• Sonuç bulunamadı

Bazı mısır çeşitlerinin rastık hastalığına (ustilago maydis (DC) Corda.) karşı duyarlılıklarının belirlenmesi ve gübrelemenin hastalık üzerine etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bazı mısır çeşitlerinin rastık hastalığına (ustilago maydis (DC) Corda.) karşı duyarlılıklarının belirlenmesi ve gübrelemenin hastalık üzerine etkisi"

Copied!
73
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

Her geçen yıl açlık sorununun daha büyük boyutlara ulaştığı dünyamızda, üretimi artırma çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Dünyada tarım ürünlerindeki artış oranı, nüfus artışının altında seyretmektedir. Tarım alanlarının yüzölçümü sabit olduğu için, ürün artışı birim sahadan daha fazla ürün almakla mümkün olabilmektedir. Nitekim 1960 yılında dünyada kişi başına 6 dekarlık işlenebilir tarım alanı düştüğü halde, 1997 yılında bu rakam 4’e düşmüştür. 2030 yılında ise kişi başına düşen işlenebilir tarım alanının 2 dekar olacağı tahmin edilmektedir (Güncan, 2001).

Türkiye’de tahıllar içinde ekim alanı ve üretim bakımından buğday ve arpadan sonra üçüncü sırayı mısır bitkisi almaktadır (Çizelge 1.1).

Çizelge 1.1. Türkiye'de Tahıl Ekim Alanları ve Üretim Değerleri Tahıllar Ekim Alanı (ha) Üretim (Ton)

Buğday 9 300 000 21 000 000 Arpa 3 600 000 9 000 000 Mısır 800 000 3 500 000 Yulaf 155 000 270 000 Çavdar 150 000 260 000 Çeltik 80 000 525 000 (Anonymous, 2005a)

Sahip olduğu ekolojik koşullar nedeniyle Türkiye’nin pek çok yerinde mısır yetiştirmek mümkündür. Ekolojinin uygunluğuna karşılık verim ve üretim istenen düzeyin altında kalmıştır. Nüfusun hızlı artışı, doğrudan ve dolaylı bir şekilde gıda maddesi olarak kullanılan mısıra olan ihtiyacı artırırken, sanayide de gittikçe artan talebi karşılamak için üretimin arttırılması gerekmektedir (Kınacı, 1987).

(2)

Çizelge 1.2. Türkiye'nin Uzun Yıllar Arası Mısır Ekim ve Üretim Değerleri

Yıllar Ekim Alanı (ha) Üretim (ton)

1935 175 000 130 000 1940 509 000 757 300 1950 593 100 628 000 1960 695 000 1 090 000 1970 648 000 1 040 000 1980 583 000 1 240 000 1990 515 000 2 100 000 1999 517 626 2 297 000 (Anonymous, 2000)

Çizelge 1.2’ deki Türkiye’de mısır ekim alanlarının ve üretiminin uzun yıllara göre değişimi incelendiğinde, 1935 yılında, 175 000 ha’lık mısır ekim alanından 130 000 ton üretim elde edilirken, 1940 yılından 1970 yılına kadar olan süreçte ise mısır ekim alanlarının 600 000 ha’ ın üzerine çıktığı ve üretimin de 1 000 000 tonu geçtiği görülmektedir. 1980-1999 yılları arasında mısır ekim alanında artış görülmezken, gerek melez mısır çeşitlerinin kullanımı ve gerekse diğer üretim girdilerinin iyileştirilmesiyle, mısır üretimi giderek artmış ve 2 297 000 tona ulaşmıştır. 1935-1999 yıları arasındaki mısır ekim ve üretim değerlerine ilave olarak ayrıca Türkiye’de son 5 yıldaki mısır ekim alanı, üretim ve verim değerleri Çizelge 1.3’de verilmiştir (Anonymous, 2005b).

Çizelge 1.3. Türkiye'nin 2000-2005 Yılları Arası Mısır Ekim,Üretim ve Verim Değerleri

Yıllar Ekim Alanı (ha) Üretim (ton) Verim (Kg/ha)

2000 555.000 2.300.000 41.441 2001 550.000 2.200.000 40.000 2002 500.000 2.100.000 42.000 2003 560.000 2.800.000 50.000 2004 700.000 3.000.000 42.857 2005 800.000 3.500.000 43.750

Çizelge 1.3 incelendiğinde, 2000- 2003 yıllarında mısır ekim alanlarında önemli bir değişme görülmezken, ekim alanının 2004 yılında 700 000 hektara çıktığı, 2005 yılında ise 800 000 ha ile en yüksek değere ulaştığı görülmektedir. Bununla birlikte 2000 yılında 2.3 milyon ton olan mısır üretimi ekim alanına paralel olarak

(3)

artmış ve 2005 yılında 3.5 milyon tona ulaşmıştır. Ekim alanı ve üretimdeki artışa rağmen verimde ise önemli değişiklik görülmemektedir.

Mısır entansif tarım şartlarında yetiştirilmeye son derece uygun, güneş enerjisinden azami seviyede istifade ederek birim alandan yüksek miktarda tane ürünü ve kuru madde üreten bir bitkidir. Ayrıca mısır çok yönlü bir kullanım alanına sahiptir. Mısır bitkisinin geniş adaptasyon kabiliyeti ve yüksek verim potansiyeli sebebiyle hemen her bölgemizde tarımı yapılmaktadır. Türkiye’de üretilen mısırın % 35’i insan beslenmesinde, % 30’u silajlık olarak hayvan beslenmesinde, % 20’si ise yem sanayisinde kullanılmaktadır (Gençtan ve ark., 1995).

Mısır sahip olduğu zengin besin maddeleri nedeniyle hem insan, hem de hayvan beslenmesi bakımından çok değerli ve kullanım çeşitliliği olan bir üründür. Mısır gerek doğrudan insan beslenmesinde gerekse nişasta, glikoz, yağ ve yem sanayinde hammadde olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde entansif hayvancılığın gelişmesine paralel olarak artan karma yem talebine bağlı olarak mısır talebi de artmaktadır. Mısır tanesi çok iyi bir enerji kaynağı olup, nişasta yönünden zengin olması ve nişastanın hazmolabilirlik derecesinin yüksekliği beslenme değerini artırmaktadır. Mısır ayrıca, yeşil olarak ve silaj olarak da hayvan beslenmesinde kullanılan önemli bir kaba yemdir. Dünya mısır üretiminin büyük bölümü hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. İnsan beslenmesinde kullanım oranı gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre daha yüksek oranlarda bulunmaktadır (Kırtok, 1998).

Sade (2001), 900.000 ton mısırın özellikle yem sanayinde kullanılmak üzere ithal edildiğini, sadece Konya’da 150.000-200.000 ton olan yem sanayinin mısır ihtiyacının tamamının başka illerden veya ülke dışından temin edildiğini belirtmiştir. Araştırıcı, ülkemizde bu açığa her yıl 50.000-100.000 ton ilave olacağının tahmin edildiğini ve üretimdeki bu açığa rağmen mısır üretimi ile ekim alanının Türkiye’de ve Konya’da istikrarlı bir şekilde arttığını bildirmiştir.

Bir sıcak iklim tahılı olması nedeniyle mısır oldukça sıcak ve yağışlı bir iklimi ister. Yağışı yetersiz yörelerde ise sulanarak yetiştirilebilir. Bu şartların yanı sıra morfolojik yapısının da uygun olması nedeniyle mısır, hastalık etmenleri ve zararlıların en ideal hedeflerinden birisi olmaktadır (Kınacı, 1987).

(4)

Uzun yıllar üretimin en büyük kısmını vermiş olan Karadeniz ve Marmara bölgelerinde üretile gelmiş olan populasyonlar hastalık ve zararlılara karşı oldukça hassas olduklarından doğrudan veya dolaylı olarak üründe hemen her yıl kayıplar olmuştur. Zaman zaman ortaya çıkan hastalık ve zararlı salgınları nedeniyle de bazen lokal, bazen de bölgesel oldukça önemli verim kayıpları meydana gelmiştir. Yapılan gözlemler ve araştırma çalışmaları, mısırda hastalıkların üründe önemli kayıplara neden olabildiğini göstermiştir. Türkiye’de en fazla ekonomik zarar meydana getirdiği rapor edilmiş hastalıkların arasında mısır rastığı da bulunmaktadır (Kınacı, 1987).

Üretimi sınırlandıran en önemli faktörlerden biri olan mısır rastık hastalığı, mısır tarımının yapıldığı hemen her yerde görülebilmektedir. Mısır bitkisinde önemli zararlara yol açan (Ustilago maydis (DC) Corda.) fungusunun meydana getirdiği rastık hastalığı ürünün kalite ve kantitesini etkilemektedir. Bitkide galin oluştuğu yere, sayısına, püskül ve koçan çıkarma devresindeki enfeksiyon durumuna ve galin büyüklüğüne göre zarar derecesi değişmektedir. Ayrıca hastalıklı bitkilerden alınan daneler, çürüklük etmenlerine karşı daha hassas olmaktadırlar. Erken dönemdeki şiddetli enfeksiyonlarda ölüm ve kısırlığa, enfeksiyonun şiddetli olması halinde ise bitkinin ölmesine neden olabilmektedir (Tunçdemir ve İren, 1980).

Hastalık ilk defa Avrupa’da Fransız biyolog Bonnet (1754) tarafından diğer hububat rastıkları ile mukayeseli olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalarla fungusun ekolojisi, fizyolojisi, genetiği ve çeşitlerin mukavemet durumları aydınlatılmaya çalışılmıştır. Yurdumuzda diğer hububat rastıklarıyla ilgili araştırmalar yapılmasına rağmen mısır rastığı konusunda pek fazla çalışma yapılmamıştır. U. maydis diğer hububat rastıklarından farklı olarak, lokal enfeksiyon yapmakta, koçan ve sapta dikkati çekecek zararlar oluşturmaktadır. Her yıl bilhassa iç kesimlerdeki bitkilerde, yağışlardan sonraki sıcak ve kuru mevsimlerde, sulanmayan tarlalara nazaran sulanan tarlalarda dikkati çeken irilik ve sayıda galler oluşmaktadır (Tunçdemir ve İren, 1980).

