İstanbul yıllardır plansız olarak, rant hesaplarıyla yönetiliyor. Yerleşim ve büyümenin bir master plana dayalı olmaması aynı zamanda ulaşım, trafik, su, yeşil alan, sosyal donatı vb alanlarda da sorunların ağırlaşmasına neden oluyor.
AKP döneminde, son beş yılda parsel bazında yapılan 4 bin imar değişikliğinde tek ölçünün rant yaratmak ve yaratılan rantı paylaşmak olduğu artık herkesçe biliniyor.
Aynı ölçütün “kentsel dönüşüm” projelerinde de geçerli olduğu, Sulukule örneğinde açıkça görülüyor. Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Ahmet Pündük’ün anlattıkları, kentsel dönüşümün varlıklı insanlara rant yaratan bir “rantsal bölüşüme” dönüştüğünü ortaya koyuyor. İşte Pündük’ün söyledikleri:
“Belediye ‘ya evleri bize verin, ya da kendiniz satın’ demişti. ‘Size TOKİ’den ev vereceğiz’ dediler. Belediye
kamulaştırırsa evimizin metrekaresine 500 lira veriyordu. Bu da yaklaşık 50 bin lira ediyordu. Oysa TOKİ’nin yapıp satacağı evleri 175 bin liraydı, alamazdık. Biz de belediyeye vermek yerine biraz daha fazlasına başkalarına sattık.”
Şimdi anlaşılıyor ki kentsel dönüşüm çerçevesinde kamulaştırma ve yıkım kararı uygulanan Neslişah ve Hatice Sultan Mahallelerinde konutların yarısı el değiştirmiş ve bu evleri değerinin çok altında bir fiyatla alanların arasında çok sayıda AKP’li de varmış.
Gazetelerde yer alan haberlerden öğreniyoruz ki, Sulukule’den, Taşoluk’taki TOKİ evlerine sürülen Romanlar taksitlerini ödeyemedikleri için icra işlemiyle karşı karşıya kalmış. Sonuçta daireleri devrederek Taşoluk’u terk etmişler. Oraya sürülen 300 ailenin yalnızca 27’si orada kalmış. Duruma isyan ederek, “yaktın bizi TOKİ” diye bir şarkı yapan “kentsel dönüşüm” mağdurları ile artık hiçbir ilgili ilgilenmiyormuş. Bu bir dram. Böyle “kentsel dönüşüm” olmaz. Yapılan bir rant bölüşümüdür.
Bunun böyle olacağı bilinen bir şeydi. Nitekim projelerin gündeme geldiği 2003 yılından itibaren her aşamada Fatih Belediyesi’nde CHP’liler karşı oy kullanmış ve CHP bölge milletvekillerinden çetin Soysal da konuyu TBMM gündemine taşımıştı. UNESCO Türkiye İzleme Komitesi de projenin kültürel açıdan da yanlış olduğuna dikkat çekmişti. Ama CHP’lilerin ve UNESCO’nun bu uyarıları dikkate alınmadı. AKP’liler “kentsel dönüşümü” “kentsel bölüşüme” çevirdiler ve her zaman olduğu gibi bu rant bölüşümünden en büyük payı da kendileri almaktalar.
Peki, İstanbul’da eskiyen mahallerin, tarihi bölgelerin ve deprem riski büyük olan yerlerin yenilenmesi, dönüşümü sağlanmayacak mı? Elbette sağlanmalı. Ama Sulukule örneğinde görüldüğü gibi, oralarda oturan dar gelirli insanları mağdur ederek, onları on yıllardır oturdukları yerlerden sürerek değil.
Nitekim CHP Yerel Yönetimler Programı’nda “kentsel dönüşüm” projelerinin, katılımcı bir anlayışla, rantı değil oralarda oturan insanları esas olarak ve ilgili meslek odalarının da katılımıyla saydam bir şekilde yapılacağı
vurgulanmaktadır. CHP Fatih Belediye Başkan Adayı Can Özyedierler de; “Bu proje bir yenileme değil, Sulukule’yi yeme projesidir. Gaspın dışında tarih ve kültür katliamı da yapılmıştır. Seçilirsek projeyi durdurup, bu yerleri satın alanlardan geri alarak Sulukulelilere geri vereceğiz” diyerek gerçek kentsel dönüşümü savunmaktadır.
Elbette bu dürüst, katılımcı, kentliyi esas alan demokratik belediyeciliğin gereğidir. Artık böyle bir belediyecilik anlayışının zamanıdır ve 29 Mart bunun için iyi bir fırsattır.
27.03.2009 birgün