• Sonuç bulunamadı

ARMAĞAN MehMet YÜKSeLANISINA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ARMAĞAN MehMet YÜKSeLANISINA"

Copied!
584
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Prof. Dr.

MehMet YÜKSeL A N I S I N A

A R M A Ğ A N

(Özel Sayı)

(2)

Prof. Dr. Çetin ARSLAN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Doç. Dr. Sedat ÇAL

YAYIN İDARE MERKEZİ Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü Hukuk Fakültesi 06800 / ANKARA

YAYIN İDARE MERKEZİ TEL. +90 (312) 297 62 76 – +90 (312) 297 62 77

FAKS +90 (312) 297 62 93

İNTERNET ADRESİ http://www.hukukdergi.hacettepe.edu.tr

E-POSTA hukukdergi@hacettepe.edu.tr YAYIN DİLİ Türkçe ve yabancı diller

YAYIN TÜRÜ Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi ULAKBİM, EBSCO ve HEINONLINE Hukuk Veri Tabanları tarafından taranan hakemli bir dergidir.

Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi yerel ve süreli bir yayındır.

YAYINLANMA BİÇİMİ Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki kez yayımlanır.

BASIMCININ ADI Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi Sıhhiye 06100/ANKARA BASIMCININ TEL. 0 (312) 310 9790

BASIM TARİHİ / YERİ 9 MART 2018 / ANKARA

ISSN 2146 - 1708

Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi

Tüm hakları saklıdır. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisinin tamamı veya bu dergide yer alan bilimsel çalışmaların bir kısmı ya da tamamı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nın yazılı izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ve benzeri herhangi bir kayıt sistemiyle kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Dergide ileri sürülen görüşler yazarlara aittir, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni, Yayın Kurulu’nu veya Danışma Kurulu’nu bağlamaz.

NAME OF PUBLICATION HACETTEPE LAW REVIEW

YEAR 2017 VOLUME 7 NUMBER 1 MONTH JUNE

PUBLISHER On behalf of Hacettepe University Faculty of Law Deanship Prof. Dr. Çetin ARSLAN

RESPONSIBLE MANAGER Assoc. Prof. Dr. Sedat ÇAL

ADDRESS Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü Hukuk Fakültesi 06800 / ANKARA

PHONE +90 (312) 297 62 76 - +90 (312) 297 62 77

FAX +90 (312) 297 62 93

URL http://www.hukukdergi.hacettepe.edu.tr

E-MAIL hukukdergi@hacettepe.edu.tr LANGUAGE Turkish and foreign languages

TYPE OF PUBLICATION Hacettepe Law Review is a peer-reviewed journal indexed by ULAKBİM, EBSCO and HEINONLINE Law Databases.

Hacettepe Law Review is a local periodical journal.

FORM OF PUBLICATION Published twice a year in June and December

NAME OF PRESS Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi Sıhhiye 06100 / ANKARA PHONE OF PRESS 0 (312) 3109790

DATE AND PLACE OF PRINTING 9 MARCH 2018 / ANKARA

ISSN 2146 - 1708

Hacettepe Law Review

All rights reserved. No parts of the Hacettepe Law Review reproduced, stored in a retrieval system or transmitted in any form or by any means electronic, mechanical, photocopying, recording and otherwise without the prior written permission of the Hacettepe University Faculty of Law. The views expressed in the Review are those of the individual authors and are not be taken as representing the views of the Hacettepe University Faculty of Law, the Boards of Editors and the Boards of Advisors.

(3)

Yayın Kurulu/ Editorial Board

Danışma Kurulu/ Board of Advisors

Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Erkan KÜÇÜKGÜNGÖR (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Çetin ARSLAN (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Doç. Dr. Ferhat CANBOLAT (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Doç. Dr. Sedat ÇAL (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi)

colleagues for their support in editing and efforts in preparing this special issue for publication:

Doç. Dr. Banu ŞİT KÖŞGEROĞLU Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul AKÇAOĞLU Arş. Gör. Dr. Onur Can SAATCIOĞLU Arş. Gör. Emel Şeyda ELGÜN TOĞRUL Arş. Gör. Günhan KOŞAR

Arş. Gör. Ezgi SEVİNÇHAN

Prof. Dr. Serap AKİPEK (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Mustafa AKKAYA (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Ender Ethem ATAY (Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Rona AYBAY (Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Kadriye BAKIRCI (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Meltem CANİKLİOĞLU (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI (Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Merdan HEKİMOĞLU (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Çiğdem KIRCA (TOBB ETÜ Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Erdal ONAR (Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ (Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Türkan YALÇIN SANCAR (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Fügen SARGIN (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Muthucumaraswamy SORNARAJAH (National University of Singapore) Prof. Dr. Asuman TURANBOY (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Gülriz UYGUR (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Prof. Dr. Çetin ARSLAN (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Doç. Dr. Öykü Didem AYDIN (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Doç. Dr. Luigi CORNACCHIA (Universita Degli Studi di Lecce Facolta di

Giurisprudenza)

Doç. Dr. Sibel HACIMAHMUTOĞLU (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Doç. Dr. Gus Van HARTEN (York University Osgoode Hall Law School) Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul AKÇAOĞLU (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Yrd. Doç. Dr. Dr. Şefik Taylan AKMAN (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Yrd. Doç. Dr. Bilge BİNGÖL SCHRIJER (Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Yrd. Doç. Dr. Muammer KETİZMEN (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Yrd. Doç. Dr. Erdem İlker MUTLU (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY (Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Dr. Joel I. COLÓN-RÍOS (Victoria University of Wellington) Editör Yardımcısı

Arş. Gör. Onur Çağdaş ARTANTAŞ

(4)

PROF. DR. MEHMET YÜKSEL

Prof. Dr. Mehmet Yüksel, 1957 yılında Gaziantep’te doğdu. 1979 yılında Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden ve 1989 yılında Ankara Üni- versitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi’nde sosyoloji alanında ve TODAİE’de kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptıktan sonra ODTÜ’de ve Ha- cettepe Üniversitesi’nde yine sosyoloji alanında iki ayrı doktora programını tamamla- yarak doktor unvanını aldı. 1997 ve 2006 yılları arasında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde görev yaptı. 2001 yılında yardımcı doçent kadrosuna atandı. 2003 yılında doçent unvanını almaya hak kazandıktan sonra 2006 yılına kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde görevini sürdürdü. 2006–2013 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde görev yaptı. 2011 yılında profesör unvanını aldı. 2013 yılında Hacet- tepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi kadrosuna katıldı.

Prof. Dr. Mehmet Yüksel, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hukuka Giriş, Hu- kuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi lisans derslerini verdi. Ayrıca Sosyal Bilimler Felsefesi, Sosyal Teori ve Hukuk, İletişim Hukuku adlı yüksek lisans ve doktora derslerini verdi.

Başta insan haklarının sosyo-kültürel temelleri, küreselleşme ve hukuk, modern huku- kun temelleri, hukukun toplumsal işlevleri, modern toplumun hukuk kültürü, fikri mül- kiyet hakları olmak üzere hukuk ve sosyolojinin kesiştiği konularda yaptığı çok sayıda yayın ve çalışma ile bilime önemli katkılarda bulundu.

Prof. Dr. Mehmet Yüksel, akademik kariyerinin yanı sıra bir dönem serbest avukatlık yapmış ve Adalet Bakanlığı Müşavirliği görevinde bulunmuştur. Son olarak Hacettepe Üniversitesi Rektör Danışmanlığı görevi görevini yürütmüştür.

Prof. Dr. Mehmet Yüksel, evli ve iki çocuk babasıdır.

(5)
(6)
(7)

Kitaplar

Hukuk Başlangıcı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2015. (Erol Cansel ve Çağlar Özel ile birlikte.) Hukuk Sosyolojisi Yazıları, Siyasal Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012.

Fikri Mülkiyet ve İletişim Yazıları, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, Ankara, 2008.

Modernite Postmodernite ve Hukuk, Siyasal Kitabevi Yayınları, Ankara, 2002.

Küreselleşme Ulusal Hukuk ve Türkiye, Siyasal Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001.

Kitap Bölümleri

“Osmanlı Hukukunda Şer’i Hukuk-Örfi Hukuk Ayrımı Üzerine”, Prof. Dr. Ramazan Arslan’a Armağan II. Cilt, Yetkin Yayınları, Ankara, 2015, s. 1887-1904.

“İslamofobinin Tarihsel Temellerine Bir Bakış: Oryantalizm ya da Batı ve Öteki”, Prof. Dr.

Vecdi Aral’a Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt:

LXXII, Sayı: 1, 2014, s. 189-201.

“Modern Toplumda Hukuk Kültürü”, Prof. Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan III. Cilt, Yaşar Üniversitesi Yayını, İzmir, 2013, s. 3239-3261.

“Radyo ve Televizyon Hukukunun Gelişimi: 1929-1980”, Türkiye’de Kitle İletişimi: Dün- Bugün-Yarın, Ed. Korkmaz Alemdar, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, Ankara, 2009, s. 210-242.

“İbni Haldun’un Sosyal Teorisinde Hukuk” Halil İnalcık Armağanı-I-, yay. haz. Taşkın Takış- Sunay Aksoy, Ankara, Doğubatı Yayınları, 2009, s. 350-386.

“Türk Hukukunun Seküler Temelleri: İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e”, Haluk Konuralp’e Armağan II. Cilt, Yetkin Yayınları, Ankara, 2009.

“Nermin Abadan-Unat,” Türkiye’de Sosyoloji: İsimler ve Eserler, ed. Çağatay Özdemir, Cilt 2, Phoenix Yayınları, Ankara, 2008, s. 49-76.

“Yönetişim (Governance) Kavramı Üzerine”, Cevat Geray’a Armağan, ed. Can Hamamcı, Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Ankara, 2001, s. 849-862.

“Fikri Mülkiyet Haklarının Tarihsel Temelleri”, Yıllık 1997-1998, ed. Asker Kartarı, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayını, Ankara, 1998, s. 201-221.

