• Sonuç bulunamadı

Maddi Yardım ve Bilgi Desteği 3. Takdir Etme Desteği

BULGULAR VE YORUMLAR

2. Maddi Yardım ve Bilgi Desteği 3. Takdir Etme Desteği

Tablo 43. Araştırmada Yer Alan Değişkenler Arasındaki İlişkiler

1. 2. 3. 4. 5. 6. 7.

1.Duygusal Destek -

2. Maddi Yardım ve Bilgi Desteği 3. Takdir Etme Desteği

.810(**) .829(**)

-

.767(**) -

4. Sosyal İlgi Desteği .824(**) .775(**) .765(**) -

5. Aile Yaşam Kalitesi .424(**) .437(**) .430(**) .432(**) -

6.Umutsuzluk -.301(**) -.294(**) -.300(**) -.273(**) -.449(**) -

7.Algılanan Stres -.288(**) -.276(**) -.252(**) -.314(**) -.341(**) .323(**) -

**p<.01

74

Tablo 43’de görüldüğü gibi algılanan stres ile duygusal destek (r=-.288, p<.01), maddi yardım ve bilgi desteği (r=-.276, p<.01), takdir etme desteği (r=-.252, p<.01) sosyal ilgi desteği (r=-.314, p<.01) ve aile yaşam kalitesi (r=-.341, p<.01) arasında olumsuz yönde anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Umutsuzluk ile duygusal destek (r=-.301, p<.01), maddi yardım ve bilgi desteği (r=-.294, p<.01), takdir etme desteği (r=-.300, p<.01), sosyal ilgi desteği (r=.-273, p<.01) ve aile yaşam kalitesi (r=-.449, p<.01) arasında olumsuz yönde anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.

Algılanan Stres ve Umutsuzluk Puanlarının Yordanmasına İlişkin Regresyon Analizi Bulguları

Algılanan Stres Ölçeği’nden alınan toplam puan ile Beach Center Aile Yaşam Kalitesi’nden alınan toplam puanın ve Eş Desteği’nin alt boyutlarından olan duygusal destek, takdir etme desteği, maddi yardım ve bilgi desteği, sosyal ilgi desteği yordama düzeyini belirlemek için yapılan çoklu regresyon analizi sonuçları Tablo 44’te verilmiştir. Ayrıca Beck Umutsuzluk Ölçeği'nden alınan toplam puan ile Beach Center Aile Yaşam Kalitesi’nden alınan toplam puanı ve Eş Desteği Ölçeği'nin alt boyutlarını yordama düzeyini belirlemek için yapılan çoklu regresyon analiz sonuçları Tablo 45’te sunulmuştır.

75

Tablo 44. Algılanan Stresin Yordanan Değişken Olarak Ele Alındığı Çoklu Regresyon Analizi Sonucu

Değişken B Standart

HataB β t p İkili r Kısmı r

Sabit 27.179 2.017 13.472 .000

Duygusal Destek -.090 .135 -.076 -.666 .506 -.288 -.034

Maddi Yardım ve Bilgi Desteği -.028 .152 -.018 -.184 .854 -.276 -.009

Takdir Etme Desteği .111 .142 .076 .777 .438 -.252 .040

Sosyal İlgi Desteği -.580 .304 -.187 -1.906 .058 -.314 -.098

Aile Yaşam Kalitesi -.089 .020 -.253 -4.348 .000 -.341 -.223

R= 0.391 R2=0.152 F(5,321)=11.551 p=.000

76

Tablo 44’deki sonuçlar incelendiğinde, algılanan stres düzeyini aile yaşam kalitesinin anlamlı düzeyde yordadığı görülmektedir. R=0.391 R2=0.152, p<.01. Adı geçen değişken algılanan stresin yaklaşık %15’ini açıklamaktadır.

