• Sonuç bulunamadı

Küresel rekabet ortamında rekabetçi üstünlük sağlamada lojistik köyler: ?Konya lojistik köyü önerisi?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Küresel rekabet ortamında rekabetçi üstünlük sağlamada lojistik köyler: ?Konya lojistik köyü önerisi?"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

ÜRETİM YÖNETİMİ VE PAZARLAMA BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KÜRESEL REKABET ORTAMINDA REKABETÇİ ÜSTÜNLÜK SAĞLAMADA LOJİSTİK KÖYLER:

“KONYA LOJİSTİK KÖYÜ ÖNERİSİ”

Danışman

Doç. Dr. Muammer ZERENLER

Hazırlayan Mehmet Burak CERAN

044227021001

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Adı Soyadı MEHMET BURAK CERAN

Numarası 044227021001

Ana Bilim / Bilim

Dalı İşletme/Üretim Yönetimi ve Pazarlama

Programı Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Ö ğ re n c in in Tezin Adı

Küresel Rekabet Ortamında Rekabetçi Üstünlük Sağlamada Lojistik Köyler: “Konya Lojistik Köyü Önerisi”

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Mehmet Burak CERAN

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Mehmet Burak CERAN tarafından hazırlanan KÜRESEL REKABET ORTAMINDA REKABETÇİ ÜSTÜNLÜK SAĞLAMADA LOJİSTİK KÖYLER: “KONYA LOJİSTİK KÖYÜ ÖNERİSİ” başlıklı bu çalışma 05/03/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç. Dr. Muammer ZERENLER

Başkan İmza

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILDIZ

Üye İmza

Yrd. Doç. Dr. Baki YILMAZ

(4)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

KÜRESEL REKABET ORTAMINDA REKABETÇİ ÜSTÜNLÜK SAĞLAMADA LOJİSTİK KÖYLER: “KONYA LOJİSTİK KÖYÜ ÖNERİSİ”

Mehmet Burak CERAN

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İşletme Ana Bilim Dalı

Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı

Küreselleşme ve küresel rekabet olgusunun ortaya çıkması, bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin bir sonucu olmasının yanında lojistik faaliyetler de aynı şekilde bu olguyu etkileyen bir faktör olmuştur. Bilişim teknolojilerinin işletmelerin üretim ve pazarlama gibi süreçlerinde etkin bir şekilde kullanılmasıyla işletmeler arasındaki rekabet artmıştır. Böylesine gelişmiş bir rekabet ortamında işletmeler maliyetlerini minimize etmek, ürünlerini etkin ve hızlı bir şekilde tedarik edip yine müşterilerine ürettikleri ürünleri aynı hız ve etkinlikte ulaştırma noktasında lojistik faaliyetlerin öneminin farkına varmışlardır. Bu bağlamda lojistik, işletmeler açısından destek faaliyet olmaktan çıkıp işletmelerin üzerinde önemle durdukları temel süreçlerden birisi olmuştur.

Çalışma kapsamında, 1970’lerde Avrupa’da ve günümüzde Türkiye’de kurulmaya başlanılan lojistik köylerin faaliyet alanları ve bu köylerin ekonomiye ve işletmeye katkıları kapsamlı bir şekilde incelenerek konunun tarafları açısından bir stratejik bakış açısı oluşturulmaya gayret gösterilmiştir. Kurulan ve kurulması planlanan lojistik köylerin, bulundukları yöreye sağlayacağı katkılar; işletmeler, müşteriler ve devlet açısından ele alınarak konunun taraflarına bir kaynak olması hedeflenmekte ve Konya özelinde bir öneri ortaya konulması amaçlanmaktadır.

(5)

Lojistik faaliyetlerin stratejik rekabet aracı olarak görülmeye başlanılması ile lojistik köylerin söz konusu rekabette sağlayacağı avantajların da değerlendirileceği bu çalışmada dünyadaki lojistik köylerin durumu ve işletmelere sağladığı avantajlar ele alınarak Türkiye’de kurulan ve kurulması planlanan lojistik köylerin küresel rekabet ortamında işletmelere sağlayacağı katkılar değerlendirilecektir.

(6)

ABSTRACT

Master Thesis

FREIGHT VILLAGES GRANTING COMPETITIVE EXCELLENCE IN GLOBAL COMPETITION ENVIRONMENT: “PROPOSAL OF KONYA

FREIGHT VILLAGE” Mehmet Burak CERAN

Selçuk University Social Sciences Institute

Production Management and Marketing

Advancement of global rivalry concept, besides being a result of enhancements in Information Technologies, is extensively effected, in a good way, by logistic activities. Competition between enterprises has aroused due to effective use of Information Technologies in both production and marketing. In this complex and severe competition environment, enterprises realized logistics’ importance in minimizing costs, procuring goods faster, and supplying their customers with an effective and faster way. In this context, logistics has become a vital and main process, on which enterprises largely depend, leaving its ex-role as a supporting activity.

Within this study, Freight Villages which have been constructed in Europe since 1970’s and is being constructed nowadays in Turkey; are analyzed broadly regarding their scope of activities and contribution to both economy and enterprises. Furthermore, in the light of these facts, a strategic perspective is tried to be constituted for the concerned. The contributions of Freight Villages, which are founded and planned to be constructed, are discussed regarding enterprises, customers, and

(7)

government in order to be a useful source for the readers. Moreover, in this study, a suggestion is aimed to be introduced for construction of a Freight Village in Konya.

With the change in global enterprises’ view on logistics’ range of activities, enterprises begun to see logistics as a means of global competition. By this context, advantages and drawbacks of Freight Villages in global competition are subjected in this study to discussion. Contributions of founded and designed freight villages of Turkey in the global competitive environment are analyzed in this study regarding the advantages obtained by the enterprises and situation of Freight Villages all over the World.

(8)

İ

ÇİNDEKİLER

ÖZET ...iv

ABSTRACT ...vi

İÇİNDEKİLER... viii

TABLOLAR LİSTESİ ...xi

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xii

KISALTMALAR LİSTESİ ... xiii

GİRİŞ ...1

BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESEL REKABET ORTAMINDA LOJİSTİĞİN ÖNEMİ ...4

1.1. KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL REKABET ...5

1.1.1. Küreselleşmeyi Yönlendiren Faktörler ...13

1.1.1.1. Ekonomik Faktörler...14

1.1.1.2. Teknolojik Faktörler...15

1.1.1.3. Politik Faktörler ...17

1.1.2. Küresel Rekabet Ortamı ve Rekabetçi Üstünlük ...18

1.1.2.1. Küresel Rekabet Olgusu ...21

1.1.2.2. Rekabetçi Üstünlük ve Rekabet Üstünlüğü Modelleri...24

1.1.2.2.1. Endüstriyel Örgüt Teorisi ...25

1.1.2.2.2. Kaynak Temelli Teori...26

1.1.2.3. Rekabetçi Üstünlük için Rekabet Öncelikleri...27

1.1.2.3.1. Kalite ...28

1.1.2.3.2. Maliyet ...29

1.1.2.3.3. Esneklik ...29

1.1.2.3.4. Hizmet...30

1.2. KÜRESEL REKABET ORTAMINDA LOJİSTİK FAALİYETLER VE ÖNEMİ ...31

1.2.1. Lojistik Faaliyetlerin İşletmelere Sağladığı Stratejik Rekabet Avantajları...32

1.2.1.1. Maliyet Avantajı ...32

1.2.1.2. Kalite Avantajı ...34

1.2.1.3. Hizmet Avantajı ...35

(9)

İKİNCİ BÖLÜM

LOJİSTİK VE LOJİSTİK YÖNETİMİ ...37

2.1. LOJİSTİK VE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ...39

2.1.1. Lojistik ve Lojistik Yönetimi ...40

2.1.2. Lojistiğin Tanımı ve Gelişimi...42

2.1.2.1. Gelişmiş Ülkelerde Lojistik ...43

2.1.2.2. Türkiye’de Lojistik...48

2.1.3. Lojistiğin İşletme Fonksiyonları ile İlişkisi...56

2.1.3.1. Lojistik Üretim İlişkisi ...58

2.1.3.2. Lojistik Finans İlişkisi ...59

2.1.3.3. Lojistik Satın Alma (Tedarik) İlişkisi ...60

2.1.3.4. Lojistik İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi ...61

2.1.3.5. Lojistik Pazarlama İlişkisi ...61

2.1.3.6. Lojistik Kalite İlişkisi...63

2.1.3.7. Lojistik Muhasebe İlişkisi ...64

2.2. TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ VE LOJİSTİK YÖNETİMİ İLİŞKİSİ ...64

2.3. LOJİSTİK FAALİYETLER...65

2.3.1. Taşıma Faaliyeti...66

2.3.2. Depolama Faaliyeti ...67

2.3.3. Elleçleme Faaliyeti...68

2.3.4. Stok Yönetimi Faaliyeti ...69

2.3.5. Sipariş İşleme ve Bilgi Yönetimi Faaliyeti ...70

2.3.6. Koruyucu Ambalajlama ...70

2.3.7. Müşteri Hizmetleri ...71

2.4. LOJİSTİK STRATEJİSİNDEN STRATEJİK LOJİSTİK ANLAYIŞINA GEÇİŞ ...72

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM REKABETÇİ ÜSTÜNLÜK SAĞLAMADA LOJİSTİK KÖYLER ...74

3.1. DÜNYADA LOJİSTİK KÖYLER...75

3.2. TÜRKİYE’DE LOJİSTİK KÖYLER ...80

3.2.1. Tedarikçilerle İlişkilerde Lojistik Köylerin Önemi ...86

3.2.2. Alıcılarla İlişkilerde Lojistik Köylerin Önemi ...89

(10)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KONYA LOJİSTİK KÖYÜ ÖNERİSİ ...94

