• Sonuç bulunamadı

Olmak, Olgunlaþmaktýr Olmak, Olgunlaþmaktýr

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Olmak, Olgunlaþmaktýr Olmak, Olgunlaþmaktýr"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MAYIS 2012 Sayý: 521 Fiyat: 7 TL

Olmak, Olgunlaþmaktýr Olmak, Olgunlaþmaktýr

BÝRBÝRÝMÝZÝ GÖNÜLDEN ANLAMAK

EVRENÝN

EVRENÝN YENÝDEN YENÝDEN A A Y Y ARLANMASI ARLANMASI

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme ve Okur/Abone Ýliþkileri:

P.K: 227 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri:

Ceylan Sk. No: 9/bod.kat Güzelyalý, Pendik/Ýst.

Baský:

Hedef Dijital Baský Taksim Cad. No: 19/A

Taksim/Ýstanbul Fiyatý: 7 TL Yýllýk Abone: 75 TL

Yurt Dýþý: 90 TL Cilt: 44 Sayý: 521 Mayýs 2012

ÝÇÝNDEKÝLER

Yosun Tutmayan Taþ ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Ne Ateist Evrimcilik

Ne de “Yaratýlýþ Modeli” ... 4

(Tanrý Yanýlgýsý - IX)

Ahmet Kayserilioðlu

Olmak, Olgunlaþmaktýr ... 9

Güngör Özyiðit

Bilim, Ezoterizm ve

Hastalýklarýmýz ... 14

(Karma ve Reenkarnasyon - IV)

Çeviren Derleyen: Zühal Voigt

Ömer Hayyam

Hayatý, Eserleri, Felsefesi ... 20

Derleyen: Nihal Gürsoy

Çaðdaþ Yaþamda

Ahlâk Anlayýþýnýn Önemi ... 28

Yalçýn Kaya

Büyümeyi Durdurmak ... 32

(Cumhuriyet’ten)

Birbirimizi Gönülden Anlamak ... 36

Nelda Bayraktar

Evrenin Yeniden Ayarlanmasý ... 38

(Canlý Kryon Celsesi)

Dergimizin internet sitesini www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org adreslerinden ziyaret edebilirsiniz

Kapak Resmi: “Anne ve Kýzý”

Emile Munier

(3)

1

Sevgili Dostlar

Dünyada olmak istediðimiz þey ne ise (bir öðretmen, bir doktor, bir yazar, bir anne, bir gösteri sanatçýsý, bir bankacý, bir psikolog v.s.) buna ulaþmak için çalýþýr, mümkünse en iyi okullarda, iyi öðretmen- lerden dersler alarak kendimizi yetiþtirir, iþimize hazýr bir hale gelmek isteriz deðil mi? Amacýmýz bunlarýn yaný sýra ruhen de yükselmek için kendini eðitmek ise, yapacaðýmýz þey bu konuyu iþleyen kitaplarý oku- mak, örnek aldýðýmýz kiþilerle (geçmiþte yaþamýþ olsalar bile) birlikte olup onlarýn tecrübelerinden yararlanmaya çalýþmak olur. Ama eðer gerçeði bir parça da olsa kenarýndan görmüþsek, bir gün bir yerde gerçeðin ýþýðý alnýmýzda parýldayýp oradan da gönlümüze inmiþse, dünyada olmak istediðimiz þey için kendimizi eðiteceðimiz tek bir yer vardýr ve eðitmenlerimiz bu dünyanýn insanlarý deðillerdir. Ýçimize, ta içimize bir yolculuða çýkmamýz gerekir öncelikle, orada sarayýmýzý bulacaðýmýzý bilerek. Orayý tanýmalý, sevmeli, onarmalý, içinde huzur bulacaðýmýz ve en büyük misafirimizi aðýrlayacaðýmýz hale getirmeli- yiz. Huzur ve sevgi içinde kendimizle baþ baþa kalacaðýmýz bu yere ulaþmak için kendi içine dönme çalýþmalarý, sessizlik, güven ve tes- limiyet gerekir. Ürkek bir kuþ gibi, nereden hangi tehlike gelecek endiþesiyle tedirgin olma hali, uzunca bir süre sessiz ve kendisiyle yalnýz kalamama hali, günlük hayat için bitmez tükenmez endiþeler, çoðu zaman gereksiz, hattâ akýlsýzca meþguliyetler bizi o yolculuða çýkmaktan alýkoyan pürüzlerdir. O pürüzleri halledip sonra yola çýkayým derseniz, bunlar hiçbir zaman bitmeyeceklerdir. Onlara rað- men her þeyi geride býrakarak olduðunuz yerde oraya gidebilirsiniz.

Orasý sizin yüksek varlýklardan ilham yoluyla veya direkt olarak eðitim alacaðýnýz yerdir, orasý birliði hissedeceðimiz, anlayacaðýmýz yerdir, orasý gerçek özgürlüðün tadýlacaðý yerdir, orasý tüm boyut- larla, evrenle iliþki içinde olabileceðimiz yerdir. Ve orasý Bizi Sevgisinden Vareden’in, davet edersek eðer, gelmeyi istediði yerdir.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Yosun Tutmayan Taþ

"Oh çok þükür" diyordu "halimden memnunum. Apartmanýmýn kirasý rahat- lamamama elveriyor. Çalýþýp da ne yapacaðým? El âlemin aðýz kokusunu mu dinleyeceðim? Bir memuriyete girsem âmiri bir türlü konuþacak, iþ sahibi bir baþka türlü konuþacak; ona meram anlat, öbürküne dert anlat, aman iþim mi yok!?" "Ufak çapta bir ticaret yap!" diyecek oldum. "Býrak Allahýný seversen bizde ticaret ahlâký diye bir þey mi kaldý? Bono alýrsýn zamanýnda öde- mezler, her yerde yalan, her yerde riya almýþ yürümüþ. Bu memlekette hiçbir þey yapýlmaz!" diyerek kesti attý.

Ona sormak isterdim: "Acaba bu dünyada rahat etmek, en ufak bir sýkýn- týya katlanmamak ve yan gelip yatmak için mi yaþýyorsun?" Ama faydasý yoktu,

"Evet onun için yaþýyorum." diye idrak- siz bir cevap vereceðinden emindim.

Ona, dünyada insanlarýn tekâmül etmek için bulunduklarýný, istenilen olgunluðu elde etmek için de daima aktif halde olmak gerektiðini, acý veya tatlý insan iliþkilerinin bizi bir yönden olgunlaþtýr- dýðýný ve bizim bu münasebetlere muh- taç olduðumuzu nasýl izah edebilirdim?

(5)

3 Durumlarýný yeter bulanlar, bilgilerini

kâfi görenler, yenilikleri daima redde- denler, yerlerinde sayan kiþilerdir.

Onlar ataletin ve miskinliðin kollarýna kendilerini terk etmiþ gafil insanlardýr.

Gerçekleri göremeyenler, nurlarla aralarýnda kalýn perde bulunanlar ha- yatýn gayesini rahata kavuþmak olarak kabullenmiþlerdir. Bu rahata ulaþtýk- larýný görünce de yan gelip yatmayý bahtiyarlýk addetmiþlerdir. Çok kýsa bir zaman sonra da neden olduðunu bilme- den iç sýkýntýlarýna uðramýþlardýr.

Dünya, içinde yaþayan varlýklara çeþitli bilgileri kazandýrma kudretinde olan bir ortamdýr. Bu ortamda yaþayan her fert gösterdiði gayret ve çaba nis- petinde bir þeyler kazanýr. Daha çok uðraþanýn, her çeþit münasebete girip çýkanýn kazanacaðý da elbette daha büyük olacaktýr. Dünyadan kazanýlan, varlýklara kudret katan, maharet veren öz bilgilerdir. Buradaki bilgi her zaman kitaplardan okunmaz. Çok defa bizzat hayattan okunur. Hayatýn kendisinden okuyabilmek de kolay bir þey deðildir.

Onun için sýkýntý çekmek, yorulmak,

üzülmek, icabýnda sevinmek; fakat daima aktif halde, faal durumda bulun- mak gerekir.

Tepelerden yuvarlanan taþlar devamlý hareket halinde iseler yosun tutmazlar.

Tersine, yuvarlandýkça pürüzleri kalkar, sivri köþeleri yuvarlaklaþýr, yüzleri pýrýl pýrýl, parlak bir hal alýr.

Artýk onlar üstlerindeki dayanýksýz, çürük yükleri atmýþlar, saðlam, pýrýl pýrýl çakýl taþlarý olmuþlardýr. Bu yeni hüviyetleriyle parklarý süslemeye, binalara süsleme olmaya hak kazan- mýþlardýr. Kazandýklarý üstün deðerler, yeni meziyetler onlara kýymetli yer- lerde kullanýlma imkânýný bahþetmiþtir.

Yenilikler peþinde koþan, ruhunu her gün deðerli bir bilgi ile donatan ferdin de kýymetli mevkilerde hizmet imkâný- na kavuþacaðý, daha üstün yerlerde iþe çaðýrýlacaðý, ondan daha üstün vazife- lerin bekleneceði zaruri bir neticedir.

Ýlâhi kanunlar, kiþilere kâinat nizamý içinde bir rol vermiþtir. Bu rol, insanýn kazandýðý kudrete uygun olarak büyümektedir.

(6)

ESRARENGÝZ BOEÝNG 747

"TANRI YANILGISI" kitabýnda: "Tanrý Neredeyse Kesin Olarak Neden Yoktur" ana baþlýklý dördüncü bölüm, yukarýdaki ara baþlýkla baþlar. Boeing 747 denmesi boþuna deðil. Ýngiliz astronomi ve matematikçisi Cambridge Üniversitesi profesörlerinden Fred Hoyle (1915-2001) bir benzetmesinde bu harika uçaktan bahsetmiþ. Hoyle'a göre

dünya üzerinde yaþam, tesadüflerin etkisiyle baþlayamaz. Benzetmesi þöyle: "Uçak parçalarýyla dolu bir hurdalýðýn altýný üstüne getiren, silip süpüren bir kasýrganýn rast- lantýyla bu parçalarý birleþtirerek uçmaya hazýr bir Boeing 747 oluþturmasý olasýlýðý ne kadar sýfýra yakýnsa, yani mümkün deðilse, dünyada hayatýn dýþ etkenlerle kendiliðin- den baþlayabilmesi de o kadar ihtimal dýþýdýr."

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Tanrý Yanýlgýsý - IX

Ne Ateist Evrimcilik

Ne de “Yaratýlýþ Modeli”

(7)

5 Yaradýlýþçýlarýn bu örneðe dört elle

sarýlarak evrimin imkânsýzlýðýný, yani ihti- mal dýþý olduðunu iddia etmelerinden Dawkins acý acý yakýnýr. Onlarý ve Fred Hoyle'u Darwin'in "Doðal Seçilim"

kuramýnýn temellerini kavrayamamýþ olmak- la suçlar. "Tanrý Yanýlgýsý"nýn yazarýna göre,

"Doðal Seçilim"de rastlantýlarla, tesadüflerle oluþma söz konusu deðildir. Çok uzun zamanlarda, akýl almaz sayýdaki doðal etkenlerin, akýl almaz sayýdaki canlý varlýk- larla etkileþimleri söz konusudur. Yani bura- da, istatistikteki "Büyük Sayýlar Kuramý"

iþlemektedir. Dawkins "öyleyse" der "ihti- malsizlik kanýtý ileri sürülemez." Aðýr iþleyen bir süreçte, karmaþýklýðýn birdenbire ortaya çýkmadýðýný, kademe kademe, bir- birine eklene eklene mükemmelliðe doðru gidildiðini anlatmaya çalýþýr. Fred Hoyle ve benzerlerinin "doðal seçilim" mantýðýný iyi anlayabilmeleri için aynen þu öðütte bulunur:

"Doðal seçilimin gücünün deðerini gerçekten anlamak için belki de önce doðal seçilimle ýslanmalý, hattâ içine girip biraz yüzmelisiniz."