Mısır rastığı için Bremer ve ark. (1948), mısırda en yaygın ve en çok görülen bir hastalık olarak tanımlamışlar ve Türkiye’nin hemen her yerinde bulunduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar, ayrıca mısır rastığından dolayı ülkemizde % 0.01-4 oranları arasında enfekteli bitki olduğunu, Edirne ve Trabzon’da bu oranın %

(5)

15-20’ye kadar çıktığını ve en fazla bulaşmanın % 70 oranı ile Erzurum ve İspir’de olduğunu rapor etmişlerdir.

Mısır rastığı mısır hastalıkları içerisinde çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü diğer hastalıklarla kimyasal mücadele yapılabilmekte iken rastık hastalığının kimyasal mücadelesi bulunmamaktadır. Bununla birlikte hastalıkla mücadele açısından en etkili yol olarak dayanıklı çeşit kullanımı gösterilmektedir. Kınacı (1987), mısır rastığını kontrol etmenin en etkili yolunun iyi bir seleksiyon ve dayanıklılık ıslahı olduğunu bildirmiştir. Ayrıca mısır rastık hastalığı mücadelesinde, üretimin yapıldığı topraktaki bitki besin madde miktarları dikkate alınarak, uygun ve dengeli gübreleme yapılması alınacak en önemli kültürel önlemler arasında yer almaktadır. Mısır rastığı mücadelesinde kimyasal mücadele olanağının bulunmaması, hastalıkla mücadelede alınacak kültürel önlemlerin ne derece önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Christensen (1963), çiftlik gübresi ile gübrelemenin konukçu direncini arttırdığını ve bu şekilde mısır rastığına karşı konukçunun predispozisyon kazanabildiğini rapor etmiştir. Fazla miktarda kullanılan azotlu gübreler ve bitkilerin çeşitli nedenlerle yaralanması mısır rastık hastalığını arttırır (Tunçdemir,1985). Bütün bu bilgilerden anlaşıldığı üzere yetiştirilen mısır çeşitlerinin rastığa olan hassasiyetlerinin ortaya çıkarılması ve gübrelemenin mısır rastık hastalığına etkisinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, yaygın olarak yetiştirilen 10 adet at dişi melez mısır çeşidinin rastık hastalığına hassasiyetlerinin belirlenmesi ve gübrelemenin hastalık üzerine etkisinin tespit edilmesi amaçlanmıştır.

(6)

2. LİTERATÜR ÖZETİ

Bazı melez mısır çeşitlerinin rastık hastalığına (Ustilago maydis (DC) Corda.) karşı hassasiyetlerinin belirlenmesi ve gübrelemenin hastalık üzerine etkisinin tespit edilmesi amacıyla yürütülen bu araştırma ile ilgili olarak daha önce yapılan çalışmalara ait literatür bilgileri üç alt başlık halinde verilmeye çalışılmıştır.

2. 1. Hastalığın Tanımı, Yaygınlığı ve Oluşturduğu Kayıplar

Hastalık ilk defa Avrupa’da Fransız biyolog Bonnet (1754) tarafından diğer hububat rastıkları ile mukayeseli olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalarla fungusun ekolojisi, fizyolojisi, genetiği ve çeşitlerin mukavemet durumları aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Diğer hububat rastıklarından farklı olarak, lokal enfeksiyon yapan, koçan ve sapta dikkati çekecek zararlar oluşturan mısır rastık hastalığı Türkiye’de ilk defa Bremer ve ark. (1948) tarafından mısırda en çok ve en yaygın görülen hastalık olarak tanımlanmıştır.

Sorauer (1962), Ustilago maydis’in 1754 yılında Kuzey Carolina’da, 1815’te Fransa’da, 1829’da Avusturya’da ve 1833 yılında da Almanya’da saptandığını ve bu gün ise dünyada mısır ekilen her yerde değişik oranlarda rastlanıldığını bildirmiştir. Araştırıcı, Ustilago maydis’in esas konukçusunun mısır (Zea mays L.) olduğunu, fungusun Amerika ve İtalya’da Guatemale otu (Euchlaena mexicana) üzerinde de saptandığını ve etmenin yapay inokulasyon çalışmalarında Sorghum saccharatum üzerinde de mercimek büyüklüğünde galler oluşturulduğunu rapor etmiştir.

Christensen (1963), U. maydis’in konukçu bitkilerinin mısır (Zea mays. L.) ve teosinte bitkileri olduğunu ve hastalık etmeninin bu bitkilerde kloroz, antosiyanin oluşumu, bodurlaşma, kısırlaşma ve gal oluşumu gibi çeşitli morfolojik ve fizyolojik değişmelere neden olabildiğini bildirmiştir. Araştırıcı, en belirgin hastalık simptomu olarak meydana gelen galleri; etkilenen konukçu organlarındaki hücrelerinin genişlemesi ile rastık fungusunun karışımdan meydana gelen yarı etsi bir yapı olarak tanımlamıştır.

(7)

Mısır rastık hastalığı ülkemizde tüm mısır ekim alanlarında görülebilen önemli bir hastalıktır. Yoğunluk ve yaygınlığı ekolojik koşullara bağlı olarak büyük farklılık gösterir. Edirne, Trabzon ve Samsun illerinde % 15-20’ yi bulan bulaşıklılık oranı saptanmıştır (Tunçdemir, 1985).

Kınacı (1987), mısır rastık hastalığının mısırın yetiştiği her yerde görülebildiğini, etmenin bitkinin yaprak, tepe püskülü, koçan ve sap gibi toprak üstü organında urlara neden olabildiğini, oluşan urların sayısı, bulunduğu yer ve büyüklüklerinin meydana gelecek zarar derecesinde etkili olduğunu belirtmiştir. Aktaş (2001), bir ve iki yapraklı mısır bitkilerinde nadiren rastık gallerinin görülebildiğini ve bitkiler 30 cm boylanmadan hastalık simptomlarına pek rastlanılmadığını bildirmiştir.

Mısırda rastık hastalığına neden olan etmen De Hoog ve ark. (2000)’ e göre aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır;

Alem: Fungi Şube: Basidiomycota Sınıf: Basidiomycetes Takım: Ustilaginales Familya: Ustilaginaceae Genus: Ustilago

Tür: Ustilago maydis (DC) Corda.

Christensen (1963), tarafından Ustilago maydis (DC) Corda.’nın sinonimleri; Ustilago maydis (DC.) Cda., 1842

Ustilago carbo-maydis Phillipar., 1837 Ustilago maydis Lev., 1839

Lycoperdon zeae Beckm., 1768

Uredo segetum var. mays-zeae DC., 1805 Uredo zeae -mays DC., 1806

Uredo segetum f. zeae- maydis DC., 1808 Uredo maydis DC., 1815

Uredo zeae Schw., 1822 Caeoma zeae Link., 1824

(8)

Erysibe maydis (DC.) Wallr., 1833 Ustilago zeae (Schw.) 1836 Ustilago schweinitzii Tul., 1847 Ustilago zeae- mays Wint., 1881 Ustilago euchlaenae Archang., 1882

Ustilago maydis (DC.) Cda. f. foliicola Sacc., 1886 Ustilago maydis f. androphila D. Sacc., 1886

Wisconsin’de 1881 yılında yapılan bir çalışmada bazı mısır tarlalarında rastık hastalığı nedeniyle meydana gelen kayıpların % 5-15 olduğu bildirilmiştir (Henry, 1881).

Iowa’da mısır rastığından dolayı 1884 yılında meydana gelen ürün kaybının yaklaşık olarak % 2 olduğu, şeker mısırı yetiştirilen bir tarlada rastık nedeniyle % 66’lık bir ürün kaybı meydana geldiği tespit edilmiştir (Bessey, 1884).

Ohio’daki mısır tarlalarında bitkilerin % 25-45 oranında rastıkla enfekteli olduğu ve yaklaşık olarak % 4.4 oranında ürün kaybı meydana geldiği 1897 yılında yapılan bir çalışma ile saptanmıştır (Selby ve Hickman, 1897).

Illinois’de 1900 yılında % 0.5-5 oranında mısır rastık kaybı olduğu belirlenmiştir (Clinton, 1900).

Potter ve Melchers (1925), 1916 yılında Kansas’ın doğusundaki mısır tarlalarında % 30-50 oranında rastıkla enfekteli bitki olduğunu ve Kansas’ın yarı kurak bölgelerindeki tarlalarda ise % 60-80 oranında rastıklı bitki bulunduğunu rapor etmişlerdir.

Mısır koçanı üzerinde değişik sayı, büyüklük ve farklı yerde oluşan gallerden dolayı meydana gelen verim kayıpları tespit edilmiş ve ortalama olarak koçan üzerinde oluşan tek bir galin koçan verimini % 25 azaltabildiği saptanmıştır (Immer ve Christensen 1928a; Jorgensen 1929; Immer ve Christensen 1931; Johnson ve Christensen, 1935).

Mısır bitkisinin sap ve tepe püskülünün alt kısmında meydana gelen gallerin, bitkinin diğer kısımlarında oluşan aynı sayı ve büyüklükteki gallerden daha tahripkar oldukları tespit edilmiştir (Immer ve Christensen 1931; Johnson ve Christensen, 1935).

(9)

Sap üzerinde oluşan büyük veya orta büyüklükteki bir gal ile birlikte çok sayıda küçük gallerin bulunması bitkide kısırlığa neden olabilmekte, koçan veya tepe püskülünde oluşan küçük gallerin neden olduğu verim kaybı düşük olmakta, fakat bitkinin aynı yerlerinde büyük gallerin bulunması halinde ise şiddetli verim kayıpları meydana gelmektedir (Garber ve Hoover 1928; Jorgensen 1929; Immer ve Christensen 1931; Christensen ve Johnson 1935; Stringfield ve Bowman, 1942). Genellikle hastalıklı mısır bitkilerindeki koçanların, sağlıklı (rastıksız) bitkilerdeki koçanlara göre daha düşük kalite ve parlaklığa sahip oldukları ve bu şekilde rastık enfeksiyonunun dolaylı olarak da kayıplara neden olabildiği saptanmıştır (Johnson ve Christensen 1935; Stringfield ve Bowman, 1942).

