• Sonuç bulunamadı

PROCEEDINGS BOOK. 2nd International Scientific Researches Congress on Humanities and Social Sciences (IBAD-2017) ISBN:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "PROCEEDINGS BOOK. 2nd International Scientific Researches Congress on Humanities and Social Sciences (IBAD-2017) ISBN:"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PROCEEDINGS BOOK

2nd International Scientific Researches Congress on Humanities and Social Sciences (IBAD-2017)

April 20-23, 2017

Istanbul, TURKEY

Edited By

(2)

TÜRK SİYASAL HAYATINDA AŞİRETLERİN BELİRLEYİCİLİĞİ

1*Ahmet İLYAS, 2Ebru ÇOBAN

1Assist. Prof. Dr., Batman University, TURKEY, (ahmetilyas@hotmail.com)

2Dr., Bingöl University, TURKEY, (ebrugull_34@hotmail.com)

* Corresponding author Abstract

The Determinant Role of the Tribes in the Turkish Political Life

The aim of this work is to study the tribal system particularly in the Eastern and Southeastern regions of Turkey and its reflection in Turkey's political system. The tribal system under scrutiny rests on socio- economic, historic and political background. The study takes note of the tribes' predominance in these regions, and their effect in social life, economy and politics.Taking into account the structure of the tribes, the study meticulously touches on those that support and desire to maintain the inherited feudal system as well.It could be put forth that an understanding of the tribal system would contribute to efforts to settle some of today's major problems. The tribal system is the part of a social fabric transmitted from Ottoman Empire to the Republic of Turkey. At the base of this social fabric exist the themes of politics, economics, military and population. The tribal system therefore needs to be taken up from a socio- historic perspective. One of the main themes of this work is also to reflect on the relation between the concepts of tribe and politics through a detailed analysis on the role of the tribes in the politics of Turkey.

For this, the 1950-2003 period in Sanliurfa will be examined as a case.The link between the tribes and the politics has continued up until now, especially following the nomination of so many chieftains of the tribes from Democrat Party and their election as the representatives after the 1950 General Elections.Even though having gone through intermittent breakups, such a relation in its perpetuity has proved significantly successful. This research will help better examine the developments in Turkish political history.

KEYWORDS: Tribal, State, Political, Şanlıurfa, Turkey GİRİŞ

Sosyal tarih, belli bir toplumda yaşayan insanların, medeniyetlerini, örf ve âdetlerini, inanç sistemlerini, sosyal ahlâk yapılarını araştıran bir bilim dalı olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden tarih ve sosyolojinin birlikteliği bilimsel çalışmaların seyrini değiştirmiştir. Değişimin ana pratiği, tarihin bir bilim dalı olarak sosyoloji ile yapmış olduğu izdivacın kendisinde yer bulmuştur. Böyle bir izdivacın önemli başatlardan olan sosyolojinin tarihe kazandırdığı literatür zenginliği yabana atılmamalıdır. Bu literatürlerden biri de aşiret sistemi ve bunun tarihsel süreç içerisindeki siyasete olan ilişkisi gelmektedir. Bir sosyolojik vakıa olarak aşiretler, geçmişten günümüze incelendiğinde özellikle ilgi çekici bir konu olmuştur. Konunun ilgi çekici yönü aşiretlerin, tarihsel bir sistematik içerisinde sürekliliği sağlıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu sistemde yaşayan bireylerin her türlü üretim anlayışları ve yaşam tarzları toplum bilimcilerinin dikkatlerini çeken hususlar olmuştur. Aşiret sistemi, bilhassa sosyal tarihin önemli konuları arasında yer alıyor olmasının altında yatan sebeplerin başında da bu sistemin uzun bir geçmişe sahip olması ve günümüzde hâlen varlığını devam ettirmesine bağlıdır.

Aslına bakılırsa aşiret sisteminin oluşturmuş olduğu ekonomik, sosyal, siyasi ve dini yapı, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında oluşmuş konveksiyonel bir sürecin grup ürünü olarak ortaya çıkmıştı. İlk başlarda bir gasp olarak bu gruba karşı durulmuştu; fakat Osmanlı Devleti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin İran nüfuzuna girmemesi için iç politikadaki Sünni aşiret manevrası bu çıkarın basamaklarını oluşturur. Osmanlı Devleti, bölgedeki İran Kartına karşı aşiretleri yanına çekerek tampon bir bölge oluşturma gereğini hisseti. Buna karşılıkta aşiretlere özerk bir yönetim seçeneğini sundu. Doğu’ya tanınan bu ayrıcalık ve Doğu’nun Osmanlı’ya şartlı bağlanması, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi sonrasına, yani 1515 yılını izleyen döneme rastlamaktadır.1 Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı idaresinin siyasetini

1 İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1986, s. 491.

(3)

Doğu politikası üzerine yoğunlaştırmışken İdris-i Bitlisî gibi bir şahsiyetten istifade etme yoluna gitmesi ve Bitlisi’nin mensup olduğu Suran Aşireti’nden yararlanması ve bundan sonra Yavuz Sultan Selim’in de İdris-i Bitlisî’nin ailesine devlet kademesinde yer vermesi aşiretlerin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Yavuz Sultan Selim, İranilik ve Şiiliğe karşı mücadele etmesinde Sünni aşiretlerden yararlanırken karşılığında onlara devlet nişanesi ve iç işlerinde bir tür sözsüz özerk vererek onları Devlet-i Aliyye’ye karşı bağlılıklarını sağladı.2

Yine Yavuz’dan sonra bölgenin Şia yanlısı devletlerin eline geçmemesi için Osmanlı devlet adamlarının aşiretlere yurtluk, ocaklık adı altında malikâneler verildiği görülmüştür. Bu malikâneler sayesinde aşiretler büyümeye başladılar. İşte Osmanlı Devleti’nin yapmış olduğu bu manevralar feodalitenin yanında istemeyerek de olsa yer almasına neden olmuştur. Aslında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi iyice irdelendiği zaman kendi kaderine bırakıldığı gerçeğiyle karşılaşmamak aldatıcı olmasa gerek. Kürt aşiretleriyle Osmanlılar arasındaki münasebet işte böyle karşılıklı ilişki içerisinde devam etmiştir. Ağalar, Osmanlı nüfuz ve himayesini tanımışlar, askerleriyle padişah yanında savaşa katılmışlar; Osmanlı idaresi de onların içişlerine pek karışmamıştır.3 XVII. yüzyılın mali ve idarî sıkıntılarla uğraşan Devlet-i Aliyye, taşradaki yönetimsel sorunları çözme adına, aşiret reisi adı verilen yerel güçlerden yararlanmayı kendisine uygun buldu.4 Özellikle aşiret reisleri merkezi yönetimin zayıflığından istifade ederek, taşrada kendilerine özerk bir yapı kurmayı da ihmal etmediler.5 III. Selim’in saltanatı sırasında aşiretler güçlerinin zirvesine eriştiler ve hatta sultanın reform programını bazılarını desteklemek, bazılarını da ona karşı durmak suretiyle, saray ve başkent işlerinde önemli bir rol oynamaya başladılar.6

İsmail Cem, bu düzenin oluşmasında etkili olan öğeleri: “geleneksel sosyal düzeni değiştiren beyler ve ağalar çeşitli toplum katlarından türemişlerdi. Ancak hepsinin ortak yanları vardı.

