ALLAH - İNSA~
İLİşKİSİ
Prof. Dr. CAviT
SCNAR
Allah, hütün
varlığın
Yarat.ıcısıdır
\'cbüt.ün varlık, Aııah'm
isim-lp-rinin ve sıfatlarının
tp-cellilerinden
ibarettir.
İs;m, halk dilindeki
anlamı gibi, ho~ bir kelimeden iharet değildir.
İsim, görünürde
olsun görünme:;ı;de olsun, bir ü;imlenen, yani hir
müsem-ma ister.
İsim, müsemmayı,
akıl
V{'idriiktc
hazırlar,
:;ı;ihinve hayalde
de hatıra
getirir.
İ~im ile müsemma
olan da (Zat)ın
belirli
sıfatlarıdıri.
Zatın
Im
sıfatlarla
tecellisine isim derler. Mesela, (Rahman)
ismi, kendisinde
rah-met olan zatı hildirir.
(Kahlıar)
ismi,
kendisinde
kahr
olan zatı
hil-dirir; Şimdi bizim ıar olarak söylediğimiz
bu isimler
ise Allah'ın
isim-lerinin
isimleridiL'.
İlahi isimler de üç hölümdür:
1- Za ta ait isiml(~r.
2.
Sıfatlara
ait
isimler.
3- Fiillere
ait
isimler.
Zata
ait isimlerden
mesela:
Allah,
lIüvl~, Hak,
IHalik, Kuddiıs,
Vahid,
Ahad,
Hamd,
Müteal,
Gani
ve henzı~rlerini
sayabiliriz.
Sıfatlara
ait isimlerden de mesela: Hayy, Şeklır, Kahhar,
Muktedir,
Rahman,
Rahim,
Kaadır,
Kerim
ve benzerlerini
sayaLiliriz.
Fiillere ait isiınıerden de mesela: Mübdi', Muhit, I3ais, Halık, Ha:;ı;ık,
:Mücih, Mümit
ve henzerlerini
sayabiliriz.
Bazı isimler ue vardır ki zatın zuhuru bakımından
zat ismi, suatlar
bakımından
sıfat ismi ve fiiIler bakımından
da fiil ismi adlarını alırıar.J.
Mesela:
(Rab)
ismi, Sabit
anlamı
murad
olunduğunda
:;ı;atismi olur;
Malik anlamı murad olunduğunda
sıfat ismi olur; Terbiye
nIslah anlamı
86
CAviT SV:\"ARBu üç b:ilüın
isim dı\
asılda.
Siibfıti
ve Sel bi sıfatlara
dayanır.
Sübliıi vt:ya İycabi sıfatlar:
Hayat,
İlim, Semi', Basar .. ve
di~er-leri(lir.
Selbi veya Tcıızihi
sıfatlar
(la:
Kıdem,
Baka,
Vahdarıiyet
...
ve
bcnzerleridir.
İyeabi
sıfatlarla
sdbi
sıfatla/'
arasındaki
fark
ta iyeahi
sıfatların
Hak'ta
ve halkta
ortak,
seIbi sıfatların
isı, sihkc(~ IIak.'ka
mahsus
olu-şııılur4•
İliihi sıfatların
asılları
vi'
SOLLSU";isinılcrin
başlıcaları
da seki,.;dir:
1- Tlay)'., 2\.lim,
3--Mürill, 4-KaadıL
5-Semi"
6-Basir,
7-Kelinı,
8-lVIükevvin.
Semi', Basar, Keliim v(~Tekvin sıfatlarım
başka sıfatlara
ireii
edl'n-ler de vardır.
Fakat,
ne olursa olsun, bütün
hu ilahi sıfatlardan
istencn
şey, İeW. ve İsticla'ıuıı,
yani Zatın,
,.;atında, zatı için olan zuhuru
ile
Hak'klIl,
taayyünatta.
kendi zatı i(:in olan ,.;uhıırunun kamalidir
ki bu
da bu seki,.; sıfat ii,.;crin(~düzenl(~nmiştir5. Bu sıfatları açıklayacak
olursak
şöyle
diyeceğiz:
1-- Hayat
Sıfatı: viicut ve huzııru gerektiren
ve şuur ve ilme sebeı)
0landır6•
2-- ilim
Sıfatı:
bir nunlur
ki külli işl(~rin, kendisine
hağlanan
ve
kendisine
bağlanılan
g(~rçcklcrin
ve viicuda
ait
taayyünlerin
tı~dbiri
ona
dayanır?
3- İrade
Sıfatı:
ınertdıe
ve zulııır hakımından
hütün
(~mrve
ıra-deleri k(~ndine mahsus
olandır8•
4-- Kudret
Sıfatı:
mıırad
olanan
eşya)'ı
mahiyetleI'in
getinliklcri
varlık
üzre
izhar
ve ilıdas
etıneğe
kudreti
olmaktır9•
5- Sı~mi' Sıfatı:
zat kdiimıııırı
hakikatı
ik ilgili olan ilimkrin
tc-edlisinden
gerek
zfllıir ve gerek hatın
lıakıınından
müşahcıle
yolu ile
duyuh
bilerek
haberdar
olmaktır.
6-- Basar
Sıfatı:
Scmi' sıfatı hakkında
dediklerimizi
görüp hilert~k
haherdar
olmaktır.
7- KeHim Sıfatı:
gayb alt~ıniJlılen olan e!iyanın sırlarıııı
kelimelerle
ALLAH - İ"\"SAi\ jLj~Kjsi
87
3- Tekvİn
Sıfatı:
Allah'ııı
zatı ile kaiın sıfatlardan
hir sıfattır
ki
görünıniyenİ
vücuda
çıkarıp
giıstermektir,
fiili olarak
iycat
dm.ektir;
mümkünlerı'
ili~iktir.
Bütün
ilahi isimler de şu dört iSlllChağlamrlar:
Evvel,
,.'\Iur, Zfıhir,
BatIIl. Çünkü, e7ya, hu Jünlün
dışında
değildir.
İhda'
ve iyead ilc ilgili
isimler
(Evvel)
isminı~ dahiillidcr.
Zuhur
ilc ilgili olan hütün
i,'imler
(Zahir)
ismine
dahilelirler.
Batın
İle ilgili olan
bütün
i,imler
(Batm)
isminI' dahildirlı~r.
Sona erme keyfiyeti
ilc ilgili olan bütün
isimler
de
(Ahir) ismine dahildirler!l.
Ve hütün
bu isimleri camı olan da (AIlah)12
ve (Rahman)1J
isimleridir.
Çünkü,
Allah ism.i, bütün
sıfatları
kendinde
toplamı!;' olan Zatın
ismidir;
Halıınan
ismi dı' genel olarak
Rahmetin
ismidir ki vücudu
ile müseırıına
olan p~yayı "Hahmetim
her şeyi hütün
genişliği ilc kaplamıştır"14
hükmü ile kaplamıştır.
Bunun içİn de: "Gerek
Allah
de),in,
g(~rek Rahman
deyin
en güzel isimler
onundur"15
dı~n-miştir
ki E~ma.ı
Hüsnfı
Im iki i,min
tahtında
dahildir.
Allah'ın
isimlerinin
,e
"ıfatlarııım
eseri olan vaı Iıklar,
gcneııiklı~,
(Alem) kelimesi ile ifade l~dilnıİfitir ve lnı £ilcnıll'rin sayısı da ya (Lahlıt,
Ceherıit,
MeI(~kfıt, Şuhud) olmak üzre dört;
ya
da ilk üçü Gayh
sayıl-mak üzre, (Gayh ve Şıılıfıd) diye iki olarak t(~shit edilmi~tir.
Bu akmleriıı
hepsi de (~zcIive ebedi olup Lahıit alemindI'n
tfı unsurlar
alemine kadar
bütün
varlıklar
hep Zat deryasının
ualgalanmasırıdan
ve inkılalıından
meydana
gelir ve yine
O'na
döner.
Şair
de şöyk
,1iyor:
Cümle alem Zat imiş
ilak ile vuslat
iıniş
Dcryay-ı
ııikmı't
imiş
i,a ilahı' illallalı.
Bu dört alem hirhirinin
aynası
gihi(lir:
Lahfıt' un aynası
Ceherüt.
Ceherıit'un
aynası
Meleklıt,
.Welekih'ıın
aynası
da Şuhuttur;
ve bütün
hu elört alemin
toptan
ayııası
da Kamil
İnsan'uır.
Allah'ın
t~cdli
v(~ sudurundan
ibaıct
olan
hu
alemler,
Allah'ın
~ıfaıiarında
kuvve
lıalinde
mevcut
olan isti'dutların
fiil halinde
dı~rece
derece giirünüşiind~ıı
iharet olmakla, hir takım taa) yüP (Determination)
derecd~ri
ve t~nezzül
(İniş)
mertdwleri
olarak
la ifade
ı~dilmiştir ki
hu mert~heler
ypdi ini~ halinde
şiiyleee teshit
edilmiştir:
1- La-Taayyün
Merteh~i;i:
Bu mertehe,
ıtlak
v~ sırf Zat m(~rte.
hesidir.