Dayanıklı veya yarı dayanıklı melez mısır çeşitlerinin geliştirilmesine kadarki dönemde mısır tarlalarında genellikle % 25-50 oranında rastık enfeksiyonunun meydana geldiği bildirilmiştir (Immer ve Christensen 1925; Dickson ve Bowman 1940; Stringfield ve Bowman 1942; Devay ve ark.,1957).

Mısır rastığı için Bremer ve ark. (1948), mısırda en yaygın ve en çok görülen bir hastalık olarak tanımlamışlar ve Türkiye’nin hemen her yerinde bulunduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar, mısır rastığından dolayı ülkemizde % 0.01-4 oranları arasında enfekteli bitki olduğunu, Edirne ve Trabzon’da bu oranın % 15-20’ye kadar çıktığını ve en fazla bulaşmanın % 70 oranı ile Erzurum ve İspir’de olduğunu rapor etmişlerdir.

Michaelson (1957), U. maydis ile enfekteli bitkilerin, sağlıklı (rastıksız) bitkilere göre sap çürüklüğüne neden olan Diplodia zeae (Schw.) Lev. ve Gibberella zeae (Schw.) Petch. etmenlerine daha fazla maruz kaldığını ve rastıklı bitkilerin koçanlarının rastıksız bitkilere göre çok daha yüksek oranda koçan çürüklüğü etmenlerinin saldırısına uğradığını saptamıştır.

Christensen (1963), Minnesota’da bazı mısır tarlalarında nadiren %70’den fazla oranda rastıklı bitki bulunduğunu, yörede yüzlerce melez çeşit yetiştirilmesine rağmen bazı tarlalarda % 5-10 oranında rastık enfeksiyonuna rastlanılabildiğini bunun yanı sıra hastalığın özellikle şeker mısırı için tahripkar bir hastalık olduğunu ve hastalığın sadece şeker mısır verimini azaltmakla kalmayıp mısırın işleme maliyeti gibi ilave zorluklar da meydana getirdiğini bildirmiştir. Araştırıcı, mısır rastık hastalığından dolayı meydana gelen kayıpların tespit edilmesinde çoğunlukla

(10)

sadece görülebilen büyük gallere göre değerlendirildiğini, daha az dikkati çeken küçük galerin gözden kaçtığı veya göz ardı edildiğini, fakat küçük galerin aynı bitki üzerinde çok sayıda meydana gelmesiyle de mutlaka ürün kaybına neden olabildiğini vurgulamıştır. Araştırıcı, bu nedenle yayınlarda yapılan rastık kayıp değerlendirmelerinin, meydana gelen gerçek kaybın altında olabildiğini belirtmiştir. Tunçdemir ve İren (1980), Samsun ve çevresinde sahil kesimine oranla iç bölgelerde mısır rastığının yaygın ve tahripkar olmasının, hastalığın biyoekolojisinin aydınlatılması ve buna göre de başarılı bir mücadele yönteminin uygulanmasını zorunlu hale getirdiğini belirterek bu amaçla 1974-75 yıllarında 2 ayrı ekolojik alanda bazı mısır çeşitlerinin yapay ve doğal inokulasyon koşullarında denemeye alındığını ve fungusun biyoekolojisi ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar, Samsun ve çevresinde 1975 yılında mısır rastığının oluşturduğu yıllık ortalama ürün kaybının 25.504 ton olduğunu tespit etmişlerdir. Samsun ve çevresinde hastalığın yayılış ve yoğunluk durumunu saptamak, ilçeleri temsil edecek hastalık ve tohumluk örneklerini toplamak amacıyla 1974-1975 yıllarında Tunçdemir ve İren (1980) tarafından surveyler yapılmıştır. Araştırıcıların 1975 yılında Samsun ve ilçelerinde yaptıkları survey sonuçlarına göre hastalığın sahil kesimindeki ilçelerde yoğunluk ve şiddeti sırasıyla, Alaçam’da % 4.8, % 2, Bafra’da % 2.5, % 1.7, Çarşamba’da % 2, % 1.1, Terme’de % 1.7, % 0.6’dır. İç bölge kesimindeki ilçelerde hastalığın yoğunluk ve şiddeti yine sırasıyla Havza’da % 18.5, % 20.3, Kavak’ta % 38, % 21.4, Ladik’te % 29, % 15.1, Vezirköprü’de % 15.1, % 13.2 ve Merkez ilçede % 15.5, % 11,2’dir. Araştırıcılar, Samsun’da ortalama hastalık yoğunluğunu % 9.2, ortalama hastalık şiddetini % 12.2 olarak saptamışlar ve hastalığın kurak bölgelerde daha yaygın ve tahripkar olduğunu rapor etmişlerdir. Kınacı (1987), bir mısır bitkisinde 5 cm’den küçük rastık urlarının % 9, 5-7.6 cm arasında olan urların % 14, ve 7.6 cm’den büyük urların % 40 oranında verim kaybına neden olduğunu ve bunun yanı sıra bitkilerin dane ve koçanlarının küçüldüğünü rapor etmiştir.

Aktaş (2001), mısır üretimi yapılan her yerde mısır rastık hastalığına rastlanıldığını ve hastalığın mısır bitkilerinde ekonomik olarak önemli ürün kayıplarına neden olduğunu belirtmiştir. Araştırıcı, hastalık sonucu oluşan gallerin, bitkinin sap, yaprak, püskül ve koçanlarda meydana gelebileceğini ve gallerin

(11)

koçanlarda oluşması yada büyük olması halinde mısır verimini % 40-100 oranında azaltabileceğini, mekanik mücadele yapılmasına karşın genellikle rastıktan dolayı %1-5 arasında bir verim kaybının her zaman söz konusu olduğunu bildirmiştir. Sade (2001), rastık hastalığının Orta Anadolu’da düşük oranda görüldüğünü fakat özellikle mısır koçanlarının yerlerinde gelişen rastık urlarının büyük ürün kaybına neden olabildiğini bildirmiştir. Araştırıcı, çiçeklenme döneminde yağmurlama yapılan tarlalarda çarpmanın etkisiyle yaprakların ve koçan sürgünlerinin zarar gördüğünü ve koçanlarda iri urların meydan geldiğini ve hastalıklı bitki oranının % 30-40’lara çıktığını rapor etmiştir.

Agrios (2004), rastık hastalığından dolayı meydan gelen kayıpların gal sayısı, büyüklüğü ve galin bitki üzerinde oluştuğu organa bağlı olarak değiştiğini bununla birlikte koçan üzerinde meydana gelen gallerin oldukça tahripkar olduğunu ve önemli verim kayıplarına neden olabildiğini bildirmiştir. Araştırıcı, hastalık nedeniyle meydana gelen kayıpların çok önemsiz miktarlar ile % 10 veya bazı lokal alanlarda % 10’dan daha fazla oranda meydana geldiğini bununla birlikte şeker mısırı yetiştirilen bazı tarlalarda hastalık nedeniyle % 100’ e yaklaşan oranlarda kayıpların oluştuğunu ve dayanıklı çeşitlerin kullanıldığı geniş alanlarda ise yaklaşık % 2’lik tane veriminde kayıplar olduğunu rapor etmiştir.

2. 2. Gübreleme ve Çevre Faktörlerinin Mısır Rastık Hastalığına Etkisi

Schaffnit ve Volk (1927), yapmış oldukları sera çalışmalarında nitrojenin (azot) mısır rastığına hassasiyeti arttırdığını tespit etmişlerdir.

Volk (1931), yapmış olduğu sera çalışmasında NPK’nın aşırı dozlarının rastık gelişimini teşvik ettiğini saptamıştır.

Starr (1933), yapmış olduğu bir çalışmada ticari gübrelerin rastık miktarını arttırdığını rapor etmiştir.

Christensen (1963), çiftlik gübresi ile gübrelemenin konukçu direncini arttırdığını ve bu şekilde rastığa karşı konukçunun predispozisyon kazanabildiğini rapor etmiştir.

Fazla miktarda kullanılan azotlu gübreler ve bitkilerin çeşitli nedenlerle yaralanması mısır rastık hastalığını arttırır (Tunçdemir,1985).

(12)

Arthur ve Stuart (1900), Ustilago maydis enfeksiyonunun bulutlu günler veya çiğli gecelerde meydana geldiğini, Piemiesel (1917), serin ve nemli havaların U. maydis enfeksiyonu için uygun olduğunu bildirmişlerdir.

MacMillan (1918), yarı kurak bölgelerde nemin mısır rastık enfeksiyonu için sınırlandırıcı bir faktör olduğunu ve şiddetli dolu fırtınasından sonra şiddetli mısır rastık salgını olduğunu rapor etmiştir.

Potter ve Melchers (1925), mısır rastığının Kansas ve Nebraska eyaletlerinin kuru ve sıcak olan batı kısımlarında A.B.D.’nin daha nemli bölgelerine göre daha fazla oranda ve tahripkar olarak meydana geldiğini saptamışlardır.

Tisdale ve Johnston (1926), 25 0C ve üzerindeki sıcaklıkların mısır rastık enfeksiyonu için uygun olduğunu, 20 0C ve altındaki sıcaklıkların ise enfeksiyonu sınırlandıran başlıca faktörlerden biri olduğunu rapor etmişlerdir.

Coffman ve ark. (1926), şiddetli sağanak yağmurların mısır bitkisindeki ve havadaki Ustilago maydis sporidia‘larını yıkayabildiğini ve bu nedenle rastık enfeksiyonunun azalabildiğini, bununla birlikte mısır bitkilerinin rastık enfeksiyonu için yeterli büyüklüğe ulaşmadan önceki dönemde görülen erken ilkbahar yağışlarının, klamidiospor çimlenmesine neden olduğunu ve bu yüzden inokulumun büyük bir kısmının ortadan kaybolabildiğini saptamışlardır.

