• Sonuç bulunamadı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİMDE PSİKOLOJİK HİZMETLER ANABİLİM DALI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

PROGRAMI

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUĞA SAHİP EBEVEYNLERİN EŞ DESTEĞİ VE AİLE YAŞAM KALİTESİNİN UMUTSUZLUK VE STRES DÜZEYLERİ

İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BETÜL GÜZELOĞLU

ANKARA EYLÜL, 2019

(2)
(3)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİMDE PSİKOLOJİK HİZMETLER ANABİLİM DALI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

PROGRAMI

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUĞA SAHİP EBEVEYNLERİN EŞ DESTEĞİ VE AİLE YAŞAM KALİTESİNİN UMUTSUZLUK VE STRES DÜZEYLERİ

İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BETÜL GÜZELOĞLU

DANIŞMAN: DOÇ. DR. İLHAN YALÇIN

ANKARA EYLÜL, 2019

(4)
(5)
(6)

iv ÖZET

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUĞA SAHİP EBEVEYNLERİN EŞ DESTEĞİ VE AİLE YAŞAM KALİTESİNİN UMUTSUZLUK VE STRES DÜZEYLERİ İLE

İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ

Güzeloğlu, Betül

Yüksek Lisans, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. İlhan YALÇIN

Eylül 2019, x + 122 sayfa

Bu araştırmanın temel amacı, özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin eş destek ve aile yaşam kalitesinin stres ve umutsuzluk düzeyini anlamlı düzeyde yordayıp yordamadığını incelemektir. Aile yaşam kalitesi, stres, umutsuzluk ve eş desteğinin;

cinsiyet, çocuk cinsiyeti, ebeveyn yaşı, eğitim düzeyi, gelir durumu ve çocuğun engel türüne göre farklılık gösterip göstermediğinin incelenmesi ise araştırmanın alt amaçlarıdır. Çalışma; Küçükçekmece, Bağcılar, Bahçelievler ve Sarıyer Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne kayıtlı özel gereksinimli çocuğu olan 327 ebeveynin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler, Aile Bilgi Formu, Beach Center Aile Yaşam Kalitesi Ölçeği, Algılanan Stres Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Eş Destek Ölçeği ile elde edilmiştir. Stres, umutsuzluk, aile yaşam kalitesi ve eş desteğinin; cinsiyet ve çocuk cinsiyetine göre fark gösterip göstermediğini incelemek için T-Testi kullanılmıştır. Çalışma grubunun yaşına, eğitim düzeyi, gelir durumu ve çocuğun engel türüne göre incelenen değişkenlerin farklılaşma durumunu ölçmek için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Eş desteği ile aile yaşam kalitesinin;

umutsuzluk ve stres düzeylerini yordama düzeyini incelemek amacıyla çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda; ebeveynlerin aile yaşam kalitesinin, stres ve umutsuzluk üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu bulunmuştur.

Anahtar Sözcükler: Aile yaşam kalitesi, stres, umutsuzluk, eş desteği

(7)

v ABSTRACT

INVESTIGATION OF THE RELATIONSHIP BETWEEN SPOUSAL SUPPORT AND FAMILY QUALITY OF LIFE WITH PARENTS WHOSE CHILDREN

WITH SPECIAL NEEDS’ STRESS AND HOPELESSNESS LEVELS

Güzeloğlu, Betül

Master Thesis, Program of Guidance and Psychological Counseling Thesis Advisor: İlhan Yalçın, Associate Professor

September 2019, x + 122 pages

The main purpose of this study was to investigate the prective role of spousal support and family quality of life on parents whose children with special needs’ stress and hopelessness levels. Another aims were to examine whether there were significant differences the level of parents’ spousal support, family quality of life, stress, hopelessness in terms of gender, child gender, parental age, education level, income rate and type of inability. The study was carried out with 327 parents whom child registered in the Küçükçekmece, Bağcılar, Bahçelievler and Sarıyer Guidance and Research Center. The data collected with Family Information Form, Beach Center Family Quality of Life Scale, Perceived Stress Scale, Beck Hopelessness Scale, and Sposal Support Scale. T-Test was used to examine whether there were differences on spousal support, family quality of life, stress, hopelessness levels in terms of gender and child gender.

One-way analysis of variance (ANOVA) was used to examine whether there were differences on spousal support, family quality of life, stress, hopelessness levels in terms of parental age, education level, income rate and type of inability. The Multiple regression analysis was utilized to analyze that whether spousal support and family quality of life significantly predict the level of stress and hopelessness levels. Multiple regression analysis results revealed that parents’ family quality of life significantly predict parents’ stress and hopelessness.

Key words: Family quality of life, stress, hopelessness, spousal support

(8)

vi TEŞEKKÜR

Öncelikle bu zorlu süreçte yanımda olan ve destekleyen değerli danışmanım Doç. Dr. İlhan YALÇIN’a teşekkür ediyorum. Tez jürümde yer alarak tezimi sabırla okuyan, yapıcı önerilerde bulunarak tez raporunun olgunlaşmasını sağlayan sevgili hocalarım Prof. Dr. Serap NAZLI’ya ve Doç. Dr. Kemal ÖZTEMEL’e teşekkür ediyorum. Ayrıca bu zorlu süreçte bana destek olan babam Süleyman GÜZELOĞLU, annem Melek GÜZELOĞLU ve kardeşim İrem GÜZELOĞLU’na binlerce kez teşekkür ediyorum. Tezimin oluşmasında katkısı olan öncelikle çalışma arkadaşlarım olmak üzere tüm meslektaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

(9)

vii

İÇİNDEKİLER

ONAY ...ii

TEZ BİLDİRİMİ ... iii

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... v

TEŞEKKÜR ... vi

İÇİNDEKİLER ...vii

TABLOLAR LİSTESİ ... ix

BÖLÜM 1 ... 1

GİRİŞ ... 1

Problem Durumu ... 1

Amaç ... 4

Önem ... 5

Sayıltılar ... 7

Sınırlılıklar ... 7

Tanımlar ... 7

BÖLÜM 2 ... 8

KURAMSAL ÇERÇEVE ... 8

Gelişimsel Yetersizliği Olan Birey ... 8

Ebeveyn Tepkileri ... 9

Aile Yaşam Kalitesi ... 14

Algılanan Stres ... 15

Umutsuzluk ... 18

Eş Desteği ... 21

İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ... 23

Aile Yaşam Kalitesi ile İlgili Yurtiçinde Yapılan Çalışmalar ... 23

Aile Yaşam Kalitesi ile İlgili Yurtdışında Yapılan Çalışmalar ... 24

Algılanan Stres ile İlgili Yurtiçinde Yapılan Çalışmalar ... 26

Algılanan Stres ile İlgili Yurtdışında Yapılan Çalışmalar ... 28

Aile Yaşam Kalitesi İle Stresin Birlikte İncelendiği Araştırmalar ... 32

Umutsuzluk ile İlgili Yurtiçinde Yapılan Çalışmalar ... 32

Umutsuzluk ile İlgili Yurtdışında Yapılan Çalışmalar ... 34

Aile Yaşam Kalitesi İle Umutsuzluğun Birlikte İncelendiği Araştırmalar ... 35

Eş Desteği ile İlgili Yurtiçinde Yapılan Çalışmalar ... 36

Eş Desteği ile İlgili Yurtdışında Yapılan Çalışmalar ... 36

Eş Desteği İle Stresin Birlikte İncelendiği Araştırmalar ... 37

Eş Desteği İle Umutsuzluğun Birlikte İncelendiği Araştırmalar ... 38

BÖLÜM 3 ... 40

YÖNTEM ... 40

Araştırma Modeli ... 40

Çalışma Grubu ... 40

Verileri Toplama Araçları ... 41

Beach Center Aile Yaşam Kalitesi Ölçeği (BCAYKÖ) ... 42

Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ) ... 42

Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ... 43

Eş Destek Ölçeği (EDÖ) ... 43

Aile Bilgi Formu ... 44

Verilerin Toplanması ... 44

(10)

viii

Verilerin Analizi ... 44

Verilerin Analize Hazırlanması ... 44

Araştırmada Kullanılan Veri Analizi Teknikleri ... 50

BÖLÜM 4 ... 51

BULGULAR VE YORUMLAR ... 51

Aile Yaşam Kalitesi Düzeylerinin Demografik Özellikleri İle Karşılaştırılması ... 51

Algılanan Stres Düzeylerinin Demografik Özellikler İle Karşılaştırılması .... 56

Ebeveynlerin Umutsuzluk Düzeylerinin Demografik Özellikleri İle Karşılaştırılması ... 61

Ebeveynlerin Eş Destek Puanlarının Demografik Özellikleri İle Karşılaştırılması ... 67

Umutsuzluk ve Algılanan Stres Puanlarının Yordanmasına İlişkin Regresyon Analizi Bulguları ... 72

Regresyon Analizlerinde Yer Alan Değişkenler Arasındaki İlişkiler ... 72

Algılanan Stres ve Umutsuzluk Puanlarının Yordanmasına İlişkin Regresyon Analizi Bulguları ... 74

Yorumlar ... 78

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Ebeveynlerin Cinsiyetlerine Göre Farklılaşma Durumuna Ait Bağımsız Örneklem T-Testi Sonuçlarının Yorumlanması ... 78

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Çocuk Cinsiyetine Göre Farklılaşma Durumuna Ait Bağımsız Örneklem T-Testi Sonuçlarının Yorumlanması ... 82

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Yaşlara Göre Farklılaşma Durumuna Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması ... 83

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Eğitim Durumuna Göre Farklılaşmasına Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması .... 85

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Gelir Durumuna Göre Farklılaşmasına Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması .... 86

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Engel Türüne Göre Farklılaşmasına Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması ... 89

