• Sonuç bulunamadı

"Levlake levlake, lema halektul eflak"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share ""Levlake levlake, lema halektul eflak""

Copied!
58
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Hz. Muhammed in hayatına bakıldığı zaman sıradan bir

insanın hayatında olan yemek, içmek, uyumak, evlenmek,

savaşmak gibi fiiller

gözükmektedir. Bu fiilleri yapan bir insanın sıradan bir insandan farkı ne olabilir?

Feb 23, 2013

Hazret-i Peygamberin (ASM) halleri ve vasıfları, hayatını anlatan eserlerde ve tarih kitaplarında çokça

bahsedilmiştir. Fakat o vasıfların ve hallerin büyük çoğunluğu, Hz. Peygamberin (ASM) insan yönüne bakmaktadır ve anlatılanlar Hz. Peygamberin (ASM) sadece maddi şahsına bakmakta, manevi şahsına bakmamaktadır. Hz. Peygamber (ASM)'in manevi

şahsiyeti ve kudsi mahiyeti o derece yüksektir ki, tarih kitaplarında anlatılan maddi şahsiyetiyle alakalı vasıfları, O'nun (ASM) yüksek kıymetini tam olarak anlatmaktan çok uzaktır.

Kulluk yönü itibariyle bile "Bir işe sebep olan, o işi bizzat yapan gibidir."sırrınca, her gün, hattâ şimdi de bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir muazzam ibadet,

(3)

O'nun (ASM) sevaplarına eklenmektedir. Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz rahmetine, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir kabiliyetiyle mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar olmaktadır.

"Levlake levlake, lema halektul eflak" kudsi hadisi sırrınca şu kâinatın yaratılışın asıl gayesi, tarihlerin

şahitliği doğrultusunda en mükemmel insan (1), Kâinatın Hâlık' ı olan yaratıcımızın tercümanı olan mübarek

şahsiyetini ve mahiyetini tam olarak anlamak için kitaplardaki vasıfları ve halleri kâfi gelmemektedir. 

Meselâ, Hazret-i Cebrâil ve Mikâil iki muhafız gibi Bedir Savaşı'nda yanında bulunan, Hz. Cebrail'i geride

bırakarak Mi'raç'da Cenab-ı Allah ile görüşecek kadar yüksek makamlara erişen manevi mahiyetini bir kenara bırakıp; savaşta zırh giyen, yara alan, hasta olan, açlık çeken, ticaret yapan, sahabeleri ile bir arkadaş gibi sohbet eden, bir aile reisi olarak eşleri ve çocukları ile ilgilenen, torunları ile oynayan,.. vb. insani yönleri ile değerlendirmeye kalkmak hata olacaktır.

İşte, yukarıda anlatıldığı gibi Efendimizin (ASM) insani yönü ile alakalı duyulanlar karşısında hata yapmamak için, bir de başımızı kaldırıp hakikî mahiyetine ve

peygamberlik vazifesi ile Cenab-ı Hakk'ın elçisi ve Rehber Kitabının tercümanı olan asıl nuranî manevi

şahsiyetine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer. 

Anlatılanların daha iyi anlaşılması için şöyle iki misal verilebilir: Örneğin bir hurma çekirdeğini düşünelim. O hurma çekirdeği toprak altına bırakılıp, zamanla

büyüyerek koca meyveli bir ağaç olur. Hem gittikçe her tarafa dal ve budak verir büyür. Veya bir tavus kuşu yumurtası düşünelim. Zamanı gelince o yumurtadan yavru bir tavus kuşu çıkar. Sonra, mükemmel olarak

yaratılmış ve her bir tüyünde bir sanat eseri gibi nakışlar

(4)

işlenmiş bir tavus kuşu olacaktır. 

Şimdi, o çekirdek ve o yumurtanın kendilerine has basit yapıları ve sıradan halleri vardır. Ancak sonradan ortaya çıkan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın son hallerine nispeten çok mükemmel özellikleri vardır.

Şimdi, sıradan bir insana o çekirdek ve o yumurtanın özelliklerini ağaç ve kuşun özellikleri ile irtibatlandırıp anlattığımız zaman olması gereken, çekirdekten ağaca kadar veya yumurtadan mükemmel bir tavus kuşu

oluncaya kadar olan mertebelere bakarak o ağaç veya yumurtaya bakmalıdır. Yoksa, “Küçük bir çekirdekten yüzlerce hurma çıktı.” veya “Şu yumurta, kuşların sultanı olabilecek güzellikte yaratılan bir tavus kuşudur.” denilse aklı almadığından inkâr edecek, yalanlayıp inanmayacaktır.

İşte, misaldeki gibi, Peygamber Efendimizin (ASM) insan olmasının gerektirdiği hallerini, o çekirdek veya o

yumurtaya benzetirsek, peygamberlik vazifesi ile parlayan nurani şahsiyeti de, cennetin bir tûbâ ağacı veya hümayun kuşuna benzeyecektir. Hem de bu manevi yönü daima daha da yükselmeye devam etmektedir.

Çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi ümmetinin her

zaman yaptığı ibadetlerinin, amellerinin ve dualarının bir misli O'nun (ASM) sevaplarına eklenmekte ve manevi mertebesinin her geçen zaman daha da artmasını sağlamaktadır. Onun için, insan olmasının gereği olan yönleri duyulduğu zaman diğer taraftan, Refref’e binip, Hz. Cebrâil’i arkada bırakıp, Kab-ı Kavseyne çıkarak Cenab-ı Allah'a muhatap olan nurani manevi şahsiyetine de hayal gözümüzü kaldırıp bakmamız gerekmektedir.

Yoksa ya hürmetsizlik ederiz veya nefsimizin ve şeytanımızın da yardımı ile inkâr ederiz.

(Yazarın Zafer Yayınları'ndan çıkan "Şeytanla Münazara"

isimli eserinden alınmıştır.)

(5)

1. http://www.time.com/time/magazine/article/0,917 1,879377-3,00.html 

Tercümesi için bk.  Dünya Kimi Bekliyor?

Kutsal emanetler nerelerde sergileniyor?

May 23, 2011

Çoğumuz bu duyguyu yaşatacak belirli yerlerden haberdar olsak da sadece İstanbul'da bile Kutsal Emanetler'in korunduğu onlarca cami, türbe ve müze var.

http://image.samanyoluhaber.com /Images/Resim/Images/News/20109 4/HIRKA.jpg

Hırka-i Şerif: Efendimiz'den (sas) Veysel Karani Hazretleri'ne kalan hırka ile Veysel Karani'nin kuşağı ve takkesi, Hırka-i Şerif Camii'nde ziyaret ediliyor. Ayrıca Hırka-i Şerif Camii'nin bahçesindeki vakıf binasında Peygamber Efendimiz'in gömleği ve ayakkabısı korunuyor.

(6)

Efendimiz'in günümüze gelen bir diğer hırkası da Topkapı Sarayı'nda.

http://image.samanyoluhaber.com /Images/Resim/Images/News/20109 4/kabe.jpg

Kâbe örtüleri: Kâbe'nin siyah ibrişimden dokunan örtüsü her sene değiştiriliyor. Eski örtü parçalar halinde saklanıyor. Pek çok yerde örnekleri bulunan bu örtülerden ikisi Üsküdar Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii'nde ve Fatih Çarşamba'da Yavuz Selim Camii'nde

saklanıyor.

Kabir örtüsünden Hacer-ül Esved'in parçalarına

Ravza-İ Mutahhara örtüleri: Ayasofya'da padişah türbelerinin

restorasyonu sırasında gün yüzüne çıkan tarihi hatıralar arasında Kâbe-i Şerif iç örtüsü ve Ravza-i Mutahhara örtüleri de vardı. Ortaya çıkan eserler Ayasofya'da sergilenmeye devam ediyor. Ayrıca Beyazıd Camii kıble duvarında ve Topkapı Sarayı'nda da Efendimiz'in kabir örtüleri bulunuyor.

Hacerül Esved parçaları: Kâbe'deki Hacerülesved'in küçük bir parçası, İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinde bulunuyor. 4 küçük parçası da Sokullu Mehmet Paşa'nın Sultanahmet'teki Kadırga Sokollu Camii'nde muhafaza ediliyor.

Kutsal Emanetler: Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunmakta olan kutsal emanetler, Peygamber Efendimiz (sas)'e,

Kâbe'ye ve bazı sahabelere ait maddi hatıralardan oluşuyor. Bu hatıralar Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinden sonra İstanbul'a

(7)

getirilmiş, bir bölümü de farklı İslâm ülkelerinden derlenmiş.

Topkapı'daki emanetler arasında Peygamberimiz'in hırkası, Uhud'da kırılan dişi, kadehi, sancağı, yayı, kılıçları da bulunuyor.

http://image.samanyoluhaber.com /Images/Resim/Images/News/20109 4/ayakizi.jpg

Kadem-i Şerif: Peygamber Efendimiz (sas)'den günümüze ulaşan

mukaddes emanetlerden biri de taş ve tuğla zemin üzerinde bulunan ayak izleri. Hz. Muhammed (sas)'in Kudüs, Mısır ve Taif olmak üzere çeşitli yerlerde ayak izinin bulunduğu biliniyor. İstanbul'da da birçok yerde Peygamber Efendimiz'in mübarek ayak izleri muhafaza ediliyor.

Bunların bir kısmı Topkapı Sarayı'nda. Diğerleri ise Eminönü'nde I.

Abdülhamid Türbesi'nde, Eyüp Sultan Camii'nde ve Laleli'de III.