Genellikle, ya servetlerini toprağa yönelterek mülkiyetin sağladığı kuvvet sayesinde bir takım askerî ve idarî yetkileri ellerine almışlar; ya da askerî ve idarî yetkilerine dayanarak toprak edinmişlerdi. Servet ve irili ufaklı toprak parçaları şeklinde beliren bu yeni gücün meydana çıkış nedeni ise, toprak mülkiyeti düzeninde değişim olmuştu. Tefecilik ve benzeri yollardan biriken servet toprak mülkiyetine dönüşebilince derebeyliğin ilk koşulu karşılanmış”7 şeklinde değerlendirerek kitabının diğer kısımlarında Doğu’da oluşan bu feodal düzenin tüm ayrıntılarına değinmiştir.

Merkez çevre ilişkisi, beraberinde merkez idaresinin taşradaki otoritesinin azalmasına neden olduğu gibi feodalite ve derebeyliğin yükselişinin fotoğrafı hâline de gelmiştir. Tanzimat Dönemi’nde merkezî otoritenin sağlanması amacıyla bazı adımların atıldığını görülür. Bölgede isyan çıkaran ve merkezî otoriteyi dinlemeyen aşiretleri mecburi göçe tabii tutarak en azından feodalitenin etkisi önlenmeye çalışıldığı bilinmektedir.

Feodalitenin oluşturmuş olduğu kaostan yararlanan önce aşiret reisleri daha sonra bölgenin yerel güçleri(şeyhler, ağalar) kendi soyundan gelenlerle birlikte aşiretlerin siyasallaşmasına oluşumuna destek oldular. Özellikle 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi ile beraber aşiret liderleri ekonomik olarak devletten aldıkları mülk toprakları sayesinde güçleri bir hayli artmıştır. Fakat aşiretin sadece feodal düzenden oluştuğunu söylemek biraz hayali olabilir.

Çünkü aşiretler sosyolojik bir boyutta araştırıldığında dinsel, ekonomik ve biraz da baba erkil toplumun oluşturmuş olduğu düzendir. Bu yüzden aşiret düzeninin siyasette yer alması ise bölgedeki devletlerin ve aşiretlerin kendi aralarındaki mücadeleden bir adım öne geçmek istemesinden doğduğu gerçeği vardır.

Türkiye’nin yapısal sorunları içerisinde Doğu bölgesinde merkez çevreye hapsolmuş durumda, bunun yanında tarım ekonomisinden Sanayi İnkılabı’na geçiş süreci geciktiği için bir takım yerel güçler hem iktidarda hem de bölge nezdinde etkisini gösterebilmektedir. Tüm

2 M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, M.E.B, Anlara, 1961, s. 75.

3 C. Aladağ, Milli Mesele ve Doğu’da Feodalite-Aşiret, Özgürlük Yolu Yayınları, İstanbul, 1976, s. 143.

4 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev: Metin Kıratlı), TTK, Ankara, 2007, s. 441.

5 Lewis, a.g.e., s. 441.

6 Lewis, a.g.e., s. 441.

7 Cem, a.g.e., s. 203.

(4)

bunların ötesinde bu güce temel dayanak sağlayan ve buna göz yuman temel etkenin bölgedeki devletlerin yerel güçleri yanlarına çekmek için aşiretlere verilen vesayete karşılık özerlik haklarıdır.

Zaten bu yönde merkezî otorite anlamında kanunnameler de çıkarılmıştır. II. Abdülhamid Dönemi’nde milliyetçilik akımının da etkisiyle ve Ruslar tarafından da kışkırtılan Ermenileri kontrol altına almak, aşiretler arası balansı ayarlamak ve Kürtler’i milli devlete bağlılıklarını sağlamak amacıyla Hamidiye Alayları kurulmuştur. İlk başlarda görevini layıkıyla yerine getiren bu jandarma gücü daha sonra aşiretlere hizmet ve ağaların gücüne güç katmaya başlamıştır.

İkinci Meşrutiyetle beraber sağlanan toplumsal mutabakat kendisini batıda gösterdiği gibi doğuda bazı kıpırdamaların haberci durumundaydı. Zira bölgenin idaresinde herhangi bir problemle karşılaşılmaması için geçici önlemler alınması, mevcut statükonun korunması esasından uzaklaşılarak “saha-i ihtimamiye” yani bölgenin içinde bulunduğu sıkıntıların dikkate, ciddiye alınarak çok çalışması, en azından küçümsenemeyecek problemlerin olduğunun şuuruna varılarak Doğu’da radikal çözümlerin kaçınılmaz olduğunun kabul edilmesi hususunu son derece önemli adımlar olarak kabul edebiliriz.8 Bu adımların başında da siyasi otoriteyi sağlama yolunda liyakatli valilerin ve memurların gönderilmesi, aşiretleri yola getirmek için nasihat heyetlerinin gönderilmesi,9 asayişsizliği ortaya çıkaran nedenlerin üzerine gidilmesi gibi faktörlere de başvurulmuştur. Ancak gerek siyasi konjonktürün uygun olmaması gerekse de Trablusgarp ve Balkan Savaşları dolayısıyla oluşan iç istikrarsızlık(İttihat Terakki-Hürriyet ve İtilafçılar arasındaki mücadele) gibi nedenlerden dolayı başarı sağlanamamıştır.