Aile Yaşam Kalitesi ve Eş Desteği Boyutlarının Stres Düzeyini Yordamasına İlişkin Bulguların Yorumlanması ... 90

Aile Yaşam Kalitesi ve Eş Desteği Boyutlarının Umutsuzluk Düzeyini Yordamasına İlişkin Bulguların Yorumlanması ... 91

BÖLÜM 5 ... 93

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 93

Sonuçlar ... 93

Öneriler ... 95

KAYNAKLAR ... 97

EKLER ... 118

EK-1: ETİK KURUL İZNİ ... 119

EK-2 İSTANBUL İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ ÖLÇEK UYGULAMA İZNİ ... 120

BENZERLİK BİLDİRİMİ ... 121

ÖZGEÇMİŞ ... 122

(11)

ix

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Araştırmaya Katılan Bireylerin Demografik Özellikleri ... 41

Tablo 2. Veri Toplama Araçlarından Elde Edilen Puanlara İlişkin Betimsel İstatistikler ... 45

Tablo 3. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Cinsiyete Göre T-Testi Sonuçları ... 51

Tablo 4. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Çocuk Cinsiyetine Göre T-Testi Sonuçları . 51 Tablo 5. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Yaşlara Göre Betimsel İstatistikleri ... 52

Tablo 6. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Yaşlara Göre ANOVA Sonuçları ... 52

Tablo 7. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Eğitim Durumuna Göre Betimsel İstatistikleri ... 53

Tablo 8. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Eğitim Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 53

Tablo 9. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Gelir Durumlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 54

Tablo 10. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Gelir Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 54

Tablo 11. Aile Yaşam Kalitesi Puanlarının Çocuğun Engel Türüne Göre Betimsel İstatistikleri ... 55

Tablo 12. Aile Yaşam Kalitesi Düzeylerinin Çocuğun Engel Türüne Göre ANOVA Sonuçları ... 56

Tablo 13. Algılanan Stres Puanlarının Cinsiyetine Göre T-Testi Sonuçları ... 57

Tablo 14. Algılanan Stres Puanlarının Çocuk Cinsiyetine Göre T-Testi Sonuçları ... 57

Tablo 15. Algılanan Stres Düzeylerinin Yaşlarına Göre Betimsel İstatistikleri... 57

Tablo 16. Algılanan Stres Düzeyinin Yaşlara Göre ANOVA Sonuçları ... 58

Tablo 17. Algılanan Stres Puanlarının Eğitim Durumuna Göre Betimsel İstatistikleri .. 58

Tablo 18. Algılanan Stres Puanlarının Eğitim Durumuna Göre ANOVA Sonuçları ... 59

Tablo 19. Algılanan Stres Puanlarının Gelir Durumlarına Göre Betimsel İstatistikleri .. 59

Tablo 20. Algılanan Stres Puanlarının Gelir Durumuna Göre ANOVA Sonuçları ... 60

Tablo 21. Algılanan Stres Puanlarının Çocuğun Engel Türüne Göre Betimsel İstatistikleri ... 60

Tablo 22. Algılanan Stres Düzeyinin Çocuğun Engel Türüne Göre ANOVA Sonuçları ... 61

Tablo 23. Umutsuzluk Puanlarının Cinsiyete Göre T-Testi Sonuçları ... 62

Tablo 24. Umutsuzluk Puanlarının Çocuk Cinsiyetine Göre T-Testi Sonuçları ... 62

Tablo 25. Umutsuzluk Puanlarının Yaşlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 62

Tablo 26. Umutsuzluk Puanlarının Yaşlara Göre ANOVA Sonuçları ... 63

Tablo 27. Umutsuzluk Puanlarının Eğitim Durumlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 63

Tablo 28. Umutsuzluk Puanlarının Eğitim Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 64

Tablo 29. Umutsuzluk Puanlarının Gelir Durumlarına Göre Betimsel İstatistikler ... 64

Tablo 30. Umutsuzluk Puanlarının Gelir Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 65

Tablo 31. Umutsuzluk Düzeylerinin Çocuğun Engel Türüne Göre Betimsel İstatistikleri ... 65

Tablo 32. Umutsuzluk Puanlarının Çocuğun Engel Türüne Göre ANOVA Sonuçları ... 66

Tablo 33. Eş Destek Puanlarının Cinsiyete Göre T-Testi Sonuçları ... 67

Tablo 34. Eş Destek Puanlarının Çocuk Cinsiyetine Göre T-Testi Sonuçları... 67

Tablo 35. Eş Destek Puanlarının Yaşlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 68

(12)

x

Tablo 36. Eş Destek Puanlarının Yaşlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 68

Tablo 37. Eş Destek Puanlarının Eğitim Durumlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 69

Tablo 38. Eş Destek Puanlarının Eğitim Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 69

Tablo 39. Eş Destek Puanlarının Gelir Durumlarına Göre Betimsel İstatistikleri ... 70

Tablo 40. Eş Destek Puanlarının Gelir Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları ... 70

Tablo 41. Eş Destek Puanlarının Çocuğun Engel Türüne Göre Betimsel İstatistikleri ... 71

Tablo 42. Eş Destek Puanlarının Çocuk Engel Türüne Göre ANOVA Sonuçları ... 72

Tablo 43. Araştırmada Yer Alan Değişkenler Arasındaki İlişkiler ... 73

Tablo 44. Algılanan Stresin Yordanan Değişken Olarak Ele Alındığı Çoklu Regresyon Analizi Sonucu ... 75

Tablo 45. Umutsuzluğun Yordanan Değişen Olarak Alındığı Çoklu Regresyon Analizi Sonucu ... 77

(13)

1 BÖLÜM 1

GİRİŞ

Bu bölümde çalışmanın problemi tartışılıp ortaya konulmuş, araştırmadaki amaç, alt problemler verilmiş ve çalışmadaki önem de ifade edildikten sonra sayıltılar, sınırlılıklar ve tanımlar sunulmuştur.

Problem Durumu

Evrensel bir sosyal kurum olarak aile, insan toplumunun temel birimidir. Ailenin tanımı ve yapısı iki kişinin bağından geniş karmaşık sistemlere kadar çeşitlidir. Bir aileyi tanımlamak birçok aile tipi ve yapısının kabul edildiği günümüz dünyasında özellikle zordur. Aile sistemleri teorisine göre aileler hedefe yönelik, kendi kendini yenileyen, dinamik, birbirine bağlı, çevrelerinden ve genetik mirastan etkilenen sistemlerdir (Klein ve White, 1996). Bu nedenle her aile üyesi birbirine ve çevresine bağlıdır, ailenin bir bireyini etkileyen durumun tüm aile içi sistemini etkilemesi olasıdır.

Özellikle ailede engelli bir üyenin bulunması, genellikle ailenin her üyesi için zorlayıcıdır ve sonuç olarak aileler her zaman bununla iyi baş edememektedir (Samuel, Rillotta ve Brown, 2012).

Aileler tarafından çocuk beklerken kurulan hayaller, hep sağlıklı ve normal gelişimi olan bir çocuk üzerine olmaktadır. Başka özellikleri olan bir bireyin ebeveynlerinden biri olmak genellikle akla gelmez ve ebeveynler bu duruma hazırlıksız yakanmaktadırlar (Akkök, 2003). Özel gereksinimli bir bireyin aileye girmesiyle başlayan bu dönem, muhtemelen sosyal çevresinde şahit olunmamış, farklı yaşantılara neden olacaktır. Çoğunlukla, bireyler annelik ve babalık konusunda hayatlarına yeni beceriler eklemek mecburiyetinde kalacaklardır (Onur, 2007).

Ailede gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun bulunması, ebeveynlere çoğunlukla hazırlıklı olmadığı, beklenmeyen talep ve zorluklar getirmektedir. Özel gereksinimli bir çocuk sahibi olmak, ailenin yaşamını değiştiren sonuçlara ve uzun süren etkilere neden olmaktadır (Simmerman, Blacher ve Baker, 2001). Anne ve babalar, ebeveyn olmanın getirdiği sorumlulukları iyi bir şekilde yerine getirmek istemektedir. Ayrıca ebeveynler, çocuklarının endişesiz, başarılı, işe yarar ve kaliteli hayatları olmasını dilemekte ve bu sebeple çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya

(14)

2

çalışmaktadırlar (Whirter ve Voltan-Acar, 2000). Gelişimsel yetersizliği olan çocukların ihtiyaçları, normal düzeydeki çocuklara göre daha çok olmaktadır. Bu yüzden, ailede gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun dünyaya gelmesi ile birlikte aile bireylerinin hayatları, hisleri, algıları ve tutumları olumsuz yönde olabilmektedir (Ceylan, 2004).

Çünkü gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun gelişimini desteklemede önemli bir role sahip olan anne ve baba, özellikle duygusal ve psikolojik olarak ciddi zahmetlere katlanmaktadırlar (Köksal ve Kabasakal, 2012). Bu duygusal ve psikolojik zorluklar ebeveynlerde strese yol açmakta, çünkü birey, var olan durumun öz-yeterliliklerinden fazla olduğunu düşündüğünde stresli olmaktadır (Dağ, 2004).

İnsanın bedensel ve ruhsal anlamda engellenmesi, insanda tehdit edilme duygusu yaratabilir (Baltaş ve Baltaş, 2002). Stres, genellikle insan hayatında önemli değişiklikler olduğu zaman karşısına çıkmaktadır. Başka bir deyişle stres, bireyden ya da sistemden gerçekleşmesi beklenen taleplerin, bireyin baş etme kapasitesinden fazla olduğu zaman yaşanmaktadır. Aile üyelerinden birinin özel gereksinimli olmasının ailede oluşturduğu stres, ailenin dağılmasına ve zorlanmasına neden olabilir ya da ailenin güçlenmesini, kenetlenmesini ve daha iyi bir işleyiş kazanmasını sağlayabilir (Marini, Glover-Graf ve Millington, 2012). Bu yüzden stres, önemli bir kavramdır ve ayrıca aile yaşam kalitesi, ebeveyn stresinin önemli bir göstergesidir (Lundy, 2011).