Mustafa ile III. Selim Türbesi'nde bulunuyor. Mardin'de de Hatuniye Medresesi'nde Efendimiz'in mübarek bir ayak izi yer alıyor.

http://image.samanyoluhaber.com /Images/Resim/Images/News/20109 4/sakal%C4%B1%C5%9Ferif.jpg

Sakal-ı Şerif: Ashab-ı Kiram tarafından biriktirilen ve günümüze kadar ulaşan Efendimiz'in saç ve sakal telleri, birçok camide özellikle Kadir Gecesi'nde ziyarete açılıyor. Bu yıl Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmed ve Eyüp Sultan türbelerinde sakal-ı şerifler Ramazan boyunca ziyarete açıldı. İstanbul'da Beyazıt

(8)

Meydanı'ndaki Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde ise Peygamberimizin bir tutam saçı, kuşak-ı şerifi ile zıbın-ı şerifinden bir parça bulunuyor.

Kaynak: Zaman Gazetesi

Hadislerin değişmeden bize

ulaştığına nasıl emin olabiliriz?

May 16, 2011

Bu konuda ilk önlemi Efendimiz (ASM) “Kim benim üzerime yalan uydurursa, cehennemdeki yerini hazırlasın”(1) sözleri ile bizzat kendisi almış ve sahabenin bu konuda hassas davranmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı sahabeler hadis nakli konusunda fazlasıyla itina gösterirlerdi. Örneğin Hz. Ali Efendimiz (ra): “Ben, size Rasûlullah (sav) Efendimiz’den bir şey söylerken, (öyle dikkat eder, öyle söylerim ki,) gökten yere düş (üp parça parça olmak) benim için, O’nun üzerine yalan söylemekten daha kolaydır” buyururlardı.(2)

Sahabeler, Kur’ân’ın ve âyetlerin muhafazasından sonra, en ziyade Hz. Peygamberin (ASM) sözlerinin ve fiillerinin muhafazasına, özellikle de İslami ve imani hükümler ve Hz. Peygamberin (ASM) mucizeleri ile alakalı olan sözlerinin ve fiillerinin muhafazasına çalışmışlardır. Hadis ve siyer kitaplarından da görüleceği üzere Allah Resulüne (ASM) ait en küçük bir hareketi, bir sözü ihmal etmemişlerdir. Asr-ı Saadette(3), pek çok sahabe Efendimizin (ASM) söz ve fiillerini yazıp kaydettiler. Özellikle de Abadile-i Seb’a(4) diye adlandırılan ve bunlardan da özellikle Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni’l-Âs gibi hadis konusunda manen vazifeli olan sahabeler;

iman esasları, İslamiyet'in rükunleri ve Peygamber Efendimizin (ASM) mu’cizeleri ile alakalı hadisleri yazarak kaydettiler.

Bu noktada sahabeler fazlasıyla titiz davranmış ve bazen çok iyi bildikleri hadislerin naklinde bile çekinmiş ve söylemek istememişlerdir. Hatta on yıl kadar bizzat Peygamberimizin (ASM) yanında bulunan Hz. Enes bin Mâlik (ra) bir gün; “Eğer hatâ ederim endişesi ve korkusu olmasaydı, Rasûl-i Ekrem’den (sav) daha çok şeyler anlatırdım” buyurmuşlardı.(5) Yine aynı şekilde Abdullah ibni Abbas (ra), kendisinden bir hadis rivayet etmeleri istendiğinde çekinir, sıkılır ve nihayet hadisi söylediğinde ise sonunda da; “(Bak, ben hafızamdan birşey söylüyorum ama bilin ki, Rasûlullah) bunun üç aşağı-beş yukarı veya buna yakın yahut da buna benzer birşey buyurdu.”(6) şeklinde ikazda bulunmayı da ihmal etmezdi.(7) Benzer bir hadise de Aşere-i Mübeşşere’den yani cennetle müjdelenen on sahabeden birisi olan Hz. Zübeyr

(9)

İbn Avvâm, o kadar az hadis rivayet etmiştir ki, bir gün oğlu kendisine: “Baba, sen neden hadis rivayet etmiyorsun?” diye sorduğunda: “Bir kelimede bile Rasûlullah’a muhalefet ederim diye ödüm kopuyor. Çünkü O: ‘Benim üzerime yalan söyleyen, cehennemdeki yerini hazırlasın’ buyurmuştur” şeklinde cevap vermişti.(8)

Sahabelerden sonra da, Sahabenin yanında yetişen ve Tâbiin olarak adlandırılan binlerce âlimler aynı hassasiyetle sahabeden aldıkları bu hadisleri yazarak veya ezberleyerek kaydettiler. Tâbiinin hadis konusundaki hassasiyeti noktasında bazı örnekler vermek gerekirse; Saîd İbnü’l- Müseyyib’in “gerektiğinde bir tek hadîs için günlerce yol katettiğini, söylemesi”(9); Mesruk İbnü’l-Ecda’nın, “tek bir harfi için bile yolculuk etmesi”(10); Kesir İbn Kays’ın rivayetine göre, Ebu’d-Derdâ’dan tek bir hadîs almak için bir ilim aşığının Medine’den Şam’a gelmesi ve daha pek çok seyahatler, bu konuda örnek olarak verilebilecek misallerdir.(11)

Beş yüz sahâbiyle görüştüğü söylenen ve bir beldeye vardığında: “Beş yüz sahâbi görmüş bir insan geliyor”denen, Abdurrahman İbn Ebî Leylâ: “Yüzyirmi sahâbi tanıdım ki, bir mescidde aynı anda yüz yirmisi de oturuyor olabilir kendilerine bildikleri bir şey sorulduğunda hep birbirlerinin yüzlerine bakarlar; konuşurken, ‘Rasûlullah’ın sözlerine bir kelime karıştırıveririm’ korkusuyla başkasının cevap vermesini bekler, kimse cevap vermeyince de nihayet bunlardan biri dişini sıkar ve Allah’a dayanarak, İbn Mes’ud (Ben hafızamdan birşey söylüyorum ama bilin ki, Rasûlullah) bunun üç aşağı-beş yukarı veya buna yakın yahut da buna benzer birşey buyurdu.) gibi hatırlatmasıyla rivayette bulunurlardı”

demektedir.(12)

Tâbiinden sonra, başta dört mezhep imamları ve artık hadislerin muhafazası konusunda vazifeli muhaddis ler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler. Bu mezhep imamlarından Ahmed ibni Hanbel değişik kanal, değişik sened, farklı metin, yani muhteva aynı olsa bile, sahihi, haseni ve zayıfıyla bir milyon hadîs ezberlediği söylenir ki; kırk bin hadîs ihtiva eden meşhur Müsned’ini üç yüzbin hadîsten seçerek meydana getirmiştir.(13)

Bütün hayatını hadîse, Allah Rasûlü (asv)’ın mübarek sözlerine hasreden Yahya İbn Maîn, mevzû hadîs denilen manası doğru olsa da Efendimize (ASM) ait olmayan hadisleri de ezberlerdi. Bir keresinde, Ahmed İbn Hanbel, neden böyle yaptığını sorduğunda: “Yanıma gelen insanlara bu mevzûdur, şu mevzûdur; bunların dışında kalanlardan alabildiğini alırsın derim”(14) cevabını vermişti. İmam Zührî’den Yahya b. Said el Kattan’a, Buharî ve Müslim’den Dârekutnî ve Hâkim’e uzanan çizgide daha dünya kadar hadis ezbercileri yetişti.

Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim gibi hadis âlimleri olmak üzere diğer Kütüb-ü Sitte olarak adlandırılan sahih hadis kitaplarının yazarları hadislerin muhafaza edilmesi vazifesini

(10)

omuzlarına aldılar. O döneme kadar hadislerin içerisine karıştırılması muhtemel olan mevzu hadis veya kasdi olarak hadisler hakkında şüphe uyandırmak için içlerine karıştırılan sözleri, İbni Cevzî gibi şiddetli binlerce araştırmacılar çıkıp ayıklayıp hadislerin içerisinden çıkardılar.

Bunların haricinde her ne kadar hadis usulünde yer almasa da hadislerin, mekan ve zamanı aşarak yakaza tabir edilen uyku ve rüya arası haller ile bizzat Allah Resulüne (ASM) sorulması ve doğruluğunun araştırılması hadiseleri olmuştur. Örneğin büyük imam Celâleddin es-Süyûtî’nin, defalarca Efendimiz’le hem de yakazada görüştüğü nakledilmektedir. Yine, İmam Buhâri, kendi kanallarıyla tespit ettiği her bir hadîs için, abdest alır, iki rekât namaz kılar ve mes’eleyi Efendimizin (ASM) mübarek ruhlarına havale eder: “Doğru mu ya Rasûlallah?” der; kendince aldığı bir işarete göre de o hadîsi kitabına kaydederdi.(15)

İşte buna binaen, “Nasıl bileceğiz ki, on dört asırlık uzun mesafeden günümüze kadar gelen, bu hadisler doğrudur?” sorusu hatıra gelmemelidir.

_______________________________________________

Dipnotlar

(1) Buhari, İlim, 38; Müslim, Zühd, 72; Ebû Davûd, İlim, 4; Tirmizi, Fiten, 70; Müsned, 1/70.

(2) Buhârî, İstitâbe, 6; Ebû Dâvûd, Süne, 28.

(3) Peygamberimizin (ASM) yaşadığı döneme Asr-ı Saadet denilir. Nedeni ise İslamiyetten önceki bedevi bir kavimden, İslamiyetle şereflenmelerinden sonra en medeni ve faziletli bir toplum meydana gelmiş, iki cihan saadetini kazandıracak iman nimetilyle şereflenmişlerdir.

(4) Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes'ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (R.A.)

(5) Dârîmî, Mukaddime, 25.

(6) İbni Mâce, Mukaddime, 3.

