim değişikliklerini gündeme getirdiği noktasında insanlığı uyarmaya başlamışlardır.

Fosil yakıtların yanması, ormanların tahribi, bitki örtüsünün yok oluşu, hızlı kentleşme gibi süreç ve oluşumlar giderek iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Bu değişikliğin giderek “sera etkisi ”ne yol açacağı ve durumun insanlık ve ekosistem için felaket olacağı belirtilmektedir.

Sera etkisi, dünyanın bazı bölgelerinde veya tamamında görülen bir global ısınma olup, bu sebeple tabii çevrenin hızla tahribini getiren bir süreçtir.

(19)

Silahlanma ve Savaşlar

Ekolojik dengenin bozulmasında tarih boyunca etkili olmuş faktörlerden birisi de savaşlardır. Sanayileşme öncesinde yapılan savaşların çevre üzerinde etkileri sınırlı kalmasına ve ekolojik dengeyi temelden sarsma konusunda fazla önem arz etmemesine rağmen, sanayileşme ve teknolojik gelişme ile birlikte savaş metot ve tekniklerinde ortaya çıkan gelişmeler insanlığa büyük zararlar vermeye başlamıştır. Her ne kadar savaş teknolojisi ve silahlanma, diğer teknolojik gelişmelerin zaman zaman motoru olduysa da bu gelişmeler, bu teknolojinin getirdiği olumsuzluklar yanında hiç kalır. Gerçi savaşlar ve bu savaşlarda kullanılan silahların Birinci Dünya Savaşı, özellikle de İkinci Dünya Savaşına kadar büyük etkileri görülmemiştir, ama anılan

‹dönemlerin sorunlarının büyümesinde katkıları olduğu muhakkak'tır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında silah teknolojisinde ortaya çıkan gelişmeler, savaş olmadığı dönemlerde dahi insanlığa ve onun çevresine tahrip edici etkilerde bulunmuşlardır.

Sadece nükleer silah denemelerinden birçok bölgede toprakların çölleştiği ve deniz ürünlerinin hayat hakkının yok olduğu bilinmektedir.

(20)

Asit Yağmurları

Günümüzde çevre sorunlarının ilginç bir örneğini de asit yağmurları oluşturmaktadır. Kömür ve petrol gibi yakıtları kullanan tesislerden, havaya yayılan bir takım gazların su ile tepkimeye girmesiyle ortaya çıkan bir sorundur.

Asit yağmurlarının olumsuz etkileri, insan ve diğer canlıların sağlığının solunum yoluyla veya yiyecek içecek yoluyla bozulmasında kendini göstermiştir. Avrupa ve Kuzey Amerika başta olmak üzere bugün pek çok ülkede sülfürik asit ve nitrik asit ihtiva eden yağmurların yağdığı görülmektedir. Atmosferde 200-300 m yüksekte oluşan ve rüzgârla yüzlerce kilometre uzağa taşınabilen bu maddeler, düştüğü ülkelerde gölleri tahrip etmekte, ormanlara zarar vermekte, tren yolu ağlarını aşındırmakta, tarihi eserleri tahrip etmektedir.

Asit yağmurları dolayısıyla Norveç'te 13 bin kilometrekarelik bir alanda göllerde balık nesli tükenmiştir. İsveç'te 20 bin kilometrekarelik bir alanda suların tamamı asit ihtiva etmektedir. Bugün Kanada'da 140 gölde balık yaşamamaktadır.

Son yıllarda Türkiye'yi de etkileyen asit yağmurları, bu soruna sebep olmadıkları halde pek çok gelişmekte olan ülkeyi etkilemektedir. Kimyasal atıklar ve ilgili sanayi üretimi ile ortaya çıkan bu yağmurlar genellikle Avrupa kaynaklıdır.

(21)

Ormansızlaşma

Günümüzün bir sorunu olmasına karşın insanlığın ilk dönemlerinde dahi ormansızlaşma kendisini göstermiştir. İlk çağlarda daha yavaş seyir gösterirken sonraki çağlarda insan nüfusunun ve gereksinmelerin de artmasıyla ormansızlaşma sorunu etkisini daha fazla göstermiştir. Bunu şu şekilde kavramak daha kolay olacaktır.

