• Sonuç bulunamadı

Avrupalı Müelliflerin Kaleminden 1821 Rum İsyanı nın İstanbul daki Toplumsal Yapı Üzerindeki Etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Avrupalı Müelliflerin Kaleminden 1821 Rum İsyanı nın İstanbul daki Toplumsal Yapı Üzerindeki Etkileri"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1821 Rum İsyanı’nın İstanbul’daki Toplumsal Yapı Üzerindeki Etkileri

Süheyla Yenidünya

Trakya Üniversitesi

Genele malum olduğu üzere Fransız İhtilali tüm dünyada çok uluslu devletlerin ortadan kalmasına sebep verecek olan milliyetçi- lik, eşitlik, hürriyet akımlarını da beraber getirmiştir. Böylelikle hem Avrupa hem de dünya tarihi açısından bir kırılma noktası olmuş

ve benzerlerinden çok farklı bir statü kazanmıştır. Ancak monark yönetime ve çok uluslu yapıya sahip olan Rusya, Prusya, Avustur- ya, İngiltere söz konusu akımları varlıklarına karşı bir tehdit olarak görmüşler ve Fransa’ya karşı bir blok oluşturmuşlardır. 22 yıl süren Koalisyon Savaşları(1792–1814) neticesinde muhalifler Fransa’nın ihtilal öncesi sınırlarına çekilmesini sağladıkları gibi 1815 yılında ya- pılan Viyana Kongresi’nde yürürlüğe soktukları Metternich Sistemi ile milliyetçi isyanları engellemeyi ve çok uluslu yapılarını korumayı amaçlamışlardır.

Viyana konferansından altı yıl sonra Osmanlı Devleti’nde vuku bulan 1821 Rum isyanı ise Meternich Sistemi’nin işe yarayıp yaramayacağı hususunda büyük bir sınav olmuştur. İsyanın ilk ev- resinde Viyana Kongresi’nde imzası bulunan devletler Metternich

(2)

Sistemi doğrultusunda davranmışlar ve isyanı devlet bazında res- men desteklememişlerdir. Ancak bunu Avrupa kamuoyu için söy- lemek mümkün değildir. Fransız İhtilalinin sonuçlarından biri olan Romantik akımın etkisi ve elit Rumların Avrupa’daki başarılı lobi çalışmaları sonucunda kurulan Philhellen cemiyetleri isyana sadece manevi değil, askeri ve maddi anlamda da destek vermişlerdir. Helen medeniyetini kendileri için mihenk taşı olarak gören Avrupalı Ro- mantiklerin ahde vefa duygusu ön plana çıkmıştır. Onlara göre antik Yunan’dan öğrendikleri demokrasi ve özgür düşünceyi artık doğduğu topraklara iade etmenin zamanıdır.1 İsyan süresince ve sonrasında söz konusu amaçlarını yerine getirmek için çabalayan Philhellenler Rum isyanını konu alan eserler kaleme almayı da ihmal etmemişler- dir. Bu çalışmada Rum isyanının başkent İstanbul’da yarattığı etki söz konusu eserlere ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde ki belgelere dayanılarak tasvir edilmeye çalışılacaktır.

Londra Philhellen Cemiyetinin (1823–1826) kurucuların- dan olan Blaquiere2 ve Leicester Stanhope,3 Martin William Lea- ke4 Rum isyanı üzerine eser telif eden Philhellenlerin başında gel- mektedirler. Söz konusu eserlerde Rumların Osmanlı Devleti’ndeki statüleri, isyanın fikri hazırlık aşaması, Etnik-i Eterya’nın kuruluşu ve faaliyetleri, isyan süresince yaşanan savaş ayrıntılarıyla verilmek- le birlikte Rum isyanının İstanbul’da yarattığı etkiye dair genellik- le Patrik Gregoryos’un idamının anlatıldığı çok az bilgi mevcuttur.

Bundan dolayı adı geçen eserler çalışmaya dahil edilmeyerek İstan- bul’da yaşananlar hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşabileceğimiz Robert Walsh (A Residence at Constantinople During a Period Including the Commencement Progress and Termination of the Greek And Turkish Re- volutions, cilt I, London 1836), Thomas Gordon (History of the Greek Revolution, cilt I, Londra 1832), George Finlay’in (History of the Gre- ek Revolution, cilt 1, London, 1861) eserlerinden faydalanılmıştır. Bir

1 Esra Özsüer, “19. Yüzyıl Avrupa Romantiklerinin 1821 Mora İsyanı Üzerindeki Siyasi ve Kültürel Etkileri”, Türkiyat Mecmuası, 26/2, 2016, s. 329.

2 The Greek Reolution; Its Origin and Progress, Londra 1824.

3 Greece in 1823 and 1824 Bein a Series of Letters and Other Documents on the Greek Revolution, London 1825.

4 An Historical Outline of the Greek Revolution, London 1826.

(3)

görgü tanığı olan Walsh İstanbul’da isyan haberlerinin ulaşmasıyla birlikte yaşananları an be an takip etmemizi sağlamıştır. Finlay ve Gordon’un kaleme aldığı eserler ise özellikle II. Mahmud’un isyan karşısındaki tutumuna dair yapmış oldukları analizler nedeniyle ça- lışmaya dâhil edilmiştir.

Çalışmamızda faydalandığımız müelliflerden olan Thomas Gordon (1788–1841) İskoçya Aberdeen Üniversitesi Özel Koleksi- yonu’nda ve İngiliz Ulusal Arşivi’nde Philhellen ve büyük bir gene- ral olarak kayıtlıdır.5 Avrupa’dan Rumlarla birlikte savaşmak üzere gönderilen ikinci Philhellen alayının komutanı olması bu unvanın verilmesinde önemli rol oynasa gerektir. Lord Bayron ile birlikte ça- lışan George Finlay(1799–1875) ise Oxford Dictionary of National Biography’de Phihhellene olarak kayıtlıdır.6 Yakın arkadaşı olan İn- giliz donanma subayı Abney Hastings ile Yunan sularında yelken açmış ve ayaklanmanın gidişatını takip etmiştir.7

İrlandalı bir rahip olan Robert Walsh (1722–1852) ise İngil- tere’nin İstanbul Büyükelçiliği’ne papaz olarak atanmış ve isyandan kısa bir süre önce 1820 yılında İstanbul’a ulaşmıştır. Olayları gün be gün kaydeden Walsh’ın anlatısı isyanın öncesi ve sonrası İstanbul’u ve toplumsal ilişkileri değerlendirmek açısından da oldukça önemlidir.

Müellifin Philhellen olduğuna dair kesin bir kayıta rastlanmamıştır.

Ancak eserindeki anlatısı Philhellenlikle resmi bir bağlantısı olma- sa bile Avrupa’daki romantik akımdan etkilendiğini göstermektedir.

Walsh, İstanbul’da gayrimüslim nüfusun yoğun olarak yaşadığı Pera ve Galata’yı Dolmabahçe’nin yanındaki her milletten Hıristiyan ve Müslüman’ın huzur içinde bir arada uyudukları mezarlığa benzetir.8

Kozmopolit bir toplum yapısına sahip olan Pera’da kendi deyi- miyle tadını çıkardığı huzurlu ve sakin günler, İngiliz fabrikatör Mr.

