• Sonuç bulunamadı

Halkla İlişkilerde Meslekleşme Sorunu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halkla İlişkilerde Meslekleşme Sorunu"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Halkla İlişkilerde Meslekleşme Sorunu

The Problem of Professionalization in Public Relations

Öz

Ülkemizde uzun yıllardır halkla ilişkiler eğitimi verilmesine ve halkla ilişkiler faaliyetleri sürdürülmesine rağmen, halkla ilişkiler mesleği hak ettiği konumu elde edememiştir. Halkla ilişkiler, belirli bir eğitim ve yeterliliğe sahip olmaksızın herkesin yapabildiği bir iş olarak görülmektedir. Halkla ilişkilerin bir meslek olmadığı düşüncesi, halkla ilişkiler eğitimi alan kişilerin işsiz kalması, halkla ilişkiler uygulamacılarının alt konumlarda istihdam edilmesi ve düşük ücretle çalıştırılması, üniversitelerde halkla ilişkiler bölümlerinin tercih edilmemesi gibi pek çok sorunun kaynağını oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, halkla ilişkilerin meslekleşme sorununu nedenleri ile irdelemektir. Bu doğrultuda, halkla ilişkilerin meslek konumunu elde edememesine neden olan faktörler tartışılmıştır. Halkla ilişkiler mesleğinin hak ettiği değere sahip olamamasının altında, toplum tarafından tanınmama, imaj sorunu, profesyonel standartların ve yetkinliklerin belirsizliği, kamu yararı sağlamadığı görüşü, meslek örgütlerine katılımın fazla olmaması ile akreditasyon ve lisanslamanın olmaması gibi pek çok faktör yatmaktadır.

Abstract

Although there has been the education of public relations for a long time in our country and maintanence of public relations practices, public relations profession could not obtained the deserved position. Public relations is seen as a job that does not require a specific training and qualification and a job that everybody can do. The idea that public relations is not a profession constitutes many problems sources such as people with public relations training being unemployed, public relations practitioners being employed in the lower positions, and being run on low wages, and public relations departments not being preferred by students. The aim of this study is to examine the causes of the problem of professionalization of public relations.In this respect, factors that cause public relations not to obtain professional position are discussed. Many factors such as not to be recognized by society, the image problem, the uncertainty of the professional standards and competence, the view of not providing public interest, not participating to professional associations and lack of accreditation and licensing lie behind the inability of public relations profession to have the value it deserves.

Burcu ÖKSÜZ, Yrd. Doç. Dr.,İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, [email protected]

Anahtar Kelimeler: Halkla İlişkiler, Meslek, Meslekleşme. Keywords: Public Relations, Profession, Professionalization.

(2)

Giriş

Meslekleşme üzerine tartışmalar, 1970’li yıllarda bürokratik yönetimin gelişmesi, süreç odaklı çalışma yöntemleri ve orta sınıf işgücünün vasıfsızlaştırılmasına ilişkin gözlemlerin bir sonucu olarak başlamıştır. Meslekleşme 20. yüzyıldan itibaren halkla ilişkiler alanın da bir amacı haline gelmiştir (Meintjes ve Niemann-Struweg, 2009). Halkla ilişkilerin önemi gün geçtikçe daha fazla anlaşılsa da meslek olarak görülmemesi, gerek mesleğin kendisinin gerekse uygulamacılarının saygınlığı açısından problemler yaratmaktadır. Toplumun halkla ilişkileri bir meslek olarak değerlendirmemesi, hem bu alanda eğitim almak ve uzmanlaşmak isteyen kişileri uzaklaştırmakta, hem de hali hazırda bu mesleği icra edenlerin yaptıkları işten memnuniyetsizlik duymalarına neden olmaktadır.

Günümüzde kurumların farklı iç ve dış paydaşlarıyla etkileşimde olması gerektiğinden, halkla ilişkilerin kurumsal düzeyde tanınması ve değer görmesi şaşırtıcı olmamaktadır. Ancak halkla ilişkiler hızlı büyüse de henüz tıp, avukatlık ve muhasebe gibi gerçek bir meslek haline gelememiştir (Abdullah ve Threadgold, 2008: 286). Küreselleşme halkla ilişkiler uygulamacıları için hem fırsatlar hem de meydan okumalar yaratmıştır. Halkla ilişkiler uygulamacıları değişim dönemlerinde örgütlere liderlik etme potansiyeline sahip olmakta, hedef kitlelerle ilişkileri oluşturmakta, değiştirmekte ve sürdürmektedir. Bunun yanında örgütlerin hedef kitleleri ile etkili iletişim kurması, çeşitli kültürel ve sosyal güçlere dayanmaktadır (Taylor, 2000: 278). Halkla ilişkiler, bir meslek konumuna sahip olmadığında, örgüt içindeki ve dışındaki çalışmaların kendi kuralları, değerleri ve ilkeleri doğrultusunda yürütülmesi oldukça zordur. Mesleğin rehberliği doğrultusunda hareket edemeyen halkla ilişkiler uygulamacıları, çalıştıkları örgütlerin kendilerine sunduğu sınırlar içinde hareket etmekte ve mesleklerinin doğrularını çalışmalarına aktarmakta problem yaşamaktadır. O halde halkla ilişkiler uygulamacılarının meslekleri tarafından yönlendirilmeye bir anlamda ihtiyaçları bulunmaktadır. Nasıl ki bir hekime sağlık hizmeti sunarken Hipokrat yemini rehberlik ediyorsa, halkla ilişkiler mesleğini icra edenlerin de güçlü bir meslek yönlendiriciliğine ihtiyaçları vardır.

Halkla ilişkilerin meslek konumunu elde etmesi ise alandaki akademisyenlerin, uygulamacıların ve meslek örgütlerinin işbirliği halinde yürütecekleri çalışmalar ile mümkün olabilecektir. Diğer bir deyişle, halkla ilişkilerin meslekleşme sorununu çözebilecek olan kişilerde mesleğin içindekilerdir. L’Etang (2002) “meslek standartlarının oluşturulmasında münhasır yetkinin öneminden” söz eder. Mesleğin yürütücüleri, birlikte hareket ederek halkla ilişkilerin kurallarını oluşturduğunda ve bunu yerine getirmeyenlere bir takım yaptırımlar uygulanabildiğinde, halkla ilişkiler isteyen herkesin icra edebildiği basit bir iş olarak görülmekten uzaklaşabilecek ve hak ettiği konumu elde edebilecektir. Bu çalışmanın amacı, meslek konumunu elde etmekte gerekli olan kriterleri irdelemek ve halkla ilişkilerin meslekleşme sorununun altında yatan faktörleri tartışmaktır.

Meslek ve Meslekleşme

(3)

anlamına gelen Latince ‘profiteor’dan gelmektedir (Van Ruler, 2005: 160). Grunig (2000: 25) meslekleşme fikrinin Milattan Önce 5. yüzyılda tıp etiğinde Hipokrat Yemininin geliştirilmesi ile başladığını ifade eder. Meslek, bir uzmanlık alanını tanımlayan uğraşla ilgili bir kavram olarak görülmektedir (Abdullah ve Threadgold, 2008: 285). Bir meslek, kendi çıkarlarının ötesinde hizmet ettiği kamunun ihtiyaçlarına ve çıkarlarına öncelik vermeye müşterek olarak ve açık şekilde adanmış uzman hizmet sunanların birliğidir ve kamu tarafından da bu birliğe güven duyulmaktadır. Meslek açısından hizmet sunanlarla kamu arasındaki söz konusu anlaşma, bir sosyal sözleşme olarak açıklanabilir (Welie, 2004: 531-532).

“Meslek, bir kişinin hayatını kazanmak ve geçimini sağlamak için sürekli olarak üzerinde çalıştığı iş veya fikir alanı” olarak anlaşılabilir (Ertekin, 1987: 35). Profesyoneller, mesleklerine ilişkin standartlara ve bilgiye dayalı olarak işlerini gerçekleştirme gücüne sahiptir. Profesyonel olmayanlar ise bu güce sahip değildir, müşterileri veya yöneticileri onlara yapacaklarını söylemekte ve genellikle bu emirler mesleki standartları ihlal etmektedir (Grunig, 2000: 26).