Osmanlı Devleti, Birinci Cihan Harbi’ne girerken diğer bölgelerde olduğu gibi Doğu’da da ciddi bir merkezî otorite krizini yaşamıştır. Doğu’nun bu tarihsel özellikleri (aşiret, ağa, bey) ve merkezle arasındaki sözsüz antlaşması, Cumhuriyet’ten sonra da önemini ve etkisini korumuştur.10 Milli mücadeleyle beraber ne kadar yeni oluşan Kemalist sistem aşiretlerle uğraşarak ulus devlet anlayışı yerleştirilmeye çalışıldıysa da bu durumun uzun sürmediği aşikârdı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, kendinden önceki Osmanlı Devleti’nin sosyolojik yapısını reddederek, yeni bir ulus yaratma çabası içinde olmuş, bu çabalar da ülkede birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dönüşüme en çok direnç gösteren yapı ise aşiret olgusudur. Çünkü Osmanlı Devleti yıkılırken, sadece bir devlet yıkılmamıştı. Geriye bıraktığı toplum ise halen yerinde durmaktaydı. Toplumun sahip olduğu fraksiyonlar ise imparatorlukla uyum içindeydi. Ancak yeni kurulan Türk Devleti ulus-devlet anlayışını kabul etmiş, aşiret yapılanmasına karşı çıkan bir vaziyet almıştı. Bu koşullar altında, aşiretler tarafından çıkarılan birçok isyan, devletin yaşadığı asayiş, güvenlik ve diğer sorunların da bir şekilde merkezine oturtulmuştur. Bunun için Kemalist kadro, toplum adına yapılacak reformlarla tektipleşme yoluna gitmiştir. Buna tepki ise aşiretlerin kendi statükolarını ve kazanımlarını koruma adına kimi zaman isyan kimi zaman da asayişsizlik şeklinde oldu.

Kemalist kadro ise yeni Türkiye’nin kangren olmuş problemine çözüm bulma adına birçok dönüştürücü reformlar yapma ihtiyacı duymuştur. Bu dönüşüme rağmen direnç gösteren aşiretler, Türk siyasal hayatının da en önemli siyasi öznellerinden biri olmuştur. Ancak Kemalizm döneminde aşiretlerin siyasal güçlerine kırma yolunda birçok adım atılmıştır. Atılan adımlar genellikle iskân mühendisliği şeklinde tebarüz etmiştir. İskân yasaları ve doğuyla ilgili hazırlanan raporlarda güvenlik konseptinin etkili olduğu söylenilebilir.

Türkiye’de sanayileşmeyle birlikte köyden kentte göç olgusu sonucu oluşan yeni konjonktürde yalnızlık, barınma ihtiyacı ve diğer sosyal sebeplerin ortaya çıkması beraberinde

8 Erdal Aydoğan, İttihat Terakki’nin Doğu Politikası (1908- 1918), Ötüken Neşriyat, Ankara, 2005, s. 200-201.

9 Bu nasihat heyetlerinin başında da Van Valisi Tahsin Bey gelmektedir. Örneğin Van Valisi Tahsin Bey, Kürt aşiret reislerini uyarmak için hükümetten şu istekte bulunmuştur. “Umum Osmanlı ve İran Kürt aşair(aşiretler) nezdinde bir mevk-i muhabbet ve ihtiram kazanan Erkan-ı Harb Abdülkadir Efendi’nin şu aralık burada bulunması ve her türlü su-i tefhimatı izale ile mülk ve milletçe pek ziyade faideli olacağından Harbiye Nazırı Hazretleri tarafından müsaade istihsaline” ya da Van bölgesinde yaşayan aşiretlerin yola getirilmesi için Şeyh Mehmet Sadık Efendi’den yardım istenmesi gibi. Bknz: Erdal Aydoğan, İttihat Terakki’nin Doğu Politikası (1908- 1918), Ötüken Neşriyat, Ankara, 2005, s. 202-203.

10 Cem, a.g.e., s. 492.

(5)

aşiret üyelerinin şehirlerde kenetlenmesini ortaya çıkardı. Bu birliktelik yeni bir oluşumun yani şehirli aşiret’in varlığın habercisiydi. Öyle ki siyasi partilerin bir topluluk olarak aşiretleri görmezden gelmesi mümkün değildi. Bu sebeple 1945’den başlamak üzere çok partili hayata geçiş sürecinde Demokrat Partisi, Doğu ve Güneydoğu’daki oyları alabilmek için bu aşiretleri desteklemek zorunda kaldı. Bilhassa toprak ağalarını da yanına alan DP iktidarı bir anlamda Kemalistlerin Kürt feodallerine yönelik sürdürdüğü politikalara son verdi. Bölgelerinde etkin olduklarından orta ve batı Anadolu’ya sürgüne yollanan Kürt feodalleri için zaten 1945 sonrasında belirli yumuşamalar başlamıştı. 1947’de daha önceki ayaklanmalar sırasında sürgün edilen Kürt feodalleri için bir kararname çıkarıldı. Bu kararname ile hem geri dönebiliyor, hem de topraklarının önemli kısmına yeniden sahip olabiliyorlardı. Bu kararname işbirliğinin tescili oldu. Bunu DP’nin 1950’de çıkardığı özel af izledi. Bu özel af yasasıyla 1925 ve sonrasında Suriye’ye kaçanlar için geri dönüş başladı.

İlk defa siyasetçiler, aşiretlerin ayaklarına giderek onların oylarına talip olduklarını bu oy karşılığında devlet bürokrasisinde veya seçmen aday listelerinde kendilerine yer vereceklerini ifade ettiler. Oluşan bu ikili dönüşüm sayesinde aşiretler var olan güçlerine bir de siyaset yelpazesini ekleyerek siyasileşmiş aşiret tanımını oluşturdular. DP’nin sınıf temeli büyük toprak sahipleri ile burjuva arasında yapılan ittifaka dayanıyordu.11 Bunun yanında yıllarca tek parti egemenliğinde baskı gören doğudaki halk, söylemlerinde hürriyet ve özgürlük gibi kavramları bir yapı içerisinde barındıran DP’nin bu görüşlerinde samimiyetle davranmış olması da oyların kendilerine kaymasını sağladı. Özellikle Şanlıurfa açısından değerlendirildiğinde 1950 Genel Seçimlerinde oyların Önceki seçimlerde Halk Partisinin kalesi olan Urfa, 1950 Genel Seçimlerinde bu sefer tercihini Demokrat Parti’den yana kullanmıştır. Kayıtlı 122 bin seçmenin bulunduğu Urfa’da, 108 bin oy kullanılmıştır.12 Katılım oranı ise yüzde 88,7’dir. DP, oyların yüzde 52’ini alarak 6 milletvekiline sahip olurken, CHP ise oyların yüzde 48’i ile 1 milletvekili çıkarabilmiştir. Temsilliyet babında problem, yukarıda da değinildiği gibi bir ilde en çok oyu hangi parti alırsa, o ilin bütün milletvekillerini o partinin kazanacağı ibareye göre düzenlenmiştir. Seçim sonrası özellikle Demokratların, Urfa’da gövde gösterisi yaptıkları, bu zaferi davul zurnayla kutladıkları arşiv belgelerinde yer almaktadır. Buna göre DP listesinden Necdet Açanal, Feridun Ayalp, Feridun Ergin, Ömer Cevheri, Celal Öncel, Reşit Kemal Timuroğlu, CHP listesinden ise Hasal Oral seçilmişlerdir.13 DP listelerinden seçilen Hacı Ömer Cevheri, Şeyhanlı Aşireti’nin önde gelen isimlerinden olup, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra mecburi iskâna tabi olan Kürt aşiret reislerindendir. Ömer Cevheri, 1940’ların başında Urfa’ya dönmüş önce CHP İl Başkanlığını yapmış, daha sonra gelen teklif üzerine 1946 Genel Seçimleriyle beraber DP’ye geçmiş ve 1950 Genel Seçimlerinde IX. Yasama Dönemi Milletvekili olarak seçilmiştir.14 Bir diğer aday olan Mehmet Celal Öncel15, Öncel Aşireti’nin Reisidir. DP listelerinden aday olan Hasan Oral ise Bucak Aşireti’nin siyasete sunduğu bir diğer adaydır.