5 https://www.abdn.ac.uk/special-collections/thomas-gordon-of-cairness-286.

php Univercity of Aberdeen. Special Collection, http://discovery.nationalarchi- ves.gov.uk/details/c/F59683.

6 http://www.oxforddnb.com/index/9/101009464.

7 Liz Potter, “British Philhellenism and The Historiography of Greece: A Case Study Of George Finlay (1799–1875)”, The Historical Review Vol1(2004), s.

185–186.

8 R. Walsh, A Residence at Constantinople, London 1836, I, 230.

(4)

Barbaud’u ziyaretiyle son bulacaktır. Söz konusu ziyarette Mr. Bar- baud’dan Rumların bulunan tüm doğu Hristiyanlarının da ona katıl- maya hazır olduklarını öğrenir. 50 yıldan beri İstanbul’da yaşadığını ve daha önce hiç böyle bir tehlikeli kargaşa görmediğini söyleyen ev sahibinin sözlerini önce şaka zanneden Walsh, Rumların beyanna- mesini kendi gözüyle görünce bunun sıradan bir söylenti değil gizli ve büyük bir proje olduğuna kanaat getirerek hemen Pera’ya dön- müştür.9 “Bir kaç saat önce bıraktığımdan tamamen farklı bir Pera’yla karşılaştım” diyen Walsh’a göre fısıltı gazetesi üzerine düşeni yapmış, Pera’nın her yerinde yayılan isyan haberi insanların tavırlarında ve görünüşlerinde büyük değişikliler meydana getirmiştir. Müellifin tasvir ettiği tabloya göre sessiz ve ürkek insanlar olarak tanımladığı Ermeniler, dükkânlarında büyük bir stres altında çalışıyorlar, evle- rine gitmekten çekinerek, her an verilecek bir alarmı bekliyorlardı.

Olağan durumlarda sessiz ve istikrarlı olmalarına rağmen ön yar- gıları ve tutkuları vahşilik ve gaddarlıkla güçlü uyarılan Türkler ise bir elleriyle yatağanlarını tutup diğer elleriyle bıyıklarını sıvazlayıp yavaşça yürüyorlardı. Rumlar ve Yahudiler ise karşılaşmamak için yoğun bir çaba harcadıkları Türklerle rast geldiklerinde derhal bir kafe ya da dükkâna giriyorlardı. Walsh’ın çizdiği bu tablodan özellik- le gayrimüslimlerin büyük bir tedirginlik ve korku içinde olduğunu anlaşılmaktadır. Halk arasında ilk anda oluşan gerilimi bu şekilde tasvir eden Walsh’a göre Babıâli bu durumu başlangıçta keyfi vergi- lerle ezilen halkın çıkarmış olduğu ve suçluların cezalandırılması için emirler göndermekle yetindiği diğer bölgesel isyanlar gibi görmüş ve üzerinde fazla durmamıştı.10

Thomas Gordon da Türklerin, Etarya’nın komplosuna dair net bir önsezisi olmadığını kaydeder. “Türkler isyan emarelerini Sırpla- ra izafe ediyorlardı” diyen müellife göre Babıâli’nin zihnini kurcala- yan bu rahatsızlık İstanbul’da Rumların hazırladığı, bir komplonun keşfedilmesiyle büyük ölçüde artmıştı. Başında takımadaların dona- nama birliklerini komuta eden kaptan Juisti’nin önderliğinde 100 kadar tersanede çalışanı Rum’un oluşturduğu bir ekip cephaneliği havaya uçurmak, sultanı camiye giderken öldürmek, tophanedeki

9 Age., I, 300.

10 Age., I, 301.

(5)

topçu birliğini ele geçirmek ve İstanbul’daki Rumları silahlandırmayı kapsayan bir komplo hazırlamışlardı.11 Eğer komploculardan birinin özel ticari sebepleri olmasaydı bu plan uygulanacaktı diyen Gordon’a göre komplonun keşfedilmesiyle Juisti ve suç ortakları tutuklanmış- tı. Müellif satırlarının devamında Babıâli’nin, Yaş ve Galatz(Kalas) da Müslümanların katledildiği haberini duyana kadar her zamanki soğuk, ağırkanlı tavrını koruduğunu ancak böyle bir komplonun en ılımlı hükümeti ve insanları sert tedbirler almaya iteceğini kayde- der.12 Babıâli’nin, İpsilanti’nin güçlü bir desteği olmadan devasa bir işe kalkışmasının imkânsız olduğu dolayısıyla Rusya’nın da bu işin içinde olduğunu düşündüğü13 Gordon’un iddiaları arasındadır. Ba- bıâli’nin, Rusya’nın isyanı fırsat bilerek doğu sınırlarından saldırması ihtimaline karşı Erzurum Valisi Hüsrev Mehmed Paşa’nın her za- man hazırlıklı ve dikkatli olması gerektiğine dair bir emir yollaması, Rus elçi Pavel Alexandroviç Strogonof ’un ise bu algının önüne geçe- bilmek için Rusya’nın isyanla ilgisi olmadığı ve hiç bir Rus’un asilere destek vermemesi yönünde bir belge yayınlaması14 Gordon’un söz konusu iddiasını destekler nitelikteki bilgilerdir.

Finlay’de tıpkı Thomas Gordon gibi Babıâli’nin ilk anlarda soğukkanlılığını koruduğunu sadece İstanbul’da işi olmayan bütün Rumların şehri terk etmesi istemekle yetindiğini belirtir.15 Başba- kanlık Osmanlı Arşivi’nde yaptığımız incelemeler de hem Gor- don’un hem de Finlay’ın söz konusu tespitlerini destekler nitelikte- dir. Elde ettiğimiz veriler Babıâli’nin öncelikle Rum nüfusu tespit ve kontrol etmek adına bir takım adımlar attığını ortaya koymaktadır.

Babıâli öncelikle Patrik’ten İstanbul’daki Rumların nüfusunu göste- ren hâlihazırdaki defterlerin takdim etmesi istemiştir.16 Hemen aka- binde aralarında Patrikhane’nin temsilcisinin de bulunduğu Osmanlı

11 Thomas Gordon, History of the Greek Revolution, London 1832, I, 184–185; Ge- orge Finlay, History of the Greek Revolution, London 1861, I, 226.

