• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE DE YABANCI DİL EĞİTİMİ; ÖĞRENCİLER BUNCA YIL EĞİTİME RAĞMEN NEDEN İNGİLİZCE KONUŞAMIYOR? ALPER ERDOĞAN İSTANBUL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE DE YABANCI DİL EĞİTİMİ; ÖĞRENCİLER BUNCA YIL EĞİTİME RAĞMEN NEDEN İNGİLİZCE KONUŞAMIYOR? ALPER ERDOĞAN İSTANBUL"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE’DE YABANCI DİL EĞİTİMİ;

ÖĞRENCİLER BUNCA YIL EĞİTİME RAĞMEN NEDEN İNGİLİZCE

KONUŞAMIYOR?

ALPER ERDOĞAN

2021

İSTANBUL

(2)

İÇİNDEKİLER

I. YABANCI DİL EĞİTİMİ İLE YABANCI DİLDE EĞİTİM ARASINDAKİ FARKLAR II. ANA DİLDE DAHİ YETERLİ OLMAYAN DİLE HÂKİMİYET

III. YABANCI DİL EĞİTİMİNDE KÜLTÜR BOYUTUNUN ATLANMASI

IV. BAĞLAMDAN KOPUK YETERSİZ ÖĞRETİM TEKNİKLERİ

(3)

I. YABANCI DİL EĞİTİMİ İLE YABANCI DİLDE EĞİTİM ARASINDAKİ FARKLAR

Yabancı dil öğrenmek, bilgi akışının ve kültürel etkileşimin en yoğun ve hızlı yaşandığı günümüz dünyasında dünya ile iletişim kurabilmenin yegâne yöntemidir. Bu sebeple yabancı dil eğitimi çok önemlidir ve donanımlı bireyler yetiştirmek isteniyorsa mutlak suretle üzerinde durulmalıdır. Ancak yabancı dil eğitimi ile yabancı dilde eğitim kavramlarının birbirinden net bir biçimde ayrılması gerekir.

Özellikle üniversitelerde sıklıkla görülen yabancı dilde eğitim, verimlilik açısından oldukça başarısız bir eğitim modelidir. Türk tarihinin, Türk Ceza Kanununun veya matematiğin, fiziğin ana dili Türkçe olan akademisyenlerce yine ana dili Türkçe olan öğrencilere İngilizce olarak anlatılmaya çalışılmasının hiçbir mantığı yoktur. Zira bir konuyu, ana diliniz dışında bir dilde anlatmaya kalktığınızda verim ciddi anlamda düşer, düşündüklerinizi tam olarak aktarmanız mümkün değildir, yine aynı şekilde bir konuyu ana diliniz dışında anlamaya kalktığınızda verim yine düşer. Eğitimi niteliksizleştirmek için ne kadar da güzel bir yöntem öyle değil mi?

İslam’ın altın çağını yaşadığı 8-13. yüzyıllar arası dönemde topluca bir Latince öğrenme durumu olmamıştır. Çeviri faaliyetleri bu aydınlanmayı ortaya çıkaran en önemli faktör olmuştur. Bu noktada esas mesele bilgiyi kendi dilimize taşıyabilmek olmalıdır. Günümüzde de bu mantıkla yabancı literatür tarandıktan sonra yeni bir literatür geliştirilirken ortaya çıkarılacak yeni bilgiler, deneyler, araştırmalar ve gözlemler Türkçe olmalıdır. Zira en başta ifade ettiğimiz gibi insanın ana dili dışında sonradan öğrendiği herhangi bir dilde düşünerek üretim yapması düşük verimli bir yöntemdir. Öte yandan Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu en önemli bilim insanlarından Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bilimin ne amaçla yapılacağına ilişkin milli yöntemler uygulanmasını tavsiye eder.

