• Sonuç bulunamadı

T.C İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ"

Copied!
209
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

BİR LİBERAL SOSYAL YARDIM SİSTEMİ ÖNERİSİ:

KATILIMCI SOSYAL YARDIM MODELİ

DOKTORA TEZİ DANIŞMAN

Prof. Dr. Selahaddin BAKAN

HAZIRLAYAN Emin GİTMEZ MALATYA 2020

(2)

T.C

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

BİR LİBERAL SOSYAL YARDIM SİSTEMİ ÖNERİSİ: KATILIMCI SOSYAL YARDIM MODELİ

DOKTORA TEZİ

HAZIRLAYAN Emin GİTMEZ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Selahaddin BAKAN

MALATYA 2020

(3)

iii ONUR SÖZÜ

Doktora tezi olarak savunduğum “Bir Liberal Sosyal Yardım Sistemi Önerisi:

Katılımcı Sosyal Yardım Modeli” başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurulmaksızın tarafımca yazıldığını ve yararlandığım tüm eserlerin hem metin içinde hem de kaynakça yöntemine uygun biçimde gösterilenlerden oluştuğunu belirtir, bunu onurumla doğrularım.

Emin GİTMEZ

(4)

iv ÖNSÖZ

Liberal ideolojinin Dünya’ya sermaye ettiği denetimsiz serbest piyasa sistemi birçok toplumsal sorunun da kaynağı olmuştur. Paylaşım sorunu bu toplumsal sorunların en temel olanıdır. Bu sorun, piyasanın eksik işleyişinden değil, aksine kusursuz işleyişinden kaynaklanmaktadır. Gelinen aşamada şu gerçek gün gibi su yüzüne çıkmıştır ki sermayenin gelir oranı, her zaman emeğin ve üretimin getiri oranından yüksektir. Sonuç olarak, sistem kontrolsüz işlediğinde zengin olan servetini katlayacak, yoksul ise zenginin servetinin artmasına günü kurtarmak için emeğiyle aracılık edecektir. Bu durum toplumsal düzenin ve refahın korunması açısından sürdürülebilir değildir. Toplumların bu sorunu yaşamaması için devletlerin paylaşım sorununu ekonominin merkezine yerleştirmesi gerekmektedir. Böylece, sonsuz bir eşitsizlik sarmalından kurtulmak adına refah devletinin bu sorunun yarattığı sonuçlarla mücadelede modern bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Yoksullukla mücadelede en temel politika aracı olan sosyal yardımların paylaşım sorununu azaltıcı nitelikte amaca ve ihtiyaca uygun kullanılması gereklidir. Bu anlamda, Türkiye’de yaşayan tüm toplumsal kesimlerin refahı için sosyal yardım sisteminin kurumsal, ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki boyutlarda yeniden ele alınarak etkin, yenilikçi, katılımcı, şeffaf, rekabetçi ve hesap verilebilir bir yapının inşa edilmesi zaruridir. Tüm bu ilkeleri barındıran “Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin” bu eksikliği giderici bir rol üstleneceğini umut ediyorum.

Bu vesileyle tez çalışmamın her aşamasında fikirlerinden yararlandığım, bilgi ve tecrübesiyle çalışmaya değer katan Prof. Dr. Selahaddin Bakan’a, katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Gökhan Tuncel’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Bu meşakkatli süreçte manevi desteğini esirgemeyen, çalışmaya görüşleriyle katkı sunan sevgili eşim Ayşe ve oğlum Ahmet’e teşekkür ederim.

(5)

v BİR LİBERAL SOSYAL YARDIM SİSTEMİ ÖNERİSİ: KATILIMCI SOSYAL

YARDIM MODELİ Doktora Tezi Emin GİTMEZ

İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Selahaddin BAKAN ÖZET

Dünyada gelir kaynakları eşit ve adil paylaşılmamaktadır. Bu paylaşım sorunu beraberinde yoksulluğu getirmektedir. Yoksulluk, tüm dönemlerde karşılaşılan önemli bir ekonomik ve sosyal sorundur. Bu sorunun çözümü için ülkeler çeşitli sosyal politika araçları kullanmaktadır. Bu politika araçlarının başında sosyal yardımlar gelmektedir.

Liberal yönetimler de uzun yıllar varlığını sürdürmek amacıyla sosyal sorunların çözümüne yönelik politikalar geliştirmiştir. Liberal teorisyenlerden Keynes, refah devleti anlayışını savunarak devletin transfer harcamaları yoluyla ekonomiye yön verebileceğini belirtirken, Hayek gibi iktisatçılar bu konuda devletin nötr kalması gerektiğini dile getirmiştir. Rawls ise paylaşımın adaletli yapılmadığını bu nedenle eşitlikçi adaletin gerekli olduğunu ifade etmiştir. Türkiye vakıf kültürünü hem devlet hem de toplum düzeyinde yıllarca başarı ile uygulamıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ülke genelinde faaliyet gösteren ve sosyal yardımlar konusunda uzmanlaşmış yapılar olmasına rağmen, ülkemizde sosyal yardım yapan birden fazla kurum bulunmaktadır. Bu kurumlar arasında koordinasyon eksikliğine bağlı olarak mükerrer yardımlar veya yardımlardan faydalanamama sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye için liberal bir anlayışla hazırlanmış yeni bir sosyal yardım modeli önerilmektedir. Katılımcı Sosyal Yardım Modeli olarak isimlendirilen bu modelin kurumsal yapısının yanında sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasi altyapıya ilişkin geliştirdiği çözüm önerileriyle mevcut sosyal yardım uygulamalarında iyileştirme sağlayacağı öngörülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Sosyal Yardım, Liberalizm, Sosyal Politika, Katılımcı Sosyal Yardım Modeli

(6)

vi A LIBERAL SOCIAL ASSISTANCE SYSTEM PROPOSAL:

PARTICIPATORY SOCIAL ASSISTANCE MODEL Emin GİTMEZ

İnönü University Institute of Social Sciences Department of Political Science and Public Administration

Advisor: Prof. Dr. Selahaddin BAKAN ABSTRACT

Income sources are not shared equally and fairly in the world. This sharing problem brings poverty and social exclusion with it. Poverty is an important economic and social problem that encountered in all periods. All countries implement various social policies to solve this problem. Social assistance comes first among these policies. There is a wide range of evidence that it reduces poverty although social assistance does not eliminate poverty entirely. Liberal governments have developed policies to solve social problems to survive for many years. While Keynes, one of the liberal theorists, defended the understanding of the welfare state and stated that the state could direct the economy through transfer expenditures, economists like Hayek stated that the state should remain neutral in this regard. On the other hand, Rawls stated that sharing is not done fairly, therefore egalitarian justice is necessary. Turkey has applied foundation culture successfully at both state and community levels for years. Although Social Assistance and Solidarity Foundations are structures specialized in social assistance operating throughout the country, there are more than one institution providing social assistance in our country.

The problem of recurrent assistances or not being able to benefit from assistances arises due to the lack of coordination among these institutions. In this study, a new model of social assistance that prepared with a liberal approach is recommended for Turkey. It is anticipated that this model, which is named as Participatory Social Assistance Model, will provide improvement in existing social assistance practices with its solution proposals regarding social, economic, legal and political infrastructure as well as its institutional structure.

Keywords: Social Assistance, Liberalism, Social Policy, Participatory Social Assistance Model

(7)

vii İÇİNDEKİLER

ONUR SÖZÜ ... iii

ÖNSÖZ ... iv

ÖZET ... v

ABSTRACT ... vi

TABLOLAR LİSTESİ ... xi

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xii

KISALTMALAR LİSTESİ ... xiii

İÇİNDEKİLER ... vii

GİRİŞ ... 1

1. KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE ... 8

1.1. Yoksulluk ... 8

1.2. Sosyal Politika ... 11

1.3. Sosyal Yardım ... 13

1.4. Sosyal Yardım Türleri ... 15

1.5. Sosyal Yardımların Hedef Kitlesi ... 17

1.6. Sosyal Yardımların Etkinliği ... 18

1.7. Sosyal Yardımların Finansmanı ... 20

1.8. Sosyal Yardımların Olumlu ve Olumsuz Yönleri ... 23

1.9. Dünyada Sosyal Yardım Politikaları ... 25

2. LİBERALİZM ve SOSYAL POLİTİKA ... 30

2.1. Liberalizm ... 30

2.2. Sosyal Politikanın Ortaya Çıkışı ... 33

2.2. Sosyal Politikanın Dönüşümü ... 36

2.3. Keynesçi Refah Devletinin Temeli Olarak Sosyal Politika ... 39

2.4. Hayek’in Neo-Liberal Devlet Anlayışı ve Sosyal Politika ... 41

2.5. Bir Sosyo-Liberal Olarak John Rawls ve Sosyal Adalet ... 47

(8)

viii

2.6. Sosyal Adalet ve Sosyal Politika İlişkisi ... 52

2.7. Klientalizm Yerine Hak Temelli Sosyal Yardım ... 57

3. TÜRKİYE’DE SOSYAL YARDIM SİSTEMİ ... 61

3.1. Kurumsal Boyut ... 64

3.1.1. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ... 65

3.1.2. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ... 67

3.1.3. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) ... 69

3.1.4. Sosyal Yardım Yapan Diğer Kurum ve Kuruluşlar ... 70

3.1.4.1. Yerel Yönetimler ... 70

3.1.4.2. Vakıflar Genel Müdürlüğü ... 71

3.1.4.3. Sivil Toplum Kuruluşları ... 72

3.2. Sosyal Boyut ... 73

3.2.1.Türkiye’de Yoksulluğa İlişkin Verilerin Analizi ... 74

3.2.2. Türkiye’de Uygulanan Muhtaçlık Tespiti Yöntemi ... 81

3.2.3. Türkiye’de Muhtaçlara Yapılan Sosyal Yardımlar ... 83

3.2.4. Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik ... 87

3.3. Ekonomik Boyut ... 91

3.3.1. Sosyal Yardım Bütçesi ... 91

3.3.2. Sosyal Yardımların Ekonomik Etkileri ... 97

3.4. Hukuki ve Siyasi Boyut ... 101

3.5. Türkiye Sosyal Yardım Sisteminin Mevcut Durum Analizi ... 106

4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEM ve METODOLOJİSİ ... 108

4.1. Araştırmanın Konusu ve Amacı ... 108

4.2. Araştırmanın Önemi ... 108

4.3. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 109

4.4. Araştırmanın Veri Toplama Süreci ve Analizi ... 109

4.5. Araştırmanın Önkabulleri (Denenceler) ... 110

4.6. Modele Dair Yeni Kavramsal Tanımlamalar ... 118

5. KATILIMCI SOSYAL YARDIM MODELİ ... 121

(9)

ix

5.1. Neden Yeni Bir Model? ... 121

5.2. Katılımcı Sosyal Yardım Modeli ... 126

5.2.1. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Kurumsal Boyutu ... 127