Bir uğraşın meslek olup olmadığını değerlendirebilmek, mesleğin niteliklerinin bilinmesini gerekli kılar. Ertekin (1987: 36) mesleğin karşılığı olarak “uğraş” sözcüğü kullanılsa da, bu sözcüğün daha dar kapsamlı olduğunu söyler ve kavramın tam bir mesleki faaliyeti anlatmadığını vurgulayarak mesleği, “belirli bir öğrenim ve tecrübe sonunda kazanılan bilgi ve beceriler yoluyla, belirli kurallara uyularak yapılan çalışmalar” olarak tanımlar. Bunun yanında, bir uğraşın meslek olarak tanınmasının belirli düzeyde uzmanlığı ve ahlaki durumu gerektirdiği; meslek kavramının birkaç yıllık eğitim aracılığıyla edinilen teorik ve pratik bilginin yanında kamu yararını desteklemeye olan adanmışlığa sahip olduğu ifade edilmektedir (Lim ve Hussein, 2006: 55). “Kişinin başkalarıyla ilişki kurmadan ve kendi başına yaptığı, sosyal kabullenme görmemiş ve piyasa değeri de bulunmayan iş ve faaliyetler mesleki sayılmazlar.” (Ertekin, 1987: 36).

Bir mesleğin gelişimi, yerel ve küresel değişimlerden etkilenmektedir ve aynı zamanda uygulamacıların faaliyetlerini ve çalışma koşullarını etkilemektedir (Meintjes ve Niemann-Struweg 2009). Meslekler, o mesleği icra edenlere yüksek bir konum sunarlar (Morris ve Goldsworthy 2008: 113). Bir uğraşın meslekleşmesi, hem uygulamacıları olan hem de olmayanların gözünde o uğraşın öneminin artmasının bir yoludur (Sha 2011a: 188). Meslekler, sosyal zihin haritalarında yüceltildiği için insanların çoğunlukla itibarlı gördükleri sektörlerde çalışması şaşırtıcı olmamaktadır (Morris ve Goldsworthy, 2008: 114). Nitekim “Meslek, kişinin bedeni özellikleri, davranışları, tutumları, duyguları ve düşünceleri üzerinde olduğu gibi, eğilimleri ve kişilik özellikleri üzerinde de belirleyici etkiler yapar.” (Ertekin 1987: 35).

Halkla İlişkilerde Meslekleşme

Halkla ilişkilerin bir meslek olup olmadığına ilişkin tartışmalar uzun zamandır devam etmektedir. Halkla ilişkilerin henüz bir meslek olmadığı kanısının yaygın olarak kabul gördüğünü ileri sürenlerin yanında (Hainsworth, 1993), halkla ilişkilerin

(4)

meslekleşme sürecinde olduğunu belirtenler de bulunmaktadır (Morris ve Goldsworthy, 2008). Bunun yanı sıra halkla ilişkilerin mesleki konumu hakkında akademisyenlerin ve uygulamacıların bakış açılarının benzerliği konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Van Ruler (2005) akademisyenlerin ve uygulamacıların farklı dünyalarda yaşadığını belirtmekle birlikte, uygulamanın gelişimi açısından meslekleşmenin ön şart olduğu konusunda her iki grubun da hemfikir olduğunu belirtirken, Palea (2012) halkla ilişkilerle ilgili tartışmalı konuların varlığını sürdürdüğünü, bu konulardan birinin de halkla ilişkiler mesleğinin konumu hakkında araştırmacılar ve uygulamacılar arasında bir fikir birliğinin yokluğu olduğunu ileri sürer.

Halkla ilişkiler akademisyenleri, halkla ilişkilerde meslekleşmenin önemini kabul etse de, halkla ilişkiler pek çok nedenden ötürü ‘yaygın bir uğraş’ olarak görülmektedir (Abdullah ve Threadgold, 2008: 285). Uygulamacılar, halkla ilişkileri kolayca meslek olarak tanımlayamamaktadır (Parkinson ve Parkinson, 2003: 136). Bunun yanında uygulamacılarının sürekli eğitim sorumluluğu olmaması nedeniyle halkla ilişkilerin meslek olarak görülemeyebileceğini iddia edenler bulunmaktadır (Newsom vd., 2013: 3). Buna karşılık meslek örgütleri, halkla ilişkilerin bir meslek olduğu konusunda ısrarcı olmaktadır. Ancak eleştirel bakanlar, halkla ilişkilerin henüz bir meslek statüsüne ulaşmadığı, yalnızca bir iş veya kalifiye teknik iletişim aktivitesi olduğu konusunda görüş bildirmektedir (Bowen, 2009: 403).

Halkla ilişkilerin meslek olarak değerlendirilmesi, iyi bir konuma sahip olması ve uygulamacılarının fayda sağlaması açısından son derece önemlidir. Halkla ilişkilerin henüz meslek haline gelip gelmediği konusuna yönelik tartışmalar devam etse de, halkla ilişkilerin meslek statüsü kazanmasının önemli olduğu, nitekim bunun sektöre güven ve itibar vereceğini, uygulamacıların hesap verebilirliklerini ve güvenirliğini arttıracağını, uygulamacılar tarafından üretilen işlerin kalitesini yükselteceğini ve örgütsel karar almaya katkı sağlamada uygulamacılara önemli fırsatlar sunacağı vurgulanmaktadır (Sriramesh ve Hornaman, 2006: 156). Benzer şekilde, profesyonel statünün halkla ilişkiler için önemli olduğu, nitekim böyle tanınmanın toplumsal saygınlığı arttırdığı ve halkla ilişkileri propagandadan net bir biçimde ayırmayı kolaylaştırarak toplumsal arzuları karşıladığı belirtilmektedir (L’Etang ve Pieczka, 2002: 25-26). Halkla ilişkiler uygulamacıları meslek statüsünü kazanmadığı sürece, ne toplum ne de müşterileri onlara saygı ve güven duymayacaktır (Meintjes ve Niemann-Struweg, 2009).

Halkla ilişkilerin meslekleşmesi açısından temel problemler şöyle açıklanabilmektedir (Kruckeberg, 1998):

Mesleğin temel amaçları, esas fonksiyonları ve sorumlulukları konusunda genel bir anlaşmanın olmaması.

Mesleğin saygın bir bilimsel çalışma alanı olarak görülmemesi ve bazı uygulamacıların halkla ilişkiler mesleğini icra eden birçok kişinin meslekten ayrılma isteğine sahip olduğunu düşünmesi.

Halkla ilişkiler alanı ve uygulamalarının endüstride ve işletmelerde düşük farkındalığının olması.

(5)

uygulamacılarının yeteneklerinin ve yetkinliklerinin düşük düzeyde olduğunu ve halkla ilişkilerin (performans ve kullanılan araçlar ile ilgili) karmaşık ya da sofistike olmadığını düşündüğünü vurgular. Bu anlayış, halkla ilişkiler uygulamacılarının daha düşük konumlarda istihdam edilmesi ve daha düşük ücretlerle çalışması sonucuna neden olmaktadır. İşletmelerde liderlerin halkla ilişkileri önemli bir görev olarak görmemesi, gerek mesleğin kendisi gerekse uygulamacılar açısından dezavantajlar oluşturmaktadır. Halkla ilişkiler diğer birimlere göre daha düşük bir konumda değerlendirilmekte ve uygulamacılarda benzer pozisyonlarda çalışan kişilere nazaran daha güçsüz olabilmektedir. Halkla ilişkilerin mesleki konumuna ilişkin çeşitli araştırmalar yürütülmüştür. İtalya’da yapılan bir araştırmada, halkla ilişkiler mesleğinin belirsizliğinin yaygın olduğu, birçok insanın halkla ilişkilerin ne olduğunu tam olarak bilmediği, fonksiyonları ve rolleri hakkında yanıltıcı yorumlara sahip olduğu, bunun kısmen bu mesleğin sınırları hakkında tutarlı bir önerinin yokluğunun bir sonucu olduğu saptanmıştır (Valentini, 2011). Başka bir çalışmada, Yeni Zelanda ve Avustralya’da halkla ilişkiler mesleğinin çoğunlukla erkek gazetecilerin örgütler ve müşteriler adına medya ilişkilerini yürütmesi ile başladığı, mesleğin ilk yıllarında halkla ilişkiler uygulamacılarının neredeyse tamamının halkla ilişkiler alanına girmeden önce mesleki hayatlarına gazeteci olarak devam ettiği bulgusuna ulaşılmıştır (Motion vd., 2009: 109).