Çocuğun sahip olduğu, çoğunlukla düzelmesi mümkün olmayan, değişmesi güç ve devamlılık arz eden yetersizlikler, aile işlevlerini sınırlandırıp ebeveynlerin zorluklar yaşamalarına sebep olmaktadır (Kaner, 2004). Bu durumda gelişimsel yetersizliği olan çocuğa sahip ebeveynlerin yaşadıkları zorluklar, aile yaşam kalitesi düzeyini etkilemektedir. Özel gereksinimi olan çocuğa sahip kişiye en yakın olan, çocuğu da en az onun kadar tanıyan, çevrelerinde koşulsuz destek alabilecek eşlerin birbirlerine yardım etmesi ebeveynlerin stres düzeyini etkileyebilir.

Bütün çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren fiziksel, bilişsel, dil, sosyal ve duygusal gelişimleri açısından yetilerinin oluşumunda ve gelişiminde yetişkin birinin yardımına ihtiyaç duymaktadır (Darıca, Abidoğlu ve Gümüşcü 2005). Ancak gelişimsel yetersizliği olan çocukların gereksinimleri ve gelişim hızları farklıdır. Bu yüzden özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin iş yükü, normal gelişim gösteren çocuğa sahip ebeveynlerin iş yüküne göre daha fazladır. Bu da ebeveynlerin eş desteğine olan gereksinimlerinin artmasına neden olmaktadır. Köksal ve Kabasakal’a (2012) göre anne veya babanın hayatî derecedeki sosyal desteklerinden biri de eşleridir. Güçlü eş desteği, engelli çocuğun yaşama uyum sağlamasının ana faktörüdür (McConachie, 1994).

(15)

3

Eşlerin birbirlerine destekleyici davranışları, gelişimsel yetersizliği olan çocuğun ihtiyaçlarını karşılama noktasında hem annenin hem de babanın stresini etkileyebilir.

Gelişimsel yetersizliği olan bir bireyin gereksinimlerini gidermekte güçlük çeken ve bu zorluklarla baş etmeye çalışan ebeveynler, eşinden yeterli desteği alamadığında stresin yanı sıra umutsuzluk da yaşayabilirler.

Umutsuzluk, kişinin kendi seçimleri konusunda özgür olamadığı ya da sınırlı ölçüde seçim yapabildiğini fark ettiği ve kendi gücünü ortaya koyamadığı kişisel bir duygudurum olarak tanımlanmaktadır (Yıldırım, 2007). Eş desteğinin yetersiz kaldığı noktada yaşanılabilecek umutsuzluğun yanı sıra ailenin yaşam kalitesi de umutsuzluğa etki edebilir. Bir bireyin yaşam kalitesi, hayatına ilişkin umut ve isteklerinin, yaşantılara dönüşmesi başka bir ifadeyle deneyimlemesi ile olan farkı betimlemektedir (Özmete, 2010). Bu tanımdan hareketle, aile yaşam kalitesi ile umutsuzluk arasında bir ilişki olabileceği düşünülmektedir.

Özetle, aile yaşam kalitesi ve eş desteğinin, özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin umutsuzluk ve algıladıkları stres ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca özel gereksinimi olan bireyin, yetersizliğinin türü ve derecesine göre gereksinimleri farklıdır (Dereli, 2012). Bu yüzden özel gereksinimli çocuğa sahip ailelerin çoğu ruhsal, maddi, aile ve sosyal çevre etkileşimleri açısından zorluklarla karşılaşmaktadır (Cangür ve diğerleri, 2013). Sosyo-ekonomik düzey, araştırmaların çoğu zaman önemli konularından biri olmuştur çünkü gelişimsel yetersizliği olan bir çocukla beraber olmak, aile bireylerini sosyal, ruhsal ve finansal yönden etkilemektedir (Köksal ve Kabasakal, 2012). Ayrıca çocukların bilişsel gelişimini etkileyen ve zihinsel yetersizliğe sebep olabilecek etmenlerden biri de düşük sosyo-ekonomik düzeydir (Leonard ve Wen, 2002). Ebeveynlerin bu noktada yoğun stres yaşadıkları görülmüş, düşük sosyo-ekonomik düzeyde olan ailelerin yaşam kalitesinin de düşük olduğu bulunmuştur (Lundy, 2011).

Aileler, değerlerine saygı duyulmadığı ve kaygılarının anlaşılamadığı durumlarda, genellikle stresli ve umutsuz olmaktadır (Xu, 2007). Bu durumda aile ihtiyaçlarının belirlenmesi ve aile merkezli hizmetin daha kaliteli olması için daha çok araştırma yapılması gerekir (Hu, Wang ve Fei, 2012). Bu çalışmanın da rehberlik ve psikolojik danışmanlık literatürüne katkı sağlayabileceği düşünülmüştür.

Aileler çocuklarının özel gereksinimli olduğunu, ilk olarak ya doktorlardan ya da RAM’da değerlendirme yapan psikolojik danışman tarafından öğrenmektedir. Bu nedenle RAM’da çalışan psikolojik danışman, ebeveynlerinin yaşadığı tepkileri

(16)

4

anlamalı ve onların duygularına karşı duyarlı olmalıdır. Benzer şekilde okul psikolojik danışmanının, özel gereksinimli kaynaştırma ve özel eğitim sınıfı öğrencilerine yapacağı rehberlik etkinliklerde, bu araştırmanın yol göstermesi beklenmektedir.

Özel gereksinimli bireylerin eğitim gördüğü rehabilitasyon merkezleri, özel eğitim uygulama okulları, özel eğitim anaokulları ve mesleki eğitim merkezlerindeki psikolojik danışmanlar, ebeveynlerle sıklıkla çalışmaktadır. Bu yüzden onlar için öğrencilerin eğitimi boyunca yaşadığı problemleri ve onların ihtiyaçlarını anlamak oldukça önemlidir. Sonuç olarak, özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin stres ve umutsuzluk düzeyinin belirlenmesinin, ayrıca eş destek ve aile yaşam kalitesi açısından incelenmesinin, bu kurumlarda yapılacak olan bireysel ve grupla psikolojik danışmaların konularını belirlermede kaynak olabileceği düşünülmüştür.

Amaç

Bu araştırmanın genel amacı, özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin eş desteği ve aile yaşam kalitesi düzeylerinin umutsuzluk ve algılanan stres düzeyleri ile ilişkisini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, araştırmanın problemleri aşağıda sunulmuştur.

1. Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin aile yaşam kalitesi;

cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir durumu, çocuğun cinsiyeti ve engel türüne göre değişmekte midir?

2. Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin algılanan stres düzeyleri; cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir durumu, çocuğun cinsiyeti ve engel türüne göre değişmekte midir?

3. Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin umutsuzluk düzeyleri;

cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir durumu, çocuğun cinsiyeti ve engel türüne göre değişmekte midir?

4. Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin eş desteği; cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir durumu, çocuğun cinsiyeti ve engel türüne göre değişmekte midir?

5. Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin eş desteği ile aile yaşam kalitesi umutsuzluk düzeylerini yordamakta mıdır?

6. Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin eş desteği ile aile yaşam kalitesi algılanan stres düzeyini yordamakta mıdır?

(17)

5 Önem

Olağan gelişim özellikleri olan bir bebek beklerken ve geleceğe yönelik istekleri çocuk üstüne inşa ederken farklı gelişim gösteren bir bebeğin olması, ailede köklü bir değişim yaratmakta ve ileriye yönelik hayallerin yerini başarısızlık ve umutsuzluk duygusu almaktadır (Ceylan, 2004). Bu araştırmada, ebeveynlerin yaşadıkları umutsuzlukla ilişkili olabilecek değişkenlerden birisi olarak aile yaşam kalitesi ele alınmıştır.

İnsanların gerçekten toplumun bir parçası olup olmadıkları ve yaşam kalitelerinden memnun olup olmadıkları sorgulanmaya başlanmıştır (Samuel, Rillotta ve Brown, 2012). Yaşam kalitesini konu alan çalışmalar, ailelerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır (Brown, MacAdam–Crisp, Wang ve Iarocci, 2006). Aile yaşam kalitesi alanında yapılan araştırmalar, genellikle aile bireylerinin becerilerinin gelişmesini konu almaktadır (Zuna, Turnbull ve Summers, 2009). Aile yaşam kalitesi yaklaşımı, hem ailenin bütünsel resminin ortaya çıkmasını hem de ailenin hayatı hakkında bilgi sahibi olunmasını sağlar (Jokinen ve Brown, 2010). Hu, Wang ve Fei’ye (2012) göre, aile yaşam kalitesi ile ilgili yapılan çalışmalar, ailenin destek ve hizmet ihtiyaçlarını değerlendirmeyi, ailelere yapılan hizmetin çeşitliliğini amaca doğru yönlendirmeyi ve ailenin yaşam kalitesi düzeylerini belirlemeyi sağlamaktadır. Bunun yanı sıra ebeveynlerin aile yaşam kalitesi ile algıladıkları stres düzeyleri arasında da ilişki olduğu düşünülmüştür.

Stres tepkilerinin oluşumunda etkili olan durumların büyük çoğunluğunun, bireyin yaşamının önemli olayları ile bağlantılı olduğu görülmüştür (Baltaş ve Baltaş, 2002). Aileye yeni bir üyenin katılması ve bu üyenin gereksinimlerinin beklentiden farklı olması, ebeveynler için hayati bir durum oluşturmaktadır. Dolayısıyla ebeveynler, bu beklenmedik olay karşısında stres yaşayabilir. Ebeveynler stresli olduğu müddetçe, gelişimsel yetersizliği olan çocuğun ihtiyaçlarını karşılamada zorlanmaktadır. Ayrıca, anne ve babanın kendi çocuklarının temel ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadıkları düşüncesi, onlarda strese yol açabilmektedir (Kazmi, Perveen, Karamat ve Khan, 2014).