5.2.1.1. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Merkez Teşkilatı ... 128

5.2.1.1.1.Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu ... 129

5.2.1.1.2. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ... 130

5.2.1.1.3. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Genel Müdürlüğü ... 130

5.2.1.2 Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Taşra Teşkilatı ... 131

5.2.1.2.1. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı ... 131

5.2.1.2.2. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Kurulu ... 132

5.2.1.2.3. Yönetim Kurulu ... 133

5.2.1.2.4. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı Genel Sekreterliği ... 134

5.2.1.2.5. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Ofisleri ... 135

5.2.2. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Sosyal Boyutu ... 139

5.2.2.1. İl Yoksulluk ve Muhtaçlık Planı ... 139

5.2.2.2. İl Yoksulluk Haritası ... 140

5.2.2.3. Muhtaçlığın Belirlenmesi Yöntemi ... 141

5.2.2.4. Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverliğin Modele Entegrasyonu ... 144

5.2.2.5. Sivil Toplum Kuruluşlarının Akreditasyonu ve Sertifikasyon ... 146

5.2.3. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Ekonomik Boyutu ... 148

5.2.3.1. Sosyal Yardım Bütçesi ... 149

5.2.3.2. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu ... 149

5.2.3.3. Sosyal Yardım Bütçesine İlişkin Mali Projeksiyon ... 152

5.2.3.4. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıflarının Gelirleri ... 155

5.2.3.5. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıflarının Giderleri ... 156

5.2.3.6. İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (SEGE-2017) ... 157

5.2.4. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Hukuki ve Siyasi Boyutu ... 160

5.2.4.1. Katılımcı Sosyal Yardım Modeline İlişkin Mevzuat Çalışmaları ... 161

(10)

x 5.2.4.2. Katılımcı Sosyal Yardım Modelinde Belediyelerin Durumu ... 163 SONUÇ ve ÖNERİLER ... 165 KAYNAKÇA ... 172

(11)

xi TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 3-1: Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine göre sıralı yüzde 20’lik gruplar, 2015-2018 ... 76 Tablo 3-2: 2019 Yılında Türkiye’de Kamu Tarafından Muhtaçlara Sağlanan Sosyal Yardımlar ... 86 Tablo 3-3: Sosyal Yardım Sisteminin Mevcut Durum Analizi ... 107 Tablo 5-1: Yoksulluk Derecesi ve Tutarının Belirlenmesi ... 143 Tablo 5-2: Katılımcı Sosyal Yardım Modeli Esas Alınarak 2018 Yılı Bütçe Rakamları Esas Alınarak Hazırlanan Sosyal Yardım Bütçesi (Bin TL) ... 153 Tablo 5-3: Kamu Kuruluşları Tarafından Sağlanan Sosyal Yardımlar, 2017,2018 .... 154 Tablo 5-4: İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması, 2017 ... 158

(12)

xii ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 4-1: Yıllar İtibariyle Sosyal Yardım Harcamaları (Milyar TL) ... 95

Şekil 4-2: Yıllar İtibariyle Sosyal Yardım/GSYH Oranı (Yüzde) ... 96

Şekil 5-1: Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin Merkez Teşkilatı ... 129

Şekil 5-2: Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıflarının Organizasyon Yapısı ... 137

(13)

xiii KISALTMALAR LİSTESİ

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi

ASAGEM : Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü

BM : Birleşmiş Milletler

BSYS : Bütünleşik Sosyal Yardım Sistemi BSMV : Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi DDK : Devlet Denetleme Kurulu

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı ETD : Elektrik Tüketim Desteği

EUROSTAT : European Statistics (Avrupa İstatistik Ofisi) GSYH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

KDV : Katma Değer Vergisi

KHK : Kanun Hükmünde Kararname

NUTS : Nomenclature D'unités Territoriales Statistiques (İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması)

ILO : Internatioanl Labour Organization (Uluslararası Çalışma Örgütü) İBBS : İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması

İHEB : İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi İŞKUR : Türkiye İş Kurumu

OECD : Organisation for Economic Co-operation and Development (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)

ÖİV : Özel İletişim Vergisi ÖTV : Özel Tüketim Vergisi

PROGRESA : Programa Nacional de Educacion, Salud y Alimentacion RTÜK : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu

SEGE : Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi

(14)

xiv SGK : Sosyal Güvenlik Kurumu

SHGM : Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü

SHÇEK : Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu SUY : Sosyal Uyum Yardımı

STGM : Sivil Toplum Geliştirme Merkezi STK : Sivil Toplum Kuruluşu

SYDGM : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü SYDTF : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu SYDV : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı

ŞEY : Şartlı Eğitim Yardımı ŞNT : Şartlı Nakit Transferi

TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

TEPAV : Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, TÜBİTAK : Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu

TÜSEV : Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı

UNDP : United Nations Development Programme (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı)

YÖK : Yükseköğretim Kurulu

(15)

1 GİRİŞ

Bu çalışmada yoksulluk, sosyal yardım, liberalizm, sosyal politika, Türkiye’de uygulanan mevcut sosyal yardım sistemi ve uygulanması önerilen yeni bir modele yer verilmiştir. Çalışmada öncelikli olarak yoksulluk konusu işlenmiştir? Yoksulluk konusunun işlenmesi neden önemlidir? Yoksulluk, Dünya’da yaygın olarak görülen ve etkisini gün geçtikçe arttıran en önemli toplumsal sorunların başında gelmektedir.

Yoksulluk sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde görülen bir olgu değildir.

Gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun her ülkede seyrek veya yaygın olarak görülen küresel bir sorundur. Yoksulluk sadece yoksul kesimlerin sorunu olmamakla birlikte konvansiyonel olarak sadece politik aktörlerin ve yerel yöneticilerin üstesinden gelebilecekleri nitelikte basit ve açık bir sorun da değildir. Bir bütün olarak toplumların genel bir sorunudur. Fakat, yoksullukla mücadelede tüm dünyanın birlikte hareket etmesi gerekirken, sanayileşmiş ülkeler zenginliğin doruğuna ulaştığı zaman, başka ülkelerin o seviyeye erişmesini engellemek için kendi uyguladığı politikaları uygulamasını engellemektedir. Kısaca, gelişmiş ülkeler yoksulluğu az gelişmiş ülkelere doğru itmektedir (Chang, 2011: 473-498). Dünyadaki yerleşik ekonomik sistem herkese eşit şekilde faydalanma hakkı vermemektedir. Oysaki, tüm ülkelerde yaşayan yoksulların yoksulluktan kurtulmaları talebi insan olmanın gereğidir. Günümüz dünyasında, bölüşüm ve paylaşım sorunun bir sonucu olarak, dünya nüfusunun %10’u toplam dünya gelirinin

%70’ten fazlasını elde etmektedir. Sonuç olarak, az gelişmiş ülkeler öteden beri bu sorunla yüzleştiğinden yoksulluğu kanıksamıştır. Bu ülkelerde yoksulluk çok geniş bir tabana yayıldığından bu derin dehlizden çıkmak da bir o kadar zorludur. (Arpacıoğlu ve Yıldırım, 2011: 64).

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 1997’den beri yoksulluk için kullandığı İnsani Yoksulluk Endeksinin yerine Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksini (ÇBYE) kullanmaya başlamıştır. Bu endeks ile kişilerin içinde bulundukları yoksunlukları sağlık, eğitim ve yaşam standartları bağlamında üç boyutta ele almaktadır.

UNDP tarafından hazırlanan 2020 Küresel ÇBYE’ne göre 107 gelişmekte olan ülkede nüfusun %22’sine karşılık gelen 1,3 milyar insan çok boyutlu yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bu nüfusun yaklaşık olarak %84,3’ü Sahra altı Afrika ve Güney Asya’da bulunmaktadır. Çok boyutlu yoksulluk özellikle çocuklar arasında çok yüksek

(16)

2 seviyededir (UNDP, 2020). Dünya’daki gelir eşitsizliği coğrafi olarak da farklılık göstermektedir. Dünya Eşitsizlik Raporuna göre “2016’da ülkenin en çok kazanan

%10’luk kesiminin (en üst %10’luk gelir dilimi) toplam ulusal gelirden tek başına aldığı pay Avrupa’da %37, Çin’de %41, Rusya’da %46, Kanada ve ABD’de %47; Sahra altı Afrika, Brezilya ve Hindistan’da %55 civarındadır. Dünyanın en eşitsiz bölgesi olan Ortadoğu’da, ise en üst %10’luk kesim ulusal gelirin %61’ine” sahiptir (World İnequality Lab, 2020). Türkiye’de ise 2019 yılı TÜİK verilerine göre toplumun en fazla gelir elde eden %20’lik kesimi %52,4’lük payla toplam gelirin yarısından fazlasını almaktadır (TÜİK, 2020).