“Bilimin uluslararası olan yanı yöntemleridir. Ama hangi konuda araştırma yapılacağı, ne üzerinde çalışılacağı, yani bilimin amaçları, erekleri ulusaldır, toplumsaldır, kişiseldir. Bilim kişinin doğa ile etkileşiminden ortaya çıkar. Doğa sınırsız kişiler ve toplum ise sınırlı olduğundan, her ülkede bilimin o dönemdeki sınırları, o ülke bilimcilerinin düşün, istem ve kültür yapısına göre, o ülkenin kendine en çok gereken konu ve uygulamalarına göre genişler.” [1]

Üniversitelerde İngilizce –ya da bir başka yabancı dil ile- eğitim, tüm verimsizliğinin yanı sıra ülkede konuşulan resmi dilin akademik fonksiyonunu törpüleyerek de facto bir bilim dili de ortaya çıkarır.

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, yabancı dilde eğitimin ihanet olduğunu belirterek şu önemli tespitleri sıralamıştır;

”İngilizce bilim dili değildir. Bilim dili matematiktir. Bunu her bilimci bilir. Dolayısıyla bir bilime ne kadar matematik girmişse o kadar bilim olur. Matematik gibi özellikleri olan bir dil olmalı ki, doğru bir bilim dili ortaya çıksın. Türkçe yazın dili olabilmişse, Türkçe’de öyküler, romanlar, oyunlar

yazılabiliyorsa, deneme yazıları, felsefe yapıtları verilebilmişse bilim alanında aynı gidiş neden olmasın? Türkçe neden bilim dili olarak kullanılmasın? Yeter ki bunu yapabilecek bilim insanları olsun.’’ [2]

Türkçe’nin nasıl bilim diline dönüştürülebileceğine ilişkin hiç şüphesiz en iyi örnek Prof. Dr. Aydın Köksal’ın bilgisayar mühendisliği alanında oluşturduğu terminolojidir. Bugün, hiç de kulak tırmalamayan ve rahatlıkla kullanabildiğimiz “bilgisayar, bilişim, yazılım, donanım, bellek, bilgi işlem…” gibi 2500 civarında Türkçe karşılığı kullanıma sokarak, bu noktada önemli bir adım atmıştır.

Sonuç olarak İngilizcenin bilim üretmek için değil, yabancı literatürü takip etmek ve bilimi ana dile taşıyabilmek açısından önemli bir zorunluluk olduğunu ifade edip bu alandaki yanlış algıyı düzelttikten

(4)

sonra Türkiye’de yabancı dil eğitimi ve bu süreçte yaşanan zorluklar üzerine değerlendirmelerimizi yapabiliriz.

II. ANA DİLDE DAHİ YETERLİ OLMAYAN DİLE HÂKİMİYET

İngilizce, Türkiye’de ilkokuldan beri hatta bazı anaokullarında dahi öğrencilerin ders programlarında kendine yer bulmaktadır. Öte yandan bunca yıl bu dilin eğitiminin verilmesine karşın ortada kayda değer bir başarısızlık olduğu da aşikârdır. Bunun en önemli sebeplerinden biri öğrencilerimizin aslında ana dilleri olan Türkçeye yeterince hâkim olamamalarıdır. Ortaokul ve lise seviyelerinde çeşitli ülkelerin eğitim durumlarını kıyaslayan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA’nın 2018 verileri ülkemizdeki bu problemi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarına göre Türkiye, kendi ana dilinde okuduğunu anlamada 50.

sırada kendine yer bulabilmiştir.

Kişinin ana diline tam anlamıyla hâkim olamaması ciddi kavrayış zorluklarına yol açar. Zira modern insan kelimeler ile düşünür. Kelimeler ve ifade ettikleri anlamlar; düşünce yapılarının, ideolojilerin, hayat görüşlerinin ve hatta inanç sistemlerinin oluşmasında ve şekillenmesinde fazlasıyla etkilidir. Bu noktada günlük hayatta kullanılan sözcük sayısının belli bir sayının altında kalması, bu sözcüklerin anlamlarının zihinlerde muğlak olması ya da ‘’-de, -da, -ki’’ gibi eklerin yazımlarında hatalar yapılıyor oluşu kişinin öğrenme kapasitesi ve algılama düzeyinin ne denli eksik olduğuna ilişkin önemli