Yerleşme → Nüfus artışı → Teknoloji artışı → Isınma sorunu ve/veya hayvan otlatılması → Aşırı kâr hırsı → Emperyalist uygulamalar (Güney Amerika ve Afrika ormanlarının yok edilmesi)

Ormansızlaşmanın Sonuçları

Erozyon, toprak kayması ve killeşme gibi değişik biçimlerde görünen toprak bozulması ile iklim üzerindeki etkiler ve özellikle tropikal bölgeler yönünden hayvan ve bitki türlerinin biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin yok oluşudur. Göze batmayan diğer bir sonuç da bazı ormanlarda en önemli sorun olan erozyon, ülkemizde de birinci sırada yer almaktadır. İlk zamanlarda tarımsal üretim yapmak için yok edilen ormanlar daha sonraları, özellikle kıyı bölgelerinde ikinci konut yapmak, turistik tesisler kurmak amacıyla ve yanlış hükümet politikaları sonucunda ormansızlaşma daha da artmıştır.

(22)

Çölleşme

Verimli olan kıraç arazilerin ekonomik olarak verimsizleşmesi çölleşme olarak tanımlanır. Yukarıda da bahsedildiği gibi çölleşmenin ana nedenlerinden biri de ormansızlaşmadır. Diğer ana nedenler arasında aşırı otlatma ve aşırı ekim yer alır.

İklim Değişikliği (Sera Etkisi-Küresel Isınma)

Sorunun özü yeryüzü ikliminde çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve eski dönemlere oranla giderek artan bir ısınmanın gerçekleşmesidir. Bu nedenlerin başında kirliliğe de yol açan çeşitli insan faaliyetleri yer alır. Bu faaliyetleri şöyle açıklayabiliriz: Sanayide kimyasal gazların ve maddelerin kullanılması ile dünya üzerinde sera etkisi yaratmasına yol açan faaliyetlerdir.

Kıyı Kirlenmesi

Türkiye son 30-40 yıl içerisinde sanayileşmeye paralel olarak hızlı bir şehirleşme sürecine girmiştir. Sanayileşme, kentleşme ve turizm kıyının önemini arttırmıştır.

(23)

Gecekondulaşma

Başkasının arazisinde imar mevzuatına aykırı olarak sağlık şartlarına uymadan alelacele yapılan yapılar olarak tanımlanan gecekondu da Türkiye’nin önemli çevre sorunlarından biridir.

Türkiye 1950 yılından sonra hızla şehirleşmeye başlayınca şehirlerin göçü kaldıramaması, sanayileşmenin yetersizliği ve iktisadi güçlükler, kentlerde gecekondu alanlarının ortaya çıkmasına ve bugüne kadar sürekli büyümesine sebep olmuştur. 1990 yılı itibarıyla Türkiye’de gecekondu nüfusu 8.750.000 olup, gecekondular kentsel nüfusun % 33.9’unu barındırmaktaydı. Bu yapının bugün de çok değiştiğini söylemek mümkün değildir, 2002 yılı itibarıyla Türkiye’de 2.200.000 civarında gecekonduda 11.000.000 insan yaşamaktadır. Gecekonduda yaşayanların kentsel nüfus içindeki oranı % 27 civarındadır. Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük yerleşim merkezlerinin etrafını kaplayan gecekondular, kentlerin çevresini bozmakta, oralarda yaşayanlara sağlıklı bir yaşama imkânı sunmamaktadır.

(24)

Büyük kentlerde imar kurallarından kaçarak konut yapılamayacak alanlar, dereler, su havzaları veya yeşil alanların yok edilerek yapılan gecekondular, pek çok doğal felaketin sebebi olduğu gibi, barındırdıklarına da yeteri kadar imkân sunmaktan uzak konumdadırlar.