12 Gordon, I, 184–185.

13 Age., I, 185.

14 Söz konusu belge için bkz: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı Hümâyûn (HAT), 946/40726.

15 Gordon, I, 184–185.

16 BOA., HAT, 1294/50254.

(6)

memurları Rumların yaşadığı yerlerde nüfus sayımına başlayarak semt semt, sokak sokak nerede kaç Rum’un yaşadığı ve hangi işle uğraştığına dair nüfus defterleri oluşturmaya başlamışlardır.17 Ayrıca kefilleri olmadan İstanbul’da kalmaları yasak olan bekâr Rumlar tes- pit edilmiş,18 kefil şartını yerine getiremeyenlerin hemen yakalanarak şehir dışına çıkarılmasına dair karar alınmıştır.19 İstanbul’da tehlike yaratma potansiyeli olan Rum boyarları çocuklarıyla beraber Ana- dolu’ya sürülmüştür.20 Sayıları 15.000 fazla olan21 bekar Rumların kaldığı hanları kontrol etmek amacıyla bir Müslüman ve bir gayr-i müslim nazır atanmıştır.22 Bu çerçevede, İstanbul’a giriş çıkışları kontrol altına almak için mürur tezkiresi usulü getirilmiştir.23 Ayrıca Rumların 10 gün içerisinde değerleri Hazine-i Amire’den nakden ödenmek üzere ellerindeki silah ve savaş aletlerini Patrikhane’ye tes- lim etmeleri yapılacak aramalarda silah bulunduranların cezalandırı- lacakları Patrik’e bildirilmiştir.24 Beyoğlu ve diğer yerlerde Rumların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda top tüfek bulunduğu gibi ehl-i İslam elbiseleri de çıkması,25 80 kantar topa el konulması ve bedeli olan 2960 kuruşun derhal ödenmesi26 alınan tedbirlerin yerinde ol- duğunu gösteren örneklerdir. Finlay bu tedbirler çerçevesinde birçok zengin Rum’un deniz yoluyla adalara kaçtığını ama çoğunun Odes- sa’ya gittiğini kaydeder.27 Rumların müstemen gemileriyle Akdeniz ve Karadeniz’e firar etmelerini önlemek isteyen Babıâli ise denizden de sıkı bir kontrol uygulamıştır.28 Walsh’da eserinde bu konuya deği- nir ve Reis Efendi olarak bahsettiği Reisülküttab’ın 29 Mart’ta tüm

17 BOA., Bab-ı Defteri Ceride Defteri (D. CRD.d.), 39880.

18 BOA., Bab-ı Asafi Defterhane-i Amire Defterleri (A.{DVN.d.), 864.

19 BOA., Bab-ı Asafi Sadaret Kethüdalığı Dosyaları (A. {SKT), 180/38.

20 BOA., HAT, 1316/51301.

21 BOA., HAT, 884/39087.

22 BOA., HAT, 1315/51281; Cevdet Askeri (C. AS), 5/159.

23 BOA., C. AS., 704/29543.

24 BOA., A.{DVN.d., 863.

25 BOA., Cevdet Dahiliye (C. DH.), 273/13650.

26 BOA., C. AS., 50/2324.

27 Fınlay, I, 227–228.

28 BOA., C. AS., 704/29543.

(7)

elçiliklere gönderdiği bir notla Babıâli’nin anlaşmalarla garanti edi- len haklarını korumak üzere Akdeniz ve Karadeniz’den geçen bütün yabancı gemiler aranacağını bildirdiğini kaydeder.29 Finlay de firar- ları önlemek isteyen Babıâli’nin Ortodoks cemaatine mensup aile bireylerinin birinin pasaportsuz şehri terk etmesi halinde aile reisi- nin acımasızca cezalandırılacağı hususunda Patrik’i bilgilendirdiğini kaydeder. Bu Rus polisinin bile ciddiyetini aşıyordu diyen müellif, Yunan tarihçi Trycupis bundan memnun olması gerektiği kanaatin-

dedir.30 Walsh Babıâli’nin bu maddi önlemlerin yanı sıra psikolojik olarak da bir takım tedbirler aldığını kaydetmektedir. Paskalyanın arife gecesi yapılan top atışlarını bu minval üzere değerlendirir.31

Babıâli İstanbul’da bulunan Rum nüfusu kontrol etmek için bu şekilde adımlar atarken bir yandan da Patrik ve Synod’ı savunma- sız Müslümanların katledilmesinden sorumlu tuttuğu asiler Michael Sutso ve Alexandre İpsilanti’yi aforoz etmeye çağırmıştı ki bu bilgi hem Walsh hem de Finlay’de mevcuttur.32 Ancak Walsh asilerin afo- roz kararından önce Sultan II. Mahmud ile Patrik V. Gregorios ara- sında 5 saatlik bir görüşme olduğunu kaydeder.33 Osmanlı protokol kurallarına göre böyle bir görüşmenin olması mümkün değildir. An- cak Osmanlı teşrifatı hakkında bilgisi olmayan müellifin Babıâli’de Sadrazam Benderli Ali Paşa’nın Patrik Gregorios’u sorgulamasını34 sultan ve patrik arasında yapılan bir görüşme olarak algılaması müm- kündür. Yazar bu görüşmeden sonra Micheal Suzzo ve Aleksandre Ypsilanti için patrik ve 21 metropolitin imzaladığı aforoznamenin patrikhanenin matbaasında büyük kağıtlara basıldığını ve kiliselerin duvarlarına asıldığını kaydeder. Aforoz namede Yahuda ve Herod’a benzetilen ikili, meşru hükümdara ve İsa’ya karşı gelmekle suçlanı- yorlardı. Onlarla birlikte taraftarları da lanetlenip aforoz edilmişti.35

29 Walsh, I, 310.

30 Fınlay, I, 227–228.

31 Walsh, I, 314.

32 Finlay, I, 227.

33 Walsh, I, 311.

34 Şânî-zâde Mehmed Ataullah Efendi, Şânî-zâde Tarihi(haz. Ziya Yılmazer), İs- tanbul 2008, II, 1121.

35 Walsh, I, 311.

(8)

Patrikhane tarafından adalara gönderilen aforoznameler İngiltere konsolosları tarafından yerlerine ulaştırılmıştı. Ancak Rum despotlar Osmanlının bir memuru olarak gördükleri Patrik’i dini lider olarak tanımadıklarını dolayısıyla aforozları da kabul etmediklerini bildir- meleri36 üzerine bunun boş bir çaba olduğu ortaya çıkmıştır.

Gordon ve Walsh, Sultan II. Mahmud’un sadece Rumlara dair tedbir almakla yetinmeyip Müslüman kamuoyunu da harekete geçirdiğini kaydetmektedirler. Sultan Müslüman vatandaşlarını si- lahlandırmaya çağırmış ve kâfirler tarafından tehdit edilen monarşi- lerini ve inançlarını savunmaları için hazır beklemelerini emretmişti.

Söz konusu emrin Müslümanlar arasında hızla yayıldığını kaydeden müellifler göz açıp kapayıncaya kadar pistol ve yatağanla donanan her adamın silahını İslâmiyet’i yok edecek olan düşmanlarının üze- rine çevirdiklerini belirtirler.37 Gordon ve Walsh’ın bahsettiği olay aslında Sultan II. Mahmud tarafından uygulamaya konan ve tüm Müslümanların din û devlet düşmanlarına karşı yekdil-yekvücut olarak hareket etmelerini, sadece devletin değil toplumunda hazarî durumdan bedevî duruma geçirilmesini kapsayan İttihad-ı İslam’ın ilan edilmesidir.38 Üst üste toplanan meşveretlerde hazır bulunanlara bu ittifaktan ayrılmayacaklarına dair yemin ettirilmiştir.39 İsyan ha- beriyle galeyana gelen İstanbul kamuoyu40 ve milliyetçi hizbin hoş- nutsuzluğu41 ise II. Mahmud’un işini kolaylaştırmış ve bu politika sonucunda ahali silahlandırılmıştı.42 Devlet adamlarının ve halkın

36 BOA., HAT, 853/38194, 38194 A.

37 Walsh, I, 305, Gordon, I, 186.

38 Şükrü Ilıcak, , A Radical Rethinking of Empire: Ottoman State and Society during the Greek War of Independence (1821–1826), Harvard Üniversitesi Yayımlanma- mış Doktora Tezi, Cambrigde 2011, s. 123-129; Şanizade, II, 1083-1085; BOA., HAT, nr.786/36672.