4.1. KONYA LOJİSTİK KÖYÜ VE YER ÖNERİSİ ...94

4.2. KONYA LOJİSTİK KÖYÜ İÇİN MODEL ÖNERİSİ ...98

4.3. MODELİN KONYA İŞLETMELERİNE OLASI YARARLARI ...110

SONUÇ ...116

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Dönemsel Gelişmeler ve Teknolojik İlerlemeler ……….11 Tablo 2: Teknolojilerin Kullanım Yaygınlığına Ulaşana Kadar ki Tahmini Süre…..16 Tablo 3: Ülke Gruplarına Göre Dış Ticaret (Milyon $)………...52 Tablo 4: Türkiye’nin İhracat ve İthalat Yaptığı Başlıca Komşu Ülkeler (Milyon $)..54 Tablo 5: Lojistik Stratejisi ve Stratejik Lojistik Yaklaşımlarının Temel Özellikleri..73 Tablo 6: Avrupa Lojistik Köylerinde Destekleyici Binalar……….80 Tablo 7: Lojistik Köydeki Ana ve Destek Faaliyetler……….82 Tablo 8: Lojistik Köylerin Taşımacılığa Yüzde Etkisi ………...86

(12)

Ş

EKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Dünya Lojistik Pazarı ………47

Şekil 2: Türkiye’de Yük Taşımacılığının Yüzde Dağılımı………..50

Şekil 3: Tedarik Yönetimi ………...57

Şekil 4: İşletme Fonksiyonlarında Lojistik ……….62

Şekil 5: Lojistik Köy Dağıtım Demetleri ………78

Şekil 6: Konya ilinin Limanlara ve Yurtiçine Demiryolu Bağlantıları………96

Şekil 7: Konya Lojistik Köyünün Ulaşım Bağlantıları ………...97

Şekil 8: Konya Lojistik Köyü Yönetim Modeli……….103

Şekil 9: Konya Lojistik Köyü Yerleşim Planı………....105

Şekil 10: Konya Lojistik Köyü Öncesinde Lojistik Faaliyetler...………..107

(13)

KISALTMALAR LİSTESİ

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu DPT : Devlet Planlama Teşkilatı

DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü DTM : Dış Ticaret Müsteşarlığı

GATT : Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması GB : Gümrük Birliği

GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla ITO : Uluslararası Ticaret Örgütü İGEME: İhracatı Geliştirme Merkezi TZY : Tedarik Zinciri Yönetimi

EDI : Electronic Data Interchange (Elektronik Veri Değişimi) 3PL : Üçüncü Parti Lojistik

4PL : Dördüncü Parti Lojistik IT : Bilişim Teknolojileri

TQM : Total Quality Management (Toplam Kalite Yönetimi)

ERP : Enterprise Resources Planning ( Kurumsal Kaynak Planlaması) SCP : Supply Chain Planning (Tedarik Zinciri Planlaması)

OMS : Order Management Systems (Sipariş Yönetimi Sistemleri)

(14)

GİRİŞ

Bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin beraberinde getirdiği küreselleşme olgusu, ülkeler arasındaki ticari sınırları ortadan kaldırmıştır. Ticari sınırların ortadan kalkması ile tüm dünyada işletmeler, rekabetin her yönü ile acımasız, bir o kadar da fırsatlar yaratan yüzü ile karşı karşıya kalmışlardır.

Dünya bir pazar haline gelerek küresel rekabet olgusu ortaya çıkmıştır. Küresel rekabet ortamında faaliyet gösteren işletmelerin ayakta kalabilmeleri ve de rakiplerine karşı rekabetçi üstünlük sağlayabilmeleri ise söz konusu rekabet ortamının gerekliliklerine uyum sağlamaktan geçmektedir. Rekabetçi üstünlük için rekabet öncelikleri olarak sayılan kalite, maliyet, esneklik ve hizmet boyutlarından bir ya da birkaçının işletmelerce benimsenerek iş süreçlerine uygulanması işletmelere avantaj sağlayacaktır. Rekabet ile ilgili bu şartların da sürekli gelişen bilişim teknolojileri ile değiştiği gerçeğinden hareketle işletmeler, bütün süreçlerini bu değişebilirlik olgusu doğrultusunda düzenlemeli ve bilgi çağının beraberinde getirdiği yenilikleri de yakından takip ederek bunları bütün iş süreçlerine uygulamalıdır. Hiç şüphesiz, işletmelerin bilişim dünyasındaki gelişmelerle sürekli değişen rekabet şartlarına tek başlarına uyum sağlamaları imkansızdır. Bu durum esasında işletmelerin iç dinamiklerinin yanında dış dinamikleri ile de ilintilidir. İşletmelerin faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki hükümetlerin politikaları bu dinamiklerin en başında gelmektedir. İşletmelerin karlılığı nihayetinde ülke ekonomisinin iyi bir durumda olması ile doğrudan ilintilidir. Uluslararası anlaşmalar, ülkenin bulunduğu jeopolitik konum ve hükümetlerin işletmelere küresel rekabet ortamında varlık gösterebilecekleri ortamı hazırlamaya istekli olması işletmeler açısından birçok avantajı beraberinde getirecektir. Hazırlanması gereken söz konusu ortamlardan belki de en önemlisi işletmelerin ürettikleri ürünleri uluslararası pazarlara minimum maliyet ve maksimum hızla ulaştırabilecekleri bir ortam olan ‘lojistik köy’dür.

Lojistik sektörünün dünyada ve Türkiye’deki mevcut durumu temel alınarak hazırlanan bu çalışmada, lojistik sektöründeki değişimlerin ve bu değişimlerle büyük

(15)

bir ivme kazanan lojistik yeniliklerin başında gelen lojistik köylerin kurulması incelenmektedir. Ayrıca Konya’ya kurulacak bir lojistik köy için önerilerin ele alındığı çalışmada; lojistik sektöründeki taraflar olan üreticiler, tedarikçiler, lojistiği gerçekleştiren işletmeler ve devlet açısından lojistiğin sağlayacağı yararlar değerlendirilmeye çalışılmaktadır.

Lojistik ve lojistik köy kavramlarının incelenmesini içeren ve dünyada gerçekleştirilen lojistik faaliyetlerin lojistik köylerle birlikte kazanmış olduğu stratejik önemi konu alan çalışmada, Türkiye’de kurulmaya başlanılan lojistik köylerin sağlayacağı kazanımların yanı sıra ürünlerini dış pazarlara gönderecek işletmelerin rolleri geniş biçimde incelenecektir. Ayrıca lojistik faaliyetleri gerçekleştiren işletmelerin ve devletin bu lojistik köylerin kurulumu, işletimi gibi konularda üstlenmesi gereken stratejik roller de ele alınacaktır. Yine lojistik köy kurulması planlanan Konya ilinde, lojistik köyün sağlayacağı kazanımlar ayrıntıları ile ele alınarak yukarıda sıraladığımız ve lojistik köyün tarafları olarak nitelendirilebilecek aktörlerin sahip olmaları gereken vizyon ve yer almaları gereken konum değerlendirilmektedir.

Günümüz küresel rekabet ortamında işletmelerin rakipleri ile rekabet edebilmeleri ve rakiplerine karşı rekabetçi üstünlük sağlayabilmeleri iyi bir lojistik sisteminin var olması ile mümkündür. Ürünlerini etkin, verimli ve hızlı bir şekilde tedarik edip yine aynı koşullarda müşterilerine sunamayan işletmelerin ürünlerini kaliteli üretmiş olmaları tek başına yeterli olmayacak, bu nedenle bu işletmeler rakipleri ile rekabet edemeyecek bir konuma gelerek işletmenin kapanmasına varacak bir süreçle karşı karşıya kalacaklardır. Bu bağlamda işletmelerin lojistik yönetim sistemlerini geliştirmeleri ve etkin bir lojistik anlayışa sahip olmaları gerekmektedir. Lojistiğin işletmeler açısından öneminin farkında olarak geliştirilen ve verimliliği, maliyetlerin minimizasyonunu, etkinliği ve hızı hedefleyen lojistik köylerin kurulmasının önemi değerlendirilerek konunun taraflarına özgün bir kaynak oluşturulmaya çalışılmıştır.

(16)

İlgili çalışmada, işletmeler açısından lojistiğin destek faaliyet olmaktan çıkıp stratejik öneme sahip temel fonksiyonlardan birisi olarak görülmeye başlandığı ve tüm dünyada işletmelerin lojistik maliyetleri düşürecek araç ve yöntemleri geliştirmeye ya da mevcut sistemlerden yararlanmaya yöneldikleri gerçeğinden hareket edilmiştir. Bu gerçekler ışığında, tüm dünyada 1970’li yıllardan itibaren düşünce ve eylem planlarına konu olan ve Türkiye’de de son dönemde sıkça konuşulan ve kurulmaya başlanılan ‘Lojistik Köylerin’ avantajları değerlendirilmiştir.