(7) Bu konuda sahabenin hadis naklinde gösterdiği hassasiyetle alakalı daha pek çok örnek mevcuttur. Detaylı bilgi için: M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, c:3, s:63-68.

(8) Buhâri, İlm, 38.

(9) Zehebî, Tezkiretü’l-Huffaz, 1/56; er-Rihle, s.127-129.

(10) M.Accac el-Hatîb, es-Sünnetü Kable’t-Tedvin, s:178.

(11) Er-Rihle, s.78; İbni Mâce, Mukaddime, 17.

(12) Zehebî, Siyer-u A’lâmi’n-Nübelâ, 4/263.

(13) M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, c:3, s:79.

(14) M.Accac el-Hatîb, es-Sünnetü Kable’t-Tedvin, s:229.

(15) İbn Hacer, Tehzibü’t-Tehzib, 9/49.

(11)

Peygamber Efendimiz (asv) in,

peygamberlikten önceki hayatının bir önemi yok mudur?

Apr 16, 2011

- Peygamberimiz (a.s.m)'in peygamberlik öncesi mübarek şahsiyeti, ileride üstleneceği peygamberlik göreviyle mütenasip bir donanıma sahip olduğunda asla şüphe yoktur. Sadakat, eminlik, fetanet, feraset, zirvedeki akıl, eşsiz zekâ, harika fesahat, ikna kabiliyeti, cesaret, şefkat vb. insanî vasıfların hepsinin zirvesinde idi.

Herkes tarafından Muhammedu’l-Emin lakabıyla anılması, daha otuz beş yaşında iken, Haceru’l-Esvedin, Kâbe’nin ilgili köşesine

yerleştirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan münakaşaları sona erdiren bir feraset göstermesi ve hakemliğine bütün Kureyşlilerin memnun olması, zenginlerin bazı mücevherlerini, gümüş ve altınlarını -çalınır veya gasp edilir korkusuyla- ona emanet bırakmaları gibi yüzlerce asalet simgesi olan vasıfları, tarihçe tasdik edilmektedir.

- Arapça lisanı, ileride Kur’an’ın mucizeliğine ev sahipliği yapacak bir donanıma sahip kılındığı gibi, Hz. Peygamber (a.s.m) de peygamber olmaya aday bir şahsiyette yaratılmıştır.

- “Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nurumdur.” mealindeki hadis-i şerif onun ta baştan beri Allah’ın kader programında eşsiz bir kimliğe sahip kılındığının göstergesidir. (bk. İmâm Ahmed, Müsned IV-127;

Hâkim, Müstedrek II-600/4175)

- Peygamberlikten önce şahsıyla alakalı olarak meydana gelen ve

"irhasat" denilen harika olaylar da onun her zaman eşsiz bir insan olduğunu göstermektedir.

- Bir incir ağacının çekirdeği, incir ağacının bütün özelliklerini ihtiva ettiği gibi, peygamberlik tuba-i cennet ağacının bir çekirdeği

hükmündeki Hz. Muhammed (a.s.m)’in şahsiyeti, her zaman peygamberlik nuruyla dopdolu yaşamıştır. Adı bile onun eşsiz

(12)

şahsiyetinin simgesi ve göstergesidir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hz. Muhammed (sav)'in peygamberlikten önceki hal ve hareketleri de sünnet midir?

Peygamber Efendimiz (asv) in anne ve babası niçin onun

peygamberliğinden önce

ölmüştür, bunun hikmeti nedir?

Apr 16, 2011

Bu suâle Mektûbat isimli eserinde, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri şu cevabı verir:

"Cenâb-ı Hak, Habîb-i Ekreminin peder ve vâlidesini, kendi keremiyle, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâmın ferzendâne hissini memnun etmek için, valideynini minnet altında

bulundurmuyor. Valideynlik mertebesinden, mânevî evlâd mertebesine getirmemek için; hâlis kendi minnet-i Rubûbiyyeti altına alıp, onları mes'ud etmek ve Habîb-i Ekremini de memnun etmekliği rahmeti iktiza etmiş ki, vâlideynini ve ceddini, ona zahirî ümmet etmemiş. Fakat, ümmetin meziyetini, faziletini, saâdetini onlara ihsan etmiştir."

"Evet, âlî bir müşîrin [mareşal]; yüzbaşı rütbesinde olan pederi, huzuruna girmesi; birbirine zıd iki hissin taht-ı tesirinde bulunur.

Padişah; o müşîr olan Yâver-i Ekremine merhameten, pederini onun mâiyetine vermiyor." (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubât, s.398)

(13)

Misvakın faydalı olduğunu

gösteren ilmi araştırmalar var mıdır?

Apr 16, 2011

Doğal Çubuklar veya Çiğneme Çubukları (Chewing Sticks)

Dünyanın çeşitli yerlerinde değişik ağaçlardan elde edilen çiğneme çubukları, mahallî isimleriyle ağız temizliğinde kullanılır. Çiğneme çubuklarını ilk defa Babiller’in kullandığı söylenir. Daha sonra

Yunanlılar, Romalılar, Yahudiler, Mısırlılar ve Müslümanlar tarafından da kullanılmıştır.

Orta Doğu ülkelerinde çiğneme çubuklarının en büyük kaynağı Arak (Salvadora Persica) ağacıdır. Batı Afrika'da limon (citrus aurantafolia) ve portakal (Citrus sinensis) ağaçlarından elde edilen çiğneme çubukları Amerika’da sinameki (Cassia sieberianba) köklerinden elde edilir.

Sarısalkım (Cassia sieberianba) denen ağaç da bazı bölgelerde kullanılmaktadır (Sierra Leone).

Bizim ülkemizde de Arak ağacından elde edilen ve misvak diye bilinen çiğneme çubuğu kullanılmaktadır. Arak veya Salvadora

persica diş fırçası ağacı (tooth brush tree) olarak da adlandırılır. Misvak, İngilizce doğal diş fırçası (the natural tooth-brush) olarak da anılır. 12- 15cm’lik çubukların 2cm kadar uç kısmının kabuğu soyularak bu kısım su içine konur. Birkaç saat suda bekletildikten sonra çıkarılır, dişler arasında lif haline gelene kadar çiğnenir. Fırça kılları gibi lif lif olunca kullanılacak hale gelir. Bu işlemden dolayı yanlış olarak çiğneme çubuğu diye adlandırılır. Aslında bu terim yanlıştır. Çünkü misvak çiğnenerek değil, fırça gibi kullanılır.

İslam dini açısından misvak, Hanefi Mezhebi'ne göre abdestin Şafii Mezhebi'ne göre ise namazın sünnetidir. Yani kullanılması sevaptır. Yine İslam dinine göre diş sağlığının yanı sıra birçok fizyolojik faydaları da vardır.

(14)

Dişle İlgili Faydaları:

Dişetlerini kuvvetlendirir, etkili bir şekilde plağı uzaklaştırır, dişleri beyazlatır, çürükleri önler, dişleri temizler ve beyazlatır, kötü kokuyu giderir, diş ağrılarını giderir.

Fizyolojik Faydaları:

Tat duyusunu geliştirir, zihni ve zekayı kuvvetlendirir, sindirime

yardımcı olur, görmeyi kuvvetlendirir, vücudun bütününe faydası vardır, sürekli kullananların yüzlerine parlaklık verir.

Bilimsel Olarak Misvakın Yararı Üç Şekilde İzah Edilir:

Fibrillerin mekanik etkisi, misvaktan salgılanan kimyasal

maddelerin etkisi ve bu ikisinin kombinasyonu şeklinde açıklanır.

Misvak, kalem tutar gibi veya fırça tutar gibi tutularak kullanılır.

Fırçadan daha uzun süreli tatbiki söz konusudur (beş-on dk.). Yukardan aşağı hareketler şeklinde kullanıldığından, dişlerin fasiyal yüzleri daha iyi temizlenir.

Kimyasal analizi, misvakın trimethylamine, salvadorine, chloride, fluoride, silica, sulphur, vitamin C, saponins tannins, flavenoids ve steroller gibi çeşitli oral sağlığa faydalı maddeler içerdiği rapor edilmiştir.

Bazı Çalışma Sonuçları:

Gazi ve arkadaşları, misvakın günde beş kez kullanılmasıyla plak birikiminin etkili bir şekilde azaldığını rapor etmişlerdir. Darout ve arkadaşları, misvak içerisinde (sulu özlerinde) chloride, sulphate, thiocyanate ve nitrate gibi bazı antimikrobiyal aniyonik bileşiklerin olduğunu bildirmişlerdir.

Elvin-Lewis misvakın antimikrobiyal etkisini tükürük peroksidaz içermesine bağlar.

Tükürük örneklerinde Streptococcus mutans’ın misvak kullananlarda fırça kullananlara göre daha da azaldığı bildirilmiştir. Ayrıca misvağın,

(15)

içerdiği kloritten dolayı, tükürük pH ‘sını da düşürdüğü rapor edilmiştir.

Bu stikler (misvak çubukları), dişlerde meydana gelen plağı hem

mekanik olarak, hem de plağı teşkil eden maddelerle kimyevi reaksiyona girmek suretiyle temizliyor. Bu çubukların dişleri beyazlatan ve koruyan florür, silikon, alkoloidler, uçucu nebati yağlar, reçine, sakızlar, taninler ve antrakinonlar ihtiva ettiği, dişleri temizlemenin yanı sıra diş etlerini stimüle edip, şişme ve kanamaları iyileştirdiği anlaşılmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü, 1987 senesinde, oral hijyen uygulamalarında misvakı fırçaya alternatif bir araç olarak kabul eder ve tavsiye eder.

İlave bilgi için tıklayınız:

MİSVAK.

Acaba dil fırçalanır mı; Peygamberimiz (sav) dilini misvaklar mıydı?