Hasan Oral bir önceki yasama döneminde CHP’den milletvekilliği yapmıştır.

1950 Genel Seçimlerinde halkın gösterdiği teveccühü iyi değerlendiren DP, ezici bir çoğunlukla yeniden iktidara geldi. Bu zafer, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne de yansıdı.

DP’nin bölgede büyük bir zafer kazanmasının önemli sebepleri vardı. Bir kere ekonomik durum DP’nin lehineydi ve halk da bu durumdan memnundu.16 Diğer taraftan köylü topraklarının makineleşmesi neticesinde bunun ekonomik olarak köylülere olumlu yansıması akabinde çiftçi kesiminin tercihinin oy olarak DP’ye dönmesini sağladı.17 Ayrıca bölge din açısından hassas bir konuma sahip olduğu için DP, önce “Arapça Ezan Yasağını” kaldırdı ve hemen akabinde Kürt

11 Suat Oktar-Arzu Varlı, “Türkiye’de 1950-1954 Döneminde Demokrat Parti’nin Tarım Politikaları”, İ.İ.B.F Dergisi, Marmara Üniversitesi, XXVII, S. I, 2010, s. 6.

12 TÜİK, Milletvekili Genel Seçimleri 1923-2011, Ankara, TÜİK Matbaası, 2012, s. 88.

13 BCA, 490.1.0.0.380.1603.1

14 IX. Yasama Dönem Şanlıurfa Milletvekili olan Ömer Cevheri aslen çiftçidir. TBMM Milletvekili Kişisel Dosyası, Sicil No: 1904, Defter No: 4, Zarf No: 61.

15 Şanlıurfa doğumlu olan Celal Öncel aslen avukattır. TBMM Milletvekili Kişisel Dosyası, Sicil No: 1906, Defter No: 4, Zarf No: 60.

16 Mustafa Sönmez, Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik, NotaBene Yayınları, Ankara, 2012, s. 338.

17 Ali Yaşar Sarıbay, Siyasal Sosyoloji, Ceylan Matbaacılık, Bursa, 1996, s. 113.

(6)

aşiretleri arasında saygınlığı olan şeyhlerin iadeyi itibarlarını geri verdi.18 DP’nin yaşanılan coğrafyada önemli bir oy oranına sahip olmasının bir diğer sebebi olarak da Otuz Üç Kurşun olarak tarihe geçen Van’daki otuz üç kişinin öldürülmesine sebep olan General Mustafa Muğlalı’nın yargılanmasıdır.19 DP’nin bu yaklaşımı karşısında bazı şeyhler bu partiye oy toplama işlevini üstlendi ve parti de onların üstü örtülü ve göze batmayacak bir üslupla Kürt milliyetçiliğine seslenerek oy toplamalarına izin verdi.20 DP döneminde diğer gruplara verilen özgürlüğün Nurculuk hareketine de verilmesi ve bu grubun DP’ye sempatiyle yaklaşmaları, DP’nin oyunun artmasında temel etkenlerdir. DP’nin bölgede güçlü olmasının bir diğer nedeni de aşiret reislerine ve ağalara milletvekilli aday listelerinde kendilerine yer vermesidir.

1950’lere kadar merkezi otorite doğuda feodaliteyi ortadan kaldırmak için çeşitli yollara başvurmuştu. 1950’den sonra ise bölgedeki oyları kontrol eden aşiret reislerinin önemi artmış, iktidar partileri, destekçisi olan aşiretlere kaynak akışı sağlamaya başladı.21 Aşiretler, sağlanan destek sayesinde güçlenmeye başladıkları gibi, oy deposu olarak bu feodalitenin bir parçası hüviyetinde, DP’ye büyük miktarda oy kazandırdı. Öyle ki bu aşiretler, artık vilayetlerinin il ve ilçe başkanlıkları kazanmak için diğer aşiretlerle mücadeleye dahi başladılar. DP’nin bu girişimi karşısında CHP de bölgede siyasetin aşiretsiz yapılamayacağına kanaat getirmiş, aşiret reislerinden faydalanma yoluna başvurma gereksinimi hissetti. Ancak CHP’nin bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış. Bunun temel sebebi, aşiret reislerinin CHP’ye güvenmemesinde aranılabilir. Şanlıurfa özelinde bakıldığında toplam 130 bin seçmenin oy kullandığı 1954 seçimlerinde oyların 65 binini alan DP 8 milletvekili çıkarmıştır. Bucak Aşireti’nin Reisi Remzi Bucak, Milli Aşireti’nin Reisi Mustafa Ekinci ile yine Bucak Aşireti’nin adayı Hasan Oral ise CHP’den DP’ye geçmiştir.

DP’nin iktidar döneminde yapılan son seçimler 1957 yılında yapıldı. 1957 yılının ekim ayında yapılan genel seçimlerde oyların % 47.70’ni alan DP, 424 milletvekili, CHP ise oyların % 40.82’sini alarak 178 milletvekili, oyların % 7.19’unu alan Cumhuriyetçi Millet Partisi(CMP) ise 4 milletvekili çıkarmıştır.22 DP’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde oy oranının düşüş sebeplerini değerlendirecek olursak karşılaşılabileceğimiz ilk olgu, aşiret reislerinin DP iktidarına sırt çevirmesidir.23 Aşiret reislerinin DP’den vazgeçmesinin sebepleri arasında ekonominin kötüye gitmesi ve iktidara iyice yerleşen DP’nin artık feodal beylere ihtiyacı olmadığına dair emarelerin ortaya çıkmasıdır.24 Aşağıda da görülecektir ki DP’nin doğuda kazanmış olduğu başarıyı idrak eden CHP’nin, DP analizlerine yakın bir politika izleyerek bölgedeki oyları kendi lehine çevirmeyi başardığı görülecektir.