Halkla ilişkiler alanında çalışan akademisyenlerin ve uygulamacıların halkla ilişkilerin meslek olarak görülmesi gerektiğine ilişkin bir kanısı bulunmasına rağmen, halkla ilişkilerin toplum tarafından bir meslek olarak değerlendirildiğini söylemek henüz mümkün değildir. Halkla ilişkilerin meslek konumuna sahip olamamasının altında, meslek olarak görülmenin bazı gerekliliklerini karşılamaması ve toplumun bazı kesimlerindeki olumsuz imajı yatmaktadır.

İlgili yazında halkla ilişkilerin “yalan söyleme sanatı, bilimi, yeteneği, hilesi (Dodge) veya ticareti” (Harrington, 1959: 209), basın ajansı ya da tanıtımın bir eşanlamlısı (Brody, 1992) olarak görülebildiği ifade edilmektedir. Oysaki kamunun pek çok kesiminde ve birçok uygulamacıda var olan popüler yanılgının aksine, halkla ilişkilerin kapsamı olumlu tanıtım veya imaj oluşturma değildir ve olmamalıdır (Sriramesh ve Hornaman, 2006: 155).

Özsoy (2006) tarafından televizyon metinlerinde halkla ilişkiler mesleğinin temsiline yönelik yapılan araştırmanın sonuçlarına göre; “Halkla ilişkiler mesleği özelinde temsil edilen kadınların konumları ve temsillerinde de kalıp yargılar görülmektedir. Halkla ilişkiler alanının kendisine de gönderme taşıyan bu temsillerde kadın, güzel, bakımlı, gösterişli ve çalışkandır. Halkla ilişkiler alanı egemen olarak kadınsı/kadınca bir dünya olarak vurgulanır ve ona ait özellikler üzerinden kodlanır. Profesyonel meslek yaşamına yönelik vurgular sınırlı ve zayıftır” (2006: 22).

Halkla ilişkiler uygulamacılarının çoğu, müşterilerinin olumlu imajını sürdürmeye çalışırken, kendi mesleklerinin imajı için nadiren çalışmaktadır (Callison, 2001: 219). Grunig (2000: 24) halkla ilişkilerle yaygın olarak ilişkilendirilen damgaların üstesinden gelmek için akademi ve uygulama dünyasının mesleki değerlerinin geliştirilmesi gerektiğini vurgular. Aynı zamanda toplum bu değerlerin önemli olduğunu düşünmeli;

(6)

bu değerlerin uygulanması için gerekli olan bilgi ve beceriler tanımlanmalıdır. Temel değerlerin rastgele seçilmemesi ya da birilerinin kişisel değerlerini diğerlerine empoze etmemesi gereklidir. Bundan ziyade değerler entelektüel geleneklerden ve araştırmadan tanımlanmalıdır.

Meslek olmanın gereklilikleri diğer disiplinlerin yanı sıra halkla ilişkiler akademisyenleri tarafından da uzun zamandır tartışılmaktadır. Bir uğraşın meslek haline gelmesinde, o uğraşın üyelerinin belirli özellikleri ve davranış normlarını (etik kodlara uymak, belirli bir bilgi bütününü öğrenmek, meslektaşlarına bağlılık göstermek, kendi zanaatlerinin icra edilmesinde kalite standartlarının elde edilmesi gibi) gerektirir (Picciotto, 2011: 167). Grunig ve Hunt (1984) bir mesleğin beş özelliğini profesyonel değerler bütünü, meslek örgütlerine üyelik, profesyonel normlara bağlılık, bilgi yapısıyla ilgili entelektüel bir gelenek, uzun bir süre belirlenmiş mesleki eğitimle edinilen teknik beceriler olarak açıklar. Broom (2009: 120) profesyonel statünün göstergelerini, alana giriş için uzmanlaşmış eğitimsel hazırlık, teori temelli bilgi yapısı, etik kodlar ve performans standartları, uygulama özerkliği ve uygulamacıların kişisel sorumluluğu kabulü ve alanın kendine özgü ve asli hizmet sunduğuna ilişkin toplumun farkındalığı olarak sıralamaktadır. Wright (1981) halkla ilişkilerde meslekleşme kriterlerini entelektüellik, etik kodlar, kapsamlı özerklik, kamu hizmetine kişisel çıkarlardan daha fazla odaklanmak, temel bilgi yapısına dayalı olarak kendine özgü ve asli hizmetleri yerine getirmek, uygulamacıların diğerkâmlıkla yönlendirilmesi olarak açıklar. Abdullah ve Threadgold (2008: 286) ise halkla ilişkilerin meslekleşmesinin dört boyutunu bilgi ve kişisel yetkinlikler; araştırma ve eğitim; etik kodlar; akreditasyon ve lisans olarak sıralamaktadır.

Görpe (2013) ise halkla ilişkilerin meslekleşmesi için gerekli olanları şöyle sıralamaktadır:

Ne olduğunun açıklanması

Diğer iletişim disiplinlerine katkısının ve onları nasıl tamamladığının gösterilmesi Yönetsel düzeyde çalışması gerektiğinin ispatlanması

Yalnızca medya ilişkileri ve etkinlik yönetimine eşit olmadığının ispatlanması Araştırma ile başlanmanın gerekliliğinin gösterilmesi

Araştırmanın neden gerekli olduğunun gösterilmesi Kamu çıkarının son derece önemli olduğunun vurgulanması Alandaki ve ilgili alandaki bilgiden yararlanılması

Profesyonel standartların düşünülmesi

Halkla İlişkiler, Kamu Yararı ve Etik

Kamu yararı, bir uğraşın meslek olarak görülmesindeki en önemli gerekliliklerden biridir. Meslek gelişirken aynı zamanda faaliyet gösterdiği toplumun özelliklerini ve halkla ilişkilerin yapısını belirleyen kültürü, dili, coğrafyayı, ekonomiyi, politikayı ve işletmelerdeki farklılıkları yansıtmaktadır (Singh ve Smyth, 2000: 388). İçinde

(7)

bulunduğu toplumun etkisi ile şekillenen mesleksel faaliyetler, aynı zamanda toplumu etkilemekte ve çıkarlarına hizmet edebilmektedir. Sharpe (1986) halkla ilişkilerin meslek olarak tanınmasının temelinin, sosyal ve çevresel durumlara ve mesleğin bu durumlara verdiği tepkiye dayandığını belirtir. O halde halkla ilişkilerin meslekleşmesinin önemli bir boyutunu, kamu yararına olan adanmışlık oluşturmaktadır.

Kamu yararına hizmet etme yalnızca bir mesleğin tanımlanmasında kullanılan bir kriter değildir, mesleğin değerinin belirlenmesinde de kamu yararına sıklıkla gönderme yapılmaktadır (Bivins, 1993). Meslekleşme, uygulamacıların topluma azami katkı sağlamasının ölçümüne dayanır (Wilensky, 1964). Diğer bir deyişle, topluma yapılan katkı, bir uğraşın meslek olmasında ve değerinin saptanmasında belirleyici bir faktördür. Meslek kavramı kelimenin tam anlamıyla ‘kamu onayı’ anlamına gelmekte, bir uğraş kolay bir şekilde profesyonel konum talep edememekte, bu konumun kamu tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Profesyonellerin ‘kamu faydasını’ koruduğu ve arttırdığı genel olarak kabul görür (Welie, 2004: 530).