Lojistik Köyler; uluslararası pazarlarda ürünlerini satmak isteyen üretici işletmeler, devlet ve lojistik faaliyetleri gerçekleştiren işletmeler açısından değerlendirilerek; lojistik köylerin söz konusu taraflara sağlamış olduğu stratejik rekabet avantajı ele alınan konular arasındadır.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜRESEL REKABET ORTAMINDA LOJİSTİĞİN ÖNEMİ

Geçmişten günümüze işletmelerin içerisinde faaliyette bulundukları rekabet ortamı, sektörde yaşanan teknolojik gelişmelerden ve hükümetler arasındaki siyasi ve ekonomik politikalardan etkilenmektedir. Yaşanan bu değişim ve etkileşim süreci beraberinde işletmelerin bütün fonksiyonlarını da bu gelişen çevre koşullarına uyum sağlamaları yönünde geliştirmeleri sonucunu doğurmaktadır. Küreselleşmenin etkisi olarak ortaya çıkan bu değişim ve gelişim sürecine uyum sağlayabilen işletmeler varlıklarını sürdürebilirken bu ortama ayak uyduramayan işletmeler ise piyasan çekilmek zorunda kalmaktadırlar.

Teknolojik gelişimin ve bilginin küreselleşmeye ivme kazandıran iki temel unsur olması üretim faktörlerinde değişime yol açmaktadır. Üretim faktörlerindeki bu değişim işletmelerin ürettikleri ürünlerini daha düşük maliyetlerde üretmelerine imkan sağlamaktadır. İşletmelerin üretmiş oldukları ürün maliyetlerindeki yakınlık, işletmelerin farklı maliyet avantajı sağlayacakları stratejilere yönelmelerine neden olmaktadır (Zerenler, 2007: 211). Bu stratejilerden belki de en önemlisi taşıma maliyetleri olarak ifade edilebilecek lojistik maliyetlerdir. Lojistik maliyetler işletmeler açısından önemli bir maliyet kalemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Lojistik maliyetlerini minimize eden işletmeler rakiplerine karşı rekabetçi üstünlük sağlayabilmektedirler.

Bu bölümde küreselleşme ve küresel rekabet ortamı kavramlarının tanımı, kapsamları ve günümüzdeki yansımaları incelenerek küreselleşmenin ve dolayısıyla küresel rekabet ortamının lojistik sektörü ve lojistik faaliyetlere olan etkileri genel hatları ile ele alınacaktır.

(18)

1.1. KÜRESELLEŞME ve KÜRESEL REKABET

Tanımlar üzerinde farklı veya birbirine zıt bakış açıları herkesin küreselleşme üzerinde hem fikir olduğu bir tanımı neredeyse olanaksız kılmaktadır. Oldukça karmaşık, çok boyutlu ve dinamik bir süreç olan küreselleşmenin tanımı noktasındaki farklılıklar günümüzde küreselleşme araştırmalarının odağındadır. Zengingönül (2004)’e göre küreselleşme konusundaki tanımların ortak özelliği ortak bir tanım üzerinde anlaşmaya varamamalarıdır. Bu bölümde küreselleşme bağlamında kullanılan ortak kavramlar göz önünde bulundurularak ortak bir tanıma gidilmeye çalışılmaktadır.

Kavramlara daha geniş oranda hakimiyet için, bazı yerli ve yabancı araştırmacıların küreselleşme tanımlarına da değinmek gerekmektedir. Bir tanım, küreselleşmenin devlet merkezli kurumların ve devlet merkezciliğiyle yapılan atıfların, salt uluslararası değil, tamamıyla küresel bir bağlamda faal olan farklı aktörler arasındaki ilişkilerin yapısı içinde eridiği süreç olarak tanımlanabileceğini belirtmektedir(Fox Jeremy, 2002:67). Benzer şekilde mal ve hizmetlerin, üretim faktörlerinin, teknolojik birikimin ve finansal kaynakların ülkeler arasında serbestçe dolaşabildiği, faktör, mal, hizmet ve finans piyasalarının giderek bütünleştiği bir süreç olarak da küreselleşme tanımlanmaktadır.

Küreselleşmenin nedenleri içinde teknolojik nedenler genellikle küreselleşmeyi hızlandıran araçlar olarak görülmektedir. Araştırmacılar genelde “iletişim ve ulaşım” teknolojilerindeki yeniliklerin küreselleşmenin itici bir gücü olduğunu ifade etmektedirler (Yıldız, 2008:10). Özellikle 1980’li yıllardan sonra enformasyon teknolojilerinin yaygınlık kazanması, dünyada mesafe kavramının eski anlamını ortadan kaldırmış ve küreselleşme bağlamında belki de ilk etkisini finans piyasalarında hissettirmekle birlikte, bu etki günümüzde çok daha geniş bir alana yayılmış olduğu gözlemlenmektedir. Yani teknolojik değişiklikler, küreselleşmeyi oluşturan diğer olayları da etkileyen (en azından denizaşırı keşifleri ve iletişimi getiren) küreselleşmenin doğal yapı taşlarından bir tanesi olarak gözükmektedir.

(19)

Küreselleşmenin nedenlerini irdeleyen bazı araştırmacılar, küreselleşmenin asıl nedeninin uluslararası ticaretin artışı, serbest piyasa ve neoliberal politikalar değil, iletişim ve bilişim teknolojilerinde kaydedilen büyük ilerlemeler yani teknolojik değişimin hız ve hacminde yaşanan artış olduğunu öne sürmektedirler (Zengingönül, 2004). Bazıları da küreselleşmenin kaynağını, tek kutuplu dünya düzeninin kurulmaya başlanmasının yanında teknoloji ve bilişimdeki devrimler olarak görmektedirler (Atasoy, 2005:165).

Piyasada ekonomik amaç ve çıkarlarını gerçekleştirmek isteyen ekonomik birimler arasında, zaman içinde ortaya çıkan bir yarış ve karşıtlık şeklindeki ilişki süreci olarak tanımlanan rekabet kavramı üzerine, geçmişten günümüze gelinceye kadar pek çok teori geliştirilmiştir. Bu teorilerin en önemlilerinden biri 1980’li yılların popüler stratejik bakış açısını oluşturan Porter’ın rekabet modeli olarak ifade edilmektedir. İlgili olduğu dönemin bu geniş kapsamlı modeli, endüstrinin yapısının endüstrideki rekabet durumunu belirleyeceğini baz almaktadır. Model; tedarikçiler, alıcılar, piyasaya yeni girenler, ikame ürünler ve rakipler olmak üzere beş gücün bir endüstrideki ortalama karlılığı göstereceğini öne sürmektedir. Bu da işletmenin stratejisinde karlılığın etkili rol alacağı varsayımına dayanmakta ve Porter modeli kaynağını bazı endüstri ve stratejilerin diğerlerinden daha karlı olduğu düşüncesinden almaktadır (Bakoğlu ve Yılmaz, 2001: 176).

Pazarın rakipsiz lideri olan işletmeler, bu rekabet güçlerini kısa sürede kaybedebilmektedirler. Sonuç olarak da karlılıkları azalmaktadır. Bundan dolayı, kurum değerini yüksek tutabilmek ya da mevcut düzeyde koruyabilmek ancak diğer işletmelerden daha fazla kar elde edebilmek, başka bir deyişle sektör ortalamasının üzerinde kar elde etmekle sağlanabilmektedir (Akat, 2008: 27).

Porter, rekabet stratejisinde endüstri yapısının incelenmesi yoluyla işletmenin güçlülük ve zayıflıklarına göre ya bu güçlere karşı savunma oluşturacak şekilde ya da endüstride bu güçlerin en zayıf olduğu pozisyonu bulmak suretiyle rekabet avantajının oluşturulabileceğini ileri sürmektedir. 1990’lı yılların başında popülerlik kazanan diğer bir bakış açısı Hamel ve Prahald’ın ‘Temel Yetenek Argümanları ve Yetenek

(20)

Bazlı Rekabet Anlayışı” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşımda, Porter yönteminin tam tersine, stratejide rekabet avantajının temelleri dışsal çerçevede değil, içsel çerçevede aranmaktadır (Bakoğlu ve Yılmaz, 2001: 176). İşletme sadece, ürün veya iş alanı portföyünden oluşmamaktadır. İşletme; yöneticileri tarafından ayrıca yeteneklerin bir portföyü olarak görülmektedir. Yeteneklerin portföyü değişik ürün ve iş alanlarında işletmenin rekabet edebilme gücünün temelini oluşturmaktadır. Yeni stratejilerin adaptasyonu işletmenin mevcut yetenek ve kapasiteleriyle sınırlı olmaktadır.

İşletmeler rekabetçi bir ortamda pazar paylarını arttırabilmek için mevcut ürünlerini geliştirmek ya da yeni ürünler üretmek durumunda kalmaktadırlar. Hayatımızı kolaylaştıran birçok ürünün varlığı işletmeler arasındaki bu yarışın bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Öncelikle rekabet, iktisadi faaliyetlerin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için gerekli olan stratejik bir unsur olarak tanımlanmaktadır. Üreticilerin ayakta kalabilmeleri, rekabetçi olma yeteneğine sahip olmaları ile mümkün olmaktadır. İşçilik maliyetleri ve çevreyi koruma kaygılarının üreticiler üzerinde baskı oluşturması kadar, rekabet de aynı şekilde işletmeler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Rekabet, işletme varlığını koruyacak ve ayakta kalmasını sağlayacak temel çizgiyi güvenceye alma açısından gerekli olmaktadır (Acar, 2005: 19).