Kaynaklar

1. Wu CD, Darout IA, Skaug N: Chewing sticks: timeless natural toothbrushes for oral cleansing. J Periodont Res 2001; 36: 275-284.

2. Almas K.. The Effect of Salvadora Persica Extract (Miswak) and Chlorhexidine Gluconate on Human Dentin: A SEM Study. J Contemp Dent Pract 2002 August;(3)3: 027-035.

3. Almas K, Al-Zeid Z. The Immediate Antimicrobial Effect of a Toothbrush and Miswak on Cariogenic Bacteria: A Clinical Study J Contemp Dent Pract 2004 February;(5)1:105-114.

4. Darout IA, Albandar JM, Skaug N, Ali RW. Salivary microbiota levels in relation to periodontal status, experience of caries and miswak use in Sudanese adults. J Clin Periodontol 2002; 29: 411–420

5. Darout IA, Albandar JM, Skaug N. Periodontal status of adult

Sudanese habitual users of miswak chewing sticks or toothbrushes. Acta Odontol Scand 2000;58:25-30.

6. Tubaishat RS, Darby ML, Bauman DB, Box CE. Use of miswak versus toothbrushes: oral health beliefs and behaviours among a sample of Jordanian adults Int J Dent Hygiene 3, 2005; 126–136

7. Al.lafi T, Abahneh H. The effect of the extract of the Misvak(chewing sticks) used in Jordan and the Middle East on oral bacteria. International

(16)

Dental Journal 1995; 45: 218-222.

8. Recently, the World Health Organization(WHO) has recommended and encouraged the use of these sticks as an effective tool for oral hygiene. 7. literatür.

Bana Kur an ile birlikte, onun bir benzeri de verilmiştir."

hadisi ne demektir?

Apr 16, 2011

Peygamber Efendimiz (asv) şöyle buyurmuştur:

"Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: 'Sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter.' diyeceği günler yakındır..." Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)

Bu hadis, "Kur'an bize yeter" diyerek Peygamber Efendimiz (asm)'in yaşantısını ve açıklamalarını yok sayanlara verilen bir ikaz ve uyarıdır.

Bu durum, aynı zamanda bir mucizedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (asm)'in haber verdiği gibi tarihte ve günümüzde bunu iddia edenler çıkmıştır.

Allah’ü Teala şöyle buyuruyor:

“... O (Resul) onlara iyiliği emreder, onları kötülükten nehyeder, onlara iyi ve temiz olan şeyleri helal, kötü ve pis olan şeyleri de haram kılar...”( A’raf, 7/157)

“...Allah’ın ve Rasülünün haram kıldığını haram saymayanlarla ...savaşın.”( Tevbe, 9/29)

Allah bu ve benzeri ayetlerde, Hz. Peygamber (a.s.m)’e haram ve helal koyma yetkisi verdiğini açıkça belirtiyor. Özellikle ikinci ayette Allah

(17)

Teala kendi ismi yanında Hz. Peygamber (a.s.m)'ın da ismini zikretmesi, yapılacak bütün tevillerin yolunu kapatıyor. Şayet Allah’ın yasakladığı Peygamberin de yasaklamasına şart kılınsa, -haşa- Resul de beraber olarak yasaklarlarsa diye anlaşılsa bu manasız olur. Tersi olsa, Resul (asv)'ın yasakladığını Allah da sarahaten yasaklaması lazım dense, bu da anlamsız olur. Şu halde her ikisinin haram ve helal koyma yetkisiyle belirtilmesi daha ziyade Hz. Peygamberin (a.s.m) görevine yönelik bir emirdir. Bu açıdan Hz. Peygamber (asv)'in bütün emir ve yasakları bu ayetin bir açılımı ve tayyibat olanları emretmesi, habais olanları da yasaklaması demektir.

Şimdi, Allahü Teala, Hz. Peygamber (asv)’e en üst seviye olan haram ve helal koyma yetkisi verdiğine göre, O’nun (a.s.v) bunun altındaki vacip, mekruh, adab gibi konularda öncelikle söz sahibi olduğunun açık

göstergesidir.

İşte Peygamber Efendimiz (a.s.m) “Bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.” sözüyle kendisine verilen yetkiyi ve dindeki konumunu bildirmektedir.

Hz. Peygamber (asv) in eğitim metotları nasıldı, örnekler verir misiniz?

Apr 16, 2011

Eğitimde ne anlattığımız, kadar nasıl anlattığımızda önemlidir. Elbette insanlara ve özellikle çocuklarımıza iyi, güzel ve faydalı şeyler

öğretmeliyiz. Aynı şekilde bu faydalı ve güzel şeyleri güzel metotlarla anlatmalı ve öğretmeliyiz.

Öğretmeni sevmeyen öğrencinin dersi de sevmediği bilinmektedir. İyi bir eğitimci, kendini sevdirmeyi bilmelidir. Çocuklarla ilgilenmeli, onları sevmeli, güler yüzlü olmalı pozitif düşünmeli, kısaca kendisini

mesleğine ve öğrencilerine adamalıdır.

(18)

Allah Resulü (s.a.v.) kendini görevine adamıştır. Bir eğitimcide bulunması gereken nitelikler O'nda fazlasıyla vardır.

Psikologlar, sözün söyleniş biçiminin sözün özünden önemli olduğunu ifade ediyorlar. Yapılan araştırmalara göre, insanlar arası iletişimde; % 7 oranında kelimeler, % 38 oranında ses tonu ve % 55 oranında jest, mimik ve vücut dili rol oynuyor. (1)

Dilimizi, vücut dili yalanlarsa sözün etkisi kalmaz. Bu sebeple uygun vücut dilini kullanmak, sözlerimizin karşımızdakinde istenilen etkiyi meydana getirebilmesi için uygun ve etkili metotları seçmek zorundayız.

Kalpten çıkan söz kalbe gider. Dudaktan dökülen söz kulağı aşamaz.

Göze bakıp kalbe hitap etmek zorundayız.

Hazreti Peygamber (s.a.v.) bütün zamanların en güzel ve en etkili hatibidir. O gönüllere giden yolu biliyordu. Bu sebeple kalplerin

Sevgilisi oldu. Önce kendini sevdirdi, sonra da konuşmalarında insanları etkileyen, düşündüren bir üslup kullandı.

Allah Resulü'nün (s.a.v.) farklı ve etkili metotlar kullandığını biliyoruz.

Bunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz.

1. İnandırdı, Ümit ve Müjde Verdi

İslamiyet, iman ve ümit dinidir. İnsan, yapmayı düşündüğü şeyin iyi, güzel ve yapılabilir olduğuna inanmazsa teşebbüse geçmez. İnsanı

harekete geçiren en önemli güç, inançtır. Zaten İslam'da en önemli husus, imandır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), insanlara devamlı ümit ve müjde vermiştir. İslam'ın müminlere cenneti kazandıracağını, onları cehennemden kurtaracağını ve daha önemlisi Allah'ın rahmetine kavuşturacağını anlatmıştır. En çetin dönemlerde müminlere ümit ve müjde vermiştir.

“İran, Şam ve Yemen Fethedilecek”

Hendek Savaşı sırasında, şehir 10 bin düşman askeri tarafından

kuşatılmıştı, müminler az idiler ve varlık yokluk mücadelesi veriyorlardı.

(19)

Sahabeler hendek kazarken kırılması zor bir kaya ile karşılaştılar ve Peygamberimiz (s.a.v.)'den yardım istediler. Allah Resulü (s.a.v.), elindeki balyozu kayaya vurdu, bir parçasını kırdı ve şu müjdeyi verdi:

- Bana Şam'ın anahtarları verildi!

Bir daha vurdu ve bir parça daha kopardı, şöyle bir müjde verdi:

- Bana İran'ın anahtarları verildi!

Tekrar vurdu ve büyük bir parça daha kopardı ve şöyle müjdeledi:

- Bana Yemen'in anahtarları verildi!(2)

2. Olumlu Davranışları Ödüllendirdi ve Takdir Etti

“Beğenilmek ve takdir edilmek” insanların çok önemsediği bir davranıştır. Sosyal bir varlık olan insan, başkalarına kendini

beğendirmek, saygın olmak ve saygı görmek ister. Bu duygu, çocuklarda daha önemlidir. Çocuklar, büyükler tarafından beğenildiklerinde

memnun olurlar. Neyi doğru, neyi yanlış yaptıklarını büyüklerin beğenisine bakarak tayin ederler.

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor:

“Bir gün Nebi (s.a.v.) tuvalete gitti. Ben de abdest alması için bir kaba su hazırladım. Daha sonra Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) su dolu kabı

görünce kimin hazırlayıp koyduğunu sordu. Benim hazırladığımı

öğrenince: 'Allah'ım, onun dindeki anlayışını artır.' diyerek bana dua etti.”

Peygamberimiz (s.a.v.), İbn Abbas'a dua ederek onu duayla ödüllendirmiştir.

3. Soru Sorarak İlgi Uyandırdı

Anlatacağı konuya dikkat çekmek, merak ve ilgi uyandırmak için soru sorardı.

Bir gün ashabına: “ Müslüman kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu.

Onlar da: “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler.

(20)

Yeterince dikkat uyandırdıktan sonra: “ Müslüman, diğer

Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurdu.

Sonra: “Mümin kimdir?” diye sordu. Ashap yine:

"Allah ve Resulü daha iyi bilir." dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:

"Müminlerin canları ve malları hususunda kendisinden emin olduğu kimsedir."(3)

Allah Resulü (s.a.v.) soru sorarak ilgi ve merak uyandırıyor, dinleyenleri motive ediyor, ondan sonra anlatacaklarını anlatıyor.

İnsan ilgisizce dinlediği şeyi öğrenmez, hele uzun zaman aklında hiç tutmaz. Onun için eğiticilerin sorular sorarak, dinleyenleri motive etmesi çok önemlidir.