Stres ile ilgili olduğu düşünülen bir kavram ise eş desteğidir.

Özel gereksinimli birey, bakım konusunda genellikle anneye bağımlıdır. Anne, çocukla özdeşim kurmakta ve çocuğu ayrı bir birey olarak düşünmek yerine kendinden bir parça olarak algılamaktadır (Er, 2006). Ancak babanın, çocuğunun gelişim alanlarındaki etkisi annesininki kadar büyük olmaktadır (Arslan ve Durmaz-Kandaz,

(18)

6

2006). Bu yüzden son zamanlarda, babaların çocuk gelişimindeki rolüne ve artan katılımının etkisine ilgi duyulmaktadır (Elder, Valcante, Won ve Zylis, 2003). Özel gereksinimi olan çocukların babaları hakkında yapılan çalışmalar nadirdir (Gavidia- Payne ve Stoneman, 1997) çünkü babalar “ulaşılması zor” olarak nitelendirilir (McConkey, 1994). RAM’larda ve okullarda ebeveynlerle yapılan çalışmalara daha çok anneler katılım göstermektedir. Bu araştırma hem anne hem de babalarla yapıldığı için önemlidir. Ayrıca özel gereksinimi çocuğu olan ebeveynlerin eş destek düzeylerini inceleyen bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle bu çalışmanın alanyazına katkı sağlayacağı düşünülmüştür.

Ebeveynler, özel gereksinimli bir bireyin varlığına adapte olmak için büyük değişimlerden geçmek zorunda olmaları nedeniyle yardıma ihtiyaç duymaktadırlar (Venkatesh-Kumar, 2008). Anne ve babanın stresini azaltmak ve onların gelişimsel yetersizliği olan bireye uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için ailenin gereksinim duyduğu noktalarda uzman kişilerden yardum alması gerekmektedir (Küçüker, 2001).

Uzmanlar tarafından anne ve babanın hedefleri, arzuları, değerleri, öncelikleri aile ortamı içerisinde değerledirilip doğru zamanda doğru tespitlerin yapılması gerekmektedir (Şarvan-Cengiz, Baş ve Elaltunkara, 2016). Bu araştırma sonucunda elde edilecek bulgular, psikolojik danışmanların mesleki gelişimlerine ve özel gereksinimli çocuğa sahip ailelerle yapılan çalışmaların odak noktasını belirlemede faydalı olacağı düşünülmektedir.

Ailelerin ihtiyaçları hakkında araştırma yapmak, aile merkezli destek yaklaşımları geliştirmek için gereklidir (Brown, Anand, Fung, Isaacs ve Baum, 2003).

Sonuçta, ailelerin çocuğun gelişimindeki katkısının ve etkisinin ne derece büyük olduğunu düşünüldüğünde, aileleri anlamaya çalışmak özel gereksinimli bireyin gelişimi açısından oldukça önemlidir. Aileler çocukları hakkında profesyonel destek almak için okulların rehberlik servisine, rehabilitasyon merkezlerine ve RAM’lara başvurmaktadır. Bu kurumlarda çalışan psikolojik danışmanların ebeveynlerle sundukları bireysel ve psikolojik danışma hizmetlerinin faydalı olabilmesi için, ailelerin yaşadıklarını anlamaları gerekmektedir. Bu yüzden bu araştırma, psikolojik danışmanların ailelerle yürüttükleri çalışmalara katkı sağlanması açısından önemlidir.

Son olarak, özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin stres ve umutsuzluk düzeyleri belirleyen araştırmalara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmanın eş desteği ve aile yaşam kalitesinin stres ve umutsuzluk ile ilişkisini araştırması açısından psikolojik danışma ve rehberlik literatürüne katkı sağlaması beklenmektedir.

(19)

7 Sayıltılar

Araştırmaya katılan anne ve babalar, çalışma kapsamında kullanılan ölçeklere ve aile bilgi formunda yer alan sorulara samimi ve gerçekçi bir şekilde yanıt vermişlerdir.

RAM’larda kaydı bulunan öğrencilerin eğitsel ve tıbbi tanıları doğru kabul edilmiştir.

Sınırlılıklar

Bu çalışma İstanbul ilindeki Bağcılar, Küçükçekmece, Bahçelievler ve Sarıyer RAM’a başvuran, daha önce tıbbî tanılanmış özel gereksinimli çocuğu olan, araştırmaya destek vermek isteyen ebeveynlerle ve araştırma için kullanılan ölçeklerden elde edilen bilgilerle sınırlıdır.

Tanımlar

Bu bölümde çalışmada yer alan temel kavramlar sunulmuştur.

Aile Yaşam Kalitesi: Aile yaşam kalitesi, aile üyelerinin aile gereksinimlerini karşılayabilme gücü, ailedeki her bireyin bir aile olarak birlikte olmaktan tat alması ve ailedeki her bireyin kendi önemsediklerini yapabilmesidir (Park ve diğerleri, 2003 akt:

Şirin, 2014).

Stres: Stres, kişiyi tehdit eden ve zorlayan durumlara karşı gösterilen fiziksel ve psikolojik tepkidir (Gümüştekin ve Öztemiz, 2005).

Umutsuzluk: Kişinin kendisini iyi hissetmedeki yoksunluğu yanında, gelecek hayata dair inanç eksikliği ve gönülsüzlüğüdür (Tüfekçiyaşar, 2014; akt: Dilmaç, 2017).

Eş Desteği: Eşlerin uygun zamanda ve gerektiği şekilde birbirlerine destek vermesidir (Dehle ve diğerleri, 2001).

(20)

8 BÖLÜM 2

KURAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde, gelişimsel yetersizliği olan bireyden genel olarak bahsedilmiş ve ebeveyn tepkilerine yer verilmiştir. Daha sonra araştırmanın konusu olan stres, umutsuzluk, aile yaşam kalitesi ve eş desteği kavramları açıklanmıştır.

Gelişimsel Yetersizliği Olan Birey

Gelişimsel yetersizlik kavramının karışık ve farklı boyutları olması sebebiyle, gelişimsel yetersizliği anlamak ve sınıflandırmak kadar, bu kavram hakkında net bir tanımlama yapmak da oldukça güçtür (Camkurt, 2013). Gelişimsel yetersizlik üzerine genellikle farklı tanımlamalar ve sınıflandırmalar yapılmıştır. Örneğin, Başbakanlık Özürlüler İdaresi (2010) gelişimsel yetersizliği; genetik faktörlerle veya sonradan bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yetilerinin farklı boyutlarda kaybedilmesiyle oluşan, sosyal hayata uyumda ve günlük ihtiyaçlarını gidermede zorlanma nedeniyle, korunmaya, bakıma, tedaviye, danışmanlığa ve desteğe ihtiyaç duyma olarak tanımlamıştır.

Kişinin fiziksel ve zihinsel fonksiyonlarındaki yetersizliği ve bunların kişinin hareket yeteneğinde, tutum ve davranışlarında yarattığı yoksunluk ve zorluk, toplumun diğer bireylerinden farklılaşmasına sebep olmaktadır (Subaşıoğlu, 2008). Bu nedenle gelişimsel yetersizliği olan bireylerin; bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal özellikler yönünden yaşıtlarından daha farklı ihtiyaçları vardır (Orhan ve Genç, 2015). Bireyin hangi alanda neye ihtiyaç duyduğunu belirlemek, ona uygun bireyselleştirilmiş eğitim planlamak ve hayatını kolaylaştırabileceği yaşam alanı sağlamak için önemlidir. Özel gereksinimli bireylerin ihtiyaçlarını belirleme açısından eğitsel ve tıbbî tanılama yapan uzmanlara yol gösteren bazı sınıflamalar bulunmaktadır. Örneğin, Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne (MEB, 2006) göre 18 yaşından önce konulan zihinsel yetersizlik tanısı, zekâ puanlarına göre hafif, orta ve ağır düzey olarak belirlenmektedir.

Bu tanıların genel özellikleri şu şekildedir:

Hafif düzeyde zihinsel yetersizlik: Zihinsel işlevleri açısından bilgi düzeyinde ve sosyal becerilerde güçlük yaşama,

(21)

9

Orta düzeyde zihinsel yetersizlik: Zihin işlevleri ile bilgi düzeyinde ve sosyal becerilerindeki yetersizliği sebebiyle temel akademik ve günlük yaşam becerilerinde yoğun düzeyde uyumsuzluk yaşama,

Ağır düzeyde zihinsel yetersizlik: Zihin işlevleri ile bilgi düzeylerinde ve sosyal becerilerindeki yetersizlikleri sebebiyle özbakım ve yaşam becerilerinde yoğun bir şekilde uyum problemi yaşamadır.

Gelişimsel yetersizlik sadece bilişsel alandaki yetersizliği ifade etmemektedir, farklı alanlarda özel gereksinimi olan bireyler şu şekilde sınıflandırılmaktadır:

Görme yetersizliği: Görme yetisini kısmen veya bütünüyle kaybetme,

İşitme yetersizliği: İşitme yetisinin kısmen veya tamamen kaybedilmesi sebebiyle konuşma ve iletişim becerilerinde zorlanma,

Dil ve konuşma güçlüğü: Dili kullanma ve konuşmanın yanı sıra iletişimde güçlük çekme,

Özel öğrenme güçlüğü: Bilişsel süreçlerde ortaya çıkan problemler sebebiyle özellikle okuma, yazma ve matematiksel işlemler yaparken zorlanma,

Otizm: İletişim becerilerinde güçlük, sosyal becerilerde yetersizlik ve ilgide sınırlılık,

Bedensel yetersizlik: Hastalık, kaza sebebiyle veya doğuştan olan kas, iskelet ve eklemlerin işlevsizliği ile yaşanan hareket problemidir.