Amerika Halkla İlişkiler Derneği’ne göre “Halkla ilişkiler, gruplar ve kurumlar arasında karşılıklı anlayış oluşmasına katkı sağlayarak kompleks ve çoğulcu toplumun kararlarını ve fonksiyonlarını yerine getirmesine destek olmaktadır. Halkla ilişkiler, özel ve kamu politikalarının uyum sağlamasına hizmet etmektedir.” (Fitzpatrick ve Gauthier, 2001: 193). Dolayısıyla halkla ilişkiler, yalnızca müşterileri olan kişilerin ve örgütlerin çıkarlarına hizmet etmeye adanmış bir meslek değildir. Toplum ve çıkarları da halkla ilişkilerin temel bir önceliğidir.

Halkla ilişkiler performansının standartları, kamu çıkarı ve refahının yanında örgütün, kişilerin veya ilgi gruplarının haklarının korunması açısından belirlenmelidir (Sharpe, 1987). Halkla ilişkilerin yalnızca adına çalıştığı kurumların ve kişilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, meslekleşme sürecinin başarısını sekteye uğratacaktır. Şöyle ki halkla ilişkiler, kamunun çıkarlarına gözlerini kapatarak, yalnızca faaliyetlerini yürüttüğü kişi veya kuruma saygınlık kazandırma, hedef kitleleri ikna etme, çalışan ve müşteri sadakatini arttırma, satışları destekleme gibi amaçlarını yerine getirmeye çalışırsa kamu onayını alması mümkün olamayacaktır. “Halkla ilişkiler uzlaştırıcı ve savunucu rolleri ile hem kamu tartışmaları ile ilgilenme hem de onları destekleme fırsatına sahip olmaktadır” (Bivins, 1993: 126). Halkla ilişkiler uygulamacıları bu rolleri yerine getirirken kamunun çıkarlarını gözetmelidir. Etkili halkla ilişkiler yalnızca örgütün çıkarları ile değil aynı zamanda örgütsel paydaşların çıkarları, değerleri ve ihtiyaçları tarafından yürütülmelidir (Sriramesh ve Hornaman, 2006: 155). Grunig’e göre (2000: 25) halkla ilişkilerin, bir mesleğin temel özellikleri olan kamu çıkarını ve görece otonomiyi geliştirmesi gerekmektedir. Bunun yanında er ya da geç halkla ilişkiler uygulamacıları yalnızca müşterilerinin kişisel çıkarlarına hizmet etmenin ötesine geçmelidir. “Halkla ilişkilerin bir meslek haline gelmesi, kamu yararına hizmet etme yönünde etik yükümlülüklerin açıklığa kavuşturulması, amacına ulaşması ve toplum tarafından meşru bir meslek olarak görülmesi açısından önem taşımaktadır” (Bivins, 1993: 117).

Bazı halkla ilişkiler akademisyenleri ve uygulamacıları, günümüzde halkla ilişkilerin iknanın ve retoriğin ötesine geçtiğini, profesyonel halkla ilişkiler çalışmaları müzakere

(8)

ve arabuluculuk ilkeleri ile yürütülmektedir. Halkla ilişkilerin amacı, basit bir şekilde kurumun çıkarını için hedef kitleleri etkilemek değildir. Bunun yerine (en azından olması önerilen) örgütlerin ve hedef kitlelerin karşılıklı faydası için çıkarlarını bağdaştırmaktır (Fitzpatrick ve Gauthier, 2001: 194). Halkla ilişkiler, bir kere toplum tarafından meslek olarak tanındığında sorumluluktan kaçamayacaktır. Bu kabul, kısmen beklenen sonuçlara dayanır. Halkla ilişkilerin toplumun kabul edeceği şekilde kamu yararını tanımlamak dışında seçeneği yoktur (Bivins, 1993: 127).

Halkla ilişkilerin meslek olarak değerlendirilmesinde kamu yararının yanında etik de büyük önem taşır. Aydede’ye göre (2001: 177) halkla ilişkiler alanında makine, fabrika, üretim, tüketim gibi kavramlar yerlerini davranışlara ve değerlere bırakmıştır. Uygulamacılar her gün aldıkları kararların haklılığını değerlendirmek için bazı temellere ihtiyaç duyarlar. Halkla ilişkiler profesyoneli olarak işlerini tanımlarken temel değerlerden türetilen etik ilkelere ihtiyaç duyarlar. Mesleklerinin savunuculuğu ve sosyal vicdan arasında olası çatışmaların uzlaştırılmasında bir rehbere ihtiyaç duyarlar. Bu tür standartların geliştirilmesi halkla ilişkiler uygulamacılarının bir profesyonel olarak konumlarına ilişkin farkındalıklarının en önemli basamaklarındadır (Fitzpatrick ve Gauthier, 2001: 201).

Halkla ilişkilerde evrensel kodların geliştirilmesi gerekir (Kruckeberg, 1993). Tüm dünyada halkla ilişkiler meslek örgütleri, etik kodlar ile uygulamacıların etik davranışlarına seslenir (Lim ve Hussein, 2006: 57). Halkla ilişkiler uygulamacılarının etiği, hem kamu hem de uygulamacıların kendileri tarafından düşük görülmektedir. Dolayısıyla halkla ilişkiler uygulamalarında algılanan meslek ahlakının arttırılması gerekir (Pratt, 1991: 234). Ancak halkla ilişkiler alanında etiğin önemine rağmen, bu alandaki birçok kişi etik konusunda oldukça az bilgiye sahiptir (Wright, 1989).

Halkla ilişkiler uygulamacılarının müşteri ve işverenlere karşı sorumluluk, medyaya karşı sorumluluk, topluma karşı sorumluluk ve meslektaşlarına karşı sorumluluk olmak üzere dört alanda sorumluluğu bulunmaktadır (Aydede, 2001). Halkla ilişkiler uygulamalarında etik davranışın öneminden ötürü mesleki standartları bozan, ihlal eden kimselere karşı müeyyideler uygulamak için çalışmalar yapılmıştır (Okay ve Okay 2001:654).

2012 yılında Melbourne’de gerçekleşen Dünya Halkla İlişkiler Forumu’nda ‘Melbourne Direktifi’ belirlenmiştir. Halkla ilişkiler ve iletişim profesyonellerine, örgütün karakterini-değerlerini tanımlama ve sürdürme, dinleme ve bağlantı kurma, kişilere ve örgütlere sorumluluk aşılama talimatları verilmiştir. Bu direktife göre halkla ilişkiler uygulamacılarının profesyonel sorumlulukları şöyledir:

Profesyonel etik kodları anlamak, onlara uymak ve faaliyetleri onlara uygun şekilde sürdürmek.

İç ve dış paydaşlara yönelik halkla ilişkiler ve iletişim çalışmalarına rehberlik eden profesyonel standartları iletmek.

Sürekli eğitim ve öğrenme ile etkili ve sorumlu şekilde yetkinliklerini korumak ve sürdürmek.

(9)

Halkla ilişkilerin meslekleşmesi açısından etik kodlar zaruridir ve kodların gerekliliği iki yönden açıklanabilir. Birincisi, etik kodlar uğraşın mesleğe dönüşümünde, özellikle halkla ilişkiler açısından, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir parçadır. İkincisi, halkla ilişkiler uzun yıllar sahip olduğu olumsuz imajına bağlı olarak güvenilir bir meslek kabul edilmemesinden dolayı sıkıntı çekmiştir. Bu sorunun çözümünde etik kodlar önemlidir (Huang, 2001).