1990’lı yıllardan sonra popülerleşen diğer bir teori Kaynak Bazlı işletme teorisi olarak ifade edilmektedir. Bu teoriye göre, işletmelerin nerede ve nasıl rekabet edeceklerini seçmeleri önemli bir durum olmakta; fakat bunun için evrensel bir yasa olmaması dolayısıyla ve hiçbir pazarın da diğer bir pazardan kalıtsal olarak daha karlı olmaması nedeniyle, işletmenin gücü bu noktada önem kazanmaktadır. Ancak güçlü kaynaklara sahip işletmelerin her zaman küresel rekabet ortamında başarılı oldukları söylenememektedir (Bakoğlu ve Yılmaz, 2001: 176). Bu paradigmada işletmeler birbirinden farklı özellikler göstermekte ve bu farklılıklar temelinde rekabet etmektedirler. İşletmeler, kuralları kesin belli olmayan ve değişen çalkantılı bir çevrede yavaş hareket eden aktörler olarak ele alınmakta ve işletmeler dinamik bir çevrede yaşadıklarından her bir organizasyonun operasyonel amaçlara odaklanmasının

(21)

yeterli olmadığı, geleceğe odaklanmasının gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Bu stratejilerden herhangi birisini uygulamak, geçmiş yıllarda, işletmelerin etkin bir şekilde pazarda rekabet edebilmelerine olanak sağlarken günümüzün yoğun rekabet ortamında işletmelerin rekabetçi üstünlüklerini koruyabilmeleri rekabet gücünü arttırıcı, işletmeye hız, esneklik, yenilikçilik, yaratıcılık getirecek yeni stratejilerin geliştirilip, uygulanmasına bağlı olmaktadır (Besler, 2002: 36). Yine diğer bir konu da, gelecekte rekabetin işletmeler arasında değil tedarik zincirleri arasında yaşanacağını savunan görüşlerin azımsanmayacak kadar çok olmasıdır. Bu görüş, organizasyonları genişletilmiş girişimler olarak görmekte ve rekabet avantajında analiz birimi olarak işletmeyi değil tedarik zincirini kabul etmektedir. Bunun nedeni olarak, tedarik zincirinin entegrasyonunu başaran işletmelerde stoklara daha az yatırım yapıldığının, nakit akışı döngüsündeki zamanın kısaldığının, materyal alma maliyetinin düştüğünün, işgücü verimliliğinin arttığının, daha düşük lojistik maliyetlere katlanıldığının ve kısa dönemli talep artışlarında dahi müşterinin talep ettiği zamana uyabilme yeteneğinin daha fazla olduğunun tespit edilmesi gösterilmektedir (Besler, 2002: 37).

Globalleşme olarak da nitelendirilen küreselleşme kavramı; literatürde siyasi, ekonomik, kültürel ve teknolojik boyutları ile ele alınmakta ve farklı tanımlamalara yer verilmektedir. Küreselleşme, teknolojik ilerlemeler sonucunda ülkelerin ve dolayısıyla işletmelerin bilgiye ulaşabilmelerinin kolaylığı sayesinde ülkeler arasında ticari anlamda sınırların kalkması sonucunda ortaya çıkan bir olguyu ifade etmektedir. Ticari anlamda sınırların ortadan kalkması sonucunda işletmeler üretmiş oldukları ürünleri, uluslararası piyasalarda satma imkanına kavuşmaktadırlar. Bu bağlamda rekabetin boyutları küreselleşmenin etkisi ile değişmekte olup bu durum daküresel rekabet kavramını ortaya çıkaran bir durum olarak ifade edilmektedir (Acar, 2005: 19).

Küreselleşme olgusu etki alanı itibarı ile bütün bilim dallarını ilgilendiren bir konu olarak değerlendirilmekte ve farklı bilimlerde farklı tanımlamalar yapılmaktadır. Küreselleşmeyi; Dani Rodrick (Has globalization gone too far? Washington, DC:

(22)

Institute for International Economics, 1997) “uluslararası mal, hizmet ve sermaye pazarlarının bütünleşme süreci”, J.H.Dunning (1993-Ekonomi/İşletme) “uluslararası üretimin artışı”, Anthony Giddens (1990-Sosyoloji) “Dünya genelinde sosyal ilişkilerin yoğunlaşması”, Roland Robertson (1992-Sosyoloji) “dünyayı bir bütün olarak düşünme bilincinin yoğunlaşması”, John Cairncross (1997- Sosyal araştırma) “bilginin küresel yayılımı” ve Peter Worsley (1999-Antropoloji) ise “bilgi sistemindeki çoğulculaşma sonucunda kültürün küresel kitle toplumuna katkısı” olarak ifade etmektedirler.

Günümüzde ülkeler arasında ekonomik anlamda sınırların ortadan kalktığı ve dünyanın küresel bir pazar haline geldiği bilinmektedir. Küresel pazar, beraberinde küresel rekabet olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Küresel rekabet ortamında işletmelerin başarılı olabilmeleri ve rakiplerine karşı rekabetçi üstünlük sağlayabilmeleri söz konusu rekabet ortamına ayak uydurabildikleri ölçüde mümkün olmaktadır. Bu bağlamda işletmelerin faaliyet gösterdikleri sektördeki yenilikleri takip etmeleri, yönetim ve üretim süreçlerinde bu yenilikleri uygulamaları küresel rekabet ortamında başarılı olmaları için kaçınılmaz bir gereklilik olarak ifade edilmektedir (Ceran ve diğerleri, 2007: 1).

Yukarıda sıralanan küreselleşme açılımları sonucunda küreselleşme, ülkeleri ve toplumları derinden etkileyen ve bu dinamiklerin bakış açılarını ve hareket biçimlerini sorgulamalarına neden olan bir olgu olarak tanımlanabilmektedir. Küreselleşme ile birlikte dünya küçülerek ve global bir köy haline gelmektedir. Teknoloji, bilişim ve iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmelerin öncülüğünde küreselleşme, siyasetten ekonomiye, sosyal yaşamdan yönetime kadar insan ve toplum yaşamının her bölümünü etkisi altına almaktadır. Küreselleşme ile birlikte işletmeler arasında ticari anlamda sınırlar ortadan kalkmakta ve uluslararası rekabet ortaya çıkmaktadır (Bakoğlu ve Yılmaz, 2001: 178).

İşletmelerin rekabet ortamına uyum sağlamaları, üretimde en yeni teknikleri izlemelerini gerektirmekte olup bu sayede işletmeler, maliyetlerini azaltarak verimliliği arttırabilmektedirler. İşletmelerin verimliliklerinin artışı, sektörü ve ulusal

(23)

ekonomiyi güçlendirmektedir. Dünya genelinde artan küreselleşme eğilimi ve buna bağlı olarak gelişen rekabet ortamında göz ardı edilemeyecek en önemli faktör kuşkusuz teknoloji olarak ifade edilmektedir. Bilimsel çalışmaların uygulamaya konulmasıyla hayatın hemen her alanında etkili olan teknoloji, sanayi devrimi sonrasında önce insanların makineleri yönetmesi anlamındaki mekanizasyon daha sonra da makinelerin makinelerle kontrolü anlamındaki otomasyon yoluyla mal ve hizmet üreten işletmelerde her zaman önemli etkileri beraberinde getirmektedir (Bradley, 2002: 43). Günümüzde ise, özellikle bilginin işlenmesi, saklanması ve iletilmesi amacıyla kullanılan teknolojilerin iletişim teknolojileriyle bütünleşmesi hemen tüm alanlarda devrim niteliğinde değişimlere sebep olmaktadır. Bilişim teknolojileri olarak adlandırılan söz konusu teknolojilerin özellikle iş dünyasında izlenen yöntemler üzerinde büyük etkileri olmaktadır.

Yüksek teknolojinin hızla gelişmesi ve artan uluslararası rekabet, küresel ekonomilerdeki yapısal değişimin temelindeki en önemli etken olarak görülmektedir. Buna göre rekabet, teknolojik gelişmeye neden olmakta, geliştirilen yeni teknolojiler yeni fırsatlar doğurmakta ve piyasalar değişen talebi karşılayabilmek için yeni mamuller üretmektedirler. Yani, genel olarak ekonomide yaşanan değişim ve dönüşümler büyük ölçüde teknolojik ilerlemeye bağlı olmaktadır (Bulut, 2004: 6).

Küreselleşme ve küresel rekabetin dönemler itibarı ile gelişiminin ele alındığı aşağıdaki tabloda, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerin söz konusu küresel faktörleri ne şekilde etkilediği ve sonucunda oluşan olgular Tablo 1‘de ele alınmaktadır. Küreselleşmenin evrimini açıklayan bu tabloda, etki alanlarına göre yıllar itibarı ile küreselleşmenin uygulama sahası değerlendirilmektedir. Buna göre 1919 yılı öncesinden günümüze küreselleşme, toplumsal ve ekonomik gelişmeler sonucunda ele alınmakta ve günümüzde küreselleşmenin tanımladığı uygulama sahasına ulaşılmaktadır. Küresel anlamda rekabet; pazarların ve ticaretin genişleyerek küresel bir boyut kazanmasıyla beraber dünyanın her köşesinde bulunan ekonomik birimler arasındaki bir yarış ve karşıtlık şeklindeki ilişki sürecini tanımlamaktadır. Küresel rekabet, endüstrinin yapısını, müşterilerin ihtiyaçlarını, avantaj

(24)

sağlayabileceği pozisyonu, ekonomik ve sosyal çevredeki trendleri anlayabilmesi için işletmelerin çeşitli yeteneklerden oluşan yetenek karmasına ve bilgi birikimine sahip olmasını gerektirmektedir (Bradley, 2001:45).