77

Tablo 45. Umutsuzluğun Yordanan Değişen Olarak Alındığı Çoklu Regresyon Analizi Sonucu

Değişken B Standart

HataB β t p İkili r Kısmı r

Sabit 15.958 1.248 12.784 .000

Duygusal Destek -.071 .084 -.093 -.847 .398 -.301 -.047

Maddi Yardım ve Bilgi Desteği -.041 .094 -.040 -.431 .667 -.294 -.024

Takdir Etme Desteği -.062 .088 -.066 -.703 .483 -.300 -.039

Sosyal İlgi Desteği .104 .188 .052 .550 .582 .273 .031

Aile Yaşam Kalitesi -.087 .013 -.386 -6.900 .000 -.449 -.359

R=0.468 R2=0.219 F(5,321)=17.958 p=.000

78

Tablo 45’e bakıldığında aile yaşam kalitesi umutsuzluğu anlamlı düzeyde yordamaktadır. R=.468, R2=.219, p<.01. Adı geçen değişken, umutsuzluk düzeyinin yaklaşık %22’sini açıklamaktadır.

Yorumlar

Bu başlık altında, yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular alanyazınla bağlantı kurularak yorumlanmıştır.

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Ebeveynlerin Cinsiyetlerine Göre Farklılaşma Durumuna Ait Bağımsız Örneklem T-Testi Sonuçlarının Yorumlanması

Araştırmanın bulgularına bakıldığında ebeveynlerin aile yaşam kalitesi düzeyi, cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Şirin (2014) tarafından yapılan araştırmanın sonucunda, benzer şekilde cinsiyet ile aile yaşam kalitesi arasında bir ilişki olmadığı bulunmuştur. Bu çalışma ile çelişen araştırmalar da bulunmaktadır.

Örneğin; Hsiao (2018) otizmli çocuğu olan ailelerle yaptığı çalışmanın sonucunda ebeveynlerin cinsiyetinin, aile yaşam kalitesini etkileyen faktörlerden biri olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu çalışmanın sadece otizmli çocuğu olan ailelerle ve yurtdışında, başka bir ifadeyle farklı bir kültürde yapılması sebebiyle söz konusu araştırma ile tutarsız olabilir.

Araştırmada ebeveynlerin stres düzeylerinin cinsiyetlerine göre farklılaştığı görülmüştür. Buna göre, kadınların algıladıkları stres düzeyleri erkeklere göre daha fazladır. Çocuklara gelişimsel yetersizlik tanısı konmasından itibaren ebeveynler stres yaşamakta ve bu durumdan en çok etkilenen kişi anne olmaktadır (Vinayak, Dhanoa ve Vinayak, 2016). Annelerin günlük hayatta çocuklarıyla yalnız kalmaları, onlara çocuğun bakımı ve sorumlulukların aşırı yüklemesi halinde, anneler stresli olabilirler. Özellikle engelli bir çocuğun bakım ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra diğer günlük işlerin yüklenmesi, anneler için stres kaynağıdır (Ganong, Doty ve Gayer, 2003). Annelerin gelişimsel yetersizliği olan çocukla ilgilenirken, babalara göre daha fazla stres yaşadıkları, bunun anne rolünün çocuk bakımı konusundaki sorumluluğundan ve evdeki diğer günlük sorumlulukların çatışmasından da kaynaklandığı savunulmaktadır. Ailenin yaşamı özel gereksinimli çocuğun ihtiyaçları ile şekillenmektedir. Bu ihtiyaçları

79

gidermede anneye babaya göre daha çok sorumluluk verilmesi, başka bir ifadeyle annenin ilgisinin, vaktinin ve gücünün büyük bir kısmını özel gereksinimli çocuğa vermek zorunda bırakılması, annenin zamanla eşinden ve varsa diğer çocuklarından da uzakta kalmasına sebep olmaktadır. Bu durum evlilikleri sarsılma noktasına getirebilmektedir (Küçüker, 1993). Belki de bu yüzden anneler, gelişimsel yetersizliği olan bir çocuğun sorumluluklarıyla ilgili babalara göre daha fazla stres yaşamaktadırlar (Girolametto ve Tannock, 1994).