Biraz ýslanma pahasýna, þimdi biz Boeing 747 örneðini daha da abartalým ve sonra da bunu organik âlemdeki bir örnekle karþýlaþtýralým: Formülü bilinen bir protein molekülünün, amino asitlerden rastlantýlarla oluþabilme olasýlýðýyla...

Bir an için, sadece bir hurdalýðýn deðil, tüm dünyanýn, vidalarýna varýncaya kadar Boing 747'nin bütün parçalarýyla dolu olduðunu kabul edelim. Her yer uçaðýn parçalarýnýn milyonlarcasý, milyarlarcasýyla dopdolu. Bitip tükenmeyen rüzgârlar, fýrtý- nalar ve diðer doða güçleri, bunlarý sürekli

birleþtirmeye çalýþsa, uyuþmayanlarý anýnda bozup, yeni denemelere hazýr býraksa, mil- yarlarca yýl da geçse, bu güne kadar bir Boeing 747'nin oluþabilmesi aklýmýza sýðar mý?!...

Bu örneðin organik dünyadaki bir benzeri- ni Ýsviçreli büyük matematik bilgini Charles Jugin Cai, ince olasýlýk hesaplarýyla ortaya koymuþ. Tüm çevremizin sadece amino asit- leri oluþturan 5 elementle dolu olduðunu ve bunlarýn 20 çeþit amino asit oluþturmak için hýzlý bir þekilde etkileþime girdikleri ön ka- bulüyle iþe giriþmiþ. Ve meydana gelen amino asitlerin düzgün bir sýrayla birleþerek bilinen bir protein molekülünü oluþtura- bilme ihtimalini hesaplamýþ. Vardýðý sonuç, akla sýðmaz bir sayý: Bir tek proteinin oluþma olasýlýðý 10 üzeri 160'ta bir. Ve bunun oluþabilmesi için de 10 üzeri 243 yýl geçmesi gerekir. Yani 1'in saðýna 243 tane sýfýr koyarak elde edilecek akýldýþý bir sayý.

Bizim 5 milyar yýllýk dünya yaþýmýz bunun yanýnda bir daðýn eteðindeki nokta bile deðil.

ATEÝST EVRÝMCÝLERÝN CEVABI Charles Darwin ve Russel Wallace tarafýn- dan ortaya konan evrim teorisinde; iki bil- ginin yorumlarýnda zýt görüþlerde olduðunu biliyoruz. Wallace, Allah'ýn ortaya koyduðu evrim kanunu ile canlýlarý geliþtirdiðine, yani bir tasarýmýn, bir bilgi ve aklýn iþe karýþtýðýna inanýr. Darwin ise aksine, evrim- sel geliþmenin yalnýzca doðal olaylarýn sonucu olduðunu söyler. Wallace'a göre insana kadar gelinmesi için evrimin güdüm- lenmesi sözkonusudur. Darwin'de ise belirli hiçbir amaç yoktur. Doða neyi gerektiriyor- sa, ortaya da o tür canlýlar çýkar. Bu durum- da biz insanlar olmayabilirdik belki de!...

(8)

Kitabýn yazarý Dawkins de tam tamýna Darwin yorumuyla yaþama baktýðýndan, tüm diðer ateist evrimciler ile birlikte, Fred Hoyle ve Ýsviçre'li matematikçinin örnek- lerini haklý olarak þöyle cevaplayacaklardýr:

"Bu hesaplarý bizler de biliyoruz. Sizler en organize bir uçak veya bilinen bir proteinin oluþmasý ihtimalini düþünüyorsunuz. Bizim teorimizin temelinde böyle bilinen bir þeyin oluþmasý sözkonusu deðil ki? Ayrýca en geliþmiþ canlýlarýn birdenbire oluþtuðunu da söylemiyoruz. Önce en basitler kendiliðin- den oluþtu. DNA'nýn belli sürelerde kendini eþlediðini biliyoruz. Bu en basit oluþumlar da sürekli kendilerini eþleyerek çoðaldýlar.

Ve o basit oluþumlar yine doðal etkilerle deðiþik formlarda biraraya gelip daha kar- maþýklarý oluþtu. Onlar da sürekli kendileri- ni eþleyerek çoðalýp durdular. Yani yüksek organizmalar tesadüflerle deðil, piyangoda büyük ikramiyenin bir kiþiye çýkmasý gibi, uygun birleþimler yaþamýný sürdürürken, uygun olmayanlarýn silinip gitmesiyle mey- dana geldi."

Geçmiþ yazýlarýmý hatýrlayanlar, bu konu- da Fred Hoyle ile Dawkins'in ortasýnda bir yerde durduðumu anlamakta haklý olacak- lardýr.

Fred Hoyle'un dünyada hayatýn baþla- masýný kasýrgalarýn bir uçak oluþturmasýyla örneklemesini yerinde bulmuyorum. Çünkü fosil kayýtlarýndan biliyoruz ki, yeryüzünde hayat üç milyar yýldan beri var. Ve bunun ilk iki milyarlýk çok uzun döneminde sadece çekirdeksiz (prokaryot) tek hücreli bakteri- ler yaþamýþ dünyamýzda. Ve onlar hâlâ da yaþamýn en büyük nüfusunu oluþturuyorlar etrafýmýzda. Dolayýsýyla hayatýn, bir Boeing 747 karmaþýklýðýyla deðil, belki çekirdeksiz

bakterileri de önceleyen daha basit bir can- lýyla baþladýðýný düþünmemiz daha gerçekçi bir yaklaþým olur.

1953'deki Miller-Urey deneyinden dünyanýn ilkel çorbasýný oluþturan inorganik bileþiklerden, yüksek voltajlý alternatif akým geçirilerek amino asitler elde edildiðini biliyoruz. Diðer deneylerde protein benzeri diðer organik maddeler laboratuarlarda elde edildi. Öyle anlaþýlýyor ki, dünyamýzda henüz hayat baþlamadan, denizlerde oluþan organik moleküllerin, kozmik ýþýnlardan zarar görmeyecek þekilde, dalgalarla en az on beþ metrelik derinliklere ulaþtýðýný düþün- memiz, gerçeklerle uyuþuyor. Böylece daha sonra oluþacak en ilkel bir hücrenin yaþam ortamý peþinen saðlanmýþ oluyor. Ve o hücrenin bu çok elveriþli çevrede, DNA'sýyla yýldýrým hýzýyla kendini eþleyerek tüm denizleri, okyanuslarý alabildiðine doldurmuþ olmasý bugünkü biyoloji bilgile- rimiz ýþýðýnda akla çok yakýn geliyor... Peki sonrasý?!...

Geçen sayýmýzda Darwin - Wallace evrim teorisini destekleyen biyolojik bulgulardan uzunca söz etmiþtim. DNA'larda deðiþiklik- ler yapýlabileceðini, türden türe geçiþlerin biyolojik olarak imkân dahilinde olduðuna, hayatýn, evrim teorisinin öngördüðü gibi, basitten karmaþýða ilerleyebileceðine inandýðýmý açýkça ifade etmiþtim. Ama bu geçiþler, bu karmaþýklaþma Darwin'in ve onun izinden giden Dawkins'in öne sürdüðü gibi sadece bilinçsiz, hedefsiz ve plansýz dýþ etkenlerin mi, yoksa Wallace'ýn inandýðý gibi bilgili ve bilinçli tasarýmlarýn etkisiyle mi gerçekleþti.? Bu, ileriki yazýlarýmýn ana konusu olacak. Tamamen bilimsel bulgu- larýn içinde kalarak, yazarýmýza ters düþmek pahasýna evrim teorisinin ikinci kurucusu

(9)

7 Wallace'ýn yorumunu doðrulayacak kanýtlar

üzerinde detaylý olarak duracaðýz...

Bu, sonraki iþimiz. Þimdi en iyisi biz

"Tanrý Yanýlgýsý"nýn 4. bölümünde kaldýðýmýz yere tekrar dönüp, oradan iler- lemeyi sürdürelim.

BÝR BÝLÝNÇLENDÝRÝCÝ OLARAK DOÐAL SEÇÝLÝM

Kitapta 4. bölümün ikinci ara baþlýðý da bu!... Okuyucu, bilinçlenmeye hazýr, yazarýn

"Doðal Seçilim" hakkýnda bilimsel olarak neler söyleyeceðini merak ede ede sayfalarý çeviriyor. Ve maalesef neredeyse "Tanrý'nýn olmadýðýný kanýtlamak için" karþý tez olarak öne sürdüðü "Doðal Seçilim"in, bu her biri birbirinden ayrý muhteþem yapýdaki 10 mil- yon canlý türünün oluþmasýný nasýl saðladýðýyla ilgili doðru dürüst bir cevap bulamýyor. Ya ne buluyor? Neredeyse bir propaganda kitabý gibi, isim isim örnekler vererek, kimleri tezleriyle ateizme ýsýndýrdýðýnýn sayfalarca açýklanmasý...

Zaman zaman Darwin'in yanýnda Wallace'ýn da ismini anýyor ama, onun doðal seçilime inanmakla beraber, bunu kullanan bir bi-

lince, bir tasarýmcýya da inandýðýndan tek satýr bile söz etmiyor.

Ben þahsen isterdim ki, canlýlarýn tek tek yaratýldýðý, evrimin olmadýðý, hattâ dünyanýn bir kaç bin yýllýk bir geçmiþi olduðu gibi bugün kolayca reddedilecek "Yaratýlýþ Modeli" görüþlerine kolayýndan savaþ aça- caðýna, yanlýþýný ortaya çýkarsýn. Wallace yorumunu biyolojik kanýtlarla çürütsün.

Ama bunu yapmak için her türe özgü, bir- birinden doðal seçilimle türemesi imkânsýz içgüdülere, bir yorum getirmesini isterdim ondan. Ve dahasý 530 milyon yýl önceki 10 milyonluk kýsa bir jeolojik süreçte, örneðin 5 gözlü, hortumlu hayvanlarýn "Kambriyen Patlamasý" diye adlandýrýlan dönemde bir- denbire nasýl beliriverdiklerini açýkla- masýný... Bunun yalnýzca doðal seçilimle nasýl mümkün olacaðýný... Bunlarýn hiçbirisi yok kitabýn bu en önemli bölümünde. Her neyse, biz yine 4. bölümü incelemeyi sürdürelim.

ÝNDÝRGENEMEZ KARMAÞIKLIK Onlarla savaþmak kolay ya, Dawkins yine yaratýlýþ modeli yandaþý Hýristiyan dindar- larýn, muhte- þem beden ya- pýlarý, organ- larýn ahenkli ç a l ý þ m a l a - rýnýn tesadüfen oluþmayaca- ðýný ortaya koyan örnek- leri üzerinde bitmeyen yo- rumlarla say- falarý doldu- ruyor. "Doðal

(10)

Seçilim"in rastlantýyla deðil, adým adým birikimlerle bu sonucu saðladýðýnýn bir reklam spotu gibi sürekli tekrarý... Ama bunu nasýl yaptýðý, nasýl saðladýðýyla ilgili biyolo- jik doyurucu kanýtlar yine yok. Örneðin:

"Fotosentez sýrasýnda yaklaþýk olarak 70 farklý tepkime olur. Bu gerçekten de mucize- vi bir olaydýr" diye karþý savý ileri süren din- darlarýn kitaplarýndan alýntýlar yapar.