Bir önceki seçim de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki toplamında sadece 2 milletvekili çıkarabilmiş olan CHP, 1957 Genel Seçimlerinde aday listelerinde aşiret reislerini ve büyük toprak sahibi ağalarını göstererek önemli bir sonuç elde ettiği ortaya çıkmıştır. CHP’nin izlemiş olduğu bu politikanın yanı sıra kötüleşen ekonomik koşullar nedeniyle sıkıntı çeken köylüye yönelik popülist yaklaşımı da bölgedeki oyları kazanmasında yardımcı olduğu söylenilebilir. Ayrıca CHP’nin doğu bölgeleri için belirlemiş olduğu adayların ilk defa aday olması ve yaşça genç olan kişileri tercih etmesi de partinin lehine olmuştu. Şunu unutmamak gerekir ki CHP, yıllarca bu coğrafyada gösterdiği adayların genellikle aynı kişiler olması ve yüzü eskiyen milletvekillerinin halkın nezdinde bıkkınlık uyandırması CHP’nin başarısızlık nedenleri arasında yer almakta idi. CHP’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için yıllarca benimsemiş olduğu uzaktan kumanda misali belirlemiş olduğu adayları bu sefer halkın istediği ve bölgede etkili kişilerden seçmesi seçim başarısına artı bir puan kazandırmıştır. Şanlurfa özelinde 1957 Genel Seçimlerinde toplam 130 bin seçmen oy kullanmış olup, CHP oyların 65 binini alarak 9

18 Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s. 120-121.

19 Mustafa Sönmez, Doğu Anadolu’nun Hikâyesi, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 1992, s. 141.

20 Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, s. 376.

21 Nezahat Altuntaş, Türkiye’de Etnik Kimlik Farklılaşmasında Din-Mezhep Etkisi ve Siyasete Yansıması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, 2002, s. 100.

22 Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politika’nın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 169.

23 Sönmez, a.g.e., s. 341.

24 Sönmez, a.g.e., s. 341-342.

(7)

milletvekiline sahip olmuş, DP ise 57 bin oy almasına rağmen milletvekili çıkarmayı başaramamıştır. Buna göre CHP listelerinden Kırvar Aşireti Reisi Abdurrahman Odabaşı, Davaran Aşireti Reisi Ömer Yüksel, Şeddadi Aşireti Reisi Aziz Gökkan, Barazi Aşireti Reisi Yaşar Alhas Şanlıurfa’dan milletvekili seçilmiştir. DP ise Urfa’dan herhangi bir milletvekili çıkaramamıştır. Tunceli’de ise Koçgiri Aşireti’nden Hızır Aydın, Kureyşan Aşireti Reisi Arslan Boran, CHP listesinden parlamentoya girmişlerdir.

Son genel seçimlerde hatırı sayılır bir oy kaybına uğrayan DP, bu durumu sertleşen ve çatışmacı bir anlayışla kendi lehine döndürme yoluna gitti.25 Bu tutum, CHP’nin yıllardır izlediği bir politikaydı ve bu politikanın CHP’yi iktidardan uzaklaştırdığı ise halen zihinlerde yer alıyordu. DP’nin ise bu durumdan ders çıkarması gerekirken tam tersi bir yola tevessül etmesi tabiri caizse kaçınılmaz bir sonun başlangıcı oldu. 27 Mayıs 1960 günü Türk Silahlı Kuvvetleri, en kısa zamanda milleti seçime götürecek bir Kurucu Meclis kurmak maksadıyla yönetime geçici olarak el koyduğunu ilan etti.26 Haberi Eskişehir gezisinde öğrenen Başbakan Menderes Kütahya’da, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise Çankaya’da tutuklandı.27

27 Mayıs Askeri Darbesi sonrası Milli Birlik Komitesi özellikle doğu halkın geri kalmasından DP ile iş birliği yapan köy ağları ile aşiret reislerini sorumlu tuttu ve yüzlerce feodal lider Sivas’a sürüldü.28 27 Mayıs Darbesi’nden sonra aşiret liderlerinin yardımıyla Ekrem Alican başkanlığında kurulan Yeni Türkiye Partisi(YTP) feodal yapı için bir dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktasını ortaya çıkaran, YTP’nin kurulduktan sonra katıldığı 1961 Milletvekili Genel Seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu’daki oyların büyük kısmını alması doğuruyordu.29 YTP, sosyolog ve siyasetçilerin deyimiyle aşiretlerin siyasallaşması ve dernekleşmesinin örneğini oluşturmuştur. Nitekim 1961’deki seçim sonucunda YTP ve CHP Doğu ve Güneydoğu’daki oyların büyük bir bölümünü aldılar.30 1961 Genel Seçimlerine göre Şanlıurfa’da YTP, Şanlıurfa Milletvekillerinden Badıllı Aşireti’nin Reisi Kemal Badıllı, Öncel Aşireti’nin Reisi Celal Öncel, XII.

Yasama Dönemi YTP listelerinden kendilerine yer buldular. CHP ise Bucak Aşiretinden Osman Ağan’ı, Karahanlı Aşiretinden Bekir Sami Karahanlı’yı Meclis’e sokmayı başarmıştır.

1965, 1969, 1973 ve 1977 Genel Seçimlerinde DP’nin mirasını alan Adalet Partisi, CHP ve Milli Selamet Partisi bu mirası Doğu’da sürdürebilmek için aşiretlere ve ağalara sarılmak zorunda kaldı. Nitekim de bu konuda başarılı olduğu gibi güçsüz olan aşiretlerin siyaset sayesinde güçlendikleri hususu dikkat çekmiştir. Bu iki seçimde de Şanlıurfa’dan Şeyhanlı Aşireti’nden Necmettin Cevheri, Bucak Aşireti’nden Mehmet Celal Bucak, Köran Aşireti’nden Hüsamettin Köran, Karakeçili Aşireti’nden Bahri Karakeçili, Milli Aşireti’nden Halil Milli, Öncel Aşireti’nden Abdülkadir Öncel, Baziki Aşireti’nden Mehmet Aksoy ve Necati Aksoy Adalet Partisi’nden, Melik Aşireti’nden Vehbi Melik, Ahmet Melik, Dınai Aşireti’nden Salih Kılıç, Paydaş Aşireti’nden Celal Paydaş CHP’den milletvekili seçilmişlerdir. Bu iki seçim de göstermiştir ki, artık bölgede özellikle Şanlıurfa’da aşiretsiz siyaset yapılamaz olduğu gerçeği ön plana çıkmıştır.