göstergelerdir. Türkiye’de insanların kendi ana dilinin yazım kurallarına ne ölçüde riayet edebildikleri de ortadadır. Haliyle daha ana dilinde belirli bir yetkinliği karşılayamayan bireyin ikinci bir dilde başarı sağlayabilmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bu argümanı destekler nitelikte bir anekdot

paylaşmak gerekirse, üniversitedeyken bir çeviri sınavında şahit olduğum tablo oldukça faydalı olacaktır. İslam’ın beş şartını İngilizceden Türkçeye, Mevlevilik inancı ile ilgili kısa bir paragrafı da Türkçeden İngilizceye çevirmemiz beklenen bir sınava tabi tutulmuştuk. Londra’da birkaç yıl yaşamış ve haliyle de bu tarz bir çeviri sınavında beklentilerin epey yüksek olduğu bir arkadaşımız beklenenin aksine oldukça düşük bir not olarak dersten çekilmişti. Burada problem yabancı dile değil ana dile yeterince hâkim olamamaktı.

III. YABANCI DİL EĞİTİMİNDE KÜLTÜR BOYUTUNUN ATLANMASI

Yabancı dil öğrenirken, o dilin kültürünü de öğrenmek çok önemli bir faktördür. ‘’Kültürü ayrı tutup sadece dili yapısal bir şekilde, dilbilgisi kurallarını öğrenerek tam anlamıyla öğrenmiş olmayız.’’ [3]

Böyle bir öğrenme şekli sözlük ezberlemekten öteye geçmez. Bir dili, kültürünü dışlayarak öğrenmeye çalışmak kişiyi o dilin mecaz, deyim, atasözü ve teşbihleri gibi enstrümanlarını kullanmaktan

alıkoyacağı gibi ifade gücünü de düşürerek Türkçe kavramları sadece hedef dile direkt biçimde çeviren bir çeviri programına dönüştürür. Zaten bugün birçok öğrenci de İngilizce cümle kuramamaktan şikâyet etmektedir. Örneğin bulunulan mekânın sıcak olduğu ifade edilecekse Türkçedeki ‘’burası sıcak’’ cümlesi yaygın bir hata olarak ‘’here is hot’’ şeklinde çevrilir. Ancak doğru ifade ‘’it’s hot here’’ şeklindedir. Türkçe düşünüp kelimeleri teker teker İngilizce karşılıklarıyla yazmak sizi bu sonuca götürür ama o dil, örnekte de görüldüğü üzere, bunu düşündüğünüz şekilde ifade etmiyor olabilir. Yine Türkiye’de öğrencilerimiz İngilizce konuşurken zorunluluk bildiren cümlelerde sürekli olarak ‘’must’’ kelimesini kullanma eğilimi gösterir zira okullarda böyle öğretilmiştir. Ancak bu kullanım da pek doğru değildir. İngilizcede zorunluluk bildiren haller için kullanılacak kelime

noktasında iki alternatif vardır. Bunlardan biri Türkiye’de yaygın biçimde kullandığımız ‘’must’’ iken diğeri ise ‘’have to’’ kelimesidir. Ancak İngilizcede, Türklerin yaptığının aksine, yaygın olarak kullanılan

(5)

zorunluluk ifadesi ‘’have to’’dur. Peki ‘’have to’’ yerine ‘’must’’ kullanırsak ne olur? ‘’Must’’ kelimesi ifade edilen zorunluluk halinin yanında aciliyet ve ivedilik ifade eder. ‘’Have to’’ ise daha kapsayıcı, genel geçer bir ifadedir. Cümlelerde sürekli olarak ‘’must’’ kelimesini kullanmak ortamı bir panik havasına sokabilir. Örneğin genel bir durum olarak sağlığınız için daha fazla su içmeniz gerektiğini ifade edecekken ‘’I have to drink more water’’ yerine ‘’I must drink more water’’ derseniz bir an evvel su içmezseniz ölecekmişsiniz gibi bir algı oluşur. Bu iki kelimeden hangisini kullanacağınızı

seçemediğiniz durumlarda ise ‘’have to’’ kullanmak evladır. Zira ‘’have to’’ her zaman doğrudur. Bir başka örnek daha verecek olursak; ‘’learn’’ ve ‘’find out’’ kelimelerinin her ikisi de öğrenmek anlamına gelir ancak arada ince bir nüans vardır. ‘’Learn’’ daha çok akademik bilgi edinimi anlamı verirken ‘’find out’’ herhangi bir şeyin öğrenilmesini de ifade eder. Örneğin ‘’Maçın ne zaman başlayacağını öğrendin mi?’’ derken yaygın bir hata olarak öğrenmek kelimesinin karşılığı olarak