Onlarýn "bunun açýklamasý rastlantýsallýk olabilir mi, buna sahiden inanabilir miyiz?"

sorusuna Dawkins'in verdiði cevabý, bilgi- den ziyade polemiklerle, tekrarlarla say- falarýn doldurulduðunu göstermek için aynen aktarmak istiyorum. Yazar, çok sýkýþtýðý yerlerde, hem de pek çok yerde "Siz bunlarý Allah yarattý diyorsanýz, peki öyleyse O'nu kim yarattý?" diyerek konuyu baþka bir mecraya taþýmakta da çok mahir.

Lafý fazla uzattýk. Öyleyse dindarlarýn fotosentez mucizesini kastederek, "Bunun açýklamasý rastlantýsallýk olabilir mi, buna sahiden inanabilir miyiz?" sorusuna Daw- kins'in cevabýný aynen aktaralým en iyisi:

"Hayýr, buna inanmamalýyýz; ancak örneðin ardýndan örnek tekrarlamasý, bizi hiçbir yere ulaþtýrmaz. Yaratýlýþçý mantýðý

hep aynýdýr: Bazý doðal fenomenlerin rast- lantýsal olarak varolmasý, istatistiksel olarak çok imkânsýzdýr. Ve ilaveten bu fenomenler genelde çok karmaþýk, çok güzel, çok huþû uyandýrýcýdýr. Bu yazarlarýn rastlantýsallýða sunabilecekleri tek alternatif: Tasarým'dýr.

Bunlarýn hepsi bir tasarýmcý tarafýndan yaratýlmýþ olmalýdýr. Ve bilimin bu hatalý mantýða yanýtý da hep aynýdýr.

Rastlantýsallýðýn tek alternatifi tasarým deðildir. Doðal seçilim daha iyi bir alter- natiftir. Aslýnda tasarým daha en baþýnda gerçek bir alternatif deðildir. Çünkü çözdüðü sorundan daha büyük bir sorun doðurur:

Tasarýmcýyý kim tasarladý? Rastlantýsallýk ve tasarým her ikisi de istatistiksel ihtimalsiz- liðin çözümü olarak baþarýsýzdýrlar. Çünkü biri bir baþka sorun doðurur, diðeri ise sorunu kýsýr döngüye çevirir. Doðal seçilim gerçek bir çözümdür. Þimdiye kadar sunul- muþ yegâne iþleyen çözümdür. Ve yalnýzca iþleyen bir çözüm deðil, ayný zamanda müthiþ bir þýklýðýn ve gücün açýkla- masýdýr..."(Tanrý Yanýlgýsý, sayfa 117-118)

Gelecek yazýmda, yine "Tanrý Neredeyse Kesin Olarak Neden Yoktur" baþlýklý 4.

bölümle ilgili düþüncelerimi aktarmayý sürdüreceðim.

(11)

9

unu açýkça görüyoruz ki, çaðýmý- zýn deðer sýralamasýnda, insanýn mükemmelleþme, Tanrýya benzeme yönünde yol almasý demek olan olgun- laþma ve olma, alt sýraya düþtü. Sahip olma onun üstüne çýktý. Nicelik niteliðin önüne geçti. Bugün artýk insanýn niteliðine deðil, niceliðine bakýlýyor. Yani "Kaç paralýk adam"

olduðu soruluyor. "Paran kadar konuþ"

deniliyor. Her zaman ve her yerde

"Parayý veren düdüðü çalar" sanýlýyor.

Ne var ki, mutluluða gelince o düdük biraz güdük kalýyor. Sevinç ve þükür sesi veremiyor bir türlü.

Sayýlar aklýný baþýndan almýþ insan- larýn. Milyonlarý, milyarlarý ve þimdi- lerde trilyonlarý telâffuz etmeyi pek seviyorlar. Saint-Exupery'nin "Küçük Prens"inde dediði gibi, büyükler sayýlara bayýlýyorlar. Tutalým, onlara yeni tanýþtýðýnýz bir dosttan söz açtýnýz.

Onun hakkýnda asýl sorulacak þeyleri sormazlar. Sesi nasýldýr, hangi oyunlarý sever, resim yapar mý, þiir yazar mý, sohbeti tatlý mý, bunlarý hiç mi hiç sor- mazlar. "Kaç yaþýnda?" diye sorarlar.

"Kaç kilo?", "Kaç kardeþi var?" Ve en önemlisi "Kaç para kazanýyor?" derler.

Ve bu türlü bilgilerle onu tanýdýklarýný sanýrlar. Yine Exupery'yi dinleyelim:

Deseniz ki, "Kýrmýzý kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde

saksýlar,

çatýlarýnda kumrular vardý." Bir türlü gözlerinin

önüne getiremez- ler bu evi. Ama

"Elli milyarlýk bir ev gördüm" deyin, bakýn nasýl "Aman ne güzel ev" diye haykýracak- lardýr.

“Olmak ya da olmamak, iþte bütün mesele!”

Shakespeare

Olmak, Olgunlaþmaktýr

Güngör Özyiðit, Psikolog

Þ

(12)

Dedim ya, sayýlar saltanat kurmuþ insanlarýn kafalarýnda. Shakespeare

"Olmak ya da olmamak, iþte bütün mesele!" derken insan için doðru koy- muþtu sorunu. Çaðýmýz meseleyi

"Sahip olmak ya da olmamak" biçi- minde dönüþtürerek gerçeði yamulttu.

Bir tüketim toplumu yarattý. Tüketici, huzursuz, bitkin, bunalýmlý bir tip üret- ti. Öylece insan yaþamýn temel ilkele- rine, varoluþ nedenine ve kendine ters düþtü. Giderek niçin yaþadýðýný bile unuttu. Kendine iyice yabancýlaþtý.

Öyleyse yeniden bu iki fiille hesaplaþmak varoluþ nedenine uygun düþeni öne almak, diðerini onun buyruðuna vermek zorundayýz.

Nedir olmak? Sözlükler þöyle diyor;

Bir duruma geçmek. Yeni bir hâl almak. Þarabýn sirke olmasý, ateþin kül olmasý gibi. Yani varlýðýn özünde nite- liksel bir deðiþme oluyor.

Sahip olmak ise, mal, mülk gibi nes- nelere malik olmak ve onlarýn üzerinde dilediðince kullanma hakký elde etmek.

Yani insanýn nicelik yönünde, miktar olarak bir takým imkânlara sahip bulun- masý.

Ýnsanýn varoluþ nedenine gelince, insan her þeyden önce yücelmek, bir- liðe ulaþmak ve insanüstüne eriþmek için bulunuyor yeryüzünde.

Özündeki insanca güçleri, yetenekleri özgürce geliþtirmesi gerekir. Ve yine insanýn bu yönde geliþmesini her türlü

engelden arýndýrmak lâzým. Bunun için Yaradan dünya gibi bir düzen kurmuþ, Güneþle dünyayý harekete geçirmiþ.

Ýnsana akýl vermiþ. Önüne engin tecrübe imkânlarý sermiþ. Yine insana destek olsun diye gülyüzlüler kanalý ile dosdoðru bilgiler göndermiþ. Sonra bir baþ iki el vermiþ insana. Öyle düþünüp, öyle çalýþýp, öyle yapsýn, yücelsin ve yüceltsin diye. Öylece birliðe ersin, onda karar kýlsýn diye.

Yüce Yaradan her þeyi insan için varetmiþ. Ve insana hayýr için, hayra kullanmak üzere her istediðini verir.

Ýþte bunu istemeyi bilmek iþtir. Ve verdikçe tükenmediðini, verdikçe veri- lecek çok þey olduðunu gören gerçek mutluluða erendir. Diyeceksiniz ki, almadan, sahip olmadan nasýl verilir.

Evet, vermek için almak gerek. Ama almak için de olmak gerek. Çünkü ancak olgun kimse, aldýðýný doðru deðerlendirir, onu kendinin ve baþkalarýnýn hayrýna kullanabilir.

Olmak ayný zamanda insaný Her þeyin Sahibi ile bir eder, onu her þeyin sahibi kýlar ki, bu da her þeyden vazgeçmiþ olma koþulunu beraberinde taþýr. Bir þeye gereksinme duymayacak hale gelmek, o þeye gerçekte ve tam anlamýyla sahip olmak deðil midir?

Ýþte Çehov'un bir öyküsü ve sanatýn bu soruya cevabý: "Rus soylularýndan iki zengin delikanlý bahse tutuþurlar.

Bunlardan biri yirmi yýl kapalý bir yerde, yalnýz kalabilirse, bahsi kaybe- den ona büyük bir para verecektir.

(13)

11 Yirmi yýl tek baþýna kalmaya

dayanamayýp çýkan ise, bahsi kaybedecek ve o diðer arkadaþý- na büyük parayý ödeyecek.

Kapalý kalanýn her istediði kendi- sine verilecek. Kapýsýnda da bir nöbetçi bulunacak.

Soylu delikanlýlardan biri, tek penceresi, tek kapýsý olan bir yere kapatýlýyor. Kapýda nöbetçi bekliyor. Delikanlý bir süre sonra kitap istiyor. Ve gün geçtikçe kitap isteðini arttýrýyor. Ve içerde ha babam okuyor. Öylece yýllar geçiyor. Bu arada, öteki delikanlý kumarcýlýðý ve uçarý yaþantýsý yüzün- den zenginliðini yitirmiþ, sýfýrý tüket- miþtir. Bütün umudu kapalýdaki arkadaþýnýn, tek baþýna yaþamaya dayanamayýp kapalý olduðu yerden çýk- masý ve onun da bahsi kazanýp paraya konmasý. Kapalýdaki arkadaþýný kaç- maya kýþkýrtmak için de türlü çareler düþünür. Nöbetçiye görmezden

gelmesini söyler. Kapýyý açýk býraktýrýr, ama ne yaptýysa nafile. Arkadaþý içerde okuyordur ha bire...

Yirminci yýlýn son gecesi, artýk son çare, arkadaþýný öldürecek ve buna bir intihar süsü verecek. Hani yalnýzlýða dayanamayýp, canýna kýymýþ gibi.

Böylece bahsi kazanýp parayý alacak. O niyetle, sabah, gün doðmadan önce arkadaþýnýn kapalý olduðu yere girer.

Ama içerde arkadaþý yok. Pencere de açýk!. Tamam, demek kaçmýþ. Parayý alacak öyleyse... Ne o?! Masanýn üzerinde arkadaþýnýn kaçmadan önce

kendisine yazýp býraktýðý bir mektup:

"Tek baþýna yirmi yýlý doldurmama bir saat kala buradan ayrýlarak, seni bana para vermekten kurtarýyorum. Çünkü yirmi yýldýr okuduðum kitaplarla öyle zenginleþtim ki, bana vereceðin büyük paranýn bile gözümde hiçbir deðeri kalmadý. Beni bu sonsuz zenginliðe kavuþturduðun için sana teþekkür ederim."

Günlük yaþamýn içine fazla gömülmek, insanlarla her an iç içe olmak, insaný kendini geliþtirmekten, dolayýsýyla insanlara deðerli, kalýcý bir þeyler vermekten alýkoyar. Zira vermek için, önce almak gerek. Kozasýnda kelebeðe dönüþen ipekböceði misâli, insanýn özündeki deðerleri gün ýþýna çýkarabilmesi için, bir süre yalnýzlýk kozasýnda yoðun bir iç çalýþmasýna giriþmesi lâzým. Gülyüzlülerin görev alana dek yalnýz baþlarýna daða çýk- malarý ve orada kendileriyle baþbaþa kalmalarý boþuna deðil.