Bütün
nisbetler
ve şuunlar
hu mert~hed~ ZflUa yokluktadırlar,
88
CAvİT SC:\'AR2- Lık Taayyiin
l\Iertı~hı.~i: Bıı mertche, Allah'ın,
zatını, sıfatlarını
ve hütün
varlıklarını
hirbirinden
ayırınaksız'n
toplu olarak bildiği
mer-tebl'dir.
B u mertelıe
Allah'ın
(Vahdet)
mertehesidir.
3- İkinci
Taayyün
l\lertelwsi:
BiLmertelH~, Allah'm,
zatını,
sıfat-larlIll ve bütün
varlıklarını
hirbirinden
ayırarak,
tafsi! üzre bildiği
ıner-tcbcdir.
Bu mertch!~ ilahi sıfatların
ilmi suretleri mertebesi veya (A'yan-ı
Sahite)
mertel)(~sidir. Bu mertehe
Allah'ın
(Vahidiyy(~t)
mertehesidir.
1-
]{uhlar Alemi Merteht'si:
Ruhun
tecellisi hu mcrtebl'de
haşlar.
Burada
her hir ruh hem kendini,
hem kent.li nıislini, hem de kendisinin
ha~lang](~ı olan
Hak'kı
kavrar.
5-
~Iisal (Hayii!) Alemi Mertchesi:
Bu mertehe,
soyut ruhlar fılemi
ile maddi
varlıklar
ve eisiml!'r
alı:mi arasında
köprü vazifesini
görür.
Hulılar
aleminde
hıılunan
her ferdin
eisimler aleminde
hürüneceği
hir
suretin
henzeri
hıı alemdı: meydana
çıkar.
6-
\.isimler
Alemi Mertehesi:
Bu nıertelw,
Şahadet
(Phenomenal)
alemi
m!~rtehcsidir.
Bu
ınert!~heılc hütün
varlıklar
parçalanmağı
ve
ayrılmağı
kahul
eden kesif vı: hileşmi~ eşyadan
iharettir.
7- Kamil İnsan
,ylertehesi:
Bu nıı:rtehe,
hütün
vukarıdaki
Jmert
c-heleri
kendinde
toplıyan
K ami!
İnsan
mertche~idir.
Yukarııla
açıkladığımız
altı iniş mı:rtebesinden
iık üç mertebe
Ai-lah'ın
(Akdes Feyz) indendir,
dolayısiyle
gerçek olmayıp
ilmidirler
ve
zaman dışıdıriar.
Zira, bunlar Allah'ın
t~zclive kadim olan sıfatlarıdır
ve
çünkü
Allah, ezeli ve kadimdir.
Üçüncü
mertcheden
altmcı merteheye
kadar
olan diğer üç mertcbe
ise Allah'ın
(:Vrukaddcs Feyz) indendirIcr
ve dolayısiyl(:
hu iniş mcrteheleri
fiilldir,
zamanidir,
gerçektir.
Şimdi,
İlk Taayyünde
(ki bu mertche
ilkAkıl
mertebesidir
de),
İlk Akılda şuur yoktur;
şuur, ikinci taayyünde
haşlar. İkinci taayyündc
haşlıyan şuur ise ilk taayyünün
hir sıfalıdır.
Bu şuurdan
ötürü de hayal
alemi meydana
gelmiştir.
Fakat,
aslında
hiitürı
alemlerin
hepsi hirdir;
ancak, gördüğü iş bakımından
hiz o t~k olan all'mi haşka ha~ka adlarla
adlandırırız
ki anlalmak
içindir.
Bütün suretler, his aleminde giirünür ve his olunur. Sur!~tler, kuvvet
Vi'
maddenin
hıısvlüne,
his edilmcsine
vasıtadır.
Bütün
suretler,
kiiIli
ALLAH - İNSAN İLi~Kisİ
89
hulunmakla,
ruhsuz
madde
ve eisim olamaz. V c tersine,
unsurlar
ve
madde
de mevcut
olmasa
ruh ta yok demektir.
Huhun varlığı, sureti ulan madde ile bilinir. Huhun
duyum
ve
al-gılan madde vasıtasiyledir.
BuhUlı hir maddeyi
diğer bir madde
vası-tasiyle
ve ddaleti
ilc his edip algılaması ve Lu hissiyyatmı
ve algısını
mukayese
{~tmesi de bize şuuru verir ki misal vı~ tedbir
alı~mindendir.
16K ülli ruhun, zaınan zaman, hazı eüzlenle, ve yine o eiizün ihatası
çer-çevesinde, külliycti üzre teeel1i£i de söz konusudur
ve bu da zati
gerekli-liğI' dayanır.
Bu seheple böyle külli tecellilerı' mazhar ulabilecek isli'dat
ve kabiliYl'te nailolan
hazı cüz'i ruhlar, küıIi ruhun teeellilerinin
birçok
safhalarını,
yukarıda
işaret ettiğimiz
gihi, yine kendi ihatası nisbetinde,
bazan,
mertebelerdeki
son
hareketlerine
kadar
görür
ve gelecekten
de haber verir. Bazı ciiz'i ruhların külli ruhun büyük tecdlilerine,
zaman
zaman, mazhar olmasının scbehi, cüz'i ruhun, zaten, külli ruhtan
ibaret
bulunınasından,
külli
ruhtan
hiç bir suretle
ayrılmış
olmamasından,
dolayısiyle,
külli ruhun
hareket
ve fiillerinin
o eüz'e sirayet
etmiş
01-masındandır.l7
Asııda hareket
hir hareketti,
fakat,
her cüzde o eiizün
nisbetine
göre zuhur
eder.
izaH ciiz'; ruhta idrak iki kısımdır: biri onun, daima görüp alıştığı18
suretlere
ve maddeler
göre olan idraki, diğeri de, onun, hiç hir surct ve
nı.add(~ilc ilgisi olmıyan, hayalsız ve nisbetsiz olan idraki.
İşte, hu ikinci
çeşit idd\k, ciiz'iyyetin
malı olmayıp, küIJiyetin dalgalanma;;ı
eseridir.
19Buna, kendisinden
çok uzaklarda
bulunan
sevdiği bir kimsenin
başına
gelen bir felaketi
hcrrwn o anda
kısmen
veya
tamamen
his eden bir
kimsenin
halini
misalolarak
gösterehiliriz
ki işte bu çeşit hissiyyat,
aslında,
misal alemindendir
ve misal alemine aittir.
İnsan,
misal aleminc
dört
şekilde yükselir:
1- Uyanık
iken.
2- uykuda
iken.
3- İlmı'n.
4- Öldükten
sonra ruhl'n.
~Iisal alemine seyran, uyanık iken pek az yaki olur. Bunun da
sebe-bi ruh ilminc vukufun
azlığıdır. Ve yine, rü 'yada, misal aleminde görülen
şeyin ayncn
zuhuru
da azdır.
Zira, misal alemi daima
değişmektP-dir
90
CAYİT SUNAnve tc'vilc
muhtaçtır.
Bundan
ötürü,
misal
aleminden
doğan
~uhud
alemi de Jaima
dı~ğişmekte vı~ yok olmakta
olduğundan
içinde
yaşa-dığımız hu a1cmııeki her hissiyyat
ta te'yile
ve t:emsilı~ m.uhtaçtır.
Bu
sehepledi •. ki hakikat,
yani
zati mahiyyet,
ne kalem
ile ne Je söz ile
anlatılahilir.
Hakikatı
anlatma
yolu, ancak
V(~ancak, misal
yoludur.2D
Jıme gelince, akli istidlal1l'1" mi<ıl aleminden
olm.akla akıl ve \lazar
yolu
ilI:' Hak'ka
yaklaşmak,
sadı>cc, amadJi
hir
hissiyattır.
Çünkü,
akıl Ye nazar,
Jima~ vasıtasiyle
olan hissiyyattır;
dimağ ise maJdedir.
Tam hakikata
ulaşmak
ise Jimaği
olmayıp
sırf ruhidır
2 ı.Diınağ
vası-tasiyle tefekkür,
zata ulaşma yolunda hir köst:eklemıı.e, zat ile iman
ara-sında hir perdedir.
Zira, tefekkür
kuvvesi vchm ve hayal ilc karı~ıktır,
Bundan
ötürü
de hir insan fikir
ye nazar
yolunda
yüriidükçe
bu iki
kuvvetin
saldırısından
ve etkisinden
kendini
kurtaramaz;
hu etkiler
de
zata
hirer
perde
olur."