Tablo 1: Dönemsel Gelişmeler ve Teknolojik İlerlemeler Dönemsel

Ölçütler Etki Sahası Hareket Sahası Uygulama Sahası

1919 ve öncesi

Ekonomik, Dinsel, Politik ve Düşünsel

Sanayi, Bilim ve Fransız Devrimlerinin; Reform, Rönesans, Kapitalizm, Coğrafi keşifler ve Ulus-devletle etkileşimi

Politik mücadelede ekonomi gücü olmayanların eritilmesi 1919-1944 Ekonomik, Coğrafi, Sosyal ve Politik

Ulus-devletlerin dünya düzeni oluşturma çabaları ve buna paralel savaş ve kriz ekonomisinin yarattığı borç ve Milletler Cemiyetinin etkileri

İdeolojik kutuplaşmanın ivme kazanması, çözümsüzlük, etnik ve coğrafi sorunların göz ardı edilmesi

1944-1973

Politik ve Ekonomik

Kutuplu ve bloklu dünya düzeni, ulus-devlet dışı aktörlerin yükselişi

Soğuk savaş, modernleşmenin küreselleşmesi, kapitalist dünyanın yeni patronu

1973-1989

Politik, Teknolojik ve Ekonomik

Neo-liberal anlayışın pekişerek küreselleşmenin ivmelenmesine destek vermesi, siyasi ve ekonomik işbirlikleri ve bütünleşmeler

Ulusal ve küresel düşüncelerin çatışması, inovasyon ve teknolojinin eş-bütünleşmesi 1989-1995 Etnik, Politik, Ekonomik, Coğrafi ve Teknolojik

Çok uluslu işletmecilikten küresel işletmeciliğe geçiş, küresel sorunlara karşı uzlaşı, ulus-devlet dışı aktörlerin yeni misyonlarla yüklenmesi

Yeni küresel dengesizlikler, yeni etnik çatışmalar

1995 Sonrası

Teknolojik ve Ekonomik

Teknolojinin ekonomiye katkısının artması, uzayda küresel çalışmalar, uzay hukuk ve hakları, internet

Yeni ekonominin küreselleşmeyi doğrudan revize etmesi, politik ve ekonomik duyarlılık

Kaynak: DULUPÇU, Murat Ali, “Küresel Rekabet Gücü”, Nobel Yayınları, İstanbul, 2001

Küresel rekabetin gelişimi incelendiğinde öncelikle; endüstriyel mallardaki modern rekabetin, modern ulaşım ve iletişim sistemlerinden sonra başladığını söylenebilmektedir. 1880’lere kadar hızla gelişen demiryolu, telgraf ve kablo sistemleri, gerek mal ve hizmetlerin gerekse bilginin ulusal ve uluslararası ekonomiler arasında devamlı ve düzenli olarak akışına imkan tanımaktadır.

(25)

Bradley (2001: 45), potansiyel olarak üretimin büyük bir oranda artan hızı ve hacmi, 19. yüzyılın son on yılı süresince Batı Avrupa ve ABD’de hızla ilerleyen bir teknolojik yenilikler dalgası ortaya çıkararak II. Endüstri devrimini yarattığını ileri sürmektedir. Örnek olarak; petrol, şeker rafinerisi, hububatın işlenmesi, tarımsal ürünler ve işlenmiş malların konserveciliği gibi yeni endüstrilerin ortaya çıkmaya başlaması verilmektedir. Yeni teknolojilerin en devrimcisinin, elektriğin ortaya çıkışı olduğunu ve bunun aydınlatma ile birlikte endüstriyel güce naklinin oluşturduğunu belirtmektedir. Bu yeni endüstriler ekonomik büyümenin itici gücü olarak değerlendirilmekte ve ekonomilere yön vererek ticari, zirai ve kırsal ekonomilerin modern, kentsel ve endüstriyel olarak yeniden şekillenmesinde önemli rol oynamaktadırlar.

Bu endüstrileri yaratan yeni işletmeler ise, uluslararası piyasalarda kıyasıya rekabet etmeye başlamaktadırlar. Yeni ve dönüşüme uğramış sermaye-yoğun endüstrilere ulusal ve uluslararası piyasalarda birbiriyle kıyasıya rekabet eden az sayıda büyük işletmeler tarafından hemen hakim olunmaktadır. Ürün fiyatı önemli bir rekabet silahı olarak değişmeden kalmasına rağmen işletmeler, stratejik ve fonksiyonel yetenekleri sayesinde, daha iyi üretim ve dağıtım yöntemleri uygulayarak, ürün ve yöntemlerin her ikisini de geliştirerek, ürün farklılaştırmasına giderek ve maliyetlerini azaltmak için tüm bu süreçleri sürekli olarak kontrol altında tutarak daha etkin bir şekilde rekabet etmeye başlamaktadırlar (Capital Dergisi, 2005: 7).

Bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler de, küreselleşme sürecinin altyapısını hazırlamaktadır. Bugün dünyanın farklı yörelerinde yaşayan milyonlarca birey ve kurum çok etkin ve süratli iletişim olanakları sayesinde ve özellikle internet aracılığıyla iletişim sayesinde milyonlarca birey ve kuruma kolayca ulaşarak, mal, hizmet ve bilgi alışverişi yapabilmektedir. Bu durum ise, ulusal ve uluslararası platformda yaşanan rekabetin çok yoğun olmasına yol açmaktadır. Tüm bu gelişmeleri takiben rekabetin günümüzde ulaşmış olduğu boyut "Hiper-rekabet" ortamları olarak ifade edilmektedir. Hiper-rekabet, sektörlerin yüksek üretim kapasitesi olmasına rağmen, talep olmadığı için bunu kullanamamaları anlamına gelmektedir

(26)

Hiper-rekabet ile birlikte Hiper-rekabet ve Hiper-rekabet çeşitlerinin arttığı bilinmektedir. Aynı işi yapan rakip işletmelerin çoğalması, tüm pazarların yapısını değiştirmekte, rekabetin alışılmış pazar sınırlarını yok ederek, gerek ulusal gerekse uluslararası pazarda yürütülen rekabeti birbiriyle koordine ve entegre etmektedir (Capital Dergisi, 2005: 7).

1.1.1. Küreselleşmeyi Yönlendiren Faktörler

Küreselleşme pek çok kavramı içerisine alan bir olgu olması dolayısıyla, ekonomik, siyasal, çevresel, kültürel ve hukuksal boyutlar açısından tek başına değerlendirilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Küreselleşme temelde, ekonomik (üretimin uluslararasılaşması), siyasal (ulus-devlet üzerindeki olumsuz etkileri), kültürel (toplumlararası etkileşim), teknolojik (özellikle iletişim alanındaki gelişmeler) alanlarda yaşanan bir süreci ifade etmektedir. Görüldüğü üzere birbirinden bağımsız olmayan bu olgular aynı anda küreselleşmenin kurallarını; ayriyeten bireyler, gruplar, işletmeler, devletler ve uluslararası kuruluşları doğrudan ve dolaylı yoldan etkilemektedir. Bu bağlamda, küreselleşme, bütün bu sayılanları içermekle birlikte, bunların herhangi birisine indirgenemeyecek kadar karmaşık olmakla beraber bu süreçler arasındaki çok boyutlu, çok nedenselli ve çelişkiler içeren ilişkiler tarafından kurulmuş tarihsel bir süreç olarak değerlendirilmektedir (Keyman ve Sarıbay, 2000: 25). Küreselleşme sürecinde işletmelerin uyguladıkları işbirliklerinin nedenlerini anlayabilmek için küreselleşmenin farklı boyutlarının incelenmesi gerekmektedir.

Küreselleşme, özellikle 21. yüzyılın başından itibaren ülkeleri ve toplumları derinden etkileyen bir olay olarak karşımızda durmaktadır. Küreselleşme ile birlikte dünyamız klasik deyimi ile küçülmekte, adeta bir köy haline gelmektedir. Teknoloji, bilişim ve iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmelerin öncülüğünde küreselleşme, siyasetten ekonomiye, sosyal yaşamdan yönetime kadar insan ve toplum yaşamının her bölümünü etkisi altına almış görünmektedir (Baykal, 2008:55).

(27)

1.1.1.1. Ekonomik Faktörler

Her dönem kendisini tanımlayan bir düşünce ile anılmaktadır. İçinde bulunulan dönem ise “globalleşme” yani küreselleşme kavramıyla temsil edilmektedir. Küreselleşme; içinde değerlerin, düşüncelerin ve bilginin hem farklılaştığı hem özneleştiği hem de standartlaştığı bir dünyayı çağrıştıran oldukça tartışmalı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Ekşi, 2004: 94). Küreselleşme kavramı ekonomik, siyasal, kültürel ve teknolojik farklı ve iç içe geçmiş alt yapıları bulunan günümüz kavramlarının başlıcasını ifade etmektedir. Küresel sistem olarak tanımlanan süreçte; güçlü uluslar üstü işletmeler, kurumlar ve kapitalist dünyanın kültürel egemenleri tarafından yönlendirilen ama bunlara benzemeyen bir görüntü mevcut bulunmaktadır (Barbaros, 2004: 17). Küreselleşme, dünyada hemen her alanda yaşanan dönüşüm veya değişimleri ifade etmektedir. Bu bağlamda küreselleşmeyi bir tür süreç olarak değerlendirmek daha doğru olmaktadır. İlgili süreç bazen belirli kurum, kural ya da olguları dönüştürürken bazen yeni olanları yaratmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, küreselleşme ile oluşan süreç, bilginin anında paylaşımı, ilişkilerin eşzamanlılığı, finansal hareketlerin sınırlaraşırı serbest hareketliliği, işletmelerin uluslaraşırı nitelik kazanması ve neo-liberal ideolojinin genelleşmesi şeklinde birkaç örnekle somutlaştırılmaktadır (Düren, 2002: 52).