Bilgi, Eğitim ve Profesyonel Yetkinlikler

Meslekler, temel değerlere ve bu değerlerin yerine getirilmesine yönelik uzmanlığı sağlayan bilgi yoğunluğuna dayanır (Grunig, 2000: 23). Bir meslek, üyelerinin yürüttükleri işlerin esaslarını, performansını ve amaçlarını kontrol eder (Beam, 1990). Bir mesleğin sahip olması gereken kriterler iyi tanımlanmış bilgi yapısı, eğitimde verilen derslerin standartlaşmış olması, sınav-belgelendirme ve uygulamacıların üzerinde disiplinsel bir gücü kullanacak uygun bir otorite tarafından denetimin olması şeklinde açıklanabilir. Ancak halkla ilişkiler, yalnızca birincisini yerine getirmektedir (Wylie, 1994).

L’Etang ve Pieczka (2002: 25) halkla ilişkiler uygulamasının kendini profesyonelleştirmek arzusunda olduğunu ve halkla ilişkiler eğitiminin bunu başarıya ulaştırmanın yardımcı bir aracı olduğunu vurgular. Akademisyenler, eğitimciler ve uygulamacılar arasında iyi eğitimin, halkla ilişkiler mesleğinin güçlendirilmesine büyük katkı yapma potansiyeline sahip olduğu konusunda fikir birliği bulunmaktadır. Eğitim ve bilgi, halkla ilişkiler mesleğini icra edenlerin kendilerini yetkin görmesinin temelini oluşturur. Nitekim bir uğraşın meslek olması, kendine özgü bilgi yapısını gerekli kılar (Sriramesh ve Hornaman, 2006: 156). Halkla ilişkiler mesleğinin uygulayıcıları da mesleğin gerektirdiği bilgiye sahip olmalı ve bu alanda çalışmak isteyen kişilerin belirli bir eğitimden geçmesi zorunlu kılınmalıdır. Aksi halde halkla ilişkiler, belirli bir bilgi ve eğitim olmaksızın herkesin yapabildiği bir iş olmaya devam edecektir.

Halkla ilişkiler eğitiminde bir standardın olması, farklı yazarlarca vurgulanmaktadır. Örneğin Coombs ve Holladay (2007: 5), halkla ilişkileri oluşturan kavramların geniş biri ağa dağıldığını ve tutarsızlık gösterdiğini belirtir. Oysaki meslek kriterlerinden biri de standart bir müfredatın kabulüdür (Newsom vd. 2013: 3). Halkla ilişkiler eğitiminin diğer bir boyutu, teori yanında uygulamanın gerekliliğidir. Yengin (2004: 190) tarafından ifade edildiği şekilde “İletişim alanında teorik ve pratik iç içe geçmiş ayrılmaz bir bütündür.

L’Etang ve Pieczka (2002: 27) halkla ilişkilerin eğitimsel gelişmeleri hakkında yayınlanan kayıtların Amerikan deneyiminin kontrolü altında olduğunu belirtir. Yazarlara göre bu durum kısmen, günümüze kadar gelen iki akademik halkla ilişkiler dergisinin Public Relations Review ve Journal of PR Research’ün, Amerika temelli olmasından ve büyük oranda Amerikan araştırma ve akademik yönelimlere dayanmasından kaynaklanır. Halkla ilişkiler eğitimi ile ilgili bilgilerin çoğunlukla ABD temelli olması, mesleğin diğer ülkelerdeki eğitimi ve uygulaması hakkında yeterli bilgiye ulaşılamamasına neden olmaktadır. Bu durum mesleğin gelişiminin ve geldiği konumun öğrenilmesi konusunda eksikler oluşturmaktadır.

Halkla ilişkiler uygulamacılarının birtakım yetkinliklere sahip olması beklenmektedir. Bu yetkinliklerin gerek eğitim gerekse iş dünyasına girdikten sonra

(10)

edinilmesi, halkla ilişkiler uygulamacılarının başarısı ve halkla ilişkilerin meslekleşmesi açısından büyük önem taşır.

Halkla ilişkiler uygulamacılarının iletişim becerileri, medya ve yönetim bilgisi, problem çözme kabiliyeti, motivasyon ve entelektüel meraka sahip olması gerekmektedir (Broom 2009). Öğrencinin bir iletişim, halkla ilişkiler profesyoneli olabilmesi için sahip olması gereken nitelikler şöyle sıralanabilmektedir (Yengin, 2004: 190):

Teknolojik gelişmelere ve bunların yol açtığı değişime adapte olabilme ve sürekli olarak kendini yenileyebilme yeteneği,

İleri teknolojilere aşinalık, özellikle okuryazarlığı,

Kendi mesleki alanlarındaki derinleme bilginin yanında, fen ve mühendislik alanlarındakiler için asgari düzeyde bir sosyal bilimler bilgisi, sosyal bilim alanındakiler için de asgari bir fen ve teknoloji bilgisi, özellikle teknolojinin toplumsal etkilerini kavrayabilme yeteneği,

Anadili ile birlikte en az bir yabancı dilde yazılı ve sözlü iletişim yeteneği,

Grup halinde çalışabilme, özellikle disiplinlerarası çalışma yapabilme beceri ve yeteneği.

Halkla İlişkiler Eğitimi Komisyonu’nun 1987 yılındaki raporunda belirtilen halkla ilişkilerin beş yetkinliğini sağlamaya yönelik müfredata dört yetkinlik daha eklenmiştir (Leuven, 1999):

İlkeler, uygulamalar, teori, etik odaklılık Teknikler, yazma, mesaj yayılımı, medya ağları Planlama ve değerlendirme için araştırma

Örnek vakaları içeren halkla ilişkiler stratejisi ve uygulama Staj, uygulama

Eklenen dört yetkinlik ise şöyledir: Halkla ilişkiler etiği

Görsel ve interaktif iletişim Halkla ilişkiler yönetimi Halkla ilişkiler kampanyaları

Türkiye’de halkla ilişkiler eğitiminin başlangıcı, 1960’lı yılların ortalarına rastlamaktadır (Yıldırım Becerikli, 2004: 202). Günümüzde birçok devlet ve vakıf üniversitesinde halkla ilişkiler alanında ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim verilmektedir. Ancak halkla ilişkiler alanında çalışmak için halkla ilişkiler veya iletişim eğitimi almanın zorunlu olmaması, başka alanlarda eğitim alan veya üniversite eğitimi almayan kişilerin halkla ilişkiler alanında çalışmasına imkan sağlamaktadır. Böylece belirli bir eğitime veya yetkinliklere sahip olma koşulu aranmaksızın isteyen herkes halkla ilişkiler alanında çalışabilmektedir.

(11)

Lisanslama ve Akreditasyon

Meslek kriterlerinden biri de alana girişlerin ve çıkışların kontrol altında olmasıdır (Newsom vd., 2013: 3). Gerçek bir mesleğe girişler ve uygulama kodlarına uyulması sıkı şekilde düzenlenmiştir ve bu durum üyelerine birçok fayda sağlamaktadır. Bu faydaların muhtemelen en önemlisi belirli kişilerin istihdam edilmesidir (Morris ve Goldsworthy, 2008: 113). Bu anlamda bir uğraşı icra etmek için girişlerin denetime tabi olmaması, o uğraşın meslekleşmesinde önemli bir eksiklik oluşturur. Mesleğe girişlerin kontrolü için akreditasyon ve lisanslama olmak üzere iki uygulamadan söz etmek mümkündür.

Devlet tarafından yönetilen zorunlu bir süreç olan lisanslama (Broom, 2009), bilgi sahibi olmayan kişileri işinde yetkin olmayandan korumaktadır ve lisans sahibinin belirli hizmetleri memnuniyet yaratacak şekilde icra ettiğinin ve lisansı olmayan kişilerin bu hizmetleri yerine getiremeyeceğinin teminatını vermektedir (Nolte, 1980: 14). Bernays (1983: 32) halkla ilişkilerin lisansının ve halkla ilişkiler uygulamacılarının sicili olmasının hukuk tarafından (avukatlar, hekimler ve diğer profesyoneller gibi) belirlenmesi gerektiğini, halkla ilişkilerin ‘bir kamu malı olarak’ herhangi bir eğitim veya etik davranış olmaksızın herkesin yaptığı işi tanımlamakta kullanılan bir kavram olduğunu vurgular. Dolayısıyla lisanslama, halkla ilişkilerin meslek olarak tanınmasında temel bir zorunluluktur ve aynı zamanda kamu algılarında önemli bir öğedir (Parkinson ve Parkinson, 2003: 136). Meslek konumu elde etmek için alanın, uygulama öncesinde avukatlık sınavı veya tıbbi komite gibi bir çeşit lisansı benimsemesi gereklidir. Bunun yanında halkla ilişkiler, tutarlı etik standartlara sahip olmalı ve ihlalleri izlemelidir (Bowen, 2009: 403).