Globalleşme süreci ile birlikte gecekondu alanlarında yaşayan insanların kentlerin varlıklı kesimlerinden giderek uzaklaşma eğilimlerine girmeleri ve gettolaşma eğilimi göstermeleri de gelecekte önemli olumsuzlukları gündeme getirecektir. Bu gidişat büyük kentler için büyük güvenlik sorunlarını de beraberinde getirecektir. Türkiye’de imar kanunları başta olmak üzere gecekondulaşmanın önlenmesi ve iyileştirilmesi konusunda pek çok düzenleme yapılmasına rağmen gecekondu yapımı engellenememiştir.

(25)

Katı Atıklar, Pestisidler, Enerji ve Diğerleri

Katı atıklar, pestisidler ve enerji üretimi de çevre sorunları arasında sayılırlar. Ancak bunlar diğer sorunların da temel sebebidir. Katı atık, evlerden çıkan çöpler, ticari faaliyetler sonunda ortaya çıkan atıklar, madencilikle, tarımla ilgili çalışmalarda, su tasfiye tesislerinde ortaya çıkan artık maddelerdir. Özellikle büyük yerleşim merkezlerinde ortaya çıkan bu maddeler son yıllarda önemli bir sorun olmuştur.

Pestisidler ise besin maddelerinin üretimi sırasında besin değerini bozan ve bitkilere zarar veren böcekleri, mikroorganizmaları ve diğer zararlıları yok etmek için kullanılan kimyasal maddelerdir. Pestisidlerle ilgili 1.9.1983 tarihinde 18152 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Zirai Mücadele ilaçları Etiket Yönetmeliği tek düzenleme sayılabilir.

(26)

Ancak tarımsal faaliyetlerde ilaç kullanımına pek dikkat edilmemesi dolayısıyla ciddi çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

İnsanların, günümüzde günlük yaşamlarını sürdürmeleri için temel ihtiyaçlarından birisi de enerjidir. Kömür, petrol doğalgaz gibi enerji kaynakları yenilenemez enerji kaynakları yanında, güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları bulunmaktadır. Özellikle yenilenemeyen enerji kaynaklarının tükenmesi ekolojik dengenin bozulmasına yol açan faktörlerden biri iken, enerji kaynaklarının yanlış kullanımı çevresel değerlerin tahribini de beraberinde getirmektedir.

(27)

KAYNAKÇA

Öğr. Gör. Nihat Demirtaş , Ankuzem ,Turizm ve Çevre, Ankara 2011 , s. 1-528

Referanslar

Benzer Belgeler

Günümüzde çevre kavramının merkezinde insan yer almakta, diğer bir değişle çevre insan biyosferi olarak değerlendirilmektedir.. Bu sistem içinde, herhangi bir etki ile flora

Esp-pozitif olan iki farklı bakteri örneği; FA2-2 (pESPF) ve OG1RF (pESPF), bu gen bakımından negatif olan kontrolleri ile kıyaslandıklarında belirgin olarak

Beşeri Coğrafya – İnsan, Kültür, Mekan, (İnsanın Çevre Üzerindeki Değiştirmeleri Bölümü), Çantay Kitabevi, İstanbul.. Ekoloji ve

Ortam Ekolojisi ve Degradasyonal Ekosistem Değişiklikleri, İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3213, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları No:

Sanayi Devrimi 20.Yüzyıl Kentleşme ve Nüfus Artışı Küresel Çevre Sorunları İnsan-çevre etkileşimi üzerine coğrafi

Küba'nın merkezindeki Villa Clara ve doğusundaki Holguin vilayetleri ekolojik tarım konusunda ilk iki sırada yer alırken, bu bölgelerdeki ekolojik tarım deneyimlerinin Mayıs

Trigeminal sinire en sık Süperior serebellar arter basısı mevcut olup daha az oranda ven ve arter ile ven kombine basısı da oluşabilmektedir.. Uygun yöntemlerle

Her volkanik etkinlik sonrası atmosfere yayılan volkanik kül ve mineral tozlar, yanardağın faaliyete geçtiği yerden rüzgâr etkisiyle binlerce km uzağa ta- şınıyor,