Makaleler

“Osmanlı Toplum Yapısında Şeyhülislamlık Makamına Bir Bakış”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan Özel Sayısı Cilt 22, Sayı 3, 2016, s. 3487-3501.

(8)

877-887.

“İslamofobinin Tarihsel Temellerine Bir Bakış: Oryantalizm ya da Batı ve Öteki” baş- lıklı bildirinin geliştirilmiş versiyonu olarak hazırlanan makale, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 72, Sayı 1, 2014, s. 189-200.

“Bilim Felsefesi ve Sosyal Teori Bağlamında Hukuk Öğretimine Bakmak”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2013, s. 1-13.

“Hukuk Kültürü Kavramına Sosyolojik Bir Bakış”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 35, 2012, s. 1-18.

“Modern Kültürde Hukuk ve Ahlak”, Bidder Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt I, Sayı 2, 2010, s.

33-49.

“Mahremiyet Hakkına ve Bireysel Özgürlüklere Felsefi Yaklaşımlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 64 (1), 2009, s. 275-298.

“Kamu Hukuku-Özel Hukuk Ayrımı ve Günümüzdeki Değeri” Kazancı Hakemli Hukuk Der- gisi, 41-42, Ocak-Şubat 2008, s. 49-74.

“İnsan Haklarının Sosyo- Kültürel Temelleri”, TODAİE İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 25. 2007, s. 1-21.

“Modernleşme, Toplumsal Yaşamın Hukuksallaşması ve Etik”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 23, Yaz-Güz 2006, s. 217-233.

“Küreselleşme Sürecinde Fikri Mülkiyet Haklarına Sosyolojik ve Felsefe Açıdan Genel Bir Bakış” Hukuk ve Adalet, Eleştirel Hukuk Dergisi, 4, Ekim-Aralık 2004, s. 9-46.

“Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel Gelişimi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakül- tesi Dergisi, 58(1), 2003, s. 181-215.

“Modernleşme ve Mahremiyet”, Kültür ve İletişim, 6(1), 2003, s.15-27.

“Modernleşme Bağlamında Hukuk ve Etik İlişkisine Sosyolojik Bir Bakış”, Ankara Üniversi- tesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 57(1), 2002, s. 177-195.

“Endüstriyel Mülkiyet Haklarının Sosyo-Kültürel Temelleri”, Kültür ve İletişim, 5 (1), 2002, s. 137-156.

“Fikri Mülkiyet Haklarının Tarihsel Temelleri”, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi, 2001(2), s. 89-109.

“Küreselleşme Sürecinde Fikri Mülkiyet Hakları” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2001(2), s. 557-578.

“Fikri Mülkiyete İlişkin Felsefi Tartışmalar”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2001(1), s. 829- 838.

“Küreselleşme ve Bölgesel Entegrasyon Sürecinde Ulusal Hukuk”, Ankara Barosu Dergisi, 2000(4), s. 77-91.

“Yönetişim (Governance) Kavramı Üzerine”, Ankara Barosu Dergisi, 2000 (3), s. 145-161.

“Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türk Hukuk Düzenindeki Yeri”, Türkiye Noterler Birliği Dergisi, 108, Kasım 2000, s. 19-36.

(9)

rinde Ankara’da düzenlenen Ankara Barosu Hukuk Kurultayı’nda sunulmuştur.

“Etik Kodlar, Ahlak ve Hukuk” başlıklı bildiri, İstanbul Barosu ile Hukuk Felsefesi ve Sos- yolojisi Arkivi tarafından 04-07 Kasım 2014 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen

“Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar-VI Sempozyumu”na sunulmuş ve bildiri metni teslim edilmiştir.

“Bilim Felsefesi ve Sosyal Teori Bağlamında Hukuk Öğretimine Bakmak” başlıklı bildiri, 7-9 Kasım 2013 tarihlerinde Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen “I. Hukuk Öğretimi Kongresi”ne sunulmuş ve bildiri metninin gelişti- rilmiş versiyonu yayımlanmıştır.

“Küreselleşme Bağlamında Medya, Etik ve Hukuk İlişkisine Genel Bir Bakış” başlıklı bildiri, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından 20-22 Kasım 2013 tarihlerinde düzenlenen “I. Uluslararası Medya Çalışmaları Sempozyumu”na sunulmuş ve tam metin olarak basılmıştır.

“Hukuk Kültürü Kavramına Sosyolojik Bir Bakış” başlıklı bildiri, İstanbul Barosu ile Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi tarafından 26-29 Kasım 2012 tarih- lerinde İstanbul’da düzenlenen “Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar-VI Sempozyumu”na sunulmuş ve bildirinin geliştirilmiş versiyonu yayımlanmıştır.

“Modern Kültürde Hukuk ve Ahlak” başlıklı bildiri, İstanbul Barosu ile Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi tarafından 13-17 Eylül 2010 tarihlerinde İstanbul’da düzenle- nen “Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu”na sunulmuş ve bildi- rinin geliştirilmiş versiyonu yayımlanmıştır.

“Türk Hukukunun Seküler Temelleri: İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e” başlıklı bildiri, İstan- bul Barosu ile Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi tarafından 25-29 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakış- lar Sempozyumu”na sunulmuş ve bildiri metni yayımlanmıştır.

“İnsan Haklarının Sosyo-Tarihsel Temelleri” başlıklı bildiri, TODAİE İnsan Hakları Araştır- ma ve Derleme Merkezi tarafından 14-15 Aralık 2006 tarihlerinde düzenlenen

“İnsan Hakları ve Yurttaşlık Konferansı”na sunulmuştur. (TODOİE İnsan Hakları Yıllığı’nda “hakemli makale” olarak yayımlanmıştır.)

“Modernleşme, Toplumsal Yaşamın Hukuksallaşması ve Etik” başlıklı bildiri, UNESCO, TÜ- BİTAK ve GÜ İletişim Fakültesi tarafından 03-04 Kasım 2006 tarihlerinde dü- zenlenen “Uluslararası Medya ve Etik Sempozyumu”na sunulmuş ve bildiriler İngilizce kitap olarak basılmıştır.

(10)
(11)

Prof. Dr. Mehmet Yüksel, hukuk felsefesi ve sosyolojisi alanında yaptığı onlarca yayın ile üretken ve alanında saygın bir yere sahip olan değerli bilim insanlarından biridir. Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’ndeki meslek hayatı boyunca, hukuk alanının yanı sıra doktora ve doçentliğini aldığı sosyoloji alanında yaptığı önemli çalışmalar ile de bilim dünyasına değerli katkılarda bulunan Prof. Yüksel, akademik hayatının öncesinde avu- katlık mesleği ve Adalet Bakanlığı Müşavirliği göreviyle teorinin yanında uygulamada da yer almıştır.

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde beraber göreve başladığımız 2013 yılından beri Prof. Yüksel ile her daim karşılıklı fikir alışverişinde bulunarak kuvvetli bir diyaloga sahip olduk. Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesine olan aidiyet duygusuyla akade- mik ve idari işleyişe dair özverili çalışmalarıyla Fakülteyi her zaman daha ileriye taşımak için çabalayan kıymetli meslektaşımızı 23 Nisan 2016’da ani bir şekilde kaybettik. Ken- disine olan vefa borcumuz ile sevgi ve saygımızın bir göstergesi olarak Fakültemizin ilk armağınını kendisini onurlandırmak üzere yayımlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Prof. Yüksel, bilime olan katkısının yanı sıra hoca kimliği, öğrencilerine birey olarak ver- diği değer ve meslektaşlarıyla olan iletişimiyle akademik hayatımıza dair güzel anılar bırakmıştır. İlk mezunlarını 2015 yılında veren Fakültemizin gelişmesi ve nitelikli hukuk- çular yetiştirmesi adına pek çok uğraş veren Prof. Yüksel, işini her daim büyük bir heye- canla icra etmiş, örnek bir bilim insanı olmuştur.

Armağanın “Özel Sayı” olarak basımını özveriyle gerçekleştiren üniversitemiz yöneti- mine içten bir teşekkür borçluyuz. Dahası, Armağan’da yayımlanmak üzere dergimize gönderilen yazıların hakem değerlendirmesi süreçlerinde bize akademik katkı sağlayan değerli hakemlerimize büyük bir teşekkür borçlandığımız açıktır; kendilerine minnetta- rız. Derginin basıma hazır duruma getirilmesini sağlayan akademik ve idari kadromuz- daki arkadaşlarımıza ayrıca teşekkür ederiz.

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesine kısa zamanda pek çok önemli katkı sunan Prof. Dr. Mehmet Yüksel’in anısına yayımlanan bu armağanın hukuk dünyası için faydalı olmasını diliyor, Hocamızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

Prof. Dr. Çetin ARSLAN Dekan

(12)

Anılar/ Memoirs

“Çok Değerli Prof. Dr. Mehmet YÜKSEL Hocamın Anısına”. . . .15 Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU

“Arkadaşım Mehmet YÜKSEL”. . . .17 Prof. Dr. Ramazan ARSLAN

“Sonsuzluktan Önce Bir Gün”. . . .19 Prof. Dr. Gökhan ATILGAN

“Mehmet YÜKSEL’in Ardından” . . . .23 Prof. Dr. Tahir HATİPOĞLU

“Mehmet YÜKSEL’e Ağıt” . . . .29 Doç. Dr. Sedat ÇAL

“78 Kuşağı”. . . .33 Mustafa HAYIRLI

“Mehmet Hocamın Ardından” . . . .41 Mustafa Serhat KAŞIKARA

“Mehmet YÜKSEL’e”. . . .45 Seval ÖZDEMİR

“Dostum Mehmet YÜKSEL İçin”. . . .47 Mehmet Akif TUTUMLU

I. ANI YAZILARI/ I. MEMORIAL POSTS

(13)

Olağanüstü Dönemler ve Yayıncılık

Extraordinary Periods and Publishing. . . .49 Hasan Tahsin FENDOĞLU

Küreselleşme Sürecinde Aşırıcılığın Yükselişi

The Rise of Extremism in the Global Arena . . . .67 Ali ÇAĞLAR

“Kafamda Bir Tuhaflık” ve Kent Tarihiyle İlgili Öğelerin Yazınsallaştırımı

“A Weirdness in My Head” and Literary Characters Regarding Urban Life. . . .77 Onur Bilge KULA

‘Yargı Etiği’ ya da Yargıda Etik: Yargı Nasıl Etik Olur?