‘’learn’’ kullanma eğilimi görülür ancak doğru kullanım ‘’Did you find out what time the match starts?’’ şeklindedir.

Bölümün başından itibaren ifade etmeye çalıştığım kültür meselesi esasında dilin dünyayı algılayış ve kavramları ifade ediş biçimidir, dilin matematiğidir. Sözlüklerde kelimelerin ne anlama geldiği yazar ancak hangi durumda hangi alternatifin kullanılması gerektiği yazmaz. Dil eğitimi ve dilin kültürü bu noktada devreye girer. Yoksa İngilizce öğrenmek için beş çaylarına başlamak veya o çayı sütlü içmek gibi bir zorunluluk yoktur, kültürden kastım böyle bir şey değildir. Ancak yine de o dile ait kültürden bir şeyler alıp onunla iştigal etmek o dilin öğrenilmesinde mutlak fayda sağlayacaktır.

IV. BAĞLAMDAN KOPUK YETERSİZ ÖĞRETİM TEKNİKLERİ

Yabancı dil eğitimi, diğer tüm akademik branşlardan farklı ve özel bir konudur. Bu sebeple bu konuda verilecek eğitim de farklı bir uzmanlık gerektirir. Ancak Türkiye’de okullarda verilen yabancı dil eğitimi her açıdan yetersiz ve verimsizdir. Türkçe cümlelerin birebir İngilizce karşılıklarını ezberletme

temeline dayalı mevcut uygulama teknik açıdan tamamen hatalıdır. ‘’Anne; mother, baba; father, su;

water’’ biçiminde sözlük ezberleten teknik bir an evvel terkedilerek yerine öğrenciyi, öğrenci kelimesinin eski dildeki karşılığına binaen talebe(talep eden) pozisyonuna yani merkeze alan, konuşma ve dinleme pratikleriyle desteklenmiş bir modele geçilmelidir. Bugünkü eğitim modelinde öğrenci pasif durumdadır. Sürekli dikteye maruz kalmakta ve dikte edilen bilgiden kendine kattığı da oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu durumun önüne geçmenin yolu durağan pozisyondaki öğrencinin kafasına hazır bilgiyi fırlatmak değil, öğrenciyi harekete geçirerek bilginin peşinden koşar duruma getirmektir.

Yabancı dil özelinde öncelikle öğrencide dil öğrenmeye ihtiyacı olduğu kanısını oluşturmak

gerekmektedir. ‘’Geleneksel ikinci dil öğretim programlarında dil, sözcük bilgisi, yapı bilgisi, dilin temel işlevleri gibi alt birimlere ayrılmakta ve sözkonusu tüm birimler basitten karmaşığa doğru olacak biçimde tek tek sıralanmaktadır. Buna göre, İngilizce dil öğretim programında dil alt birimlere

ayrılarak her kısım diğeri üzerine inşa edilecek şekilde sıralanır ve dilin, öğrenciye bölümler ve dilbilgisi yapıları halinde parça parça öğretilmesi esas alınmaktadır.’’ [4] Bu noktada İngilizce dil eğitim

kitapları, diğer ders kitapları gibi sınıflara değil dilin kendi içerisindeki seviyelere göre ayrılmalıdır. Öte yandan bir yabancı nasıl Türkçe dil bilgisinde ana dili Türkçe olan biri kadar yetkinlikte müfredat hazırlayamazsa bizim de aynı şekilde yeterli yetkinlikte bir İngilizce dil bilgisi müfredatı ve dil öğrenme programı hazırlayabilmemiz mümkün değildir. Bu sebeple İngilizce dil bilgisi

(6)

kitapları kati suretle ana dili İngilizce olan yayınevlerinden temin edilmelidir. Bu noktada Oxford Üniversitesi’nin Orient Express kitapları önemli referanslara sahiptir.