39 BOA., A. SKT, 181/20, 26, 47, 180/11, 182/34.

40 Adalphus Slade, Records in Travels in Turkey Greece and of a Cruise in the Black Sea with The Captan Pasha in the Years 1829, 1830 and 1831, London 1832, I,245.

41 Archibald Alison, History of Europe from the Fall of Napoleon in 1815 to the Acces- sion of Louis Napoleon in MDCCCLII, London MDCCCLIV, II, 158

42 Halkın silahlanması gerektiği kararının alındığı meşveret meclisi kararı için bkz:

BOA., HAT, nr. 44138; G.G. Gervinus, Insurrection et Regeneration de la Grece, Paris 1863, II, 356.

(9)

“ittihâd-ı İslâm” hususunda gevşeklik göstermemesi için zaman za- man fermanlar ıstar ediliyordu.43 Böylelikle Yeniçeri Ocağı’na 2500 tüfek ve fişek, topçu ocağına 1000, diğer ocaklara 500’er tüfek veril- miştir. Şânizâde zabitan tarafından kim oldukları bilinmeyen kişilere

“kışla zineti(silah)” teslim edildiğini böylelikle “erbâb-ı sefâhetın be- dâveti bezâvete döndüğünü”44 belirtir.

Walsh’ta rastladığımız bir bilgi II. Mahmud’un tedbirlerinden devlet ricalinin de nasipdar olduğunu göstermektedir. Müellife göre sultan bir fermanında Babali’de dokuzdan önce kimseyi bulamamak- tan yakınıyor ve bundan sonra asla kimseyi uyarmayacağı, geç ge- leni derhal celladın kılıcına teslim edeceği tehdidinde bulunuyordu.

Padişahın gazabından yeni sadrazam Benderli Ali Paşa’da nasibini alıyordu. Padişah onun kollarını bağlayıp oturacak bir anı bile olma- dığını hatırlatıp, görevini ihmal edenleri Allah’a havale etmesini em- rediyordu. Kendini dinin zaferi için feda edenleri ise bu dünyada o ahirette Allah ödüllendirecekti.45 Ayrıca baruthanelerin muhafaza- sına dikkat edilmesine,46 bir yangın vukuunda yangın yerine gitmesi gereken yeniçeri ağası, topçu başı ve cebeci başının sefer mühimmat- larının tutulduğu Tophane-i Amire’den kesinlikle ayrılmamalarına47 dair üst üste emirler ıstar ediliyordu. Meyhanelerin kapatılması ya da yakılması,48 kadınların zaruri ihtiyaçları dışında eğlence için ara- balara binmesinin ve seyir yerlerine gitmesinin yasaklanması49 da, ittihat-ı İslâm’ın toplumun her kesimine ayırt edilmeksizin uygulan- dığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti isyan haberini alır almaz şiddete başvurmamış daha çok kontrol ve önlem amaçlı tedbirler al- mıştır. Ancak 21 Mart’ta Galatz (Kalas) ve Yaş katliamları ve hemen arkasından 3 Nisan’da Mora’daki Rumların Müslüman nüfus üzeri- ne genel bir katliam uyguladığı haberlerinin İstanbul’a ulaşmasıyla

43 BOA., HAT, 16449.

44 Şânizâde, II, 1240.

45 Walsh, I, 312.

46 BOA., A. SKT, 180/39.

47 BOA., A. SKT, 179/59.

48 BOA., HAT, 263/15236 49 BOA., HAT., 300/17864.

(10)

birlikte Babıâli’nin izlediği soğukkanlı tavrın değişmeye başladığı adı geçen Avrupalı müelliflerimizin ortak düşünceleridir. Sultan’ın Yunanistan’da binlerce Müslüman ailesinin öldürüldüğü haberini

alıncaya kadar Hristiyanlar hakkında yoğun bir intikam duygusuna sahip olmadığını kaydeden Finlay bu haberlerle birlikte İstanbul’da- ki Rumların idam edilmeye başlandığını kaydeder. Yine II. Mah- mud’un Mora’daki Türklerin güvenliğini sağlayabilmek ve Rumla- rın kalbine korku salmak için rütbeli bir dizi Rum’un öldürülmesini emrettiği, öldürülen Müslümanların kanlarının bedeli için onların kurban edildiği müellifimizin ilerleyen satırlarından elde ettiğimiz bilgiler arasındadır.50

Söz konusu politik infazların ilki isyanla ilgisi tespit edilen Divan-ı Hümâyûn Tercümanı Mavrozi’nin idamıdır. Asil Rum ai- lelerinden birinin üyesi olarak tanımladığı Constantin Mavrozi ile bir partide tanıştığını kaydeden Walsh’a göre Mavrozi tamamen suçsuzdur. İyi niyetinin ve sadakatinin kurbanı olmuştur. Boğazda atla gezerken bir yabancı yanına yaklaşmış, İpsilanti’den gelen ve kendisinin desteğini istediğini içeren bir mektubu eline tutuşturarak ortadan kayboluvermiştir. Mavrozi büyük bir sadakatle mektubu he- men Babıâli’ye bildirmiş ve talep üzerine tercüme etmiş, ancak bazı ricalin isteği üzerine bir kaç paragrafı çevirmeden bırakmıştır. Mav- rozi’nin çevirisi eline ulaşan II. Mahmud, İpsilanti’den gelen mektu- bun orijinalini Rum bahçıvana verir ve çevirmesini ister. Nihayetinde iki tercüme arasındaki farklılığı tespit ederek Mavrozi’nin idamına karar verir.51 Walsh’ta dramatik bir şekilde tasvir edilen Constan- tine Mavrozi’nin idamı Şanizade de oldukça farklıdır. Mavrozi’nin, Eflak-Boğdan’ a güya nasihat için gönderdiği kâğıtlardaki bazı ifa-

delerinden isyanı desteklediği ancak zamanını doğru bulmadığı an- laşılmış ve onun için idam edilmiştir.52 Bu olayın hemen arkasında

50 Finlay, I, 227–228.

51 Walsh, I, 308.

52 “..Tercemân-ı merkûm …Memleketeyn tarafına yazmış olduğu kağıdlarda:

“Böyle bî-vakt vaz‘ u hareket kâr-ı ‘akıl mı idi ve bunun şimdi mevsimi miydi?”

gibi zü’l-ciheteyn ba‘zı ‘ibâreler derc etmiş ve mel‘aneti bu takrible ortaya çıkmış olarak..” (Şanizade, II, 1112–1113).