Fakat,
akılda
iki yön vardır:
hirisi fikir \c nazar
yolu ile eşyayı
algılama yönü, diğeri de hatıni tasfiye ile hir şeyi açıp açıklamak
yolu.
İşte, aklın hıı açıp açıklamak,
yani keşf suretiyl(~ olan idraki,
hatadan
uzaktır.
Aklın, tefekkür
ve Hazar yolundan
olan idraki ise hayaller
ve
e"hamlarla
karışıktır.
Kqif
yolu da, ancak, batmi
tasfiye
ile, yani
Ce-hertıt
aleminden
olan ruhu,
hayal
ve misal aleminden
sıyırarak
kendi
hakiki vatanı
olan Cehcriıt alemine yükseltmek
ile mümkündür.'3
Ceherut
alemi, Lahüt
alemi ilc Melekut
alemi arasında
berzah
01-duğıırıdan,
yani Iwr iki tarafa naZlr olduğundan,
Mdekut'a
yönelmekten
ise Lalıut'a
(ki Zih'tır,
Visaldır) yönelmele daha doğrudur.
Çünkü, nokta,
o deryadan
gelmi~tir, tekrar
o deryaya
düşer ve o derya
olur.
l\\okta'nın
ta' biri, dcryanın
dalgasıdır.
Dalga,
alemler
olunca,
as-lına geri döner.
!\'a5ıl ki denizin
dalgası da yine denize geri döner.
Fikir ve nazar yolu ilc idrak
ve istidlaıler
şUllI'ldir, misal
alemin-dendir,
yaratıklara
ve ilnır dayanmaktadır,
yani deneyIere
ve
deney-lerin soııuçlarııl111 ııakline
dayanır
ve bundan
ötürü
de A.limler ve
Fi-lozoflar,
f(~ıı adamlarınııı
ınulıassalasıdır
dl'nehilir'4.
Batııı tasfiye ile ke~f ve izhar yolu ise istidlallcrlc
olmayıp
la-şuurı-dir,
madd(~ olmaksızın
ruhun
kv_vvetidir,
Cebertıt
alemindendir
ki
meczuhların
vı~ ruhçuların
halleri
huna
misaldır
2s•Hem istidliiUeri, yani şuuru,
hem de keşf ve izharı, yani la.şuurı.:.
ALLAH. iNSAN jLi~Kisi
91
Başka
hir deyişle, insan,
Allah'ın
isimlerinin
ve sıfatlarıııın
teeel-likrİnin
eserlerini, bütünlüğü
ile, Ruh ve Beden pIadde)
ikilisi ;ıeıdinde
kendinde
toplamıştır.
İnsan,
beden yönü, madd(~ yiiııü ilI' ölümlü; eüz'i
ruhu,
ferdi ruhu
yönü ilc de ölümsüzdür.
Her ferdi ruh hüviyyeti
ile czcIi ve ehedi nıeveut
olduğu gibi
I'ze-ii ve eberli olarak
ta ölümsüzdür.
Zira, f(~rdi ruhlar,
Bahmanı
nefsin
dalgalanmasından
iharettirler26
ve bu dalgalanmadan
ötürü
ue onlar,
ını k.ülli ruhtan
uzak düşen ruhlardır.
Bütün
görünüşler,
eşya ve şekiller
de İşte hu k.ülli ruhım
kendindeli
lu1sıldlJ' v(~ kendi
aynasıdır.
Ruh iilümsüzdür,
şekil ise yok olueudur.
Fakat,
şekilortadan
kal-kmea yok olm.uş değildir;
başka
hir surete
inkılab
etmiştir
ve şekiller
birbirlerine
inkıIah
edI' ede nihayet
asla, yani
yine ruha
dönerler.
Şu
lullde, şekil de rahtandır.
Ortadan
kalkan şekliıı, sadece, görünüşüdür.
Her cüz, her varlık ruhça ve maddece
ezelen ve eheden hilkidir:
lakin,
istikrar
yoktur.
"'iitekim bir ayette
de: "Allah her gün Yl'ni hir şe'ndedir
(Bahrnan:
29)" denilmektedir.
Her an suret ve ma'na
il.~ zulıurda
ını-lıınmak
ve birlikten
çokluğa ve çokluktan
hirliğe geçml'k devranın
de-ğişml'z
kanunudur.
Vaı'lık, önce, kendi güzelliği ilc kendi öz aleminde
idi ve ken(lindl'n
başka bir şey yok idi.
~e
zaman
ki farka
geldi, Ceberut
aleminde,
tık
Akılda
kendini
bildi ve her şeyin bir an olduğunu,
o anda mevcut
01-duğımu,
zamanın
hep o an olduğunu
anladı ve o anı hilıııenin
de aşk,
sevgi olduğunu
kavradı.
Sevgi de, Melekut aleminde, fmretler)e
v(~gayri-liklerl(~ tcı:elli etti. Fakat,
bu gayrilik suretlerinde
tad,lan
z.~vk ve zevki
tadan
hcp o varlıktır,
hep kendidir.
Ama cahillerı' her suret birer perde,
hirer
azaptır.
Çünkü, perdeler maddedir,
madde de o nurıın
gölgesidir.
Gölgeden
nura varmadıkça,
perdelenlen
kurtulmak
ye ze\' k etme
im-kansızdır.
Gölgelerden,
perdelerden
kurtulmak
ta onların
da nurdan
olduğunu
hilmek,
maddeyi
de
sevgiye
vasıta
olarak
kullanmak)a
mümkündür;
yoksa
maddeyi
ortadan
kaldırmak
mümkün
değildir.
Çünkü, madde, yukarıda
da dediğimiz gibi, o nuruıı gölgesidir; maddeyi
ortadan
kaldıı'abilmek
için
ıııını
da
ort adan
kaldırmak
lazımdır
ki
bu mümkün
değildir. Şu halde, her şeyi maddeı,iyle ma'nasiyle,
suretiyle
ruhuyla
bilip scvmek ve her suretin
ve ruhun
ayni \ arlığın ruhu ve
su-retleri
olduğunu
hilmek
ve bu suretle
zevk etm.ek gerektir
Ye höyle
92
Şöyle dı, diyelim: ilahi a~k hir nokta jdi, o nokta uzadı hat oldu,
yani zaman Vt~mekan oldu, varlıklar
oldu. Varlıklar ki, şekiLer ki birer
harftır,
bu suretıe de kainat büyük hir kitap oldu.
İşte, bu
kitahı
ya-7.alı da ruh oldu, okuyan da ruh oldu. Çünkü, kitap,
ruhtaıı
haşka hir
~ey değildir. Yani, nokta ve noktadan
meydana
gelen ilk harf ve o ilk
harfı pe~leyen diğer lıarflt~r ve o harflardan
meydana
gelen vc kainat
dcnı~n koca kitap hep ayni varlıktır
ve hütün bu varlığın özeti dc
İnsan-dır.
Kainat
ekncn
bu koea
kitaptaki
yazıların
okıınuşuna
da (Söz)
denir. Varlığın bütünü
veya parçaları
hakkında
söylenen sözler dc hep
Allah'ın
sözleridir.
Çünkü,
hütün
varlık
Allah'tan
başka
dcğildir
ve
varlıkların,
içinde bulundukları
halleri ve şekilleri de, onların sözlerinden
haşka
değildir.
İş böyle
olunca,
varlığın
sözü, Allah'ın
sözü olmuş
olur. Bir kuşun ötü~ü, hir suyun
akışı, bir telin titreşimi ...
v.s. hep
hil'er söz, birer kelimedir ki bütün bu sözler veya kelimeler, dolayısiylc,
Allah'ın
sözleri ve kelimeleridir.
Bütün bu farka ait sözler dc
şuurdan-dır, şuur ise tahteşşuurun
hir »ıfatıdır.
Şu halde, bütün
sözler vc işlcr
Allah'a racidir. Şuurdan,
yani fark. alemindeki şeylerin birbirlerinc
ni~-betindcn
de hayır ve şer meydana gelir ki bunların,
gerçek.te, vücudan
yoktur;
lmnlar
i'tibari
şeylerdir.
Çünkü,
fark alemi, hayaldır;
varlık,
i'tibaridir.
Bütün
varlık, isimleri ve sıfatları
ile Allah'ın
farka
gelişin-dcn ibarettir.
Allah, her an ve her yerde ha7.lI'vc nazırdır, her mevcut
odur ve her mcvcuttan
birer isim ve sıfat ile anılan vi' bilinen hep odur.
Böyle olunca, hel' bir varlık ta, hulunduğu
hal üzre, Allah'ın birer sözü
olmuş olur. Şair de şöylc diyor:
Ulunıu bildiren
l;ö7.dür
Gönüller döndüren
sözdür
T>erun-i dilde eandır
söz
Nihandır
fikr, ayandır
SÖ7.