Eşitsizlik Raporunu yayınlayan araştırma ekibinde yer alan Piketty’ e göre “kişi başına üretimin en yüksek seviyede olduğu ülkeler aynı zamanda diğer ülkelerin sermayesinin bir bölümünü de elinde bulundurma eğilimi gösteren ülkelerdir; dolayısıyla kişi başına üretimin en düşük olduğu ülkelerdeki sermayenin getirisinden gelen pozitif bir nakit akışından da nasiplenirler”. Zengin ülkeler hem yurtiçinde üretim yaparak hem de yurtdışında yatırım yaparak zenginleşmektedir. Bu nedenle, bu ülkelerde yaşayan insanların kişi başına düşen milli gelir miktarı, kişi başına düşen üretim miktarından fazladır. Bu noktada, zengin ülkelerin ekonomik güçlerini yoksul ülkelerin gelir kaynakları üzerinde bir sömürü aracına dönüştürmeleri de önemli bir etkendir. Buna karşılık ekonomik gücü yetersiz olan yoksul ülkelerde bu durumun tam tersi bir görünüm vardır (Piketty, 2013: 68-71)

Çalışmada ikincil olarak, yoksulluk ve sosyal yardım bağlamında sorunun ne olduğu vurgulanmıştır. Yoksulluğun tüm dünyayı etkileyen küresel bir sorun olduğu ulusal ve uluslararası kuruluşların yayımladığı istatistiki veri ve değerlendirmeler ile ortaya konulmuştur. Bu kadar önemli bir sorunun ülkemize bakan yönüyle hangi alanlarda sorunlara neden olduğu ve bu alanlardaki sorunların ne olduğuna ikincil olarak değinilmiştir. Özellikle; doğrudan veya dolaylı olarak sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanda etkisini gösteren yoksulluğun azaltılması sosyal yardım faaliyetlerinin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle, yoksullukla mücadeleyi etkin kılmak amacıyla siyasal karar alıcılar toplumda iktisadi dengeyi sağlayıcı sosyal yardım uygulamaları geliştirmektedir. Neredeyse her ülkede var olan bu uygulamaların yoksulluğu sona erdirmekte ne kadar etkili olduğu ülkelerin sosyal yardım politikasına, ülkelerin yardım için ayırdıkları bütçe miktarına, yardımdan yararlanan kişi sayısına bağlı olarak değişiklik

(17)

3 göstermektedir. Buna bağlı olarak, sosyal yardımların toplumsal gelir adaletini sağlamada yeterli olup olmadıkları, amaca uygun yapılıp yapılmadıkları, hangi şekilde yapıldığında problemi ortadan kaldırma konusunda daha etkili oldukları tüm karar alıcıların üzerinde yoğunlaştıkları diğer sorulardır. Sonuç olarak, ülkeleri sosyal yardım uygulamalarına iten temel sebebin ne olduğunu dünya çapındaki gelir eşitsizliğine bağlı yoksullukta aramak gerekmektedir.

Liberal düşünürlerin yoksulluğun çözümü için önerilen sosyal yardım araçlarına bakışı farklılık göstermektedir. Keynes, devletlerin toplam talep seviyesini etkileyerek ekonomik canlılığı sağlayacağını öne sürmüştür. Kamu harcamalarının toplam talebi etkileyeceğini, bunun da toplam geliri arttıracağını ileri sürmektedir. Ekonominin bir zincir oluşturduğunu, bir sabit sermaye yatırımının çarpan etkisi yoluyla tüm ekonomiyi etkileyeceğini dile getirir. Bu nedenle, toplam talebi artırmak için yoksul kesimlere yapılacak sosyal yardımların; harcamalar ve tüketim yoluyla toplam gelir üzerinde marjinal tüketim eğilimine bağlı olarak daha fazla etki yaratacağını belirtmiştir. Hayek ise sosyal yardımların göreli yoksulluk yaşayan herkese yapılmaması gerektiğini dile getirmiş, yardımın sadece çalışabilecek gücü olmayan, yaşlı, engelli vb. kişilere yapılmasını önermiştir. Aslında sosyal yardıma karşıdır, ama bazı koşulların varlığında sosyal yardımın kaçınılmaz olarak yapılmasının gerekli olduğunu savunmaktadır. Rawls ise yardımın yapılacağı kişiler arasında bir ayırım yapmamış, sosyal adaletin sağlanması için devlet tarafından yeniden tanzimin yapılmasının gerekli olduğunu dile getirmiştir.

Bu refah dağılımının “çalışma gücünün sağlanması için belli bir ölçüde eşitsizliğe olan ihtiyacın farkında olmakla birlikte- en az variyetli olanların menfaatini gözetecek şekilde ele alınması gerektiğini” öne sürmüştür (Heywood, 2014: 20-74).

Sosyal yardımlar, sosyal refahın adaletli ve dengeli dağılımı için gereklidir.

Çünkü, serbest piyasanın kusursuz işlediği bir ekonomik yapıda sermaye sahiplerinin elde ettikleri kazanç, sermaye sahiplerinin zenginliğinin araçlarından olan işgücünün emek kazancına göre kat be kat fazladır. Üretim faaliyetleri devam ettikçe, serbest piyasada kriz olmadığı sürece bu eşitsizlik katlanarak artacaktır. Bu minvalde, bölüşüm ve paylaşım sorunu alabildiğine büyümeye devam edecektir. Sonuçta, üretim faktörlerini elinde bulundurmadığı için ya da elinde bulunduğu üretim faktörlerine piyasada yeterince talep olmadığı için gelir elde edemeyen toplum kesimlerine hayatta kalmak için tanınan tek çare, dilencilik yapmak ya da zenginin merhametini beklemek olacaktır. Yoksulların adil

(18)

4 bir eşitlik için zenginin merhametine muhtaç olması, toplumsal düzeninin de bozulmasına yol açmaktadır. Belki de eski çağlarda görülen kölelik anlayışı yeniden hayat bulacaktır.

Ancak, “çağdaş kapitalizmde piyasanın gelir dağılımında yetersiz kalabileceği kabul edilerek, devlete gelirsiz kalan kişilere yardımcı olma görevi tanınmıştır” (Bulutoğlu, 1997). Devletin en temel fonksiyonlarından biri gelir dağılımını sermaye düşmanlığı yapmadan, serbest piyasayı tamamen kontrol altına almaya dönük eylemlere girişmeden, imalat gücünü kısmadan ve piyasanın ihtiyaç duyduğu istihdamı engelleyecek işgücü ataletine neden olmadan düzenlemektir. Bu nedenle, devletin temel tüketim mallarının üretimi için vermiş olduğu teşviklerden vazgeçip, transfer harcamalarının bir kısmını sosyal yardım şeklinde alt gelir gruplarına aktarması gerekir (Bakan, 2019: 88-91).

Çalışmanın son aşamasında ise sorunun çözümüne yönelik yapmamız gerekenlerin ne olduğu konusunda bilgi verilmiştir. Sonuç olarak, yoksulluk önemli bir konudur, sosyal yardımlar yoksulluğu azaltmak konusunda iktidarlarca kullanılan önemli sosyal politika araçlarıdır. Bu politika araçlarının etkinliğini sağlamak için mevcut uygulamaların dışında yapılması gerekli eylemlerin ne olduğu sorusuna bu bölümde cevap verilmiştir. Sorunun önemine binaen ilk olarak yapılması gereken şey hem ulusal hem de uluslararası yönüyle yoksullukla mücadelenin planlı olması gerekmektedir. Bir plan çerçevesinde sorunun ve sorununun çözümü için yapılması gereken faaliyetler ile uygulanan faaliyetler neticesinde beklenen sonuçların ne olduğu açıkça belirlenmelidir.

Planın hedefleri objektif, özel, ölçülebilir, gerçekçi ve zamana bağlı olarak net belirtilmelidir. Yoksullukla mücadeleyi sekteye uğratacak risklerin ne olduğu, varsayımlar göz önünde bulundurularak ortaya konulmalıdır. Yoksullukla mücadelede daha etkin ve verimli sonuçlar almak için Liberal bir anlayışla bu amaçla tasarlanan Katılımcı Sosyal Yardım Modelinin sorunu çözmede başarılı olacağı öngörülmektedir.

Çünkü, bu model yoksulluk ve sosyal yardım konularında karşılaşılan sorunların çözümünü sadece devletin inisiyatifine bırakmamaktadır. Toplumun tüm kesimlerini sorunun çözümü için sürece dahil etmektedir.