(11)

Fener’de önde gelen ve sayıları onu bulan birçok zengin tüccar ve bankerde aynı akıbete uğramıştı.53

Politik infazların yarattığı etki açısından en önemlisi ise şüp- hesiz Patrik V. (Gregory)Gregorius’un idamı olmuştur.54 Patrik is- yan haberi öğrenilir öğrenmez kendisi metropolitleri ve Rum tebaası adına sadakatini ve itaatini bildirmesi ve Osmanlı Devleti toprakla- rında bulunan tüm Rum metropolitlerine isyana katılmamaları için tenbihnameler göndermesine,55 İpsilanti ve Mavrozi de dâhil olmak üzere asi elebaşlarını aforoz etmesine rağmen isyanla ilgisi olmadığı- nı kanıtlayamamıştı. Sadrazam Benderli Ali Paşa tarafından sorgu- lanan Patrik suçlamaları kabul etmediği gibi Saint Synod’u töhmet altında bırakıyordu.56 Ancak ne sarayı ne de Babıâli’yi suçsuz olduğu hakkında ikna edemedi.

Patriğin idamını “sebepsiz öfke ve ahmaklık” olarak nitelen- diren Walsh’a göre bu olay ve İstanbul’un merkezinden, Saint Pe- tersburg Sarayı ve Yunan dağlarına kadar uzanan bir korkuya sebep olmuştu.57 Müellif, Patrik’in idamı ve Yahudiler tarafından denize atılışını anlattığı satırlarda Gregorios’un masumluğunu Türklerin ve Yahudilerin gaddarlığını vahşetini ispatlamaya çalışır gibi gö- zükmektedir. Ona göre iyi bir din adamı olan Patrik meşru devle- te ihanet etmemişti. İsnat edilen suçlar ispatlanamamıştı. Klavartalı olan Patriğin hemşerilerinin bu şehri ele geçirmeleri, idam edilen Mavrozi’nin ailesini himaye etmesi ve Mora’da bir Rum okulu açtır- mak niyetiyle para toplamak için gönderdiği bir mektubun isyanla

53 Gordon, I, 187.

54 İdam edilen ilk patrik Dördüncü Murad’ın saltanatı sırasında Cizvitlerle Kal- vinistler arasındaki rekabette Kalvinistleri tuttuğu iddia edilen Birinci Kiril’dir.

“Rum teb’a arasına dinî nifak soktuğu” iddiasıyla 1638’in 26 Haziran’ında Rume- lihisarı’nda asılarak cesedi denize atılmıştır. İdam edilen ikinci patrik ise Üçüncü Parthenius’tur. Eflak Voyvodası Konstantinin isyanını desteklediği için Köprülü Mehmed Paşa’nın emriyle Parmakkapı’da asılmıştır (Bülent Atalay, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri, İstanbul 2001, s. 8–9).

55 BOA., HAT, 955/40959; 1294/50272 A.

56 Şanizade II, 1121.

57 Finlay, I, 229.

(12)

ilişkilendirilmesi sonunu getirmişti.58 Acı haberi 22 Nisan Paskalya gününü kutlamak üzere Patrik’ten aldığı davet üzerine bir arkadaşıy- la Fener’e doğru yola çıktıklarında korkmuş bir Rumdan duymuştu.

Zavallı yaşlı adam görevini yerine getirirken aniden içeri giren çavuş- lar tarafından boynuna ip takılarak asılacağı kapıya kadar sürüklen- miş, acı ve uzun bir ölümü olmuştu. Kapıya asılan cesedi içeri girip çıkanlar tarafından itilip kakılmıştı. Walsh satırlarının devamında kiliselerinin saygıdeğer liderlerinin idamının Rumların cesaretleri- ni arttırdığını kaydetmektedir. Bu olayın Rum nüfuzun yaşadığı her yere isyanın yayılmasının genel sebebi olarak gören müellife göre II.

Mahmud artık otoritesini ve saygınlığını ifade eden “Hünkâr” olarak değil, kendisine duyulan nefreti ve aşağılamayı yansıtan “Kasap” ke- limesiyle anılıyordu. Kısacası Patriğin idamı Rumların düşmanlığını arttırmış ve Babıâli’yle uzlaşmalarını imkânsız hale getirmişti.59

Walsh’a göre Philhellen’liği ispatlanmış olan Finlay ise, Gre- gorios’un hemşerilerinden saygı gören özel bir karakter ve erdemli bir adam olduğu, resmi işleri yürütmedeki yeteneği, Osmanlı Devle- ti’ni etkilemesi hususlarında Walsh’a katılmakla birlikte onu masum bulmaz. Finlay’a göre Patrik kabul ettiği pozisyonu sorumlulukları- nın ve tehlikelerinin farkındaydı. Divanın ve Fenerlilerin entrikala- rında da ustaydı. Bir Ortodoks komplosu olduğunu biliyordu. Bunda hiç şüphe yoktu ki hemşerilerinin çoğu gibi oda Rusya’nın asileri koruma altına alacağına inanarak yanlış bir pozisyon almıştı. Müellif, Patrik’in Ortodoks komplosunu kâfir egemenden saklaması gereken bir Hristiyan rahibi olarak vicdanın rahat olabileceği ancak ahla- ki hisleri sarsılmış olması gerektiğini düşünmektedir. Eteryacıların planlarını öğrendiğinde hükümdara karşı olan resmi görevleri va- tanseverlik duygusuyla çatışmış, ancak Hristiyanlık görevlerini kabul ederek patrikhanenin başında gönüllü olarak kaması onun sonunu getirmişti.60

Müellife göre Patrik’in idamı da Osmanlı adalet sisteminden beklenen bir sonuçtu. Rütbeli bir adam aslında sultanın egemenliği

58 Walsh, I, 314–320 59 Aynı yer.

60 Finlay, I, 229.

(13)

için rehin alınırdı ve sorumluluğu altında olan insanların suçlarının cezasını çekmek, kefaretini ödemek zorundaydılar. Bunun dışında Mavrozi’nin ailesinin Moskova’ya kaçmasına yardımcı olması, Pet- ro Bey’in oğlunun Rum asilere katılmasını sağlaması, tutuklanan bir Eteryacı’da bulunan mektubunun, İpsilanti’nin ajanlarından bi- risinin mektubuyla karıştırılması onu sultanın gözünde suçlu kılan diğer amillerdi. Her Müslüman ona yalancı bir hain olarak bakıyor- du. Dolayısıyla II. Mahmud onu idam ederken Osmanlı İmparator- luğunun kanunlarına tamamen uygun davranmıştı. Finlay Patriğin cesedinin Yahudilere neden verildiği konusunda da Walsh’la hatta Esad Efendi’yle aynı fikirde değildir. Walsh Türklerin Hristiyanlara hakaret etmek istediklerinde Yahudileri kullandıklarını bu olayda da aynı şeyin tekrarlandığını kaydeder. Esad Efendi ise, Şanizade’nin bunun padişahın bir emri olduğunu yazdığı satırların yanına “Hâşâ karihadan değildir, belki bazı süfehânın Hâlet-i garîbe ilkasındadır”

diye not düşerek61 bu işin altında Hâlet Efendi’nin olduğunu işa- ret etmiştir. Finlay ise her iki müelliften daha gerçekçi bir açıklama yapar. Doğudaki Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki nefretin bü- yüklüğünü ikrar etmekle birlikte, Hıristiyanların dinlerine daha fazla hakaret etmek için Yahudilere patriğin vücuduna kötü davranmala- rının emredildiğine inanmalarının bir hata olduğunu kaydeder. İn- sanlığa yönelik bir öfke olarak gördüğü bu olayın basit bir açıklaması vardır. Yaşananlar sadece Müslümanlara ve Hristiyanlara da benzer şekilde uygulanan Osmanlı ceza hukukunun bir parçasıdır. Müel- lif dediklerini ispat etmek için, Patriğin idamından bir yıl sonra bir çok Rum ailesinin mallarını yağmalayan asi Müslüman grubun başı olan yeniçerilerin 21. ortasından Hasan Bayraktar Rumları korumak için görevli bir devriyeye direndiği için vurulduğu, gün boyunca (22 Haziran 1822) vücudu Yahudiler tarafından İstanbul sokaklarında

sürüklenerek denize atıldığı62 bilgisini vermektedir.