Annelere gelişimsel yetersizliği olan çocuğun bakımında babalara nazaran daha çok sorumluluk yüklenmektedir (Sarı, 2007). Demir, Özcan ve Kızılırmak’a (2010) göre anneler, engelli çocukla daha yakından ilgilenmekte ve ciddi boyutta görevler üstlenmektedirler. Çocuk yetiştirme sorumluluğu özellikle çocuğun yaşamının ilk senesinde sadece anneyle ilişkilendirilir. Yemek hazırlama, temizlik, çamaşır yıkama ve markete gitme gibi görevler “kadınsı” işler olarak görülmektedir (Baruch ve Barnett, 1986). Çoğu zaman ailenin gereksinimlerini karşılama konusundaki görev babadayken, anneler daha çok evde vakit geçirmektedir. Annelerin evden farklı iş hayatı olamadığı gibi dış çevre ile ilişkileri de sınırlıdır. Bu durum onları günün her anını çocuğun bakımı ile ilgilenme mecburetinde bırakmaktadır (Uğuz, Toros, İnanç ve Çolakkadıoğlu, 2004).

Günümüzde de toplumsal cinsiyet rollerini benimseyen kişilerde benzer algılar devam etmektedir. Kadın alışveriş, beslenme, giyim, temizlik, evin gereksinimlerini giderme, ilaç ve tıbbi destek sağlama gibi ihtiyaçlarla ilgilenmektedir (Tanrıkulu, 2019). Bu durum annelerin çalışma alanlarını daraltmakta ve doğal olarak maddi olanaklarını da azaltmaktadır (Neely-Barnes ve Dia, 2008).

Çocuk, genellikle annenin öznel başarısı veya yenilgisi olarak görüldüğü için, gelişimsel yetersizliği olan çocuğa sahip anne toplum tarafından suçlanabilir ve hor görülebilir (Ceylan, 2004). Glenn, Cunningham, Poole, Reeves ve Weindling (2009) gelişimsel yetersizliği olan çocukların annelerinin rol kısıtlanması, tecrit duygusu ve çocukların ihtiyaçları sebebiyle stres düzeylerini oldukça yüksek bulmuştur. Erez (2012) ise zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip annelerin sosyal fobi ve strese maruz kaldığını tespit etmiştir. Annelerin sürece gereğinden fazla dâhil olması da annelik stresiyle ilgilidir (Hodes, Garralda, Rose ve Schwartz, 1999). Ayrıca, gelişimsel yetersizliği olan çocuğun küçükken bakacak birini bulma problemleri, okul dönemindeki güçlükler, yaşıtlarının ayırt edilmesinin yarattığı sorunlar, ergenlik döneminde çocuğun hayatının devamlılığını sağlayacak bilginin azlığı da annenin stresli olmasına sebep olmaktadır (Ayyıldız, Konuk-Şener, Kulakçı ve Veren, 2012).

80

İlgili alanyazında, söz konusu araştırma ile benzer sonuçlar elde edilen çalışmalar bulunmaktadır. Kamaruddin ve Mamat (2015) tarafından yapılan araştırmada annenin stres düzeyi babanının stresinden daha fazladır. Soltanifar ve diğerleri (2015) tarafından yapılan çalışmada, otizmli çocuğu olan annelerin babalara göre stres seviyelerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Özel gereksinimli çocuğu olan anne ve babaların stres ve kaygı durumunu ölçen başka bir çalışmada da annelerin babalardan daha yüksek düzeyde stres yaşadıkları ve kaygılandıkları gözlenmiştir (Keller ve Honig, 2004). Hagborg (1989) tarafından yapılan çalışmanın sonucunda, işitme engelli çocuğa sahip annelerin stres düzeylerinin babaların stresinden daha çok olduğu görülmüştür. Pisula ve Porębowicz-Dörsmann (2017) tarafından yapılan çalışmada, otizmli çocuğa sahip annelerin babalardan daha fazla stres yaşadıkları bulunmuştur. Ang ve Loh (2019) tarafından Singapur’da otizmli çocuğa sahip ebeveynlerle yapılan araştırmanın sonucuna göre, annelerin babalara göre stres düzeyleri daha yüksektir. Tehee, Honan ve Hevey (2009) tarafından yapılan çalışmada otizmli çocuğa sahip annelerin, babalara göre stres seviyesi daha yüksektir. Shin, Nhan, Crittenden, Hong, Flory ve Ladinsky (2006) tarafından Vietnam’da yapılan çalışmada, zihinsel yetersizliğe sahip çocuğu olan annelerin babalardan daha fazla stres yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır. Doğan (2010) tarafından yapılan çalışmada, işitme yetersizliğine sahip çocuğu olan ve işitme yetersizliğine sahip çocuğu olmayan annelerin stres düzeylerinin babalarınkinden daha fazla olduğu görülmüştür. Alanyazındaki bu araştırmalar incelendiğinde söz konusu araştırmanın bulguları ile tutarlı olduğu görülür.