Küreselleşme olgusu kapsadığı politik, iktisadi, teknolojik, ve kültürel boyutlarıyla birlikte günümüzde moda bir kavram niteliğindedir. Bu nitelik, küreselleşmenin herkes tarafından üzerinde uzlaşılabilecek olası tanımlarını zorlaştırmaktadır. Küreselleşme, mevcut zarar ve yarar sağlama durumlarına göre insanların ve toplumların zihinlerinde kendine yer bulmaktadır. “Kimileri için modern zamanların mitosu, çok uluslu şirketlerin kendilerini ve faaliyetlerini meşrulaştırma aracı”, kimilerine göre ise “dünyadaki sınırları ortadan kaldıran ve uzun vadede eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir süreç” (Dikmen, 2003: 57) olarak küreselleşmenin farklı algılanış biçimleri bulunmaktadır.

(28)

Küreselleşme özellikle 1990’lı yıllardan itibaren tüm dünya genelinde farklı ancak birbirine bağlı boyutları olan bir süreci ifade ettiği ölçüde tanımsal ya da açıklamaya ilişkin farklı görüşleri de beraberinde getirmektedir. Küreselleşme hakkında yapılan tartışmaların tümüne burada yer vermek, çalışmanın amaç ve kapsamını fazlasıyla aşacak niteliktedir. Ancak küreselleşmeye ilişkin temel tartışmalara ya da farklı görüşlere değinmek, çalışmanın bundan sonraki konularına uygun bir zemin oluşturacak olması nedeniyle faydalı olacaktır.

Dünya ekonomisini bir entegrasyon içerisine sokan küreselleşmenin, malları, sermayeyi ve işgücünü eskisi ile kıyaslanmayacak bir düzeyde mobil hale getirdiği söylenebilmektedir. Buna göre, başta dünya ticareti olmak üzere, uluslararası arenada var olan bütün unsurlar küresel yönelimlerden etkilenmektedir. Bu etkileşimler sonucu uluslararası ticaret, nitelik ve nicelik olarak önemli ölçüde değişmektedir. Bunun yanı sıra, küreselleşmenin önemli unsurlarından biri olan teknoloji, yabancı sermaye yatırımlarının en önemli aracı olan çokuluslu işletmelerin gelişmesini sağlamakta, söz konusu işletmeleri ulus ötesi işletmeler haline getirmektedir. Küreselleşme sürecini doğuran ve sürecin temel dinamiği olan eğilimler, sanayi toplumundan bilgi toplumuna, işgücü ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye, ulusal ekonomiden dünya ekonomisine, merkezi yönetimden yerel yönetime, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye, hiyerarşiden şebeke organizasyon yapılarına geçiş gibi yönetsel ve örgütsel faaliyetlerde çeşitli gelişmeler yaşanmaktadır (Tutar, 2000: 26).

1.1.1.2. Teknolojik Faktörler

Global ekonomide, üreticiler ve tüketiciler arasındaki aracı kuruluşlara dijital iletişim ağları sayesinde ihtiyaç kalmamaktadır. Özel ve kamu sektöründe birçok kurum, tüketicileriyle ağlar aracılığı ile doğrudan iletişim kurarak, aracıları büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadırlar. Sanayi ekonomisinde otomotiv sektörü anahtar sektör iken, yeni ekonomide hakim sektör, diğer tüm sektörlerin refah yaratmasına

(29)

giden yolu oluşturan bilgisayar, iletişim ve eğlence sanayilerinin birleşmesiyle oluşan yeni medya sektörü olarak belirtilmektedir (Bayraç, 2003:19). Yeni medya sektörü insanların iş yapma, çalışma, eğlenme ve düşünme yöntemlerini, yaşam biçimlerini ve dolayısıyla arz-talep yapısını tamamen değiştirmektedir. Eski sektörler önemini, karlılığını, istihdam hacmini, üretim kapasitesini zaman içerisinde kaybederken, yeni sektörler çığ gibi büyüyerek ekonomik büyümenin lokomotifi konumuna gelmektedir. Teknolojik gelişmeyle ortaya çıkan büyük ölçüde dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi, eski ekonomide önemli değişimlere neden olmaktadır. Bu bağlamda, elektronik iletişim teknolojisinin gelişimi sonucu; dünyanın büyük bir bölümünde ihtiyaç duyulan bilgiye çok kısa sürede ulaşılabilmesi, toplumların birbirleriyle rahat ve geniş çapta ilişki kurabilmeleri, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlarda yeni işbirliği olanakları yaratmaktadır (Bayraç, 2003:22).

Teknoloji ve küresel faaliyetler etkileşimi tek yönde işleyen bir ilişki de değildir; küreselleşme de, doğal olarak bu sistem ve teknolojideki gelişmelere ivme kazandıran bir faktör olmaktadır (DPT, 2000: 96). Kapitalist gelişme sürecinde önemli bir rol oynamış belli başlı teknolojik buluşların dünya geneline yaygınlaşması için geçen süreler Tablo 2’de yer almaktadır.

Tablo 2: Teknolojilerin Kullanım Yaygınlığına Ulaşana Kadar ki Tahmini Süre

BULUŞ YAYILMA SÜRESİ (Yıl)

Buhar Makinesi 150–200

Televizyon 55

Otomobil 40–55

Vakum Tüpleri / Supaplar 25–30

Transistor 15

Fotokopi 15

Mikroişlemciler 5–10

Kaynak: AUGNLES, S.B. ve PARKER, S.R., “Work, Organizational and Change”, Sydney: Allen and Unwin, 1988

Tablo 2’de görüldüğü gibi mega teknolojiler süratle yayılma özelliğine sahiptir. Günümüzde cep telefonu modellerinin birkaç ay içinde Afrika’daki ilkel

(30)

kabilelere kadar yaygınlaşması, internetin çok kısa sürede siyasal rejimleri farklı olan hemen hemen her ülkede kullanılmaya başlanması gibi örnekler, yeni teknolojilerin yayılma hızlarını gösteren göstergelerden birkaçı olarak ifade edilebilmektedir (Günsoy, 2006: 56).

1.1.1.3. Politik Faktörler

Günümüz dünyasının temel niteliğini yansıtan küreselleşme olgusu, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda son dönemlerde yaşanan hızlı bütünleşme ve benzeşme sürecini ifade ettiği ölçüde farklı alanlarda bazı tartışmaları beraberinde getirmektedir. Küreselleşmenin siyasal boyutuna ilişkin oldukça fazla tartışma konusu bulunmakla birlikte temelde; devlet, uluslararası entegrasyonlar ve ulus-devletlere etkisi, devletlerarası işbirliğinin yeni boyutları ekseninde sürmektedir.

Küreselleşmenin siyasal boyutunu anlamak özellikle şirketlerin uluslararası faaliyetlerinin netleştirilmesi bakımından önemli bir durum olmaktadır. Küreselleşme her ne kadar uluslararasılaşma ya da küresel pazarları yaratsa da, sonuçta şirketler uluslararası faaliyetlerini belirli bir ulus-devletin sınırları içinde ve onun siyasal dinamiklerini dikkate alarak sürdürmektedir. Aynı zamanda küreselleşmenin siyasal olarak devlet olgusu ve uluslararası siyasal sistemin kurallarına etkisi, şirketlerin uluslararası alandaki işbirliklerinin avantaj ve dezavantajlarını belirlemektedir. Küreselleşme ile birlikte demokrasi, insan hakları, özgürlük, çevrenin korunması gibi temel değerler evrensel nitelik kazanırken, her düzeydeki yönetim aygıtı gibi ulus-devlet de demokratikleşme, yerelleşme, saydamlık, katılım, esneklik, hesap verilebilirlik gibi güçlü eğilimlerin yoğun baskısı altında yeniden şekillenmeye zorlanmaktadır. Bu çerçevede devletin küçülmesi, özelleştirme, siyasal reformlar, sosyo-ekonomik politikaların dönüşümü gibi stratejiler, ülkelerin temel politikaları haline gelmektedir (Köse, 2003: 3). Yukarıdaki yorumlar özellikle neo-liberal politikalara vurgu yapmaktadır. Ulus-devletlerin yaşanan yeni sürece uyum sağlamaları, ekonomik ve siyasal yapılarını küresel sisteme uyumlaştırmaları

(31)

beklenmektir. Bu durum ise, realist paradigma gibi ulus-devleti temel aktör olarak gören uluslararası ilişkilerin temel teorisini ve devletin egemenliğini sorgular niteliktedir (Badie, 2001).

Ulus-devletin egemenlik sorunu özellikle küreselleşme bağlamında tartışılan bir konudur. Küreselleşme sürecinde en çok tartışılan konulardan biri uluslar-üstü yapılanmalar ve ulus-devletin yönetim erkine ve egemenliğine dair olmaktadır. Başta sermaye olmak üzere üretim ve işgücünün ulusal sınırları aşıp uluslararası bir nitelik kazanması sonucunda ortaya çıkan gelişmelerin ulus-devletin müdahale gücünü zayıflatmış olduğu söylenmektedir. Buna bağlı olarak ulus-devletin ekonomik gücünün zayıflamış olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, küreselleşme süreci devletlerin refah devleti olma fonksiyonlarını azaltmaktadır (Yıldız, 2005: 38).

Ulus-devletlerin egemenlik sorunu ya da uluslararası ekonomik ve siyasal ilişkilerde yönlendirme tekelini çok uluslu şirketler gibi diğer aktörlerle paylaşması; özellikle, uluslararası alanda işbirliği ya da entegrasyon süreçleri ile ilgili bir durum olarak ifade edilmektedir. Özellikle küresel ekonomideki uluslararası sermaye hareketleri ve şirketlerin uluslararası yatırımları devletler (özellikle gelişmekte olan ülkeler) için cazip hale geldikçe devletler ulusal ve uluslararası politikalarını küreselleşmenin eğilimlerine göre biçimlendirmektedir. Devletlerin küresel rekabet amacıyla küreselleşmenin siyasal boyutundan etkilenmeleri yanında, sürecin sosyal boyutu da aynı şekilde önemli olmaktadır.