Immer ve Christensen (1928b), 1922-27 yılları arasında bazı çevre faktörlerinin mısır rastık enfeksiyonu üzerine etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada, 140 mısır hattını yapay ve tekrarlamalı olarak Ustilago maydis klamidiosporları ile inokule etmişler ve çevre faktörleri ile değerlendirmişlerdir. Araştırmacılar, hafif yağışlı günler ve yüksek güneş ışığı oranının rastık gelişmesini teşvik ettiğini, sıcaklığın ise hastalık gelişimi için çok önemli olmadığını tespit etmişlerdir. Ayrıca araştırıcılar, mısır rastığının kurak mevsimlerde daha yaygın olduğunu da saptamışlardır.

Platz’e (1929) göre, hafif yağmurlar Ustilago maydis enfeksiyonunda sporidia çoğalmasında gerekli olan nemin sağlanması için yeterli olmaktadır.

Schmitt (1940), yapmış olduğu bir çalışmada 25 0C ve daha yüksek sıcaklıkların mısır bitkisinde rastık fungusunun gelişmesini teşvik ettiğini, 21 0C’nin altındaki sıcaklıklarda ise gal oluşumunun elde edilemediğini bildirmiştir.

(13)

Rowell ve Devay (1953), mısır rastık enfeksiyonunun 28 0C’de, 18 0C veya 210C’lere göre çok daha iyi geliştiğini saptamışlardır.

Christensen (1963), nispeten yüksek sıcaklıkların U. maydis klamidiosporlarının çimlenmesi, sporidia tomurcuklanması, miselyum gelişmesi ve klamidiospor oluşumu için önemli bir faktör olduğunu bildirmiştir. Araştırıcı, U. maydis klamidiosporlarının olgunlaşması ve rastık gallerinin gelişmesinin nispeten yüksek sıcaklıklarda düşük sıcaklıklara göre daha hızlı olduğunu ve bir rastık salgınının oluşmasında fungusun konukçuya ilk girişinde etmeni etkileyen sıcaklık şartlarının, fungusun konukçuda gelişmesi sırasındaki sıcaklık koşullarından çok daha önemli olduğunu belirtmiştir. Araştırıcı, mısır rastık salgını gelişmesi için en uygun hava şartları ile ilgili olarak tam bir genel görüş bulunmadığı, ancak rastık enfeksiyonunun gelişmesinde yağmur ve nemin en kritik çevre faktörleri olduğunu bildirilmiştir. Ayrıca araştırıcı yapmış olduğu bir diğer çalışmada, nemin U. maydis ’in konukçuyu penetre edinceye kadar ki süreçte çimlenme ve çim tüpü gelişmesinin sürdürülmesi için kesinlikle gerekli olduğunu saptamıştır.

Kınacı (1987), sıcak hava şartlarının mısır rastığı gelişimi için yüksek rutubete göre daha uygun olduğunu, serin ve nemli havalarda bitki büyümesi yavaşken genç bitkilerde rastığın fazlaca görülebildiğini ve erken ekimi takiben yavaş büyüme ile de rastık oranının arttığını bildirmiştir.

U. maydis klamidiosporlarının çimlenmesine sıcaklığın etkisi Tunçdemir ve İren (1980) tarafından araştırılmıştır. Farklı sıcaklık seviyelerinde, % 100 orantılı nemde yapılan çimlendirme deneme sonuçlarına göre, 15 0C sıcaklıkta hastalığın bitkide pek görülemeyeceği, 20 0C’den itibaren özellikle 25 0C ve 30 0C’lerde enfeksiyonun başarılı olarak görülebileceği kanısına varılmıştır. Araştırıcılar, U. maydis klamidiosporlarının çimlenmesi üzerine ışıklanma sürelerinin etkisini de incelenmişlerdir. Besi ortamı üzerinde 3 ayrı kombinasyonda yapılan denemelerde, klamidiosporların günlük ortalama koloni gelişim hızı ve koloni şekilleri bakımından bir farklılık görülmemiş, gelişmede ışığın etkisiz olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla havanın açık veya kapalı olmasının rastık enfeksiyonlarında önemli bir etken olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırıcılar ayrıca yapmış oldukları bir diğer çalışmada, hafif yağış ve yağıştan sonraki kuru havanın mısır rastık hastalığının

(14)

gelişmesinde etkili olduğunu ve kurak bölgelerdeki hafif yağış veya sulamanın hastalığı teşvik ettiğini saptamışlardır.

Sıcaklık ve rutubetin mısır rastık gali oluşumuna etkisi, Tunçdemir ve İren (1980) tarafından yapay ve doğal inokulasyon koşullarında Samsun’un 2 farklı alanında (Karagöl ve Gelemen) yapılan denemelerde araştırılmış, yağışın rastık gelişmesinde önemli bir etken olduğu, orantlı nemin ise ihmal edilebilir bir etken olarak düşünülebileceği ve hastalığın en iyi 180C-210C’ler arasında geliştiği tespit edilmiştir. Araştırıcılar yapmış oldukları başka bir çalışmalarında, U.maydis klamidiosporlarının doğada oluştukları andan itibaren durgunluk periyodu geçirmeden hemen çimlendiklerini, toprak ve soğuk hava koşullarının çimlenmeyi teşvik ettiğini bildirmişlerdir. Araştırıcılar, mısır rastık hastalığının gelişmesinde en önemli faktörün yağış olduğuna işaret etmişler ve 1974 yılında yaptıkları çalışmada yapay ve doğal inokulasyon koşullarında kuraklık sebebiyle rastık gelişiminde olumlu sonuç alamadıklarını, rutubetin sporların çimlenip penetrasyon yapması için gerekli olduğunu, fakat sıcaklığın hastalık gelişmesinde daha az etkili olduğunu rapor etmişlerdir. Araştırıcılar, laboratuar çalışmalarında fungusun yüksek sıcaklıklarda (20 0C, 25 0C, 30 0C) daha iyi geliştiğini, bununla birlikte tarlada fide devresinde gal teşekkülü görülmediğini, ancak saksıda yetiştirilmiş 15 bitkinin, enjektörle inokule edilip 26 0C’de % 85 orantılı nem bulunan yetiştirme odalarında bekletildiklerinde sadece bir bitkide 15 gün sonra fındık tanesi iriliğinde galler görüldüğünü rapor etmişlerdir.

Agrios (2004), mısır rastık hastalığının mısır yetiştirilen her yerde bulunduğunu fakat sıcak ve hafif kurak bölgelerde ise daha yaygın olarak görüldüğünü bildirmiştir.

2. 3. Ustilago maydis’e Karşı Konukçu Hassasiyeti

Hitchcock ve Norton (1896), yaptıkları bir çalışmada açık tozlanan 46 mısır çeşidinde meydana gelen rastık oranları bakımından çeşitler arasında önemli faklılıklar bulunduğunu bunun yanı sıra tamamen dayanıklı bir çeşide rastlanılmadığını tespit etmişlerdir.

Genç mısır bitkilerine U. maydis klamidiospor veya sporidia süspansiyonunun püskürtme şeklinde uygulanması ile enfeksiyon gerçekleşmesinin zor olduğu ve bu

(15)

tip dayanıklılığın fonksiyonel veya morfolojik dayanıklılık olarak tanımlanabileceği bildirilmiştir (Bonafous 1836; Arthur ve Stuart 1900; Walter, 1935).

Özellikle şeker mısırın rastığa oldukça hassas olduğu rapor edilmiştir (Clinton 1900; Arthur ve Stuart, 1900).

Clinton (1900), büyüme ve olgunlaşması geç olan mısır çeşitlerinin rastık enfeksiyonuna maruz kalma olasılığının erken büyüme ve gelişme gösteren çeşitlerden daha yüksek olduğunu bildirmiştir.

Piemeisel (1917), hızla olgunlaşan dokularda U. maydis sporlarının gelişip yayılamadığını, olgunlaşmamış dokuları uzun süre bulunduran mısır bitkilerinde ise enfeksiyonun arttığını rapor etmiştir.

Jones (1918), aynı ebeveynden elde edilen kendilenmiş mısır hatları arasında bile rastığa karşı gösterilen reaksiyonlarda belirgin faklılıklar bulunabildiğini saptamıştır.

Melchers (1921), mısır bitkileri yapay olarak inokule edildiklerinde U. maydis kültürlerinin enfeksiyon oluşturma yeteneklerinin farklı olduğunu, ayrıca inbreed (aynı promiselyumdan gelişen sporidianın eşleşmesi) ve melez hatların Kansas’ın farklı yerlerinde geliştiklerinde, U. maydis’deki fizyolojik farklılıklardan dolayı dayanıklılığın da farklı olduğunu bildirmiştir.

Hayes ve ark. (1924), hassas ve dayanıklı mısır hatları arasında yaptığı çaprazlamalarda mısır rastığına karşı orta dayanıklı bir reaksiyon elde ederken, dayanıklı x dayanıklı bir hattın geriye çaprazlanması ile rastığa son derece dayanıklı hatlar geliştirdiklerini belirtmişlerdir.

Potter ve Melchers (1925), bir bölgede mısır rastığına hassas olan bir çeşidin diğer bir bölgede hastalığa mukavim olabildiğini tespit etmişlerdir.

Açık tozlanan çeşitler arasında mısır rastığına hassasiyetin çok farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (Immer ve Christensen 1925; Garber ve Quisenberry 1925; Christensen ve Johnson, 1935).

Bazı kendilenmiş mısır hatlarında görülen hemen hemen tüm rastık gallerinin toprağa en yakın 1. sap boğumunda bulunduğu, bazı hatlarda bitki üzerinde görülen gallerin çoğunun tepe püskül sapçığında görüldüğü ve diğer bazı mısır hatlarında ise oluşan gallerin çoğunlukla koçanlar üzerinde gözlendiği ve bu şekilde bazı kendilenmiş mısır hatlarının bitki üzerinde koçan, sap, tepe püskülü sapçığı, veya

(16)

tepe püskülü gibi belirli organlarından enfekte olma eğiliminde oldukları tespit edilmiştir (Immer ve Christensen 1925; Garber ve Hoover 1928; Jorgensen, 1929). Tisdale ve Johnston (1926), farklı kaynaklardan elde edilen mısır rastık etmeninin parazitik davranışlarında hafif farklılıklar bulunduğunu ve U. maydis kitle izolatlarında kültürel faklılıkların da mevcut olduğunu rapor etmişlerdir.