Resim: “Mum Iþýðýnda Okuyan Genç Adam” Mathias Stohom

(14)

Günümüzde birçok düþünür, bilim adamý, koca bir kentin içinde kendi çalýþma odalarýnda, laboratuarlarda, yine insanlardan uzakta, yalnýz baþlarý- na yol alýrlar. Ama onlar insanlarýn sorunlarý üzerine kafa yorduklarýndan, insanlara daha da yakýndýrlar aslýnda.

Güneþ, görünüþte bizden çok uzakta, ama verdiði enerji ve ýþýðý ile ne kadar yakýnýmýzda..

BUÐDAY VE ÇÝÇEK

Hep tartýþýlýr: Sanat sanat için mi, toplum için mi olmalý? Sanatçý fildiþi kulesinde, toplumun sorunlarýndan uzak, salt güzeli yaratma iþine mi giriþmeli? Yoksa gýrtlaðýna kadar toplumsal sorunlara gömülüp, pek fazla sanat kaygýsý gözetmeden sanatý toplum hizmetine mi koþmalý?

Bize göre her ikisi de olmalý. Sanat bir insanlýk durumunu dile getirmeli.

Ama bunu güzel bir þekilde yapmalý.

Kaldý ki, salt güzel bir þey ortaya koyup, insanlarda estetik bir heyecan uyandýrmak da toplumsal bir hizmet, insanýn yüceliþine bir katký deðil mi?

Biz çiçekleri sadece günlük yaþamdaki yararlarý açýsýndan mý deðerlendirip seviyoruz. Bir buðday tarlasý elbet ki güzel ve yararlý. Ama bir çiçek bahçesi de en az onun kadar güzel. Kokusu da cabasý.

Ancak, açlarý buðdayla beslemeyi düþünürken, gönüllerin de çiçek güzel- liðine özlem duyduðunu unutmamak gerek. Çaðdaþ bir Japon romanýndan

alýnan þu parça bunu en çarpýcý bir biçimde gözler önüne sermektedir:

"Otake-san'ýn hâlâ feda etmediði küçük bir lüksü vardý; o da, ufak bahçesiydi. Savaþýn sonlarýna doðru oradaki çiçekleri de söküp yemek zorunda kaldý. Ama bunu bile kendi kiþiliðine uygun biçimde yaptý. Pancar, turp ve havuçlarý öyle bir biçimde ekti ki, bitkiler büyüdüðü zaman yapraklarý göze, çiçek yapraklarý gibi güzel görünür oldu. Otake, 'Gerçi bu durum- da, bunlarýn otlarýný ayýklayýp bakým- larýný yapmak çok güç oluyor, ama hayat mücadelesi uðruna güzelliði fedâ edersek, barbarlar daha þimdiden bizi yenmiþ sayýlýr' diyordu."

YOKSULLUK VE VARSILLIK Bir baba sahip olduklarýnýn deðerini göstermek üzere oðlunu hafta sonu bir köye götürür. Ve orada yoksul bir taný- dýðýnýn evinde bir gece geçirirler. Tatil dönüþü oðluna sorar: " Ýnsanlarýn ne kadar fakir olduklarýný görerek, bizim evin ve ailemizin deðerini daha iyi an- ladýn deðil mi? "Oðlu: " Evet" deyince

"Ne öðrendin peki?" diye sorar. Bunun üzerine oðul babasýnýn beklemediði bir deðerlendirmede bulunur: "Kýsaca þunu gördüm: Bizim evde bir köpeðimiz var, orada ise dört. Bizim bahçemizde koca bir havuzumuz var. Onlarýn þýrýl þýrýl akan upuzun dereleri. Bizim evimizde ve bahçemizde lambalarýmýz var;

onlarýn ise yýldýzlarý… Biz evde saat- lerimizi kurup zil sesi ile uyanýyoruz;

onlarsa kuþ sesleri ile güne gözlerini

(15)

13 açýyorlar…" Bu sözler kimin gördük-

lerinden ders almasý gerektiði konusun- da babayý düþündürür. Ve oðlu son olarak þunu sözlerine ekler: "Teþekkür ederim baba, sayende gerçek zengin- liðin ne olduðunu anladým."

Her þeyin bizim olduðunu ama ayný zamanda hiçbir þeyin bizim olmadýðýný anlamak bilgeliðin özel bir ödülüdür.

Bu bizi hem özgürleþtirir, hem de bize

hayatý paylaþtýðýmýz kadar zengin ve mutlu olduðumuzu gösterir. Ekonomi- nin insancýl yüzünü araþtýran toplumcu düþünür Andre Gorz, daldýðý ekonomi denizinden bakýn nasýl pýrýl pýrýl ýþýlda- yan bir inci çýkarýr. Ýsterseniz boynu- nuzda gerdanlýk olarak dursun, isterse- niz kulaðýnýza küpe olsun: "Sayýlama- yan, toplanýp çýkartýlamayan, satýlama- yan ve satýn alýnamayan ne varsa iþte onlardýr hayatýn ve mutluluðun özü!"

EN GÜZEL VASÝYETNAME

Vaktiyle Amerika'da bir düþkünler evinde, kimsesiz ve meteliksiz ölen bir adamýn eski ve yamalý elbisesinin cebinde bir vasiyetname bulunur. Bir avukatýn hayranlýkla okuduðu yazýlý belge Ýngiltere'de çýkan " Daily Mirror" gazetesi tarafýndan " Dünyanýn en güzel vasiyetnamesi" olarak nitelenir. Vasiyetname þöyle baþlar: "Saðlam bir zihin ve belleði olan ben, Charles Louns-Berry, dünyada sahip olduðum tüm varlýklarýmý eþitçe daðýtýlmak üzere insan kardeþlerime býrakýyorum" Kendi fakir, ama gönlü zengin yaþlý adam neleri miras býraktýðýný madde madde belirtir:

1- Ýyi anne ve babalara çocuklarýna verilmek üzere övgü, cesaret ve güven verici tüm tatlý sözleri býrakýyorum.

2- Yeryüzünün bütün çocuklarýna oynamalarý için çiçekli bahçeleri, kýrlarý, dere kýyýlarýný, sularda dallarýný ýslatan söðütleri, masmavi gökte gezinen beyaz bulutlarý býrakýyor; ne var ki çalýlara ve dikenlere karþý dikkatli olmalarý konusunda onlarý uyarýyo- rum.

3- Gençlere içinde oynayacaklarý, spor yapacaklarý tüm sahalarý, yüzülebilecek bütün güzel sularý, kýzakla kayýlacak karla örtülü bayýrlarý býrakýyorum.

4- Aþýklara gökteki yýldýzlarý, mehtaplý bir gecede sevdikleri ile el ele dolaþmalarýný, duvarlardan sarkan kýrmýzý gülleri, rengarenk mis kokulu tüm çiçekleri müziðin tatlý naðmeleri ile kurabilecekleri en güzel hayalleri býrakýyorum.

5- Yine gençlere dostlar biriktirme olanaklarýný, arkadaþça dayanýþmalarý birlikte söylenecek ve dans edilecek bütün þarkýlarý býrakýyorum.

6- Yetiþkinlere yaþ almanýn bilgeliðini, çocuklarýna özendirici örnek olmanýn güzelliði- ni, okunacak en güzel kitaplarý, gezilecek en güzel yerleri býrakýyorum.

7- Baþlarý kar gibi beyaz taçlarla süslü sevgili ve saygýdeðer yaþlýlara, dolu dolu yaþan- mýþ bir ömrün hak edilmiþ huzurunu, çocuklarýnýn ve torunlarýnýn saygýlý sevgisini miras býrakýyorum."

(16)

Bilimsel Düþünce ve Yanýlgý Geçen sayýlarýmýzda iþlediðimiz reenkarnasyon konusuna, bu sayýmýzda Thorwald Dethlefsen'in ezoterik ve pozi- tif ilim konularýnda yapmýþ olduðu çok isabetli bazý tespitleriyle devam etmek istiyor ve sözü ona býrakýyoruz:

"Yüzyýlýmýzýn düþüncesi, bilimsel dediðimiz bir dünya görüþü ile

damgalanmýþtýr. Bu sýfat, bir iddianýn, bir teorinin veya bir düþüncenin doðruluk derecesini ölçmek üzere kullanmaya çalýþtýðýmýz bir kriter haline gelmiþtir.

Hepimiz, bilimsellikle ilgisi olmayan konularda bile bilimsel kategoriler içinde düþünürüz.

"Bilim, çalýþmalarý ile, gerçeðe düþünce yoluyla ulaþmayý ve kanunlarý keþfederek mevcut varlýklarýn çeþitliliði içine bir düzen getirmeyi hedefler.

Bunun için, gerçeði olabildiðince kap- sayan teoriler ortaya sürülür. Her teori, ortaya atýldýðýnda, onu ortaya atanýn bi-

lincinin bir aksini ifade eder. Devamlý yapýlan araþtýrmalarla, bilinç de geliþir ve kendinden önceki teoriyi çok dar gös- terir. Bu yüzden yeni bir teori gerekir. Bu þekilde, insanlýk devamlý geliþmekte olan bilinci dolayýsýyla her ortaya konan teoriyi bir gün aþar ve yeni bilgilere gereksinim duyulur. Bugünün gerçeði yarýnýn yanýlgýsýdýr.

"Bilim tarihi insanlýk yanýlgýlarýnýn tarihidir. Elbet ki insan yanýlgýlarýndan öðrenecektir ama inanýlmaz olan þudur ki, her nesil yanýlgýlarýn geçmiþte kaldýðýný ve kendi ulaþtýðý gerçeðin en son mutlak gerçek olduðunu sarsýlmaz bir kesinlikle kabul eder. Bilimin bu nok- tadaki inanç gücü, her çeþit dini mezhebi bile geride býrakýr. O anda kabul edilmiþ olan genel gerçeðin karþýsýna baþka görüþ çýkaranlara karþý gösterdiði davranýþ da, dini taassuba þaþýlacak derece benzer. Yine bu noktada bilim, sürekli ileri sürdüðü kendi "tarafsýzlýk"

ilkesine de ters düþer.

Karma ve Reenkarnasyon - IV

Bilim, Ezoterizm ve Hastalýklarýmýz

Çeviren ve Derleyen: Zühal Voigt

(17)

15

"Bilim dýþ dünyayý araþtýrýr. Dýþ dünya da maddeden oluþtuðundan, bilim araþtýr- ma metodlarýný maddenin þartlarýna göre ayarlamýþtýr. Bugün ise bu metodlar, madde ile ilgisi olmayan alanlara da tat- bik edilmektedir. Bu metodlar madde dýþý alanlara tatbik edildiðinde de, yalnýz- ca madde ölçülebilir olduðundan, madde dýþýnda hiçbir þeyin olmadýðý sonucuna varýlmaktadýr. Bu kýsýr döngü, ancak bilim kendi metodlarýnýn kýsýtlýlýðýný far- kettiðinde ve maddi olmayan alanlara yeni ve bilim düþüncesine alýþýlmamýþ gelen metodlarla yaklaþtýðý zaman kýrýla- bilir."

Ezoterik ve Müsbet Ýlim

Antik Yunan Filozofu Pisagor öðreti- lerini iki kýsým halinde öðrencilerine aktarýrmýþ. Birinci kýsýmda, devamlý öðrencilerine öðrettikleri, ikinci kýsýmda da herkese açýk olan dersleri yer alýrmýþ.

Ezoterik kavramý, devamlý öðrencilerini kasteden ve "dahili kýsým" anlamýna gelen "esoteros" kelimesinden türemiþ.