Halkla ilişkilerde lisanslama düzenlemesi yapan ülke sayısı son derece az olsa da bu uygulamalar, gelecekteki düzenlemelere örnek teşkil edebilmesi açısından önemlidir. Brezilya, Nijerya, Panama ve Peru’da halkla ilişkilerde lisanslama devlet tarafından düzenlenmektedir (Molleda ve Alhassan, 2006). 1967 yılında halkla ilişkileri bir meslek olarak kanunlaştıran Brezilya, dünyada bu tür bir yasayı halkla ilişkilere adapte eden ilk ülkedir. Brezilya’da yasayı uygulamak için federal ve bölgesel konseyler oluşturulmuştur. Bu konseyler, yasaya uymayanlara cezai yaptırım uygulamaktadır. Brezilya’da profesyoneller halkla ilişkiler lisansına sahip olmalı ve konseyler tarafından ruhsatlandırılmalıdır (Molleda ve Athaydes, 2003: 271). Halkla ilişkilerin lisanslandırılmasına karşı olan görüşler de bulunmaktadır. Örneğin, Kruckeberg (1993) halkla ilişkilerin yasal olarak korunan bir meslek olmasının veya devlet tarafından ruhsatlandırılmasının gerekli olmadığını ifade eder. Yazara göre, Yeminli Mali Müşavirlerin mesleki modeline benzer bir uygulama halkla ilişkiler mesleği için daha uygun olacaktır. Böyle bir model, uygulamacıların tüm faaliyetlerinin kendilerine münhasır olmasını ve bunların profesyonel uygulamayla sınırlandırılmasını kabul eder.

Halkla ilişkilerin meslekleşmesinde önemli görülen bir diğer uygulama akreditasyondur. Akreditasyon, meslek örgütleri tarafından yürütülen gönüllü bir süreçtir (Broom, 2009). Akreditasyon, halkla ilişkiler ve uygulamacıları hakkında kamunun

(12)

algılarını değiştirebilir (Bailey, 1984). Amerika Halkla İlişkiler Derneği (PRSA) akreditasyon programına 1964 yılında başlamıştır. Günümüzde İş İletişimcileri Derneği ve İngiltere Halkla İlişkiler Derneği akreditasyon süreci hizmeti vermektedir (Sha, 2011c). Ancak tüm dünyada meslek örgütleri tarafından uygulanan evrensel bir akreditasyon ve lisanslama standardı bulunmamaktadır (Abdullah ve Threadgold, 2008: 285).

Türkiye’de, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) henüz bir akreditasyon programı hizmeti vermemektedir. Ancak eski TÜHİD başkanı Fügen Toksü, derneğin en önemli hedeflerinden birinin mesleki yeterlilik bilgisi ve akreditasyon olduğunu belirtmiştir (http://fugentoksu.blogspot.com.tr, 2010).

Lisanslama ve akreditasyon, meslekleşme sürecinde kilit bir rol üstlenir. Nitekim mesleğin isteyen herkesin rahatça faaliyet gösterebildiği bir alan olmasını engeller. Aynı zamanda mesleği icra edenlerin belirli bilgi ve yeteneklere sahip olmasını zorunlu kılar. Böylece mesleğini iyi bir şekilde yerine getirenleri ödüllendirmiş, mesleki gerekliliklere sahip olmayanları da diğerlerinden ayırmış olur. Türkiye’de halkla ilişkilerin lisanslanması kısa vadede çok mümkün görünmese de, akreditasyon halkla ilişkiler uygulamacılarının taşıması gereken niteliklere sahip olup olmadığının belirlenmesi açısından önemlidir. Nitekim akredite olmak demek, halkla ilişkiler uygulamacının belirli sınavlardan geçtiği ve mesleği yerine getirebilecek donanıma sahip olduğunun onaylanması anlamına gelir. Böylece işini ehli ile yapan uygulamacılar, halkla ilişkilerin ne olduğunu bilmeden ‘halkla ilişkilerciyim’ diyenlerden kendilerini ayırmış olurlar.

Halkla İlişkiler ve Meslek Örgütleri

Bir mesleğin varlığı, meslek örgütlerinin varlığını gerektirir (Wilson vd., 2013: 1223). Uğraşların mesleğe yükselmesinde önemli bir rol oynayan meslek örgütleri (Sha, 2011b: 122), bir mesleğin geliştirilmesinde, desteklenmesinde ve güçlendirilmesinde kilit bir rol üstlenmektedir. Halkla ilişkiler açısından bakıldığında meslek örgütleri, etik kodların ve profesyonel standartların geliştirilmesinde ve uygulanmasında, profesyonel gelişim için koşulların yaratılmasında, mesleğin konumunun düzenlenmesinde ve güçlendirilmesinde etkin bir rol oynar (Palea, 2012: 18). Bir mesleğin gücü, meslek örgütünün ne kadar güçlü olduğuyla yakından ilişkilidir. Meslek örgütünün güçlenmesi ise, o mesleği icra edenlerin katılım ve işbirliği ile gerçekleşebilecektir. Böylece eğitim ve uygulama arasında sürekli bilgi paylaşımı yapılabilecek ve aradaki boşluklar azaltılabilecektir. Nitekim mesleğin gelişimi ve toplum nezdinde iyi bir konum elde etmesi, işbirliği halinde yapılacak çalışmalar ile mümkündür.

Halkla ilişkiler uygulamacılarının meslek örgütlerine üye olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bir kimse eğitimi, deneyimi ve etik anlayışı ne olursa olsun ‘halkla ilişkiler danışmanı’ unvanını kullanabilmektedir (Motion vd., 2009: 109). Bu durum, halkla ilişkiler uygulamacılarının kendi meslektaşları tarafından değerlendirilmesi uygulamalarını azaltmaktadır. Halkla ilişkiler uygulamacılarının kendi aralarındaki ‘özdenetim’ mekanizmasının ülkemizde etkili bir şekilde işlediğini söylemek mümkün değildir. Meslek örgütlerinin güçlenmesi ve üye sayılarının artması, halkla ilişkiler

(13)

uygulamalarının standartlara uygunluğunun sağlanması açısından önemli bir rolü yerine getirir. Bunun yanında mesleki yeterliliklere sahip ve meslek değerlerine özen gösteren halkla ilişkiler uygulamacılarının da meslek örgütleri tarafından korunması sağlanmış olur. Böylece, uygulamacılar, meslek standartlarına uygun olmayan davranışlara karşı kendisini ve mesleğini savunabilir.

Türkiye’nin ilk halkla ilişkiler derneği (şu anki adı Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) 1972 yılında kurulmuştur. TÜHİD’in web sitesinde yer alan bilgilere göre 2015 yılı itibariyle üye sayısı, 197 olmaktadır. Halkla ilişkiler mesleğini icra etmek için bir derneğe üye olma zorunluluğu bulunmuyor olsa da, üye sayısının oldukça az olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Türkiye’de meslek örgütlerine üye sayısının artması, mesleğin daha iyi bir konuma yükselmesinin en önemli basamaklarından birini oluşturmaktadır.