SÖ7.imanın
ö7.üdür hil
Anı red etme ey mukbil
Kalemelir
dil ya7.an Hak'tır
Sözün şanı tutulmaktır
KanıCıyu söyleten
birdiı'
Habil' ol ki o bir sırdır
K ulı1ba indirI'n sözdür
Henıen
söz
1ut hemen
söz tut.
\'e
canlarda
rcvandır
söz
Hemen
söz tut
hemcn
söz tut.
Odur
mevlıld-ı
can-u
dil
Hemcn
söz tut
hemen
söz tut.
Hakikat
ise mutlaktır
Hemen
söz tut
hemen
söz tut.
Bu dillcrden
o muhbirdir
Hemcn söz tut
hemen söz tut27•
Bu alem büyük bir kitap olunca, hu alemi bütünlüğü
ile kendinde
ALLAH. iNSAN İLişKisi
93
asıl büyük
kitap,
alem değil, insandır.
Çünkü, insan, yalnız
görünen-(Şuhud)i değil, görünmiyen
(Gayb)i de kendinde
toplamıştır.
Bundan
ötürü, Allah'ın asıl kitabı İnsandır. Hak, bütün kemali ile insanda zuhur
etmiştir. Mansur'dan
(Enelhak) diyen Nasır, yani nusret verici, Hak'kın
kendisidir. Bu vakıada, surete gelmiş olan Mansur, gaybta olan Nasır'a,
yani Hak'ka
tercüman
olmuştur . .Arif, nefsini Hak bilip Hak
görene
derler. Nefsini bilmiyen ise dünyada da ahirette de kördür, yani cahildir.
Dünyada
ne tahsil edilirse ahirette
de o elde edilecektir;
dünyada
ne
ekilirse ahirette
de o biçilecektir.
Çünkü, kazanç alanı yalnız dünyadır;
Allah ta Peygamberi
de böyle buyurmuştur.
Kısaca,
varlığı bilmek
istiyen
Allah'ı
bilmelidir.
Allah'ı
bilmek
istiyen de insanı, yani kendini bilmelidir.
Çünkü, bütünlüğü
ilc varlığı
kendinde
toplıyan
insandır.
İşte bu noktada
da Allah-İnsan
ilişkisi
söz konusudur.
Allah.İnsan
ilişkisinin
mahiyeti
meselesini
kısaca
şöyle
özetli-yebiliriz:
Allah, ancak, kamil insanın vücudu ilc bilinir. Nasıl ki kamil
in-san da, ancak, Allah'ın zuhuru ve vücudu nuru ilc mevcuttur.
Öyle ise,
kamil insanı bilen Hak'kı da bilmiş olur. H1Hbuki Allah, zatı ilc bilinmese,
kamil insan da hakikatı
üzre bilinemez. Kısası, kamil insanın vücudu
Hak'kın
vücuduna
küIli surette mazhardır;
Hak, zatına ait bütün ilahi
suretleri
ilc kamil insanda
zahirdiı.2S.
Allah, mutlak
vücuttur;
böyle olunca, bu mutlak vücut,
ancak,
insanm mazhariyctindeki
zuhuru,
vahidiyyet
yüzü (vech)nden
çokluk
örtüsünü
kaldırıp
insanın aynalığında
teeellisi ve var olmaklığına
ait
zuhuru ile bilinir. Nasıl ki insan da yok (Adem) olan a'yan-ı sabitesinde,
ancak, bu mutlak vücudun tecellisi ve zuhuru, yani bu mutlak vücudun
nuru ile vücut
denilen şeyle vasıflanmıştır;
yoksa, insan, kendine ait
bir vücuda vasıflanmış
olamaz;
çünkü, mevcut değildir. Şu halde,
in-sanın vücudu,
mutlak
vücudun,
Aııah'ın vücududur
ve Allah insaııın
mazhariyyeti
ilc bilinir ve namlanır.
Nasıl ki insan da, ancak, Allah'ın
vücudu
ile zahirdir
ve mevcuttur9•
Vücut meselesi böyle olmakla beraber bilgi meselesinde iş başkadır.
Bilgide, insan asıldır ve Hak parçadır.
Vücutta
ise Hak asıldır ve insan
parçadır.
Öyle ise insanı bilen Hak'kı bilmiş olur. Zira, insanın vücudu
94
CAvİT SUNAnböyle
olunca,
IIak'klE
insanda
zulıUl"U hasehiyle,
insanı hilen Hak'kı
bilmiş olur ve insanı müşahede
cdı~n Hak'kı
müşah('de
etmiş olur. Hak,
zatının
mutlakhğı
hasebiyle,
hilinemez.
Çünkü,
Hak olan, zatı
hay
si-yetiyle
görünür,
hilinir,
sıfatlanır
Vt~ vasıflanır
olamaz"'.
Öyk
ise, hakikatı
haysiyetiyle
insan
da hilinem.ez. Zira, ııı;;anın
hakikatı
Allah'ın
zatında
üzetlenmiştir,
daha doğrusu,
Allah'ın
zatında
mahv olup yokluk üzredi'.
Bundan
ötürü, hcl' şeyden önce, Allah'm zatı
bilinmelidir
ki insanın
I'.akikatı rta bilinebilsin.
~u halde, sonuç şudur:
Hak, hem bilinir hem bilinmezdir.
Bilinmesi, kulıın, insanın hilinmesine
bağlıdır
ve kulun,
insanın
hilinmemesi
d.e Hak'kın
hilinmemesine
bağ-lıdır. Bu sonuçtan
da şu ikinci SOllllÇçıkar: Kul da, in;;an da hem hilİnİr
hem
bilinmezdir)!.
Bu durumda
kul, insan, Hak'kııı
eennetine
girmelidir.
Çünkü, kııl,
insan,
Hak'km
cennetine
girerse kendi ıwfsine girmiş olur. Yani,
Hak'-kın cenneti,
kulun, insanın nefsidir ve insanın nefsi ile zalıir
vi'onunla
örtülüdür.1'.
Hiç bir kimse iradenin
vukuundan
önce iradenin hükmünü
hilemez;
mcğer ki Allah'ın
basiret
gözünü açtığı kimse ola, Fakat,
Allah ta her
kesin basıret
gözünü
açmadığı
gihi hasır!'t
gözünü
açtığı
kimsenin
de
hasıret
gözünü her zamanda
açmaz.'.'. Zira, kamil hir arif zaman olur ki
yalnız vahdct
görüşündedir
ki o hu anında
çokluk görüşünden
örtül-müştür
ve zaman olur ki
yalnız çoklıığun görüşündedir
ki o hu anında
da vahdet
gürüı;:ündcn
örtülmüştür'4.
Ayan ve zilhir olma ile t;okluğu
gören Halk'ı
görmüş
olur; ve bu surette
tecelli etmiş olan
ahadiyyet
vücudunu
görmüş olan da Hak'kı
görmüş olur. Ve bu her iki şekli gürl'n,
müşahede
(,d':n de, tek olan hakikatın
iki yüzlü hir zat olması
bakımın-dan, Hak ile Halkı iki i'tihar
ilc görmüş olıll"s.
Bütün
çoklukları
tek hir hakikat
olarak gören ve hn tek hakikatın
izafctler
nishdi
ilı, çoğaldığını
hilcn, yani zat ile hir (ahad) ve isim.lerle
hütün
(kül) gören kim.se Hak'ka
ait Goğru hilgi ile Hak'k.
hilmiş olan
Hak
ehli olmuş
olur.
] lak'kı
halksız
gören kimse
de yokluk
(Fena)
makamı
ilc toplam
(Cem) makamında
hill sahihi
olmuş 01ur36•
Hak'kı
Halkta
v(~ ] [alkı da Hak'ta
gören hir kimse dı' tck hir
ha-kışla yokluktan
sonra varlık
(Baka
ha'd'el.Fena)
ve toplamdan
sonra
ALLAH - İNSAN İLİşKİsİ
95
hu makam, istikamet
makamıdır
ve hu makarnın sahibi herkesten daha
hilgilidir37.
Şimdi, Hak hakkında
şunu açıklayalım
ki Hak, mekan
yüceliğine
sahiptir
ve bu da (Rahman
Arş üzerine
istiva
ettp8) ayetinde
işaret
edilen durumdur
ve (Arş) ta mekanların,
yani mevcudların
yükseltil-mesi,
şan ve şiihrctc
kavuşturulmasıdır.
Zira,
Hak
Taalı1 (Hahman)
ismi ile ona teeelli etmiş ve vüeut nuru ile onun üzerini kaplamış,
yani
onun,
tamamiyle,
sahibi ve
mutasarrıfı
olmuştur.