Bugün bu kavram, çeþitli gizli öðreti-

lerin, çeþitli spekülasyonlarýn ve iddi- alarýn, hattâ içinde geleceði görmekten, insanlarý mutlak mutluluða kavuþturmak- tan söz eden pek çok kiþilerin ve grup- larýn da yer aldýðý, bazý kere de çekin- meden þarlatan diye vasýflandýrýlabilecek unsurlarýn da cirit attýðý çok geniþ bir havuz için de kullanýlmakta. Bizim bura- da sözünü edeceðimiz "Ezoterik" in ne þekilde anlaþýlmasý gerektiðini yine Dethlefson'dan dinleyelim:

"Ben Ezoterik kavramýndan, kendisini müsbet bilim olarak tanýtan düþünce binasýna zýt bir kutup teþkil eden genel bir dünya görüþünü anlýyorum."

Dethlefsen'e göre bilim dýþ dünyayý ölçer ve ölçemediði her þeyi de yok sayar. Bilim iþlevsel düþünür. Oysa bir de "içerik" vardýr ve bu içerik ölçüye gelmez. Ama bu içerik, aynen ölçülebilen gibi, insana ait birþeydir. Bilim gerçi ölçen medotlarýyla insanlýðý teknik açý- dan belli bir noktaya getirmiþtir ama, insanlýðýn dertlerini yok edememiþtir.

Yok edebildiklerinin yerine de sürekli yenileri türemektedir.

Bilimin ulaþtýðý geliþme yalnýzca iþlevsel maddi yönle sýnýrlý kaldýðýndan, tek yönlü bir geliþmedir ve gerçeðin yalnýzca bir bölümünde etkilidir.

Ezoterik yol, yani içerik üzerinde düþü- nen yol ise, insanlýk tarihi kadar eski olduðu halde, kiþisel kavrama üzerinden

Thorwald Dethlefsen

(18)

yol alabildiði için kiþisel kalmýþtýr.

Bilimle ezoteriði birbirinden ayýran en önemli hususlardan biri, bilimle edinilen bilgilerin çoðaltýlabilir, daðýtýlabilir, tekrarlanabilir ve paylaþýlabilir olmasý, ezoterik yolla elden edilen bilgilerin ise bu yönteme gelmemesidir. Nasýl ki bir baþkasý yerine yiyip içemezseniz, bir baþkasý yerine bir þeyi de anlayýp benim- seyemezsiniz. Ezoterik yola yalnýz çýkýlýr ve yol ancak yalnýz katedilir. Tabii ki yolda, baþkalarýnýn deneyimlerinden, yazdýklarýndan, anlattýklarýndan, aktardýklarýndan faydalanýrsýnýz ama bu da görecelidir, anlayabileceðiniz, benim- seyebileceðiniz ölçüdedir.

Dethlefsen bu farklýlýðý, þu sözlerle dile getiriyor: "Pozitif Bilim transfer

edilebilir ama bilgi, hayýr." Bu sözü elbette, müsbet bilim metodlarýyla edinilen sonuçlarýn taþýnabilirliði ama bilginin transfer edilemeyeceði þeklinde anlamalýyýz. Burada "bilgi" den kaste- dilen, kiþisel bir deneyim sonucu elde edilmiþ, kavranmýþ, özümlenmiþ ve kiþiye malolmuþ, düþünce ve

davranýþlarýný biçimlendirmiþ, yani kiþiyi deðiþtirmiþ ve geliþtirmiþ olan gerçektir.

Büyük mistik Dethlefsen, ezoteriði, ucunda bir hedef olan bir yol olarak betimliyor. O hedefe de, ancak o yola çýkýlýp o hedefe kadar yüründüðünde varýlabiliyor. Örneðin Paris'e gitmek isterseniz, bu þehre varan bir kara veya hava yolundan, oraya kadar olan mesafeyi katetmek, o yolu bedeniniz ve ruhunuzla yaþamak zorundasýnýz. Ancak bu þekilde o hedefe varabilirsiniz.

Paris'le ilgili fotoðraflara bakýp kitaplar okumakla o hedefe varmýþ sayýlmazsýnýz.

Bu da, ezoterikle bilim arasýndaki önemli farklardan biri.

Ezoterik yoldan elde edilen bilginin en önemli özelliklerinden birisi de baðlayýcý olmasý. Pozitif ilimle elde edilmiþ bil- giler, insaný baðlayýcý olmaz. Bu bilgilere aklýnýzla onay verebilir, iradenizle o bil- gilere uygun bir yaþam tarzý seçebilirsi- niz ama bunun tam tersini de yapabilirsi- niz. Basit bir örnekle, þiddetin zararlarý konusunda kitaplar yazýp konferanslar veren bir sosyolog, evinde karýsýný, çocuklarýný veya köpeðini dövmeye rahatlýkla devam edebilir. Ama ezoterik yoldan bir bilgiyi keþfetmiþ ve özüm- semiþ bir insan, o bilginin dýþýnda bir davranýþta artýk bulunamaz, örneðimizde- ki sosyolog þayet þiddetin haksýzlýðýný ve zararlarýný bizzat kendi yaþamýnda bir þekilde kavrayabilmiþ ve özümsemiþ olsaydý, bu konuda kitaplar yazmamýþ bile olsa, hiçbir canlýya el kaldýramazdý.

Ezoterik ve Reenkarnasyon Ezoterik, baþlangýçlarýndan beri her zaman reenkarnasyon düþüncesini içinde barýndýrmýþ, yani reenkarnasyon ezoterik düþünce sistemi içinde her zaman var.

Çeþitli ezoterik akýmlar içinde, geçmiþ hayatlarý hatýrlamak için çeþitli yöntem- ler ve alýþtýrmalar yer almakta.

Dethlefsen, yaþamýmýzda karþýlaþtýðýmýz olaylarýn ve sorunlarýn geliþmemiz için gerekli olan öðrenim ve eðitim materyali olduðunu vurguladýktan sonra, insanýn öðrenmesi için iki yol bulunduðunu hatýrlatýyor: Aktif veya pasif yol.

Aktif öðrenme, yolumuza çýkan olay- lara olumlu bir bakýþla yaklaþarak, onlarý

(19)

17 baþa çýkmamýz ve çözmemiz gereken

sorular olarak algýlayýp, onlardan çýkar- mamýz gereken dersleri ve öðrenmemiz gerekenleri anlamaya çalýþmakla gerçek- leþiyor. Birçok insanýn yaptýðý gibi, so- runlarý bastýrmaya çalýþýr, onlardan kaç- maya ve yolumuzu deðiþtirmeye uðraþýr- sak da, aktif öðrenme olanaðýný kaybe- derek, pasif öðrenme pozisyonuna geçe- riz. Pasif öðrenme yolu ise ne yazýk ki her zaman dertlerle ve üzüntülerle kaplý.

Bu yolda baþýmýza kazalar, hastalýklar, kaderin silleleri diye tanýmladýðýmýz bir takým olumsuz olaylar geliyor.

Hastayým, Öyleyse Sebep Bende Dünyada bulunuþumuzun sebebi, öðrenmek ve varlýk olarak geliþmemize ve sonsuzluktaki yolumuza devam ede- bilmek için, dünya seviyesindeki eksik- lerimizi tamamlamak. Bunun için de, yaþam denen bu sürede, çeþitli olaylar içinden geçiyoruz. Bu olaylara, bedeni- mizin hastalanmasý da dahil.

Thorwald Dethlefsen, baþýmýza gelen hastalýklarýn yalnýzca baþa çýkmak zorun- da olduðumuz bir sorun veya bir öðren- me yolu olmakla kalmayýp, ayni zaman- da ruhsal durumumuzun veya ruhsal yo- lumuzdaki yanlýþ davranýþlarýmýzýn veya eksiklerimizin bir sonucu, daha doðrusu bir aynasý olduðunu ifade ediyor.

Bedenimizin fonksiyonlarý, doðanýn kendilerine öngördüðü biçimde uyum içindeyse, saðlýktan, bu fonksiyonlardan biri veya birkaçý bu uyumu terketmiþse, hastalýktan söz ediyoruz. Dethlefsen'e göre, bu uyum bozukluðu aslýnda bilinçte gerçekleþmekte ama onun ifadesi,

bedende kendisini göstermektedir. Yani hastalýk, aslýnda bilinç düzeyinde oluþan bir olayýn, bedendeki aksidir. Beden kendi kendine hasta veya saðlýklý ola- maz. Bu ancak, o bedenle baðlantý halin- deki bilincin varlýðý esnasýnda

mümkündür. Bunu, bir cesedi gözlem- lediðimizde de görürüz, þöyle ki bir cesedin hasta veya saðlýklý oluþundan söz edilemez, o ancak çürüyüp daðýlabilir.

Hastalýk ve saðlýk durumu, ancak o bedenin bir bilinçle baðlantýlý halinde, yani yaþýyor olduðunda söz konusudur.

Bu durumda, bir insan, bilincinde den- gesizliðe düþmüþse, bilinç seviyesinde bir eksiklik varsa, bunun belirtisi bedende görülür ve yaþanýr hale gelir.

Sonuçta beden deðil, insan hastadýr ve hastalýk kendisini bedende ifade eder.

Her hastalýk, daha derinde geliþmiþ bir baþka bozukluðun alarm sinyalidir. Bu sinyali ortadan kaldýrmaya çalýþmak, örneðin onu kapatmak, susturmak, sön- dürmek sorunun aslýný çözmez. Bugünkü týbbýn yaptýðý budur; yani alarm

sinyalinin sebebini araþtýrmak yerine onu susturmaya, ortadan kaldýrmaya çalýþmak. Hastalýðý çeþitli kimyevi mad- delerle veya ameliyatlarla yoketme yolu- na gitmek. Yine basit bir örnekle, bir oto- mobilin bir yerinde arýzasý varsa, kontrol lambalarýndan biri bir sinyal verir. O zaman yapýlacak þey, bir tamirciye gidip ne olduðuna baktýrmaktýr, sinyal lam- basýný kapatmak veya kýrmak deðil.

Hastalýklar, yani bilincimizdeki uyum- suzluðun bedenimizde kendini gösteren semptomlarý (belirlileri), ne eksiðimiz olduðunu bize en yakýn arkadaþýmýzdan

(20)

bile daha doðrudan ve dürüstçe söylerler ve onlar yanýlmazlar. Onlarýn bize ne söylediðini anlamamýz için ise, onlarýn artýk unuttuðumuz dilini yeniden öðren- memiz gerekir. Ayrýca hastalýklar,

bugünkü týp ilminin yaptýðý gibi savaþýlýp yenilecek bir unsur deðil, dönüþtürülecek olgulardýr. Hastalýk ancak saðlýða

dönüþtürüldüðünde, insanýn tüm dengesi yeniden oluþur ve ruh ve bedendeki uyum yeniden hasýl edilmiþ olur.

Dethlefsen'e göre, hastalýklar yanlýþlýk- la meydana gelmiþ olup, giderilmesi gereken arýzalar deðil, ruh ve bedenden oluþan tüm insanýn, ruhsal yolundaki hedeflerine kavuþmasý için gidilmesi elzem olan yollardýr. Ýnsanlýðýn, tarihi boyunca çeþitli hastalýklarla savaþmýþ, bazýlarýný ortadan kaldýrabilmiþ,

bazýlarýný yok edememiþ olmasý, ortadan kaldýrdýklarýnýn yerine de, yepyeni hastalýklarýn türeyerek, yepyeni mik- roplarýn, yepyeni bakterilerin insan saðlýðýný tehdit etmeye devam etmiþ ve ediyor olmalarý da, bu tezi kuvvetle desteklemektedir.