Stakman ve Christensen (1927), 12 U. maydis klamidiospor koleksiyonunda belirgin parazitik faklılıklar olduğunu saptamışlardır.

Kyle (1929), konukçu direncinin doğrudan hassasiyetle ilgili olduğunu ve yetiştirme mevsiminde çevre faktörlerinin mısır büyüme ve gelişmesi için uygun devam etmesi halinde rastık enfeksiyonlarının en az seviyede ortaya çıktığını rapor etmiştir. Araştırıcı, U. maydis’in koçan enfeksiyonuna karşı mısır koçanı yaprak kalınlığı ile dayanıklılık arasında bir ilişki olduğunu ve ayrıca bazı dokuların olgunlaşma hızının gal oluşumunu etkileyebildiğini saptamıştır.

Mısır rastığına dayanıklılığın fizyolojik olduğu ve U. maydis’in; rastığa hassas kendilenmiş hatların sap, koçan yaprağı, yaprak gibi bitki organlarından yapılan ekstratlarda; rastığa dayanıklı olan hatlardan sağlanan ekstratlara göre daha iyi geliştiği rapor edilmiştir (Ranker 1930a; Ranker, 1930b).

Mısır bitkileri 15 cm veya daha fazla boylanıncaya kadar U. maydis dikaryonlarına karşı çok faklı reaksiyon gösterebilmektedirler (Immer ve Christensen, 1931).

Walter (1935), mısır bitkisinin fizyolojik ve morfolojik yapısının rastık hastalığı gelişmesinde etkili olduğunu bildirmiş ve konukçu direnci ile rastık enfeksiyonu arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla 4 yılı aşkın detaylı ve geniş çaplı bir araştırma yapmıştır. Araştırıcı, fide döneminden tam bir bitki büyüklüğüne ulaşılıncaya kadarki dönemde hızlı gelişen mısır bitkilerinin rastığa dayanıklı olduğunu veya enfeksiyondan kaçabildiğini ileri sürmüştür. Avrupa’da da Maze ve Maze (1932) benzer sonuçlar elde etmişlerdir.

Christensen ve Johnson (1935), 5 standart mısır çeşidi ve 95 kendilenmiş mısır hattının lokal ve lokal olmayan rastık koleksiyonlarına tepkilerini tespit etmek amacıyla 5 yıllık bir çalışma yapmışlardır. Çalışmada kullanılan lokal inokulum St.Paul’de birkaç yüz rastık galinden oluşan bir klamidiospor karışımından meydana gelmiştir. Lokal olmayan inokulum Kayalık Dağlarının doğusundaki 12 eyalette 26

(17)

yerden elde edilmiştir. 26 koleksiyonun her biri yüzlerce galden oluşmuş ve inokulasyon öncesinde bu gallerden sağlanan klamidiosporlar tam olarak karıştırılmıştır. Yetiştirme sezonunda klamidiosporlar bitkilere tozlama ve püskürtme şeklinde sık aralıklarla uygulanmış, 2 deneme alanında tüm mısır hatlarının rastığa benzer şekilde reaksiyon verdikleri ve lokal rastık koleksiyonlarına dayanıklı olan mısır hatlarının faklı kaynaklardan rastık koleksiyonlarına da aynı düzeyde dayanıklı olduklarını bulmuşlardır. Ayrıca 2 deneme alanında enfekteli bitkilerdeki gal sayısı ile bitkiler üzerinde gallerin lokalize oldukları yer arasında da yüksek korelasyon elde etmişlerdir.

Minnesota’da bir mısır tarlasında fide dönemindeki mısır bitkilerinin %1-2’sinin rastık fungusundan dolayı öldüğü tespit edilmiş ve bu durumun çok az görüldüğü ve tarlada rastık gallerinin mısır bitkisi 1/3-1 m boya gelene kadar nadiren gözlendiği bildirilmiştir ( Johnson ve Christensen, 1935).

Christensen (1963), rastık dayanıklılığının mısır bitkisinin morfolojik, fizyolojik ve fonksiyonel yapısı ile ilgili olarak ortaya çıktığını, genç bitkilerin tarla şartlarında genellikle enfeksiyondan kaçabildikleri halde, bu dönemde kısmi vakum veya hipodermik enjeksiyon metoduyla yapılan inokulasyonlarda mısır çeşit ve hatlarının rastığa son derece hassas olabildiklerini, gerek sera ve gerekse tarla şartlarında enfekte olan genç bitkilerin rastık enfeksiyonu sonucu ölebildiklerini rapor etmiştir. Araştırıcı, tarla koşullarında rastık inokulumunun meristematik bölgelere kolaylıkla ulaşamaması nedeniyle genç mısır bitkilerinin rastık enfeksiyonundan kaçabildiklerini, rastık enfeksiyonu ve gelişiminde, bitki morfolojisinin gerek enfeksiyon ve gerekse rastık gelişimi için önemli rol oynadığını bildirmiştir. Ayrıca araştırıcı, genç mısır bitkilerinin (1/3 m boyunda), rastığa oldukça hassas olduğunu bildirmiş ve mısır rastığına karşı dayanıklı çeşit kullanmanın uygulanabilir en önemli mücadele yöntemi olduğunu ortaya koymuştur. Caltrider ve Gottlieb (1966), doğada mısır bitkisinin olgunlaşmamış dokularında oldukça fazla oranda sakkaroz bulunduğunu, bunun fungus gelişmesini teşvik ederek enfeksiyonu arttırdığını bildirmişlerdir.

Konig (1972), U. maydis’e karşı konukçu dayanıklılığının, bitkinin yetiştiği yere ve iklime bağlı olarak değiştiğini rapor etmiştir.

(18)

Tunçdemir ve İren (1980), 40-60 cm uzunluğunda olan mısır bitkilerinin hastalığa en hassas devrede olduklarını ve genellikle doğal inokulasyon koşullarında fide devresinde gal oluşumu görülmediğini, bu durumun doğal koşullarda sıcaklık ve rutubetin etmenin gelişmesi için uygun seviyede seyretmemesinden dolayı olabildiği gibi, fide devresinde bitkinin fizyolojik ve fonksiyonel yapısından ileri gelebilen mukavemet göstermesinden de kaynaklanabildiğini bildirmişlerdir. Araştırıcılar, bitkinin morfolojik yapısının bir dereceye kadar hastalığın gelişmesinde etkili olduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar, bitki yaşının mısır rastık gali oluşumuna etkisi belirlemek amacıyla 1975 yılında 2 ayrı ekolojik alanda (Karagöl ve Gelemen) yaptıkları çalışmada, bitkileri farklı uzunluk ve devrelerde enjektörle inokule etmişler ve sonuçta bitkinin bazı gelişme devrelerinde (özellikle 30-60 cm uzunlukta olan bitkilerin) hastalığa daha hassas olduklarını ve çok genç ve çok yaşlı bitkilerin enfeksiyonunun doğal koşullarda oldukça güç olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca araştırıcılar, mısır çeşitlerinin hastalığa yakalanma oranlarını tespit etmek amacıyla melez mısır çeşitleri ile, saf döl, tek ve çift melezleri içine alan 15 çeşit, 2 ayrı ekolojik alanda (Karagöl ve Gelemen), 2 yıl doğal ve yapay inokulasyon koşullarında denemeye almışlar ve sonuçta denenen çeşitlerden hiç birinin, yapay inokulasyon koşullarında, ilgili ekolojik alanda dayanıklı olmadıklarını saptamışlardır.

Tunçdemir (1985), mısır bitkilerinin 5-6 yaprak devresine kadar rastık hastalığına dayanıklılık gösterdiğini, daha erken devrede hastalık simptomlarının görülmediğini ve bitkilerin fizyolojik ve morfolojik özellikleri nedeniyle hastalığa fide devresinde dayanıklı olduklarını tespit etmiştir. Ayrıca araştırıcı, hastalıklı bitki koçanlarının çürüklük etmenlerine karşı hassas olduklarını da saptamıştır.

Kınacı (1987), rastığı kontrol etmenin en etkili yolunun iyi bir seleksiyon ve dayanıklılık ıslahı olduğunu, dayanıklı ve hassas saf hatların melezlenmesinde dayanıklılığın orta derecede çıkma eğilimi gösterdiğini ve dayanıklılıkta çok sayıda genin rol oynadığını bildirmiştir.

Mısırlarda koçan tozlaşmasının Ustilago maydis’e hassasiyeti etkileyip etkilemediğini tespit etmek amacıyla Snetselaar ve ark. (2001) tarafından koçanlar aşağıda belirtildiği gibi 4 farklı şekilde muameleye tabi tutulmuşlardır.

(19)

1. Koçanlar sadece tozlaşmaya bırakılmış,

2. Koçanlar sadece uyuşabilir haploid U. maydis hücreleri (sporidia) ile inokule edilmiş,

3. Koçanlar inokulasyondan 4 gün sonra tozlanmış,

4. Koçanlar tozlandıktan 4 gün sonra inokulasyon yapılmıştır.

Araştırma sonucunda; 1. muamelede koçan üzerindeki tanelerin % 77’si sağlıklı bir şekilde döllenmiştir. 2. muamelede koçan üzerindeki tanelerin % 75’i enfekte olmuş, 3. muamelede koçan üzerindeki tanelerin ortalama % 73’ü enfekte olurken, sadece ortalama % 8 oranında başarılı döllenme gerçekleşmiştir. 4. muamelede; koçan üzerinde ortalama % 20 enfekteli tane meydana gelmiştir. Oluşan tümörlerin (gal) hemen hemen hepsi tozlanmanın etkisiz olabildiği koçan uçlarında gerçekleşmiştir. Tozlaşmadan sonra yapılan inokulasyon şeklinde (4.) muamele edilen koçan ipeklerinin (püskül) mikroskop altında incelenmesi ile tozlanan ipeklerin dip kısmında bir ayrım bölgesi teşkil edildiği ve bu durumun yumurtalıklarda gelişen fungal enfeksiyonu engelleyebildiği bildirilmiş ve tozlanmanın yumurtalıkları U. maydis enfeksiyonuna karşı daha dayanıklı hale getirdiği sonucuna ulaşılmıştır.