4. Anlatacaklarını Zamana Yaydı, Tedriç Kanununa Riayet Etti

Kainatta tedricîlik kuralı vardır. Her şey zaman içinde olgunlaşır. Bir fidan zaman içinde büyür, ağaç olur, meyve verir.

Dış dünyadaki bu gelişmeler, insanın iç dünyası ve karakter oluşumu için de geçerlidir. Zihin ve ruh eğitiminde de zamana ihtiyacımız vardır.

Mesela İslam'ın ilk yıllarında namaz, sabah ve akşam olmak üzere iki vakit olarak emredildi.(4)

Cenab-ı Hak, Müslümanları buna alıştırdıktan ve ruhen onları hazırladıktan sonra beş vakit namaz farz kılınmıştır.(5)

İçki yasaklanırken de zamana yayma metodu kullanılmıştır. Önce içkinin zararının faydasından çok olduğu anlatılmış, sarhoşken namaz

kılınmaması istenmiştir. Böylece namaz vakitlerinde içki içilmemesi emredilmiş, daha sonra da içki bütünüyle yasaklanmıştır.

(21)

5. Örnekler Vererek Anlattı

Örnekleme, en iyi eğitim metotlarından biridir. Hikâyeler ve örnekler, çocukların aklında daha iyi kalır. Bu sebeple Aziz Nebi (s.a.v.), mesela namazın önemini güzel bir örnekle anlatmıştır:

"Ne dersiniz, birinizin kapısı önünde bir akarsu olsa sahibi orada günde beş defa yıkansa kirinden bir şey bırakır mı?"

Orada bulunanlar: “Hayır, kir diye bir şey bırakmaz.” dediler.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.):

"Beş vakit namaz da işte böyledir. Onlarla Allah Teâlâ günahları siler, buyurdu."(6)

6. Öğretmek İçin Hikâyelerden Faydalandı

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), geçmiş dönemlerde olan hadiseleri de hikaye etmiş ve bu suretle sahabe-i kirama ders vermiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.) şu hadisi nakleder:

“Bir köpek, susuzluktan neredeyse ölecek durumda, bir kuyunun etrafında dolaşıp duruyormuş. İsrailoğullarından bir fahişe onu görünce hemen mestini çıkarıp başörtüsüne bağlamış ve bununla su çekip hayvanı sulamış. Bu sebeple günahları affedilmiştir.” (Müslim, Tevbe 155/2245)

“Bir kadın, bağlayarak ölüme terk ettiği bir hayvan sebebiyle cehenneme girmiştir. Onu hapsettiğinde ne bir şey yedirmiş, ne su vermiş, ne de yerlerdeki haşerelerden yemesine izin vermiş.”(7) Hikaye ederek anlatılan bilgi, akılda daha kolay kalır ve geç unutulur.

Çocuklarımıza dinî hikayeleri okumalı, tarihî olayları anlatmalı ve anlatmak istediğimiz birçok konuyu hikaye yoluyla vermeyi tercih etmeliyiz.

(22)

7. Çocukları Camiye ve İlim Meclislerine Götürdü

Yaparak ve yaşayarak öğrenme, en etkili öğrenme biçimidir. İnsan duyduğunu unutur, gördüğünü hatırlar, ama yaptığını öğrenir...

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), çocukları sık sık camiye götürürdü. Orada gördüğü başka çocuklarla da ilgilenirdi. Küçük torunu Ümame'yi

omzuna alır, camiye gelirdi. Camideki cemaate namaz kıldırır, Ümame orada beklerdi.(8)

Namaz vakitlerinin yanı sıra cuma ve bayram namazlarında dahi Hz.

Hasan ve Hüseyin camiye gelir, Peygamberimizi (asv) arar bulurlardı.

Allah Resulü (s.a.v.) onlara hoşgörülü davranırdı.

Kimi zaman da Peygamberimiz (s.a.v.) torunlarını bizzat camiye getirirdi.

İbn Abbas (r.a.), Peygamberimizle birlikte bayram namazına gittiğini, orada namaz kıldığını ve Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) okuduğu hutbeyi dinlediğini anlatır.(9)

Peygamberimizin (s.a.v.), Abdullah bin Ömer, Ebû Said el-Hudrî gibi çocukları zamanın okulu olan Suffa'ya götürdüğü ve onların eğitim almasını sağladığı bilinmektedir. Suffa çocuk eğitimine cevap vermeyince Medine'nin çeşitli mahallerinde hazırlık okulu diyebileceğimiz okullar yaptırdı.

8. Çocuklara Sabırlı Olmayı Öğretti

Hayatta hepimiz başarılı ve mutlu olmak isteriz. Ancak zaferler, sabır neticesi elde edilir. Çalışmadan başarıya ulaşmak mümkün değildir.

Üstelik dünya, imtihan dünyasıdır, rahat ve mutluluk yeri değildir.

İmtihan sırasında insan mutluluk aramaz, ancak sınavı kazanırsa sevinir.

Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak bize sabrı tavsiye eder ve sabır karşılığı cennete girileceğini müjdeler. “Sabırlarına karşılık cennet ve (giyecek olarak) ipek ihsan eder.” (İnsan, 76/12)

(23)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Sabreden zafere ulaşır.” buyurur.

9. Çocukları İşe Alıştırdı

Çocukları hayata hazırlamalı, onlara para kazanabilecekleri bir meslek ve bir sanat öğretmeliyiz.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde aşağı yukarı on yaşlarında olan Hz. Enes'i yanına aldı. Onunla on yıl boyunca ilgilendi.

Bu zaman içerisinde yapabileceği birtakım işleri ona gördürdü. Bunu yaparken de onu hiç azarlamadı. Hep güler yüzle işleri yapmasını sağladı.(10)

Peygamberimiz (s.a.v.) çocuklara göre iş verirdi. Onlara yapabilecekleri şeyler söyler, ağır işleri onlara yaptırmazdı. Hayber Kalesi'nin fethi sırasında yol boyunca Enes (r.a.), Peygamberimize yardımcı oldu. Yolda konakladıkları vakit ufak tefek işlerde Enes (r.a.), Peygamberimize yardım etti.(11)

Bu şekilde iş yapmayı öğrenen çocuklar, hem kendi becerilerini geliştirir, hem başkalarına yardım etmeye alışır. Çocuklara fırsat vermek,

yeteneklerini geliştirmelerine imkan tanımak gerekir. Yetenekleri gelişmiş olarak hayata hazırlanan çocuklar, ileride kendi başlarına hayatlarını sürdürebilirler. Önemli olan, bu beceriyi kazanmalarıdır.

10. Yumuşak ve Hoşgörülü Davrandı

Çocuk terbiyesinin temeli sevgi, şefkat ve hoşgörüdür. Çocukların yanlış yapması gayet doğaldır. Büyükler bile hata yapmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) hiçbir çocuğu dövmediği gibi, dayak ve şiddeti hiçbir şekilde eğitim metodu olarak tavsiye etmemiştir.

Dayak ve şiddet, başarıyı artırmadığı gibi, aksine çocuğun şiddet uygulayan öğretmen, anne ve babadan uzaklaşmasına yol açmaktadır.

Şiddet uygulayan eğitimci sevilmemekte ve çocuklar üzerindeki etkisi azalmaktadır. Öğrenciler, dayak atan öğretmenden nefret etmektedirler.

(24)

Eğitimci sevdirmek, nefret ettirmemek, kolaylaştırmak zorundadır.

Peygamberimiz (s.a.v.), bize sevdirmeyi ve kolaylaştırmayı tavsiye etmektedir.

Camiyi Kirleten Bedeviye Hoşgörü Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Bedevînin biri, Peygamberimiz (asv)'in mescidinin içinde küçük abdestini bozdu. Mescitte bulunanlar kızdılar, bağrıştılar, yerlerinden kalkıp adamın üzerine yürümeye başladılar. Nerdeyse adamı

döveceklerdi... Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara şu emri verdi:

"Onu bırakın. İdrarını yaptığı yere bir kova su dökün ve temizleyin.

Sizler kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil…"

(12)

Hz. Aişe (r.a.), Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle dediğini nakleder:

“Şüphesiz ki Allah çok hoşgörülü ve yumuşaktır, her işte yumuşaklığı sever.”

11. Anlattıklarının Zihinlere Yerleşmesi İçin Sözlerini Tekrarladı

Eğitimde önemli konuların altını çizmek ve tekrarlamak, önemli bir öğretim metodudur. Çocuk, tekrarlanan şeylerin önemli olduğunu sezer.

Bilgileri zihne yerleştirmek için sıkça tekrar ederiz. Tekrar sayesinde bilgiler kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya aktarılır ve zihne iyice yerleşir.

Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) ashaba yeni bilgiler öğretirken üç defa tekrarlamış ve önemli hususların zihinlere yerleşmesi için

çalışmıştır. Ayrıca dinleyicilerin anlama kapasitesine göre de zaman zaman tekrar yapmak gerekir. Bazı dinleyici, anlatılanı bir kere dinleyince anlar, bazıları için, tekrarlamak gerekir

Enes (r.a.) der ki: “Allah'ın Elçisi (s.a.v.) bir cümle söylediği zaman,

(25)

anlaşılıncaya kadar onu bazen üç defa tekrarlardı. Bir topluluğa uğradığı zaman onlara selâm verirdi. Konuştuğu zaman ne az ne de çok

konuşurdu. Konuşurken ara yere lüzumsuz kelime koyarak sözü uzatmaz, daha iyi konuşma külfetine girmekten hoşlanmazdı.(13)

12. İnsanların Anlayabileceği Şekilde Konuştu

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), peygamberlerin konuşma tarzını şöyle anlatmıştır:

“Biz peygamberler, insanlara akıllarına göre konuşmakla emir olunduk.”(14)

Başka bir hadis-i şerifte şöyle bir tavsiyede bulunur:

“İnsanlara anlayabilecekleri şekilde konuşunuz.”