Gelişimsel yetersizliğin hangi alandan olduğunu bilmek ebeveynlerin çocuğu tanıması için gereklidir. Ebeveynler tanı konulmadan önce bebekleri doğduğu andan itibaren onları normal gelişimde olarak değerlendirmeye meyilli olduğu düşünülmektedir. Ebeveynlerin çocuğun yetersizliğini fark etmesi ve bunu kabullenmesi ile ilgili geçen süreç, anne ve baba için zor olmaktadır. Bu sebeple ebeveynler, bu durum karşısında birtakım tepkiler geliştirebilir.

Ebeveyn Tepkileri

Özel gereksinimi olan bir çocuğun dünyaya gelmesiyle oluşan duygusal tepkiler kişiden kişiye değişebilir. Ancak, genel olarak ebeveynlerin verdikleri tepkilerin benzer özeliklere sahip olduğu görülmektedir. Olshansky (1962) gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun doğumunda, ebeveynlerin istedikleri gibi bir çocuğun olmaması sebebiyle

(22)

10

yaşadıkları pişmanlık ve üzüntüyü “kronik keder” olarak tanımlamıştır. Bu durum anlaşılabilir bir üzüntü olarak görülmüştür. Ayrıca, çocuğun her gelişimsel döneminde anne ve baba tarafından tekrar tekrar hissedilen bir üzüntü olduğundan bu “kronik keder”in süresiz olduğu düşünülmüştür. Daha sonraki yıllarda Wolfensberger (1983)

“kronik keder”e alternatif olarak “yenilik şoku krizi”ni bilgi eksikliği ve toplumsal tepkiden kaynaklanan şaşkınlık durumu olarak tanımlamıştır. Bu terim, çocuğun gelişimsel yetersizliğinin olmasının ailenin kişişel problemi olmadığını göstermektedir.

Bu durumda eğer toplumsal destek az olursa özel gereksinimli çocuğun bakımına da engel olmaktadır.

Çocuğun özel gereksinimli olmasının aile üstündeki duygusal, finansal ve sosyal etkisi, büyük bir oranda ailenin kriz ile nasıl baş ettiği, çatışmayı hangi oranda yönlendirip çözebildiği, hangi oranda karar verip beklentileri karşılayabildikleriyle belirlenir. Özel gereksinimli çocuğun aileye duygusal etkisini ele alacak olursak, ailede böyle bir çocuğun dünyaya gelmesi ile birlikte yaşadıkları durumlar, farklı açılardan ele alınır. Örneğin, ailelerin özel gereksinimli bireye alışma süreci, Blacher’a (1984) göre üç evreye ayrılmaktadır. Bunlar: ebeveynlerin inkâr ve şok yaşadığı ilk duygusal kriz, ikincisi çocuğu reddetme ile çocuğa aşırı korumacı davranma gibi bir ikilem ve son evre olarak kabullenmedir. Bu evreler, ebeveynlerin özel gereksinimli bireye alışma sürecini açıklama konusunda yararlı görünse de, bu duruma alışma sürecinin tahmin edilemediği veya tepkilerin yinelenen ve karmaşık yönlerini açıklamada yetersiz olduğu konusunda eleştirilmiştir (Kendall ve Buys, 1998). Ebeveyn tepkileri farklı bakış açılarıyla değerlendirilmiştir. Örneğin, Ferguson (2002) tarafından ebeveyn tepkilerinin kavramsallaşmasında psikolojik, işlevsel, psikososyal, etkileşim ve uyum olmak üzere beş yaklaşım ortaya konulmuştur. Bu yaklaşımlar, ebeveyn tepkilerine patolojik bir bakış açısı getirdiği düşüncesi ile eleştirilmiştir (Marini, Glover-Graf ve Millington, 2012).

Daha öz bir anlatımla, 1960 yıllarındaki yaklaşımlar gelişimsel yetersizliğe verilen ebeveyn tepkileri açısından işlevsiz olarak değerlendirilmiştir. 1980 yıllarında geliştirilen yaklaşımlarda gelişimsel yetersizlik, hem çevre hem de ebeveynlerin duygularının karşılıklı etkileşimine odaklanarak incelenmiştir. Ebeveyn tepkilerine son zamanlarda getirilen bir bakış açısı olan uyum yaklaşımı, gelişimsel yetersizliğe yönelik destekleyici sosyal politikaların ve kültürel değerlerin, ebeveyn tepkilerinin temel unsurları olduğunu vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, ailelerin uyumuna, baş etme becerilerine ve dayanıklılığına odaklanır (Marini, Glover-Graf ve Millington, 2012).

(23)

11

Ebeveynlerin, çoğunlukla gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğa sahip olduklarını öğrendikleri anda hayalleri yıkılır (Varol, 2005). Anne ve baba “normal çocuk” isteklerinin olmaması ile yüz yüze kalmaktadır (Akçamete, 2011). Özel gereksinimi olan çocuğa sahip anne ve babaların birçoğu, ilk olarak çaresiz ve şok olabilir, ayrıca yoğun üzüntü yaşayabilirler. Özellikle, annelerin “mükemmel” bebekler doğurmalarına yönelik toplumdan gördükleri baskılar, ciddi boyuttadır. Bu baskılar hem içselleştirilmiş normlardan hem de sosyal çevredeki beklentiden oluşmaktadır. Bu nedenle anneler, baskılar karşısında şok ve hayal kırıklığı hissedebilir (Rogers, 2007).

Ebeveynler, yaptıkları ya da yapamadıkları bir şeyin, çocuğun engelliliğine sebep olduğunu düşünerek suçluluk duygusuna kapılmakta ve depresif olmaktadırlar (Norton ve Drew, 1994). Hatta, gelişimsel gecikme tanısı konulan çocukların ebeveynleri, intihara eğilimli bireylere benzer bir travma yaşayabilirler (Elllis ve Hirsch, 2000). Özel gereksinimli çocuğa sahip annenin hiçbir sosyal desteği yoksa, görevi ve benlik saygısı hep çocukların bakımına yönelik olmuşsa, annenin depresyon belirtileri, normal gelişim gösteren çocuğa sahip annelere göre daha fazla olması beklenen bir durumdur (Aysan ve Özben, 2007). Gelişimsel yetersizliği olan bireyin yoğun bakım yükünün yanında, ebeveynin kendisinden sonra çocuğuna ne olacağı düşüncesinin oluşturduğu çalkantılar, çaresizlikler, kuşkular ve kaygılar, ayrıca bu düşüncenin anne ve babada oluşturduğu stres ve psikolojik güçlük, ailenin yaşamsal sürecini negatif yönde etkilemektedir (Danış, 2006). Cavkaytar, Batu ve Çetin (2008) tarafından gelişimsel yetersizliğe sahip çocuğu olan annelerle yapılan yarı-yapılandırılmış görüşme sonucunda anneler, birçok güçlükle karşı karşıya kaldıklarını ve çocuğun doğumundan sonra gündelik aile yaşantılarında farklılıklar olduğunu belirtmişlerdir. Kahraman ve Çetin (2015) tarafından gelişimsel yetersizliğe sahip bebeklerin annelerinin, bebeklerinde gelişimsel yetersizlik olduğunu öğrendikten sonraki sürece ilişkin düşüncelerini öğrenmek amacıyla sekiz anne ile yarı-yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Anneler bu durumla ilgili ilk olarak şok yaşadıklarını, daha sonra bebeklerini kabul ettiklerini belirtmişlerdir.

Ebeveynler özel gereksinimli çocuğa sahip olmakla ilgili yoğun üzüntü yaşamakta, hayata dair isteksiz olmaktadırlar. Hatta bu durum onların kafasını da karıştırmaktadır (Power ve Dell Orto, 2004). Örneğin, bazı anneler tarafından çocuklarının zihinsel yetersizliği çözülmesi gereken somut bir problem olarak ele alınır.

Bu yüzden, anneler bu problemi azaltmak için uğraşmaktadırlar. Buna karşın bazı anneler çocuklarının yetersizliğini tamamen inkâr eder ve çocukları ile ilgili yoğun

(24)

12

endişe yaşar (Damon ve Lerner, 2006). Bu durum annelerde depresyona, kaygıya ve psikotik rahatsızlıklara dönüşmesine neden olabilmaktedir (Kazmi ve diğerleri, 2014).

Ebeveynlerin tepkileri üzerine çeşitli çalışmalar yapılmış ve farklı yaklaşımlar ortaya konmuştur. Örneğin, Darıca, Abidoğlu ve Gümüşcü (2005) ailelerin, gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun doğumundan o çocuğu kabullenme sürecine kadar, üç aşamadan geçtiğini belirtmektedirler. Bunlar; reddetme, bilinçli olarak durumun farkında olma, son olarak düşünce ve duygusal yönden kabullenmedir. Darıca ve diğerlerine göre (2005) reddetme aşamasında olan ebeveynler şok yaşamanın yanı sıra yetersizliğe duyarsız kalabilir, yanlış tanı konulduğunu kanıtlamaya çalışabilir veya farklı çareler arayabilirler. İkinci aşamada olan, başka bir ifadeyle durumun farkında olan ebeveynler suçluluk hissedebilir, kızgın ve depresyonda olabilir, acı çekebilir, hayalkırıklığı yaşayabilir, utanabilir ve kendilerine gereğinden fazla sorumluluk yükleyebilirler. Son aşamada artık düşünce ve duygusal olarak kabullenen ebeveynler çocukla ilgili gerçekçi beklentiler ortaya koyar, zamanını ve enerjisini çocuğun eğitim için girişimlerde bulunarak harcar. Ayrıca bu aşamada ebeveynler, çocuklarının yetersizliği ile ilgili merkez ve kişilerle irtibata da geçmektedir. Kazmi ve diğerlerine (2014) göre ebeveynler çocuklarına engelli tanısı konulduktan sonra şüphe, suçluluk, reddetme, utanç, olumsuz tepki, savunmasızlık ve yalnızlık duygusu ile karşılaşmaktadırlar.