Dethlefsen, hasta olma halinin, saðlýklý olma hali karþýsýndaki kutup olduðunu ve evrende her yerde ve her þeyde mevcut ve esas olan dualite prensibinin bir ifade- si olduðunu, yer meselesi dolayýsýyla buraya alamadýðýmýz uzun açýklamalarla ifade ediyor. Yani hastalýk, saðlýklý olmanýn karþýtýdýr ve insan sürekli bu dualite içindedir. Bir baþka deyiþle de, yüzde yüz saðlýklý insan mevcut deðildir, ancak dualitenin o anda kendisini bedende ifade eden görünür bir belirtisi henüz yoktur. Ýnsan ancak saðlýklý ve hastalýklý unsurlarýn birarada olduðu bir

dualite içinde yaþayabilir. Dualite tüm- den kaldýrýldýðýnda, insan varlýðý da mev- cut olamayacaktýr, çünkü o zaman varlýk dünya realitesi olan dualiteden ayrýlmýþ,

"birlik" haline dönmüþ olacak, kýsacasý yaþýyor olmayacaktýr. Demek ki, hasta- lýklar dünya yolumuzun bir parçasýdýr ve onlarsýz bir yaþam mümkün deðildir.

Ýnsan, yaralanabilir, hastalanabilir, zeval bulabilir bir bedenle dünyaya gelir, daha doðumunda hedef, doðanýn, bu bedenin bir gün ortadan kalkacak olduðu þeklindeki bir kanunudur ve insan bedeni dünyada kaldýðý sürece çeþitli hastalýk- lara maruz kalarak ölüm anýnda bu hedefe ulaþýr. Bu durumda, bugünkü medeniyetimizin "saðlýklý yaþam" slo- ganlarýnýn, günlerden bir gün, tüm hastalýklarýn ve hattâ ölümün de ortadan kaldýrabileceði düþüncelerinin, ebedi gerçek karþýsýnda insanoðlunun kapýldýðý ne geniþ hayaller olduðu da açýkça anlaþýlmaktadýr. Elbet ki bu düþünceler karamsar olmak, umutsuzluða kapýlmak için deðil, asýl gerçeði görmek, onu kabul etmek ve ona göre dünya yaþamýný sürdürebilmek içindir.

Hastalýk ve Reenkarnasyon Ýliþkisi Dethlefsen'in bu ilginç tezine göre, insan yaþamý boyunca karþýsýna çýkan olaylarda dualite dolayýsýyla hep iki þýk- tan birini seçerek ilerler. Seçmemiþ olduklarý bilinç altýnda yer bulur ve yaþa- mak için, düþünceler, istekler, fanteziler halinde bilinç altýndan bilince çýkmaya çalýþýrlar. Ýnsan bunlarý görmezden gelir- se, semptomlar halinde fiziksel bedende tezahür ederler. Kiþi hastalýðýnýn bilinçte- ki nedenini bulduðunda ve onu yaþamýna

(21)

19 entegre

ettiðinde, tezahür, yani hastalýk da ortadan kalkar. Bir baþka de- yiþle, kiþi her dua- liteyi "bir- lik" haline dönüþtür- düðünde, iyileþme gerçekleþir. Bu açýdan hastalýk- lar, varlýðý mükemmelliðe götüren yollar- dan biridir.

Dethlefsen, reenkarnasyonlar boyunca hastalýklarýn, daha doðrusu bilinç altýmýzýn bedenimizde tezahür eden unsurlarýnýn bir eskalasyon (týrmanma) yolu tuttuðunu da þöyle izah ediyor:

"Bir sorun, bedenimizde bir semptom halinde yerleþmeden önce, kendisini bir fikir, bir konu, bir istek veya bir fantezi olarak ruhsal yaþamýmýzda belli eder.

Kiþi bilinç altýndan gelen dürtülere ne derece açýksa ve onlara yaþamýnda ne derece yer verirse, yaþamý da o derecede canlý olacaktýr. Ama dürtülerin oluþtuðu bu kaynaklarý kapatýr ve onlarý yok sayarsa, týrmanmanýn ilk adýmýný atmýþ olur ve ilk semptom fonksiyonel bir bozukluk olarak bedende kendisini gös- terir. Bu seviyeden sonra, akut iltihaplý hastalýklar gelir. Ýltihaplý hastalýklar genelde bizim herhangi bir þeyi kavra- mamýz için aktüel bir taleptir. Bundan sonra kronik hastalýklar oluþur. Bunun arkasýndan da tedavisi olmayan hastalýk-

lar gelir. Bu geliþme er geç ölümle sonuçlanýr. Ama tabii ki bu bir son deðildir. Burada karma ve reenkarnasyon devreye girer ve sorunlar, doðuþtan olan hastalýk ve sakatlýklar halinde bir sonraki hayata aktarýlabilirler. Yani bir ömür boyu bir sorunu kavrayamamýþ olan kiþi, onu bir sonraki enkarnasyonuna taþýr. "

Bu düþünceler, özellikle her þeyi maddeden ibaret sayan günümüzün genel bilim anlayýþý için muhakkak ki oldukça yabancý. Tabii ki son zamanlarda bazý bilim dallarý, özellikle psikosomatik týp, rahatsýzlýk ve hastalýklarýn kaynaðýnýn psikolojik olduðunu kabul ederek, bu yolda tedavi yöntemleri geliþtirmeye çalýþýyor. Ama burada da yapýlan, insan psikolojisini, yine bir madde olan beynin elektriksel fonksiyonlarýndan oluþan ve ölümle kaybolan bir olgu saymaktan öteye gitmeyen ve bu yüzden de sorunun aslýna inme þansýndan peþinen mahrum denemeler olmaktan kurtulamýyorlar.

Ýnsaný, maddi ve maddi olmayan yön- leriyle bir bütün olarak kabul eden ve araþtýrmalarýný bu yönde geliþtiren bir bilim anlayýþý yerleþmedikçe de, bu konuda fazla bir yol alýnamayacaktýr her- halde. Bu konuda umutlar yine de Kuantum Fiziðinin açacaðý kapýlarda ve gideceði yollarda olacaktýr. Dethlefsen'in, semptomdan soruna, yani hastalýktan sebebe giden açýklama ve yorumlarýna da gelecek sayýda yer vereceðiz.

Alýntýlar:

1.Schicksal als Chance (Kaderi Þans Olarak Görmek)

2.Krankheit als Weg (Hastalýðý Bir Yol Olarak Algýlamak)

(Thorwald Dethlefsen)

(22)

Aþk yazýlýdýr dünya defterinin ilk sayfasýnda, Gençlik denilen þiirin ilk dizesi baþlar aþkla Aþk evrenidir yaþadýðýn, gördüðün her bir þey, Yaþamýn asýl anlamý, özü aþktýr anla.

Ömer Hayyam

Hayatý, Eserleri, Felsefesi

Derleyen: Nihal Gürsoy

(23)

21 ir bilge ve ozan olan Hayyam'ý

öncelikle hayatýný ve eserlerini inceleyerek, tanýmaya çalýþalým. Gerek yaþadýðý dönemde gerekse daha sonraki zamanlarda hakkýnda en çok yorum yapýlmýþ, kimilerine göre ayyaþ, inkârcý, dengesiz olarak nitelendirilmiþ olsa da, Doðu'da Ýbn-i Sina'dan sonra en büyük âlim olarak kabul görmüþ, sayýsýz bilim- sel buluþa imza atmýþtýr. Evrene gerçekçi bir açýdan bakmakla birlikte, sevgiden, hoþgörüden, özgürlük ve yaþama sevincinden ayrýlmadan her þeyi sorgu- lamýþ, duygu ve düþüncelerini ise sadece rubailerinde dile getirmiþ, insanlýðý sevgiye ve barýþa davet etmiþtir.

Dünyayý ayaklarýnýn altýnda eskitenler, Onu elde etmek isteyip didiþenler, Dünyanýn gerçeðini, anlamýný, Hiç sanmýyorum, anlamýþ olsunlar.

HAYATI ve ESERLERÝ

Asýl adý Gýyaseddin Ebu'l Feth Bin Ýbrahim El Hayyam'dýr. Doðum ve ölüm tarihini içeren bilgiler, 1044/1048 ile 1122-1132 yýllarý arasýnda yoðunlaþmak- tadýr. Ýran'ýn Niþabur þehrinde dünyaya gelmiþtir. Mezarý da Niþabur'da bulun- maktadýr. Hayatýna ve özellikle gençlik yýllarýna dair açýk bilgilere ulaþmak tamamen mümkün olmamakla birlikte, devrinin en büyük âlimlerinden olmasý sebebiyle, o dönemin pek çok eserinde kendisine ve çalýþmalarýna dair bilgilere rastlamak mümkündür. Hayyam'ýn bilim- sel çalýþmalarýnýn tümüne ulaþýlmamýþ olsa da bilinen bilimsel eserlerini þöylece sýralayabiliriz.

1. "Der Ýlm-i Külliyat" Bilimsel ilke- lerle ilgili bir kitaptýr.

2. "El Cebr (Cebir), El Kevm ve't Teklif"- Oluþ ve görüþler: Hayyam'ýn önemli matematik kitaplarýndan biridir.

3. "Kitab-ü Mizani'l Hikme, (Mizan-ül Hikem)"- Bilgelikler Ölçüsü-

Abdurrahman el Hazini tarafýndan 1940'da, Tahran'da yayýnlanmýþtýr.

4. "Kitab-ün fi'l burhân alâ sýhhat-ý turuk-il Hind fi istihrâci adlâ-il muhab- baât, vel muk'âbâd mebniyyeh alâ istikrâ in kalil"- Hesap yöntemleri üzerine bir yapýttýr.

5. "Levâzým-ül ekmene"- Ýklim ayrým- larýnýn nedenlerini inceleyen bir kitaptýr.

6. "Muhtasar fi'l Tabiiyat"- Fizik ve doða kanunlarýnýn özetini içeren bir kitaptýr

7. "Müþkilât-ül Hisab"- Matematik bi- liminin zorluklarýna iliþkin bir kitaptýr.

8. "Nevrûz-nâme"-Nevruzla ilgili bir kitaptýr. Takvimin düzeltilmesi için Nevruz yýlbaþý kabul edilmiþtir.

9. "Nizam-ül Mülk"- Ünlü Selçuklu veziri hakkýnda bir kitaptýr.

10. "Risale El Kevn ve'tteklif"- Oluþ ve Görüþler- Ýnsanýn görevleri üzerine bir kitaptýr.

11. "Risale fi'l Barahin alâ Mesailü'l Cebr ve'l-Mukabele"-Cebir problem- lerinin tanýtýlmasý üstüne bir incelemedir.

Ölümünden sonra F. Woepcke tarafýndan 1851'de Arapça'dan çevrilerek Fransýzca olarak yayýnlanmýþtýr. Hayyam'ýn en önemli cebir yapýtýdýr.

12. "Risalet'ün fi'l Vücud"-Varlýk üze- rine bir kitaptýr. Ölümünden sonra S.

Nefisi tarafýndan 1931 yýlýnda yayýnlan- mýþtýr. Londra British Museum'dadýr.

13. "Risale, müsemma be ve garaz

B

(24)

ezan risale deryafteni fusuli arbaa est ve illeti ihtilafi havayi bilad ve ekalim"- Mevsimle ve iklimlerle ilgili bir kitaptýr.

14. "Risalet'ün fi'l ihtiyal Marifetü miktar üz Zeheb vel Fiddatü fi Cism-i Mürekkebü Minhüma"- Almanya'da Goethe Kitaplýðý'ndadýr.