Sonuç

Günümüzde halkla ilişkilerin artan önemine rağmen henüz meslek konumuna ulaştığını söylemek mümkün görünmemektedir. İlgili alandaki akademisyenlerin ve uygulamacıların halkla ilişkilerin bir meslek olarak görülmesi gerektiğine ilişkin görüşlerine rağmen gerek dünyada, gerekse Türkiye’de toplum halkla ilişkileri tam olarak bir meslek olarak değerlendirmemektedir. Halkla ilişkilerin olumsuz bir imaja sahip olması, kamu yararını hedeflemediği görüşü, belirli bir eğitime ve yetkinliğe sahip olmayan kişilerin mesleği icra etmesinde herhangi bir engelle karşılaşmaması, lisanslama ve akreditasyon çalışmalarının yetersizliği, etik kodlara uyumun kontrol edilmemesi ve meslek örgütlerine üyeliğin azlığı halkla ilişkilerin meslekleşme sürecini sekteye uğratan başlıca faktörlerdir.

Tuncer (2011) tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, “Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin standartları özellikle meslek eğitimi ve dernekleşme boyutlarında eksik, uzmanlık ve meslek etiği boyutlarında ise yetersizdir.” Dolayısıyla Türkiye’de halkla ilişkiler meslekleşme kriterlerini yerine getirmekten uzak görünmektedir. Uzun yıllardır halkla ilişkiler eğitimi verilmesine, halkla ilişkiler uygulamaları yürütülmesine ve halkla ilişkiler derneğinin kuruluşunun geçmişe uzanmasına rağmen, günümüzde halkla ilişkiler ‘herkesin yapabildiği bir iş’ etiketinden kurtulamamıştır.

Halkla ilişkilerin meslek olabilmesi ve toplumdaki algıların değişmesi ise bu mesleği icra edenlerin işbirliği içinde yürütecekleri çalışmalara bağlıdır. Halkla ilişkilerin yalnızca müşterilerinin çıkarlarını düşünen bir meslek olmadığı, kamunun çıkarının da halkla ilişkilerin temel hedeflerinden olduğu anlatılmalıdır. Halkla ilişkilere getirilen temel eleştirilerden birinin toplumun çıkarlarını gözetmemesi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kamu yararının meslekleşme açısından önemi açığa çıkmaktadır. Etik yükümlülüklerini anlatmak, halkla ilişkilerin meslekleşme sürecinin en önemli boyutlarından bir diğeridir. Halkla ilişkiler uygulamacılarını yönlendiren etik kodlar bulunsa da, uygulamacıların bunlara uyup uymadığı konusunda güçlü yaptırımlar bulunmamaktadır.

(14)

Lisanslama ve akreditasyon, halkla ilişkiler mesleğine girişlerde sınırlamalar getirilmesini sağlamaktadır. Böylece her isteyenin, istediği zaman halkla ilişkiler uzmanı/ danışmanı gibi unvanları kullanmasının önüne geçilmiş olacaktır. Bu uygulamalar, mesleğinin gerektirdiği donanıma sahip insanların diğerlerinden ayrılmasını ve mesleki ilkelere uymayan kişilerin mesleğin tümüne yönelik olumsuz algılar oluşturmasının önlenmesini sağlayacaktır. Meslek örgütleri, halkla ilişkilerin meslek konumunu elde etmesinin önemli bir parçasıdır. Türkiye’de halkla ilişkiler meslek örgütlerine üyelikler oldukça azdır. Bu sayının artması, meslekleşme sürecinin başarıya ulaşmasının temel önceliklerinden biridir.

Halkla ilişkiler, Türkiye’de henüz meslek konumunu elde edememiştir. Kamu çıkarlarının önemsendiğinin ve etik ilkelerin gözetildiğinin anlatılması, mesleğe girişlerde belirli bilgi ve yetkinliklerin zorunlu kılınması ve meslek örgütlerinin ve özdenetimin daha güçlü hale gelmesi ile halkla ilişkilerin meslekleşmesi mümkün olabilecektir.

Kaynaklar

Abdullah, Z. ve Threadgold, T., (2008). “Towards The Professionalisation Of

Public Relations in Malaysia: Perception Management and Strategy Development”, Public Relations Review, 34 (3), s. 285–287.

Aydede, Ceyda, (2001). Teorik ve Uygulamalı Halkla İlişkiler

Kampanyaları, Ankara: Mediacat Yayınları.

Bailey John N., (1984). “The Credentials Of Public Relations: Licensing? Certification? Accreditation?”, Public Relations Quarterly, 29 (2), s. 9.

Beam, Randal A., (1990). “Journalism Professionalism As An Organizational–

Level Concept”, Journalism Monographs, 121, s. 1–43.

Bernays, Edward L., (1983). “Viewpoint: The Case For Licensing Pr Practitioners”.

Public Relations Quarterly, 28 (1), s. 32.

Bivins, Thomas H., (1993). “Public Relations, Professionalism, and the Public

Interest.” Journal of Business Ethics, 12(2), s. 117–126.

Bowen, Shannon A., (2009). “All Glamour, No Substance? How Public Relations

Majors and Potential Majors in an Exemplar Program View The Industry and Function”, Public Relations Review, 35(4), 402–410.

Brody E. W., (1992). “We Must Act Now To Redeem PR’s Reputation”, Public Relations Quarterly, 37(3), s. 44.

Broom, Glen M., (2009). Cutlip and Center’s Effective Public Relations, Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Callison, Coy, (2001). “Do Pr Practitioners Have A Pr Problem?:

The Effect of Associating A Source With Public Relations And Client–Negative News on Audience Perception of Credibility”, Journal of Public Relations Research, 13(3), s. 219–

(15)

Ertekin, Yücel, (1987). Halkla İlişkiler ve Meslekleşme Olgusu, Ankara: Ankara Üniversitesi Basın – Yayın Yüksekokulu Yayınları: 10, Türkiye Ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları: 221, Halkla İlişkiler Sempozyumu, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Ve Basın – Yayın Yüksekokulu Basımevi, , 20–21 Nisan 1987, s. 35–46.

Fitzpatrick K. ve Gauthier, C. (2001). “Toward A Professional Responsibility

Theory of Public Relations Ethics”, Journal of Mass Media Ethics: Exploring Questions of Media Morality, 16(2–3), s. 193–212.

Görpe, Serra, (2013). “PR As A Profession: How Much Does it Matter?”, http:// www.ipra.org/itl/02/2013/pr–as–a–profession–how–much–does–it–matter, Erişim Tarihi: 10.01.2014.

Grunig, James E., (2000). “Collectivism, Collaboration, And Societal Corporatism

As Core Professional Values in Public Relations”, Journal of Public Relations Research,

12(1), s. 23–48.

Grunig, J. E. ve Hunt, T., (1984). Managing Public Relations, New York: Holt, Rinehart & Winston.

Haınsworth, Brad E., (1993). “Commentary: Professionalism in Public Relations”,

Public Relations Review, 19(4), s. 311–313.

Huang, Yi–Hui. (2001). “Should A Public Relations Code of Ethics Be Enforced?”,

Journal of Business Ethics, 31(3), s. 259–270.

Harrington, A. (1959). Life in the Crystal Palace, New York: Alfred A. Knopf, Inc. Kruckeberg, Dean, (1993). “Universal Ethics Code: Both Possible and Feasible”,

Public Relations Review, 19 (1), s. 21–31.

Kruckeberg, Dean, (1998). “The Future of PR Education: Some Recommendations”,

Public Relations Review, 24 (2), s. 235–248.

L’Etang, Jacquie, (2002). “Public Relations Education in Britain: A Review At The

Outset of The Millennium and Thoughts For A Different Research Agenda”, Journal of Communication Management, 7 (1), s.43–53.

L’Etang, J. ve Pieczka, M., (2002). “Halkla İlişkiler Eğitimi”, J. L’etang, M. Pieczka, Halkla İlişkilerde Eleştirel Yaklaşımlar, Çev. Gülcan Işık, Der. Sema Yıldırım Becerikli, İstanbul, Vadi Yayınları, s. 153–187.

Leuven, Jim Van, (1999). “Four New Course Competencies for Majors”. Public

Relations Review, 25(1), s. 77–85.