Mısır rastık hastalığından dolayı meydana gelen verim kayıpları özellikle bazı şeker mısır çeşitlerinde çok büyüktür. Mısır rastığı patojenindeki genetik varyasyon patojenin farklı mısır çeşitlerini enfekte edebilmesine olanak sağlamaktadır. Bir patojen populasyonu içindeki genetik varyasyonun miktarı organizmanın eşleşme sistemi tarafından etkilenmektedir. U. maydis, genetik varyasyonu arttıran outcrossing (farklı promiselyumlardan eşlenen sporidiler) ve genetik çeşitliliği azaltan inbreeding (aynı promiselyumlardan eşlenen sporidiler) eşleşme tiplerinin her ikisini de gerçekleştirebilmektedir. Genetik çeşitliliğin boyutunu ve fungusun eşleşme davranışını tespit etmek amacıyla yapılan bir araştırmada geniş bir coğrafik alanda (Le Seuer, Minnesota, Tarariras ve Uruguay) mısır yetiştirilen yerleri temsil edecek şekilde enfekteli mısırlardan alınan örnekler incelenmiş ve sonuçta fungusunun alındığı yere bakılmaksızın çok büyük oranda outcrossing tespit edilmiştir. Minnesota ve Uruguay’da mısır yetiştirilen tarlalarda çok farklı çiftçilik pratiklerinin uygulandığı yerler arasında çok yüksek seviyede genetik varyasyon bulunmuştur (Barnes ve ark., 2004).

(20)

Agrios (2004), mısır rastık hastalığına tamamıyla dayanıklı bir mısır çeşidinin bilinmediğini ama bazı melez mısır çeşitlerinin hastalığa orta düzeyde dayanıklılık gösterdiğini bildirmiştir. Araştırıcı, fungusun sürekli olarak yeni ırklar oluşturduğunu bununla birlikte kısmen dayanıklı olan hatların seçilmesinin ıslah programlarında çok önemli olduğunu vurgulamıştır.

(21)

3. MATERYAL VE METOD 3. 1. Materyal

3. 1. 1. Bitki materyali

1. 10 adet atdişi melez mısır çeşidinin mısır rastık hastalığına (Ustilago maydis) karşı hassasiyetlerinin belirlenmesi amacıyla yürütülen denemede Pol 2001, Goldeclat, Simon, Falkner, Bolson, Monzon, TTM-815, Ranchero, Monton, 35 P12 at dişi melez mısır çeşitleri kullanılmıştır.

2. Gübrelemenin hastalık üzerine olan etkisini tespit etmek amacıyla yürütülen denemede, mısır rastığına hassas olduğu düşünülen Goldavid at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır.

3. 1. 2. Fungal inokulum

İnokulum, 2004 yılında Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün mısır üretimi yapılan tarlalarından rastıklı bitkilerdeki gallerin toplanmasıyla temin edilmiştir.

3. 1. 3. Kültür ortamı

Ustilago maydis saf kültürlerinin elde edilmesinde besi ortamı olarak Patates Dekstroz Agar (PDA) ve sporidia (basidiospor) çoğalması için % 20’lik havuç solüsyonu kullanılmıştır.

3. 1. 4. Denemede kullanılan gübreler

Gübrelemenin hastalık üzerine olan etkisini tespit etmek amacıyla yürütülen denemede, üre ve yanmış çiftlik gübresi (organik gübre) kullanılmıştır.

(22)

3. 2. Metod 3. 2. 1. İzolasyon

Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün mısır üretimi yapılan tarlalarından rastıklı bitkilerdeki galler toplanmış ve kesilip parçalandıktan sonra ince bir elekten geçirilmiştir. Elde edilen U. maydis klamidiosporları (teliospor) yüzey sterilizasyonu için % 1’lik CuSO4 içinde 20-60 saat bekletildikten sonra 3 defa steril destile sudan geçirilerek besiyerine (PDA+Streptomycine sülfat) ekilmişlerdir. Oda sıcaklığında veya inkübatörde 20-22 0C’de 4-5 gün inkubasyona bırakılarak saf kültürleri elde edilmiştir. Kültürlerden toplu iğne başı hacminde alınan küme sporidia (basidiospor), içlerinde 25 ml kaynatılmış % 20 ‘lik steril havuç suyu ihtiva eden erlenmayerlere aktarılarak 7 gün oda sıcaklığında inkubasyona bırakılmıştır. Bu süre içinde erlenmayerler 1-2 defa kuvvetlice çalkalanmış ve havuç suyundaki sporidia çoğalması ile inokulasyon için gerekli inokulum elde edilmiştir (Tunçdemir, 1985).

3. 2. 2. Havuç solüsyonunun hazırlanması

200 g soyulup doğranmış havuç 1 lt saf su içinde yarım saat kaynatılıp süzülmüştür. Elde edilen sıvı tekrar 1 litreye tamamlanıp otoklavda 1.5 atm.’de 121 0C’de 15 dakika sterilize edilmiştir. İnokulasyondan önce erlenmayerler içindeki süspansiyonlar karıştırılmıştır (Tunçdemir, 1985).

3. 2. 3. İnokulumun hazırlanması

İnokulasyondan önce erlenmayerler içindeki süspansiyonlar karıştırılarak inokulumun spor yoğunluğu hemositometrede incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucu yoğunluğu fazla bulunan inokuluma 4x106 sporidia (basidiospor) /ml yoğunluğu elde edilinceye kadar havuç özü solüsyonu ilave edilmiştir. İnokulumun yüzey gerilimini azaltmak için hazırlanan inokuluma % 0.727 oranında

(23)

triethanolamineoleate katılmıştır. Ayrıca 1x106 klamidiospor (teliospor) /ml yoğunlukta klamidiospor inokulum içine ilave edilmiştir (Tunçdemir, 1985).

3. 2. 4. % 0.727’lik triethanolamineoleate eriyiğinin hazırlanması

Oda sıcaklığında 7 kısım oleik asit, 1 kısım % 90’lık triethanolamine 92 kısım su ile karıştırılarak, elde edilen karışım 10 kısım inokulumla karıştırılmıştır (Wilkinson ve Kent, 1944).

3. 2. 5. Mısır çeşitlerinin Ustilago maydis’e karşı reaksiyonları

10 adet atdişi melez mısır çeşidinin (Pol 2001, Goldeclat, Simon, Falkner, Bolson, Monzon, TTM-815, Ranchero, Monton, 35 P12) mısır rastık hastalığına (Ustilago maydis) karşı hassasiyetlerinin belirlenmesi amacıyla yürütülen deneme, ‘‘Tesadüf bloklarında faktöriyel deneme deseninde’’ üç tekerrürlü olarak kurulmuştur (Düzgüneş ve ark., 1987). Denemede her bir parsel 3 sıra ve 3 metre uzunluğunda olup, 70 cm sıra arası ve 25 cm sıra üzeri mesafesi uygulanmıştır. Bloklar arası 2 m ve parseller arası mesafe 1 m olacak şekilde planlanmıştır. Bloklar içinde yer alan parsellere çeşitler birer adet de kontrol parselleri oluşturularak şansa bağlı olarak dağıtılmıştır (Şekil 3.1).

3. 2. 6. Gübrelemenin mısır rastık hastalığı üzerine etkisi

3. 2. 6. 1. Azot uygulamasının mısır rastık hastalığı üzerine etkisi

Azotlu gübrelemenin mısır rastık hastalığı üzerine olan etkisini tespit etmek amacıyla yürütülen deneme,‘‘Tesadüf bloklarında faktöriyel deneme deseninde’’ üç tekerrürlü olarak kurulmuştur (Düzgüneş ve ark., 1987). Denemede hastalığa hassas olduğu düşünülen Goldavid at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır. Denemede her bir parsel 3 sıra ve 3 metre uzunluğunda olup, 70 cm sıra arası ve 25 cm sıra üzeri mesafesi uygulanmıştır. Bloklar arası 2 m ve parseller arası mesafe 1 m olacak şekilde planlanmıştır (Şekil 3.1). Denemede toplam 4 azot dozunun (N0, N1, N2, N3) hastalık üzerine etkisi incelenmiştir. Deneme parsellerine birer kontrol parselleri de teşkil edilerek dekara saf madde üzerinden N0 dozu olarak 0 kg/da N, N1 dozu 10

(24)

kg/da N, normal uygulama dozu olarak N2 dozu 20 kg/da N ve üst doz olarak da N3 dozu 30 kg/da N olacak şekilde üre uygulanmıştır. Uygulamada azotun 1/3’ü ekimle birlikte, 2/3’ü 2. çapa esnasında (boğaz doldurma dönemi) verilmiştir.

3. 2. 6. 2. Organik gübre (çiftlik gübresi) uygulamasının mısır rastık hastalığı üzerine etkisi

Organik gübrenin mısır rastık hastalığı üzerine etkisini tespit etmek amacıyla yürütülen deneme, ‘‘Tesadüf bloklarında faktöriyel deneme deseninde’’ üç tekerrürlü olarak kurulmuştur (Düzgüneş ve ark., 1987). Denemede hastalığa hassas olduğu düşünülen Goldavid at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır. Denemede her bir parsel 3 sıra ve 3 metre uzunluğunda olup, 70 cm sıra arası ve 25 cm sıra üzeri mesafesi uygulanmıştır. Bloklar arası 2 m ve parseller arası mesafe 1 m olacak şekilde planlanmıştır (Şekil 3.1). Denemede toplam 4 organik gübre dozunun (Org.G0, Org.G1, Org.G2, Org.G3) hastalık üzerine etkisi incelenmiştir. Deneme parsellerine birer kontrol parselleri de teşkil edilerek Org.G0 dozu 0 ton/da, Org.G1 dozu 1.2 ton/da, normal uygulama dozu olarak Org.G2 dozu 1.8 ton/da ve üst doz olarak da Org.G3 dozu 2.4 ton/da hesabıyla 4 farklı dozda yanmış çiftlik gübresi uygulanmıştır. Organik gübrenin tamamı ekim öncesinde belirlenen parsellere verilmiştir.