İşte
(Rahman)
is-minin (Arş) üzerinde iki şeyi bir edeeek derecede tam ortada
bulunması
(İstivası) ve tecellisi hasebiyle, Allah için mekanda yücelik sabit olmuştur.
Allah'ın
kuvvet
ve kudret
açısından
olan yüceliği
de (Her
şey
yok olucudur,
ancak,
onun yüzü bekidir39) ve (Emirlerin,
işlerin hepsi
Allah'a
geri döneı.4O)ve (Aııah'tan
başka
İlılh varmıdır?41)
ayetleri
ilc
sabittir4'.
(Her
şey yok
olucudur,
yalnız,
Hak'kın
yüzü
bakıdir)
demek,
hcr şeyin vüeudu,
varlığı,
ancak,
kendisinin
zatı ve hakikatı
olan o
(Yüz-Vech)
iledir ve o mutlak
olan Hak vüeududur
demektir.
Bundan
ötürü de her şey yok olup gidicidir, fakat, Hak, zatı ile daim ve bakidir43.
Ve yine (Emrin
hepsi Allah' a geri döner )44 demek,
işlerin
hepsi
Hak'ta
fanidir, yani meydana
çıkıp görünüşü bakumndan
yok olucudur
ve böyle olınakla
da Hak'ka
geri
dönücüdür
demektir.
Zira, ayana
gelmiş olan, ayana
gelme kaydından
sıyrılmakIa
ayni ayana gelmemiş
(La taayyün)
olur.
Yc yine (Allah ile birlikte başka ilah varınıdu?)
sorusuna verilecek
cevap ta, aneak, (Yoktur),
olacaktır.
Çünkü, gayr için vüeut
olamaz.45
Topluea
söylersek,
bütün
eşyanın
meydana
çıkışı
ve görünüşü
yok olmağa mahkumdur
ve Lıından
ötürü
bütün
görünüşler
Hak'ka
geri dönücüdür.
Şu halde, zat ve hakikat açısından yücelik, ancak,
Hak'-kın tck yüzü için söz konusudur
ve bu tek yüz, zatı ile, her şeyden
yüeedir. Bu konuda şu ayetlere işaret edebiliriz:"
Ve refa'nahu
mekanen
aliyyen=
Onu yüce bir yere yüksclttik"46, "İnni cailün fil arzi halifeten=
Ben
yer
yüzünde
bir
Halife
yaratacığım"47.
Birinci
ayette
Allah'ın
"ve refa'nalıu
mekanen aliyyen.
o"
sözündeki (Aliyyen\ kelimesi, mekan
için !ııedh-ü sanadır.48 Ve yine ikincİ ayette
Allah 'ın"
inni eailün fiı
arzi halifeten .. " sözündeki
(Hılafet)
mertebesi
de kuvvet
ve kudret
96
CAviT SUNAnBu iki ayette
açıkça görülen şey insanın mekan ilc kuvvet
ve
kud-ret
açılarından
olan yüeeliğinin
zati hir yücelik
olmadığıdır.
Çünkü,
mekanı,
Allah, (Aliyyen)
sözü ile vasf etmiştir,
yani yücelik,
mekanın
vasfıdır,
insanın
değildir
ve insan,
ancak,
o mekana
,.ükseltilmekle
(Yüksek)
olmuş
olur.
l~te kuvvet
ve kudret
yüceliği
de aynı böyiedir.
Zira, kuvvet
ve
kudret
yüceliği
de, ancak,
(Hılafet)
mertebesi
için tahsis
edilm.iştir.
Yani, kamil insana m.ahsus olan kuvvet
ve kudret
yüceliği insanın
top-lam, dolayısıyle
vahidiyyet;
dolayısiyle
de kemal
mertebesi
olan
IIıla-fet mertebesindeki
yüceliğidir
ve yüeelik te kamil insan için, sonradan,
yani fark bakımından
elde edilen h;r şeydir,
zati değildir49•
Şöyle ae diyelim:
vücut
hir vücuttur
'c
onun için zulııır vardır;
ve o alemdir, zahir~ir ve onun iç:n butun vardır; ve o isimlerdir ve hunun
için de berzah
vardır
ki bu bcrzah
alemi kendinde
toplayanla
isimler
arasını ayırır ve bu ayırım ilc de zuhur hutundan,
butun
da zuhurundan
ayırd
edilmiş
olur.
İşte,
hu her
şeyi kendinde
toplayan
berzah
ta
Kamil
İnsandır.
so
Zuhur, butun
için aynadır
ve butun
da zuhur için aynadır
ve ikisi
arasında
olan şey de hem toplam bakımından
hem de tafsil bakımından
zuhur ve butun için aynadır.
Xasıl ki Hak'kın
zatı Cemil olan hir
Kitap-tır (Kitab-ı
Cemil) ve her şeyi kendinde
topIıyan
baş topluluktur,
ana
topluluk
(U mm-u
Cami')tursı.
Hak'kın
kendi nefsine ilmi, tafsil
01<111beyan edilmiş kitab (Kitab-ı
Mübin) tır ki zatta
özet olan şeyi bildirmiş
ve tafsile getirmiştir
s2•Ve
yine, kamil insan da, bütün
kitaplar
için, onların tafsilinden
önee Cemil
Kitaptır
ve her şeyi kendinde toplıyan
Ana Toplayıeıdır.
Ve onun kendi
nefsine
ilmi tafsil olan heyan
edilmiş kitaplır
ki onda kın-ve ve özet
halinde
olan
şeyi
heyan
ediei ve tafsil
edicillir
s3•Nitekim,
Hak'kın
kendi zatına
ilmi kendi zatına
aynadır
ve zatı o aynada
zahirdİr
ve o
ayna
ilc görünmektedir.
KamIl
insanın
kendi
nefsine
ilıni de kamil
insan İçin aynadır
ve kamil insan onda ziHıirdir ve ontın ile
görünmek-tedir.
s4Hak'kın
zatı ilc kamil insan arasında
küııilik,
özetlik ve Hak'kın
zatında
eşyanın
gizli bulunuşu
(Kürnun)
bakımılarından,
yardımlaşma
mazha-ALL.\H - İNSAi\' İLİşKİsİ
97
riyyet
haysiyetiyle
de
yardımia!?ma vardır.
Zira, Kamil insanda
özet
olan şeyonun
ilmi tafsilidir.
Kamil insan,
Hak'k1l1 zatına
tam bir aynadır
ve bu henzerlik
ve
yardımla!?ma sebehi il(~Hak'kuı
zatı küllilik ve topluluk
vechi üzre onun
üzerinue
tecelli eder ve onunla
onda zahirdir.
Ve kamil insan ilmi de
Hak'kın
ilmine aynadır
ve Hak'kın
ilmi onun üzerine
tecelli etmiştir
ve onunla
zahirdir,55
Kısaca,
zaUa
külli ve özet olarak münde[ie
olan her şcy, kamil
insanda
da külli ve özet oiarak münderiçtir56•
Burada,
ilim meselesi dolaysiyle
eiiz'i irade
meselesine
de kısaca
dokunaIım.
Kur'anın,
yalmz dışı ile ilgili zahiri hoealar,
cüz'i iradeyi
Allah'ın
insanlara
hahş ettiğini
söylyerlerse
de hunun
gerçek anlammı
bilmez-ler.
Gerçek
ise şudur:
eüzlük, kümliği,
yani vahidiyyeti.
mutlakiyyeti
teşkil
eder. Külli izafi ruh, her eüzden,
gerek !?uuri gerek laşuur!,
ar-zıısunu izhar adrese de arzu ve fiil, toplam bakımından,
en sonda,
Hak'-kındır.
Burada
şu ayedere
i~aret edebiliriz:"
Allah dilediğini yapar;
Allah ıstedıği
gihi hart~ket eder.'57.
Külli
izaH ruh,
tahteşşuur,
kül
halindedir;
ihatası
bakımından,
isimlcr ve sıfadar bakımından
da cüz haıinuedir,
Cüzün külden
ayniışı
i :iharında
da şuur cü:düğ~ göre teşekküi
eder ve insan şuuru,
hayvan
şuuru
v s.
gibi ad alır; yani şuur eüzlüğün
maddesine,
kemiyyet
ve
keyfiyctine
göre hasıl olur5H•
Şuur, tahteşşuuı
veya laşuur dediğimiz izaH cüz'i ruhun
sıfatından
haşka
bir şey cıeğildir; tahteşşuurun
tefekkür
sıfatıdır
ve nasıl ki aklın
sıfatı
da fikirdir59•
Y ukarıda
da işaret
cttiğimİJ" gibi, zahir
bilginleri,
sözde alimlcr,
insanları
ve cü:ı'i ira(leyi birhirinden
tamamen
ayrı iki şey gibi kabul
(~derler. Halbuki,
cüzün,
yani insaııın
ıradesi,
fiilleri,
hissiyyatı,
ken-di cü:ılüğündc
ve cüzlüğü mikdan
mündemiçtir.