Ancak farklı sonuçların elde edildiği çalışmalar da bulunmaktadır. Örneğin;

Rimmerman, Turkel ve Crossman (2003) algıladıkları stresin özel gereksinimli çocuğu olan anne babalar arasında anlamlı düzeyde farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Öztürk, Riccadonna ve Venuti (2014) tarafından otizmli çocukların ebeveynleri ile yapılan çalışmada, anne ve babanın stres düzeylerinde anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Davis ve Carter (2008) tarafından yapılan araştırmada, otizmli çocuğa sahip ebeveynlerin stres puanları önemli ölçüde yüksek bulunmuş ancak anne ve babaların stres düzeyleri arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Epstein, Saltzman-Benaiah, O‘Hare, Goll ve Tuck (2008) tarafından yapılan çalışmada da stres düzeyinin kadın ve erkekte anlamlı bir farklılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Zaidman-Zait ve diğerleri (2015) tarafından yapılan araştırmada da işitme yetersizliği olan çocuğa sahip anne ve babanın stresinde anlamlı bir fark yoktur. Benzer şekilde İlhan (2017) tarafından yapılan çalışmanın bulgularına göre, özel gereksinimli çocuğu olan anne

81

veya baba olmanın stres yaşama noktasında anlamlı bir farklılığı bulunmamaktadır.

Otizmli çocuğu olan ebeveynlerin stres düzeylerinin cinsiyet açısından anlamlı bir fark oluşturmadığı Kurşun (2018) tarafından yapılan araştırmanın bulguları arasındadır. Ek olarak Rivard, Terroux, Parent-Boursier ve Mercier (2014) tarafından yapılan çalışmanın sonucunda, babaların stres düzeyi, annelerin stres düzeyinden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu çalışma söz konusu araştırmanın sonucu ile çelişmektedir.

Sonuç olarak, anne ve babaların stres düzeylerini karşılaştırarak yapılan çalışmalarda ya aralarında anlamlı bir fark olmamakta ya da annenin stresi babanınkinden daha fazla olmaktadır. Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin yaşadıkları stres arasında fark olup olmadığı konusu kesin değildir (Esdaile ve Greenwood, 2003). Bunun sebebi kişişel özelliklerin farklı olması olabilir, çünkü bu farklılık stres algısını etkileyebilir. Araştırmada ebeveynlerin kişiliklerinin incelenmemesi nedeniyle yorumlar sınırlıdır (Kurşun, 2018).

Araştırmada elde edilen bulgularda, ebeveynlerin umutsuzluk düzeylerinde kadın veya erkek olma durumuna göre anlamlı bir farklılık olmadığı saptanmıştır.

Durat, Atmaca, Ünsal ve Kama (2017) tarafından özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerle yapılan araştırmada da benzer şekilde umutsuzluk düzeyinin cinsiyete göre anlamlı bir şekilde farklılaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveynlerin geleceğe yönelik düşünce ve beklentileri anne veya baba olma durumundan çok kişilik özelliği gibi başka durumlar da umutsuzluk düzeyini belirliyor olabilir.

Araştırmada erkeklerin kadınlara göre eşlerinden daha fazla destek algıladıkları bulunmuştur. Kişinin yakın ilişki kurduğu bireylerden sosyal ve duygusal destek alması ve takdir edilmesi, karşılaştığı güçlüklerle baş edebilme becerisinde etkili olmaktadır.