Sorunun neden önemli olduğu, ne olduğu ve çözüme dair önerimizden sonra, bu bölümde çalışmanın içeriğini oluşturan konu başlıklarına, araştırmanın metodolojisine ve önerilen modelin detaylarına kısaca yer verilmiştir. Bu tez çalışması beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tez çalışmasının konusunu oluşturan sosyal yardım kavramı, yoksulluk, sosyal yardımın amacı, hedef kitlesi, etkinliği, sosyal yardım yapma

(19)

5 şekilleri, olumlu ve olumsuz yanları, ekonomik etkileri ile Dünya genelinde uygulanan sosyal yardım politikalarına değinilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde, sosyal politika ile liberalizmin bu alana ilişkin bakış açısının ne olduğu Keynes, Hayek ve John Rawls özelinde anlatılmıştır. Sosyal refah devleti uygulamasını başlatan sosyal politika kavramının ortaya çıkışı ve Batı’daki serüveni ele alınmıştır. Liberalizmin iktisadi formları Keynes ve Hayek’in fikirleri çerçevesinde ele alınmış olup sosyal politika bağlamında her iki iktisatçının modelini tamamlayıcı Rawls’un eşitlikçi adalete ilişkin fikirlerine başvurulmuştur. Sosyal adalet ve sosyal politika ilişkisinin nasıl olması gerektiğine değinilmiştir. Sosyal yardımın evrensel insan hakları metinlerinde ve ülke anayasalarında bir hak olduğu dile getirilmiş, yoksullara tanınan bu hakkı sağlamayan devletlerin sosyal yardımlara bakışının sorunlu olduğu anlatılmıştır. Devletlerin yoksullara yaptıkları yardımları bir lütufmuş gibi sunmalarının problemli bir anlayışın ürünü olduğu, sosyal yardımları yaparken yoksulluğu azaltmanın ve gelir dağılımında adaleti sağlamanın temel amaç olduğu anlatılmıştır.

Çalışmanın üçüncü bölümünde, geçmişten günümüze Türkiye’de uygulanan sosyal yardım sistemi ve uygulamaları ile yıllar itibariyle yaşanan değişim ve dönüşüm hakkında bilgi verilmiştir. Sosyal yardımların kurumsal boyutu başlığı altında, sosyal yardımlara ilişkin başvuruların alınmasından yardımların hane ve kişilere ulaştırılmasına kadar süreçte aktif olarak yer alan kurumlar anlatılmıştır. Merkezi kurumların dışında, ihtiyaç sahiplerine sosyal yardım sağlayan sivil toplum kuruluşları ve özellikle yerel yönetimlerin sosyal yardım faaliyetlerine ilişkin bilgi verilmiştir. Kurumsal boyuta ilişkin değerlendirme yapılmış, sistemin işleyişinde karşılaşılan sorunlara dair görüşler paylaşılmıştır. Sosyal boyut başlığı altında, Türkiye’de sosyal yardıma ihtiyaç duyan kitlelerin yoksulluk profili ortaya çıkarılmış olup gelir paylaşımında görülen adaletsizliğe ilişkin bir takım istatistiki veriler sunulmuştur. Mevcut sistemde sosyal yardım yararlanıcılarının muhtaçlık tespitinin nasıl yapılması gerektiği, muhtaçlara hangi sosyal yardımların yapıldığı, bireysel bağışçılık ve hayırseverliğe ilişkin bilgiler verilmiştir.

Ekonomik boyut başlığı altında, TÜİK verileri esas alınarak Türkiye’nin gelir ve yaşam koşullarına ilişkin veriler paylaşılmıştır. Merkezi sosyal yardım bütçesinin finansmanı ve Sosyal Yardımlaşmayı Teşvik Fonunun yapısına ilişkin bilgi verilmiştir. Sosyal yardım bütçesinin sürekli artış gösterdiği, yardımların seçmen tercihi üzerindeki etkisine binaen

(20)

6 mevcut iktidarın bu artışı kendi siyasi geleceği için avantaja dönüştürdüğüne değinilmiştir. Siyasi ve hukuki boyut başlığı altında ise, sosyal yardım mevzuatının karmaşık bir yapı sergilediği, sosyal yardımların hak temelli olması gerektiği ile yerel yönetimlerin sosyal yardımlardaki rolü anlatılmıştır.

Çalışmanın dördüncü bölümünde, ilk üç bölümde yapılan mevcut durum analizinin çözümlemesine bağlı olarak Türkiye’de yeni bir model için araştırma metodolojisi oluşturulmuştur. Bu modelin uygulanması için olmazsa olmaz kabul edilen beş denence (önkabul) belirlenmiştir. Bu denencelerin doğruluğu daha önce literatürde yapılan çalışmalarla desteklenmiştir.

Çalışmanın son bölümünde ise tasarlanan Katılımcı Sosyal Yardım Modeline ilişkin bilgi verilmiştir. Model araştırmanın önkabulleri temel alınarak dört farklı kolon (boyut) üzerine inşa edilmiştir. Kurumsal boyut başlığı altında yeni modelin merkez ve taşra yapılanması hakkında bilgi verilmiştir. Mevcut modelin merkeziyetçi yapısı yumuşatılarak yeni modelde yerelin ön plana çıkarılması amaçlanmıştır. Karar alma süreçlerinde daha demokratik, şeffaf, hesap verilebilir, bürokrasiyi azaltan ve katılımcı bir kurumsal yapı önerilmiştir. Sosyal boyut başlığı altında, sosyal yardımların amaç-araç uygunluğuna bağlı olarak iyi planlaması gerektiği, bunun için de İl Yoksulluk ve Muhtaçlık Planı ile İl Yoksulluk Haritasının çıkarılmasının gerekli olduğu belirtilmiştir.

Muhtaçlığın belirlenmesi için puan formülünün kullanılması, sosyal yardımların düzenli ve dengeli dağılımı için bireysel bağışçılık ve hayırseverliğin kayıt altına alınarak modele entegrasyonunun sağlanması gerektiği anlatılmıştır. Ekonomik boyuta ilişkin Vakıf Genel Sekreterliklerinin gelir ve giderlerine ilişkin bilgi verilmiştir. Modelde Vakıfların bütçelerinin arttırılması gerektiği, bunun için de toplumsal gelir dağılımını düzenleyici olacağı düşünülen Sermaye ve Rant Vergisi ile Lüks ve Eğlence Vergisi şeklinde iki yeni verginin ihdas edilmesi gerektiği belirtilmiştir. En son 2018 yılı bütçe gelirleri yayımlandığından bu yıla ait gelirler esas alınarak bütçeye ilişkin bir mali projeksiyon da geliştirilmiştir. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıflarına aktarılacak bütçenin nüfus, gelişmişlik seviyesi ve Vakıf performans ölçülerine göre dağıtılması öngörülmektedir. Siyasi ve Hukuki boyut altında sosyal yardım mevzuatının sadeleştirilmesi gerektiği ve sosyal yardımların hak temelli olması gerektiği belirtilmiştir.

Belediye başkanı ve belediye meclis üyelerinin seçimle işbaşına gelmesi ve bir siyasi partiye mensup olmaları nedeniyle bir siyasi kurum olduğu düşünülen belediyelerin

(21)

7 sosyal hizmet faaliyetlerini yerine getirebileceği fakat kesinlikle sosyal yardım yapmaması gerektiği ifade edilmiştir.

(22)

8 1. BÖLÜM

1. KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Yoksulluk

Yoksul kelimesi etimolojik olarak “geçinmekte çok sıkıntı çeken (kimse, toplum, ülke), parasız, yoksuz, varlıksız, variyetsiz, fakir, fukara, zengin, varsıl karşıtı”

anlamlarına gelir. Sözlük anlamı ile yoksul, “yeterli düzeyde parası olmayan veya konforlu bir şekilde yaşamak için gerekli olan araçlara sahip olmayan kişi” olarak tanımlanmaktadır (Sam, 2008: 61). Yoksulluk farklı şekillerde tanımlanabilmesine rağmen neredeyse her ülkede benzer bir görünüme sahiptir. Yoksulluk, asgari yaşam koşullarını karşılayabilecek bir iktisadi gelire erişememe durumudur. Bu yoksulluğun en basit şekilde tanımlanmasıdır (Gündoğan, 2008: 43). Bunun dışında yoksulluk; genellikle maddi kaynak ve olanaklardan mahrum olma durumu, bazen de sosyal, siyasal ve kültürel kaynak ve fırsatlardan yoksun kalınma durumu olarak ifade edilir (Marshall, 1999: 825).

Yoksulluk, sadece bireye özgü değildir. Bir halkın da asgari yaşam düzeyini sürdürecek, temel ihtiyaç malzemeleri, barınma, ısınma, korunma vb. temel gereksinimlere en alt seviyeden sahip olma durumu da yoksulluk olarak ifade edilmektedir (Öztürk ve Çetin, 2009: 2665).

Yoksulluk sonuçları itibariyle birden çok alana sirayet ederken, asıl tanımlamada ekonomik göstergeler göz önünde bulundurulur. Ekonomik göstergeler bağlamında yoksulluk genellikle, “mutlak ve göreli yoksulluk” başlıkları altında ele alınır. Bu türlerden mutlak yoksulluk, “bir insanın günlük asgari kalori gereksinimi” esas alınarak hesaplanır. Bir genel tanımlama olarak “azgelişmiş ülkelerde 2070 k/cal, gelişmekte olan ülkelerde 2480 k/cal, gelişmiş ülkelerde ise 3390 kalori günlük asgari kalori gereksinimi”

mutlak yoksulluk hesabında kullanılır (Zastrow, 1991: 308-309). Buna karşın, göreli yoksulluğun tanımlanmasında insanın yalnız yaşamadığı ve toplumsal bir varlık olduğu gerçeği hesaba katılır. Göreli yoksullukta, yoksul bireyin toplumun genel ekonomik durumuna kıyasla hangi yaşam standartlarına sahip olduğu, toplumun diğer kesimlerinin asgari yaşam şartlarına bağlı olarak değerlendirilir. Kişinin geçimini sağlayabilecek bir

(23)

9 gelir düzeyine sahip olup olmadığına bakılır. (Zastrow, 1991: 308-309; Gündoğan, 2008:

43).

Yoksulluk kavramının en önemli ekseni insani gelişmişliktir. Yoksulluk tanımlaması yapıldığında insani gelişmişliğe ilişkin göstergelere başvurulmaktadır.

Çünkü, yoksulluğun genel ve mutlak bir tanımlaması yoktur. Her ülkenin gelişmişlik standartları farklı olabileceğinden yoksulluk tanımları da kendine özgü olabilmektedir.