Nefs-i cmmare,
ncfs-i
levvihne,
nefs-i mutmainrıı: ...
eüz'i ruhun
cüzlük
halinde
hulunduğu
vücuda
nisbetle sıfatları
olduğu gihi şuur da sahit olmayıp maddelerin
değişip başkala~maJarına
göre değişir60•
İmanı
bir amlHlle ve insandaki
cüz'i i7.afi ruhu rla o ampulıın
voltajma
göre parlayan
:ıiyasına
98
CAviT SUNARziya da o derecc parlak ve halis olacaktır.
İşte, insandaki
şuur da
bey-ninin kemiyyet
ve kcyfiyetine
göre kendini
gösterir.
Latif olsun kesif
olsun, her şeyi kaplamış olan külli izafi ruh kapladığı maddenin
mevcu-diyetinc
göre nur neşr eder. KüIli ruh, latif veya kesif, herşeyi
kapla-mıştır dedik, çünkü, her şey kendisidir ve külli izaH ruh ta ayni nurdur61.
Şuna da işaret edelim ki nuru, çeşitii nisbetIerde,
letafet
ve kesafettc
gören yine nurdur
ve lctafet
ve kesafct te yine onun kendinden
hasıl-dır. Burada
şu ayete İf:aret edebiliriz:
"Allah göklerin ve yerin
nuru-du.r ki içinde ışık bulunan
bir kandil
yuvasına
benz('r"61. İzaH külli
ruh laşuur
olunca,
letafet
ve kesafetin
nisbetine
göre de şuur olur.
Böyle
olunca
bütün
unsurlar
da
kiilIi ruhta
dahiIdider,
onun
dışında
kalamazlar
demektir.
(Dahil) sözünden
hir mf~kan tahsisi
ge-rekirse
de hiz bu sözü burada
işi anlatmak
için kullandık.
Çünkü,
mekan
dediğimiz şey de letafet
ve kesafet
nisbetinden
başka
değildir
ve sırf vehimdir,
misal alemindendir,
şuuridiı.63. Unsur açısından
da
in-sanın cesedi, pek meşhur
deyimi
ilc, kandile henzer.
Unsurlardan
te-rekküb eden ceset, hayvani ruhu ilc mevcut ve müteşekkildir.
Hayvanı
ruh
ise unsurların
letafetinden
ibarettir.
Hayvanların
eesetIeri
(ki
insan da unsur bakımından
bir hayvandır)
letafet
ve kesafetten
başka
hir şey değildir64. Çünkü, ruh, misal alemi vasıtasiyle
bedene temessül
etmiş ve bedenden
iki mertehe
önce bulunmuştu.r,
yani ruhlar,
ceset-lerdcn
sonra
meydana
gelmiş değiIIerdir65.
Cahiller ve zahiri alimler:
"Ben
insana
ruhumdan
nefh ettim "66
ve: "De ki ruh Rabbınun
emrindendir"67
mealindeki
ayetIerin
gerçek
anlamlarından
haberdar
olmadıklarından
kendi
kafalarının
anlayl.-şına göre ruhun
bedene, beden yaratıldıktan
sonra nefh edildiğini
zan-ncderler. Halbuki iş onların zannettikleri
gibi değil, hizim anlattığımız
gibidir. Fakat,
bu keyfiyeti
sözle 'veya yazı ile açıklamak
yine de pek
güçtür.
Çünkü, ruh keyfiyeti,
iç içe yedi anlama kadar uzar.
Külli akıl, külli nefs ve bunların üstündeki
vücut mertebeleri
insan
gibi bir varlıkta
zuhur etmedikçe idrak ve ilim insandan
gayri varlıklar
için ka abiI değildir.
Yani,
insan
nev'i
mertebesinde
(Mutlak
Vücut)
için
hasıl olan kemaller, diğer mertelıclerin
hiç birinde mümkün
değil-dir. Çünkü, vücudun,
varlığın en muaazzam
cilalı aynası insandır.
Ye
çünkü, bizzat vücut, her şeyden arı olduğundan,
onun her hangi bir şeyi
insan gibi idrak etmesi, ancak, insanlık mertebesinde
mümkün olabilir.
ALLAH' i:'lSA;\" İLİşKisi
99
edeni, idrak
edeni hep vücuttur,
fakat,
bu vücut
aynalar
ve mezahiı
vasıtasiyle
olan vücuttmGs.
Bunlara
viieut
adı verilmesi
her birisinin
vücut
mcrtehc1erinden
hir mcrtebe
ve mezahirinden
Lir ma7.lıar olması
hakımındandır.
Çünkü,
Mutlak
Vücut
o şeydir
ki ta vırlara
sirayet
eder69,
hir mertcheden
diğer bir mertebeye
intikal
eder vc Fe1ek, Melek,
Unsur,
rvla'den, Nebat,
Hayvan,
İnsan suretlerinde
7.uhur eder ..
Aşağı-ların
aşağısı (Esfel-i Safilin) o olduğu gibi yukarılarm
yukarısı
(A'la-i
İlliyyin)
de odıır70. Suretler
ortadan
kalkınca
da, artık, vücuttan
başka
bir şey kalma7.. Başka bir deyişle, eşyanın
suretleri
durueu
değil, yok
olueudur.
Fakat,
Allah'ın
sıfatları
eşyada sabit ve mevcuttur.
Bundan
ütürü, bütün eşyanın hayat buluşu, ancak, Allah'ın (Hayat) sıfatı ilediı.71.
Burada
da şu aycte
işarct
euebiliriz:
"Yer
yüzünde
herşey
fanidir
ancak
yüce ve cömert
olan H.ab bakıclir;".
"Büyük
arşın sahibi
Al-lahtan
başka
Tanrı
yoktur"72
Cenab-ı Hak'kın
Kaadır,
Kayyılm,
Muktedir
gibi isimleri ve daha
hazı ayetlerle
de Allah'ın,
heş duyu
ilc his olunan
suretlerinden
hir
suret ilc kendisini
insanlara
göstermesinin
de mümkün olduğu sahit olur
ki buna
da (İlahi
Atıfct)
denie3•
Kısaca,
ilahi
tecdliyat,
aynalanna
güre,
yani
görünüşlcre
göre
zuhur
eder. Fakat,
külli ayna
olan arifteki
tecelliyata
gc1inee, gayhı
da ancak kendi,i
bilmekle,
Aııah'ın
mezahiriıı
en mükemmeli
olan
in-sanda zııhur etmesi ve bu suretle arifin de ondan başka olmaması sebebi
ilc, arif tc onun sırlarına, ledünııiyatına
vukuf hasıl eder74 ve bu dünyada
ALLAH -
İNSAN
İLİşKİSİ
EK NOTLARI
1 Beş duyumuzun meşhudatı bakımından söylediğimiz isimler birer boş laf değildir. İsim. ler birer sıfata, müsemmaya bağlıdır. Müsemma da zata bağlıdırki Allah'tır, viieuttur, mevcut. tur. Onun için her söylenen söz onun ismidir. Çünkü o ismin müsemması odur. Bütün esma ve sıfat alemi, aslı olan ztta, Allah'ta yok olueudur.
2 Sıfatlar biz atih i isimdir. Bizim ona verdiğimiz isim ise ismin ismidir, hayaldir. 3 Zfıti isimler, lıer şeyden müstağni olan zfıtın ismidir. Sıfatlara ait isimler ise ayni zatın sıfatları bakımından aldığı isimlerdir ki görülür, şuhuttadır. Fiillere ait isimler de ayni zatın fili. lerİne işaret olan isimlerdir. Bütün her şey o olunca, tabiatiyle fiil de onun olur. Fiil, bu şuhud fılemindeki hissiyatı kuııanmaktır. Kısaca, isimler gaypta da şuhutta da caridirIer.
Zfıta ait isimler hiç bir şey göstermez, kayıt yoktur; bu isimler aneak ona mahsustur ve yalnız zata nisbetle bütün toplayıcı sözlerdir. Zata ait bütün isimler böyledir.
Hak- (her şeyin hakikatı anlamına)dır. Malik. (her şeyin maliki) anlamınadır.
Kuddus. (Bir ieyin a'lası, ruhaniyeti) anlamınadır. Vahid- (her şeyodur) anlamınadır.
Ahad- (Vahidiyetin ahadiyeti) anlamınadır. Samed. (ondan başka yoktur) anlamınadır. Aziz- (saf, temiz, şerif, giiçlü) anlamınadır. Kebir- (büyük) anlamınadır.
Müteal- (onun ulviyetine hiç misalolamaz) anlamınadır.