Akkök (2003) tarafından ebeveynlerin çocuğunun farklı özelliklerde olduğunu öğrendikten sonraki yaşadığı duygulara ilişkin dört farklı model olduğu belirtilmiştir.

Bunlar; ailelerin devamlı üzüntü ve endişe içerisinde olduğu “Sürekli Üzüntü Modeli”;

ailelerin geçmişte yaşadıkları ile bağlantılı olarak bilişsel yolla farklı düşünceler ve değişik tepkileri konu alan “Kişisel Yapılanma Modeli”; toplumsal çevrenin tepkileri ile ailenin geliştirdiği algı başka bir deyişle onların olumsuz düşüncelerinden etkilenmesini anlatan “Çaresizlik, Güçsüzlük ve Anlamsızlık Modeli”dir. Bu modeller, ebeveynlerin hayatlarını anlamaya yardımcı olmakta, ancak Akkök (2003) her ailenin kendine has olduğu deneyimleri ve gelişimlerinin de kendilerine ait olacağının unutulmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun dünyaya gelmesi ile oluşan zorluklarla başa etmede değerlerin, inançların ve beklentilerin karşılıklı etkileşimleriyle farklı zamanlarda farklı tepkiler verilmesine neden olan şey, her ailenin kendisine özgü özelliklerinin olmasıdır (Bġtencourt, Gràcġa ve Beltran, 2015).

Gelişimsel yetersizliği olan çocuktan kaçınan, bu durumun yarattığı zorlukların üstesinden gelemeyen ebeveynler, daha karmaşık tepkiler verebilir. Bunun yanı sıra,

(25)

13

sorunlarla daha iyi baş etme yeteneği olan ebeveynler, daha kolay uyum sağlayabilirler (Alston ve McCowan, 1994). Walsh (2003) ebeveynlerin bu konuda güçlü olmasını sağlayan üç etken olduğunu belirtmiştir. Bunlardan ilki ebeveynlerin karşılaştıkları zorlukları anlamlandırabilmesidir. İkincisi ise ebeveynlerin olumlu bakış açısı geliştirmesidir. Üçüncüsü ise ebeveynlerin inanç sistemi olmasıdır.

Ebeveynlerin özel gereksinimli çocuğa yönelik verdikleri tepkiler üzerine geliştirilmiş modellerin ve aşamaların yanı sıra, ebeveynlerin verdikleri tepkilerin nedenleri de araştırılmıştır. Power ve Dell Orto (2004) ebeveynlerin gelişimsel yetersizliğe sahip çocuğa olan tepkilerini belirleyen etmenleri şu maddeler ile sıralamıştır:

1. Destek sistemlerin yetersizliği, gergin aile ortamı ve aile içi çatışmalar gibi risk faktörleri,

2. Güçlü aile bağları, etkili iletişim, ailenin problem çözme becerisi gibi koruyucu faktörler,

3. Ailenin problem çözme yaklaşımını, gelişimsel yetersizliğe ilişkin düşüncesini, uzmanlarla iletişime geçme biçimini etkileyen dinî ve kültürel değerler gibi inanç faktörleri,

4. Geniş aile desteği, toplum ve finansal kaynaklar gibi baş etmeye yardımcı kaynaklara erişim,

5. Aile geçmişi, ailenin geçirdiği hastalıklar, kayıplar ve yaşadıkları sorunlarla başa çıkmadaki mücadeleleri,

6. Aile üyelerinin birbirlerine dürüst olmaları ve birbirlerinin gelişimine katkı sağlamaları gibi iletişim şekilleri,

7. Özel gereksinimli bireyle ilgilenen ailenin hayallerinin ve beklentilerinin aileyi etkileme düzeyidir.

Ebeveynlerin özel gereksinimli bir çocuğa sahip olduğunu öğrendikleri esnada tepkileri, bir insanın kaybından sonraki yaşanılan sürece benzetilmiştir. Çünkü kişilerin şok, farkına varma, savunma amaçlı geri çekilme ve kabullenme evrelerinden geçtiği, ebeveynlerin umdukları çocuğun ölümüne ve çocuk için olan hayallerinin ölümüne yas tuttukları iddia edilmektedir (Norton ve Drew, 1994; Wolfensberger, 1983).

Ebeveyn tepkilerini araştıran çalışmalarda görüldüğü gibi, anne ve babanın özel gereksinimli bir çocuğu olduğunu öğrendiklerinde yaşadıkları duygular oldukça çeşitlidir. Ebeveynlerin geçirdikleri aşamalar ile beraber yaşadıkları sıkıntılarını

(26)

14

anlamak için sırasıyla aile yaşam kalitesi, stres, umutsuzluk ve eş desteği kavramından söz edilecektir.

Aile Yaşam Kalitesi

Bireyin kendi hayatında doyuma ulaşması, işlevlerini iyi bir biçimde yapması ve birlikte olduğu toplumsal çevreye uyumlu biri olması öncelikle aile içindeki yaşanıtılarla sağlanmaktadır (Nazlı, 2013). Yaşam kalitesi bireyin kendi yaşantısını kültürel değerleri ile algılamasıdır (Spilker, 1992). Temel boyutların insanlar tarafından değerlendirilmesi ve her boyutta eklenen değerlerin kişiden kişiye değişmesi yaşam kalitesi literatürünü oluşturur (Schalock, 2000). Başka bir deyişle, yaşam kalitesinin hem nesnel hem de öznel boyutu vardır (Bġtencourt, Gràcġa ve Beltran, 2015).

Son yıllarda, yaşam kalitesi kavramı psikoloji alanında önemini arttırmıştır. Bu kavram, kişinin yaşam standardı, fiziksel ve psikolojik sağlığı, sosyalliğiyle yakından ilişkili gerçekçi tutumu olarak ele alınmaktadır (Singer, 2006). Ayrıca yaşam kalitesi kavramı konu alındığında kalite, mutluluk, başarı, bereket, sağlık ve memnuniyet gibi değerlerle ilişkili olduğu vurgulanır. Ele alınan bu kavramla, bireyin bakış açısı ve bireyin çevresine odaklanılır (Schalock ve diğerleri, 2002). Predescu ve Şipos’a (2017) göre bireyin sosyalliği ve refah düzeyi onun yaşam kalitesini belirlemektedir. Schalock ve diğerleri (2002) ise yaşam kalitesinin sekiz boyutu olduğunu vurgulamaktadır.

Bunlar: duygusal refah, insanlar arası ilişkiler, maddi refah, kişisel gelişim, fiziksel refah, öz belirlenim, sosyal içerik ve haklardır.

Aile yaşam kalitesi ise, 1997 yılından bu yana kavramsallaşmıştır. Bu kavram, ailenin hayatını ve yaşam kalitesini betimlemektedir (Isaacs ve diğerleri, 2007). Park ve diğerleri (2002) aile yaşam kalitesi kavramının dört temel unsur içerdiğini belirtmektedirler. Bunlar:

1. Aile bireylerinin birbirlerinden etkilenmesi,

2. Aile yaşam kalitesi konularının birbirini etkilemesi,

3. Aile yaşam kalitesinin aile üyeleri deneyimlerini yaşarken değişmesi, 4. Standart bir aile yaşam kalitesi olmaması, “kalite” kavramının duruma

göre farklılık oluşturmasıdır.

Isaacs ve diğerlerine (2007) göre aile yaşam kalitesinin dokuz alanı vardır.

Bunlar; aile sağlığı, ekonomik refah, aile ilişkileri, diğer insanlardan destek, yetersizliğe ilişkin destek, din ve kültüre ilişkin inançlar, kariyer planlama, dinlenme ve yaşamdan

(27)

15

keyif alma ve topluluk ile etkileşimdir. Bu alanların altında yatan önem, fırsat, insiyatif, kazanım, istikrar ve memnuniyet konuları da aile yaşam kalitesini inceleyen araştırmalarda göz önünde bulundurulmaktadır (Isaacs ve diğerleri, 2007).

Aile yaşam kalitesi kavramının Beach Center Aile Yaşam Kalitesi Ölçeği tarafından ölçülen beş alt alanı bulunmaktadır. Bunlar; aile etkileşimi, duygusal yeterlilik, fiziksel/materyal/finansal yeterlik, ebeveynlik ve yetersizliğe ilişkin destek olarak adlandırılmıştır. Aile etkileşimi kavramı, aile üyelerinin birbirleriyle etkileşimde olmasını, duygusal yeterlilik kavramı, ailenin iç huzurunu ve ailenin bir parçası olmayı, fiziksel/materyal/finansal yeterlik kavramı, ailenin maddi gücünün yeterli olması, ebeveynlik kavramı, ailenin çocuğa karşı sorumluluklarını yerine getirmesi, yetersizliğe ilişkin destek kavramı ise, gelişimsel yetersizliği bulunan çocuğa yönelik destekleri ifade etmektedir (Wang ve diğerleri, 2004).

Özel gereksinimli çocuğu olan ailelerde, uyum ve aile yaşam kalitesinin sürekliliği, ailenin memnuniyeti ile iç ve dış desteklerle ilişkilidir. (Emily ve Grace, 2015). Örneğin, otizimli çocuğu olan ailelerin “rutin aile aktivitelerini bırakma”, “aile yaşantısında doğaçlama ve esnekliğin olmaması”, “kişisel sosyal aktivitelerin olmaması”, “evlilikte stres” ve “iş ve açık hava aktivitelerini sürdürmekte zorlanma”

gibi aile işlevlerinde bozulmalar görülmüştür (Phelps, McCammon, Wuensch ve Golden, 2009). Başka bir deyişle, gelişimsel yetersizliği olan çocuğa sahip olmak, bütün aileyi etkisi altına almaktadır (Meirsschaut, Roeyers ve Warreyn, 2010). Ancak ailenin yaşam becerileri, ailenin öz yeterliliği, katılımı, kalitesi ve yeteneklerinin güçlenmesi ile artmaktadır (Turnbull ve diğerleri, 2004).