Hz. Ali (r.a.), “Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) çabuk konuşmazdı;

her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu.” der. (Tirmizî, Menakıb 19/3642).

13. Çocuklara Öncelik Verdi

Zaman zaman Peygamberimizi (s.a.v.) ziyaret etmek isteyen gruplar çoğalır, kalabalıklaşırdı. Allah Resulü'ne (s.a.v.) ulaşmak ve onunla görüşmek için sıraya girmek gerekirdi. Böyle durumlarda Aziz Nebi (s.a.v.) çocuklara öncelik verirdi. Görüşmeyi düzenleyenlere şöyle emir verirdi:

“Çocuklar gelirse sakın onları bekletmeyin, hemen içeri alın!”(15) Çocukluk döneminde hafıza, beyin, kişilik ve kimlik gelişimi hızlı cereyan etmektedir. Bu sürede çocuklarla ilgilenmek ve bu gelişime yardımcı olmak gerekir. Çocukların yetenekleri engellenmemeli, daha sen çocuksun, aklın ermez, otur, dinle gibi, pedagojik olmayan sözler ve davranışlarla çocukların zihinsel ve ruhî gelişimi durdurulmamalıdır.

Peygamberimiz (s.a.v.) çocuklarla ilgilendi, onları sevdi, onlara öncelik verdi ve onları geleceğe hazırladı. Çocuklarla ilgilenmek, onlara öncelik

(26)

vermek, ruhî ve zihinsel gelişimlerine yardımcı olmak gerekir. İyi eğitimci, çocukları sınırlamak yerine onların gelişimine yardımcı olur.

14. İnsanı Değil, Davranışı Eleştirirdi

Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmişti; hep güzel sözler söyler, güzel işler yapardı. Çirkin ve kötü kelimelerin gönülleri

çirkinleştirdiğini, bulandırdığını bilirdi. Bu sebeple ömrü boyunca dost veya düşman kimseye çirkin bir söz söylememiştir.

Allah Resulü (s.a.v.) kırıcı konuşmazdı. Kendisine kötü davranıldığı zaman bunu kişiselleştirmez, genelleme yapar ve düzeltirdi. Kendisine bir şikayet ulaşsa veya hatalı bir davranış görse yapanın yüzüne

vurmazdı.

“İnsanlara ne oluyor, niçin şöyle söylerler veya böyle yaparlar!” diye konuşur, davranışın kötü olduğunu hissettirir, insanı kötülemez ve insana ağır gelecek söz söylemezdi.(16)

15. Çocuklara Yalan Vaatlerde Bulunmayı Yasakladı

Aldatılmak ve kandırılmak hiç kimsenin hoşuna gitmez. Peygamberimiz (s.a.v.), “Aldatan bizden değildir.” buyurur. Peygamberimiz (s.a.v.), çocukların aldatılmasını istemez, onlara doğruyu söylerdi.

Medine'de bir caddede yürürken bir kadının çocuğunu çağırdığını, fakat çocuğun annesini dinlemediğini gördü. Kadın, çocuğun eve gelmesini temin etmek için, “Eğer gelirsen sana şunları alacağım, bunları

alacağım.” diyordu.

Peygamberimiz (s.a.v.), kadına yaklaştı:

“Gerçekten çocuğa vaat ettiklerini alabilecek misin?”

"Hayır, alamam." dedi kadıncağız.

Efendimiz (s.a.v.), kadını uyardı:

(27)

“Bilesin ki bu, yalan olarak yazılır!”

16. Çocuklarla Birlikte Oynadı

Efendimiz (s.a.v.), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile ilgilenir ve onlarla oyun oynardı. Bir gün melek torunlar, dedelerinden kendilerine deve almasını istediler. Efendimizin deve alacak imkanı yoktu. Kendisi eğildi ve onlara şöyle dedi:

“Haydi binin! Bundan iyi deve mi olur?”(17)

Oyun, çocuğun en tabiî ihtiyacıdır. Oyun sayesinde çocuk, arkadaş edinmeyi, onlarla geçinmeyi öğrenir. Oyun oynarken birçok yeteneğini geliştirir. Kelime hazinesi zenginleşir. Birçok şeyi arkadaşlarından öğrenir, onlara öğrendiklerini öğretir.

17. Çocukların Hakkına Riayet Etti

Kur'an, adaletli olmayı emreder. Peygamberimiz (s.a.v.) insanlara adaletli davrandı. Çocukların hakkına riayet etti. Çocuktur, anlamaz, demedi.

Ashaptan Numan b. Beşir anlatıyor: Babam beni alıp Allah'ın Elçisi'ne (s.a.v.) getirdi ve şöyle dedi:

- "Ya Resulallah, ben bu oğluma bir bağışta bulundum. Bana ait bir köleyi ona verdim."

- "Bundan başka çocuğun var mı?"

- "Evet."

- "Hepsine buna bağışladığının bir benzerini bağışladın mı?"

- "Hayır."

- "O hâlde beni şahit tutma, çünkü ben haksızlığa şahitlik yapamam."

Sonra da şunu sordu:

- "Ya Beşir, çocukların hepsinin sana iyilikte bulunması, saygı göstermesi, eşit seviyede olmaları seni sevindirir mi?"

" "Evet, sevindirir!"

(28)

- "O takdirde birine verip diğerini neden mahrum bırakıyorsun?"

Efendimiz:

"Geri çevir." buyurdu.(18)

Ayrıca Aziz Nebi (s.a.v.), Beşir'e:

"Allah'tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adalet ediniz." buyurdu.

(19)

Böylece Peygamberimiz (s.a.v.), çocukları arasında adaletsiz davranan babayı uyardı ve onu evlatları arasında eşit davranması için ikna etti.

Hatta çocuklar arasında sevgiyi paylaşmada eşitliğe bile önem verdi.

Bir adam, Peygamberimizle (s.a.v.) beraber oturuyordu. Derken adamın küçük oğlu geldi, adam onu öptü ve kucağına oturttu. Sonra adamın küçük kızı geldi, onu da alarak yanına oturttu.

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) adamı uyardı:

“Sen kız çocuğu ile oğlan arasında adaleti gözetmedin!”(20)

18. Çocuklara Temizliği Öğretti

İslam dini, temizliğe önem verir. Peygamberimiz (s.a.v.), “Temizlik imandandır.” buyurur.

Bir başka hadislerinde ise “Temizlik, imanın yarısıdır.” buyurur.(21)

“Namazın anahtarı temizliktir.”(22)

Güzel şeyler çocuklara küçük yaşlarda öğretilirse, onlarda davranışa dönüşür ve alışkanlık hâline gelir. Bu sebeple Aziz Nebi (s.a.v.),

çocuklara küçük yaşta temizliği öğretti ve alışkanlık hâline getirmelerini sağladı.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Sizden cumaya gelen yıkansın.”

buyurmuş, büyüklere de yıkanmayı tavsiye etmiştir. Tırnak kesmeyi,

(29)

koltuk altı ve etek kıllarını temizlemeyi tavsiye etmiştir. Çocuklarının saçlarını tıraş etmiş ve tıraş etmeyi tavsiye buyurmuştur.

Ağız ve diş temizliğine önem vermiş ve şöyle demiştir: “Misvak kullanın; çünkü o, ağzı temizler, Âlemlerin Rabbi'nin rızasını kazandırır. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti, o kadar ki bana ümmetime farz kılınacak diye korktum!”(23)

19. Öğrettiklerini Yazdırdı

Hz. Peygamber (s.a.v.), öğrettiklerini yazdırdı. Hem nazil olan Kur'an ayetlerini yazdırdı -ki on beş tane vahiy katibi vardı- hem de söylediği hadislerin yazılmasını teşvik etti.

Abdullah bin Amr b. El-As, konuyla ilgili bir hatırasını şöyle anlatır:

Resulullah'tan (s.a.v.) duyduğum her şeyi ezberlemek için yazıyordum.

Kureyş, beni bundan menetti. Resulullah (s.a.v.), kızgınlık ve sükûnet hâlinde konuşan birisi. Sen ondan işittiğin her şeyi yazıyor musun, dediler. Bunun üzerine yazmayı bıraktım. Daha sonra durumu

Resulullah'a (s.a.v.) arz ettim. Eliyle ağzını işaret ederek şöyle buyurdu:

"Yaz, nefsim kudret elinde olan Allah'a ant olsun ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz."(24)

Yazarak öğrenme, en iyi öğrenme şekillerinden biridir. Yazarken hem konuya dikkat toplanır, hem de daha sonra tekrarlanmak istenince elde metin bulunur.

20. Yabancı Dil Öğrenmeyi Tavsiye Etti

Beyin, karşılaştırarak öğrenir. Bir dili bilen, ikinci dili daha kolay öğrenir. Yabancı dil bilmek insanlar arası iletişimi kolaylaştırır.

Yabancılarla anlaşmamızı, onlara kendi din, dil ve kültürümüzü anlatmamızı kolaylaştırır. Onlardan yeni şeyler öğrenmemizi sağlar.

Peygamberimiz (s.a.v.) tebliğ yapmak için yabancı dili kullanmıştır.