15. "Risalet'ün fi'l cevabi selâse mesâilin va fi'l keþf-il hicab an zarûratil tezad fi'l âlem- Çeliþkiler üzerine bir kitaptýr

16. "Ravzat-ül-ukul"-Akýllar Bahçesi- Akýl üzerine bir kitaptýr.

17. "Þerh-i ma Aksala min Musaddaratý Kitabü Üklidi"- Euklides'in Kitabýna Giriþteki Güçlükler Üstüne-1936 yýlýnda Hollanda'da yayýnlanmýþtýr.

Hayyam'ýn elyazýsý ile dörtlüklerini bir araya getirdiði bir yapýt ne yazýk ki bugüne kadar bulunamamýþtýr. Ancak baþkalarýnýn biraraya getirdiði

Rubaiyat'ýn çeþitli örnekleri bulunmak- tadýr. Türkçe'de ilk kez Sencer Mirza tarafýndan 1861'de (eski harflerle, Osmanlýca) yayýnlanmýþtýr.

Daha sonra Muallim Feyzi Efendi 1910'da, Hüseyin Daniþ'de 1927'de (Rubaiyyat-ý Ömer Hayyam) dörtlük- lerinin bir kýsmýný yayýnlamýþlardýr. Yeni harflerle Abdülbaki Gölpýnarlý'nýn hazýr- ladýðý yapýt 1953'de basýlmýþtýr.

Hayyam'ýn þiirlerini Avrupa'da ilk taný- tan Barthelemy d'Herbelot adlý Fransýz (1697), onu "Evliya gibi bir Müslüman filozofu" olarak tanýmlamýþtýr. Thomas Hyde adlý Ýngiliz, (Oxford Üniversitesi Profesörü ve daha sonra Kütüphane Müdürlüðü görevi yapmýþtýr. En iyi

Doðu Dilleri Profesörü olarak tanýný- yor)1700 yýlýnda Eski Ýran'lýlarýn ve Medya'lýlarýn Port'larýn dinlerine ait kitabýnda Hayyam'dan bir din adamý gibi söz etmiþtir. Ouseley'nin Oxford

Bodleyen Kütüphanesi'ne armaðan ettiði kitap koleksiyonunda, Hayyam'ýn dörtlüklerini içeren en eski elyazmasý bulunmaktadýr. Rubaiyat-ý Ömer Hayyam adlý bu elyazmasý incelenince, Batý dünyasý büyülü bir þiirle karþý karþýya olduðunu anlamýþtýr.

Dörtlükleri okuyan Edward Fitzgerald (Ýngiliz þair), günlerce etkisinde kalmýþ, baþka þiir okuyamamýþ ve bir dostuna þunlarý yazmýþtýr: "Hayyam'ýn þiirlerinde temiz maden sesi var. Onun felsefesi, ki ancak bugün bizim malýmýz olabilmiþtir, bu alçak dünyada bizi aldatmayan biricik felsefedir." Fitzgerald, dörtlüklerin 110'unu çevirerek 1859 yýlýnda yayýn- lamýþtýr. O zamanýn Ýngiltere'sindeki din- sel tutuculuk nedeniyle kitap ancak 250 adet basýlmýþ, ilgi görmemiþ, daha sonra keþfedilerek 1868'de yeniden basýlmýþ ve Hayyam, Ýngilizlerin iki büyük þairi Shakespeare ve John Milton kadar ünlen- miþtir. Kitap, Hayyam kadar Hayyam'ý çeviren Fitzgerald'a da ün ve þöhret getirmiþtir.

Ýngiliz þair Lord Alfred Tennyson, Hayyam dörtlüklerini okuduktan sonra,

"Öyle bir yýldýz ki, onu fýrlatýp atan Güneþle eþtir" dizelerini yazmýþ ve Hayyam'ýn rubailerini Güneþe ben- zetmiþtir. Hayyam'ýn rubaileri pek çok dile çevrilmiþ olup, ülkemizde dörtlük- lerinin ilk çevirisi Galatasaray Lisesi Farsça Öðretmeni Feyzi Efendi tarafýn-

(25)

23 dan 1910 yýlýnda yapýlmýþtýr. (Eski

harflerle 100 dörtlük). Doktor Abdullah Cevdet Bey Avrupa dillerindeki çeviriler- den de yararlanarak ayrýntýlý bir derleme yapmýþtýr.

1920 yýlýnda yine eski harflerle Ýzmir Marifet Matbaasý'nda basýlan kitapta da Hayyam hakkýnda bilgiler ve dörtlükler bulunmaktadýr. Hüseyin Daniþ ve Rýza Tevfik, Rubaiyat-ý Ömer Hayyam adlý yapýtta (1922) Hayyam'ýn yaþamýný incelemiþ ve dörtlüklerini yayýn- lamýþlardýr. Daha sonra Hamamizade Ýhsan, Ýbrahim Alâattin, Feyzullah Sacit, Ziya Þakir, Rýza Tevfik Bölükbaþý, Abdülbaki Gölpýnarlý, Vasfi Mahir Kocatürk, Asaf Halet Çelebi, Hilmi Yücebaþ, Hüseyin Karakan, A.Kadir, ismet Nadir Atasoy, M. Sadýk

Cennetoðlu, Rüþtü Þardað, Orhan Veli, Y.Kemal Beyatlý, Ýbrahim Edip, Ahmet Hayat, M. Nuri Gençosman, Necmi Tarkan, Cemil Miroðlu,

Ahmet Aymutlu, H. Necat Tandoðan, Yakup Kenan Necefzade ve daha pek çok isim tarafýndan Hayyam'ýn dörtlükleri Türkçeleþtirilerek yayýnlanmýþtýr.

Sebahattin Eyüpoðlu

Hayyam dörtlüklerinin çevirisi konusunda pek çok defalar uðraþmýþ ve Hayyam çeviri- lerinde çok baþarýlý olmuþtur.

Yakýn zamanlarda, Ömer Hayyam'ýn çalýþmalarýnýn yeniden basýmlarý, onun matematiksel çalýþmalarýnýn önemini doðruladý. Bugün,

onun çalýþmalarý üç kategoride deðer- lendirilmektedir. 1. Temel Cebirsel Geometrinin ilk formülasyonu 2. Oranlar kuramýndaki çalýþmalarý 3. Paraleller kuramýndaki çalýþmalarý. Bugünkü bul- gularla Hayyam'ýn çalýþmalarýnýn geçmiþte bilinenden çok daha önemli olduðu açýða çýkmýþtýr. Birleþmiþ Milletler Eðitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Hayyam'ýn baþarýlarýný kut- lamak için 1999 yýlýnda Uluslararasý bir kolokyum düzenlemiþ ve ardýndan Hayyam'ýn önemli matematiksel çalýþ- malarýnýn basýlmasýna karar vermiþtir.

UNESCO'nun "Beyt-ül Hikme" adlý pro- jesi kapsamýnda, Paris'te yaþayan Mýsýr asýllý meþhur bilim tarihçisi Roshdi Rashed ve Hayyam üzerine hazýrladýðý doktora çalýþmasý ile bilinen Bijan Vahabzadeh, Hayyam'ýn matematikle ilgili mevcut ve þimdiye kadar ulaþýla- mayan önemli el yazmasý eserlerinin tenkitli neþrini (edisyon kritik) üstlen-

(26)

miþlerdir. Bahsi geçen basým, önce Fransýzca daha sonra Ýngilizce olarak okuyucuya ulaþtýrýlmýþtýr.

Buradan da anlaþýlacaðý gibi,

Hayyam'ýn matematik bilgisi zamanýnýn çok ötesindedir. Yunan, Çin, Hint mate- matik bilgilerini de inceleyen ve onlara hakim olan Hayyam, o dönemde par- layan "Ýslâm Matematik Okulu"nun en önemli temsilcisidir.

21 Mart 1079 yýlýnda tamamladýðý, halk arasýnda "Ömer Hayyam Takvimi"

bugün ise "Celâli Takvimi" olarak bili- nen takvim için büyük çaba sarfetmiþtir.

Güneþ yýlýna göre düzenlenen bu takvim 5000 yýlda bir gün hata verirken, bugün kullandýðýmýz Gregoryan takvimi 3330 yýlda bir gün hata vermektedir. Yani, gerçek güneþ yýlýndan sapmasý bu günkü takvime göre çok daha az olan bir takvimdir bu. O dönemdeki matematikçi- lerin pek çoðu gibi, Hayyam'da gökbili- miyle ilgilenmiþtir. Kazandýðý ün nedeniyle de dönemin Selçuklu Sultaný Melikþah tarafýndan saraya çaðrýlmýþ ve orada "Zic-i Melikþahi" (Melikþah Zaciyesi-Gökbilimi Çizelgesi) adlý çalýþ- mayý hazýrlayan bilginler kuruluna baþkanlýk yapmýþtýr. Bu çalýþmadan günümüze ancak, en parlak yüz yýldýzýn eliptik koordinatlarýný içeren bir bölümü ulaþabilmiþtir. Eserleri arasýnda Ýbn-i Sina'nýn, Temcid (Yücelme) adlý eserinin tercümesi de yer alýr.

Matematik, Geometri, fizik, astronomi, þiir, týp, müzik gibi pek çok alanda önemli çalýþmalar ve buluþlar yapmýþ, dünyanýn doðusunda parlayan ve yükse- len bir ýþýk olmuþtur. Ýbn-i Sina'dan sonra

Doðu'nun yetiþtirdiði en büyük alim olarak anýlan ve zamanýnýn tüm bilgile- rine sahip olduðu bilinen Hayyam'dan Bertrand Russell (1945: s. 423), Batý Felsefesi Tarihi adlý çalýþmasýnda, Fars kültürünün entelektüel ve sanatsal baþarýlarýný teslim ettikten sonra;

"Matematikçi ve þair olarak bildiðim yegâne kiþi" diyerek, övgüyle söz eder.

Eserleri gibi dörtlükleri de, Batý'da hemen her dile çevrilmiþ, adýna dernek- ler, kulüpler kurulmuþ, ekol yaratmýþ, bir düþünüþ ve inanma biçimi olarak kabul görmüþtür. 19. yüz yýlýn ikinci yarýsýndan sonra ise Avrupa'da ve tüm dünyada bilim adamý olarak da büyük saygý kazanmýþ yapýtlarý en büyük kütüphane- lerde yerini almýþtýr. Rubailerini

Farsça/Acemce, bilimsel yapýtlarýný ise Arapça olarak kaleme almýþtýr.

Hayyam, çaðdaþý olan aydýn, bilge ve bilginlerin hemen hepsiyle tanýþmýþ olmasýndan dolayý, onlarýn eserlerinde de hayatýna dair bölümler ve ipuçlarý vardýr.

Bunlardan biri olan ünlü Çehar Magaale adlý yapýtýn sahibi Nizami'ye Arûzi, bu yaþam öyküsel yapýtýnda Hayyam'a geniþ yer vermekte, "Zamanýn en büyük bilgini ve bilgesi" olarak adlandýrdýðý Hayyam'la Belh'in Esirciler Mahallesindeki karþýlaþ- masýný ve orada bulunanlarla paylaþtýk- larýný þöyle aktarmaktadýr: "Mezarým öyle bir yerde olacak ki, bahar eriþtiðin- de rüzgârlar üstüme çiçekler serpiþtire- cek." Nizami, bu sözlerin gerçekleþeceði- ni pek ihtimal dahilinde görmez. On dört yýl sonra ayný yerleri ziyarete gittiðinde ise ölmüþ olduðunu duyduðu Hayyam'ýn kendisi üzerindeki hakký, saygý ve sevgisi dolayýsýyla mezarýný ziyarete

(27)

25 gider. Gördüðü manzara karþýsýnda

oldukça þaþýrýr ve gözyaþlarýný tutamaz.