Araştırmada aile yaşam kalitesi ile ilişkili olabileceği düşünülen değişkenlerden birisi de algılanan strestir. Bu yüzden stresin genel tanımından, nedenlerinden ve stresle baş etme becerilerinden kısaca söz edilecektir.

Algılanan Stres

Stres, insan yaşamının hemen her yerinde olan ve sıklıkla kendisinen söz edilen bir kavramdır. Stresi anlamlandırmak için çeşitli açıklamalar ve tanımlar yapılmaktadır.

Örneğin, hayatta başa gelen ve endişe yaratan olaylar ve hastalıkların stresin başlangıcı olduğu öne sürülmektedir (Selye 1956; akt: Matthieu ve Ivanoff, 2006). Everly ve Lating (2002) tarafından stres, bireyin stres tepki sürecinin başlangıcını tetikleyen gerçek ya da hayalî olay, durum, konum ya da uyarıcı olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca stres psikolojik ve fizyolojiktir. Psikolojik stresin bireyin bir olay, durum ya da

(28)

16

uyarıcıyı tehdit olarak algılaması ile oluştuğu belirtilmektedir. Başka bir deyişle, bireyin var olan durumun sağlığını olumsuz etkileyeceği düşüncesi, onun tepki vermesine sebep olmaktadır. Olayın kişisel olarak algılanması, psikolojik stres kavramının en önemli unsurudur. Fizyolojik stres ise, kafeinin vücuttaki etkisi ya da havanın aşırı sıcak olması gibi çevresel faktörlerin insan bedeninde yarattığı etki ile meydana gelmektedir. Özetle, stres kavramı, psikolojik durumların biyolojik tespitlerinin yapılmasına ve aradaki bağlantının fark edilmesine yaramaktadır (Baltaş ve Baltaş, 2002).

Zamanla, stresli olaylara karşı verilen akılcı ya da fiziksel tepkinin yükü birikerek zarara yol açmaktadır. Başka bir deyişle, vücutta ve zihindeki bu stres sürecinin sonucu bir hastalık olabilmektedir (Everly ve Lating, 2002). Bu nedenle stres kavramı, insanların geçirdiği hastalıkların ve yaşadığı problemlerin zihinsel ve fizyolojik etkileşimleri açısından değerlendirmesine yardımcı olmaktadır. Matthieu ve Ivanoff’a (2006) göre stresin oluşturduğu olayın gerçekleştiği çevreyi, bu olayla ilgili kişilerin görüşleri ve bu olaya verilen fiziksel tepkileri bilmek, strese müdahale noktasında uzmanların stres yaşayan bireylere yardımcı olması için gereklidir.

Stres kavramı ile ilgili farklı yaklaşımlar da vardır. Lazarus ve Folkman (1984) tarafından stres, birey hayatındaki olayları değerlendirken bu olaylarla baş etmede kullanacağı kaynaklara karar verme sırasında bireyin kendisi ile çevresi arasındaki ilişkinin etkileşimi olarak ele alınmaktadır. Bu etkileşimsel yaklaşım, aynı zamanda bireylerin çevrelerinde gerçekleşen stresli olaylara yaptığı analiz ve öznel değerlendirmelerin önemini vurgulamaktadır. Lazarus ve Folkman (1984) etkileşimin, kişinin olayı algılamasıyla doğrudan ilgili olduğunu vurgulamış ve bunu değerlendirme olarak adlandırmıştır.

Lazarus ve Folkman’a (1984) göre birinci ve ikinci değerlendirme olmak üzere iki tip değerlendirme türü vardır. Birincil değerlendirme, bir olay ya da durumun birey tarafından tehdit olarak algılanmasıdır. İkincil değerlendirme ise bireyin olay ya da durumla başa etme becerisini kazanmasıdır. Bu nedenle değerlendirme olayın bireye tehdit oluşturup oluşturmaması öznel yorumuna (birincil değerlendirme) ve bireyin bununla başetmek için gerekli kaynaklara sahip olup olmaması algısına (ikincil değerlendirme) bağlıdır (Regehr ve Bober, 2005). Lazarus (1993) stres konusunda içsel ve dışsal faktörlerin, olumlu veya olumsuz değerlendirmelerin, stresi yaratan durumlar için fiziksel ya da bilişsel baş etme stratejilerinin ve stresi oluşturan fiziksel ve zihinsel etkinin her zaman göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmektedir.

(29)

17

Stres gerginlik ve baskı hissidir. Az miktarda olan stres yararlı ve sağlıklı olmaktadır. Aynı zamanda, bireyin performansını arttırmakta çevreye uyumunu kolaylaştırmaktadır. Ancak fazla miktarda stres, vücuda zarar vermektedir. Örneğin, yüksek düzeyde stres kalp krizi ve psikotik rahatsızlıkları tetikleyebilir (Kamaruddin ve Mamat, 2015). Cohen’a (1991) göre stres düzeyi yüksek olan kişiler, yüksek tansiyon ve kolesterol, baskılanmış bağışıklık sistemi ile karşılaşmaktadır. Ayrıca stres, kişilerin uyku düzenlerini bozmakta ve alkol tüketimini arttırmaktadır.

Stres birey tarafından değerlendirildikten sonra stresle baş etme davranışı ortaya çıkmaktadır. Lazarus ve Folkman’a (1984) göre stresle baş etme becerisi, kişinin iç kaynakları ile çevresindeki talepler arasındaki etkileşimidir. Taanila ve diğerleri (2002) tarafından ailelerin stresini ve stresle baş etme süreçlerini etkileyen beş alan olduğu vurgulanmıştır. Bunlar; ebeveynlerin ilk deneyimleri ve kişisel özellikleri, çocuğun gereksinimlerinin yarattığı maliyetin aile hayatı üzerine etkileri, günlük yaşam becerileri ve sosyal destektir.

Stres kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir, bu nedenle bu kavramı açıklarken stresi oluşturan olayların dışında onlara maruz kalan bireylerin duygudurumu ile o andaki algıları ve davranışlarını anlamlandırmaya gereksinim vardır. İnsanlar çevrelerindeki olayları hatta objeleri bile gereksinimleri doğrultusunda birbirlerinden farklı yorumlamaktadırlar (Baltaş ve Baltaş, 2002). Örneğin, geçim sıkıntısı yaşayan bir ailenin öncelikli stres kaynağı maddi yönden olacaktır. Genel olarak bakıldığında, stres kavramının köklü bir geçmişi olduğu görülmektedir. Ayrıca, stresin nedenleri ile stresle baş etme üzerine yaklaşımların varlığının yanı sıra ebeveyn stresi de son zamanlarda araştırmalara konu olmaktadır.

Deater-Deckard (2004) tarafından ebeveyn stresi, çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken ebeveynlerin, kendilerine ve çocuklarına karşı deneyimlediği olumsuz duygular olarak tanımlanmaktadır. Çocuğun sosyal ilişkilerindeki sorunu ve gelişimindeki gecikmeler, anne ve babanın endişeli olmasına ve stres yaşamasına sebep olmaktadır (Davis ve Carter, 2008). Örneğin, otizmli bir çocuğun sadece kendi dünyasını değil ebeveynlerinin yaşamını da etkilediği göz önünde bulundurulduğunda zorlayıcı durum olan çocuğun engelliliği, anne ve babada stres yaratmaktadır. Çünkü otizmli çocukların sınırlı sosyal, iletişim ve duygusal becerileri ve uyumsuz davranışları vardır (Davis ve Carter, 2008). Ricci ve Hodapp (2003) tarafından yapılan çalışmada, özel gereksinimli çocuğun uyumsuz davranışlarının babaların stres düzeyleri ile ilgili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Özetle, özel gereksinimli çocuğa sahip ailelerin ekonomik

(30)

18

zorluklar, aile içi gergin ilişkiler, ailenin hedeflerindeki değişiklikler, sınırlanmış sosyal hayat ve çocuğun gereksinimlerini sağlama konusundaki kısıtlanma nedeniyle yüksek stres düzeyleri yaşamaları olasıdır (Olsson ve Hwang, 2003).

Ailede gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun olması, strese de sebep olmaktadır (Güler ve diğerleri, 2012). Ebeveynler çocuklarının gelişimsel yetersizliğini anlamlandıramadığı, kontrol sağlayamadıkları ve devamlı kadere atfettiklerinde stres düzeyleri yükselmektedir. Ayrıca ebeveynler, bazen kendilerinin zavallı olduğunu düşünmekte bazen de çocuğun yetersizliği konusunda dışsal atıfta bulunmaktadırlar.

Çocukta gelişimsel yetersizliğinin olması ile ilgili eşini ve çevresini sorumlu tutan anne ve babanın bu sebeple stresi artmaktadır (Akkök, Aşkak ve Karancı, 1992). Ebeveyn stresine neden olan etmenlerden birinin de ebeveynlerin rollerinin dengesi ile ebeveyn ile çocuk arasındaki başarısız etkileşimle bağlantılı olduğu görülmüştür (Öztürk, Riccadonna ve Venuti, 2014).

Sonuç olarak, stresin insan yaşamında önemli bir yeri vardır ve sebepleri oldukça çeşitlidir. Özel gereksinimli çocuğa sahip aileler, sıklıkla strese maruz kaldıkları gibi umutsuzluk da yaşamaktadırlar. Araştırmanın diğer konularından biri olan umutsuzlukla ilgili bilgilere aşağıda yer verilmiştir.