Şefkat Peygamberi (s.a.v.) bir gün Zeyd b. Sabit'e (r.a.), Yahudilere güvenmediğini, yazışmalar için onların dilini öğrenmeyi tavsiye etti. O

(30)

da kısa sürede İbranice öğrendi ve yazışmalarda Peygamberimizin (s.a.v.) hizmetinde bulundu.(25)

21. Şekil Çizerek, Benzetmeler Yaparak ve Beden Diliyle Anlattı

Şekil ve resimlerle anlatılan bilgiler akılda daha iyi kalır. Sağ beyin yarım küresi, resim ve şekilleri fotografik hafızaya kaydeder ve kolay kolay unutmaz. Bu sebeple resim ve şekillerle, göstererek anlatmak, konuların daha iyi anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlar.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Cabir ile birlikte otururken toprağa şekil çizerek ona Allah'ın ve şeytanın yolunu anlattı. Cabir (r.a.), olayı şöyle anlatır:

Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında otururken önüne bir çizgi çizdi ve

"İşte böyle; bu, Yüce Allah'ın yoludur." buyurdu. Sonra bu çizginin sağına iki çizgi, soluna iki çizgi çizdi ve "Bunlar da şeytanın

yollarıdır." buyurdu. Ardından elini ortadaki çizginin üzerine koydu ve şu ayeti okudu:

"Dosdoğru yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara sapmayın. Allah, size bunları, sakınasınız diye tavsiye etmektedir."

(Enam, 6/153)

22. Anlattıklarını Uyguladı, Yaşayarak Öğretti

En verimli öğretme metotlarından biri de “uygulamalı anlatım”dır.

Yaparak ve yaşayarak öğrenileni insan kolay kolay unutmaz. Uygulamalı eğitim, en verimli öğretme biçimidir.

Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), koyun yüzen bir delikanlıya rastladı. Ona:

- "Bak, sana öğreteyim." dedi. Elini deri ile et arasına sokup koltuk altına kadar vardırdı. Sonra da şöyle dedi:

– "Delikanlı, işte böyle yüz!"(26)

(31)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), abdestin nasıl alınacağını soran bir kimseye, bizzat abdest alarak gösterdi. Hatta bazı rivayetler, bunu üç defa yaptığını nakleder.(27)

Yaparak öğretme, hem göze hem de kulağa hitap eder; bu sebeple, öğretilenin akılda kalıcı olmasını sağlar. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu metodu sıkça kullanmıştır.

DİPNOTLAR:

1. Hafıza Gücünüzü Keşfedin, s. 191.

2. Peygamberimizin Hayatı, c. 2, s. 103.

3. Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metotları, s. 81.

4. Hud, 114; Taha, 12.

5. Bakara 238; Kurtûbî, el-Camiü'l-Ahkami'l-Kur'an, 3. cilt, s. 210.

6. Buharî, Mevakit, 6; Tirmizî, Edep, 80.

7. Müslim, Birr, 151/2242.

8. Buharî, Salât, 156.

9. Buharî, İdeyn, 16; Peygamber Efendimizin Çocuklara Davranışları, s.

122.

10. Buharî, Nikah, 17; Peygamber Efendimizin Çocuklara Davranışları, s. 129.

11. Buharî, Cihat, 74; Peygamber Efendimizin Çocuklara Davranışları, s.

130.

12. Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, 1/165; Müslim, Taharet, 100; Buharî, Vudü 58.

13. İslam'da Aile Eğitimi, s. 482-483.

14. İslam'da Aile Eğitimi, s. 482-483.

15. Model İnsan Peygamber, s. 30.

16. Ebû Davud, Edep, 6; Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s. 277.

17. Model İnsan Peygamber, s. 50.

18. Buharî, Hibe 2/11, Şehâdât 9; Müslim, Hibât 9/1623.

19. Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, 8/1133; Müslim, Hibat, 18.

20. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Terbiyesi, s. 333.

21. Müslim, Taharet, 3.

22. Tirmizî, Taharet, 3.

23 İbn Mâce, Taharet, 7.

24. Ebû Davud, İlim 3/3646.

25. A.g.e., s. 166.

(32)

26. Davud, Taharet, 73; İbn Mâce, Zabaih, 6.

27. İbn Mâce, Taharet, 48.

Sünneti İslâm dan soyutlamak isteyen guruplar var, bu konuda neler söylersiniz?

Apr 16, 2011

İslâm'ın amel ve uygulama boyutunu daraltıp, İslâm'ı tatbikî ve amelî sahadan tecrit ederek sadece fikrî ve kalbî rabıtalara bağlamaya ve

"İslâm bir vicdan meselesidir." diyerek avam-ı nası, İslâm'ın yaşanan ve uygulanan değerlerinden uzaklaştırmaya çalışan kasıtlı ihanet

şebekeleri şunlardır:

1. İslâm dininin, diğer semavi dinlere karşı gittikçe yayılmasını hazmedemeyen, taassup sahibi bir kısım müsteşrikler.

2. Selef-i salihinin, müçtehitlerin ve mazideki İslâm alimlerini, akıllarınca küçük düşürerek, gururlarını, enaniyetlerini sergilemek isteyen, şan ve şeref, alkış ve şöhret hissi ile sünnete karşı çıkarak kamuoyunda görünmek sevdasına kapılan şöhretperestler.

3. İlmi seviyesi, Sünnet-i seniyenin, dinin kaynağı olduğunu idrak edemeyecek kadar eksik olanlar...

4. Güya Kur'an'ı yüceltmek düşüncesi ile, sünnete önem vermeyen sadık ahmaklar.

İslâm tarihinde ilk defa sünnet ve hadislere karşı çıkan Haricîler olmuştur. Haricîler dinde mutaassıp muhakeme-i akliyede noksan insanlardır. İlk defa Müslümanlar arasında ayrılık çıkararak İslâmiyet'e darbe vuranlar da yine bunlardır.

Son asırlarda Haricî tıynetinde olan bazı kimseler de, Kur'an'dan başkasını tanımayız diyenler de ortaya yeni bir şey koymamışlardır.

Günümüzde Peygamber (asv)'in çizmiş olduğu sünneti tanımak

(33)

istemeyenler ya Kur'an ve hadis hakkında hiçbir fikri olmayanlar, yahut içine daldıkları nimet kendilerine onu vereni unutturan, boğazına kadar zevk ve eğlenceye dalarak yalnız dünya hayatına razı olanlardır.

Sünnetin önemi nedir, izah eder misiniz?

Apr 16, 2011

Müslim, sünnetin ehemmiyetini şu şekilde özetler:

"Resûlullah (a.s.m.) ne zaman ve ne durumda ne söylemiş veya yapmışsa, bir peygamber olarak yapmıştır. Yaptığı her iş ve attığı her adım; dalâlet ve kötülükten uzaktır. Bütün söz ve fiilleri, Cenâb- ı Hakk'ın çizdiği çizgi üzerinde olmuş, onun gösterdiği sınırlar

içinde kalmıştır. Dolayısıyla, bütün insanlar Hazret-i Peygamber'in hayatının her anını kendilerine örnek almalıdırlar. O'nun (a.s.m.) hayatı, canlı bir Kur'an-ı Kerim ve İlâhî kurallar bütünüdür."

Kur'an ve hadis kitaplarında, sünnete uymanın, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden âyet ve hadisler pek çoktur.

Bunlardan bazıları şunlardır:

Ayetler,

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulü'l-emre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz - Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir."

(Nisa, 4/59)

Tefsir alimleri "onu Allah'a ve Resulüne götürün" emrini, "Kur'an'a ve sünnete müracaat edin", şeklinde tefsir etmişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri bu âyetin tefsiri sadedinde şöyle buyurur:

"Şu âyet diyor ki: Allah'a (celle celalühü) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seversiniz, Allah'ın sevdiği tarzı

(34)

yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah'ın sevdiği zâta

benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona tâbi olmaktır. Ne vakit ona tâbi olursanız, Allah da sizi sevecek. Zâten siz Allah'ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin."

"İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir

mealidir. Demek oluyor ki; insan için en mühim âlî maksad, Cenâb-ı Hakk'ın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla

gösteriyor ki; o matlab-ı a'lânın yolu, Habibullah'a ittibadır ve Sünnet-i Seniyesine iktidadır."

(Lem'alar, On Birinci Lem'a)

Mevdûdî, sünnete teslim olma konusunda şu ifadelere yer verir:

"Hazret-i Resul'ün (a.s.m.) sünnetinden bir santim bile ayrılmak, Allah ve Resulü tarafından daha az sevilmeye sebep olabilir. Aşk ve sevginin ilk şartı kayıtsız şartsız teslimiyettir. Resûlullah'ı seven O'na tüm olarak teslim olmalı, itaat etmelidir."

Bu vesileyle Risale-i Nur Külliyatı'ndan Sünnete tâbi olmak ile ilgili bazı parçaları arz etmekte fayda görüyorum:

“Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef ali, ahvalidir. Bu üç kısım dahi, üç

kısımdır: Feraiz, nevafil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid'a ve dalalettir ve büyük hatadır. Âdât-ı seniyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise

hikmeten, maslahaten,- hayat-ı şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba etmek, gayet müstah-sendir. Çünki herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye bulunduğu gibi, mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer."

"Evet madem dost ve düşmanın ittifakıyla, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) mehasin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil'ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu'cizatın delaletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin

(35)

ve kemalâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur'an-ı Hakîm'in hakaikının tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaıyla milyonlar ehl-i kemal, meratib-i kemalâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-ı Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen,

tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinâyet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalalet-i azîmedir." (a.g.e.)

"Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resûl-i Ekrem'in (A.S.M.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm. Herbir sünnet veya bir hadd-i şer'î, zulmetli dalalet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda insan, zerre-miskal o sünnetlerde! inhiraf ve udûl ederse; şeytanlara nıel'ab, evhama merkeb ehval ve korkulara ma'rez ve dağlar kadar ağır yüklen matiyye olacaktır." (Mesnevi-i Nuriye, Katrenin Zeyli)

"Sünnet-i Seniye, edepdir. Hiçbir mes'elesi yoktur ki altında bir nur, bir edep bulunmasın! Resûl-i Ekrerr Aleyhissalâtü Vesselam ferman etmiş:

"Allah'a ve Resulüne itaat eden kimseler; nebiler, sıddıklar, şehidler, sâlihler ve Allah'ın kendilerine in'am ve ihsan-da bulunduğu

kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaşlardır."