‘Judicial Ethics’ or Ethics in Judiciary: How Can the Judiciary Be Ethical . . . .85 Harun TEPE

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında İşçinin Elektronik Ortamda Gözetlenmesi

Electronic Surveillance of Employees Within the Scope of Personal Data

Protection Act (Act 6698). . . .97 C. Gökhan ERBAŞ

II. HAKEMSİZ MAKALELER/II. NON PEER-REVIEWED ARTICLES

Tam ve Dar Yükümlülük Esasına Göre Vergilendirmenin Meşrulaştırılması Sorunu Justification of Unlimited and Limited Tax Liability. . . .109 Oytun CANYAŞ

Sağlık Sektöründe Kamu-Özel İşbirliği Sözleşmeleri: Beklenti ve Gerçekleşme

Public-Private Partnership Contracts in Healthcare: Expectation and Realization . . 139 Uğur EMEK

İstisnai Yoldan Vatandaşlığın Kazanılmasına İlişkin Genel Esaslar ve

Son Değişiklikler Çerçevesinde Türk Vatandaşlığının İstisnai Yoldan Kazanılması General Principles on Extraordinary Acquisition of Citizenship and Extraordinary Acquisition of Turkish Citizenship in the Light of Recent Amendments . . . .169 Banu ŞİT KÖŞGEROĞLU

Eski Roma’da Cumhuriyet Dönemi Halk Meclisleri ve Yasa Yapım Süreçleri The Popular Assemblies of the Republic Period and the Law-Making Process

in Ancient Rome . . . 199 Eşref KÜÇÜK

“Evlenmeye Zorlamak için Öngörülen Cayma Tazminatı ya da Cezai Şart Dava Edilemez; Ancak Yapılan Ödemeler de Geri İstenemez” TMK m. 119/f. 2 Üzerine Bir Değerlendirme

“Lawsuits for the Payment of Penalties or Penal Clauses that are Set for Refraining from Marriage are Inadmissable; Payments Initiated Cannot Be Reimbursed”

An Examination of Art. 119/2 of the Turkish Civil Code . . . .215 Burcu Gülseren ÖZCAN BÜYÜKTANIR, Dila OKYAR KARAOSMANOĞLU

III. HAKEMLİ MAKALELER/ III. PEER-REVIEWED ARTICLES

(14)

Anıl ÇAMYAMAÇ

Pragmatizm Hukuka Ne Önerebilir?

What Does Pragmatism Offer to Law . . . 311 Sezal Çınar ÖZKAN

5718 Sayılı MÖHUK m.37/2 Hükmünde Yer Verilen “Münhasıran” Kavramı ile

“Söz Konusu İşletmenin İşyeri” İfadesi Hakkında Değerlendirmeler

Considerations Regarding the Concept of “Exclusivity” and the Meaning of

“Relevant Business Establishment” within the Framework of Art. 37/2 of Turkish Act on Private International and Procedural Law. . . 333 Onur Can SAATCIOĞLU

Türk Hukukunda Kamu Personelinin Mali Sorumluluğu

Financial Liability of Public Personnel in Turkish Administrative Law . . . 365 Çağdaş ARTANTAŞ

Uluslararası Hukukta Deniz Haydutluğu ve Somali Açıklarındaki Deniz Haydutluğu ile Mücadele

The Piracy in International Law and Combating Piracy off the Coast of Somalia . . . .397 Tacettin ÇALIK

Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Ekiplerinin Yapılanmaları ve İşleyişleri Talimatı Işığında Sağlık Ekibi Çalışanı Sözleşmesi

Health Team Worker Contract in the Light of Turkish Football Federation Health Team Organisation and Operation Instructions . . . 435 Hakkı Mert DOĞU

Hukuk, Evrim ve Pragma: Holmes ve Cardozo’nun Pragmatik Düşünceleri Üzerine Bir Değerlendirme

Law, Evolution and Pragma: A Consideration on Pragmatical Thoughts of

Holmes and Cardozo . . . 449 Muzaffer DÜLGER

Karşılaştırmalı Demokrasi Modelleri ve Hükümet Sistemleriyle İlişkisi

Comparative Democracy Models and its Relation with Systems of Government . . . . 479 Mustafa GÜÇYETMEZ

Post-Modernizm ve Hukuk

Post-Modernism and Law . . . .497 Mustafa Serhat KAŞIKARA, Seher KAŞIKARA

Aktif Bir Hâkimlik Pratiğinin Kapsamı ve Sınırları: Hâkim Fiona Örneği

The Scope and Limits of an Activist Judge Practice: The Story of Judge Fiona. . . .521 Nadire ÖZDEMİR

Kadına Yönelik Şiddet - Aile İçi Şiddet ve Konuya İlişkin Uluslararası Metinler Üzerine Bir İnceleme

An Essay on Violence Against Women - Domestic Violence and International

Legal Documents Concerning This Issue . . . 533 Gizem ÖZKAN

Sosyal Darwinizm, Nazizm ve Hukuk İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme

An Essay on the Relationship of Social Darwinism, Nazism and Law . . . 565 Çağatay ŞAHIN

(15)

Çok değerli Prof. Dr. Mehmet YÜKSEL Hocamın anısına;

Değerli Hocam ruhun şad olsun. Geç tanıyıp, kısa zamanda ayrıldığım bir dost ol- dunuz. Geçen günlerde iyi bir arkadaşlığımız ve komşuluğumuz oldu. Hemen her gün, bir araya gelerek Fakültemizi daha kaliteli duruma getirmenin yöntemlerini birlikte ko- nuşurduk. Daha iyi bir Hukuk Fakültesi olabilmenin yollarını tek tek konuşur ve notlar alırdık.

En önemli sorunlardan bir olarak Fakültemiz Kütüphanesini görürdük. Yapılanları tek tek sıralar, kütüphanemizi zenginleştirmek için hangi kurumlara gideceğimizi ve kitap isteyeceğimizi birlikte konuşurduk. Öğrencilerimizin ve öğretim elemanlarımızın yetişmesinde Fakülte Kütüphanemizin bulunmasını elzem kabul ederdik.

Bir başka önemli sorun olarak “kalite” üzerinde dururduk. Hocalarımızın, öğretim elemanlarımızın, öğrencilerimizin, mezunlarımızın kısaca Fakültemizin daha kaliteli bir hale gelebilmesi için gereken önlemleri tek tek sıralardık.

Kütüphane ve kalite sorunlarını birlikte çözmeye çalışırdık. 3 K diye özetlediği- miz düşüncelerimizin üçüncüsü “kurumsal aidiyet” idi. Acaba yeni açılan bu fakülte- de kurumsal aidiyeti nasıl sağlayabilirdik? Birliğimizi, beraberliğimizi, aidiyetimizi nasıl başarabilirdik?

Değerli Mehmet Hocam, bütün bu sorunlar ve benzerleri üzerinde birlikte kafa yo- rardık. Adalet, hak ve hukuk kavramlar üzerinde hep birlikte hareket ederdik. Doğruluk, dürüstlük, vefa, hakkaniyet ve adalet üzerinde ısrarla dururduk.

Çok genç yaşta vefat ettin. Yerin cennet bahçelerinden bir bahçe olsun. Allah taksi- ratını affetsin. Sana hep dua edeceğiz.

Fakültemizin daha iyi bir hale gelebilmesi için gösterdiğin gayretler asla unutulma- yacaktır. Hayatın fani olduğunu biliyoruz. Hepimiz bir gün öleceğiz. Ancak bazı insanlar geleceğe güzel eserler bıraktıktan sonra beyaz bir ata binerek bu fani âlemden göç ederler. Senin eserlerin, geride kalanlara katkı sağlayacaktır.

Ruhun şad, yerin cennet bahçelerinden biri olsun.

8 Ocak 2018

Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu Dekan V.

(16)
(17)

Meslektaşım, Çok Değerli Arkadaşım Prof.Dr. Mehmet Yüksel

Genç yaşta kaybettiğimiz arkadaşım, kardeşim Mehmet Yüksel’in çok yoğun bir emek harcayarak elde ettiği başarılarla dolu yaşamı hakkındaki düşüncelerimi, son gö- rev yeri olan Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından hazırlanan “Armağan”da kısaca da olsa ifade etmeyi, hatırasına duyduğum saygının gereği sayıyorum.

Kendisini bana, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, yakın dostu, kendisi gibi genç yaşta kaybettiğimiz kürsü arkadaşım Haluk Konuralp’in tanıştırdığını hatırlıyorum. Mehmet’in Rahmetli Haluk Konuralp ile yakın dostlukları vardı. Mehmet, sevecen, güler yüzlü, olgun ve saygılı bir öğrenci idi. Zaman içinde, kendisini güvenilir bir insan ve iyi bir dost olarak daha yakından tanıdım.

Değerli kardeşim, tanıştığımız tarihe kadar kolay kolay elde edilemeyecek başarı- lar elde etmişti. Önce Hacettepe Üniversitesinde sosyoloji öğrenimi görmüş, bu bölüm- den 1979 yılında mezun olduktan sonra, Gazi Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisansını 1986 yılında tamamlamıştı. Bu arada, girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden de 1989 yılında mezun oldu. Mehmet’in yoğun çalışmaları ve saygı duyulacak başarıları devam etti. TODAİE de kamu yönetimi yüksek lisansı da yapan (1997) Mehmet, Doktora çalışmalarını sosyoloji alanında, ODTÜ ve Hacettepe de yapıp 2000 yılında tamamladı.

