Sinanın türbfasi (Tamirden sonra)
Türk mimarlarının piri için memleketin her t a r a f ı n d a i h t i f a l l e r tertip ile büyük üsta- dın san'atinin kutlulandığını mimarlar i f t i h a r l a görmektedirler. Halkevleri ürerine çok y e - rinde bir v a z i f e almıştır. En hücra köşelerde bile büyük m i m a r ı n hayatına, san'atine karşı çok derin bir alâka ve takip doğmuştur.
Şimdiye kadar « M i m a r » ın evvelki sene- ki nüshalarında Sinanın hayatına dair bir çok etütler tesbit edilmiştir.
Y a l n ı z biz, yapılan tetkiklerin, tarih c i h e - tinden bitmiş denecek derecede ilerlemiş o l m a - sına r a ğ m e n meslek namına yapılan etütlerin pek zayıf v e büyük dehanın kıymeti yanında pek küçük olduğuna kaniiz.
H e r kütüphanede Sinanın eserlerinin p l â n - larını tasnif eden bir albümün vücude getiri- lerek bulunması lâzımdır. T a r i h sırasile b u plânların tekâmülünü takip bir (Enstitü) nün mesaisine bedeldir.
A l m a n m i m a r ı «Corneluis G u r l i t t » in m a - ruf kitabını tetkik ettiğimizde, Sinan eserleri- n e tahsis edilmiş kısımlarının iyice b i r vuzuh ile tesbit edilmemiş olduğunu görüyoruz. M e - selâ: Gerek Gurlitt kitabında v e gerek m e r - hum K e m a l e t t i n B e y i n yazılarında Edirnede Selimiye camiini tarif ederken, t a m sekiz köşe üzerinde sekiz ayağa mevzu bir kubbe, diye taslak çizilir. Halbuki, bundan iki sene evvel Edirnede bulunduğum bir sırada m e s a f e y i ölç- türmüş, bu m e s a f e y i diğer bunlara amudî iki en geniş ayak arasındaki açıklıkla mukayese etmiştik. Gördük ki cami avlu ile mihrap m i h - veri üzerinde biraz yayık. Bunun d a sebebini aradığımızda ortadaki iki ağır ayağın, iki yan kapılarının t a m mihverlerine isabet etmemesi için biraz geriye çekmeğe mecburiyet hasıl o l - duğunda bulduk.
Sinan eserlerinde, bilhassa Selimiye v e Süleymaniye gibi üzerlerinde kafasını e n fazla
S i n a n i h t i f a l l e r i m ü n a s e b e t i i e
M i m a r B u r h a n A r i f
yorduklarında, büyük hacimlerin m u v a f f a k i y e - ti içerisinde, e n küçük bir nisbetin, doluluk v e boşluk mihverlerinin ahengin® v e bu suretle mimarî eşkâlin yerini yadırgamadığına şahit oluruz.
Sinanın en küçük bir mesçidi olan İ s t a n - bulda Topkapı haricinde T a k k e c i camii d e e n işlenmiş bir zevkin mahsulüdür.
P r o g r a m : Bütçesi nisbeten az olan mal sa- hibi muhakkak bir kubbesi bulunan bir cami yaptırmağa üzenerek m i m a r a müracaat ediyor.
Bir ahşap tavan içinde saklanmış küçük bir kubbeyi bu mesçitte görüyoruz. K â r g i r kubbe- den tabiî ucuza maloluyor. Mesçidin küçük za- rif nisbetlerile ahşap m a h f i l i n e nakkaş Sâînin kıymetli tezhipleri erişiyor. Satıhlardaki çini- lerin ahengi gözlerimizi yalıyor. Yüksek b i r mevkide olan bu mesçit f a z l a rüzgâra maruz;
m i n a r e n i n şerefe korkuluklarını insan boyun- ca yükselmiş ve som olarak görüyoruz.
Bazılarının dediği gibi Sinan sırf t a z y i k e çalışan malzeme i l e m u v a f f a k i y e t temin etmiş bir inşaatçı değildir. Sinan eserlerinde nitekim cerre çalışan nice düz satıhlarda gösterilebilir.
Esasen yalnız tazyike çalışan malzeme ile iyi ça- lışılmış olmak şartile üstüste konmuş iki çeki t a - şına da bir san'ât eseri denilebilir.
Sinan, eserini taş şeklinde tecelli ettirmiş bir ruhtur. Bu ruhu anlıyabilmek için biraz maddenin fevkına çıkmak lâzımdır.
Sinanın eserleri mimarî zevkimizin incel- mesi için en klâsik v e tehlikesiz bir ders m e v - zuudur. Bu abideler eşkâle uymanın ve taassu- bun ifadesi olmaktan çıkmıştır.
Halk için de, ihtifalin gayesi, memleketin san'atine jnerbutiyetini v e mimarına e m n i y e - tini göstermek olmalıdır.
Zaman, «Mosaul» un mabedi, F i d y a s m heykelleri bütün kadim harabeler gibi Sinan inşaatını dağıtabilir. F a k a t Sinanın ruhu, san'- ati gibi bakidir.