Şüphesiz ki dil sözel bir beceridir. Eğitim tekniği olarak, konuşma ve dinlemeye dayalı bir model bu becerinin kazanımını kolaylaştıracaktır. Öte yandan öğrencilerin akademik hayatlarında güttüğü yegâne kaygı nottur. Bu noktada yabancı dil derslerinin sınavları o dilde belli bir yetkinliğe gelmeden geçilemeyecek şekilde ayarlanmalıdır. Klasik yazılı sınavlar yerine yine konuşma ve dinleme odaklı yöntemlerin izlenmesi bu noktada faydalı olabilir.

Alfabedeki harflerin telaffuzlarından başlayacak şekilde yeniden kurgulanacak bu öğrenim modeli öğrencilere kendi içlerinde bulundukları paradigmanın dışında yeni bir sistem içinde düşünmenin kapılarını açacaktır. Bu yeni düşünme biçimi en başta vurguladığım kültür bariyerini aşma noktasında önemli avantajlar sağlayacaktır. Ayrıca bol bol konuşma ve dinleme pratiği yapma imkânı bulan öğrenciler için ‘’anlıyorum ama konuşamıyorum’’ merhalesinin de aşıldığı görülecektir.

Sonuç olarak köhnemiş eğitim sistemimizin akademik başarısızlığının bir başka yüzü olan yabancı dil problemi çok basit birkaç akılcı sistem değişikliği ile çözülebilir durumdadır. Öte yandan Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı dil konusunda özel bir politika oluşturmak gibi bir gündemi olursa öğrencilerin yabancı dili daha etkin biçimde konuşabilmeleri adına yurtdışı seyahatleri de dâhil olmak üzere bazı programlar ve teşvikler ortaya konabilir.

Referanslar

[1] Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe sfy. 94 [2] Bilim ve Ütopya sayı:80 sayfa:30

[3] Çakır, İsmail. YABANCI DİL ÖĞRENME ORTAMLARINDA KÜLTÜRÜN ROLÜ. Milli Eğitim Dergisi, 2011 [4] Wilkins, D. 1976. Notional syllabuses. Oxford: Oxford University Press. Yule, G. Ve Macdonald, D.

1990. Resolving referential conflicts in L2 interaction: the effect of proficiency and interactive role.

Language Learning

Referanslar

Benzer Belgeler

Keywords: Parallel Corpus; Educational Linguistics; Teaching Arabic for Non-Native Speakers; Turkish... 8 م2016 ماع في تَرِشُن دقو .» Silvia Bernardini نييدرنارب

Aktarım, bir metnin, ifadenin veya düşüncenin iletişimin amacına uygun olarak yeniden formüle edilmesi ve/veya yorumlanmasıdır (Kirstein, 2019, s. Yukarıda verilen tanımlardan

Bu çalışmanın amacı iki dillilik gerçeğinin gündelik hayattan eğitime kadar dinamik ve etkin bir şekilde yaşandığı coğrafya olan Tunus’ta, iki dilli öğrencilerin yabancı

Yabancılara Türkçe öğretiminde Türkçeye karşı olan algı, motivasyon ve Türkçe öğrenme ihtiyaçlarının daha kapsamlı sonuçlarla belirlenebilmesi için

de, ö~etim izlencelerinin hazırlanmasında, ö~encinin bilgi eksikliklerinin gideril- mesinde ya da sınırta ortaya çıkan yanlışların düzeltilmesinde öğrenenin

ÖRNEK: Yemek alışkanlığı ile ana etkinlik gerçekleştirildikten sonra sağlıklı bir yemekte bulunması gerekenlerle ilgili konuşmak, çocuklardan arkadaşları için bir

Kitabımız dokuz bölümden oluşmaktadır: Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğ- retimine Genel Bir Bakış; Yabancı Dil Öğretimi Yaklaşımları; Diller İçin Avrupa Ortak

[r]