"Her kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiştir."

“Eddebenî Rabbî bi-ahseni te’dibî” Yani: "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş." Evet siyer-i

Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyeyi bilen, kat'iyyen anlar ki: Edebin enva'ını. Cenâb-ı Hakk, habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i seniyesini terk eden, edebi terk eder."

“Sizden Allah'ı ve âhiret gününü dileyen ve çokça Allah'ı

hatırlayanlar için Resûlullah'a tâbi' olmakta güzel bir istikamet vardır.”

Allah-u Teâla Hazretleri, Peygamberimizin (a.s.m.) ve onun Sünnet-i

(36)

şerifinin ehemmiyetini bu âyetler ile altından bir kordon gibi işlemiştir.

Resûlullah (a.s.v.)'ın Sünnetine İmtisalı, Kur'an ile Hadis Arasında Kopmaz Bir Bağ Olduğunu Bildiren Hadisler:

Ebu Dâvud, Irbâd b. Sâriye'den rivayet etmiştir: Resûlullah (S.A.) bir gün bize namaz kıldırdı, sonra yüzünü bize çevirdi, öyle beliğ bir

konuşma yaptı ki, kalpler ürperdi, gözler yaş döktü. Dinleyenlerden bir adam, "Ya Resûlallah! Sanki bu veda eden birisinin konuşmasıdır. O halde bize ne gibi şeyleri vasiyet edersin." dedi. Resûlallah, "Size Allah'ın azabından korkmayı, rahmetinden ümitvar olmayı, siyah bir köle de olsa büyüklerinizi dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim.

Biliniz ki, aranızdan benden sonra yaşayacak olanlar pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman benim sünnetime ve doğru yolda giden râşit halifelerimin sünnetine sarılınız. Sadece bunlara yapışınız. Sakın başka yollara sapmayınız. Dinde yeni işler

yapmaktan şiddetle sakınınız. Çünkü dinde yapılacak her yenilik bid'at, her bid'at ise sapıklıktır. Sapıklığın her çeşidi insanı ateşe iter." buyurdular.

Müslim, Câbir (r.a.) den rivayet etmiştir:

Resûlullah (a.s.m.) konuştuğu zaman -sanki akşama sabaha düşmanın geleceğini ihtar eden bir kumandan gibi- gözleri kızarır, sesi yükselir, gazabı artardı. Bir defasında şehadet parmağı ile ortanca parmağını uzatarak şöyle dedi: "Kıyametle aramda şu iki parmak arasındaki kadar mesafe kaldığı bir sırada ben gönderildim. Şüphesiz sözlerin en hayırlısı Allah'ın kitabı, yolların en hayırlısı da Muhammed'in yoludur. İşlerin en kötüsü, dinde yapılan mesnetsiz yeniliklerdir.

Dinde yapılan her yenilik bid'attır ve her bid'at da sapıklıktır."

Buhari ve Müslim, Enes (r.a.) den rivayet etmişlerdir:

Resûlullah (a.s.m.), "Sizden hiç biriniz -ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar- iman etmez." buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber: "Allah Teâla'nın rahmeti benim vekillerim

üzerine olsun" diye buyurmuş. "Vekilleriniz kimlerdir?" diye sorulunca,

"Sünnetimi yaşatıp Allah Teâla'nın kullarına öğretenlerdir."

(37)

cevabını vermişlerdir.

"Musa ibn-i İmran zamanımda bulunmuş olsaydı, bana tabi

olmaktan başka bir şey yapamazdı." buyuran Seyyidi'l-Mürselin hem sünnetin ulviyeti ve kutsiyetini hem de kendine tabi olmanın

vücubiyetini veciz bir ifade ile ortaya koymaktadır.

Demek oluyor ki, Hazret-i Musa (as) gibi kitap sahibi bir peygamber için dahi, bütün kamillerin en ekmeli olan Peygamber Efendimize (a.s.m.) tâbi olmaktan başka bir çare olmadığı halde, bizim gibi sıradan ve günahkar ümmetin böyle bir Peygamber-i Alişan'ın sünnetine tâbi

olmamız, bizim için ne kadar büyük bir saadet ve bir bahtiyarlık olduğu anlaşılır.

"Nebinizin sünnetini terk ederseniz, dalalete düşersiniz."

"Bir kimse benim getirdiğime değil, hevasına tabi olursa gerçek mü'min olamaz."

"Sünnetimi terkedene Allah ve ben lanet ederiz."

"Sünnetimden yüz çeviren benim yolumu takip etmiş değildir."

"Bizim yolumuza uymayan bir işi yapanın bu ameli merduttur."

Bunlar, bu konuda vârit olan âyet ve hadislerden bir nebzedir. Kur'an'da ve hadis kitaplarında sünnete sarılmanın, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden âyet ve hadisler pek çoktur. Hal böyle olunca "Yalnız Kur'an ile amel edelim" iddiası ciddiyetten uzaktır.

Samimi Müslümanlar bu tür iddialara kulak vermezler.

Sünnet i terk edip yalnız Kur an ile amel etmek isteyenler var; bu konuda ne dersiniz?

Apr 16, 2011

(38)

Bazı ehliyetsiz insanları görüyoruz ki, yalnız Kur'an-ı Kerim'in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip, dinin diğer temel kaynakları olan Sünnet, İcma ve Kıyas'ı reddediyorlar. Maksatları ise, halkın itikadını bozmak ve saptırmaktan ibarettir. Bunlar, Kur'an'ı tek mezhep kabul edip, sünnet-i Peygamberiyeyi ve İslâm'ın diğer delillerini hafife alırken, işlerine gelen hadisleri kabul edip, gelmeyenleri reddederler. Şuurlu Müslümanları aldatamadıkları gibi takdir de göremezler, buna hakları da yoktur.

Malumdur ki, Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'de nazil olan İlâhî hükümlere inanıp onlara uymaya mecbur oldukları gibi, hadislerle buyrulan dinî hükümleri de kabul etmeye mecburdurlar.

Bunlar, asırlardan beri tefsir, hadis, fıkıh ve diğer sahalarda yazılmış olan, bütün ilim ve fikir ehlinin takdirini kazanan çok kıymetli eserleri hiç dikkate almazlar.

Evet, Kur'an-ı Azimüşşan'ın gölgesine sığınarak yanlış yönlendirmede bulunan bir kimse, hiç olmazsa şunu bilmelidir ki, bir Müslüman ne kadar bilgisiz de olsa Kur'an'ı Azimüşşan'ın Allah kelamı olduğununa katiyyen şüphe ve tereddütü olmadığı gibi, sünnet-i seniyyenin de İslâm'ın ikinci bir delili ve dayanak noktası olduğunu kesin olarak bilir ve öyle de inanır.

Şu halde, "İslâm dininin esası yalnız Kur'an'dır, biz yalnız onda olan hükümler ile amel ederiz, onun haram dediğine haram, helal dediğine helal deriz" diyerek sünneti dikkate almamak, ona kıymet vermemek, Peygamberimiz (asv)'in değerini ve görevini idrak etmemektir. Kur'an'ı tebliğ eden ve en başta tefsir eden O'dur.

Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:

"Bana Kur'an-ı Kerim ve onunla birlikte, bir onun kadarı daha (yani sünnet) verildi."

Başka bir hadis-i şerifte de, "Bir kişiye, koltuğuna yaslanmışken

hadisim ulaşır da, 'Aramızda Allah'ın kitabı var, ondaki helali helal, haramı da haram sayarız.' derse (bilsin ki) Resûllullah 'ın haram kıldığı da Allah 'ım haram kıldığı gibidir." buyurulmuştur.

Ulemanın bir kısmı şöyle der: Sünnetin getirdiği her hükmün, uzak veya

Referanslar

Benzer Belgeler

Yılbaşı değil, yılsonu çünkü yeni yıla gir- meden önce bir yılın hitamına eriyoruz, bir yıl daha eskitiyoruz, yani parmaklarımızın arasından akıp giden kum taneleri

Bunların yanı sıra, her haftanın Cuma ve Pazartesi günlerine bağlayan geceler ile Mevlid gecesi, Ramazan bayramı gecesi, Kurban bayramı geceleri, Muharrem ayının ilk

Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap et- sin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve

Onlar, [O'ndan başkasına kulluk edenler,] Allah hakkında doğru bir anlayışa sahip değiller; çünkü bütün yeryüzü, Kıyamet Günü O'nun için avuç içi kadar bir

Sonra, beni sevecek kimse çıkmasa bile, haberiniz yok mu, yeni bir şiir kitabım intişar etti 1 , bu kitap pekâlâ bana şair dedirtebilir ve kim bilir, zaman gelir, edebiyat

Gerek Kur’an-ı Kerîm’in resmetmiş olduğu Hazreti Muhammed (aleyhi elfü elfi salâtin ve selam) tablosu, gerekse O Fahr-i Kainat Efendimiz’in mübarek beyanları olan

Bir adam dedi ki keşke Allah bana onun gibi verse (versin)ki onun yaptığı gibi yapayım” (Buharı) İşte mümin böyle davranacaktır, diğer müminlere dua eder, onların

A) Ticaretle uğraşmasında. D) Allah’ın emirlerini tebliğ etmesinde. Peygamberlik görevi, Yüce Allah tarafından verilmiş zor ve sorumluluk isteyen bir görevdir. Bu görevi