Bir süre, 1991-1996 yılarında, Ankara Barosuna kayıtlı Avukat ve Adalet Bakanlığı Müşaviri olarak çalışan değerli arkadaşım, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde iki yıl yardımcı doçent olarak görev yaptığı sırada, 2003 yılında, Üniversitelerarası Kurul Sosyoloji Doçenti unvanını aldı; Ankara ve Gazi Üniversiteleri İletişim Fakültelerinde ba- şarı ile görev yapmaya devam etti. Gazi Üniversitesi’nde 2011 yılında Profesörlüğe yük- seltilen arkadaşım, 2013 yılında da Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesine Profesör olarak atandı. Bu son atama kendisini, belki önceki başarılarından daha çok mutlu etmiş- ti. Kendisinin bir hukuk fakültesinde görev yapmak isteği çok eski idi. Değerli kardeşim, doçent sıfatıyla Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde görev almak istemişti. Ben de bu talebinin yerine getirilebilmesi için çaba gösterdiğim halde, bazı kadro sorunları ne- deniyle başarılı olamamıştık. Bu sonuç onu üzdüğü için ben de üzülmüştüm.

Değerli kardeşim Mehmet ile bir başka ortak arkadaşımız, dostumuz Tahir Hatipoğlu idi. Mehmet ile karşılaştığımızda eşlerimiz ve çocuklarımızla birlikte hemen adını andı- ğımız Tahir olurdu. Üçümüz bir araya gelme fırsatı bulduğumuzda ise, yüksek öğretim kurumları, üniversiteler ve genel siyasi konular hakkında sohbetlerimiz olurdu.

Prof. Dr. Ramazan ARSLAN

Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

(18)

Kısaca anlattığım gibi, ömrü üstün çaba ve başarılarla geçen değerli kardeşim ile vefatından kısa bir süre önce karşılaştım. Hacettepe Üniversitesi Rektör Danışmanı ola- rak görevlendirilmişti. Çok mutlu idi. Üniversitesine ve özellikle Fakültesine daha çok hizmet edebileceğinin heyacanı içindeydi. Karşılıklı eş, çocuklar, torunlardan konuşup hal hatır sorduktan sonra, ortak dostlarımızdan söz edip, kısa bir süre içinde görüşmek dileklerimizle ayrılmıştık.

Mehmet kardeşimin sosyoloji, hukuk ve iletişim alanlarındaki uzmanlığı, bu alan- lardaki yayınları, bu alanlarda öğretim üyesi olarak verdiği hizmetler ve yaptığı yöne- tim görevleri, kendisinin ne kadar çalışkan, çok yönlü, azimli olduğunu gösteriyordu.

Özellikle belirtmem gerekir ki, Mehmet kardeşim, farklı konularda yazdığı, çok sayıda nitelikli makale, tebliğ ve kitapları ile unutulmayacak; bu eserlerinden yararlanacak meslektaşları ve bu eserlerini okuyanlar kendisini unutmayacaklardır. Bu değerli eser- leri özellikle, fikrî mülkiyet, modernleşme ve toplumsal yaşamın hukuksallaşması, basın özgürlüğü ve iletişim hukuku, insan hakları, modern kültürde hukuk ve ahlak, islamofo- binin tarihsel temelleri, hukuk kültürü kavramına sosyolojik bakış, etik kodlar, ahlak ve hukuk, Osmanlı Hukukunda Şer’î Hukuk-Örfî Hukuk ayrımı konularında yoğunlaştırmıştı.

Değerli arkadaşımın, kardeşimin, olgunluk yaşlarında öğretim üyesi, yüksek öğre- tim kurumlarında yönetici ve başarılı bilim insanı olarak çok verimli, nitelikli hizmetler vermeye devam edeceğini beklerken kendisini kaybettik.

Başta çok saygıdeğer eşi, çok sevdiği çocukları ve beklediği torunları ve biz arka- daşları ve dostları Onu unutmayacaktır.

Kendisine Allahtan rahmet dilerim.

(19)

Sonsuzluktan Önce Bir Gün

O günün sonsuzluktan önceki son günümüz olduğunu ne Arslan Sonat Hocamız, ne Mehmet Yüksel Hocanın kendisi ve ne de ben bilebilirdik.

Arslan Hoca, Mehmet Hoca ve ben ayda bir kez öğle yemeğinde buluşurduk. Uzun sohbetlerimizin konusu kişisel uğraşlarımız, akademik ilgilerimiz, dostlardan haberler ve memleket meseleleri olurdu. Bazen olumsuz gelişmeler çıkardı; efkârlanırdık. Bazen güzel haberler gelirdi; keyiflenirdik. Bazen beklenmedik gelişmeler olurdu; heyecanla- nır ya da öfkelenirdik. Mehmet Hoca, duygularını en derin şekilde yaşar ve gösterirdi.

Heyecanlandığında ayağa kalkardı, öfkelendiğinde sesi yükselirdi, sevindiğinde gözle- rinde bir ışık yanardı, üzüldüğünde de gözyaşları hemen dolar gelirdi.

Bazen çocuklar gibi şaşırırdı Hoca, hayretler içinde kalırdı. Meselâ mekânsal olarak çok yakın olduğumuz Hamamönü’nde Tacettin Dergâhı’nı, Mehmed Akif Ersoy Evi’ni bir- likte gezdiğimizde böyle bir şaşkınlık okunuyordu yüzünden. Sanki, ‘hep gelip geçtiğimiz yerler ama, merak edip, zaman ayırıp göremedik buraları’, der gibiydi. Hani, “tüh!” der- siniz ya geç kaldığınız güzellikler için, işte öyle.

Sonsuzluktan önceki son günümüzde buluşma yerimiz İtalyan Mimar Giulio Mongeri’nin muhteşem eseri Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü binasının önüydü. Biz Arslan Hoca’dan biraz daha erken gelmiştik. Binanın dış cephesindeki ayrıntıları hay- ranlıkla, şaşkınlıkla, birbirimize parmakla göstererek seyrettik bir süre. Hoca, “yahu,”

dedi yazıklanarak, “yıllarca önünden geçtik, bu kadar güzel olduğunu hiç fark etmemi- şiz.” Gelince, Arslan Hoca da katıldı dış cephe seyrimize. Sonra içeri girdik. İçeride bir yandan Ziraat Bankası Müzesi’ni gezdik, bir yandan da Mongeri’nin şaheserini seyre devam ettik. Ziraat Bankası Müzesi, Osmanlı-Türkiye sosyal ve iktisadî tarihinin bir öze- ti gibiydi. Her adımda şaşırdık, merakla birbirimize baktık. Sözgelimi, “demir çemberli sandık”ın bir mecaz olduğunu sanırdık, onu maddî olarak karşımızda görüp Türkiye ban- kacılık tarihinin ilk adımı olduğunu öğrenince ve hikâyesini dinleyince, öğrenme şevkiyle dolu çocuklar gibi baktık birbirimize. Tefeci sömürüsünü tasvir eden resimlerin üzerinde için için göz gezdirdik. Günümüz bilgisayarlarının ilkel atalarının önünden dudağımızda bir gülümsemeyle geçtik. Şimdinin küçücük bilgisayarlarının yaptığı işi yapan o devasa makinelerin ilk ortaya çıktıkları zamanlarda yarattıkları toplumsal heyecanı canlandır- dık zihnimizde. Mongeri’nin taştan, ahşaptan ve camdan ne muhteşem parçalar yaratıp

Prof. Dr. Gökhan ATILGAN

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

(20)

bunlardan bir bütün oluşturduğunu içeride de gördük. Ve çıkışta, Mithat Paşa heykelinin önünde modaya uyup bir “nefs-i suret” ya da “selfie” ya da “özçekim” yaptık. Hem de selfie çubuğuyla! Mehmet Hoca, ben selfie çubuğunu çıkarınca ağzının içiyle çok güzel güldü. “Vay,” dedi, “demek bize de nasipmiş böyle resim çektirmek.”

Ziraat Bankası’ndan çıkınca, bizi çok hoş bir etki altına alan Mongeri’nin ruhu yanımızdan ayrılmadı. Hemen yan tarafta Osmanlı Bankası’nı, karşıda İnhisarlar Başmüdürlüğü’nü ve yukarıda İş Bankası’nın tarihi binasını da dışarıdan uzun uzun sey- rettik. Hepsi Mongeri’nin harika eserleriydi. Bu binalar arasında yürürken, Arslan Hoca, Ulus’un tarihinden kesitler anlattı bize. Merakla dinledik. Sanki bir zaman tünelinin için- de gibiydik.

Sonsuzluktan önceki bu son gezimize öğle molasını yine çok güzel bir yerde verdik.

Ankara’nın en eski döner kebapçılarından biri olan Nâzım Usta’da. Nâzım Usta’nın sa- dece döneri değil, mekânı da güzeldir, ferahlık verir insana. Ferahladık. Mehmet Hoca da, Arslan Hoca da Nâzım Usta dönerinden ilk kez tadıyorlardı. Pek beğendiler. Arslan Hoca tatlı sevmez. Mehmet Hoca ile ben severiz. Biz bir porsiyon kadayıf söyledik, ikimiz yiyelim diye. Ne görelim, bize dikkatli dikkatli bakan Arslan Hoca da çatalını uzatmaz mı kadayıfa. Mehmet Hoca ile göz göze geldik. Hoca hemen heyecanlandı, “Aman Hocam ilk kez tatlı yerken görüyoruz sizi. Vallahi hemen bir tane daha söylüyorum,” dedi.

Arslan Hoca, onaylayarak “güzelmiş” dedi. Nâzım Usta’dan ayrılırken Mehmet Hoca,

“Beğendim burayı,” dedi,” “ en kısa zamanda Kutlugül ile de geleyim.”