Patriğin idamının ve cesedine yapılan muameleyi dramatik bir şekilde tasvir eden Walsh’a göre bu olaya en büyük tepki ise dip- lomasinin iki aslanından biri olarak tanımladığı Rus elçisi Strogo- nof ’dan gelmişti. Strogonof ’un Patriğin ölümünden sonra daha atak

61 Şânizâde, II, 1124.

62 Fınlay, I, 231

(14)

bir politika takip ettiğini kaydeden müellife göre Rus elçisi Babıâ- li’den açıklama talep etmişti.63 Babıâli ise başta Rus elçisi olmak üze- re diğer elçilerle üst üste yaptığı mükalemelerde ise kimsenin dini yüzünden cezalandırılmadığını, patriğin yazmış olduğu mektuplar yüzünden politik manada suçlu olduğu için cezalandırıldığı cevabını veriyordu.64 Walsh İngiliz elçisi Stranford’un ise olayların başından beri Rus elçisine göre daha ılımlı bir politika izlediğini kaydetmek- tedir. Müellif şiddet olayları arttığı zaman Stranford’un Babıâli’ye durumdan duyduğu şikayeti bildirdiğini ve sadrazamdan bu sürecin biteceğine dair sadece şifahi değil yazılı teminatta aldığını kayde- der. Ancak “bu bir türlü Rus elçisini tatmin etmemişti” diyen Wal- sh’a göre din politikayla karışmış gibi görünüyordu. Müellife göre İngiliz ve Rus elçilerinin Rum isyanı hakkında Babıâli’de nezdinde bulundukları girişimler aslında temsil ettikleri ülkelerinin arasındaki rekabetin bir parçasıydı. Strogonof ’un işi tüm Hristiyan devletlerin katıldığı bir Haçlı savaşına kadar götürmeye çalışması da bu rekabe- tin bir sonucuydu. Ancak Walsh meslektaşları arasında daha itibarlı olduğunu iddia ettiği İngiliz elçi Stranford’un bunu engellediğini ve olayları istediği gibi şekillendirdiğini kaydederek rekabetin bu aşa- masının İngiltere lehine çözümlendiğini ifade ediyordu.65 Babıâli bu şekilde bir yandan elçileri teskin ve ikna etmeye çalışırken bir yandan da Rum milletine hitaben buyruldular çıkararak, öncelikle Patriğin devlete karşı olan görevlerini tekrarlıyor ve daha sonra hemşerile- rinin çıkardığı isyanda dahli olduğu yani devlete ihaneti sabit bu- lunduğu için idam edildiğini açıklıyordu.66 Ayrıca bu olayı ittihat-ı İslâm’ı güçlendirici bir unsur olarak kullanıyor, tüm büyük şehirlerde Patrik ve metropolitlerin asıldığı an oluşan sahnenin Allah ve Pey- gamber adına tekrarlanmasını istiyordu.67

İstanbul’da Rum elit ve yöneticileri bu şekilde cezalandırılıyor- ken sivil Rumlara karşı tepkilerde artıyordu. Walsh ve Gordon’a göre Türkler kendilerini ve dinlerini yok etmek isteyen düşmanlarıyla baş

63 Walsh, I, 318.

64 BOA., Hat, 1162/46003.

65 Walsh, I, 325.

66 BOA., HAT, 285/17094 A 67 Slade, I, 247.

(15)

etmenin en iyi yolunun şiddet olduğuna inanıyorlardı. Finlay’de ya- şananları şu şekilde özetliyordu: Rumlar Avrupa’daki Müslümanları yok etme projesine katılmışlar, Türkler ise korkunç bir acımasızlıkla Rumların bu hareketini durdurabileceklerini zannetmişlerdi.68 Gor- don’a göre ise Türkler, kendilerini güvence altına almak için Rum reayanın tamamen imha edilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bir- çok Avrupa eyaletlerinden gelen isyan haberleriyle çılgına dönmeleri, öfke ve terör hisleriyle dolmalarını olağandı. Bu hislerin etkisinde hem yeniçeriler hem de halk İstanbul’da ve Boğaz köylerinde cina- yetler işlemeye ve evlere girmeye başladılar. Babıâli ise bu aşırılıkla- rı görmezden geliyordu.69 Ancak Yeniçeri Ağası’na yazılan bir emir ve buna istinaden Yeniçeri ağasının cevabı Gordon’un ilk iddiasını kısmen doğrularken Babıâli’nin olaylara seyirci kaldığı yönündeki iddiasını çürütmektedir. Söz konusu belgede Yeniçeri Ağası’ndan Tahtakale ve Unkapanı’nda silahla gezerek piştov atan ve gözüne kestirdiklerinden para alan esnafın ciddi bir şekilde uyarılması bunu dikkate almamaları halinde ise cezalandırılmaları istenmiştir. Yeni- çeri Ağası ise esnaf kethüdaları ve zabıtaları ile bir toplantı yapmış Babıâli’nin taleplerini ileterek dinlemeyenleri bizzat cezalandıraca- ğını belirtmiştir.70

Gordon satırlarının devamında Askerler ve silahlı çeteler ta- rafından şehirde ölümü ve yangını yayıldığını, askeri depolar olduğu düşünülen kiliselerin yağmalandığı bilgilerini verir. Müellif, Haziran ayında padişahın öfkesi daha da arttığını, ayın 15’inde beş piskopos, üç rahip ve çok sayıda sivilin sokaklarda asıldığını, dört yüz elli es- naf ve tacirin madenlerde çalışmak üzere Anadolu’ya gönderildiğini kaydeder. Temmuz ayının ilk gününde ise yetmişten fazla Rum cel- latların elinde can verdiği, daha ılımlı ya da silik karakterli olanlar sürgüne gönderildiği71 Gordon’un verdiği bilgiler arasındadır. Walsh ise yaşanan kaosun ve düşmanlarının İslamiyet’i yok edecekleri en- dişesinin, olağan durumlarda sessiz ve istikrarlı olarak tanımladığı Türklerin kana olan iştahlarını uyandırdığını belirtmektedir. “Türkler

68 Finlay, I, 225.

69 Gordon, I, 185–186.

70 BOA., HAT, nr. 338.

71 Gordon, I, 188–189.

(16)

için karşılaştıkları her yerde Rumları öldürmek sıradan bir olaydı”

diyen müellif, şahit olduğu manzaraları şu şekilde tasvir etmekte- dir: Türkler öldürdükleri Rumların cesetlerini ya kapılara, duvarla- ra asıyorlardı ya da kafalarını kesip uyluklarının arasına koyuyorlar ve sokak köpeklerinin parçalaması için yol ortasında bırakıyorlardı.