Her üç denemede de ekim, denemede ele alınan sıra arası ve sıra üzeri mesafesine uygun olarak ve açılan çizilere, her ekim noktasına 2 tohum gelecek şekilde 10 Mayıs 2005 tarihinde el ile yapılmıştır. Ekim sonrasında çimlenme ve çıkış için yağmurlama sulama sistemiyle su verilmiştir. Mısır bitkileri toprak üzerine çıktıktan 10-15 gün sonra birinci çapa ile teklenmiş, bitkiler 30-40 cm olduğu zaman ikinci çapa ile birlikte boğaz doldurma işlemi de yapılmıştır. Deneme alanı yabancı ot gelişmesine ve sulamalardan sonra kaymak tabakası oluşumuna bağlı olarak belirli aralıklarla çapalanmıştır. Ekimden sonra parsel kenarlarına sulama suyunun dağılmasını önlemek için seddeler yapılmıştır. Bloklar arasına kanal açma pulluğu ile sulama kanalları açılmıştır. Boğaz doldurma işlemiyle sıralar arasında oluşan karıklara su verilmiştir. Bitkilere, birinci su boğaz doldurmadan sonra olmak üzere, ortalama 15-20 gün ara ile karık usulü sulamayla dokuz defa su verilmiştir.

(25)

3. 2. 7. İnokulasyon

İnokulasyon iki devrede yapılmıştır.

1. Bitkiler 3-4 yaprak devresinde iken (40-60 cm) her bir bitkiye 4x106 sporidia /ml+ 1x106 klamidiospor /ml yoğunluğunda 2 cc (ml) inokulum enjektörle bitkinin en uç boğumu içine verilmiştir (Tunçdemir, 1985). Bu şekilde bir parselde toplam 30 bitkiye inokulasyon yapılmıştır. İnokulasyon işlemi 14-15 Temmuz 2005 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

2. Koçan inokulasyonu Pataky ve ark. (1995)’den alınmış ve modifiye edilerek uygulanmıştır. Bu yönteme göre mısır bitkisinin ipek (koçan püskülü) oluşumundan sonra (bitki tozlaşması gerçekleşmeden önce) her bir bitkiye 3x106 sporidia /ml + 1x106 klamidiospor /ml yoğunluğunda 3 cc inokulum enjektörle her bitkinin koçan püskülünün çıktığı uç kısmından aşağı doğru verilmiştir. Bu şekilde bir parselde toplam 30 bitkiye inokulasyon yapılmıştır.

3. 2. 8. Gözlem ve değerlendirmeler

3. 2. 8. 1. Hastalık şiddeti ve hastalıklı bitki oranı

Hasat tarihine kadar yapılan gözlemlerde bitkilerin toprak üstü organları (sap, yaprak, koçan ve tepe püskülleri) incelenmiş ve oluşan gal çapları en az iki defa ölçülerek gerekli gözlemler alınmıştır. Bitki üzerinde (yaprak, tepe püskülü, sap ve koçan) gal görüldüğünde bitki hasta kabul edilmiş, hasta bitki sayısına göre hastalıklı bitki oranı ve gal büyüklüğü esas alınarak hastalık şiddeti Johnson ve Christensen (1935) ‘ın skala verilerine göre hesaplanmıştır (Çizelge 3.1).

(26)

Çizelge 3.1. Mısır Rastık Hastalığının (Ustilago maydis) Hastalık Şiddeti Kıymetlendirme Skalası

Skala Değeri Hastalık Tanımı

0 Çok küçük galler (2.5 cm çapından küçük) 1 Küçük galler (2.5-5 cm çapında olanlar) 2.5 Orta galler (5-10 cm çapında olanlar)

5 Büyük galler (10 cm çapından büyük olanlar)

Çizelge 3.1’de skala değerindeki her gruba giren bitki sayısı skala değeri sayısı ile çarpılmış ve bulunan toplam değer, sayımı yapılan bitki sayısına bölünüp 10 ile çarpılarak rastık hastalığının şiddeti hesaplanmıştır. Hastalık oranı ise skaladaki hasta bitki sayısının, sayılan tüm bitki sayısına oranlanması ile bulunmuştur (Walter, 1935).

3. 2. 8. 2. Verim kaybı

Mısır rastık hastalığından dolayı meydana gelen verim kayıplarının tespiti için; 8-10 Kasım 2005 tarihinde hastalık inokulasyonunun yapıldığı parseller ile inokulasyonun yapılmadığı (kontrol) parsellerindeki tüm koçanlar el ile hasat edilmiş ve kavuzları temizlenerek üç gün süre ile açık havada kurutulmuştur. % tane/koçan oranının tespiti için önce materyalin tane + somak tartımı yapılmış ardından taneler somaktan ayrılarak, yalnızca taneler tartılarak % tane/koçan oranı tespit edilmiştir (Yanıkoğlu ve ark., 1999).

Tartımdan sonra taneler etüvde 72 0C de 72 saat bekletilerek nem tayini yapılmış ve % 15 neme göre aşağıdaki eşitlik kullanılarak düzeltilmiştir (Poehlman, 1987).

(27)

Düzeltilmiş Ağırlık = Parsel ağ. x (100 - % Nem) x Tane / Koçan Oranı 85 100

Verim(kg/da) = Düzeltilmiş Ağırlık x ___1000___ Parsel Alanı (m2)

İnokulumlu ve inokulumsuz (kontrol) parsellerinden elde edilen verim (kg/da) değerleri kıyaslanarak hastalıktan dolayı meydana gelen verim kayıpları hesaplanmıştır.

Mısır çeşitlerinde tespit edilen hastalıklı bitki oranı dikkate alınarak çeşitlerin rastık hastalığına karşı duyarlılık düzeyleri Dikoneva (1973)’ın değerlendirme skalası modifiye edilerek belirlenmiştir. Buna göre; teste tabi tutulan çeşitlerde enfeksiyon oranı % 10 ise dayanıklı (R), % 11-30 ise orta düzeyde dayanıklı (MR), % 31-50 arasında olanlar hassas (S) ve % 50’den fazla olanlar çok hassas (VS) olarak belirlenmiştir.

Araştırmadan elde edilen değerler MSTAT-C paket programı kullanılarak ‘‘tesadüf blokları faktöriyel deneme desenine’’ göre varyans analizine tabi tutulmuştur. F testi yapılmak sureti ile farklılıkları tespit edilen işlemlerin ortalama değerleri P< 0.05 (LSD) önem testine göre gruplandırılmıştır (Düzgüneş ve ark., 1987).

(28)

3. 3. Araştırma yerinin genel özellikleri 3. 3. 1. Yörenin ekolojik özellikleri

İç Anadolu Bölgesi 360 41I ve 390 16 I kuzey enlemleri ile 310 14 I ve 340 26 I doğu boylamları arasında yer alan Konya İli yüzölçümü 41.694 km2 ile Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip ilidir. Ortalama yüksekliği 1016 m’dir (Anonymous, 2005c). Konya İli merkez ilçesinde 2004 ve 2005 mısır üretim sezonu ile uzun yıllara (1975-2004) ait aylık ortalama sıcaklık, yağış ve nispi nem değerleri Çizelge 3.2 ve 3.3’de verilmiştir.

Çizelge 3.2. Konya İli Merkez İlçesinde 2004 ve 2005 Mısır Üretim Sezonu İle Uzun Yıllara (1975-2004) Ait Aylık Ortalama Sıcaklık Değerleri*

Aylık Ortalama Sıcaklık(0C)

Aylar 2004 2005 Uzun Yıllar

Ortalaması Mayıs 15.2 16.0 15.6 Haziran 19.8 20.2 20.1 Temmuz 22.3 25.3 23.4 Ağustos 23.1 24.7 22.8 Eylül 18.6 17.8 18.6 Ekim 14.6 10.6 12.4

* İklim Verileri (Aylık Ort. Sıc.) Konya Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nden Alınmıştır.

(29)

Çizelge 3.3. Konya İli Merkez İlçesinde 2004 ve 2005 Mısır Üretim Sezonu ile Uzun Yıllara (1975-2004) Ait Aylık Yağış Toplamı ve Aylık Nispi Nem

Ortalama Değerleri*

Aylık Yağış Toplamı(mm) Aylık Nispi Nem Ortalaması (%)

Aylar 2004 2005 Uzun Yıllar 2004 2005 Uzun Yıllar Ortalaması Ortalaması Mayıs 17.2 12.5 44.5 52 52 55 Haziran 56.9 3.50 22.5 45 49 47 Temmuz 4.00 12.2 7.80 38 49 42 Ağustos 21.4 0.10 5.70 37 48 42 Eylül 0.00 20.9 9.60 34 61 46 Ekim 0.00 34.7 32.3 46 72 58_____ * İklim Verileri (Aylık Ort. Yağış ve Nispi Nem) Konya Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nden Alınmıştır.

Çizelge 3.2 ve 3.3’ de 2005 yılı mısır üretim sezonu iklim değerleri incelenecek olursa inokulasyonun yapıldığı Temmuz ayının, aylık ortalama yağış miktarı 12.2 mm, ortalama sıcaklık 25.3 0C ve ortalama nispi nem oranı % 49 ‘dur. Bunun yanı sıra koçan inokulasyonunun yapıldığı Eylül ayında aylık ortalama yağış miktarının 20.9 mm, ortalama sıcaklığın 17.8 0C ve nispi nem oranının da % 61 olduğu görülmektedir.

(30)

3. 3. 2. Toprak Özellikleri

Araştırmanın yapıldığı alandaki toprakların bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerini tespit etmek amacıyla, toprak profilinden 0-20 cm ve 20-40 cm derinlik kademelerinden toprak numuneleri alınmış ve analize tabi tutulmuştur. Analiz sonuçları Çizelge 3.4’de verilmiştir.