1.1.2. Küresel Rekabet Ortamı ve Rekabetçi Üstünlük

Rekabetin küreselleşmesi beraberinde rekabet olgusunun boyutunun, derinliğinin, niteliklerinin değişmesini de ortaya çıkarmakta, bunun sonucunda da kişisel, kurumsal ve ülkesel anlamda var olan işbölümü paradigması da değişime uğramaktadır. Ülkesel ölçekte bakıldığında kemikleşmiş merkez-çevre ülke ayrımlı üretim ve dağıtım paradigması esnemekte ve yeni işbölümü paradigmasının, dünyayı

(32)

adeta bir “küresel fabrikaya” dönüştürdüğü fikri her platformda ve her zaman diliminde taraftar bulan ve savunulan bir görüşe dönüşmektedir. Günümüz rekabet ortamında işletmelerin başarısı, üretilen ürünlerin kalitesinin ve güvenilirliğinin yükseltilmesine, ürün çeşidinin artırılmasına, tüketici siparişlerine uygun üretim yapılmasına, tüketici gereksinim ve isteklerinin hızlı bir şekilde karşılanılmasına ve müşterilere sunulan hizmetlerin artırılmasına bağlı bulunmaktadır (Tekin ve diğerleri, 2003: 321).

İlk ifadesini Wallerstein ile bulan ve son şeklini Garaffi ile alan “küresel meta zincirleri” kuramı; ticaret mekanizmasının her durumda merkez ülkelerin yararına işlediğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, çevre ülkelerin ise; ancak merkez ülkelerin izin verdiği ölçüde sanayileşebildiğini belirtilmektedir. Çevre ülkelerin sürekli olarak merkez ülkelerin kendisine biçtiği rolü oynadığını ve bu role talip çok sayıda az gelişmiş ülke olması sebebiyle aktörlerin her an değişme riskinin bulunduğunu öne sürmektedir (Dikmen, 2003: 57). Küresel meta zincirleri kuramı, çevre ülkeleri sadece ucuz emek deposu olarak konumlandırmakta ve küresel üretimden pay alabilmeleri için bu ülkelerin sadece emek boyutunu göz önüne almaktadır. Günümüzde uluslararası işbirliği paradigmasını bu şekilde kurgulamak, rekabetin değişen dinamiğinin gözden kaçırılmasına yol açmakta ve uzun vadede rekabet üstünlüğünü sadece maliyet avantajlarından elde etmeye yönelen işletmeleri, kalite, hız, farklılık, sosyal sorumluluk ve çevre dostu ürünlere yönelme bazlı rekabetin dışına iterek piyasadan çekilmeye zorlamaktadır. Çevre ülkeleri sadece arz yönelimli değerlendirmek aslında bu ülkelerin büyük bir tüketim deposu olarak talep boyutunu ihmal etmekten kaynaklanmaktadır (Barışık ve Çetintaş, 2003: 728). Bu paradigmanın genelleştirmeden uzak olsa da yeni bir modele dönüştüğünü gösteren gerek bireysel gerek ülkesel örnekler her geçen gün sayıca artmaktadır.

Dünya ekonomisinde gerek geniş pazarı, gerekse eğitimli insan nüfusu yoğunluğuyla Çin’in, merkez ülkelerin kendisine biçtiği rolün dışına çıkan ve dünya ticaretinde söz sahibi olmaya aday bir ülke konumuna geldiği bilinmektedir. Kısa bir süre öncesine kadar ucuz işgücü ve taklit sanayinin en önemli oyuncusu gözüyle

(33)

bakılan Çin (Bilgisayar, cep telefonu vb. gibi teknoloji ve bilgi bazlı ihracata yönelerek), hızla küresel ticarete dahil olma yarışında olmakta ve bunu da büyük ölçüde başarmaktadır. Silikon vadisinde çalışan mühendislerin çoğunluğunun Hint kökenli olduğu ve teknoloji işletmelerinin üç bininin Hintli ve Çinli girişimcilerin eseri olduğu bilinmektedir (Barışık ve Çetintaş, 2003: 728).

Küresel iş kültürünün, küresel bilincin ve küresel etik anlayışının sorumluluk sahibi bireyler ve kuruluşlar aracılığıyla işlerlik kazanması yönünde yapılan çalışmalar küresel rekabet mekanizmasını nitelik olarak değiştirmektedir (Tek, 2001: 6). İşletmeler ister gönüllü olarak isterse zorlanma sonucunda manipülasyona dayalı hem bireysel hem de çevresel kaynakları tüketme ve sömürme mantığı üzerine kurulu rekabet anlayışını terk etmek durumunda kalmaktadırlar. Bu realite tercih konusu olmaktan öte; kaçışı, engellenmesi ve ertelenmesi söz konusu olmayan bir sürece çevirmektedir. Bu sürecin ne kadar süreceği, toplumsal kabulün ve yenilenmenin sancılı olup olmayacağı ekonomik, kültürel ve sosyal alt yapının bir uzantısı niteliğinde olmaktadır. Küresel rekabetin dinamikleri şu şekilde sıralanabilmektedir (Bulut, 2004: 5);

1. Üretim sisteminin yönetimiyle nakit akışının koordinasyonu ve pazarlama sisteminin yönetimiyle fiyatların koordinasyonun sağlanabilmesi için bir pazarlama ve üretim stratejik altyapısı oluşturulmaktadır. Yine, üretim ve pazarlama alanlarında çoklu ülkelerde faaliyet göstermenin fayda ve maliyet analizi yapılmaktadır. Bu arada, teknoloji veya imalattan doğacak rekabetçi üstünlüğün, özellikle de maliyet üstünlüğünün, sınırlı olacağının gözden kaçırılmaması gerekmektedir.

2. Rakiplerin taktik hareketlerine cevap vermek yerine onların stratejik hedeflerini anlamaya çalışmak daha önemli olmaktadır. Sahip oldukları kaynaklar ve benzer sanayi karakteristikleri açısından birbirlerine benzeseler de küresel olarak genişlemeyi düşünen bir işletme ile yerel konumunu korumanın gerekliliğine inanan bir işletme arasında önemli rekabetçi farklar var olmaktadır.

3. Küresel rekabetin gereklerine uygun olarak kaynakların dağıtılması ve rekabetçi özelliğin kazanılması yönteminde kullanılan temel varsayımların kökten

(34)

tekrar ele alınmasına bağlı bulunmaktadır. Bir işletme bugün hangi pazarda hakim olursa olsun, elindeki pazarın gelecek 10 yıl içinde kökten değişeceği öngörülmektedir. Gelecekteki yeni pazarda ise sadece diğerlerinden farklılaşabilen yenilikçi işletmelerin başarılı olacağı bilinmektedir.

Küresel rekabet, uluslararası pazarlama faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Değişik ülkelerin birbirinden farklılıkları küresel rekabetin bir diğer yapıtaşı olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer birkaç etken ise, iç pazar yerine çoğu kez birden çok dış pazarla uğraşılıyor olmasından kaynaklanan uluslararası pazarlama değişkenlerinin; küresel rekabet değişkenleri ile örtüşmesi olarak belirtilmektedir. Dolayısı ile küresel rekabet değişkenleri; kültürel, sosyal, ekonomik, özellikle politik ve yasal faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkelerin kültürleri arasındaki farklılıklar, pazarlanan mal ve hizmetler ile pazarlama yöntemlerini etkilemekte ve her ülkenin gelenek, görenek, tutum, alışkanlık, davranış, nüfusun gelişimi, dağılımı, din, dil, ırk, sosyal sınıflar, aile sistemleri, sosyal değerler ve normları küresel rekabet uygulamalarını rekabetten ayıran kültürel değişkenler olarak ortaya çıkarmaktadır. Ekonomik değişkenler olarak sayabilen ve ülkeler bazında büyük farklılık gösteren koşullar; endüstriyel yapı, perakende ticaret, yabancı sermaye, girişimcilik, pazar yapısı, dağıtım, talep düzeyleri, ülke içindeki farklı gelir ve pazar dilimleri, üretilen ürün çeşitleri, ulusal gelir ve gelir dağılımı olarak sıralanmaktadır. Bu durum da uluslararası pazarda rekabet eden işletmelerinin rekabet stratejilerini etkilemektedir.

1.1.2.1. Küresel Rekabet Olgusu

Günümüzde, uluslararası ekonomik ilişkilerde eski korumacılık anlayışının yerine serbest ticaret görüşü benimsenmektedir. Devletin dış ticaret politikası araçlarını (tarifeler, kota, miktar kısıtlamaları vs.) kullanarak uluslararası ticaret üzerine sınırlamalar getirmemesi görüşü daha fazla kabul görmektedir. Sadece dış ticaret alanında değil, mali ve parasal alanda da devletin ekonomiye daha az müdahalede bulunması gerektiği savunulmaktadır. Söz konusu düşünceler ve

(35)

teorilerin hakimiyeti uluslar arası pazarlarda yapılan ticari anlaşmalarda görülmektedir. Ayrıca başını Avrupa Birliğinin çektiği ticari birlikler de bu anlayışın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır . Maliye ve para politikası araçlarının asgari düzeyde kullanılması ve piyasa ekonomisinin kendi tabii işleyişine bırakılmasının daha doğru olduğu belirtilmektedir. Devletin vergi, borçlanma, para gibi araçları piyasa ekonomisinin işleyişini bozmayacak şekilde kullanması savunulmaktadır.