Lim, K. Y. ve Hussein, A., (2006). “Professionalism and Ethics: Is The Tobacco

Industry Damaging the Health of the Public Relations Profession?”, Kajian Malaysia,

XXIV (1 & 2), s. 55–71.

Meintjes, C. ve Niemann–Struweg, I. (2009). “The Role of A Professional Body in

Professionalisation: The South African Public Relations Case”, Prism 6(2), http://praxis.

(16)

Molleda, J. C. ve Alhassan, A. D., (2006). “Professional Views on the Nigeria

Institute of Public Relations Law and Enforcement”, Public Relations Review, 32(1), s.

66–68.

Morris, T. ve Goldsworthy, S. (2008). PR–A Persuasive Industry? Spin, Public

Relations and The Shaping of the Modern Media, New York: Palgrave Macmillan.

Motion, J., Leitch, S. R. ve Cliffe, S., (2009), “Public Relations in Australasia:

Friendly Rivalry, Cultural Diversity, and Global Focus”, Krishnamurthy Sriramesh

ve Dejan Verčič (der.), The Global Public Relations Handbook Theory, Research, and

Practice, New York: Routledge, s. 107–129.

Newsom, D., Turk, J. V. ve Kruckeberg, D., (2013). This is PR: The Realities of

Public Relations, Boston: Wadsworth, Cengage Learning.

Nolte, Lawrence W., (1980). “Let’s Forget Licensing”, Public Relations Quarterly, 25(2), s.14.

Okay, Ayla ve Okay, Aydemir (2001). Halkla İlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları, Der Yayınları, İstanbul.

Özsoy, Aydan, (2006). “Televizyon Metinlerinde Halkla İlişkiler Mesleğinin Temsili

Üzerine Eleştirel Bir Bakış: Yağmur Zamanı Ve Ihlamurlar Altında Dizi–Metinlerinde Halkla İlişkilerin Nesnesi Olarak Kadın”, 2. Ulusal Halkla İlişkiler Sempozyumu, 27–28

Nisan 2006, Kocaeli, s. 14–24.

Palea, Adina, (2012). “The Role of Professional Associations in Defining the Public

Relations Profession The Romanian Case”, Professional Communication and Translation Studies, 5(1–2), s. 17–24.

Parkınson, M. G. ve Parkinson, L. M. (2003). “Constitutional Mythology in the

United States: The Arguments Against Public Relations Licensing Refuted”, Intercultural Communication Studies, XII (2), s. 135–149.

Picciotto, Robert, (2011). “The Logic of Evaluation Professionalism”, Evaluation, 17(2), s. 165–180.

Pratt, Cornelius B., (1991). “Public Relations: The Empirical Research on

Practitioner Ethics”, Journal of Business Ethics,10 (3), s. 229–236.

Sha, Bey–Ling, (2011a). “2010 Practice Analysis: Professional Competencies And

Work Categories in Public Relations Today”, Public Relations Review, 37(3), s. 187–196.

Sha Bey–Ling, (2011b). “Accredited vs. Non–Accredited: The Polarization of

Practitioners in the Public Relations Profession”, Public Relations Review, 37 (2), s. 121–128.

Sha, Bey–Ling, (2011c). “Does Accreditation Really Matter in Public Relations

Practice? How Age and Experience Compare to Accreditation”, Public Relations Review,

37 (1), s. 1–11.

Sharpe, Melvin L., (1986). “Recognition Comes from Consistently High

(17)

Singh, R. ve Smyth, R. (2000). “Australian Public Relations: Status at the Turn of

the 21st Century”. Public Relations Review, 26(4), s. 387–401.

Sriramesh, K. ve Hornaman, Lisa B., (2006). “Public Relations As A Profession An

Analysis of Curricular Content in the United States”, Journal of Creative Communications,

1(2), s. 155–172.

Taylor, Maureen, (2000). “Cultural Variance As A Challenge to Global Public

Relations: A Case Study of the Coca–Cola Scare in Europe”, Public Relations Review,

26(3), s. 277–293.

The Melbourne Mandate, (2012). http://melbournemandate.globalalliancepr.org/, Erişim Tarihi: 10.01.2014.

Toksü, Fügen, (2010). http://fugentoksu.blogspot.com.tr/2010/02/sektorun– penceresinden–halkla–iliskiler.html, Erişim Tarihi: 10.01.2014.

Tuncer, M. Umut, (2011). “Halkla İlişkilerde Meslek Standartları: Uygulayıcılara

Yönelik Bir Araştırma”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 32, s. 63–85.

Valentini, Chiara, (2011). “Looking for Institutionalization Italian Public Relations

and the Role of Credibility and Professionalism”, http://www.instituteforpr.org/wp–

content/uploads/lookingforınstitutionalization.pdf, Erişim Tarihi: 21.02.2014.

Van Ruler, Betteke, (2005). “Commentary: Professionals Are From Venus, Scholars

Are From Mars”, Public Relations Review, 31(2), s. 159–173.

Welie, Jos V. M., (2004). “Is Dentistry A Profession? Part 1. Professionalism

Defined”, Journal of the Canadian Dental Association,70(8), s. 529–532.

Wilensky, Harold L., (1964). “The Professionalization of Everyone?”, American

Journal of Sociology, 70(2), s. 137–158.

Wilson, A., Åkerlind, G., Walsh, B., Stevens, B., Turner, B. ve Shield, A., (2013).

“Making Professionalism Meaningful to Students in Higher Education”, Studies in Higher Education, 38(8), s. 1222–1238.

Wright, Donald K., (1981). “Accreditation’s Effects on Professionalism”, Public

Relations Review, 7(1), s. 48–61.

Wright, Donald K., (1989). “Ethics Research in Public Relations: An Overview”,

Public Relations Review, 15(2), s. 3–5.

Wylie, Frank W., (1994). “Commentary: Public Relations İs Not Yet A Profession”,

Public Relations Review, 20(1), s. 1–3.

Yengin, Hülya, (2004). “Türkiye’de Halkla İlişkiler Öğrenimi ve Sorunları”, 2. Uluslararası Milenyumda İletişim Sempozyumu, 17–19 Mart 2004, İstanbul, s. 173–191. Yıldırım Becerikli, Sema, (2004). “Türkiye’deki Lisans Düzeyindeki Halkla İlişkiler

Eğitimine İlişkin Bir Değerlendirme”, 2. Uluslararası Milenyumda İletişim Sempozyumu,

Referanslar

Benzer Belgeler

Örgütlerin dışındaki hedef kitlelere karşı yapılan halkla ilişkiler çalışmaları ve çabaları, örgütün toplum tarafından kabul edilmesi bakımından önemlidir..

• Halkla ilişkiler çalışmalarının, hangi alanlarda yoğunlaştırılacağı ve hangi yöntem ve araçların kullanılacağının bilinmesi , gerçekleştirilecek halkla

(gazeteler, dergiler, broşürler, bültenler, faaliyet raporları, el kitapları, yıllık raporlar, mektuplar, el ilanları, afişler ve pankartlar)..  Gazeteler; her yaştan her

 Onaylanmış halkla ilişkiler programlarına destek olunması,  Yıllık halkla ilişkiler programlarının planlanması-düzenlenmesi,  Yapılması düşünülen halka

Özel sektörde, öncelikle işletmenin daha verimli olmasında, daha üretken olmasında ve işletmenin olumlu imaj elde edilmesinde ve tanıtımında halkla ilişkiler önemli bir

 Halkla ilişkiler uygulamalarında önemli olan “hedef kitleye” nasıl ve ne zaman ulaşılacağı ve hedef kitleye ne iletileceğidir..  Halkla ilişkilerde araştırma,

Hedef kitle, halkla ilişkiler çalışmalarında gerçekleştirilen tüm etkinliklerin yönlendirdiği, bu etkinlikleri sonucunda kendilerinden eylem ve düşünce değişimi

Her kişi ya da kuruluşun uzak ve yakın çevresiyle ilişkiler kurması ve bu ilişkileri olumlu bir biçimde sürdürmek istemesi doğal olduğu kadar, ekonomik ve sosyal yaşamın da