Bu nedenle, yoksulluğun tanımlaması kavramsal olarak açık değildir ve yoksulluk farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Yoksulluğun tanımlanması, yoksullukla mücadele için hangi strateji ve politikaların kullanılabileceğini de ortaya koyması açısından önemlidir (Şengür ve Taban, 2010: 611). Yoksulluğun tanımı insani gelişmişliğe bağlı olarak uluslararası kurum ve kuruluşlarca da yapılmıştır. Dünya Bankasının yoksulluk tanımına göre; “yoksulluk asgari yaşam standardına erişememe durumudur, Şöyle ki maddi nitelikteki mahrumiyetler nedeniyle kaynaklara ve üretim faktörlerine erişememe ve asgari bir yaşam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun olma halidir” (Worldbank, 1990).

Dünya Bankası yoksulluk tanımlaması yaparken kişinin elde ettiği parasal gelire dikkat çeker. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ise yoksulluk tanımlaması yaparken sadece parasal içeriği göz önüne almaz. UNDP, yoksulluğu tanımlarken insani gelişmişlik endeksinde yer alan göstergeler üzerinden hareket eder ve yoksulluğu, “insani gelişme için zorunlu olan fırsatlardan (hayat boyu sağlık, yaratıcı bir hayat, ortalama bir hayat standardı, özgürlük, kendine güven, saygınlık) mahrum olma” şeklinde tanımlar (United Nations Development Programme, 2014: 4). UNDP bunun dışında hayat beklentisi, yaşam kaygısı, okuma yazma oranları ve durumu, çocuk ölüm oranlarıyla birlikte sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma düzeyi ve bireyin gerçek satın alma gücü gibi ekonomik göstergeleri de kullanmaktadır.

Yoksulluğun çok çeşitli ekonomik ve toplumsal nedenleri vardır. Yoksulluğa neden olan sebeplere bakıldığında hem toplumsal hem de ekonomik işleyişin yapısal karakteristiği göz ardı edilmemelidir. Bu gerçek göz ardı edildiği sürece amaca uygun bir yoksulluk analizi yapmak mümkün değildir (Ercan, 2001). Yoksulluğun nedenine ilişkin yapısal yaklaşımda bulunan toplumbilimciler, toplumun farklı bölümleri arasındaki iktisadi güç dengesizlikleri giderilmeden, salt siyasal yapıda meydana getirilecek iyileştirmeler ve düzenlemelerin çok fazla bir etki yaratmayacağı görüşündedir. (Aktan, 2003). Yoksulluğa ilişkin olarak, “yapısal faktörler içinde demokratik, uzlaşmacı ve

(24)

10 katılımcı mekanizmalar bir bütün içerisinde değerlendirilerek ekonomik, siyasal ve toplumsal bir çerçevede” değerlendirilebilir (Temelli, 2003). Sosyal yapının değişim ve dönüşümüyle birlikte, ekonomik gücü elinde bulunduran sermayenin kendini yenileyen bir mekanizmayla sermaye birikimini sürekli olarak artırması yapısal problemlerden biri olarak ifade edilebilir. Yoksulluğun yapısal özellikleri göz önüne alındığında, gelir dağılımına bağlı ekonomik bir yapısal pratiğin ön plana çıktığı aşikardır. Gelirin adil ve eşitsiz paylaşımı, bölüşümü, dağılımı ve dağıtımı yoksulluğun yapısal faktörlerinin başında gelmektedir (Erdoğan, 2007: 13-26).

Yoksulluk tanımlaması zaman içerisinde yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasi yeni gelişmelere bağlı olarak da değişim gösterebilir. Örneğin, köyden kente göçle birlikte ortaya çıkan kent yoksulluğu kavramı bu duruma işaret etmektedir. Yeni yoksulluk diye tanımlanan olgu, “toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, özellikle ekonomik ilişkiler açısından sistemle bütünleşmesi giderek zorlaşan bir değişime işaret etmektedir” (Buğra ve Keyder, 2003: 21). Bu değişimde yoksulluk tanımını oluşturan unsurların varlığı da genişlemektedir. Yoksulluk, birçok toplumsal olayı içinde barındıran bir olgudur ve “yaşanan bir yoksullaşma süreci olarak kendini yeniden tanımladığı için dinamiktir” (Rector ve Johnson, 2004: 1). Dünyadaki yoksulluk dinamiklerine bütünleşik bir bakış açısıyla bakıldığında, yoksul bölgelerin kalın çizgilerle birbirinden ayrıldığı görülmektedir. Genel olarak, dünya haritasının güneyi kuzeye, kentlerin çevresi merkeze, kırsal bölgeler ise kentsel alanlara göre daha yoksuldur (Chossudovsky, 1999: 47). Gelir dağılımı, gelirden en fazla pay alandan en az pay alana doğru olduğu için standart gelir dağılımı kategorilerinde doğal olarak alt sınıflarda yer alan toplum tabakaları üst sınıflardaki kesimlere göre daha yoksul bir görünüm arz eder.

Piyasa pratiklerinin toplumdaki etkilerinin giderek daha fazla hissedilir olması, piyasanın yoksulluğu kendi doğal düzeni içinde yok edememesi, yoksulluk gerçeğini tüm toplum kesimleri arasında tartışılır bir noktaya getirmiştir (Sönmez, 2002:15).

Yoksulluğun yapısal, ekonomik ve kaloriye bağlı ne kadar çok farklı tanımı yapılırsa yapılsın, yoksulluğun sınırları, ülkedeki boyutu ve kişilerin yaşamı üzerindeki etkileri farklılık göstermektedir. Bu durum, Adam Smith’in sübjektif yoksulluk olarak açıkladığı tanıma tekabül eder. Adam Smith’e göre bireyler yaşamsal olarak eşit olanaklara ve tercihlere sahiptir. İnsanların sahip oldukları bu fırsat ve tercihlerini çeşitlendirme hakkı vardır. Smith bu bağlamda “topluluk içinde var olmaktan

(25)

11 utanmaksızın, bu konuda rahatsızlık hissetmeden diğer insanlarla bir arada bulunarak onlarla bütünleşmekten” bahseder (Sen, 1984: 79). Smith’e göre, yoksulluk düzeyinin zımni bir başka deyişle görünmeyen sınırı kendisinden, eş ve dostları ile aile efradı ve toplumsal çevresinden utanacak durumda olmaktır. Bu nedenle ne gelir ne de tercihlerine bağlı olarak toplumsal fırsatlardan yararlanma düzeyi “sübjektif yoksulluğun” ölçüsü değildir, buradaki esas ölçüt kişinin kendisini yoksul olarak tanımlaması ve öyle görmesinin yanında, “yapamadıkları ya da erişemedikleri nedeniyle kendinden veya çevresinden utanma sınırında olmakla ilgilidir,” başka bir deyişle tamamen bireye özel bir durumdur (Devlet Planlama Teşkilatı, 2001: 103). Bu nedenle, sübjektif yoksulluk kriterlerine göre, yoksul bir bölgede ve toplumda yaşayan insan grupları, yaşadıkları toplulukta benzer özellikler taşıdığından yoksulluğa ilişkin içinde bulundukları durumlarından çok rahatsızlık duymadan yaşayabilirler. Böylece, yoksulluk çevresel etkilerden uzak kaldığı sürece belli bir sürecin sonunda “razı olunan bir yaşam biçimi”

şekline dönüşebilir (Tekeli, 2000: 145). Bu yönüyle, toplumda bireyler arasında etkisini çok fazla gösteren yoksulluk türünün sübjektif yoksulluk olduğu da ifade edilebilir.

1.2. Sosyal Politika

Sosyal politika, Latince socius ve politeia kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Politika kelimesine karşılık gelen politea Yunaca polis kelimesinden türetilmiştir. Politikanın kelime anlamı hedefe ulaşmak konusunda izlenen yol şeklindedir. Socius kelimesi ise Latince olup ortak arkadaş, dost anlamına gelmektedir.

(Tokol, 2000: 1, Kocaoğlu, 1997: 30). Politikanın hedefi yaşamın her alanına ilişkin olabilir. Bu hedefe ulaşmak için birden yol ve yöntem kullanılabilir. Genellikle, hedefe ulaşmak için var olan birçok değişik yol içerisinden biri ya da birkaçı seçilir. Bir politikanın varlığından söz edebilmenin temel şartı bazı belirlenmiş hedefler ve bu hedeflere ulaşabilmek için oluşturulmuş sistematik bir hareket planının var olmasıdır. Bu planı sosyal politika bağlamında düşündüğümüzde, başarılı bir sosyal politika uygulaması için toplumsal eşitsizlikleri azaltıcı ve toplumsal refahı arttırıcı çok sayıda yöntemin var olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan, sosyal politika kelime anlamı olarak topluma yönelik alınacak önlemlerin tümü olarak tanımlanabilir. Fakat yine de sosyal politikaya ilişkin uzlaşılan ortak bir tanımlama bulunmamaktadır (Çelik, 2010: 66).

(26)

12 Sosyal politika kavramı uzun yıllar boyunca ampirik bir şekilde ele alınmıştır.

Bugünkü anlamında kullanılmasından öte insancıl ve ahlaki değerlere dayandırılarak kavramsallaştırılmıştır (Şenkal, 2005). Günümüzde sosyal politika daha çok sosyal konular için kamu politikasının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Kamu politikasında ise genel olarak kamu sağlığı, kamu hizmetleri, adalet sistemi, eşitsizlik, eğitim ve iş konularında kullanılmaktadır (Rittel & Webber, 1973). Sosyal politika kavramı literatürde “sosyal siyaset, sosyal ekonomi, toplumsal politika, çalışma ekonomisi, endüstri ilişkileri, refah politikası vb. “adlarla kullanılmaktadır. Sosyal politika dar anlamda, kapitalist düzen ve toplum yapısı, bu yapı içinde yer alan işçi-işveren ilişkisini, sanayileşmenin ortaya çıkardığı sorunlardan işçi ve yoksul sınıfları korumayı konu alır.