Evli çiftlerde ise tarafların derinlemesine bağ kurup paylaşımda bulunduğu kişi, eşidir.

Dolayısıyla karşılaşılan problemlerde eş desteğinin düzeyi, baş etme becerisini doğrudan etkilemektedir. Özel gereksinimli çocuğa sahip ailelerde çocukları ile ilgili problemlerin çözümünde ise eş desteği etkili olacaktır. Söz konusu çalışmanın sonucuna bakıldığında, erkeklerin eşlerinden daha fazla destek görmesinin sebebi erkeklerin kadınlardan daha güçlü olması beklentisinden kaynaklanabilir. Babalar, bir taraftan kendisi gibi gün boyu çalışmış eşine yardım etmek istemekte, ancak bir yandan ona atfedilen erkeklik üstünlüğünü kaybetme korkusu yaşamaktadır (Bedir, 2018). Kadın ise erkeklerin güçlü olduğunu benimsemekte ve böylece eşine her türlü desteği sağlamak için çaba gösterdiği düşünülmektedir.

82

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Çocuk Cinsiyetine Göre Farklılaşma Durumuna Ait Bağımsız Örneklem T-Testi Sonuçlarının Yorumlanması

Araştırmanın sonucuna göre ebeveynlerin aile yaşam kalitesi ile çocuk cinsiyetine göre değişmemektedir. Meral ve Cavkaytar (2014) tarafından yapılan araştırmada da otizmli çocuk ebeveynlerin aile yaşam kalitesinin çocuğun kız veya erkek olmasının anlamlı bir farklılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Benzer şekilde, özel gereksinimli çocuğa sahip annelerin aile yaşam kalitesinin, çocuğun cinsiyetinden etkilenmediği Şengün (2018) tarafından yapılan çalışmanın bulguları arasındadır.

Araştırmanın sonucunda ebeveynlerin stres düzeylerinin çocuk cinsiyetlerine göre farklılaşmadığı görülmüştür. Aynı şekilde, İlhan (2017) tarafından yapılan araştırmanın bulgularına göre, ebeveynlerin stres düzeyleri ile engelli çocuklarının cinsiyeti arasında anlamlı bir fark yoktur. Başka araştırmalarda da farklı bulgular elde edilmiştir. Örneğin, öğrenme güçlüğü olan kız çocuk sahibi ebeveynlerin öğrenme güçlüğü olan oğlu olan ebeveynlere göre daha çok stres yaşadığı bulunmuştur (Kamaruddin ve Mamat, 2015). Otizmli kız çocuğu olan ebeveynlerin oğlan çocuğuna sahip ebeveynlere göre daha fazla stres yaşamakta olduğu da başka bir araştırmanın bulguları arasındadır (Sabih ve Sajid, 2008). Söz konusu araştırma ile çelişen çalışmalar yurtdışında, başka bir ifadeyle farklı kültürler ile yapılmıştır. Çocuk cinsiyetine bakış açısının kültürden kültüre değiştiği düşünüldüğünde farklı sonuçlar elde edilmesi olası bir durumdur.

Araştırmanın sonucunda ebeveynlerin umutsuzluk düzeylerinin çocuk cinsiyetlerine göre farklılaşmadığı görülmüştür. Durat, Atmaca, Ünsal ve Kama (2017) tarafından yapılan çalışmanın sonucunda da yetersizliği bulunan çocuğun cinsiyeti ile ebeveynlerin umutsuzluk puanları arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Ünlüer (2009) tarafından yapılan çalışmada da annelerin umutsuzluk düzeyleri arasında çocuğun cinsiyeti açısından anlamlı bir fark yoktur. Benzer şekilde, ebeveynlerin umutsuzluk düzeylerinin çocuk cinsiyetine göre farklılaşmaması, Akandere, Acar ve Baştuğ (2009) tarafından yapılan araştırmanın bulguları arasındadır. Söz konusu araştırmanın bulguları ile çelişen çalışmalar da bulunmaktadır. Balkanlı (2008) tarafından yapılan araştırmada, otizmli kız çocuğu olan annelerin umutsuzluk düzeyinin otizmli oğlu olan annelere göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Durmaz (2017) tarafından yapılan çalışmaların