Nâzım Usta’dan çıktık, ağır ağır, yürüye yürüye Aslanhane Camii’ne gittik. Arslan Hoca hayli zaman önce sekiz köşeli bir kasket almak istediğini söylemişti. Ankara’nın en eski kasketçileri Aslanhane’nin hemen altındadır. Biz önce Aslanhane’yi gezdik. 13. yüz- yılda Ebubekir Mehmet tarafından yapılan Aslanhane, ahşap tavanı ve ahşap sütunlarıy- la küçük ama pek güzel bir camiidir. Özellikle iç mimarisi insanda derin bir hayranlık ve huzur uyandırır. Caminin içini her açıdan gördük. Oradan dededen kalma zanaatı sürdü- ren kasketçilere vardık. Aslan Hoca tek tek baktı ama başına uygun numarada bir kasket bulamadı. Aşağı doğru salınırken yeni açılmış bir otel gördük. Merakla bakarken otelin nazik sahibi bizi çaya davet etti. Şahane bir Ankara manzarası görebildiğimiz balkonda çaylarımızı içtik. Mehmet Hoca uzun uzun baktı Ankara’ya. “Birgün,” dedi, “Kutlugül’ü de alıp geleyim buraya.”

Kalktık gidiyorduk ki, küçücük bir kasketçi dükkânı daha gördük. Arslan Hoca sekiz köşelileri denerken, Mehmet Hocama dedim ki espriyle “sizin başınız da müsait aslın- da kasket takmaya, neden siz de denemiyorsunuz?” Benim bu türden esprilerimi çok rahat, gülümseyerek karşıladı. Dudaklarını birleştirerek içtenlikle gülümsedi, “vallahi doğru söylüyorsun, benim saçsız başıma kasket iyi yakışır,” dedi. ‘Kırıkkale tipi’ diye tabir edilen kasketlerden denedik. Bir tanesi olağanüstü yakıştı Hocaya. Öyle yakıştı ki, resmini çekmek geldi içimden. Galiba o, Mehmet Hoca’nın en son resmi oldu. Gözlerinde ışık, dudağında o içten gülümseyiş ve başında Kırıkkale tipi kasketiyle…

Önceden bilemezdik ki; meğer, o gün, bizim, sonsuzluktan önceki son günümüzmüş.

Mehmet Hoca, hatıramızda, o güzelim gülümseyişiyle sonsuzlaştı.

(21)

Sevgili okurlar,

Yukarıda iki kez Mehmet Hoca’nın eşi Kutlugül Hanımın adını zikrettim. Hani Mehmet Hoca nerede güzel bir mekân ya da lezzet fark etse hemen eşini de getirmek istiyordu.

Bu zikirleri Hocanın ayırt edici bir özelliğini öne çıkarmak için özellikle yaptım. Mehmet Yüksel, başta eşi olmak üzere tüm kadınlara karşı son derece hürmetkârdı, sevgi ve saygı doluydu. Sözgelimi kendisini telefonla aradığımda bana “nasılsın” demeden önce eşimin hatırını sorardı. Bu konuda, büyük filozof Neşet Ertaş ile aynı hattaydı Hoca:

Kadınlar insandır, bizler insanoğlu!

O, insanoğlunun en güzellerinden birisiydi.

(22)
(23)

MEHMET YÜKSEL’in ARDINDAN

(1957-2016)

Mehmet Yüksel benim 30 yıllık dostumdu. 1986 yılı yazında Side’de bir tatil köyünde tanışmıştık. Ben o yıllarda üniversiteden atılmış (Bize 1402’likler deniyordu) esnaflık ya- pıyordum. Durumu biraz düzeltmiş olduğumdan ailecek Av. Yakup Ertosun Tatil Köyü’ne gitmiştik. İki kızım, eşim ve ben idik.

Mehmet Yüksel de eşi Dr. Kutlugül ve kızı Heval’le tatil yapıyordu aynı tatil köyünde.

Oğlu Sina henüz yoktu. Heval ise beş yaşındaydı. Mehmet 29, ben 40 yaşımda idim.

Birlikte denize giriyoruz, kafeteryada oturuyoruz. Kutlugül Hanım da sürekli ders çalışıyordu. Dayanamadım, “Hanımefendi durmadan çalışıyorsunuz, hayırdır” dedim. O da, “Ben doktorum, yakında uzmanlık sınavım var, hazırlanıyorum” yanıtını vermişti. Ben de, “Benim bildiğim uzmanlık sınavı öncesi ders çalışılmaz vb” sözler söyledim. Amacım, kaynaşmak için lafı çoğaltmaktı.

Ben adımı söyledim. Mehmet, “Ben sizi tanıyorum iki gün önce Cumhuriyet’te ya- zınızı okudum” dedi. Gerçekten iki gün önce yazım çıkmıştı. Frekanslarımızın tuttuğu anlaşılmıştı. O yıllarda kendimizi, Cumhuriyet okuru olarak ayrıcalıklı sayıyorduk. 1986 yazında bu şekilde başlayan dostluğumuz, artan bir ivmeyle ölünceye dek sürdü.

Mehmet’in iki çocuğu da büyüdü, kuşkusuz biz de yaşlandık, öğrenimlerinde başarılı oldular. Heval Münih’te çalışıyor. Sina Köln’de yüksek lisans yapıyor. Sina ile Mehmet ar- kadaş gibiydiler. Sina’yla dünyaya aynı düşünce penceresinden bakıyorlardı. Sina, tipiy- le, konuşmasıyla tıpkı babaydı. Bilardo sporunda milli sporcu olmuştu. Mehmet, Sina’yı anlatırken gurur duyduğunu hissettirirdi.

Ben sıklıkla “Mehmet, Heval’e söyle, torun getirsin” derdim. O da “Anası söylüyor”

derdi.

Sonunda Heval gebe oldu; bunu büyük bir sevinçle arkadaşlarına anlatıyordu.

“Cinsiyeti belli oldu mu?” sorumuza, “Henüz belli değil” der, keyiflenir ve belli oldu- ğunda hemen söyleyeceğini hissettirirdi. Kötü yazgı öğrenmesine izin vermedi. Kaderin cilvesi mi diyelim, Mehmet’i kara toprağa verdiğimiz gün cinsiyet belli oldu. Yasa gelen- ler cinsiyeti öğrendiler; Mehmet yeniden gelecek diye sevindiler. Ekim ayında ‘Mehmet’

geldi. Oysa o, “Heval doğum için ekimde Türkiye’ye gelecek, dokuz ay kalacak” der sevi- nirdi. Sevinemedi. Heval Almanya’da doğum yaptı. Bunlar hep kaderin cilvesiydi.

Prof. Dr. M. Tahir HATİPOĞLU

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi (E)

(24)

Mehmet, benim gibi, çiftçi, köylü bir ailenin çocuğu idi. 1957’de Islahiye’nin (Gaziantep) Toplamalar Köyü’nde, kendi deyişiyle koltuğundan Cumhuriyet gazetesini eksik etmeyen bir babanın çocuğu olarak, doğmuştu. Her köy çocuğu gibi o da bin bir zorlukla okumuştu. Eşi Dr. Kutlugül ise Kırşehir Kaman’lıdır. Bu da, Türkiye sosyolojisinin gerçeğidir. Benim Denizli’li olup Diyarbakır’dan evlenmem gibi.

Mehmet sağlığına, yemesine içmesine çok özen gösterirdi. Tuzdan ve şekerden ka- çardı. Zayıftı. Sigara içmezdi. Böyle bir insan yürek durmasından ölmezdi ama öldü.

Ölümünden sonra öğrendik ki, babası ve ağabeyi daha küçük yaşlarda kalpten ölmüş- ler. Bu kadar özenli yaşamanın sonu böyle olmamalıydı. Artık bu ‘vade yetti’ sözüyle anlatılabilir.

Mehmet’le Side’de başlayan dostluğumuz Ankara’da da sürdü. Kafama yatan bir insandı. ‘Gülüm’ dediği sevgili eşi Dr. Kutlugül, uzman olduktan sonra Ankara dışında çalıştı. Mehmet arada bir gelir uğrardı. Kutlugül’ün kazandığı parayla daire, işyeri alır giderdi. Biz de ailecek, “Kutlugül’ün işi para kazanmak, Mehmet’in işi parayı değerlen- dirmek” derdik.

Mehmet’le dünyaya ve insanlara bakışımız benzer olunca, dostluğumuz tutkuya dö- nüşmüştü. En geç ayda bir “Laf birikti” der gelir, günlük siyaseti tartışırdık. Gaziantep’te SHP’den aday adayı olmuşluğu vardı. Bir ara Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay’ın özel kalem müdürlüğünü yapmıştı. Burada çok şey öğrendiğini, siyaseti iyi tanıdığını söyler- di. Bir daha da aday olmadı. Görüşlerini öğrenmek isterdim. Benim için onun görüşleri önemliydi. O, her zaman heyecanlanınca ayağa kalkar, yüksek sesle, elini göğsüne vu- rarak görüşlerini söylerdi. Görüşlerimizin % 90’ı aynı olurdu; dolayısıyla birbirimizden çok şey öğrenirdik.

Mehmet, çok sevdiği sosyoloji alanında öğrenim yapmak istemiş. Hacettepe Üni- versitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirmişti (1979). Çalışkandı. Bu alanda yüksek lisans yap- mıştı (HÜ, 1986). İşin ilginci aynı alanda iki kez doktora (ODTÜ 1999, HÜ, 2000) yaptı.

Sosyolojinin kendisine pek bir şey sağlamadığını anlayınca hukuk öğrenimi yapmaya karar vermişti.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1989). M. Kemal’in ünlü sözü gibi, azimli ve kararlı kişilikti. Aşamayacağı engel yoktu. Staj sonrası avukat oldu (1991-1994).