Umutsuzluk

Umut, amaca yönelik kararlılık ve ona ulaşmak için yollar planlamaya dayanmaktadır (Snyder ve diğerleri, 1991). Ayrıca umut, istenen hedefe ulaşmak için algılanan yetenek ve hedefle ilgili kararlılıktır (Synder, 2002). Snyder ve diğerlerine göre (2003) umut, bireyin amaçlarına ulaşmak için geliştirdiği stratejiler ve bu stratejileri kullanmak için motivasyonunu korumasıdır. Dolayısıyla umut, kişinin dışındaki kaynaklara göre nesnel olarak tanımlanmış, amaca yönelik bir durum değil, öznel olarak tanımlanan kalıcı bir eğilimdir (Snyder ve diğerleri, 1991). Bununla beraber, eğer insanlar arzu ettikleri gelecek ile çelişki varsa hedef belirlemek sorun haline gelmektedir. Ancak geleceğe umutla bakan bireyler, bu engeli yaratan problemi çözmeye daha meyillidir. Umuda olan inanç, başarıya olan beklentileri harekete geçiren bir eyleme olan ihtiyacı tetiklemektedir. Hedefe yönelik kararlılık sadece ilk adımdır, çünkü gerçekleşmesi stres yaratan faktörler devreye girdiğinde hedefe ulaşım zorlaşmaktadır. Hedefe ulaşmada ortaya çıkan engellere rağmen bu yola giden umut

(31)

19

düşünceleri, istenilen hedefe ulaşımda olumlu bir etki yaratmaktadır (Oettingen ve Gollwitzer, 2002).

Linley ve Joseph’e (2004) göre umut, bireylerin amaçlarını açıkça belirleme, bu amaçlara ulaşmak için öznel stratejiler geliştirme (farklı yollarla düşünme şekli) ve bu stratejileri kullanmak için motivasyona sahip olma ve bu motivasyonu koruma kapasitelerini yansıtmaktadır. Gerçekleşmesi arzu edilen amaç bireyin deneyimlemek, yaratmak ve elde etmek istediği her şey olabilir. Bu nedenle bireyin, insan motivasyonu ile ilgili kapsamlı bir teori geliştirmek gibi önemli ve hayat boyu peşinde olunan bir amacı olabileceği gibi, okula arabayla gitmek gibi olağan amacı da olabilir. Aynı zamanda hedefler, ulaşılma düzeyleri açısından düşük ihtimalden yüksek ihtimale kadar değişiklik gösterebilir. Bu noktada büyük umutları olan bireyler, daha önceden ulaşılmış amaçlara nazaran zorlayıcı amaçları tercih etmektedirler (Linley ve Joseph, 2004).

Umudu yüksek bireyin belirli bir hedef belirleme ve hedefe ulaşma olasılığına oranla yüksek olması, başarısızlıktan ziyade başarıya odaklanma, mücadele duygusu ve nispeten olumlu bir duygusal durum sayesindedir. Hedefle ilgili faaliyetler kavramsallaştırılmış ve üstlenilmiştir. Umut mevcut durum ve zaman içerisinde tutarlıdır. Tersine, umudu az olan bireyin belirli bir hedef belirleme noktasında yetersiz olması ve hedefe ulaşma olasılığının düşük olması, başarıdan ziyade başarısızlığa odaklanma, hedefe yönelik faaliyetler sırasında görece olumsuz bir duygusal durum sebebiyledir (Snyder ve diğerleri, 1991). Umuda yönelik müdahaleler aynı zamanda, amaca yönelik yollarla ilgili umut düşünceleri yaratmaya da odaklanmaktadır. Engelleri aşarak hedefe ulaştıran umut düşünceleri, eğer belirlenen planlara dönüştürülüyorsa, özellikle bu amaçların elde edilmesini kolaylaştırmak için etkili olmalıdır (Oettingen ve Gollwitzer, 2002).

Ceylan’a (2004) göre umudun karşıt anlamlısı olan umutsuzluk bir hedefin oluşmasındaki süreçte başlangıçtan daha az olan olumsuz beklentilerdir. Erdoğan da (2013) umutsuzluğu, bireyin kendisini iyi hissetmemesini, gönülsüz ve amaçsız olmasıyla bireyin yaşamı olumsuz algılaması olarak açıklamaktadır. Bununla birlikte, Dağ (2004) umutsuzluğu kişinin olmasını arzuladığı bir durumun olmayacağı ya da istemeyeceği düzeyde sonucu olacağı ve vaziyeti değiştirmek için bir şey yapamayacağına yönelik beklenti olarak tanımlamaktadır.

Umutsuzluk gelecekle ilgili olumsuz beklentilerle deneyimlenen bir ruhsal durumdur. Bu beklentiler, olumsuz bir durumun değişmeyeceğine ilişkin inançlar ve düşüncelerin yanında bireylerin negatif yöndeki değerlendirmelerini de kapsamaktadır

(32)

20

(Beck, 2005; akt: Dilmaç, 2017). Başka bir ifadeyle umutsuzluğa neden olan şey, kişinin deneyimlerini değerlendirmedeki olumsuz bilişsel yapılarıdır. Bireyin inancının kaybolması, umutsuzluğun en önemli sebebidir. Aslında umutsuzluk, kişinin kendine, çevresindekilere ve geleceğe; kısaca yaşama olan inancını kaybetmesi sonucu oluşmaktadır (Fromm, 1995).

Yaygın olarak kullanılan umutsuzluk kavramının nedeni iki ana unsuru kapsamaktadır. Birincisi, çok istenen sonuçlara ulaşılamayacağına ilişkin olumsuz beklentiler (olumsuz sonuç beklentisi) ikincisi ise, bu olumsuz sonuçların gerçekleşme olasılığının değiştirilemeyeceğine yönelik çaresizlik (çaresizlik beklentisi). Bu nedenle, çaresizlik umutsuzluğun gerekli bir unsuru olmasına rağmen, umutsuzluğa yol açması için yeterli değildir (Garber, Miller ve Abramson, 1980; akt: Abramson, Metalsky ve Alloy 1989).

Beck, Weissman, Lester ve Trexler (1974) umutsuzluğu üçe ayırmıştır.

Bunlardan biri duygusal umutsuzluktur. Bu kavram heves, inanç ve mutluluk ile ilişkilidir. İkincisi motivasyonel umutsuzluktur ve vazgeçme ile ilgilidir. Üçüncü ve sonuncusu ise bilişsel umutsuzluktur. Bu kavram ise gelecekle ilgili olumusuz beklentiler ile ilişkilidir. Umutsuzluk yaşayan kişiler, asla iyi olmayacaklarına, problemlerini çözemeyeceklerine, geleceklerinin karanlık olduğuna, ileriye dönük hiçbir şeyin olmadığına ve başarısız olacaklarına kendilerine inandırmaktadırlar. Hatta bu kişilerin gelecek hakkında konuşurken ses tonları ve yüz ifadelerinin değişmekte olduğu görülmüştür (Beck ve diğerleri, 1974).

Umutsuzluk elbette bir beklentidir. Umutsuzluk kavramı, olumsuz sonuç ve çaresizlik beklentisini kapsamaktadır. İnsanlar hayatlarının pek çok alanında olumsuz sonuç ve çaresizlik beklentisi gösterdiklerinde, genellenmiş umutsuzluk terimini kullanmaktadırlar. Buna karşın, insanlar olumsuz sonuç ve umutsuzluk beklentisini yalnızca belirli bir alanda gösteriyorsa, sınırlandırılmış kötümserlik ortaya çıkmaktadır.

Genellenmiş umutsuzluk vakalarında, depresyon gibi ciddi semptomlar ortaya çıkması beklenirken, sınırlandırılmış kötümserlik sayıca daha az semptomla ilişkilendirilir (Abramson ve diğerleri, 1989).

Umutsuzlukla birlikte düşünülen olumsuz beklentiler, uyumsuz ve normal dışı olmaktadır. Negatif düşünce ve inançlar bazen daha yoğun depresif durum olarak da görülmektedir. Umutsuzluğun bilişsel sürecini ayrıntılandırmak gerekirse, bireyin nasıl davrandığının yanında bilgiyi nasıl algıladığı ve yorumladığı da durumunu etkileyen farklı algılamalar bütünüdür (Uncapher, Gallagher-Thompson, Osgood ve Bongar,

Referanslar

Benzer Belgeler

Katılımcıların demografik özellikleri, ebeveynlerin Beck depresyon ölçeği, sürekli kaygı envanteri, ebeveyn stres indeksi ve yaşam kalitesi ölçümleri ile

Çocukların yattıkları servisler arasındaki farklılıklar incelendiğinde süt çocuğu servisinde yatanların önemlilik düzeyi ortancası, yenidoğan yoğun bakım ve

Yapı- lan sınırlı çalışmalarda, normal gelişim gösteren çocuğa sahip annelere göre engelli çocuğa sahip annelerin duygusal sağırlık düzeylerinin daha yüksek ol- duğu,

Tüm bunlardan yola çıka- rak çocuğumun eğitim sürecine katılımımı yeterli olarak görüyorum (K5) Araştırmaya katılan Suriyeli ebeveynlerin aile katılım

[r]

If the pneumothorax size was between 15% and 25%, they monitored the patients closely and performed tube thoracostomy if the size of the pneumothorax increased on the

Birinci tema “Tereddüt Durumu” teması olup, katılımcıların büyük çoğunluğu (18) aşı yaptırmaya ilişkin tereddütte oldukları şeklinde görüş belirtmişlerdir..

Bizim çalışmamız da çalışma grubundaki anne babaların çocuklarının yaş gruplarına göre Bilgi Düzeyi Puan (BDP) dağılımları incelendiğinde yaş grupları arasında