Çizelge 3.4. Deneme Alanı Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri*

Analizin adı Sonuç

pH 7.80 EC.10-3 mmhos/cm 1.59 (Toplam) Tuz (%) 0.07 P2 O5 (kg/da) 12.91 Organik Madde (%) 2.24 CaCO3 (%) 25.56 Su ile Doymuşluk (%) 66.00 Azot (%) 0.223

*Toprak Analizleri Konya Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsünde Yapılmıştır.

(31)

Şekil 3.1. Mısır Rastık Hastalığına Bazı Faktörlerin Etkisini Tespit Etmek Amacıyla Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsünün Arazisinde Kurulan Deneme Alanı (Konya-2005)

(32)

4. ARAŞTIRMA BULGULARI 4. 1. Hastalığın Tanımı

Bazı melez mısır çeşitlerinin mısır rastık hastalığına karşı olan reaksiyonlarının tespit edilmesi ve gübrelemenin hastalık üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yürütülen çalışmada, yapılan yapay inokulasyonlar sonucunda hastalık etmeni tarafından mısır bitkisinin tüm toprak üstü aksamında (yaprak, sap, koçan ve tepe püskülü) gal adı verilen şişkinlikler meydana gelmiştir. Galler, konukçunun zarar görmüş dokuları ile birbirine karışmış durumda bulunmuş ve büyüklükleri çok küçük çaplar ile 0.5-20 cm çapları arasında değişmiştir. Galler, önceleri sert olup, parlak gri-beyaz renkte bir zarla kaplı olarak gözlenmiş ve olgunlaştıkça zar sararıp çatlamış ve süngerimsi bir hal almıştır. Gallerden elde edilen teliosporlar (klamidiospor)’ların Leica DM Z500 digital görüntüleme sistemli trinoküler mikroskop altında incelenmesi sonucu kahverengi, elipsoid-yuvarlak klamidiosporlar ve bu sporların çimlenmesiyle oluşan 4 hücreli promiselyum’un (basidium) her bir hücresinden gelişmiş tek hücreli, renksiz, yuvarlak-uzun oval sporidia (basidiospor) görülmüştür (Şekil 4.1).

(33)

Şekil 4.1. Ustilago maydis’e Ait Sporların Mikroskobik Görünümü

a. Sporidia (Basidiospor) b. Klamidiospor (Teliospor)

Şekil 4.2. Mısır Yaprağında Gelişen Rastık Galinin Genel Görünüşü

(34)

Gal büyüklüğü ve şekli konukçu hassasiyetine ve galin bitki üzerinde lokalize olduğu yere bağlı olarak değişik şekil ve büyüklüklerde görülmüştür.

Yaprak üzerinde gelişen galler çok farklı büyüklük ve yapıda gözlenmiştir. Yaprak kenarlarında gelişen galler genellikle küçük olduğu halde bazen büyük ve orta damar boyunca yaprağın yarı uzunluğunu geçecek şekilde uzanabilmişlerdir (Şekil 4.2).

Yaprak üzerinde oluşan gallerin büyük çoğunluğu sert bir yapıda kalmış ve genellikle çok az spor ihtiva ettiği görülmüştür. Yaprakta gelişen galler, özellikle orta damara yakın veya orta damar üzerinde, yaprak kını ve kenarlarının kesiştiği yerlerde gelişmiştir (Şekil 4.3).

Şekil 4.3. Mısır Yaprağının Değişik Kısımlarında Oluşan Rastık Galleri (Konya-2005)

Sap üzerinde oluşan rastık galleri genellikle boğum üzerinde veya yakınında meydana gelirken sapın diğer kısımlarında da gal oluşumu gözlenmiştir (Şekil 4.4).

(35)

Şekil 4.4. Sapta Boğum Üzerinde Gelişen Rastık Gali (Konya-2005)

(36)

Sap üzerinde 20 cm ve daha büyük çaplarda, değişik şekillerde galler görülmüştür. Sap üzerinde gelişen büyük bir gal nedeniyle bitki sapı kıvrılmış ve sapın üst kısmı gelişmeden kalmıştır (Şekil 4.5).

Koçanlarda gelişen galler, bazen koçan dış yapraklarında, çok ender olarak da ipekte (koçan püskülü) görülmüştür. Genellikle koçanlarda yumurtalıklarda rastık galleri gelişerek çok değişik şekil ve büyüklüklerde koçan galleri oluşmuştur (Şekil 4.6).

Şekil 4.6. Ustilago maydis Enfeksiyonu Sonucu Koçanda Gelişen Rastık Galleri (Konya-2005)

Çiçeklenme durumundaki dişi organların tamamen büyük bir rastık galine dönüştüğü gözlenmiştir (Şekil 4.7).

(37)

Şekil 4.7. Ustilago maydis’in Şiddetli Enfeksiyonu Sonucu Mısır Koçanının Tamamının Rastık Galine Dönüşmesi (Konya-2005)

Şekil 4.8. Ustilago maydis’in Hafif Enfeksiyonu Sonucu Mısır Tepe

(38)

Tepe püskülünde rastık gelişmesi ile her bir çiçek organının küçük bir gale dönüşebildiği fakat tepe püskülünün şeklini koruduğu görülmüştür (Şekil 4.8).

Bununla birlikte U. maydis’in şiddetli enfeksiyonu sonucu hemen hemen tüm tepe püskülündeki çiçek organlarının rastık gallerine dönüştüğü ve üzüm salkımına benzer bir şekil aldığı da gözlenmiştir (Şekil 4.9).

Şekil 4.9. Ustilago maydis’in Şiddetli Enfeksiyonu Sonucu Mısır Tepe Püskülünün Tamamının Rastık Galine Dönüşmesi (Konya-2005)

Tepe püskülünün boyun olarak da isimlendirilen pedunkle (ana çiçek sapı) enfekte olduğunda tepe püskülü sapçığının bükülerek yana doğru eğildiği saptanırken (Şekil 4.10), U. maydis enfeksiyonu sonucunda, strese giren bitkilerin yumurtalıklarının tepe püskülünde gelişebildiği ve normal tane oluşturabildiği de tespit edilmiştir (Şekil 4.11).

(39)

Şekil 4.10. Pedunklede Gelişen Rastık Galleri (Konya-2005)

Şekil 4.11. Ustilago maydis Enfeksiyonu Sonucu Strese Giren Mısır

(40)

4. 2. Mısır Çeşitlerinin Ustilago maydis’e Karşı Reaksiyonları

Mısır çeşitlerinin mısır rastık hastalığına karşı reaksiyonlarının belirlenmesi amacıyla yürütülen denemede, mısır bitkilerinin 3-4 yapraklı devresinde (40-60 cm) ve ipek (koçan püskülü) oluşumundan sonra (bitki tozlaşması gerçekleşmeden önce) yapılan yapay inokulasyonlar sonucunda denemede yer alan bütün çeşitlerde hastalık simptomları görülmüş ve çeşitlerin rastık etmenine karşı reaksiyonları (hastalık şiddeti ve oranı) tespit edilmiştir. Ayrıca hastalık etmeninden dolayı çeşitlerde meydana gelen verim kayıpları da saptanmıştır.

Bazı mısır çeşitlerinin mısır rastık hastalığına karşı reaksiyonlarının belirlenmesi amacıyla yürütülen deneme sonucu elde edilen veriler Çizelge 4.1’de verilmiştir.

Çizelge 4.1. Bazı Mısır Çeşitlerinin Ustilago maydis’e Karşı Reaksiyonları Çeşit Hastalık Şiddeti* Hastalık Oranı (%) Duyarlılık Düzeyi Pol 2001 3.5 34.4 S Goldeclat 5.3 53.2 VS Simon 6.4 42.2 S Falkner 5.6 51.1 VS Bolson 4.5 28.7 MR Monzon 6.8 55.6 VS TTM-815 4.6 28.9 MR Monton 2.4 23.3 MR Ranchero 4.1 48.7 S 35P12 1.6 19.4 MR Ortalama 4.4 38.5 Hastalık şiddeti LSD 0.05 : 4.88 Hastalık oranı LSD 0.05 : 27.90

*: En yüksek hastalık şiddeti değeri 10.0 olarak kabul edilmiştir. S: Hassas

VS: Çok Hassas

Şekil

Çizelge 1.1. Türkiye'de  Tahıl Ekim Alanları ve Üretim Değerleri                Tahıllar  Ekim Alanı (ha)  Üretim (Ton)
Çizelge 3.3. Konya İli Merkez İlçesinde 2004 ve 2005 Mısır Üretim Sezonu ile Uzun         Yıllara (1975-2004) Ait Aylık Yağış Toplamı ve Aylık Nispi Nem
Şekil 4.3. Mısır Yaprağının Değişik Kısımlarında Oluşan Rastık Galleri                   (Konya-2005)
Şekil 4.5. Sapın Değişik Kısımlarında Oluşan Rastık Galleri (Konya-2005)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Simultaneous ovarian metastasis detected pre/peri-operatively from early cervical squamous cell carcinoma was reported to be rare, however all of those lesions were either

In a study conducted by Seo et al., diastolic function parameters in 42 MetS patients without hypertension were examined by echocar- diographic methods and compared to the control

Bunun çarpıcı bir göstergesi olarak “Sahtekâr Mahomet, cehennemde ayartıcı Calvin’le yan yana” resmedilir (s. Tolan, öte yandan İslam Peygamber’i hakkındaki bu

Kendini bildiğinden beri burnunun sağ tarafından nefes alamadığını ifade eden 21 yaşındaki erkek hastanın sağ nazal vestibulumunda 6x4 mm lik oval bir açıklık bırakan

This study was aimed to provide information about the status of the immune system by revealing changes in peripheral blood leukocyte (PBL) percentages, ANAe- and ACP-ase(+)

Bu nedenle klinik uygulamalar sırasında öğrenciler ve öğretim elemanları özellikle de kendi meslektaşlarından kabul ve destek gördükleri oranda

Güvenlik yönetişimi yaklaşımı çerçevesinde kent güvenliği konusunda, merkezi yönetim birimi olarak Đçişleri Bakanlığı’na ve bakanlığa bağlı birimlere

The linkage is performed in three steps. First, a Locality- Sensitive Hashing based filtering step reduces the number of entity pairs that needs to be considered for linkage. The