4 Subuti ve iyeabi sıfatlar hissiyattır, ilimdir, algıdır, kudrettir ki değişme ve başkalaşma olup fark bakımından hissiyatımıza hitab eder ve bundan da ilim, idrak. kuvvet ve kudret çıkar.
Selbi sıfatlar ise insanın aldığı şeyleri yerli yerine vere vere ta Hak'ka varması, aslına dön-mesidir ki maddeten de ma'nen de bu böyledir.
Yapılaeak iş şudur: hayali hakikatta critmek, hakikatı hayalde göstermek, varlığı ve yok-luğu bir nazarda görebilmek ve gösterebilmek ve bu suretle hiç bir mertebede kayıtlı kalmayıp her şey ile her şeyolmak, ve nihayet, her şeyde ve her şeyi Hak görmek ve bilmek, kendini Hak'-ta ve Hak'kı kendinde ve dolayısiyle Hak'kı halkta ve halkı Hak'ka görüp algılamak.
5 Sıfatlar ve fiiller, zfıtın sıfatları ve fiilleridir. Çünkü varlık, fark, sıfatlar ve fiillerle olur ki zaman da bu nisbetten doğar. Ve nilıayet idrak için his etmek lazımdır. O da bir vücudu ta-zammun eder ki oda farka, suretlere dayamr. Fakat, bütün şeylerde ve işlerde her şeyolan, lıer iş olan, her bilginin, her hareketin faili olan zat görünmez. Ziit, ancak, sıfatları ve fiilleri ile id-rak edilir.
Ası olan sekiz sıfaltır. Diğerlerinin zuhurıı lıakikat halde eila ve istidiidır. Başka bir deyiş. 'e bilmek ve sevmek içindir.
ALLAH - İi'"SAN İLİşKİsİ
101
6 Hayatın viieudu gercktirUle.i hayatın varlık olduğundadır. Hayatın huzuru ~crektir-mesi de hayatın. varlığın her yerde hazır olduğundandır ve ihtiyaçları giderme ilc rahatlığı .ağ-ladığındandır. Hayatın şuura vc ilme sebep oluşu da şckilleri vc suretleri, değişliicIeri ve haşka-laşmaları ilcdir.
Emirler, a"lda bir olup o da (Kiin) emrinden ibarettir ki hayattır. Hayatııı ~erektirdiği hiitün şeyler emirdir.
7 İlim gerçekte nur değildir. Bu siiz, ilmi yapan ruh hakımından söylediğimiz bir .iizdiir ki esasta nur olan ruhtur.
İlİnı demek, tecrübe demektir. İlim. tccriihe ilc ye ~eçmi~ teeriibeleri miialaa ile elde edilir. İnsanın, kendi hayatı pek kısa olduğundan daha önce ~eçmiş tecrübelerden faydalanması zo-runludur. Bu sebepledir ki her işte ihtiyarlara daııışmak tavsiye edilir ki iş o adamııı yaşןilda değil, tecrübelerle dolu olan başındadır.
il Mürid, ıııuraUan, arzudan, iradedendir. Fark. varlık, müride hağlıdır.
Çeşitli mertebeler ve çeşitli zuhurlar, hepsi birer emirdir. Fakat en başt a zuhllru doğuran (Kiin) emri, işte bu, müridtendir, arzudandır. Bu sebeple dc zevk tc arzudandır. Çiinkii fark-tan murad zevtir. Fakat, zevk. yalııız hissiyatfark-tan ibaret değildir. Zira, his.iyattan iistiin zevk te vardır ki ona (İlim) derler.
İI,?in varlığı insanın kendi varlığıııdan da hiiyiiktür. Çünkü. mutlak viieut, iliihi zat de-diğimiz odur. Çünkü, ancak ilimIedir ki her şeyi bilebiliriz ve zevk edebiliriz ve ancak bu .ııret-ledir ki zat ile zat olahiliriz. İşte her mertche Im büyiik ilmi ye zevki yaratan birer emirdir.
9 İradeyi, arzuyu yerine getirecek kudret lazımdır ki huuun için Allah'ın hir i.mi de (Kaa-dır)dır.
Kudret, eşyayı, eşyanın mahiyeti, me,'eudiyeti derecesinde "e ancak kendi miktarında bir kuvvetle meydana çıkarıp var eder. Eşyanın meydana çıkıp var olması şuurdandır. Bunun için de her şeyin yerli yerinde olması (eşyanın isli'dadı ve kabiliycti dereeesindc) lazımdır. Me-scla, koca bir ağaçta kiiçüciik hir ccviz ve kiiçiiçiik hir fidanda kocaman bir karpuz vardır.
10 Kclam. zatın teeeIliyatıdır.
Kcliim, gerek havanın ihtizazı olıın 'üz ve gerekse kalem ilc yazılan kelime olduğu gibi, gerçekıe, her eşyanın mevcudiyet i kendi varlığıııı ifade eden bir keliimdır ki o şeyin ~ayJl alemin-den nasıl geldiğini, zuhurunu açıklar. Bu konuda Gaybrnin:
(Sii"üz bu alem Adcm Hir anıb tarae ola) dcdiği ne kadıır ycrindedir.
II ~ıadeın ki gerçek kellim, eşyanın \"lırlığıdır, şu hal
,i"
bütiin iliihi isimler evvel, ahır, za'hir, hiıtın gibi dört isıne bağlatıır ki eşyanın geldiği göriirun~ycn yere, hatın; g(jrünmesiııc~ zahir;
ve hu görünme için I)lan ilk çıkışa, evvel; ve ıneydana gelen bu şeyin bulunduğu surctten ayrılı-şma da, ahır denir ki biiliin huıılar fark bakımmdan nisbi hiikümlerden, itibari ,iizlerden başka ,Icğildir.
12 Allah isnıi farktaıı olduğu gibi~farkı doğuran ~ayhı da, yani gerek ~ayhı p:erek şu1ıu(lu
camidir.
1:1 Rahınau ismi de hayattan, rahmetlen ve rahmetıc zevktendir. Bn fark aleıııi de bu zevk için olduğundan. yani fark, zevk olduğundan Hahman iwıi de farkıı aittir. Her madde, her şe-kil birer rahmettir. Biitiin Im rahınetleri külliyeti üzerc cami olan da Rahiilan ismidir.
H A'riif: 156. 15 1sra: !lO.
102
CAvİT SliNARı
6 Ruhun n",veudiyeti, "ıreti ol"n matlrle ile, [erlbir ile hilinir ki 'lIrel te "yni ruhtur, :l-Iad-de ve kuvvetin ikisi rle aynı şeydir. Matlde ol"n yenle km"vet varrlır. kll\"vel "lan yerıle de mad-,le vardır.Ruhun hi, etme,i, idrak etmesi de madde \"asıta" iledir. (,:ünkü, idnık şuurdandır ve şikcI. ler de zaten şuurdur. Bu ,ebeble !ıütün marlde oan bir va"t"du.
Şuur, tahtr.7şur i(;İn ()hıJlca~ tahtcş!j'uıırulI şuurdan farkı yoktur. Fakat. gürünüş i'tiharın~ da iz"fi ruha nisbetle madde şuur oldu ye "nun \"era'lı"laki ku",el de talıh'şşnur "ldu. Bundan ölürü ,icif içiu her ikisini bir Iliirmek \"c bilmekten başka çare yoktur.
ı
7 Burada tla şu ııok ta üzerinde önende nuralını: hizİn .• şinıdiye kadar anlattığınıız daİnıi.levir ancak £ılerııler için ;!e,:erlidir. Yok,a. hakikatta varlık niirııütenfıhidir, çünkü, fez:ı
namü-tcnahi(lir. Orıun irin bu c;.harı her an bii)"iimehıedir t.'f~nice nice alemler zulzur etmeh.-tedir. Buııun iı;in alemlerin, cihaııın sınırı yoktur. Eğ"er olsayılı uaiıııa da sınırlı kalırdı ve o takdirde zat ta sınırlanmış olurdu. IJalhuki zatın sınırı olanıaz. Zi-Hın ~ınırı olmaYIJlca Menılerc de !'OlIlır (;izıııck
mümkün dei'ôldir. Işte. biitün 1.ןIL şeyler, farkırı gerekliliklerindenrlir, zfıtm ;!erekliliklerinrleııdir. Zatın gerekliliği demek te şu rlemektir: ilfıh; ilimrle z£ıten Iıer şey bilinmiş idi şimrli olanlar da
hep onun tafsilindcn iharr:ttir. !\Iadeırı ki ilahi iliınde her ~eyhiliniyor idi olanın zııhura gelnıe~i,
işte zati gereklilik.
Kiil için i,tiklıal yoktur, i,tikb,,1 ancak, ciizler i~indir ki teakııhtan ibarettir. Vakia kiilli)et dediğimiz de dizlerin topUlırlan iharettir, a)'rıea bir kiilli)'et yoktıır. Bizim viicudumuzdan "Ian şeylerle dairııi bir bağlıhğımlZ varrlır, işte, (Valıdet) lıu,!ur.