Cesetlerin kokusu akbabalar ve çaylak kuşları gibi leş yiyicileri çe- kiyordu. Şehirde açık korunmasız bir vücudun olduğu yerler gök- yüzünü kaplayan leşçilerden dolayı tenteyle kapanmış gibi gözükü- yordu. Geceleri başsız cesetlerin civarında sayılamayacak kadar çok vahşi köpekleri hırlamaları duyuluyordu. Köpekler derisi soyulmuş ve kırılmış kafatasları için kavga ediyorlardı. Byron’un sahte Co- rinth’inde ya da Bruce’un tarif ettiği Abyssinia’da ya da Barboros’u okuduğunuz her hangi bir yerdeki iğrenç ve korkunç Doğu alışkan- lıkları burada gerçekleşiyordu.72 Walsh’ın Türklerin acımasızlığını ve Rumların çaresizliğini vurgulamak adına kaleme aldığı bu satırlarda şüphesiz İngiliz bir rahibin Müslüman Türk’e yani kendisine göre kafire duyduğu önyargıdan beslendiği hatta İstanbul’da gökyüzünün akbabalarla kaplandığını iddia edecek kadar olayları abarttığı yanlış bir tespit olmasa gerektir. Finlay ise Rumların karşı karşıya kaldığı iddia edilen şiddetin ulema ajanlar tarafından yönlendirilen haydut çeteleri ve itaatsiz yeniçeriler tarafından yapıldığını ve söz konusu güruhun Hristiyanların oturduğu mahallelerde geçit töreni düzen- lediklerini kaydeder. Çeteler tarafından hücuma uğrayan papazları saklayan Müslümanların bu hareketlerini ise şeref hanelerine yazıla- cak bir davranış73 olarak görmektedir.

İsyan esnasında İstanbul’da yaşayan diğer gayrimüslim ve Av- rupalıların durumlarına da değinen Walsh pasif karakterli olarak tanımladığı Ermenilerin Rumlarla tamamen bağlantılarını kestiği- ni ve bunun da kısmen işe yaradığını kaydeder.74 Ermeni Patrikinin Babıâli’ye gönderdiği kendisinin ve cemaatinin itaatini ve gerekirse devlet yolunda canlarını mallarını feda edeceklerini bildirdiği takri- ri75 bir ölçü de Walsh’ın bu iddiasını desteklemektedir. Babıâli’nin

72 Walsh, I, 320–321.

73 Finlay, I, 233.

74 Walsh, I, 312.

75 BOA., HAT, 1294/50272.

(17)

yaşanan olaylarda Avrupalıların zarar görmemesi için özel bir çaba harcadığı ve onları korumak üzere beyaz atkılarıyla ayırt edilen dev- riyeler oluşturduğu müellifin verdiği bilgiler arasındadır. Bu haberi duyan Walsh tekrar Pera’yı dolaşmış ama bu sefer kalabalık ve koz- mopolit Pera’nın yerine sadece geçit töreni yapan Türklerin dolaştığı reayanın izinin görülmediği bir Pera ile karşılaşmıştır. “Rumlar adeta görünmez olmuşlardı” diyen Walsh’a göre Avrupalılar tüm karışıklı- ğa rağmen Pera’da yine de rahatça gezinebiliyorlardı. Bunda elçilik- lerinin kendilerine sağladığı kapitülasyonlar ile garanti altında olan dokunulmazlıklarının getirdiği rahatlık kadar, kıyafetlerinin onları herhangi bir müdahaleden koruyacağı inancı yatmaktaydı. Ancak Müslüman halkın öfkesi zamanla Avrupalılara da sirayet etmişti.

Ayrıcalıklarının sembolü haline gelen şapkalarına ve alınan önlem- lere rağmen onlar da Pera’da itilip kakılmaya ve hakarete maruz kal- mıştı. Köpeklerin saldırısından korkan Avrupalılar kendilerini ko- rumak için taşıdıkları sopalarla kendileri dayak yemişlerdir. 4 Mayıs sabahı karşılaştıkları bir manzara ise Walsh gibi hepsini şaşırtmış ve korkutmuştur. Bu sefer idam edilen uzun doğu elbiseleri içinde Av- rupalı mı? reaya mı? olduğunu ayırt edemedikleri biri değil, şapkası ve mantosu içinde bir tamamen Avrupaî görünümlü birisidir. Kar- şılaştığı manzara karşısında Türklerin reaya ve Avrupalılar arasında tüm ayrımı kaldırdığına şüphesi kalmayan müellif ve arkadaşlarını Babıâli tarafından infaz edilen kişinin Avrupaî kıyafetler içerisinde bir Rum Firarı olduğu açıklaması bile rahatlatamamıştır. Walsh’ın

“Hepimiz benzer bir sebeple idam edilebileceğimizi hissediyorduk, yanlışlık olduğu keşfedildiğinde çok geç olacaktı” sözleri olay karşı- sındaki endişesini ortaya koymaktadır.76

Tüm olayların merkezine bulunan Sultan II. Mahmud’un kişi- liği ve izlediği politika Walsh, Gordon ve Finlay’in satırlarında olduk- ça farklı bir şekilde yer almıştır. Thomas Gordon’a göre II. Mahmud en yüksek ruhani lider olması ve halkın kendisine gösterdiği hürme- te rağmen acımasız ve kabaydı. Walsh’da II. Mahmud’un, Patrik’in idamından sonra gücünü ve asaletini yansıtan “Hünkâr” ismiyle değil nefret edilen ve aşağılayıcı bir isim olan “Kasap” kelimesiyle anıldığı- nı kaydetmektedir. Finlay Sultan Mahmud’un Rum isyanı tarihçileri

76 Walsh, I, 325.

(18)

tarafından Müslüman yobazlığının ilk akınını memnuniyetle izleyen, insan dışı bir canavar olarak takdim edildiğini, Rumların ona kasap ismini verdiğini, ataları I. Selim(1512–1520) ve I. İbrahim (1640–

1648) tarafından tartışıldığı ancak daha sonra reddedildiği söylenen Hristiyan tebaanın yok edilmesi projesini ona atfedenlerin olduğunu kaydeder. II. Mahmud’un isyanı bastırmak üzere aldığı tedbirlerin dünyada Osmanlı ırkının ezeli gaddarlığı ve Müslüman bağnazlığı- nın bir kombini olarak algılanarak kınandığını ifade eder. Müellif, II.