Bu seçimlerde Adalet Partisi(AP), yine aşiret ağalarının sayesinde bölgede birinci parti olmaya devam etti.

Aşiret siyaset döngüsünün örneklerini oluşturan genel seçimler, aşiretlerin güçlenmesine neden olduğu gibi bölgede daha önce başlayan feodal düzenin kökleşmesini de katkıda bulunmuştur. Aslında bir vakıa problemi olarak öne çıkan feodalitenin, sosyal ve siyasi ilişkiler bakımından bölgede hiçbir zaman ortadan kalkmadığını görülür. Zira 1970’lerde başlayan işçi hareketlerine en büyük tepkinin aşiret ağalarından gelmesi bu ilişki boyutunun basamaklarını oluşturur.

12 Eylül Darbesi’nden sonra demokrasiye geçiş sürecinde Turgut Özal’ın Anavatan Partisi(ANAP), bölgede aşiretsiz siyaset yapmasına rağmen birinci parti olmayı başarmıştı. Fakat

25 Mehmet Ali Ağaoğulları, Ertuğrul Ahmet Tonak, Geçiş Sürecinde Türkiye, Belge Yayınları, İstanbul, 1990, s.

129-130.

26 Cumhuriyet, 28.05.1960, No: 12867, s. 1.

27 Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 164.

28 Nevzat Çiçek, 27 Mayıs’ın Öteki Yüzü Sivas Kampı, Lagin Yayınları, 2010, s. 20.

29 T.C. Resmi Gazete, 7.11.1961, Sayı: 10960, s. 5825-5826.

30 Rüstem Erkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, Kalan Yayınları, 2005, s.

181.

(8)

bu daha çok askerî rejime olan tepki oylarıydı. Bunun yanında aşiret üyelerinin birçoğu da hapisteydi. Özellikle Şanlıurfa’da Karakeçili Aşireti’nden Bahri Karakeçili ile Dınai Aşireti’nden Mustafa Demir sadece aşiret kontenjanından seçilmişlerdir. 1987 milletvekili genel seçimlerinde Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi(DYP) ve ANAP, aşiret liderlerine dayanmalarına rağmen bölgede istedikleri oranda oy alamadılar. Çünkü bu sefer ortaya çıkan terör örgütü aşiret üyelerine yeterince şans tanımadı. Bunun yerine kimlik üzerinden siyaset eden milletvekilleri halkın teveccühünü kazandı.

1991 ve 1995 milletvekili genel seçimlerinde aşiret liderleri yerine bu sefer eğitimli çocuklarının siyasete soyunduğunu görüldü. Zira artık aşiretler de çağdaşlaşmadan nasibini alıyordu. Diğer taraftan kimlik siyaseti yapan siyasetçiler da ön plana çıkmaya başladı. Bu durumdan aşiretler hiç de mutlu olmadılar. Çünkü kendilerine güç sağlayan siyaset ellerinden alınmıştı. Nüfuzlu beyler tabloyu eskisine çevirmek ve kimlik siyasetinin önüne geçmek için koruculuktan tutun da her türlü devlet otoritesinin yanında yer alarak eski vaziyetlerini sağlamaya çalışmışlardır. Bu dönemden sonra en ilginç olanı aşiretlerin siyasette kartelleşmesidir. Artık aşiretlerin izni olmadan partilerde yer almak güçleşmişti. Parti il başkanlıkları, encümenler, milletvekilleri ya aşiret liderlerinden ya da aşiret üyelerinden seçiliyordu. Şanlıurfa özelinde bakıldığında Bucak Aşireti’nden Sedat Bucak, Şeyhanlı Aşireti’nden Necmettin Cevheri, Fevzi Şıhanlıoğlu Doğruyol Partisinden, Mirkelam Aşireti’nden Ferit Aydın Şeynalıoğlu, Şeyhanlı Aşireti’nden Seydi Eyyüpoğlu Anavatan Partisinden, Kırvar Aşireti’nden Ahmet Kırvar, İzol Aşireti’nden Zülfikar İzol Refah Partisi’nden milletvekili oldular.

2000’li yıllara doğru aşiretlerin bölgedeki hegemonyalarından hiçbir şey kaybetmediklerini ifade etmek gerekir. Çünkü 1999 ve 2002 milletvekili genel seçimlerinde aşiret liderlerini seçmen aday listelerinde, il meclis aday listelerinde görmek mümkündür.

Ayrıca aşiretler için ideolojinin partinin önemli olmadığı bu seçimlerde adayların parti değiştirdiği, sola hitap eden bir partide siyaset yapan aşiret ağalarının sağcı zihniyetine sahip bir partiye geçmesinde hiçbir sakınca olmadığını gösteriyordu. 1999 Genel Seçimlerinde Şanlıurfa’da milletvekili listelerinde yine aşiretlerin izini görmek mümkündür. Bucak Aşireti’nden Sedat Bucak, Şeyhanlı Aşireti’nden Necmettin Cevheri, Fevzi Şıhanlıoğlu Doğruyol Partisinden, Kırvar Aşireti’nden Ahmet Kırvar, İzol Aşireti’nden Zülfikar İzol Refah Partisi’nden milletvekili oldular.

2002 milletvekili genel seçimleri ise aşiretlerin güçlerinin zirveye ulaştığı dönem olarak değerlendirilebilir. Bu seçimlerde her bölgede birinci parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi, Doğu ve Güneydoğu’da aşiretlerin sayesinde oyların % 23’ünü almıştır. AKP bu bölgeden 7 milletvekili çıkarırken, CHP ise 4 milletvekiline sahip olmuştur. Şeyhanlı Aşireti’nden Sabahattin Cevheri, Kalendar Aşireti’nden Turan Tüysüz, İzol Aşireti’nden Zülfikar İzol, Melik Aşireti’nden Vedat Melik, Şeyhnebi Aşireti’nden Mahmut Kaplan bu dönemde milletvekili olan kişilerdir.

Sonuç Yerine

Türkiye’nin ciddi meselelerinden biri olan aşiret sistemi, son tahlilde siyasal kültürünün önemli bir merhalesini oluşturmaktadır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e süreklilik açısından miras bırakılan bu ilişki yumağı, esasında Kemalist sistemin üniter devlet tanımına ve solidarist- korporatist toplum yapısına uymuyordu. Bu nedenle Kemalistler, aşiret sistemini ortadan kaldırma adına özellikle iskân mühendisliğine sık sık başvurdular. Her ne kadar aşiretlerin bölünmesini kısa sürede hissettirse de uzun vadede bu süreç aşiretler hakkında gettolaşma olgusunu ön plana çıkardı. 1950 yılına kadar aşiretlerin siyaset ile olan ilişkisi kısıtlı ve zımni bir konsolidasyonu içeriyordu.