Aynı zamanda Hasanoğlan Öğretmen Lisesi’nde öğretmenlik yapıyordu.

Kısa sürede avukatlığın kendisine göre olmadığını anladı. Ben bazen, “Mehmet, ben avukatlara üzülüyorum. Hakimler çok kötü davranıyorlar vb” sözler söylerdim. O da,

“Maalesef öyle ama yapacak bir şey yok” derdi. Adliyede davam çok olduğundan, yar- gıçların avukatlara karşı tavırlarını görür üzülürdüm. Birinde, avukatım ve dostum Veli Devecioğlu’na (ö.2015) çocuğu yaşındaki yargıcın kötü davranışını görünce çok canım sıkılmıştı. Yıllar sonra oğlu Sina bir duruşmada avukatların durumunu görmüş ve baba- sına, “Baba iyi ki avukatlığı bırakmışsın” dediğini söylemişti.

Azim bu ya, TODAİE’de kamu yönetimi alanında yüksek lisans da yapmıştı. Kamuda bunun bir yararını göremedi, benim gibi, doğru dürüst bir yönetici olamadı. Olup olduğu Adalet Bakanlığı’nda müşavirlik, bir de AÜ İletişim Fakültesi dekan yardımcılığı idi.

(25)

Üniversiteye Geçiş

Mehmet’teki çalışkanlığı ve yeteneği görünce üniversiteye geçmesini istedim. O sıra çok eski arkadaşım AÜ Adalet Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Ramazan Arslan’a, Mehmet’in üniversiteye geçmesini sağlamasını rica ettim. Tanıştırdım. Ankara Üniversitesi Beypazarı Meslek Yüksekokulu’na öğretim görevlisi olarak atandı. Orada Atatürkçülük ve Devrim Tarihi dersleri veriyordu. Bu görev O’na uğur getirdi. Artık hoca olmuştu. Kısa sürede üniversitede kendini sevdirdi, çevre edindi. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne öğretim görevlisi oldu. Burada dekan yardımcılığı da yaptı. Artık akademi dünyasında basamakları çıkmanın zamanı gelmişti.

AÜ İletişim Fakültesi’nde önce yardımcı doçent (2001), sonra doçent oldu (2003).

İletişim dışında Hukuk Fakültesi’nde de ders veriyordu. Asıl gönlü hukukta hoca olmaktı.

Ben de öyle istiyordum. Ankara Hukuk’taki katı yapı O’nun ders vermesine izin veriyor, kadroya geçmesini istemiyordu. Üstelik Mehmet oradan mezundu. Çıraklık döneminin Hukuk’ta geçmemesi gerçek nedendi.

Mehmet’le bu basamakları birebir yaşıyordum. Üniversite konularını birlikte görü- şür ve tartışırdık. Üniversiteye bakışımız aynıydı ama, üniversite üniversite olmaktan çıkmıştı.

Mehmet’in en büyük amacı hukuk fakültesinde ‘Hukuk Sosyolojisi ve Felsefesi’ ho- cası olmaktı. 2004 yılında Gazi Üniversitesi’nde rektörlük değişimi olunca aracı oldum ve Mehmet’in, Gazi Hukuk’a alınmasını istedim. Önce olur dendi. Sonra iş olmaza döndü.

Bir kere ayrılmaya karar verince, İletişim Fakültesi’ne geçmek istedi. Ve doçent olarak Gazi İletişim’de göreve başladı (2006).

Bu olay hem beni hem onu çok üzdü. Biz, “Rektör bunu nasıl yapar?” dedik. Zira, üniversitede tek yetkili rektördü. Mehmet bunu araştırmaya koyuldu. AÜ İletişim’den en yakın bildiği arkadaşı ihbar etmiş ve her daim geçer akça olan “Kürtçüdür, kızının adı da Kürtçe ‘Heval’ dir vs” iftirasını yapmış. Türkiye’de en tehlikeli söz budur. Benim de geçmişte başıma gelmişti.

Mehmet’in kızının adı Kürtçe sözcük olan Heval’di. “Su uyur düşman uyumaz” diye güzel bir sözümüz vardır. Mehmet’in düşmanları uyumuyor, ‘Heval’ e sarılıyorlardı. “Bu zat Kürtçü, kızının adı Kürtçe” demeye getiriyorlardı. Kendisi Kürtçe de bilmezdi. Kürtçü ve bölücü asla değildi.

Bir gün kendisine “Heval adı nereden çıktı? Başına durmadan bela oluyor” dedim.

Kürtçede ‘heval’ arkadaş anlamındadır. Mehmet şöyle anlatmıştı: 1979’da Savcı Doğan Öz (ö. 24.03.1978) Ankara’da öldürülmüştü. O sıra Kutlugül’le arkadaşlar. Öz’ün özgeç- mişi gazetelerde çokça yer alırken 3-4 yaşında bir kızının olduğu yazılıyormuş. Elazığ’da doğan kızın adı ‘Heval’ imiş. Savcı Öz Afyonkarahisar’lı. Kutlugül ile Mehmet bu ismi çok beğenmişler ve “İleride bir kızımız olursa adını Heval koyalım” demişler. 1981’de de hayal gerçek olmuş o ismi vermişler. İsmin Kürtçe olduğunu sonradan öğrenmişler. Kısacası, kızının adı Mehmet’e epey dert olmuştu; uyumayan düşmanlar bu ismi kanıt olarak gös- teriyorlardı. Türkiye’de bu ve benzer olaylar her dönem olmuştur.

(26)

Profesör Oluşu

Mehmet Yüksel’in Gazi İletişim Fakültesi’nde profesörlük sırası gelmişti. Doçent olalı sekiz yıl olmuştu. O sırada rektör sağ görüşlü Ali Rıza Ayhan’dı. Mehmet için bir türlü kadro ilanı vermiyordu. Ben bu zattan çok çekmiş biriydim. Seçimde oy da vermemiştim.

Mehmet’in hatırına gittim rica ettim. Biraz salladı ama sonunda kadro verdi. Verdiğini Esenboğa Havalimanı’ndan telefonla söyledi, ben de hemen Mehmet’e bildirdim. Hızla yanıma geldi, çok sevinmişti. 10 gün içinde jüri üyelerinden raporları aldı; erken topla- nan Üniversite Yönetim Kurulu’ndan geçti ve profesör sanını aldı.

Üniversitelerde profesörlük kadro ilanıyla başlar. Esas olan budur. Sonraki işlemler teferruattır. Can dostum buna çok sevinmişti. Sevindi ama, hukuk olmadığı için içi bu- ruktu. O, hukukta hoca olmak istiyordu.

Hukuk için Gazi’de zaten umut yoktu. Bir ara Ankara dışında Konya ve Samsun hu- kukları düşündük. Bu kararları birlikte alıyorduk. Konya’dan bile yeşil ışık gelmemişti.

Onca eziyete razıydı, hızlı trenle gelip gidecekti. “Her şeyde bir hayır vardır” atasözünü severim. Ben kendi yaşamımda da bunu gördüm. Mehmet de gördü. Sonunda Hacettepe oldu. Bundan iyi ‘hayır’ olur mu?

Gelelim Hacettepe işine. Mehmet o fakültenin dekanı ile bağlantı kurdu. Sağ- olsunlar sözlerinde durdular. Burada en dikkat ettiği şey, duyulmaması idi. Eşi ve ben- den başka bilen yoktu. Uyumayan düşmanlar devreye girer, asılsız ihbarlar yaparlar diye korkuyorduk. Ülkesini seven, yetenekli, çalışkan, azimli nice yetenek bu tür ihbarlarla harcanmıştır Türkiye’de. Sonunda hukuk profesörü oldu, Mehmet hedefine ancak 56 yaşında ulaşabildi.

Hukukta Devam

Hukuk fakültelerinin geleneğinde hocaların sadece ders saatlerinde fakülteye gel- meleri gibi alışkanlık vardır. Hacettepe’nin genç fakültesine de bulaşmıştı bu süregen (kronik) hastalık. Mehmet buna çok kızıyor ve karşı duruyordu. Eski Adalet Bakanı Prof.

Dr. Aysel Çelikel İÜ Hukuk Fakültesi’ne dekan olmuştu. Altı yıllık dekanlıktan sonra bana bir gün şunları söylemişti: “Tahir, dekan olmadan ne düşündüysem hepsini yaptım. Bir konuda başarısız oldum, hocaları fakülteye getiremedim”. Mehmet bu zor ve kronik so- runun da üstüne gidiyordu.

56 yaşında gönlüne göre bir yer bulmuş, sevgilisine kavuşmuştu. Hevesle çalışı- yordu, çok mutluydu. Uçuyordu desem yalan olmaz. Öğrencilerini çok seviyordu. Yeni rektöre 15 gün önce “hukuk danışmanı” olmuştu. Rektöre çok yararlı olacağına ben de o da inanmıştık. Son telefonunda odam hazırlanıyor demişti. Neler yapacak onları konuş- muştuk. Hevesi ve heyecanı durdu kaldı. Böyle bir dünya olur mu? Mehmet’e acımadın, bari o öğrencilere acısaydın!

Mehmet’in çok mutlu bir yaşamı vardı. Eşi Kadın Doğum Uzmanı Dr. Kutlugül’e bü- yük bir aşkla bağlı idi. Her halinden belli eder, telefonlarında “Gül’üm” derdi. Ayrıca eşinin işyeri sorunlarını çözer ve izlerdi.

Genelde cumartesi günleri eşi dostu ziyaret ederdi. Bu arada bana sık gelirdi. “Laf çoğaldı Hocam” der konuşurduk.

(27)

Mehmet arada bir kendini de eleştirirdi. En çok söylediği, “Ben insan tanımasını bilmiyorum. Hep yanılıyorum” der örnekler verirdi. Dekan ve rektör adaylarında oy kul- lanırken çok yanıldığını heyecanla anlatır ve insanların, yanıltmasına şaşardı. Oysa şaş- maya gerek yok, Türkiye’de herkesin aynısını yaşadığını bildiği halde üzülürdü.