83

bulgularına bakıldığında ise, otizmli kız çocuğuna sahip annelerin umutsuzluk düzeyleri ile otizmli erkek çocuğa sahip olanların umutsuzluk düzeyleri arasında anlamlı farklılık vardır. Söz konusu araştırma ile çelişen çalışmalar sadece otizmli çocuğa sahip ebeveynlerle yapıldığı için farklı sonuçlar elde edilmiş olabilir.

Araştırmanın bulgularına göre, ebeveynlerin eş destek düzeyleri çocuk cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Aslında çocuğun cinsiyeti anne ve babanın rol ve sorumluluklarında değişiklik gösterebilir. Erkeklerin babalarla cinsiyet açısından anneye göre daha çok ortak yönünün olduğu bu yüzden babaların oğlanların gelişiminde daha farklı görevleri olduğu düşünülmektedir (Barnett ve Baruch, 1987). Ebeveynlerin çocuk cinsiyetine olan tutumlarının farklı olduğu, Singh ve De Man (1992) tarafından belirtilse de bu çalışmada, çocuğun erkek veya kız olmasının eşlerinin birbirlerine olan desteğinin düzeyini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

Özetle, bu araştırmada, özel gereksinimli çocuğun cinsiyeti ile ebeveynlerin aile yaşam kalitesi, stres, umutsuzluk ve eş destek düzeyleri arasında anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir. Çocuğun yetersizliğe sahip olması, cinsiyet değişkeninden daha önemli olabilir. Ebeveynler bebekleri olacağını öğrendikleri andan itibaren kız veya oğlan olma durumuna göre hazırlık yapmaktadırlar. Örneğin, çocuk için alınan kıyafetler ve onun odası için alınan eşyalar çocuğun cinsiyetine göre seçilir. Ancak ebeveynlerin çocuğun gelişiminde yetersizlik olduğunu öğrendiklerinde yaşadıkları duygular göz önüne alınırsa, çocuğun cinsiyeti arka planda kalıyor olabilir.

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Yaşlara Göre Farklılaşma Durumuna Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması

Araştırmanın bulgularına göre aile yaşam kalitesi, ebeveynlerin yaşlarına göre farklılaşmamaktadır. Bu çalışmaya benzer şekilde Meral ve Cavkaytar (2014) tarafından yapılan araşırmada, otizmli çocuğu olan annelerin yaşı ile aile yaşam kalitesi arasında anlamlı bir fark olmadığını saptamıştır. Anne ve babanın yaşının aile yaşam kalitesi düzeyini etkilemediği Şirin (2014) tarafından yapılan araştırmanın sonucunda da görülmüştür. Bakıldığında söz konusu araştırmanın sonucu alanyazında yer alan çalışmaların sonuçları ile tutarlıdır.

Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin algıladıkları stres ile yaşları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı, bu araştırmanın bulguları arasındadır. Ancak başka bir çalışmada otizmli çocuğu olan 30 yaşından küçük annelerin stres seviyelerin

84

diğer yaş gruplarından yüksek olduğu görülmüştür (Al-Oran ve Al-Sagarat, 2016). Bu çalışmanın sadece otizmli çocuğu olan anneleri kapsamasından dolayı söz konusu araştırma ile çeliştiği düşünülmektedir.