Mahmud’un aldığı tedbirlerle zulmün oryantal milletlerin yöneti- minde en etkili yöntem olduğu ispatladığını belirtir. Ancak Rumları da masum bulmaz. Müellife göre Rumlar Avrupa’daki Müslümanları yok etme projesine katılmışlar, Türkler ise korkunç bir acımasızlıkla onları durdurabileceklerini zannetmişlerdi ve her iki tarafta kısmen başarılı olmuştu. Hıristiyanlar, Yunanistan’daki yerli Müslümanları yok ederek en tehlikeli düşmanlarını yok etmişler ve iç savaş olabile- cek bir şeyi bağımsızlıkları için ulusal bir mücadeleye dönüştürmüş- lerdi. Türkler de Rum liderlerin başlarını keserek isyanın ilerlemesini kontrol altında tutmuşlar ve böylelikle Yunan halkının yarısı sultana boyun eğmişti. Davranışlarına ihtiyatlı politik prensiplerin rehber- lik ettiği Sultan ise Rum isyanı boyunca karakterinin sağlamlığını ispat etmiş, yeteneklerini arttırmış, bunu yavaş yavaş tüm dünyaya ilan etmişti. II. Mahmud’un tavırlarını kişisel öfkesi değil, Osman- lı kanunları ve gelenekleri şekillendirmişti. Bunlar bir hükümdarın tasarlanmış hareketleriydi diyen Finlay’e göre Rum isyanından bile daha şiddetli bir şekilde yeniçeri isyanı ile tehdit edilen II. Mah- mud, Hetaristlerin başkentini ve cephaneliğini yakacakları kendini ve bakanlarını öldüreceklerini keşfettikten sonra intikam için kur- banlarının sayısını arttırmış olsaydı bile pozisyonundan dolayı mazur görülebilirdi. Finlay, Sultanın vatandaşlarını yönetmek için ilahi bir hakla birlikte cennetin onu davet ettiğine inana despotlardan biri olduğu kadar bir hukukçu, halife ve sultan olduğunun altını çizer ve Yunanistan da Yaş ve Galatz’da şehit olarak katledilen masum Müslümanların kanının intikamını almak, asileri cezalandırmak onun göreviydi der. İngilizlerin Hindistan’daki akrabalarına ve hem- şerilerine karşı işlenen benzer zulümleri duyduklarında kalplerinde yükselen intikam yaşlarını hatırlanması gerektiğini belirten Finlay, II. Mahmud’un Patrik’i idam ederken Osmanlı imparatorluğunun

(19)

kanunlarına tamamen uygun olarak davrandığını savunuyordu.77 Üst düzey din adamlarının ve önemli görevlerde bulunan Fenerlilerin nankörlüğü ise II. Mahmud’a yardımcı olmuş onlara verdiği sert ce- zanın ödül olarak görülmesini sağlamıştı. Finlay sultanın düzeni sağ- lamak için acımasızca davranmanın toplum düzeninde ve devletin gelirlerinin azalması gibi bir etki yarattığını kısa sürede hissettiğini ve politik manevralarla yapılan zulmü yumuşatmayı başardığını kay- deder. II. Mahmud gücünün ve servetinin ancak Hıristiyan tebaası- nın zenginliğinden ve aklından faydalanırsa artacağını anlamış ve bu doğrultuda politikasını yeniden şekillendirmişti. Mülkünün düzen ve emniyetini yeniden tesis etmeyi taahhüt ederek, Hristiyanlara yö- netimi altında güven içerisinde yaşayabileceklerini ve para kazanma- ya devam edebileceklerini kanıtladı. Rumların önemli bir bölümünü kendilerini isyanın sebeplerinden ayırmalarını koruması altında ya- şamaya devam etmeleri hususunda ikna etmişti.

Sonuç olarak diyebiliriz ki isyanın ilk yılında İstanbul’da yaşa- nan olaylar aslında Mora’da yaşananların bir yansımasıydı ve meşru bir devlete karşı çıkan ihtilal ortamında gerçekleşmişti. Çalışmaya konu olan ve bir şekilde Philhellenlikle bağlantısı olan her üç yaza- rımız zaman zaman durumu rumların lehine abartıp Türklerin acı- masızlık ve vahşiliklerinden dem vursalar da Türklerin sultanlarının öldürülmesini, İstanbul’daki cephaneliğin havaya uçurulmasını ve topçu birliklerinin ele geçirilerek Rumların silahlandırılmasını içe- ren komployu öğrenmelerine rağmen Mora’da Müslümanlara karşı yapılan toplu katliamlardan haberdar olana kadar sakinliklerini koru- dukları ortak fikirleridir. Ancak Mora’da Müslümanların katledilme- si sultanın öfkesini tetiklemiş ve politik idamların olmasına sebebiyet vermiştir. Philhellenlikleri tescilli olan Finlay ve Gordon’un tespitleri aslında durumu çok iyi özetlemektedir. Finlay’a göre “meşru bir im- paratorluğun meşru hükümdarı olan II. Mahmud tahtını ve impara- torluğunu korumak”78 üzere hareket etmişti. Gordon’un “Rumların maruz kaldığı ulusal ya da bireysel yanlış ne olursa olsun intikam- larının acımasızlığını haklı göstermesi mümkün değildir. Rumlarla Osmanlı generalleri (Hurşit Ahmed Paşa, Ömer Viron) arasında bir

77 Finlay, I, 197, 226–227.

78 Finlay, I, 226.

(20)

karşılaştırılma yapılsa Osmanlı generallerine bir insanlık madalyası verileceği inkar edilemez”79 şeklindeki yorumları yaşanan olayların aktarılmasında görülen ve Türklerin aleyhinde olan bilgilerin revize edilmesi gerektiğini gösteren önemli bir tespittir.

79 Gordon, I, 313.

Referanslar

Benzer Belgeler

yükseliyor.Rize’de ya şanan sel felaketinin ardından, ölenlerin toprağa verilmesi yaralıların tedavilerinin yapılması sonras ı bu kez, evleri yıkılan ve evleri

AKP hükümeti, bir süredir kamuoyunda tart ışılan ve işçi sınıfının sahip olduğu yasal ve sosyal korumaları önemli ölçüde azaltarak fiilen uygulanmakta olan esnek

Hattat Davut Bektaş ve Mehmed Özçay tarafından “fe inne meal usri yusra, inne meal usri yusra”, ibaresi celi sülüs kalemiyle yazılmıştır (Resim 7-8), (URL-6-7, 2018) Yine

“ Düşünebiliyor musu­ nuz; bu koyu renk tahtanın bile kullanılmadığı, pastel renk boyalı m obilyalarla sade döşenmiş ’yalıya, saksı saksı palmiyeler,

Öte yandan University College London’dan Sophie Scott, beyin sinyali verilerinin anlamlı bir biçimde konuşmaya dönüştürülmesinin henüz çok uzak bir hedef

Bu çalışmada, Celal Bayar üniversitesi Tıp Fakülte- sinde klinik öncesi dönemde eğitim almakta olan ve henüz tıp etiği eğitimi almamış öğrencilerin tıp

Çalışmada literatür dikkate alınarak Kurumsal kaynak planlaması başarısının örgütsel performans üzerindeki etkisi finansal ve finansal olmayan ölçütler

Rekombinant pcDNA4-G ile transfekte edilen ve 21 gün 60 µg/mL zeosin içeren hücre kültür vasatında tutulan Vero hücrelerinde hazırlanan preparatlarla