Rektör danışmanlığını enine boyuna tartışmıştık. Yılların deneyimi ile bazı öneriler söylemiştim. Genelde aynı düşünüyorduk. Rektörler akıl almaz yanlışlar yapıyorlardı.

Mehmet, demokratik, insancı yapısıyla mutlaka yardımcı olacaktı.

Mehmet çalışkan, azimli, kararlı insandı. İki lisans, iki yüksek lisans, iki doktora, iki profesör diploması vardı. Türkiye’de kaç insanda vardır bu çaba?

Onu yitireli beri Türkiye’de çok büyük olaylar oldu. 15 Temmuz 2016’da başarısız darbe yaşandı, Türkiye Suriye içine girdi savaşa başladı. Kürt sorunu, başka deyişle PKK sorunu giderek büyüdü. Putin’le anlaştık, ABD sırtını döndü. Hergün bir devletle küsüşü- yoruz. Bunlar Mehmet’le tartışacağımız çok ciddi konulardı. Hep aklıma o gelir, “Acaba Mehmet ne düşünürdü” diyorum.

Mehmet bir ara Kanal B’de söyleşi izlenceleri de yapmıştı. Bu görevi kısa sürdü, kendi isteğiyle bırakmıştı.

Ölümü

Mehmet Gölbaşı Gökçehöyük Köyü’ndeki haftasonu evinin açılışı için ailesini ve hısımlarını topladı. Gün 23 Nisan 2016. Türkiye’mizin kuruluşa adım attığı gün. O gün çok coşar. Sanki vedalaşmak için toplamıştır. En son konuşmayı gazeteci dostu Metin Aksoy’la yapar. Ardından, şiddetli bir kalp krizi; yetişen sevgili eşi Dr. Kutlugül’ün elleri üstünde “Ben gittim” diyerek son soluğunu verir.

Mehmet’i 25 Nisan 2016 günü uğurladık; Karşıyaka Gömütlüğü’ne gömdük. Arada bir aklıma gelir ve “ Mehmet Karşıyaka gibi karman çorman bir yerde yatmayı hak etmi- yor, bu güzel insan keşke son nefesini verdiği Gökçehöyük Köyü’nün o ferah gömütlüğü- ne gömseydik” der söylenirim.

Sevgili Mehmet, seni, Dağlarca’nın, “İnsan dallarla, bulutlarla bir,/ Aynı mavilikler- den geçmiştir./İnsan nasıl ölebilir,/Yaşamak bu kadar güzelken?” dizeleriyle uğurladık.

ve sen nasıl ölebilirsin, yaşamak bu kadar güzelken.

Armağan

Mehmet’in ölümünden sonra “Bir Akademik Özgürlük Savaşçısı” adlı kitabımı (Selvi Yayınları, 2016) yayımladım. Bu kitap mahkemelerimi içeriyordu. Oradaki davaların ço- ğunda Mehmet danıştığım kişiydi. Kitabı şu sözlerle O’na armağan ettim:

“Davalarda her zaman yanımda olan, otuz yıllık can dostum, vakitsiz yitirdiğim, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yüksel’e armağandır”

Allah rahmet eylesin. Nur içinde yat sevgili Mehmet.

(28)
(29)

Mehmet YÜKSEL’e Ağıt

Neden bilmem, Mehmet Yüksel hocam için bir anı yazısı yazmaya oturduğumda bir müzik sesi peydah oldu ansızın… Cem Karaca rahmetlinin Bir Öğretmene Ağıt adlı şarkısı… Bilinmez bir yerlerden bu tını yükseliverdi… Özellikle şarkının başında Cem Karaca’nın o hüzünlü sesi: “Bir Öğretmene Ağıt”. Yazımın başlığı işte böyle ortaya çıktı ve tüm yazı süresince bana eşlik etti...

“Küll-ü nefsin zâikat-ül mevt” sözünün ifade ettiği gibi, her doğan ölümü tadar. Ve her ölüm bir erken vuslattır, doğru. Her ölene üzülen yakınları, dostları, akrabaları da olacaktır kuşkusuz, insanidir. Ve insana dair hiçbir şey bizi şaşırtmaz haliyle. Ama yakın ailesi dışında her ölene ağıt yakılır mı, bundan kuşku duyulur. İşte, Mehmet hoca, ar- dından ağıt yakılacak nitelikte bir insan ve bu sadece insani olarak bir tanıdığı yitirme- nin, buna üzülmenin ötesinde, onu yakından tanıyanların zorunda kalacağı bir ödev; an azından benim için. Mehmet hoca, bir güzelim türkümüzdeki “özde ben bir insan olmaya geldim” deyişinin vurguladığı bir insan, bence hatta bir kâmil insan.

Kendisiyle bir araya gelişimiz benim Hukuk Fakültesi’ne geldiğim 2012 yılı sonba- harında gerçekleşti ve ben, aramızdan ayrılışına kadar birlikte geçirdiğimiz her anı bir güzellik olarak yaşadım. Ne var ki, tanışıklığımızın aslında çok daha önceye gittiğini bir tesadüfle öğrendim; Hukuk Fakültesi’nde okurken meğer aynı sınıflarda öğrenim gör- müşüz, bunu da fakülte mezuniyet yıllığındaki sert duruşlu, kallâvi bıyıklı fotoğrafına rastladığımda anladım.

Mehmet hoca, bir kâmil insan…

“Havanın kurşun gibi ağır” olmasına karşın, kurşun eritmeye çağıranlardan biriy- di… Aydınlık düşüncelerini saklamayan, halkına yardımcı olabilmek için çırpınan bir Cumhuriyet çocuğu... Ne zaman fakültemizin koridorlarında karşılaşsak, hemen sıcak gülümseyişiyle hâl hatır sorar, bir eliyle canlı biçimde tuttuğu kolumdan daha da hara- retli sürdürdüğü konuşmasıyla adımlarımıza devam ederken, mutlaka ama her keresin- de mutlaka fakültemizin sorunları, hukuk eğitimini daha iyi nasıl gerçekleştirebileceği- miz üzerine söyleyişlerde bulunurdu. Hocamızı her daim yüzündeki içten gülümseyişiyle anımsıyorum; yüzünü asık gördüğüm anlar, sadece kamusala ait hepimizi ilgilendiren

Doç. Dr. Sedat ÇAL

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı

(30)

dertleri zikrederken tüm heyecanıyla ve öfkesiyle ortaya çıkardı ve ne de güzel yakı- şırdı hocamıza… Onlarca karşılaşmamızın bir tek, ama bir tek keresinde dahi kişisel beklentilerine veya sorunlarına yönelik hiçbir konuyu dile getirdiğini anımsamıyorum.

Sohbetlerimizin konusunu bir tek kez dahi ne emekliliğini hangi sahil kentinde keyifle geçireceği, ne arabasını hangi yeni model araçla yenileyeceği, ne de yaz tatilini nere- lerde geçireceği kuşattı. Aksine, söylemlerinde kişisel olana ait bir küçümsemeyi açıkca dile getirirdi, tıpkı Namık Kemal’in ünlü dizelerindeki gibi: “Bais-i şekva bize hüzn-ü umu- midir Kemâl; Kendi derdim gelmez billah yâdıma.” Hatta bir keresinde bana söylediği şu sözleri bir düstur gibi aklıma kazımıştım: “Kitapçıya gittiğimde seçtiğim kitapların parasını nasıl çıkıştıracağımı düşünmek zorunda olmadığım sürece, benim için yaşamım- da sorun yok demektir.” Odasına ziyaretlerimde çoğu kez asıl maksadım, odasında ma- sasının üzerine, sehpalara dağılmış duran yeni kitaplarını fiskeleyerek yeni yayınlardan kolayca haberdar olabilmek gibi bir lükse kavuşmaktı.

Nasıl çıkardı karanlıklar aydınlığa, sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak?

Yöneticilik zor iştir. Bir akademisyenin neden dolayı yönetici kadrolara gelmek istediği hep zihnimi kurcalıyor, yanıtını bulamıyorum. Ama herhalde bir akademisyen için yöneti- cilik olsa olsa gerek akademik gerek günlük fakülte işlerinin işleyişlerdeki sorunları çözüp akademik kaliteyi artırmayı arzulamaktır; makamdan devşirilen erkin keyfini sürmek bir amaç olamasa gerek. Rahatlıkla söyleyebilirim, Mehmet hoca makamından veya unvan- larından erk ve ihtiras devşiren değil, makamına/unvanına şeref veren biriydi. Mehmet hocamız Kamu Hukuku Hölüm Başkanlığı görevini üstlenip sürdürürken yöneticiliğini ya- kından gördüm ve iş yapma kültürüne imrendim. Mehmet hoca, akademik yöneticiliğin normal bürokrasideki gibi “emir kipiyle” yürütülmeye uygun bir ortam oluşturmadığını gayet iyi biliyordu ve yöneticiliğini sevgiyle, ikna ederek yürütmenin en güzel örneğini vermekteydi. Esasen, akademik yönetim kadrolarında görev almaya olanca isteksizliğim, hocamızın beni sorumluluk ahlâkına uygun biçimde yönetimde görev almanın bir akade- mik sorumluluk olduğuna ikna etmesiyle başladı ve giderek olanca meşakkatine karşın bugün de sürdürmemin arkasında Mehmet Yüksel hocamıza verdiğim söz yatıyor.