Bu araştırmanın sonucunda, ebeveynlerin umutsuzluk düzeyleri, yaşlarına göre farklılaşmamaktadır. Benzer şekilde Durat, Atmaca, Ünsal ve Kama (2017) tarafından yapılan çalışmada, özel gereksinimli çocuğu olan anne ve babaların yaşlarına göre umutsuzluk düzeyleri arasında anlamlı fark olmadığı tespit edilmiştir. Çengelci-Özekes (2009) tarafından otizm ve down sendromlu çocuğa sahip annelerle yapılan araştırmada, annenin umutsuzluk düzeyinin yaşı ile anlamlı bir ilişkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ünlüer (2009) tarafından yapılan çalışmanın bulgularına göre, annelerin umutsuzluk düzeyi ile annenin yaşı arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Zihinsel yetersizliğe sahip çocuğu olan annelerin umutsuzluk düzeylerinin, yaşlarına göre farklılaşmadığı Gölalmış-Erkan (2005) tarafından yapılan çalışmanın sonuçları arasındadır. Alanyazındaki bu çalışmalar söz konusu araştırmanın bulguları ile tutarlıdır. Ancak Akandere, Acar ve Baştuğ (2009) tarafından yapılan araştırmanın bulgularına göre, 20-35, 36-50, 51+ yaş üstü annelerin yaş gruplarının geneline bakıldığında, 20-35 yaş aralığındaki annelerin umutsuzluk seviyeleri diğer gruplara göre düşüktür. Danış (2006) tarafından yapılan araştırmada da, genç annelerin umutsuzluk düzeyinin diğer annelere göre daha düşük olduğu görülmüştür. Ek olarak, bu araştırmanın sonucunda ebeveynlerin eş destek düzeylerinin yaşlara göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Genel olarak, bu çalışmada özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin aile yaşam kalitesi, stres, umutsuzluk ve eş destek düzeyleri yaşlarına göre değişmemektedir. Bu durum ebeveynlerin engelli çocuğa yönelik tepkilerinin, yaş değişkeninden bağımsız olması ile açıklanabilir. Başka bir ifadeyle, annenin ve babanın yaşı ne olursa olsun, yetersizliği bulunan bir çocuğun dünyaya gelmesine benzer tepki gösterebilir. Yaş ilerledikçe tecrübenin artacağı düşünülür, çünkü ileri yaştaki anne ve baba, genç yaştaki ebeveynlere göre çocukları ile daha uzun zaman geçirir. Ancak ebeveynlerin çevresinde engelli bir çocuk yoksa bu edindikleri tecrübe sınırlı kalmaktadır. Örneğin, küçük yaşta anne olan birinin daha önce yeğeni otizmliyse tecrübelidir ve ileri yaşta otizmin ne demek olduğunu bilmeyen bir anneye göre tepkileri daha farklı olabilir.

85

Aile Yaşam Kalitesi, Algılanan Stres, Umutsuzluk ve Eş Desteği’nin Eğitim Durumuna Göre Farklılaşmasına Ait ANOVA Sonuçlarının Yorumlanması

Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, ebeveynlerin aile yaşam kalitesi düzeyleri eğitim durumlarına göre farklılaşmaktadır. Bulgulara göre, ilkokul mezunlarının aile yaşam kalitesi düzeyleri, lise ve üniversite mezunlarına göre daha düşüktür. Özyurt (2011) tarafından yapılan araştırmada aile yaşam kalitesinin alt boyutlarından olan fiziksel ve maddi yeterlilik durumunun eğitim düzeyinin yükselmesiyle artış gösterdiği görülmüştür. Ayrıca Özyurt’a (2011) göre yüksek eğitim seviyesi, ebeveynlerin algısında etkilidir. Eğitim seviyesi yüksek bireylerde problem çözme becerileri ve yetersizliğe ilişkin bilgi düzeyi daha fazla olabileceği düşünüldüğünde motivasyon ve yaşam kalitelerinin yüksek olması beklenebilir. Hsiao (2018) tarafından otizmli çocuğu olan ailelerle yapılan çalışmanın sonucunda, ebeveynlerin eğitim seviyesinin aile yaşam kalitesini etkileyen faktörlerden biri olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.

Araştırmada, ebeveynlerin algıladıkları stresin, eğitim durumlarına göre farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Aslında yüksek eğitim düzeyindeki kişilerin

Araştırmada, ebeveynlerin algıladıkları stresin, eğitim durumlarına göre farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Aslında yüksek eğitim düzeyindeki kişilerin

Benzer Belgeler