Geniş anlamda ise, sosyale ilişkin tüm alanlar ve sorunlara ilgi duyar ve bu alanlara ilişkin çözüm önerileri geliştirir (Ersöz, 2006: 22)

Sosyal politika, yoksulların ya da muhtaçlığa düşmüş kişilerin asgari ihtiyaçlarının karşılanmasından ziyade daha çok, yurttaşın güvenceye bağlanmış haklarının devlet tarafından korunduğu bir süreçtir. Bu süreçte, sosyal politika aile, piyasa ve devletin var olduğu bir düzlemde emek gücünün yeniden üretilerek bireyin temel gereksinimlerinin karşılanmasını sağlar. Bu bağlamda, sosyal politika disiplinin kapsamına eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, barınma, sosyal hizmetler, çalışma ilişkileri, ulaşım gibi sorun alanlarındaki yaklaşım ve uygulamalar girer. (Koray, 2008: 35; Metin, 2011: 181). Bu kapsama giren hedef gruplar ise, “toplumda bağımlı statüde çalışanlar, ekonomik bakımdan güçsüz olan yoksullar ve kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar ve engelliler gibi özel politikalar üretilmesi gereken kesimler” olarak sınıflandırılabilir. Bağımlı statüde çalışanlar grubuna sadece işçiler değil kamu çalışanları da girer. Düzenli ve sürekli olarak bir gelir elde edemeyen yoksullar ekonomik yönden desteklenmesi gereken grupların başında yer alır. Bu hedef grupların maruz kaldığı piyasa eşitsizliklerinin, gelir adaletsizliğinin ve çalışma koşullarındaki zor şartların giderilmesi sosyal politikanın temel amacıdır (Ersöz, 2006: 26). Şöyle ki, ekonomik açıdan zayıf olan kişilerin desteklenerek sosyal adaletsizliğin giderilmesi, toplumsal refah ve dengenin sağlanması sosyal politikanın objektif doğrulanabilir göstergeleridir

(27)

13 1.3. Sosyal Yardım

Yardım kavramı tüm toplumlarda öteden beri var olan bir anlayışın ürünüdür.

Toplum kesimlerini aynı değerler etrafında birleştirmiş, dayanışmanın da göstergesi olmuştur. Yardımlaşma duygusu, “diğerkâmlık isteğinin bir ürünüdür. İnsan, sadece kendisi hakkında değil, diğer insanlar hakkında da sorumluluk ihtiyacı hisseder. Kişiler kendi çıkarlarını önceleyen bir hayat sürer fakat, başkasına da yardım etme eğilimi gösterir. Bu duygu çocukluktan itibaren görülmeye başlar ve bu duygu ile birey ilerleyen dönemlerinde başkalarına yardım etmeye meyilli olur ve dünyanın birçok yerinde görüldüğü üzere ekonomik açıdan belli bir konumda olan insanlar, hayır (charity) adı altında ekonomik açıdan yetersiz olan insanlara” yardım ederler (Krech vd. 1970: 161).

Yoksulluğun azaltılması bir amaç olarak belirlendiğinde, bu amacın gerçekleşmesi için kullanılabilecek en önemli sosyal politika aracı “merkezinde insan olan, onu yoksulluk içinde bırakan çevreyi problem alanı olarak gören ve bu çevreyi insani yoksunluğun oluşmadığı bir ideal ortama dönüştürme faaliyetlerini” içeren sosyal yardım faaliyetleridir (Gül vd., 2004: 349). Barrientos sosyal yardımı “ölçümlenebilir yoksulluğa konsantre olan yoksulluğu önleme, azaltma ya da yok etmeyi birincil amaç kabul eden program, politika veya kurumlar olarak” niteler (Barrientos, 2013: 45). Dünya Bankası sosyal yardımı, “yoksul hane halklarına yönelik hedefe ve gelir testi yöntemiyle yapılan nakdi fayda” olarak tanımlamakta (Ringold ve Kasek, 2007: 4), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise, sosyal yardımı “sosyal güvenliğin özgün bir formu olarak görmekte, ihtiyaç sınırındaki kişilere bir hak olarak en düşük ihtiyaç sınırını etkili şekilde karşılamak üzere vergilerden karşılanarak sağlanan faydalar” şeklinde tanımlamaktadır (Midgley, 1984: 19).

Tarihsel süreç içerisinde tüm toplumlarda sosyal yardım anlayışı dini, kültürel, sosyal ve geleneksel değerler ile şekillenmiştir. Bu şekillenme kısa süreli olmamıştır.

Tüm toplumlar kendi geleneksel ve inanç yapılarından bir şeyler katarak günümüz sosyal yardım yapısına ulaşılmıştır (Devlet Denetleme Kurulu, 2009: 1-2). Yoksullukla mücadelede sosyal yardımın dışında kullanılabilecek sosyal koruma, sosyal hizmet vb.

sosyal politika araçları da mevcuttur. Fakat amaca ulaşma açısından sosyal yardımlar daha etkili sonuçlar doğurmaktadır. Sosyal yardım toplum refahının toplumsal tabanda eşit ve adil dağılımı ve dağıtımı için etkin bir yöntemdir. Bu anlamda, toplumun varsal olarak en dezavantajlı gruplarının topluma entegrasyonunun sağlanması ve sosyal

(28)

14 dışlanmayı ortadan kaldırabilme özelliğine sahiptir. Sosyal yardımlar, ekonomik sistemden veya kişisel durumundan kaynaklı veya kendi bireysel tercihlerine göre maddi yoksunluk içinde bulunan, asgari geçimini ve temel ihtiyacını karşılamayacak ekonomik güce sahip olmayan kişilere, kamu, özel veya sivil toplum kuruluşları tarafından ayni veya nakdi olarak karşılıksız ödenmektedir (Çengelci, 1993: 22). Bu manada, sosyal yardımlar yoksulluğa bağlı olarak görülen temel ihtiyaçlarını karşılamama sorununa çözüm üretir (Güneş, 2012: 155). Ekonomik yoksunluk içinde bulunan toplum kesimlerini mümkün olan en kısa sürede kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılayabilecek seviyeye ulaştırmayı hedefler (Boybek, 2010: 544).

Geleneksel toplum anlayışının yanında toplumların inanç yapıları da bu kavramın toplum kesimleri arasında yaygınlaşması yönünde çimentosu olmuştur. Çünkü tüm semavi dinler yardımlaşmayı emretmiştir (Baycar, 2019: 212). Dinlerin toplumsal tabakaları birbirine yakınlaştıran yardımlaşmaya ilişkin emirleri, zamanla yönetimlerin de dikkatini çekmiştir. Toplumsal refahın eşit ve dengeli dağılımı için ülke yönetimleri bu yönde politikalar geliştirmişlerdir. Bu açıdan, yoksullukla mücadele kapsamında asıl görev devlete verilmiştir. Devlete verilen bu görev zaman içinde bazı devletlerde karşılık bulmuştur. Bu yönde ilk yönetimsel çalışmalardan olan ve toplumun yoksul kesimlerinin korunmasını temel alan “yoksulluk yasaları” 1300’lü yıllarda İngiltere’de görülmüştür.

Yerel yönetimler bu yasalarla birlikte yoksullukla mücadelede önemli bir yönetimsel araç haline getirilmişlerdir (Ersöz, 2004: 10). Bu yasalarda yoksulluk derecelendirilmiş olup yoksullar sınıflara ayrılmıştır. Bunun yanında bu sınıfların temel ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük gerekli olan kaynağın sağlanması ve yoksulluğa ilişkin yerel yönetimlerin mücadeledeki rolleri bu yasalarda tanımlanmıştır. Yoksulluk yasaları yoksulları, “çalışabilecek durumda olan fakirler”, “çalışma imkânından yoksun fakirler”

ve “bakıma muhtaç çocuklar” şeklinde sınıflara ayırmıştır. Belirtilen sınıflara ilişkin farklı mücadele politikaları belirlenmiştir. Bu kapsamda, yoksulluğu; aile, eş, dost ve akrabaları tarafından bertaraf edilecek toplum kesimlerinin sosyal yardımlar yoluyla desteklenmesi yasaklanmıştır (Taşçı, 2010: 66). Yoksulluk yasaları ile başlayan bu süreç zaman içinde ekonomi ve toplumdaki yapısal dönüşümlerle etkisini genişletmiştir (Ersöz, 2004: 11). Şöyle ki, yoksulluğun toplum eliyle bertaraf edileceği kısım devletin müdahale alanından çıkarılmıştır.