ı
R (Daim" göriip alıştığı) ejimle,indeki (alıştığı) kelime,i dikkate şayandır. Burada kul-landığırıuz (alışkanlık) kelime,i (\lış)tandır, yani iııtilıa'dır ki beş ,Iuyumuzun iiç sollucu nlan (ihti,as. intikal, iııtiha) keyfiyetidir. Nitekim, çoenk. ilk boğduğunda, rlimaj\ı bom boştur. Sonra yavaş yavaş beş duyu va"ta,i)'le erlindiği intilı"lar!a kafasırıda izler ha,,! "lur, bu suretle de ilim peyda etmiş olur. Diğer birçok şeyleri de bu ilınine kıyasla hi, eder ve nnlara da ili nı peyda eder. ::"Ia,,1 ki rüya da biiyledir ve herke,in riiyası haşka Jıaşka tabir edilir. Çünkü, herkesin maddiiilenıde göriişü, uyuşu \-e d()layı~iylc ilnıi, tef!:iri ba!;,ka başkadır. İşte bu, madde ve surete göre
olan idraktır. Bir de madde,iz, hayalsiz ve ni,betsiz olan idrak vardır ki meczııpların hali işle biiyledir. Oııl"r idraklerinde lıi,: bir şeyle kayıtlı değillerdir. Işte bun" hışunr denir. Bıı hiili elrle edenlere Ta,avvuf dilinde (Elıl-i Ta,arruf) derler. Onlar için iş, artık, hir arzııya kalmıştır. Zaten
devran dönmektedir, şen de hir şcy arzuladınını o arzun derhal yerine griir. Esas~ zatcn ()
laş.ııur-dur.
i9 İşte, yukarıda sözünü et.tiğimiz o hayal"z, ııisbeı,iz idrfık. yine işaret. edelim ki
ciiziye-tin nıalı değil, kiilliyetin rlajgalannıa~ıdır. Başka bir deyişle, tahteşşuuruıı şuu['lıdllr.
20 Kur'an da misal fılemi malısulııdur. Misal alemi her an inkilaba nğradığmdan Kur'an
da bu yiizdcn ta'hirc~ te'vile ve teflo'ire Ilıuhta(;tır.
21 Tam hakikata ulaşmak mhal alemini atlayıp eehemltan, yani aklımızdan lahuta var-maktır. Burada fikre hiç Iiizurn yoktur. l,:ünkü akıı, tahıeş~uurrlan fikir i,e şuurdaııdır.
22 Vakıa, isti.II£ıI, tefekkiir ve akıl ynı u iledir, Yillıi maddidir. ıCakat, Hak 'ka ulaşmak ta i,tid1alslZ olamaz. Yalııız şu var ı,i aklı kullamp isti,lIalde bulunurken diğer taraftan rulıu ıla
be-ral)f~r yiirütınclidir. Aksi halılc yaptığııııız isıidlttl zata~ hakka perde olur. t~tc ınateryalistlcr ve
natüralistler akh hiricik f'erçek va"t.ası saymak!a yarı yolda kalnuşlarılır. Kı>ae", istidllliini
ru-hun geli~mc::,iile birlikte yapan İn:-;an kamil insanchr. Y Wııız ruhi gelişme vc tasfiye de gerçeği
anlanıa~a yetınez. Bu yUzdendir ki istidliH~iz zata varan ıncczuplar, Kuıııil İn.:oun olahilmeleri
ALLAH. İ:\"SAN İLİşKİsİ
]03
2.) Akılda iki yün vardır, aklın hir "önii misal, bir yönii ı1c lahuttıır. Akhn kendisi dc cc-bemttanclır. Şıı halde akıl istcdiğ'i yiine ıneyl cdehilir. Akıl eğer misal alemiııe meyl ede"e birçok hayallerle kanşaeağıııdan ve her şeyi kı yas ile yapacağından yaııılma-ı muhakkaktu. Fakat hii.
Lünbuhayancri~ nıaddeyi atarak gerçek.va lanı olan Itıhu! alemine. yani asli safiyetine d(jrıcr~c
onun orada keşfeeleceği şeyartık tam hir ~cn:ektir.
24 Beş duyu ile e1ı1cedilen idrakiıı hepsi ııa?arılır ve bu ııazarıu doğurdıığu şeyde fikirdir ki akım bir sıfa tıdır.
Fen, fiili olarak dcneyılir vc ilim de bir nakil işidir. Yapılaıı deneylerin olıımlu soııııçları insandan insana naklrdile e,!iIr ilim olur. İşte bumlau ütürü iılimler ve filozoflar fen adamlarılUlI eseridirler denebilir.
25 Esas~ tahtcşşnurdur: şuur, onun ~ıfatı ve hizrnctçİ!:;idir. Tahtcş~lI1Jrull arZll!":una hizmet etmeyen şuur ınalı,: ohnağa ınalıkuındııf. Nitekim hütiin ciıwyetlerin. hır"ızlıklurın ye hu g;ibi
şeylerin sebehi hep hudnr.
Tanıaınmı talıte~şuura gCf;lnck tc riyazet vr. (liirıya zc\ klerinden ~ıyrıınıakıa olur.
Kent-metler uçm"klar hep bu biltıni ta,riyeye dayaııır ki "rf ruhidir ve şuur denen manii kaldırıp kndreti tamamiyle e1dc etmck demektir.
26 1\asıl denizi teşkil eden ,lalgaları ise Rahıııaui nefri teşkil edcn ıle eüz'i ruhlarılu.
Rah-manİ nefs nyrL ciiz'i ruhlar rlaayrı değildir. Bundan ötiirii de şekillerden çıktıktan ~onra~ ciiz'i
ruh. hüviyyeti ile, ezeli olduğu ~ibi. ebed! olarak ta mevent olaeaktu. Esa;rn, maılde, ruhun ken-dinden lıasıldır. Maddeler ıle incelenecck vc en nihayet rnh olacaktır.
ılinden lıasıldır. Maddeler de incelecek "e en nihayet ruh olacaktır.
'fadde ve kuvvet Iıirılir. Kayh"lan yalnız şckillerılir. Şekiller. ruhun aynasıdır ki onda
ken-dini t:;öriip ~e\,nıcktedir. Şekillerin ayna olnıa~ı, her an değişnıelerinden ütiirütlür. Y ani
de~işik-lik, çokluk olrnaktadır, ayna olnıaktadır ve scvmf' olnyı da hu ~ıırctle olnıaktanır. Madde kay-Lolııcu olnıadığı gibi şekiller de kayholucu değihlir, kaylıolan. ~adecc şekillerin güriiniişiidiir.
İşte bu ,clıelıle hcr eüz hüviyyeti ilc ezelen ve ebeden hakidir. Ancak, ,lenan bakınıından,
dıır-ma, i~tikrar yoktur. Şekiııcrde istikrar olnıadlA"ırıdan iitiirü de in~an, ası olan bilgi iizere
ohnah-ılır. Fakat, devranda da her şeki"len zevk etmelidir. Ziıten. her surette devran mutlaktır. (:ün-kü, ne hayatın (ki var/ıktu), ne ilmin (ki ilim ma'lnma hai!h olmakla, şekillerılir), ne faziletin
(ki 5.leın düzcninin ecuıf;} yüziidiir ki şekjllerdir, dolaYbiyle, şuurdur, ruhun görünüşlindeki şuur-dur, diizendir) sonu vardır.
27 Bu ~iirdcki (Dil) kelime,i iki anhınıa ı;elir: hiri Hak, günüL dij!eri de kaleııı
anlamları-dır. Kalenı anlamı: "Xun \'c kalem yc kaleınin yazdıkları. .. "ayetine i~arettir.
Söz kelimesindcn nıaksat Allah~ın enıridir~ çünkü ~(jz,ruhuıı ifadesidir YC söz ııefesc \"C nc-fc:-:;tc ncfs'e racifıir~ yani ruha geri döner. Bu konurla Gayhrnin şu f'üzlcri ne giizeldir:
Bu "Iem bir ağ"çtır M"tlııb "lan meY'a,lır
Bu .Adrın rıICYYil!':ll1ı11
Süz:'iiil. hu aleın, tıLlt'JlI
Mey\'a~ı olnıuş Adenı
S"nıııa ki ağaç ola.
Çekinleği ~özüdiir
Bir anda tarac oJ",
Her şeyi yapan ve yaptıran ~üzdür, çiinkiL fikjr görünınez. G(irÜıımeycIl fikrin talıakkuku isc güriincıı l':ÜZ ile olur.
Dil, kalemdir ki yazar, yani) apar, şekil güsterir. hareket yaptırır. Her ~ekil ve hareket i.c