"Armut ve kayýsý aðaçlarý dallarýný bahçenin duvarýndan sarkýtmýþlar, mezarýnýn üzerine eðilerek çiçeklerini serpmiþlerdi. Mezar topraðý çiçeklerle gömülmüþtü. O zaman onun Belh'te söylediði sözleri hatýrlayýp aðladým."

Doðduðu yer olan Niþabur'da ölen ve oraya gömülen Hayyam'ýn mezarý bugün anýtlaþtýrýlmýþtýr. Çaðlarý aþan aklý ve gönlüyle günümüze kadar uzanan Hayyam'ýn kendisi için söyledikleri ise düþündürücü olmakla birlikte büyük bir tevazu örneðidir.

Dünya'da bir gün bile özgür olmuþ deðilim,

Yaþamdan bir an bile tad almýþ deðilim,

Þu dünyada ömrümce hep öðrenci idim,

Hâlâ da iþimin ustasý olmuþ deðilim.

Onun özgürlüklerinin, yaþama sevincinin ve barýþýn þairi ve zamanýnýn en büyük alimi olarak yazdýðý bu dörtlük içindeki arayýþýn derinliðini gösterdiði gibi hayallerinin zenginliðini de ifade ediyor aslýnda.

DÜNYA ÞAÝRÝ HAYYAM ve RUBAÝLERÝ

Bir bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyam'ýn edebiyat tarihin- deki önemini saðlayan, Doðu Ýslam dünyasýnýn en büyük þairlerinden biri olarak anýlmasýna yol açan, yazmýþ olduðu rubailer/dörtlük- lerdir. Ömer Hayyam, Ýran ve Doðu edebiyatýnda rubai türünün kuru- cusu sayýlýr. Sonralarý aralarýna baþkalarý da karýþan bu rubailer, çeþitli sayýlarda söylenmekle birlik- te yine A.J.Arberry'nin 13. yüzyýlýn elyazmalarýnda yaptýðý inceleme- lerde en az 250 rubainin Hayyam tarafýndan söylendiði tespit edilmiþ, kanýtlanmýþtýr.

Hayyam'ýn rubailerinin ölümün- den 200 yýl sonra ortaya çýkarýlmýþ olmasý nedeniyle, þiirleri, kendisin- den sonraki þairlerin onun etkisi altýnda yazmýþ olduðu Hayyamca

Resim: “Hayyam’ýn Mezarýnda” Jay Hambidge

(28)

diyebileceðimiz þiirlerle karýþtýrýlmýþtýr.

Hayyam þiirlerini Türkçe'ye çevirenler- den Sebahattin Eyüpoðlu, A. Gölpýnar- lý'nýn çevirilerini de okuyup, kendisine akýl danýþtýktan sonra, Hayyam'ýn düþüncede yaptýðýný, dilde de yapmýþ olduðundan söz eder. "Bütün büyük adamlar gibi o da halkýn, meydanýn kelimeleriyle konuþmuþ. Bu kelimelere halkýn zor anlayacaðý, belki de yanlýþ yorumlayacaðý yeni anlamlar yüklemiþ, o baþka" diyor.

Yine Hayyam þiirleri üzerinde defalar- ca uðraþan Sebahattin Eyüpoðlu'nun ifa- desiyle "Abdülbaki Gölpýnarlý'nýn yayýn- ladýðý rubailer en eski ve en güvenilir kaynaklardan alýnmadýr. Bununla beraber bunlarýn hangileri Hayyam'ýn, hangileri Hayyamca baþkalarýnýndýr kesin olarak söylenemez. Ne var ki Hayyam , o kadar herkesten baþka, o kadar kendi olmuþ ki onun adýna ancak onun söyleyebileceði sözler söylenmiþ. Bu arada birçok þairler kendilerinin söylemekten çekindikleri, yahut kendi adlarýyla inandýrýcý olmaz saydýklarý þeyleri Hayyam'a söyletmiþ, Hayyam'ýn aðzýyla kendi içlerini dökmüþ olabilirler...

Hayyam'ý, söylememiþ de söyletmiþler arasýna koyamayýz; çünkü dörtlüklerin düzenini ancak çok usta bir þair kurmuþ ya da söyletmiþ olabilir, üstelik de Hayyam'da bir deðil bir çok davranýþlar, ancak kendisinin göze alabileceði bek- lenmedik çýkýþlar var. Öyle dörtlükler var ki, fazla saldýrgan olduklarý için, Hay- yam'ýn olmadýðý sanýlýyor. Camiye namaz kýlmaya deðil, halý çalmaya gittiðini söylediði, yahut kendisini yaþlý bir fahiþ-

eye benzettiði dörtlük A. Gölpýnarlý'yý kuþkulandýrýyor. Yalnýz felsefi olanlara deðer veren Rýza Tevfik, düpedüz þarabý öven dörtlüklerin Hayyam'ýn olamaya- caðýna inanýyor, inananlara da budala diyor. Abdullah Cevdet, baþka baskýlarýn çoðunda bulunmayan beklenmedik bazý dörtlüklerde asýl Hayyam'ý buluyor.

Hüseyin Rýfat ise aþýk Hayyam'ý ötekiler- den daha sahici sayýyor. Fitzgerald'ýn aþýrý bir serbestlikte Ýngilizce'ye çevirdiði ve 19. yüz yýlda bütün Batý'ya sevdirdiði rubailerin bir çoðuna bilginlerce

Hayyam'ýn deðildir denmiþtir. Bilginler olsa olsa onun yaþadýðý çaðda kullanýl- masý imkânsýz kelimelerden, sonradan doðduðu su götürmez kavramlardan Hayyam'ýn yazmýþ olduðu dörtlükleri kestirebilirler. Ama onlar bile gerek öz gerek biçim bakýmýndan Hayyam'a yakýþtýrmýþ olduklarýna göre ondan baþka kime maledilebilir?" diyor, Sebahattin Eyüpoðlu ve ekliyor:

"Hayyam'cayý deðil de Hayyam'ý merak edenlerin Abdülbaki

Gölpýnarlý'nýn kitabýna baþvurmalarý gerekir."

Biz de yazýmýzda Sayýn A. Gölpýnarlý ve Sebahattin Eyüpoðlu'nun ortaklaþa kullandýklarý rubailerden yola çýkarak Hayyam'ý anlamaya çalýþacaðýz.

Hayyam, Ýran þairiyken dünya þairi olmuþtur. Hayyam'ýn dörtlükleri Almanya, ABD, Danimarka, Fransa, Hindistan, Ýngiltere, Ýtalya, Japonya, Avusturya, Çin, Ermenistan, Rusya, Yunanistan gibi ülkelerin dillerine çevrilmiþ ve yayýnlanmýþtýr.

(29)

27 Hayyam'ýn kullandýðý rubai tarzý, klasik

Ýslami edebiyatýn en kýsa þeklidir. Dört mýsralýk bir þiir parçasýndan ibarettir. Bu dört mýsraýn dördü, yahut birinci, ikinci ve dördüncü mýsralarý kafiyelidir. Rubai tam bir fikri belirtmelidir. Neþe, keder, zevk, iyilik, kötülük, yas... konu her neyse, bu dört mýsra da, tam bir bütün olarak ifade edilecektir. Tek bir mýsra bile ifade edilecek fikirden ayrýlmaya- caktýr. Bu bakýmdan rubai ile þair olmak, þöhret kazanmak çok güçtür.

Ýran edebiyatýnda rubaileriyle tanýnan ve þöhretini, Ýran'dan bütün dünyaya yayan tek þair Hayyam'dýr. Ondan sonra etkisi altýnda kalarak rubai yazanlar hiçbir þekilde onun kadar baþarýlý ola- mamýþlardýr. Hayyam'ýn Ýran edebiyatýný çok iyi bildiði muhakkaktýr. Pozitif bi- limle ve bilgiyle uðraþmakla birlikte Ýran edebiyatýna da tam hakimdir.

Þiirinin üç öðesi vardýr. Bunlar uyum, ölçü ve anlamdýr. Bu üç öðe, þiiri bütünselliðe ulaþtýrýr. Bu, özelliklerinin ortaya çýkmasýný saðlayan baþlýca varlýk ise dil ile sergilenen sözcükledir.

Þiirlerinde Arap-Fars (Ýran) þiirinin ölçüsü olan "Aruz" ölçüsünü kullan- mýþtýr. Seçilen sözcüklerle anlam arasýn- daki birlik, okuyucuda müzik etkisi yaratmaktadýr. O dönemin tüm þairleri gibi o da mahlas (takma ad) kullanmýþtýr.

"Hayyami" (Çadýrcý) sözcüðünden

"Hayyam" mahlasýný almýþ, bunu tüm þiirlerinde kullanmýþtýr. Çadýrcýlýk yapan babasý Ýbrahim'in mesleðini takma ad olarak seçmesi bile onun maddeye, gös- teriþe, kendi deðerlerini ön plana çýkar- maya meraklý olmayýþýnýn, yaþamý olanca

berraklýðý ile görmüþ, anlamýþ, içtenlikle sevmiþ ve yüreklice savunmuþ, son derece kalender, yüce gönüllü ve inançlý bir insan oluþunun iþaretidir. Aþaðýdaki dizeleri çok anlamlýdýr.

Ne mutlu o kiþi tanýnmadý, bilinmedi, Giyime, kuþama, atlasa, sofuya baðlan- madý,

Zümrüdüanka gibi dünyalara uçup gitti,

Þu dünya yýkýntýsýnda kalýp baykuþa dönmedi.

Dörtlüklerini þair olmak için deðil, duygu ve düþüncelerini ifade etmek için kullanan Hayyam'ý yaþadýðý dönemi ve felsefesini rubailerinden izlemeye devam edeceðiz.

Kaynaklar:

Dörtlükler - Rubailer - Sabahattin Eyüpoðlu

Hayyam ve Rubaileri - Abdülbaki Gölpýnarlý

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi Anadolu Yayýncýlýk

Nihad Sami Banarlý - Resimli Türk Edebiyatý Tarihi

Hayyam - Yaþamý ve Dörtlükleri Öner Yaðcý

Bugünün Diliyle Hayyam A. Kadir

Referanslar

Benzer Belgeler

Eğer eğrilik tensörü R, sıradaki (3.3.1) eşitliğini sağlıyorsa hemen hemen kosimplektik bir manifolda genelleştirilmiş tekrarlayan manifold denir.. Böylece ispat

A pedagogical experiment was conducted to study the effectiveness of the content of the physical education program in rhythmoplasty, Physical development and physical

[r]

This study was conducted to investigate the relationships among computer and technology teacher candidates’ teaching belief systems, performance indicators and teaching practices..

Baþkalarý için kendinizi kurban etmek- le harcadýðýnýz enerji, para ve zamanýn aslýnda size ait olduðunu ve çok deðerli olduðunun farkýna varýn?. Binlerce sesin

Buna göre, ekim ayında Türkiye'ye 2.936 milyon ABD dolar ı doğrudan yabancı sermaye girişi oldu.. Böylece 2006 yılında mayıs ve ağustostan sonra en çok giri ş ekim

Derne ğimizin Enerji Komisyonu başkanlığını yapmış olan elektrik mühendisi Arif Künar'ın yapmış olduğu ara ştırmalardan ve yazmış olduğu "Neden Nükleer

Bu durumda Noble, pek çok farklı hücre modeli yapmak ve tasarladığı bu hücreleri çok doğru bir biçimde birleştirmek zorunda kal- mıştı.. Bu üç boyutlu