Çok partili hayata geçişle beraber aşiret liderlerinin siyasete soyunması ve aşiretlerin kendi yurtlarına dönmesi için kanun çıkartılması yani itibarlarının geri verilmesi aşiret düzeninin hortlamasına neden olmuştur. Bu dönemde artık aşiretler şehirleştiği gibi köydeki muhtarlıklarla yetinmemiş, aşiret liderleri şehirdeki meclis üyeliklerinden tutun da encümen, il başkanlığı ve milletvekilliğine aday olmuşturlar.

Siyasetçiler arkalarında sağlam bir oy potansiyeli taşıyan aşiret ağalarını görmezden gelmesi mümkün değildi. Nitekim 1950 milletvekili genel seçimlerinde Şeyhanlı Aşiret lideri Hacı Ömer Cevheri’nin DP taraflarından siyasete girmesiyle aşiret siyaset ilişkisi başlamış oldu.

Bilhassa toprak ağalarını da yanına alan DP iktidarı bir anlamda Kemalistlerin Kürt feodallerine

(9)

yönelik sürdürdüğü politikalara son verdi. Bölgelerinde etkin olduklarından orta ve batı Anadolu’ya sürgüne yollanan Kürt feodalleri için zaten 1945 sonrasında belirli yumuşamalar başlamıştı. 1947’de daha önceki ayaklanmalar sırasında sürgün edilen Kürt feodalleri için bir kararname çıkarıldı. Bu kararname ile hem geri dönebiliyor, hem de topraklarının önemli kısmına yeniden sahip olabiliyorlardı. Bu kararname işbirliğinin tescili oldu. Bunu DP’nin 1950’de çıkardığı özel af izledi. Bu özel af yasasıyla 1925 ve sonrasında Suriye'ye kaçanlar için geri dönüş başladı.

Bu gelişmelerden sonraki dönemde yani 1954 ve 1957 milletvekili genel seçimlerinde aşiretlerin hem aday listelerinde hem de yapılan il meclis seçiminde ön planda oldukları aşikârdır. 27 Mayıs Darbesi sonucunda oluşan yeni anayasanın vermiş olduğu rahatlıktan yararlanan aşiretler ilk parti düzeyinde güçlerinin zirvesine ulaştılar. Ekrem Alican öncülüğünde ve aşiret liderleri ile ağaların desteği sonucunda kurulan Yeni Türkiye Partisi(YTP) demokrasi açısından incelenmesi gereken bir süreç olarak lanse edilebilir. YTP, sosyolog ve siyasetçilerin deyimiyle aşiretlerin siyasallaşması ve dernekleşmesinin örneğini oluşturmuştur. Nitekim 1961’deki seçim sonucunda YTP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki oyların % 40’ını alırken, 1965 genel seçimlerinde ise Türkiye genelinde % 3,2 oy almıştır, oy potansiyeli olan Doğu’da ise yüzde % 35’lere varan dilimlere uzanmıştır. Aynı seçimlerde Demokrat Parti’nin yerine kurulan Adalet Partisi listelerinde gösterdiği aşiret reisleri sayesinde bazı yerlerde birinci, bazı yerlerde ise ikinciliği elde etmiştir.

Aşiret siyaset döngüsünün örneklerini oluşturan genel seçimler, aşiretlerin güçlenmesine neden olduğu gibi bölgede daha önce başlayan feodal düzenin kökleşmesini de katkıda bulunmuştur. Aslında bir vakıa problemi olarak öne çıkan feodalitenin, sosyal ve siyasi ilişkiler bakımından bölgede hiçbir zaman ortadan kalkmadığını görülür. Zira 1970’lerde başlayan işçi hareketlerine en büyük tepkinin aşiret ağalarından gelmesi bu ilişki boyutunun basamaklarını oluşturur.

Demokrasiden bahsederken demokrasinin yalnızca Batı bölgelerinde uygulandığını düşünmek yanlış olmasa gerek. Çünkü Doğu bölgelerinde aşiret liderlerinin bir takım yerlerde açık oy kullanan yandaşlarına hangi partiye oy vereceğini belirtmesi ya da işaret etmesi, yani seçmenin özgür iradesinin nüfuzlu beyler tarafından belirlenmesi kişileri Doğu’da demokrasinin olmadığı söylemeye itiyor.

1977 milletvekili genel seçimlerinde aşiretlerin karşısında olan CHP, aşiret liderlerini Doğu bölgelerinde aday göstererek bölgede önemli bir güç elde etmiştir. Ayrıca Bülent Ecevit’in arkasına aldığı rüzgârı da unutmamak gerekir. 12 Eylül Darbesi’yle aşiretler büyük yara almıştır.

1983 milletvekili genel seçimlerinde çok fazla etkili olamamalarına rağmen, 1987 genel seçimlerinde aşiretler yine siyasette aktif rol oynamıştır. Zira bu dönemde parlamenter seçilen milletvekillerinin büyük çoğunluğu aşiret reisleridir. 1991 milletvekili genel seçimlerinde artık aşiretlerin yerini kimlik siyaseti yapan siyasetçiler almıştır. Fakat aşiretler bu durumdan hiç mutlu değildiler. Çünkü kendilerine güç sağlayan siyaset ellerinden alınmıştı. Nüfuzlu beyler tabloyu eskisine çevirmek ve kimlik siyasetinin önüne geçmek için koruculuktan tutun da her türlü devlet otoritesinin yanında yer alarak eski vaziyetlerini sağlamaya çalışmışlardır. Bu dönemden sonra en ilginç olanı aşiretlerin siyasette kartelleşmesidir. Artık aşiretlerin izni olmadan partilerde yer almak güçleşmişti. Parti il başkanlıkları, encümenler, milletvekilleri ya aşiret liderlerinden ya da aşiret üyelerinden seçiliyordu.

1999 milletvekili genel seçimlerinde aşiretlere dayanmayan siyasetin etkin olamayacağı artık açığa çıkmıştı. Zira bu seçimlerde Türkiye genelinde birinci parti olan Demokratik Sol Parti(DSP) Doğu ve Güneydoğu’da aşiret liderlerine yer vermediği için bu bölgede sadece iki milletvekili çıkarabilmiştir. Şanlıurfa’da 518 bin seçmen olmasına rağmen DSP sadece 19000 oy almıştır. Milliyetçi Hareket Partisi ise Şanlıurfa’da Hacı Musa Aşireti’nin lideri Muzaffer Çakmaklı’yı aday gösterdiği için 35000 oy almış ve Muzaffer Çakmaklı milletvekili seçilmiştir.