Hacettepe Hukuk Fakültesi’nin bugün geldiği noktada hocamızın katkıları gerçekten çok büyük. Sakallı Celâl’e atfedilen “Tanzimat… Meşrutiyet… Cumhuriyet... Hepsini de- nedik; biraz da “ciddiyet” rejimini denesek…” sözlerinden mülhem, hocamız ciddiyetin ve sorumluluk ahlakının nasıl uygulanacağına dair bir güzide örnekti bize. Sözgelimi, fa- kültemizde öğretim üyelerinin ve asistanların ulaşılabilirliğine yönelik sözlerini anımsı- yorum; “hayatın olağan akışında ne denli gerekirse o denli görünür olmak gerekir, bu da haftanın en az üç günü fakültede bulunmaktır.” Hemen değineyim ki, hocamız haftanın her günü çok sevdiği mektebinde, öğrencileri ve meslektaşlarıyla iletişimdeydi.

Çok daha önemlisi; Üniversitemizdeki bir bürokratın sözüyle “Mehmet hoca, Hacettepe’nin “el-emîniydi””.

Dostumdu… Arkadaşımdı… Hocamdı…

Sevgili Mehmet Yüksel hocamın aziz anısı önünde içten ve samimi bir saygıyla eği- lirken, sizleri aşağıdaki şarkıyı hocamızın anısı yâd ederek okumaya çağırıyorum …

(31)

Cem Karaca - Bir Öğretmene Ağıt

“Bu gün okul yok artık çocuklar Ama yarın mutlaka açılır

Ellerimi hemen, kavuşturmayın ne olur Bırakın bırakın bırakın biraz daha yatayım Başıma değen taşlar çocuklar

Şakağımdan sızan kan

Ağlamayın, ağlamayın, ağlamayın çocuklar O eller de bir gün kırılır

Kapatın gözlerimi bağlayın çenemi Ben toprağa hazırım

Yanında yer ayır Kubilay Teğmenim Yoksul bir köyde öğretmenim

Biliyorum bütün kabahat bende öğretmen oluşumda Ve saklamamamda aydınlık düşüncelerimi

Ama ben Cumhuriyette doğdum, Cumhuriyet çocuğuyum Olamaz öğretmen oluşum suçum.”

(32)
(33)

78 KUŞAĞI

Mehmet YÜKSEL ile ilgili anılarımı içeren bu yazıyı kurgularken ve yazarken, başlığı ne olmalı diye düşünüyordum bir yandan da. Toplumsal-siyasal tarihimizde “68 Kuşağı”

olarak bilinen dönemden sonra, 1970’li yılların ortalarında üniversiteye başlayan bizler, daha sonra “78 Kuşağı” olarak anılacaktık.

Mehmet YÜKSEL, 78 Kuşağı’ndandı. O’nu, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde lisans öğrenimine başladığımız dönemde tanımıştım. 1974 yılında üniversi- teli olmuştuk. Üniversiteli olmak, bugün olduğu gibi o yıllarda da her gencin önemli ve büyük bir özlemiydi. Hazırlık sınıfını üniversitenin merkez yerleşkesinde okuduk. Yüksek öğrenim serüvenimiz daha sonra, 1975-76 döneminden itibaren Beytepe’de devam etti.

1979’da mezun olduk. Biz, Beytepe’nin sosyal bilimler alanındaki ilk mezunlarıydık.

(Bizden önceki ilk mezunlar sanıyorum 1978 yılında fen bilimleri alanınında idi.) Üniversite yıllarımız zorlu, çok zorlu geçti. Bir yandan, yapılaşması henüz tamam- lanmamış Beytepe Yerleşkesi’nin soğuk derslikleri, anfileri, karda-kışta araçların çıka- madığı yolları vardı ve diğer yandan öğrenci olayları. Öğrenci kantini kavgalar nede- niyle sık sık kapanırdı, toplu taşıma araçları bile öğrencilerin siyasal eğilimlerine göre ayrılmıştı. Tüm ülkede ayrıştırılan, sağ ve sol olarak adlandırılan karşıt görüşlü gençle- rin ağırlıklı olarak da yüksek öğrenim gençliğinin birbirini kırdığı, kırdırıldığı bir cinnet dönemiydi sanki ülke düzeyinde yaşananlar. Ölümle sonuçlanan olaylar, çatışmalar her geçen gün artıyordu. Öyle ki 12 Eylül 1980’den, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en önemli askeri harekatın (darbenin) gerçekleştiği bu Cuma gecesinden önceki günler- de, ülkemizde bir günde ölen, öldürülen gençlerimizin, yurttaşlarımızın sayısı 20’yi geç- mişti. Bu olaylar, çatışmalar, ölümler sanki böyle bir askeri darbeye hazırlanan zemin, bu yola döşenen taşlar gibiydi. “78 Kuşağı”nın ve özellikle yüksek öğrenim gençliğinin kimi zaman doğrudan, kimi zaman da dolaylı olarak içinde yer aldığı, yaşadığı bu olayların bir de öncesi vardı: “68 Kuşağı”

Mustafa HAYIRLI

Eğitimci, Yazar

(34)

68 KUŞAĞI

“ ...

Onlar ki bir sofrada tadınca yiyememiştiler.

Öpüşememiştiler bir kızla belki de doya doya.

Mısır tarlaları gibi fışkırmıştılar, güleçtiler.

Öyle gençti ki onlar... geri gelmez bir daha.

Ateş çevresinde uçuşan pervaneler gibiydiler.

Uğradılar ceylanlar gibi yağlı kurşunlara.

Sivaslı, Malatyalı anaların bebeleriydiler.

Onlar ki bütün Anadolu’ydular... geri gelmez bir daha.”

(Cahit KÜLEBİ, Ağıt, 1971)

Ülkemizin yakın tarihinde 1961 Anayasası’nın; içeriği ve getirdiği yeni kurumlarla siyasal, ekonomik ve sosyal açılımlara zemin hazırladığı; özellikle çoğulculuk (plüralizm), hukuk devleti, sosyal devlet, demokrasi ve insan hakları yönünde önemli gelişmelere yol açtığı vurgulanmıştır hep. 1961 Anayasası’nda ilk kez yer verilen yeni kurumlar, üst yargı organları, denetleme ve dengeleme mekanizmaları ile kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi, keyfiliğe yol açmayacak parlamenter sistemin kurulması düşü- nülmüştür. Bu amaçla iki meclisli sistem benimsenmiş, yasaların anayasaya uygunluğu- nu denetlemek için Anayasa Mahkemesi kurulmuş, üniversitelerin, radyo ve televizyon yönetimlerinin, haber ajanslarının özerkliği sağlanmış, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi yeni kurumlarla planlı kalkınma hedeflenmiştir. Öte yandan 1961 Anayasası’nda ilk kez “sosyal devlet” ve “insan haklarına dayanan devlet” ilkelerine yer verilmiş (Madde 2), bireylerin sahip olduğu hak ve özgürlükler yine ilk kez ve ayrıntılı biçimde “Temel Haklar ve Ödevler” başlığı altında düzenlenerek anayasal güvence altına alınmıştır (Madde 10-62).

Türkiye’de 1961 Anayasası ile oluşmaya başlayan siyasal yapı, özgürlük ve hoşgörü ortamı toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlara da hızla yansıdı. Edebiyat ve felsefe alanındaki dünya klasikleri 1940-1966 yıllları arasında Devlet eliyle Türkçe’ye çevril- mişti. Bu çevirilerin amacı dünyayı ve özellikle Batı’yi tanımaktı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL, bu çalışmaların hedefini “Aydınlanma ve Hümanizma” olarak ifade etmişti. Sanayileşmenin ortaya çıkardığı toplumsal ve ekonomik yapıyı (kapitalist toplumu) inceleyen, analiz eden eserlerin ve özellikle Marksist klasiklerin Türkçe’ye çev- rilmesi ise bu özgürlükler ortamında, 1960’lı yıllarda başladı. Bu çevirilerin temel amacı sanayi toplumlarının yapısını, temel çelişkilerini, sorunlarını ve çözüm yollarını anlamayı amaçlıyordu. Bu dönemde kitap, dergi, gazete sayısındaki artış, tiyatro, sinema, konser vb. sanat etkinliklerine olan yoğun ilgi, düşünce yelpazesinin genişlemesini, çeşitlenme- sini sağladı. Özellikle yüksek öğrenim için kırsal kesimden büyük kentlere gelen gençler, kendilerini bu siyasal ve entellektüel tartışmaların içinde buldular. Öğrenci, işçi, memur kesimi başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinde hızlı bir uyanış, bilinçlenme ve örgütlenme başladı. “Demokratik kitle örgütleri” olarak adlandırılan sendika, dernek,

Referanslar

Benzer Belgeler

To evaluate the performance of the algorithm in physical therapy, a dataset consisting of one template execution and ten test executions of each of the three execution types of

Bu bağlamda, örnekleme alınan Gustave Courbet ve Andy Warhol bellek otoportrelerinde ben’leşme ve Öteki’leşme unsurlarını doğru okuyabilmek adına

sınıf yaş grubunun özelliklerini bilmeme Eğitim durumlarını düzenleyememe Ölçme-değerlendirme sorunu Öğrenci Yazma sorunu Kavramları ezberleme Okuma sorunu

Burada özellikle belirtmekte fayda vardır ki; sepiyolit iskelet yapı içeren güneş pilleri yapılırken eş zamanlı referans hücrelerde yapılmış ve bu

Sıradan insan dine sadece manevi ve ahlakî açıdan değil, aynı zamanda tutkularını ve isteklerini tatmin etmek için de muhtaçtır. Bu bütün dinlerin çıkış

İbn Ku- teybe’nin Te’vîlü müşkili’l-Kur’ân’ı ve Nîsâbûrî’nin (v. 553/1158’den sonra) Bâ- hirü’l-burhân fî me῾ânî müşkilâti’l-Kur’ân’ı

Öğrencilerin menarş öncesi menstrüasyon hakkında bilgi alma durumlarına göre dismenore yaşama durumuna bakıldığında, bilgi alan öğrencilerin %45.1’inin her

2) Aradığımız sayının bulunduğu kutuda 10 sayısı yoktur. Bu sayı bulunduğu kutunun son üç sayısından birisidir. Bu sayı bulunduğu kutunun son üç sayısından