(29)

15 1.4. Sosyal Yardım Türleri

Sosyal yardımlar literatürde farklı şekillerde sınıflandırılmıştır. Taşçı sosyal yardımları (2008, 132) “ayni ve nakdi yardımlar” şeklinde tanımlarken, Gough (996’dan akt. Buğra ve Keyder, 2006: 221-228), “genel yardımları, belirlenen minimum standart yaşam ölçülerinin altında bulunan herkese yapılan sosyal yardımlar olarak tanımlarken, işsizler, gençler, yaşlılar ve engelli bireyler gibi sınırlandırılmış gruplara yapılan yardımları kategorik yardım, sağlık, eğitim gibi kamu hizmetlerinin erişim, etkinlik ve kalitesini artıran sosyal yardımları ise bağlı sosyal yardım” olarak niteler. Beattie (2000):

“Katkı gerektirmeyen sosyal programlar, herhangi bir şart olmaksızın toplumun tamamını ya da belirli bir kısmını kapsayan genel yardımlardır. Katkılı programlar ise gelir testlerine ya da gelir yoklamalarına dayalı olarak işleyen programlar olarak sosyal yardım program türleridir”. Tuncay (1998) ve Koşar (2000) “korunmaya muhtaç dezavantajlı gruplar olan kimsesiz, yaşlı, engelli, çocuk vb. grupların korunması amacıyla yapılan yardımları koruma karakteri taşıyan, muhtaçlığına bakılmaksızın doğrudan devlet eliyle kendisine yardım yapılmasını yasaların ya da kuvvetli teamüllerin öngördüğü, kamu hizmet malulleri, şehit yakınları, gaziler vb. gibi gruplara verilen yardımları ise tazminat karakteri taşıyan sosyal yardımlar” olarak sınıflandırmaktadırlar. Son olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yapılan sosyal yardımları, niteliklerine göre GSS prim desteği hariç düzenli yardımlar ve süreli yardımlar olarak gruplandırmaktadır (Kutlu, 2016: 118).

Yoksul bireylerin ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlayan sosyal yardımlar ayni ve nakdi olarak, temel ihtiyaçlara erişim konusunda onların mahrumiyetlerini ortadan kaldırarak yoksulluğu azaltmayı amaçlar (Karagöl ve Dama, 2015: 9). Ayni yardımlar;

giyecek, yakacak, gıda, kırtasiye, bazı sağlık yardımları özellikle “tıbbi araç ile rehabilitasyon amaçlı protez araçları” ve yatalak hastalara verilen hasta yataklarına benzer diğer sağlık ekipmanları gibi sosyal yardım inceleme görevlisinin tespitiyle başvuru sahibinin ihtiyacına göre temin edilecek makine, teçhizat, malzeme ve ekipman yardımı olarak tanımlanmıştır. Sosyal yardıma esas diğer temel yardım türü yararlanıcılara sağlanan nakdi yardımlardır. Nakdi yardımlar, sosyal yardım görevlileri ile sosyal hizmet sağlayıcıları tarafından faydalanıcının ihtiyacına göre belirlenerek verilen yaşlı ve engellilere verilen destekler ile öğrenci bursları benzeri parasal yardımlardır (Ölmez, 2007: 13). Bu ayrımın dışında yararlanıcılar için koruma karakteri

(30)

16 taşıyan sosyal yardımlar, yardım türü hangi şekilde olursa olsun şartlı sosyal yardımlar ve şarta bağlı olmayan sosyal yardımlar ile proje bazlı verilen sosyal yardım türleri de bulunmaktadır. Koruma özelliğini barındıran sosyal yardım; kimsesizlere, kadınlara, muhtaç yaşlılara, engellilere ve diğer yoksul yardıma muhtaç vatandaşlara yapılan yardımlardır, şartlı sosyal yardımlar; doğal afetlerden zarar gören çitçilere ve doğal afet mağduru diğer vatandaşlara yapılan yardım ile sosyal amaçlı konut sahibi olmaya yönelik yardım şeklinde sınıflandırılabilir. Bu yardımlar, her yönüyle daha geniş ve genel bir topluluğa yönelik yardım türüdür (Çakar, 2008: 227). Şartsız sosyal yardımlar, yardıma ihtiyaç duyan bireylerin herhangi bir mali katkı sağlamadan yararlanabildiği yardımlardır.

Sonuç olarak bu tarz sosyal yardımlar, yararlanıcılar tarafından prim ödenmeden karşılıksız sağlanmaktadır. Uygulamada etkinlik düzeyi en az olan sosyal yardım türleri şartsız sosyal yardımlardır (Taşçı, 2007: 69).

Şartsız ve şartlı sosyal yardım uygulamalarına benzer diğer bir sosyal yardım türü ayrımı aktif ve pasif sosyal yardım uygulamaları şeklindedir. Yoksullara sağlanan karşılıksız destek ödemeleri, daha az vergi alınmasına ilişkin düzenlemeler, kişilerin istihdamını kolaylaştırıcı eğitimler, proje bazlı destekler, özellikle yerel yönetimlerce sağlanan mikro krediler, toplum yararına çalışma programları gibi kamu hizmeti katılım destekleri vb. hibe ve destekler aktif sosyal yardım uygulamalarını içerir. Buna karşılık pasif sosyal yardım uygulamaları, genel olarak yardıma muhtaç ihtiyaç sahiplerinin asgari geçimine yönelik doğrudan yapılan ayni ve nakdi sosyal yardımları belirtmek için kullanılır (Kesgin, 2013: 33). Sosyal yardımlar hem karşılıklı hem de karşılıksız olmanın yanında son yıllarda belli şartlar altında yararlanıcılara verilen sosyal yardımlar da bulunmaktadır. Özellikle son yıllarda “aktif sosyal yardım politikaları” çerçevesinde değerlendirilmek üzere, belirli kurallar ve kayıtlara bağlı olarak şartlı yapılan sosyal yardımlar önemli bir hal kazanmaktadır (Taşçı, 2007: 69). Eğitim alanında verilen bu destekler hem yararlanıcılar hem de sosyal yardım görevlileri tarafından daha verimli görülmektedir. Bu yardımlar sıkı şartlara bağlı olduğunda yararlanıcının önceden belirlenen şartlara aykırı davranması durumunda anında kesilmektedir. Şartlı Nakit Transferi (ŞNT) bu yardımların en karakteristik örneğidir.

Şartlı Nakit Desteği, son yıllarda verilen ve temel hizmetlere erişim konusunda sorun yaşayan yoksul vatandaşların yaşam koşullarını iyileştirmeyi hedefleyen bir sosyal yardım türüdür. Bu yardım programları, kısa vadede yapılan nakit transferleriyle kişilerin

(31)

17 gelirlerini doğrudan yükseltir. Bu yardımların hedef kitlesi, yoksulluğu kronikleşmiş, ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında savunmasız, yoksulluğu en derin haliyle yaşayan ailelerdir. Özellikle sağlık ve eğitim alanında yapılan bu yardımlar nadir olup ödemeler hane içerisinde anne pozisyonunda olan kimselere yapılmaktadır (De Janvry ve Sadoulet, 2005). ŞNT desteğini alan hanelerde kadınların sosyal yaşama adaptasyonunun arttığı, sosyal dışlanmanın azaldığı, toplumsal aidiyetin arttığı ve aile içi şiddeti azalttığı görülmüştür. Fakat, bu yardımlar şarta bağlı olduğundan, faydalanıcıların şartlara uyup uymadığının tespiti için etkili bir izleme ve değerlendirme sisteminin uygulanması gereklidir. Mevcut sosyal yardım sisteminin altyapı olarak yetersizliği ve yeterli insan kaynağına sahip olunmaması uygulamada istenilen sonuçların elde edilmemesini doğurmaktadır. ŞNT desteğinin yoksul bireylerin yaşamlarını etkileyici gerçek, etkili ve sürdürülebilir sonuçlar sağlaması için bütünleşik bir programlamaya ihtiyaç vardır (Emir vd., 2013: 120-133).

Son yıllarda yardıma muhtaç bireylerin kendi bireysel sermayelerini yatırıma dönüştürmeleri için aktif sosyal yardım politikaları kapsamında özellikle yerel yönetimler tarafından sağlanan yeni bir sosyal yardım türü de bulunmaktadır. Bu kişiler, eğer sağlanacak küçük ölçekli bir kredi veya hibe desteği ile işini kurabiliyorsa buna sosyal destek denilebilir (Sözer, 1998: 89). Bu sosyal destek mikro kredi şeklinde verilerek genel olarak ev ortamında üretilen fakat ekonomik değeri tam olarak hesaplanamayan ürünlerin piyasada fiyatlandırılarak muhtaç kişiye kazanç sağlanması esasına dayanmaktadır.

1.5. Sosyal Yardımların Hedef Kitlesi

Sosyal yardımların hedef kitlesi tüm yoksullar olmasına rağmen her yoksulun yaşadığı maddi yoksunluğun şiddeti ve yoksulluğun yapısal formu farklı olduğundan kendi içinde ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Birinci grupta yer alan hedef kitle, geleneksel sosyal yardım faydalanıcıları, ikinci grupta yer alan hedef kitle ise yeni sosyal sosyal yardım faydalanıcıları olarak sınıflandırılmıştır (Howell, 2001). Geleneksel grupta yer alanlar, kimsesiz yetim ve dullar, savaştan etkilenmiş mağdurlar ve kurbanlar; savaş gazileri, fiziksel ve zihinsel engelliler, yoksul yaşlılar, eski askerler ve yer değiştirmiş nüfuslar, ekonomik gücü yetersiz statüsü düşük toplum sınıfları, toplumsal şiddet

(32)

18 mağduru kadınlar, kırsalda yaşayan imkanları yetersiz yoksullar, sadece anne ya da babanın yaşadığı aileler yer almaktadır (Kılıç ve Şahinkaya, 2012).

