İKTİBASLAR :
B U H İ C R E T D U R D U R U L M A L I !
(Odalar Birliğinin haftalık gazetesi Tek- nik - Haber'de son günlerde iki ente- resan yazı çıkmıştır. Meslek dertlerimizi deşen bu iki yazıyı okuyucularımızın dikkatine biz de ikinci defa sunuyoruz.
Meslek ve cemiyet dertlerinin defalarca konuşulması, yazılmasında daima fayda vardır.)
Son yıllarda, tahsil, staj ve ihtisas gibi çeşitli maksatlarla yabancı memle- ketlere giden mühendislerimizden bir kısmı, bulundukları yerlerde kalmayı, Türkiye'ye dönmeğe tercih etmektedir.
Gelenlerden bazısı da, kısa veya uzun bir süre burada kaldıktan sonra ya ihti- sasları ile ilgili sahalarda iş bulamadığın- dan yahutta, emeğine karşı haklı olarak umduğu refah ve kazancı sağlayamadığın- dan, çok defa çoluk çocuğuyla birlikte, tahsilini bitirdiği yabancı ülkelere göç etmektedir. Bu hal, artık bilinen bir vakıadır. Her meslektaşımızın hafızasın- da, bu hicret seline kapılmış yakından tanıdığı bir kaç ismi bulmak mümkün- dür.
Etiyle, kaniyle, duyuş ve düşünce- siyle hülâsa, her şeyiyle bizim ve biz- den olan bu aziz meslektaşlarımızı, yâ- dellerde vatan hasretine mahkûm eden dünkü nizamın ekonomik, sosyal ve psi- kolojik alanlarda yarattığı buhran fak- törlerini, bugün ortadan kaldırmak hepi- mize düşen millî ve vicdanî bir vecibe- dir.
Çeşitli teknik ve bilim dallarında birer otorite olan bu değerli arkadaşları- mızın yurt dışında kalmaları, topyekûn kalkınma dâvamızın dinamik ve potan- siyal hamlelerinde, telâfisi güç isâbet aksaklıklarına vesile olduğu bir gerçek- tir. Bu, yurttan ayrılışın istekle değil, mücbir ve zarurî sebeplerden ileri gel- diğini, Ziya:
Vatan me'Iuf olanlar, bî sebep terki diyar etmez.
Yazan : Mustafa Fettah EGE Makine Yüksek Mühendisi
Zaruretsiz cihanda kimse gurbet ihtiyar etmez.
mısra'lariyle ne güzel ifâde etmiştir.
Esas mes'ele, bu göçe sebep ve sâik o'.an hususları, millî vicdan ve şuurun derinliklerine kadar işlemiş kökleriyle beraber söküp atmak lâzımdır. Muvak- kat veya yarım tetbirlerle yani daha şü- mullü bir tâbirle fabyanist (idarei masla- hata) zihniyetle bu iş halledilemez.
Mil'etce, ölüm ve dirim anlamını tszammun eden bir teknik savaş içinde olduğumuzu ve bunun behemehal kaza- nılması gerektiğini, bir kurtuluş parola- sı gibi tekrar eder dururuz.
Hal böyle iken, bu dâvada bir hav- vari rolünü alacak, bir pioniyer olarak esatirleşecek ve bir şehap gibi parlaya- cak mühendislerimiz: ne yazık ki, bütün arzu, ısrar ve hüsnüniyetlerine rağmen, muhitin pıhtılaşmış ilgisizliği ve cehlin koyu karanlığı yüzünden lâyık olduğu yapıcı, yaptırıcı ve yaratıcı hiyerarşilere yükselemiyerek, politik kasırgaların ana- forlarında savrulan hazan yapraklarından farksız muamelelere tâbi tutulmuştur.
Mühendis, ilerleme yani çağdaş tek- nik seviyeye erişme dâvamızda köşe ta- şı mevkilerde bulundurulması iktiza eder- ken, bunun tam aksine bir çakıl telâkki edilerek, sâdece gedik doldurma ameli- yesinde harcanmıştır. Resmî, yarı resmî ve özsl teşekküllerde çalışan nice mü- hendislerimiz var ki, ihtisas ve bilgi
• sahalarından uzak olarak bütün bir gü- nünü, ya bir büronun mer'i formalite cenderesi içinde yazı parafasiyle geçirir, yahut bundan daha elim, ay ışığı satımı ile iştigal eden bir tüccar gibi hayâlin de ötesinde ütopile uğraşarak harcar.
Ne hazin.
Bugün, dünyanın her tarafında bü- yük bir itibar gören mühendis ve tek- nik birbirleriyle, Ayı kuşatan hale ve
(Teknik-Haber) den
tüveyci çevreleyen yapraktan daha ya- kın ve daha sıkı sarmaş dolaştır. Fakat üzülerek belirtmek zorundayız ki, bizde bu hal, bir istisnaî örnek olarak bir ba- har haşmeti ve zindeliği ile yaşamakta- dır. Netekim, bir çok teknik müessese- lerin başlarında, halâ meslekten olmıyan bir hukukçu, bir idareci ve bir maliye- ciyi görmek mümkündür.
Bir hastahanenin başına meslekten olmıyan bir kimseyi getirip hekimlikle vazifelendirmeğe nasıl kanunen imkân yoksa, mücerret anlamiyle teknik mües- seselerin başlarına da, çıkarılacak bir kanunun bahşettiği hak ve selâhiyetle yalnız mühendislerin atanması veya bu mevkilerin onlara tevdi ve tahsisi artık kaçınılmaz bir zaruret halini almıştır.
Yıllarca içeride ve dışarıdaki Üni- versitelerde tahsilini başarı ile bitirmiş, liyakat ve değerini isbat etmiş mühen- dislerimize lâyık olduğu mevkiler ve ge- rekli kanunî himayeler biran evvel sağ- lanmalıdır. Bu meyanda, camiamızı ilgi- lendiren 6235 ve 7303 sayılı kanunlar bu- günkü şartlara uygun olacak tarzda le- himizde düzeltilmelidir.
Herşeyi tekniğe borçlu olan bir de- virde yaşıyoruz. Pozitif düşünceden mah- rum sâdece, Orta Çağın skolastik zihni- yetine temelini dayamış evliya sezi ve duyguları ile bir cemiyet idare edilemez.
Bu çoktan tarihinin malı olmuştur. Her sosyal reform ve düzen nakli değil, aklî ilimler ile paydar olur. Uzun yıl- lar müsbet ve tatbiki ilimlerin potasında yuğrulan mühendislerimizin, memlekette kalmaları ve şimdikinden daha çok ya- pıcı ve yaratıcı olabilmeleri ancak, bahis konusu edilen kanunu himayeye ve mu- hitinden göreceği teşvik ve takdire bağ- lıdır. Bunu unutmayalım. Şair ne kadar haklı:
Mârifet iltifata tâbi'dir.
Bundan gayrisi, «dipsiz kiler boş ambar» kabilinden sâdece lâfı küzzaftır.