Özellikle kendi iç pazarlarında belli bir doyuma ulaşmış gelişmiş ülkelerin sermayeleri; ulaşım olanakları ve teknolojide yaşanan yenilikler sayesinde dış pazarlara açılabilmektedir. Bu bağlamda, bazen hammadde kaynaklarına yakın olunmakta, bazı durumlarda ucuz işgücünden yararlanılmakta, bazen de yükselen piyasalarda kendilerine pazar payı bulabilmektedirler. Küreselleşme ise, tüm bu süreçleri kolaylaştıran ve meşruiyet kazandıran en önemli unsurlardan birisi olarak ifade edilmektedir. Bu amaçla, geçmişte kendisini ulusal ve hatta yerel ölçekte tanımlayan sermaye için de ulusal sınırları aşma kaygısı ön plana çıkmış bulunmaktadır (Tonak, 2004: 32).

Küreselleşmenin işletmecilik ve yönetim faaliyetlerine etkisi konusundaki ilk kuramsal çalışmanın, 1980’li yılların ortalarında Kenichi Ohmae tarafından yapıldığı bilinmektedir. K. Ohmae, büyük Japon şirketlerinin dünya pazarlarını ele geçirme stratejilerinden yola çıkarak, küreselleşme eğilimlerinin, batılı işletmeler için bir hayatta kalma meselesi haline gelmeye başladığını vurgulamaktadır. Rekabet giderek artan oranda uluslararası hale gelmekte ve tüketiciler ise, dünyanın her yerinden gelen mal ve hizmet çeşitliliği karşısında seçme zorluğu içinde kalmaktadır. K. Ohmae özetle, piyasaları yönlendiren dizginlerin, devletlerin korumacı politikalarından, dünya vatandaşı haline gelmeye başlayan tüketicilerin eline geçme yolunda olduğunu belirtmektedir (Düren, 2002: 15).

Küreselleşme sürecinde işletmeler, faaliyetlerini ülke sınırları dışına çıkararak uluslararasılaşmakta ve giderek küresel işletmeler haline gelmektedirler. İşletmelerin uluslararası faaliyetlerde bulunmaları, dünya ülkelerini ve farklı işletme ve insanları birbirine yaklaştırarak küreselleşme sürecini hızlandırırken, küreselleşme süreci de

(36)

işletmeleri ülke sınırlarının dışına çıkmaya ve dünya çapında faaliyetlerde bulunmaya zorlamaktadır. Küreselleşme ile karşılıklı etkileşim içinde olan, uluslararası ticaretin en önemli aktörleri çokuluslu şirketler olarak tanımlanmaktadır. Çokuluslu şirketler küreselleşmeyi yönlendiren örgütler oldukları gibi, bölgesel düzeyde örgütlenmiş iş ağları ve grupları için de bir amiral gemisi olarak işlev görmektedirler. Günümüzde Amerika, Avrupa Birliği ve Japonya’da konuşlanmış dünyanın en büyük 500 çokuluslu şirketi, dünya doğrudan yabancı yatırımının %80’inden fazlasını ve dünya ticaretinin yarısını elinde tutmaktadır (Rugman, 2004: 18).

Küreselleşme sürecinin yerel işletmelere nazaran, çokuluslu işletmeler açısından farklı bir boyutu olduğu söylenmektedir. Bir açıdan bakıldığında küreselleşme süreci ile birlikte, işletmelerin çok uluslu bir yapıya dönme gerekliliğinin arttığı söylenirken, diğer bir taraftan bakıldığında ise çokuluslu işletmelerin kendilerinin doğrudan küreselleşme sürecinde aktif rol oynadıkları görülmektedir. Çünkü çokuluslu işletmelerin ulaştıkları ekonomik büyüklük ve faaliyet alanlarındaki çeşitlilik zorlayıcı bir faktör olarak çokuluslu işletmeleri küreselleşme sürecinin içine itmektedir (Tağraf, 2002: 46).

Günümüzde hızını arttırarak sürdüren ve etkileri her geçen gün daha da derinleşen küreselleşme süreci, bir olgu olarak işletmeleri etkilemeye ve yönlendirmeye devam etmektedir. Buna karşılık, küreselleşmeyi yönlendiren pek çok ekonomik etken arasında, ulusaşırı işletmelerin rolü de çok önemli olmaktadır. Ulusaşırı işletmeler, birden fazla ülkede mal üreten ve pazar hizmetleri hazırlama işlerini üstlenen işletmeler olarak tanımlanmaktadır. Bu işletmeler ülke dışında kurulmuş bir iki fabrikaya sahip ve etkinlikleri tüm dünyaya yayılmış görece küçük işletmeler olabildiği gibi faaliyetleri dünya çapında olan uluslararası dev girişimciler de olabilmektedirler. Dünyada çok iyi tanınan küresel işletmelerden bazıları; Coca Cola, General Motors, P&G, Kodak, Mitsubishi olarak sıralanmaktadır. Ulusal olan ulusaşırı şirketler bile artık küresel pazarlara ve küresel çıkarlara yönelmektedirler. Ulusaşırı şirketler ekonomik küreselleşmenin merkezinde olarak; tüm dünya ticaretinin üçte ikisini finanse etmekte, yeni teknolojinin tüm dünyaya yayılması için

(37)

araç olmakta ve uluslararası finansal pazarların baş aktörleri olmaktadırlar. Sayıları günümüzde bini aşan küresel işletmeler, kazanmış oldukları ve milyar dolarlarla ifade edilen gelirleri ile ekonomik bakımdan pek çok ülkeden daha zengin bir konumda bulunmaktadırlar (Rugman, 2004: 18; Tonak, 2004: 132).

Uluslararası pazarlama faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan küresel rekabet sonucunda ortaya şöyle bir yapı çıkmaktadır. Değişik ülkelerin birbirinden farklılıkları ve iç pazar yerine birden çok dış pazarla uğraşılıyor olmasından kaynaklanan uluslararası pazarlama değişkenleri; küresel rekabet değişkenleri ile örtüşmektedir. Bunların sonucunda küresel rekabet değişkenleri; kültürel, sosyal, ekonomik ve özellikle politik ve yasal faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkelerin kültürleri arasındaki farklılıklar, pazarlanan mal ve hizmetler ile pazarlama yöntemlerini etkilemekte ve her ülkenin gelenek, görenek, tutum, alışkanlık, davranış, nüfusun gelişimi, dağılımı, din, dil, ırk, sosyal sınıflar, aile sistemleri, sosyal değerler ve normları küresel rekabet uygulamalarını rekabetten ayıran kültürel değişkenler olarak ortaya çıkarmaktadır.

1.1.2.2. Rekabetçi Üstünlük ve Rekabet Üstünlüğü Modelleri

Günümüz küresel rekabet ortamında ülkeler arasında ticari anlamda sınırlar ortadan kalkmakta ve dünyanın büyük bir pazar haline geldiği ifade edilmektedir. Küresel pazarlarda işletmeler, küresel rakipleri ile rekabet etmek ve devamlılıklarını sürdürmek için tüm iş süreçlerini küresel rekabetin gerektirdiği donanımlarla geliştirmek durumundadırlar. İşletmelerin devamlılıklarını sürdürebilmeleri ve rakipleri ile rekabet edebilmeleri ise rakiplerine göre farklı rekabet stratejileri gerçekleştirebilmeleri ile mümkün olmaktadır. Bu bağlamda işletmelerin rakiplerine göre avantajlı duruma gelmeleri, rakiplerine karşı rekabetçi üstünlük sağlamaları ile mümkün olmaktadır. Rekabetçi üstünlük ise rekabet üstünlüğünü ortaya çıkaran endüstriyel örgüt teorisi (EÖT) ve kaynak temelli teori (KTT) gibi iki önemli teoriden birisinin işletmelerin iş yapma süreçlerinde benimsemeleri ile mümkün olmaktadır.

Şekil

Tablo 1: Dönemsel Gelişmeler ve Teknolojik İlerlemeler  Dönemsel
Tablo 2: Teknolojilerin Kullanım Yaygınlığına Ulaşana Kadar ki Tahmini Süre
Şekil 1: Dünya Lojistik Pazarı
Şekil 2: Türkiye’de Yük Taşımacılığının Yüzde Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Karışım yüzdesi bilinmeyen fakat yüzdelerinin aynı olduğu bilinen iki karışımdan biri diğerinin 3 katı ağırlıktadır.. Boyları eşit iki mumdan birisi 12

Amaç: Fetus boynuna umbilikal kordonun multipl dolanmas› nedeniyle nadir görülen antenal fetal kay›p olgusunu incelemektir.. haftas›nda, G:3, P:1, 33 yafl›ndaki olgu,

花樣年華時鎮日以淚洗面,李主任除了提供最佳的醫療之外,也在患者住入隔離病房的

Lojistik faaliyetler özellikle de taşımacılık faaliyetlerinin temel girdisi akaryakıt ve elektrik enerjisidir; akaryakıt maliyetlerinin yüksek olması toplam maliyetler

Bu çalışma ile, ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle uluslararası bir lojistik üssü konumuna gelmesi ve son yıllarda her yıl % 10 büyüyen bir lojistik sektöre sahip

Bir terim olarak metin tamiri şöyle tanımlanabilir: “Bir metnin yanlış veya eksik olduğu tespit edilen kısmına yanlışlığı düzeltmek ve eksikliği

Stremo- ukhov Belh, Kunduz ve Bedahşan’ı içeren bir ta- rafsız bölge fikrini ileri sürerken, Miliutin de ha- lihazırda Şir Ali’nin sahip olduğu tüm vilâyetle- rin

Bu çalışmada karar destek regrasyon(SVR) yöntemi kullanılarak trafik hızı öngörüsü yapılacaktır. SVR yöntemi yerel sınırlara yakalanmaması ve zaman serileri