Zira Şanlıurfa’da, milliyetçi oylarının az olduğu düşünülürse aşiretlerin önemi ortaya çıkar. Yine bu seçimlerde aşiret reislerini listelerinde gösteren ANAP, DYP, FP, Şanlıurfa’daki oyların % 63’ünü almıştır.

2002 milletvekili genel seçimleri ise aşiretlerin güçlerinin zirveye ulaştığı dönem olarak değerlendirilebilir. Bu seçimlerde her bölgede birinci parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi, Doğu

(10)

ve Güneydoğu’da aşiretlerin sayesinde oyların % 23’ünü almıştır. AKP bu bölgeden 7 milletvekili çıkarmıştır.

2002 milletvekili genel seçimlerinde bazı aşiret reislerin siyasetten ayrıldığı görülmektedir. Örneğin Bucak Aşireti’nin lideri Sedat Bucak, Hacı Musa Aşireti’nin lideri Muzaffer Çakmaklı, Mehmet Yalçınkaya 2002 milletvekili genel seçimlerinde parlamenter seçilememişlerdir. 2002 milletvekili genel seçimleri tarihsel açıdan incelenecek olursa bazı aşiretlerin siyasete girdiği ve bu ilişkiden yararlandığı görülmektedir.

Tüm bunların yanında bu ilişki bağlamında aşiretlerin yerel seçimlerde etkisinin sınırlı olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Zira bunda şehirde yaşayan yerli halkın büyük çoğunlukta olduğu realitesi yaygındır. Yine çıkarılması gereken en önemli sonuçlardan biri kişilerin bir takım ayrıcalık elde etmek için aşiretlere tabii olduklarını ya da soyadlarını değiştirerek pastadan pay almaya çalıştıkları neticesidir.

Sonuç olarak aşiret siyaset ilişkisine bakıldığında bu ilişkinin aslında Osmanlı’dan beri var olduğu günümüze kadar da devam ettiği bir realitedir. Feodalitenin öncülüğünde kurulan bu düzen, bugün tüm yönleriyle olmasa bile varlığını hâlen devam ettirmektedir. Aslında bu sistemin korunmasında sosyal faktörlerin, devlet faktörünün ve aşiretin en önemli unsuru olan insanların etkili olduğu apaçıktır.

KAYNAKÇA

AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali , Ertuğrul Ahmet Tonak (1990), Geçiş Sürecinde Türkiye, Belge Yayınları, İstanbul.

AHMAD, Feroz ve Bedia Turgay (1976), Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, Bilgi Yayınevi, İstanbul.

ALADAĞ, C. (1976), Milli Mesele ve Doğu’da Feodalite-Aşiret, Özgürlük Yolu Yayınları, İstanbul.

ALTUNTAŞ, Nezahat (2002), Türkiye’de Etnik Kimlik Farklılaşmasında Din-Mezhep Etkisi ve Siyasete Yansıması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, Hacettepe Üniversitesi.

AYDOĞAN, Erdal (2005), İttihat Terakki’nin Doğu Politikası (1908- 1918), Ötüken Neşriyat, Ankara.

BAŞGİL, Ali Fuat (1966), 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, Yağmur Yayınevi, İstanbul.

BCA.

BRUİNESSEN, Martin van (2015), Ağa, Şeyh, Devlet, İletişim Yayınları, İstanbul.

CEM, İsmail (1986), Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul.

Cumhuriyet.

ÇİÇEK, Nevzat (2010), 27 Mayıs’ın Öteki Yüzü Sivas Kampı, Lagin Yayınları.

ERKAN, Rüstem (2005), Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, Kalan Yayınları.

FIRAT, M. Şerif (1961), Doğu İlleri ve Varto Tarihi, M.E.B, Anlara.

KARPAT, Kemal H. (2009), Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yayınları, İstanbul.

LEWİS, Bernard (2007), Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev: Metin Kıratlı), TTK, Ankara.

OKTAR, Suat,–VARLI, Arzu (2010), “Türkiye’de 1950-1954 Döneminde Demokrat Parti’nin Tarım Politikaları”, İ.İ.B.F Dergisi, Marmara Üniversitesi, XXVII, S. I, İstanbul.

SARIBAY, Ali Yaşar (1996), Siyasal Sosyoloji, Ceylan Matbaacılık, Bursa.

SÖNMEZ, Mustafa (1992), Doğu Anadolu’nun Hikâyesi, Arkadaş Yayınevi, Ankara.

SÖNMEZ, Mustafa (2012), Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik, NotaBene Yayınları, Ankara.

T.C. Resmi Gazete.

TBMM Milletvekili Kişisel Dosyası

TÜİK (2012), Milletvekili Genel Seçimleri 1923-2011, Ankara, TÜİK Matbaası.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ahlakî kuralların, yükümlülüklerin tabiat kanununun vazettiğinden başka bir şekilde açıklanamayacağını kabul eden Locke, eğer insanların müşterek kabulünün

2 Ancak, bildirinin konusu olan ilk modern Türk üniversitesi Tamgaç Han İbrahim Medresesi'nin inşa edildiği 1066 yılına kadar gelen muhtelif

2014 – 2018 yılları arasında gazetelerin tirajlarında yaşanan dramatik düşüş yazılı basında bir tiraj sorunsalının olduğunu kanıtlamaktadır. Bu

Yani imanı tasdik, ikrar ve amel olarak tarif edenlere göre imanda artmakta veya eksilme söz konusu olabilmekte; fakat imanı tasdik ve ikrar olarak kabul edip, ameli imana

Bazı hastalıklarda kullanılan bazılarında henüz deneme aşamasında olan bu tedavi yönteminde; bireye özgü olarak başta kemik iliği olmak üzere yağ dokusu,

Bir gazetenin 225 gram olduğu düşünüldüğünde gazetenin sadece kâğıt maliyetinin 2018 yılında 1,125 lira olduğu olmuştur Yavuz (2018: 550) tarafından yapılan

1991 yılında Türkçe dersi öğretim programının amacı, bir ulusun milli kimliğinin en belirgin unsurlarından biri olarak Türkçe’nin amacı, Makedonya’da yaşayan,

Bağımsız değişken olan katılımcıların aylık ortalama harcamalarının, bağımlı değişken olan tüketici tipleri üzerindeki etkisini tespit etmek maksadıyla