Yeni grup yararlanıcılar, modern dünyanın özellikle şehirleşmeye bağlı ortaya çıkan ekonomik ilişkiler ağında ezilen başta kent yoksulları, göçmenler, mülteciler; geçiş ekonomilerinde çalışan yoksullar, kadın ve erkek genç işsizler; etnik azınlıklar, tedavisi mümkün olmayan yeni nesil hastalıkların yarattığı mağdurları kitleler, uyuşturucu madde bağımlıları, kamuya ait teşebbüslerin özelleştirilmesi, yeniden yapılandırılması veya kapatılması sonucu işlerinden ayrılmak zorunda kalan çalışanlar, sokak çocukları, yapısal işsizlik sonucu ekonomik yetersizliklerle boğuşan dezavantajlı bireyler şeklinde sıralamıştır. Tüm bu grupların ortak özelliği olarak; ekonomik, sosyal ve kültür boyutuyla toplumun genelinden daha düşük standartlarda bir yaşam sürdürdüklerini ve bazı temel olanaklara erişim ve onlardan yararlanma konusunda daha yoksul seviyelerde olduğunu söylemek yanlış olmaz (Howell, 2001). Sonuç olarak, hangi hedef kitle içerisinde tanımlanırsa tanımlansın eski ve yeni yoksulluğu yaşayan toplumsal sınıfların tamamı sosyal yardıma ihtiyaç duymaktadır

1.6. Sosyal Yardımların Etkinliği

Sosyal yardımlar, tüm yoksulluk kitleleri için yoksullukla mücadelede en etkin araç olarak kullanılmaktadır. Ancak, sosyal yardımlar, asıl olarak yoksul kitlelerin kimlerden oluştuğuna bakılmaksızın onların içinde bulunduğu “insani yoksulluğu”

ortadan kaldırmayı hedeflemektedir (Doğan ve Tatlı, 2014: 99-124). Bu yoksulluğun içerisinde yaşamını idame ettirebilmek ve sürdürebilmek için gerekli tüm temel mal ve hizmetlere erişimin sağlanması, insani bir yaşam için gerekli altyapıya ilişkin enerjinin temini, temiz ve refah bir alanda yaşama, içme suyu erişiminin yokluğu ya da kısıtlı olarak içme suyunu sağlayabilmenin yanında, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma, diğer insanlarla kesintisiz iletişim sağlama, temel insani hak ve özgürlüklerinden yararlanma, bir seçmen veya seçilen olarak yönetime katılma, kayıt dışı olmayan bir işte çalışma, sendikaya üye olabilme vb. sosyal ve ekonomik haklardan yararlanma gibi insan olmanın gereği unsurlar da eklenebilir (Güneş, 2012: 155).

Yoksulların sosyal ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesi için sosyal yardımların hem toplumsal yönden hem de bireysel anlamda önemli bir payı vardır. Yoksulların

(33)

19 büyümeden ekonomik anlamda edineceği pay sürekli olarak az olacağından sosyal yardımlar geçici bir araç olarak çözüm olabilir. Fakat, büyümenin yanında ülke ekonomisinin topyekûn kalkınmasının yoksulluğun kalıcı olarak azaltılmasındaki rolü daha belirgin olacaktır. Bu yardımların sosyal barışı ve huzuru sağlamadaki rolü çok önemlidir. Özellikle, yasal boşluklardan kaynaklı sıkıntıları, adli suçları, ruhsal ve kısmen bedeni hastalıkları ve doğal olarak sosyal çözülmeyi engelleyici bir pozisyona sahip oldukları için söz konusu ihtimamın sergilenmesi önemlidir. Tüm bunlara ek olarak, vatandaşlık ve yurttaşlık bilincinin gelişmesi, sosyal yardımlar yardımıyla sosyal düzenin sağlanması, hak arama kültürüne katkı sunması ile toplumsal bağlılığı artırma ve milli aidiyeti geliştirmede önemli bir role sahiptir (Yaşar, 2010: 118).

Birçok ülkede siyasi, ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda meydana getirilen sosyal yardım pratiklerinin yoksulluğun bastırılmasında ve yoksullukla mücadelede önemli sonuçlar sağladığı yapılan akademik ve istatistiki çalışmalar neticesinde gözlemlenmektedir (Alcock, 1997: 9). Yapılan saha çalışmaları ve araştırmalar ülkelerin sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmişliklerinin yapılan sosyal yardımların etkinliğinde sosyal yardım yararlanıcılarının durumlarında ülkeden ülkeye değişen farklı oranlarda bir iyileşme meydana getirdiği görülmektedir. Bununla birlikte, sosyal yardımların sosyal yardımlardan faydalananlar açısından onları tembelliğe itme, israf, yardımları suiistimal gibi olumsuz bazı yönlerinin de olduğu fakat bunlar temelde yardım uygulamasının doğurduğu sorunlar olduğu anlaşılmaktadır. Aksi taktirde, sosyal yardımların ekonomik ve sosyal etkilerinin hangi seviyede ve ne olduğuna dönük yapılmış çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Örneğin, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) tarafından yapılan istatistiki ve aktüeryal birçok çalışmada sosyal yardımların yoksulluğu azaltmadaki etkisinin yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Çalışmada yapılan sosyal transferlerin, AB ülkelerinde genel olarak “yoksulluk riski” altındaki nüfusu dokuz puan azalttığı görülmüştür. Yapılan sosyal yardımlar, yoksulluğu AB üyesi ülkelerde,

“Polonya’da on üç puan, Fransa’da on dört puan azaltırken, aday ülke olan Türkiye’de sadece beş puan” azalttığı görülmektedir (Şener, 2010: 6).

Sosyal yardımların farklı ülkelerde toplumsal gelir dağılımı üzerindeki etkisinin farklı oranlarda olması, her ülkenin kendine özgü nüfus yapısı, ekonomik durumu, sosyal yardım bütçesinin miktarı ile bütçenin yoksullukla mücadelede etkin kullanılıp kullanılmadığı boyutuyla değerlendirilmelidir. Özellikle Türkiye’de yapılan yardımların

(34)

20 yoksullukla mücadelede etkisinin düşük olması; diğer ülkelerden farklı olarak yardımların düzensiz dağıtılması ve tutar olarak yetersizliğinin yanında organizasyonda meydana gelen sorunlara da bağlanabilir. Yardımların etki gücünün arttırılması ve suiistimal konusu olmaktan çıkarılabilmesi için yardım sisteminin tekrar ele alınarak değerlendirilmesi gereklidir (Yaşar ve Açıkgöz, 2012: 409). Dünya Bankası, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun (SYDTF) Sosyal Riski Azaltma Projesi’yle birlikte yürütülmesine dönük tavsiyeleri ve değerlendirmeleri göz önüne alındığında sosyal yardımlardan amaçlanan hedeflere ulaşılamama konusunda sorunun kaynağının ne olduğuna ilişkin yeterli bir veri sağlanmış olur (Worldbank, 2001: 30).

İstenilen hedeflere ulaşılamaması yanında sosyal yardımların hiç etkin olmadığı yönündeki düşünceler gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü, yoksullara yapılan sosyal yardımlar ve yoksulluğa ilişkin sosyal hizmet çalışmaları, kentlerin nispeten gelişmemiş olduğu bilinen yoksul kesimlerinde toplumsal ve siyasal birlikteliği ile bütünleşmeyi inşa etmenin dikkate değer bir aracı olarak kabul edilebilir. Belirtilen nedenlerle, belirli bir gelir seviyesinin altında bulunanlara sağlanacak olanlara sosyal yardımlarla sağlanacak ek sosyal yardıma bağlı gelir transferinin yoksulların daha konforlu ve istikrarlı yaşamalarına katkı sağlayacağı, geleceğe umutla ve güvenle bakmalarına katkı sunacağı değerlendirilmektedir (Buğra ve Keyder, 2002: 87-90).

1.7. Sosyal Yardımların Finansmanı

Finansman “bir girişime, bir işletmeye, bir kuruma işleyebilmesi, gelişebilmesi için gereken parayı ve krediyi sağlamak işidir” (Boyacıoğlu ve Öçal, 2018, 920-933).

Devletin de kendisini oluşturan unsurlarla bir kurum olduğunu düşündüğümüzde faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla finansmana ihtiyaç duymaktadır.

Devletin sağlık, eğitim, diplomasi, güvenlik, altyapı, sosyal yardımlar vb. çalışmaları için finansman gereklidir. Sosyal yardımlar için finansman sağlamak amacıyla sağlanan gelir kaynaklarının etkin ve doğru bir şekilde kullanılması da oldukça önemli bir husustur.

Günümüzde kişilerin asgari ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yeterli kazanç sağlayamaması ve buna bağlı karşılaşılan toplumsal riskler devletin bu kişilerin durumunu iyileştirici nitelikte sosyal yardım yapmasını mümkün kılacak bir sosyal bütçe oluşturmasını zorunlu kılmıştır (Gümüş, 2010: 1-25).

Referanslar

Benzer Belgeler

Tezde metin içinde yer alan şekiller ve/veya tablolar başka bir kaynaktan alınmışsa, tablonun veya şeklin altına “Kaynak:” yazılarak iki nokta üst üste

Bu kapsamda, Türkiye Yükseköğretim Sistemi’nin yapısı, düzeyleri, her bir düzey içerisinde verilen dereceler (profiller) ve UYÇ’nin tasarımının içermesi gereken

Sosyal politikayı başka bir açıdan ele alan bu raporlarda, insanları çalışırken ödedikleri primler karşılığında sosyal sigorta sahibi yapan yaklaşımdan farklı

Bu doğrultuda hazırlanan çalışmada, Osmanlı’dan Cumhuriyete intikal eden Türk eğitim sisteminde, dönem itibariyle görülen aksaklıkları gidermek amacıyla

410 Alparslan ÇETİN Türk Dili ve Edebiyatı Yeni Türk Dili Y.. 419 Elif SÜTÇÜ Türk Dili ve Edebiyatı Eski Türk

139 Rafet ATALAY Türk Dili ve EdebiyatıTürk Dili ve Edebiyatı Doktora Prof.. 152 Mehmet Akif İNESİ İlköğretim Sınıf

154 Mehmet AKGÜN Tarih Genel Türk Tarihi Y.. 167 Sibel YÜREK İşletme Üretim

ÖZCAN Maliye Maliye Doktora Prof.. 285 Haktan SEVSAY Maliye Maliye